04 Haziran 2009

VAHDET AFŞİN KARACAN

Hayata birde burdan bakın! Ciğerlerimiz yanıyor… Günlerdir nefeslerimizi tuttuk ve çoşkuyla ilerleyen alevlerin arasından hayata bakmaya çalışıyoruz. Dumanın siyahlığı tüm benliklerini kapladı, ciğerlerine dolan is kokusu onları, çaresizliğin kollarında seyirci bıraktı. Biz doğanın canını yaktık o da bizimkini… 2 canımızı da yuttu alevler… Köyleri, evleri, ahırları, tarlaları, hayvanları da… Önüne geleni sildi geçti acımasızca…

Simsiyah dumanlarla uyanan köyler, bir günde yok oldu. Köylülerin gözlerindeki acı ve çaresizliğin fotoğrafı kazındı hafızalarımıza… Umudunu, geleceğini, ekmeğini kazandığı toprakları yutan alevler karşısında, sevinemediler canlarını kurtardıklarına… Bütün birikimleri bir anda yok olup giden yöre halkı, Antalya tarihinin en büyük orman yangınından geriye kalan küllere gömdü umutlarını da… Yaşanan dramı ve bir gecede değişen hayatların acı hikayesini kelimelerle anlatmak keşke mümkün olabilse…


Serik’den, Manavgat’dan, Olimpos’dan alevler yükseldi birbiri ardına… Bu hafta “Antalya” yandı. Bizler sadece üzüldük, ağladık belki de… Ama alevlerin içinde, ölümle-yaşam arasında kalan hayatların acısını yaşamadık. Ciğerlerimize is kokusu dolmadı, alevlere karşı zamanla yarışmadık, evleri gözlerinin önünde alevlere teslim olan köylülerin gözlerindeki yaşı akıtamadık hiçbirimiz…


Bir hafta sonunda soğutma çalışmaları başlayan yangın bölgesinden geriye 12 bin hektarlık bir alana yayılan siyahlık kaldı. Yüzlerce kişinin denetiminde yürütülen çalışmaların sonuna gelindi. Peki ya bundan sonrası? Yeni bir yangına ne kadar hazırız?


Türkiye’nin en büyük orman alanı olan, ikinci sıradaki bölgesi Akdeniz… Her yıl yaşanan ve yaşanmaya da devam edecek olan orman yangınlarından en az zararla nasıl kurtulacağımızı öğrendik mi acaba?


Antalya gibi orman yangınları açısından riskli bir şehirde, hala yangınlar karşısında yeterli teknik müdahalede bulunulmaması ve yeterli önlem alınamamasının nedenlerinin de ortaya konulması son derece önemlidir.


Orman Mühendisleri Odası Batı Akdeniz Şube Başkanı olan Orman Yüksek Mühendisi Vahdet Afşin Karacan ile orman yangınlarının teknik boyutlarını, geleceğe dair alınması gereken önlemleri ve halka düşen görev ve sorumlulukları konuştuk.



-Serik’de başlayan yangında sizde bölgedeydiniz. İlk gözlemlerinizi paylaşır mısınız?


280 tane arazöz, 9 tane helikopter, 7 tane uçak, 45 tane iş makinası,150 kişi teknik personel, 2000 işçi ve 300 memurun görev aldığı bu çalışmada bilgi eksikliği yoktu. Akdeniz Orman Teşkilatı bilgi birikimi yönünden gerçekten donanımlılar. Çok sık orman yangını ile karşılaştıkları için deneyimliler ve araziyi çok iyi tanıyorlar. Isparta, Mersin, Muğla, Burdur’dan gelen ekiplere araziyi tanımadıkları için kılavuzluk yapılması gerekti. Tüm ekipler günlerce uykusuz çalıştı. Bu çalışmaları görmezden gelmek ya da karalamaya çalışmak haksızlık olur.


- Çevre bilincimiz yıllar içinde sizce nasıl bir gelişme kaydetti?


Bir yangını çıkmadan önlemek zor olan ama yapılması gerekende bu aslında… İnsanları bilinçlendirmek için birçok çalışmalar yapılıyor. Ama duyarsızlık hala devam ediyor. Eski yıllara göre ilerleme var. Daha hassas yaklaşılmaya başlandı ama yeterli değil. Bir sigara izmaritinden ne olacak diye düşünülmesi onlarca hektar ormanın bir gecede yok olmasını sağlıyor. Akdeniz bölgesindeki aşırı sıcaklar bir cam kırığından bile yangın çıkmasını sağlıyor. Bu önlemlerde herkesin kendisinin bekçisi olması gerekli… Bu cümleler yıllardır duyduğumuz, önemsemediğimiz cümleler ama sonuçları o kadar ağır oluyor ki yaşandıktan sonra üzülmek ya da pişmanlık duymak hiçbir şey ifade etmiyor.50 bin dönüm yaklaşık 16 milyon adet Kızılçam ormanı kaybımız var. Bilinçli ya da kasıtlı çıkan yangınlar çok çeşitli. Aynı anda birçok yerde yangın çıkabiliyor ve müdahale zorlaşıyor. “Bir şey olmaz” zihniyetimizi öncelikli olarak değiştirmeliyiz.


- Orman yangınlarında halk olarak tehlikenin boyutlarının farkında mıyız?


Bu yıl yaşanan orman yangınlarında Antalya’nın 50 yılı yandı. Yangın söndürülüp, soğutma çalışmaları bittiğinde ortaya çıkan manzara dehşet verici… Bir gün önce yemyeşil olan orman arazisi bir gecede tanınamayacak hale geliyor. Tehlikenin boyutlarının farkında değiliz henüz… Sadece doğaya verilen zarar değil, yaşanan can ve mal kayıpları olayın ciddiyetini ortaya koyuyor aslında… Önlemlerin arttırılması ve teknik ekipmanın geliştirilmesi için böyle acı tecrübelerin yaşanmasını beklememeliyiz. Bu son yangından sonra belki de çok ciddi değişiklikler yapılacak ama ödediğimiz diyet bunun kat be kat üzerinde…


- Acil olarak alınması gereken önlemler sizce ne olmalıdır?


En önemli ve en acil örgütlenme sağlanması gereken konu insanların bu konudaki eğitimleri… Özellikle yöre halkı başta olmak üzere herkese orman yangınlarının çıkış sebepleri konusunda akılda kalıcı çalışmalar yapılmalı… Kontrolsüz anız yakmaları birçok yangının sebebi, yangınların büyük çoğunluğu önce tarlalarda başlayıp oradan ormana sıçrama yapıyor, mesire yerleri yerine ormanlarda mangal yakılması, doğa sporları amaçlı her isteyenin ormana girebiliyor olması yangınların çıkışında tetikleyici olabiliyor. Orman alanlarının daralmasına, amaç dışı kullanımına yönelik yasalar yürürlükten kaldırılmalı, orman mülkiyet sınırlarının belirlenerek kafes telden çit çekilmeli, orman alanlarındaki piknik yapma amacıyla olan giriş çıkışlar kontrol edilmelidir. Şuana kadar çıkan bütün yangınlar %94 insan, %6 doğal(yıldırım düşmesi) kaynaklı. Bu kadar ciddi bir rakamı insanlar oluşturuyorsa önce onları eğitmeliyiz. Ormanlara giriş-çıkışı yasaklamak çözüm değil. Buralar tarla değil yüz ölçümü yüksek yerler. Tel çekiliyor ama vatandaş teli kesip giriyor. Hayvanlarını otlatanlar çiti devirip üzerinden geçiyor. Eğer alternatif üretemiyorsanız sadece yasak getirmek hiçbir şeyi çözmüyor. Keçiyi ormana sokup keçiden para kazanacağına köylüye öyle bir yol gösterilmeli ki keçiyi bırakıp ormanı korusun ama cebine de para girmeli. Köylü dağı çok iyi biliyor. Alan kılavuzluğu konusunda köylülerden faydalanılmalı…


- Orman yangınlarında söndürme çalışmaları hep eleştiri alıyor. Bu eleştiriler ne kadar doğru?


Orman yangınlarında ilk sırayı ihbarlar alıyor. Erken haber verilmesi kontrol etmeyi kolaylaştırıyor. Orman gözetleme kuleleri ve kameralar olsa da yangının çıkış anı söndürme çalışmaları için çok önemli… Orman yangını geç haber verildiğinde müdahale edilene kadar yangın büyüyor ve kontrol altına almak zorlaşıyor. Orman yangınlarına müdahale etmek dışarıdan görüldüğü kadar basit değil… Yanan bir ormanın sıcaklığı 600 dereceye kadar çıkabiliyor. Asfalt yolda 10 dakikada alacağınız mesafeyi yanan arazide o kadar kolay alamıyorsunuz. Serik yangınında hava 45 derece, ekipmanınız var ve 600 derece ısı yayan bir yangına müdahale edildi. Ağaçlar çok sık ve arazi engebeli. Çok özverili bir çalışma ortaya kondu. Ayrıca arazi şartlarına uyumlu personel çalıştırılması da önemli faktörlerden bir diğeri. Belli bir enerjiye sahip, belli bir yaştaki personel araziyi de biliyorsa çok daha faydalı oluyor. İşçi alımlarında belli kriterler getirilmeli. Yaş, boy, kilo, fiziki kondisyona dikkat edilmeli…


- Orman yangınlarında en büyük engel hava şartları mıdır?


Serik yangınında en büyük talihsizlik hava şartlarının olumsuzluğu oldu. Rüzgarın şiddeti ve nem oranının azlığı çalışmaları güçleştirdi. Ağaçlardan fırlayan kozalaklar düştüğü bölgeyi yakmaya başladı. 12 bin hektarlık bir alanda bölge bölge 5-6 bin hektarlık bir arazi tamamen yanmış durumda. Köylerde tam bir panik hakimdi. Köylüler evlerini ve eşyalarını kurtarabilmek için ellerine ne geçse yangına müdahale etmeye çalıştılar. Ama alevlerin büyüklüğü ve rüzgarın şiddeti bölgeyi tam bir enkaza çevirdi. İkinci gün bir an Orman Şube Müdürlerinden biri ile gözgöze geldik. Dumandan simsiyah olan müdür bey işçilerle birlikte arazözden hortum çekiyor ve yangına direk müdahale ediyordu. 500 metrelik hortumla yanan bölgeye girdiğini gördüğümde yaşadığım duyguyu tarif edemeyeceğim. Bölgede tam bir kenetlenme söz konusuydu. Tüm teknik ekip ve işçiler 2 saatlik uykularla 5 gün çalıştı. Beş gün arazide yangını kontrol altına almaya çalışanların halini anlatmak mümkün değil ancak orada olup görmek gerekirdi.


- Teknik destek eksikliğimiz hep gündemde ama çözülemedi. Siz ne düşünüyorsunuz?


En önemli ekipman eksiğimiz yangın söndürme uçakları… Bunlar özel dizayn ve sadece bu iş için kullanılıyor. Çok pahalı ama olması da şart… Uçak alımı için çok daha ciddi hasarlı yangınlar ve can kayıpları olması beklenmemeli… İnsan hayatı öncelikli olmakla beraber hiçbir canlının yaşam hakkına maddi değer biçilemez… Gece görüşü olmadığı için bu yangında kullanılan uçaklar hava kararana kadar çalışabildi. Hava kararınca sabaha kadar beklediler ve onca emek boşa gitti. Sabaha kadar yangın tekrar şiddetini arttırdı. 6 günde akşamları 8 saatlik kayıp sayarsak toplamda 48 saat hava müdahalesi yapılamadı. Buda iki tam güne eşit. Bu kadar büyük yangınlarda bir saat bile bu kadar önemliyken bu ciddi bir eksikti. Orman teşkilatının bunu da öncelikleri arasına alması lazım.


- Gece görüş sağlansa daha kısa sürede söndürülebilir miydi?


Elbette etkisi olurdu. Ama bu yangında başka bir sorunumuz daha vardı. Yerleşim birimlerine sıçradı. İnsan hayatı mı, ağaç mı gibi bir düşünce kimsenin aklına gelmedi. Olması gerekende buydu zaten… İnsan hayatı önceliğinden dolayı yerleşim yerlerine müdahale edilmesi ormandaki yangın çalışmalarını geriletti. Karataş Köyü’nde başarılı olunamadı ama diğer köylerde durum daha iyiydi. Orman idaresinin planlaması çok büyük faciaları önledi. Bir ağacı 50 senede kazanırsınız ama insan hayatının tekrar kazanılması mümkün değil…


- Serik yangınının Antalya’ya verdiği zarar ne kadar?


Olayın ciddiyetinin farkındayızdır umarım. İlk tespitlere göre 658 çiftçinin 2 milyon YTL’lik sera ve tarım arazisi yandı. Bu sebze- meyve fiyatlarını etkileyecek. Yerleşim yerlerindeki maddi kayıp çok daha fazla… İnsanlar bir gecede bütün mal varlıklarını, evlerini, ahırlarını kaybettiler. Bunun acısına ve zararına parasal değer biçmek mümkün değil.. Tam bir dram söz konusu… 16 milyon ağaç, sayısını bilmediğimiz yabani hayvan, bitki örtüsü kayboldu. Bu kaybı parasal olarak değerlendirmek çok zor… Küresel ısınmanın tetiklediği kuraklık orman yangınlarıyla daha da artıyor. Ekolojik dengeyi bozuyoruz ve bu ilerde başka sorunlarda doğurabilir.


- Yaşanan acılardan yeterince ders çıkarmıyoruz. Unutmak daha kolayımıza mı geliyor?


Bu olayın unutulmaması gerekir. Bu olayı basın kuruluşları ve sivil toplum örgütleri sürekli hatırlatmalı ki geleceğe dair önlemler alınsın. Yoksa bir sene sonra sadece o bölgeden geçenler yanan araziye bakıp “Yazık oldu, burası da geçen yıl yanmıştı” diyerek geçip gidecekler. Aynen bundan önce olduğu gibi… Ormanlar konusunda bütün sorumluluğu Orman Müdürlüğü’ne bırakmak adil değil… Halkın özellikle orman köylerinde yaşayanların çevre konusunda daha bilinçli olmaları gerekiyor. Bu konuda eğitimler verilmeli. Bizim ülkemizde ülke gündemi o kadar hızlı değişiyor ki, yaşanan acı olaylar tecrübe olmadan unutulup gidiyor. Yangın sezonu öncesinde bir önceki yaz yaşananlar hatırlatılmalı ve görsel çalışmalar hazırlanıp basında yer almalı…


- Mevcut yasalar sizce yeterli mi?


Mevcut orman yasaları gerçekten çok ağır. Üstelik ormana karşı işlenen suçların affı da yok. Cezalar son derece ağır. Yangınlarda eğer faili meçhul değilse verilen cezalar gerçekten çok ağır. Nesli tükenen bir hayvanın avlanması sonucu avcı yakalanırsa bununda cezası, kaçak avlanmadan çok daha fazla… Kanuni yapılanmadan çok, ihbarlar konusunda hassas olunmalı. Eğer suçlu bulunamazsa yanan yandığıyla, ölen öldüğüyle kalıyor. Suçlu yok çünkü ortada… Yapanın yanına kar kalmaması için çevremize karşı biraz daha duyarlı olmalıyız.


- Orman yangınları acaba rant amaçlı mı yakıldı sorusunu da beraberinde getiriyor. Yasal düzenleme bu konuda nasıl işliyor?


Ormanların rant amaçlı yakılma ihtimali bana pek doğru gelmiyor. Yanan ormanlar ağaçlandırma planında ilk sıraya alınır ve Antalya’da öylede yapılıyor. Şimdiye kadar olan yangınların arazileri ağaçlandırıldı. Orman arazisinin imara açılması söz konusu olamaz. Taş ve maden ocaklarına da gelince, onlar zaten istedikleri yeri alabiliyorlar. Her yerde verilmesi doğru mudur? Bunu tartışmalıyız. İstenen arazi orman arazisi çıkarsa yasaya bakılıyor. Yaban hayatını koruma arazisi bile olsa yasa diyor ki “Gerekli tedbirlerin alınarak arazinin verilmesi” Şimdi hangi tedbiri alacağız biz bu konuda… Endemik türler var, koruma altına alınmış bölgede taş ocaklarının verdiği zararı ağaçları tek tek yıkayarak önleyemeyiz herhalde… Bu konuda sivil toplum örgütlenmeleri yapılmalı ve yasanın değişmesi sağlanmalı… Gerekli tedbirleri alın yerine “Uygun değilse arazi vermeyin, başka yer gösterilsin” cümlesi arasında ciddi farklar var. Bu konuda çalışılmalı. Biz doğaya karışmazsak o kendi dengesini ayarlıyor. Onun dengesini bozan sadece insan faktörü…


- Ormanlardaki ikinci büyük sorun sizce nedir?


Özellikle yaban hayvanlarıyla ilgili çok büyük kaçak avcılık söz konusu. Her ağacın her yolun başına bir kişi konması mümkün değil. Avlanmanın yasallaşması lazım. Av turizmi yapan acentaların yaygınlaşması lazım. Ben aynı zamanda yaban hayatı envateri de yapıyorum. O yüzden birçok olaya şahidim. Dağlara çıkmamış birinin bu konuda fikir yürütmesi bana doğru gelmiyor. Ben dağlardaki yaşamı biliyorum. Bir yabani hayvanı avlamayı av sporu olarak uygulayabilirsek hem o yöredeki köylüler hem acentalar hem de devlet kazanacak. Kaçak avlanma birçok hayvanın neslini tüketiyor. Biz avlanma için envanter çıkarıyoruz ama kaçak avlanma bu çalışmayı sıfırlıyor. Genç mi, yaşlı mı? Dişimi, erkek mi? Hiç dikkat etmeden kaçak avlanma yapılması ciddi tehlike oluşturuyor. Bir envanter çalışması sırasında çevirdiğimiz bölgede bizde bir kaçak avcı yakaladık. Bunun çözümü ilk sırada ele alınmalı…


- Antalya’da koruma altına alınan Ala Geyiklerin son durumu nedir?


Düzlerçamı’nda bir üretme çiftliği var ama çiftliğin içinde de balık çiftliği ve restoran var. Böyle bir bölgeye halk elini kolunu sallayarak girememeli. Alageyik tüm dünyaya Antalya’dan yayılmıştır. Ama biz şu an elimizdekileri korumakta zorlanıyoruz. Böyle bir koruma alanı yapılmışsa buraya giriş çıkışın kontrollü olması lazım. Yaklaşık 40 sene önce Alageyik koruma altına alınmış. O zaman 8-10 bireylermiş üzerinden 40 sene geçmiş şuanda 66 birey resmi sayım sonucu var. 40 senedir koruyoruz daha on katına yeni çıkartabilmişiz. Vatandaşa rağmen devletin koruması gibi bir şey söz konusu değil. Vatandaş bunu korursa koruyacak, Korumazsa devlet ne kadar uğraşırsa uğraşsın işte sonuç ortada. Koruma yapılacaksa vatandaşı yanımıza almalıyız. Yine burada da eğitim eksikliğimiz ortaya çıkıyor. Orada çalışanlar Alageyikleri koruma konusunda elinden geleni yapıyor ama vatandaş o bölgeye elini kolunu sallayarak girebildiği sürece kontrolü sağlamak neredeyse imkansız…


- Orman arazilerinin golf sahasına dönüşmesi konusundaki fikrinizi paylaşır mısınız?


Şüphesiz bu sorunun cevabı benim açımdan tek. Orman arazilerinin golf sahası olarak kullanılması bana göre de yanlış. Golf sahası bir ihtiyaçsa ki öyle olduğu söyleniyor. Buna en iyi çözüm orman alanından ziyade kullanılmayan yerlerin çorak toprakların değerlendirilmesi. Eğer turist golf oynamak için geliyorsa sahaya gitmek içinde biraz yolculuk yapmayı göze alır. Biz hem en ucuz hizmeti veriyoruz hem de en iyi hizmeti verelim diyoruz. Turist otelden çıksın hemen golf sahasına geçsin diye bir şey yok. Antalya’daki sahil şeridi oteller tarafından kapatılmış durumda, orman arazilerini de golf sahasına çeviriyoruz. Biz bize ait olan şeyleri kullanamıyoruz. Golf sahası içinde masraf yapılıyor. Yeşillenmesi için emek harcanıyor ama söz konusu olan ağaç, yabani hayvan ve bitki örtüsü kaybıysa orman yangınıyla, golf sahası yapmak için o bölgeyi kullanmanın hiçbir farkı yok. Birinde keserek diğerinde yanarak kayıp yaşanıyor. Ama kayıp aynı… Denize sıfır otelde kalmak herkesin hoşuna gider ama amaç sporda yapmaksa gösterilen bölgeye gitmek konusunda kimsenin sorun çıkaracağını sanmıyorum. Golf sahaları için verimsiz araziler değerlendirilmeli…



Vahdet Afşin Karacan Kimdir?


1978 Ankara doğumlu. Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra Ankara Gazi Üniversitesi Orman Ekonomisi bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Yaban Hayatı Envanter çalışmalarını da yürüten Karacan Orman Mühendisleri Odası Akdeniz Şube Başkanı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder