09 Ocak 2010

ALPER DEMİRBAŞ


Türkiye’de, diyalize muhtaç 50 bin böbrek hastasına her yıl 11 bin kişi ekleniyor. Yılda sadece 600 nakil gerçekleşebiliyor. Toplum organ bağışına sıcak bakmıyor. Tıpçılar ise son yıllarda eşler, akrabalar ve gönül bağı olan arkadaşlar arasında ‘doku uyumu aranmadan nakil yapılıp yapılmamasını’ tartışıyor.

Bugün Türkiye’de hayatını diyalizle sürdüren 50 bin böbrek yetmezliği hastası var. Bunların arasına her yıl 11 bin yeni hasta katılıyor. Yılda en az 2 bin böbrek nakli yapılmaz ise bu sayı beş yıl sonra 50 bini bulacak. Devletin mevcut hastalar için harcadığı yıllık para miktarı 2 milyar dolar. Bu rakamın 5 yıl sonunda 4 milyar doları aşacağı tahmin ediliyor. Özetle mali tablo içler acısı... Olayın bir de trajik boyutu var. Her yıl diyalizdeki hastaların yüzde 10’unu kaybediyoruz. Yine 5 yıl sonra şimdiki hastaların yüzde 50’si aramızdan ayrılmış olacak.

İşte bu noktada devreye organ nakli konusu giriyor. Nakil, ya kadavradan ya da canlı vericiden sağlanıyor. Öncelik kadavra ama Türkiye’de bu kaynak bir hayli zayıf durumda. Batılı ülkelerde nakillerin yüzde 75-80’i kadavra kaynaklı iken Türkiye’deki durum bunun tam tersi. Geçen yıl ülkemizde nakledilen 600 civarındaki böbreğin çok azı kadavradan sağlandı. ABD’de yılda 11 bin kadavradan böbrek transferi yapılıyor. Türkiye’nin oran ve miktarda geride kalmasının iki önemli sebebi var: Organ bağışına ilgi gösterilmemesi, yoğun bakım ünitelerinin azlığı ve yetersizliği.

Bu hafta Medicalpark Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr.Alper Demirbaş’ı ziyaret ettik. 9 yaşında annesinden böbrek nakli yapılan Mehmet Ali Tosunpınar’ın gözlerindeki sevinci gördüğümüzde “Organ Nakli” konusunun dışardan anlaşılamayacak kadar önemli ve hassas bir konu olduğunu bir kez daha anladım. 9 yaşındaki bir çocuğu diyaliz tedavisinden kurtarıp arkadaşlarına ve ailesine tekrar kavuşturmaktan güzel bir şey olabilir mi?


Sohbetimiz esnasında konuyla ilgilendiğimizi ve bu konuda doğru bilgilenme çabasında olduğumuzu anlayan Prof.Dr. Alper Demirbaş’la bir ameliyata bile girdik. Steril kıyafetleri giydiğiniz de bile kendinizi çok farklı hissediyorsunuz. Saniyelerle yarışılan bir organ nakli ameliyatında Alper Hoca’nın işi bittiğinde renksiz ve cansız görünen böbreğin bir anda kanlanması ve canlanması mucize gibi bir şey… Ameliyathanede kimseden çıt çıkmıyor. Ekip o kadar organize ki herkes ne yapacağına odaklanmış. Her şey saat gibi işliyor. Bense nefesimi tutmuş izliyorum, olup biteni… Bu eşsiz tecrübe sayesinde, ben bir böbreğin tekrar çalıştığını kendi gözlerimle gördüm ve bu duyguyu kelimelerle anlatmak inanın imkansız… Sağlığımızın değeri, kaybedilince anlaşılıyor demek belki klişe ama çok doğru bir söz…


Özellikle Alper Hoca’nın gözlerindeki ışık, gerçekten görülmeye değerdi.


Bir yılda 600’e yakın operasyon yapan ve kendisi söylemek istemese de bir dünya rekoruna imza atan Prof. Dr. Alper Demirbaş 600 ailenin hayatındaki sihirli bir dokunuş gibi…


Mütevazılığını koruyan ve ekibinden övgüyle söz eden hekimimiz kendini sadece insanlara değil, insanlığa adamış örnek bir insan…


Bu kadar başarılı bir hekimin Türkiye’de, hem de Antalya’da olması bizler için büyük bir gurur olmalı.


Diyalizle yaşamanın zorluklarının önemle altını çizen Demirbaş, organ nakli konusundaki çalışmalarıyla birçok ödüle layık görüldü. Ama onun için en büyük ödül ne kadar çok hastayı diyalizden kurtarabildiği…


Nefrolog Doç. Dr. Murat Tuncer ise hem Alper Hoca’nın en büyük desteklerinden biri hem de bizlere böbreklerimizi kaybetmeden önce neler yapmamız gerektiğini anlatan başarılı bir hekim.




-Organ Nakli hangi hastalıklarda zorunlu bir tıbbi uygulamadır?


Alper Demirbaş: Organ nakli, kimi organların işlevlerini yerine getiremeyecek duruma geldiğinde ve başka hiçbir tıbbi çözüm olmadığına karar verildiğinde zorunlu bir uygulamadır. Kronik, yani geriye, sağlıklı durumuna kavuşturulamayacak biçimde hastalanmış organların yerine sağlıklı organların takılması, hastanın sağlıklı yaşama döndürülmesinin günümüzde tek tedavi yöntemidir.


-Canlıdan canlıya organ nakli ne demektir?


Alper Demirbaş: Yaşayan bir insan, böbreklerinden birini veya karaciğerinin bir kısmını nakil ihtiyacı olan bir başkasına hayatta iken verebilir. Her iki organ bağışında da vericinin sağlığını olumsuz yönde etkileyen tıbbi hiçbir bulgu ortaya çıkmamıştır. Taşınan risk, vericinin geçireceği ameliyatın riski kadardır.


-Beyin Ölümü nedir? Kimler beyin ölümüne karar verir?


Alper Demirbaş: Bir kişi herhangi bir nedenle yaşamsal işlevlerini yitirdiğinde buna "beyin ölümü" denir. Bu durumda kişi kendiliğinden soluk alıp veremez. Beyin işlevini geri dönülmez biçimde yitirmiştir. Tıp, bu durumu "ölüm durumu" olarak kabul eder. Kalbi ise, yalnızca solunumu sürdürmeyi sağlayan solunum cihazlarına ve başka makinelere bağlı olduğu sürece çalışabilir.
Beyin ölümü kararını ancak dört kişiden oluşan bir uzman doktor ekibi karar verir. Bu uzman ekip, kardiyolog, anestezi ve reanimasyon uzmanı, nörolog ve nöroşirurjiyen'den oluşur. Bu ekip, fizik muayene ile ve o ülkede o merkezde tıbbın en ileri olanakları içerisinde laboratuvar tetkikleri yaparak beyin ölümü olduğuna karar verir ve bunu bir belge ile resmileştirir. Bu resmi belge hazırlanmadıkça beyin ölümü kesinlik kazanmamış sayılır ve kişinin organları asla alınamaz. Dört kişilik ekipten hiçbiri, hastayı yatıran, durumunu takip eden doktorlardan değildir. Organ nakli yapan ekibin içinden bir doktor da bu dört kişilik ekipte yer alamaz. "Beyin Ölümü" kararını tıbbın olanakları ölçüsünde, yukarıda sayılan uzmanlar bağımsız olarak verir.


-Bir hasta henüz ölmeden organlarının alınması mümkün müdür?


Alper Demirbaş: Hayır değildir. Bir hekimin asıl görevi hastalarını tedavi etmektir. Hipokrat'ın koyduğu esaslardan biri olan "önce zarar verme" (primum nil nocere) tüm hekimlerin ilk amacıdır. Hekim bir hasta ile karşılaştığında ona zarar vermeden tedavi etmek üzere eğitilmiş ve yemin etmiştir. Yapılan tüm girişimlere rağmen hasta hayatını kaybeder veya hayatını kaybetmiş olarak hekime ulaşırsa organ alımı konusu gündeme gelebilir. Bu gibi durumlarda da hekimleri zan altında bırakmamak için yasal düzenlemeler yapılmıştır. Hastayı ilk değerlendiren ve tedavisini planlayan hekim veya hekimler ile organ naklini yapacak hekimlerden hiçbiri hastada "beyin ölümü" gelişip gelişmediğini belirleyen grubun içinde olamaz. Dört farklı uzmandan oluşan hekim grubu bu durumdaki hastayı değerlendirir, muayene ve diğer tetkikler ile objektif kararını verir. "Hastada beyin ölümü mevcuttur" kararı rapor ile belirlendikten sonra bile organların alınabilmesi çeşitli koşullara bağlıdır.


-Göreve geldiğiniz günden beri kaç ameliyatınız oldu?


Alper Demirbaş: 21Kasım 2008 tarihinden itibaren burada karaciğer, böbrek ve pankreas nakli yapmaya başladık. O tarihten bugüne kadar 562 böbrek nakli, 9 karaciğer, 3 pankreas nakli gerçekleştirdik. Bu yıl yaptığımız böbrek nakli sayısı ise 500 nakil. Türkiye’de bugüne kadar yapılan en yüksek böbrek nakli sayısı 359’dur. Amerika ve Avrupa ülkelerinde bile bir yılda 400’den fazla nakil yapan merkez yoktur. Bizim yakaladığımız rakamlar açık ara fark yaratan rakamlar ve ciddiye alınması gerekmektedir. Tüm Türkiye’de yapılan böbrek nakillerin yüzde 35’ini biz yapıyoruz. En genç 4 yaşındaki bir hastaya yapılan nakille, en yaşlı 75 yaşındaki bir hastaya yapılan nakil olduğunu söyleyebilirim.


- Bütün ameliyatlara siz mi giriyorsunuz?


Alper Demirbaş: Evet, bütün alıcı ameliyatlarına ben giriyorum. Haliyle bugüne kadar 574 ameliyata girmişim ve bir cerrah olarak bir yılda bu kadar ameliyata giren başka bir meslektaşım olduğunu sanmıyorum. Bizim tek bir hedefimiz var. O da daha çok hastayı diyalizden kurtarıp, onlara standart bir yaşam sunabilmek.


-En yoğun hasta talebi hangi illerden geliyor?


Alper Demirbaş: Antalya ilk sırada olmakla beraber 32 hastayla Eskişehir ikinci sırada yer almaktadır. Türkiye’nin 73 ilinden gelen hastaya merkezimizde nakil yapılmıştır.


-Organ naklinde organ bulma sürecine etki eden faktörler nelerdir?


Alper Demirbaş: Sorunun büyüklüğünü öncelikle ortaya koymaktır. Bir organın bir yerden bir yere takılması demek, bir evin bir yerden bir yere taşınması değildir. Bizim bölümümüz diğer branşlardan çok çok farklı. Organ nakli için bir insan organı gereklidir. Bizim işimizin öznesi insandır. Bu süreçte iş sadece organ bulmaktan çıkıyor, sadece bir ameliyat değil, zamanla yarışılan bir süreçtir. Organların bulunması ve zamanında hastaya nakledilmesi çok önemlidir. Beyin ölümü olmuş bağışçılarla bitkisel hayatta yaşayan hastaları birbirinden kesinlikle ayırmak gerekir. Beyin ölümü gerçekleşen bir hasta artık sadece makinelere bağlı olarak mekanik olarak hayattadır. Makineye bağlı yaşam süresi de en fazla 48 saattir. Beyin ölümü gerçekleştiği için bu hastaların geriye dönüşü mümkün değildir. Beyin ölümü durumunda sadece organlardaki dolaşım mekanik bir şekilde devam ettirilmektedir. Eğer organ bağışı bu 48 saat içinde yapılmazsa, bu durumda bu hastanın verici olma ihtimali ortadan kalkar.


-Tekrar Akdeniz Üniversitesi’ne döneceğiniz söylentisi gündemdeydi. Tekrar dönmeyi düşünüyor musunuz?


Alper Demirbaş: Bu sadece bir söylentiden ibaret ve kesinlikle belirtmeliyim ki böyle bir şey yok. Akdeniz Üniversitesi bizim yuvamız ve hep de öyle kalacak ama işe geri dönmem söz konusu değil.


-Organ nakli konusu hassas olduğu kadar önemli bir konu aynı zamanda. Yaşanan aksilikler sizleri nasıl etkiliyor?


Alper Demirbaş: İhtiyaç karşılanamadığı için mafya türüyor. Mafya sadece Türkiye'de değil, her yerde var. Dünyada da var. Ancak Antalya'da olması bizi sarstı. Bizim ve Akdeniz Üniversitesi'nin tıbbi ve idari ekibinden bu konuyla ilgili görüş dahi alınmadı. Kadavra sayısı artsın, insanlar bu yollara sapmasın. Her ay nakiller Sağlık Bakanlığı'na bildirilir ve kayıt altına alınır.Organ ticaretini 'insanlık suçu' olarak adlandırıyoruz ve yapanların en ağır cezaya çarptırılmasını istiyoruz. Türkiye'de nakil merkezlerinde çalışanların hiçbirisinin organ mafyasıyla ilişkisinin olmadığı kanıtlandı. Çocukların kaçırılarak içlerinin boşaltılıp organlarının çalındığı yönündeki iddialar ise tümüyle asılsızdır. Emniyet Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı'na Türkiye'de içi, organları boşaltılan bir tane bile çocuk olmadığını bildirdi. Bu tarz olumsuz söylentiler sadece bizim yaptıklarımızı yavaşlatarak bir çok hastanın hayatını kaybetmesini sağlıyor.


-Türkiye’deki diyaliz hastalarının son durumu nedir?


Alper Demirbaş: Türkiye’deki kronik böbrek hastalığı olan hastaların yüzde 90’ı diyalize giriyor. Zannediliyor ki, böbrek nakli olunca alınan ilaçlardan kanser olunup ölünecek. Bakın bu o kadar sık sorulan bir soru ki. Bir hastam bu konuyu söyle anlattı. “Diyaliz yaşamaya çalışmaktır. Böbrek nakli yaşamaktır” Diyaliz hastaları hayatlarını eskisi gibi devam ettiremezler. Günde 1 litreden fazla sıvı alamazlar. Çalışamıyorlar, bekarlar evlenemiyorlar. Oysa böbrek nakli geçirmiş futbolcu hatta NBA’de basketbolcu bile var. Böbrek nakli hsatanın tamamen eski yaşamına dönmesini sağlıyor ve sanılanın aksine tek böbrekle yaşayan hastalar arasında 40 yıl boyunca yapılan bir araştırma da gösteriyor ki, iki böbreği ile yaşayan insanlardan hiçbir farkları yok. Aslında herkes birer organ nakli alıcısı adayıdır. Yaşadığınız süre boyunca başınıza neler geleceğini bilemezsiniz ve ancak yaşarsanız ya da bir yakınınız yaşarsa anlıyorsunuz. Diyaliz makinesini sağlıklı bir böbreğin çalışmasıyla karşılaştırdığınızda etki gücü böbreğin yüzde 5’i kadar. Böbrek nakli kişinin hayatına yaşa bağlı olmakla beraber 20- 30 sağlıklı sene ekleyebilir.


-Kimler böbrek vericisi olamaz?


Alper Demirbaş: Aktif kanser hastaları, AIDS hastaları, şeker hastaları ve takip edilemeyen yüksek tansiyon hastalarından sadece organ alamıyoruz. Bunun dışında kan grubu ve doku grubu tutmasa da nakil yapılabilir.


-Peki bu hastalığa yakalanmamak için neler yapılmalıdır?


Murat Tuncer: Türkiye’de dikkat edilmesi gereken nokta özellikle ürolojik problemlerde mutlaka hekimlere danışılması gerektiğidir. Böbrekteki idrar kaçaklarını kişi fark etmese de bu belirtiler böbrek yetmezliğine yol açmaktadır. Gece idrara çıkmaya başlayan, gece idrarında yanması olan veya kan pıhtısı olan hastaların mutlaka böbrek doktoruna gitmesi gerekmektedir.Erkek çocuklarında birinci idrar yolu enfeksiyonundan sonra, kız çocuklarında ikinci idrar yolu enfeksiyonundan sonra mutlaka voiding denilen özel bir test yapılması gerekmektedir. Yoksa bu hastalar 15- 20 yıl sonra böbrek hastası olarak gelebilirler. Günde en az 2 litre sıvı tüketimi olmalıdır ve tuz tüketimi de sınırlı tutulmalıdır.


-Böbrek hastası sayısının bu kadar fazla olma sebebi nedir?


Murat Tuncer :Böbrek hastalıklarının son zamanlardaki artışının temel sebebi sağlık sistemimizdeki ilerlemeden kaynaklanmaktadır. İnsan ömrü uzadıkça hastalıklara tanı konma sürecine girilmiştir. Bunun dışında şeker hastalığı ve hipertansiyon hastalığı olanların böbrek yetmezliğine yakalanma riskleri fazladır. Beslenme, çevresel faktörler ve kronik hastalıklar böbrek hastalıklarını etkilemektedir. Organ nakli hastanın ömrünü 3- 3,5 kat arttırmaktadır. Bu konuya dikkat edilmesi ve hurafelere inanmamak gerekmektedir. Bilinçli bir toplum daha çok hastanın kurtulmasının ilk şartıdır.


Prof. Dr. Alper Demirbaş Kimdir?


1963 Çorum doğumlu. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genel Cerrahi Anabilim Dalında yüksek lisansını tamamlayan Demirbaş, University of Cambridge Clinical School Department of Surgery,Cambridge VisitingFellow, University of Miami School of Medicine Department of Surgery,Division of Transplantation Clinical Fellow eğitimlerine devam etti. 2008 yılından itibaren Medicalpark Hastanesi Organ Nakli Merkezi başkanlığına devam etmektedir.