04 Ekim 2009

GÜLSÜM KABADAYI - HANDAN YILMAZ

Tarih 30 Ağustos 2008. 391 gün önce sabah sekiz buçuk sularında Antalya – Serik Karayolunun Aksu mevkiinde karşıdan karşıya geçmekte olan 17 yaşındaki bir gence çarpan tur otobüsüyle birlikte birbirine bağlanan hayatlar…

Kaderin birleştirdiği tesadüfler bugün birbirine kenetlenmiş, 9 kişilik kocaman bir aile ortaya koyuyor. Aylar öncesinde, önce tur otobüsünün çarptığı ardından Handan Yılmaz’ın eşinin arabasının çarptığı ve aynı otobüsün tekrar üzerinden geçtiği hayatının baharında bir genç, 391 gündür yaşam mücadelesi veriyor.

SEVGİ,EMEK,SABIR, GÜVEN

Kaçan tur otobüsünün ardından kazaya karışan ikinci araba olan Ramazan Yılmaz ve Handan Yılmaz çifti genci hastaneye kaldırıyorlar. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 82 gün yoğun bakımda kalan gencin yaşamından doktorlar bile umudu kesmiş durumda…

Haftalarca ailesine ulaşılmaya çalışıldıktan sonra kimsesinin olmadığı anlaşılıyor ve gencin bakımını üstlenen Handan Yılmaz genci hastane kayıtlarına “Umut” ismiyle kaydettiriyor.

Umut, yeni bir hayatın başlangıcında yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide hayatta kalma mücadelesi verirken dışarda yaşananlardan habersiz yoğun bakımda 82 gün geçiriyor. Kafatasının bir bölümü çıkarılan, akciğeri patladığı için ameliyat edilen, dalağı alınan, kolunda ve kalçasında ciddi kırıkları olan, kaza sonrası vücudunun tamamı tutmaz hale gelen ve bilinci kapalı olan Umut, Azraille savaşını yeniyor ve 18 Kasım günü servise çıkarılıyor.

Ama Umut artık eskisi gibi konuşamıyor ve yürüyemiyor. Gözlerini bir hastane odasında açan ve karşısında hiç tanımadığı iki kadını ona annelik yaparken bulan Umut, onlarında sevgisiyle hayat mücadelesini kazandı ve yeni bir hayatın başlangıcına Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi servisinde başladı. Tarih 18 Kasım 2008. .

BEKLEME SALONUNDA KESİŞEN HAYATLAR

Olayın ikinci kahramanı Gülsüm Kabadayı ise aynı tarihlerde yağlarını aldırmak için hastaneye yatan görümcesinin bitkisel hayata girip, yoğun bakıma alınmasıyla aynı hastanenin bekleme salonunda yerini alıyor. Kaderin üç kişiyi birbirine bağladığı Tıp Fakültesi Yoğun Bakım servisi’nde üç kişilik yeni bir hayat başlıyor.

Gülsüm Kabadayı olay gününü, “ Görümcem’in bitkisel hayata girmesiyle bizde kendimizi yoğun bakım servisinde bulduk. Bekleme salonunda kimsesiz bir gençten bahsediliyordu. Handan Hanım gün içinde geliyor, günün büyük bölümünü hastanede geçiriyordu. Eve gitmesi gereken zamanlarda Umut’u bizlere emanet ederek hastaneden ayrılıyordu. Umut’u ilk gördüğüm andan itibaren ondan ayrılamadım. Gencecik bir çocuk hayatta kalmaya çalışırken, en çok ihtiyacımız olan annesine bir türlü ulaşamıyorduk” diye anlatıyor.

Umut servise çıktıktan sonra daha çok bakıma ihtiyacı oluyor ve bekleme salonunda kesişen hayatlar bizlere insanlık dersi veriyor.

İnsanların öz çocuklarını bile cami avlularına, karakol kapılarına bıraktığı bir dünyada hiç tanımadıkları yatalak bir gence annelik yapan Gülsüm ve Handan Hanımlar bizlere anneliğin ne demek olduğunu bir kez daha gösterdi. Anneliğin sadece bir çocuğu dünyaya getirmekten ibaret olmadığının en güzel kanıtı olan bu olay, yüzyılın insanlık örneği olarak tarihteki yerini alıyor.

Ve asıl hikaye bundan sonra başlıyor. Çocuğun kişisel masraflarını da üstlenen iki kadın için bu kaza, yeni bir hayatın başlangıcı oluyor. O günlerde kendileri de bu olayın nereye gideceğinden habersiz bakmaya başladıkları genç gözlerini açıyor ve Aralık ayında ağzından bir kelime dökülüyor ve “anne” diyor.

Gülsüm Hanım ve Handan Hanım yaşadıklarını anlatırken hala gözleri doluyor ve kelimeler zar zor ağızlarından dökülüyor. Handan Hanım yaşlı gözlerle Umut’un çektiği acıları bizlere anlatırken Gülsüm Hanım araya giriyor ve “Umut gözlerini açtıktan sonra sadece ikimizi gördü. Bizlere anne demeye başladı. Gözlerimizin içine öyle bir bakışı vardı ki bırakın onu bırakıp gitmeyi aylardır onu kendi çocuklarımızdan da üstün tuttuk. Umut çok acılar çekti. Umut’un her iki ailede de özel bir yeri var. Ömrümüz yettiğince biz ona bakmaya razıyız” diyor.

Geceler boyu iki kadının kendi aralarında yaptıkları sohbetlerin tek bir konusu var. “Peki bundan sonra ne olacak?”

En sonunda Umut’un bir yandan gerçek ailesini aramaya bir yandan da onu Sosyal Hizmetlere vermeden koruyucu ailesi olmaya karar veriyorlar.

Yaşananları tüm detaylarıyla bizlerle paylaşan Gülsüm Kabadayı ve Handan Yılmaz halen Umut’u tanıyan birilerine ulaşmaya çalışıyorlar.

Bu hikayeyi dışardan takip etmekle olayların içinde olmak arasındaki fark inanın çok büyük… Hastane odasına ilk girdiğimde beni Gülsüm Hanım ve Handan Hanım karşıladı. Ramazan Bayramını’da hastanede geçirmişlerdi. Hastanede geçen bu üçüncü bayramlarıydı. Aylarca bir sandalyenin üzerinde Umut’a refakat eden iki kadın bugünde bir yıldır olduğu gibi Umut’un yanındalar... Gördüğünüz tablo karşısında gözlerinizin dolmasına engel olamıyorsunuz. Umut’a verdikleri sevginin, Umut’ta farkında…

Geçtiğimiz günlerde Umut için çıkartılan nüfus cüzdanını elime aldığımda içimde buruk bir acı hissettim. Yeni düzenlenen kimlikte Umut’un hastane odasında çekilmiş resminin altında doğum tarihi 01.01.1992 olarak yazılmış. Hayata ikinci kez gözlerini açtığı yer olan Tıp Fakültesi Hastanesi’nin bulunduğu Konyaaltı ilçesi doğum yeri olarak yazılmış, veriliş nedeni “doğum”…

UMUT’UN “KANATSIZ MELEKLERİ”

Birkaç saat Gülsüm Hanım, Handan Hanım ve Umut’la aynı havayı tenefüs edip, yaşananları gördüğümde şaşkınlığımı gizlemekte inanın zorlandım. Hastaneden ayrılırken hepinizin aklından geçen cümle benimde aklımdaydı, “Demekki hayatta böyle insanlarda varmış”.

Yanlarından ayrılırken bilinçsizce, acaba benim göremediğim melek kanatlarından var mı diye kadınların omuzlarına baktığımı fark ettim ve gülümsedim.

-Handan Hanım Umut’la tanışmanız nasıl oldu?

Kazaya karışan ikinci araç benim eşimdi. Bir tur otobüsü Umut’a çarpıyor ve çarpmanın etkisiyle çocuk savruluyor ve eşime çarpıyor. Umut geri düşüyor, otobüs tekrar üstünden geçtiği halde durmuyor. Bizimki de iş arabasıydı. Eşim duruyor ve yanındaki arkadaşıyla beraber çocuğu hastaneye kaldırıyorlar. Kaza Cumartesi günü oldu ve ben ilk defa Umut’u Pazar günü yoğun bakımda gördüm. Yanına girdim. Kazanın etkisiyle o hali çok kötüydü. Bir hafta ailesini aradık. Bu böyle üç ay sürdü. Kazanın olduğu bölgeyi karış karış aradık ama ailesinden tek bir haber yok. Bu sürede bekleme odasında Gülsüm Hanım’la tanıştık.

-Gülsüm Hanım bundan sonrasını siz anlatır mısınız?

Görümcem 25 Temmuz’da yağlarını aldırmak için hastaneye yattı. Yoğun bakımda bitkisel hayata girdi. 30 Ağustos’ta Umut geldi ve biz orada bir imece oluşturup Umut’a bakmaya başladık. Bana “Başkan” ismini verdiler ve bütün hasta yakınları Umut’a bakmaya başladık. Ben zaten insanlara yardım etmeyi çok severim. Umut’un o hali beni daha da çok etkiledi. Handan Hanım Umut’un başında hıçkırarak ağlıyordu tanıştığımızda, bir yandan doktorlarla konuşuyor bir yandan ağlıyordu. Siz hastanın nesi oluyorsunuz dedim ve bana olayı anlattı. Doktorlar o zaman bize yüzde 99 ölecek dedikleri için bizde o yüzde birlik umuda inanalım ve adını Umut koyalım dedik. Hastane kayıtlarına da Umut olarak geçti. Umut’la tanışmamın ardından 1 Kasım’da görümcem vefat etti ve 18 Kasım’da da Umut’u servise çıkardılar ve bakıma daha çok ihtiyacının olduğu günlerde böylece başlamış oldu.

-Handan Hanım, çocuğun ilk bakımını yapan sizdiniz. Size kimsesiz sokak çocuğu gibi geldi mi o dönemde?

13 ay oldu ve ailesinden hiç haber alınamıyor. Sadece ailesi değil, çocuğu tanıyan hiç kimse çıkmadı. Basın yoluyla da aramamıza rağmen ailesini hala bulamadık. Ama bence karşı taraf da bizim kadar çaba gösterseydi biz ailesini çoktan bulmuştuk. Umut’un kaza anında üzerinde kot pantolon ve mavi bir gömlek vardı. Ayağında siyah ayakkabılar vardı ve arkasına basılmıştı. Umut’un bakımsız bir çocuk olduğu belliydi ama sokak çocuğu gibi değildi. Daha çok inşaatta ya da tamirci de çalışan ve iş kıyafetlerini giymiş bir çocuk görüntüsü vardı. Belki de gurbetten çalışmaya gelmiş bir çocuktu. Umut 1.65 boyunda, kahverengi saçlı, beyaz tenli, yeşil gözlü vücudunda çocukluğundan kalma yanık izleri var. Kemik ölçümüyle yaşının 17 olduğunu tespit ettik. Üzerinden hiçbir şey çıkmadı. Umut sanki oraya gökten düşmüş gibi, arkadaşları, akrabaları kimse sahip çıkmadı şu ana kadar…

-Acaba aile maddi durumları iyi olmadığı için mi ortaya çıkmıyor?

H.Y:Bizde ilk başta öyle düşündük ama zaten devlet Umut’a sahip çıktı. Hastane masraflarını ödedi. Bundan sonrasında da bakmak istemiyorlarsa da ortaya çıksınlar bakmayacaklarını söylesinler biz gene bakmaya razıyız. Umut’a dair en küçük bir bilgisi olanın insanlık adına bize ulaşmasını istiyoruz. Bizde Gülsüm Hanım’la ona göre önümüze bakalım daha fazla ne yapacağımıza karar verelim istiyoruz. Bir yerlerde acaba annesi var mı? Bu Umut’un ailesiz geçirdiği üçüncü bayramı oldu. İlk Ramazan Bayramı’nda yoğun bakımdaydık. (Handan hanım bunları anlatırken bir yandan da ağlıyor, kelimeler güçlükle anlaşılıyor) İki bayram daha geçti. Gene hastanedeyiz. Benim de üç tane evladım var. Belki annesi de onu arıyor ve bulamıyor. Bir insanın evledını aramamasını biz anlayamıyoruz. Üstüne basarak da söylüyoruz sonuna kadar biz elimizden ne gelirse yapacağız.

-Umut yoğun bakımdan çıktığında neler hissettiniz?

H.Y:Asıl zor günler servise çıktıktan sonra başladı. Yoğun bakımda bir saat hastanın yanına alıyorlar, bakımını yapıp çıkıyorsunuz. Ama odadayken 24 saat birinin yanında olması lazım. O günlerde biz Gülsüm Hanım’la nöbetleşe bakmaya başladık. Gündüz ben duruyordum geceleri de Gülsüm Hanım geliyordu ve bu aylarca böyle sürdü. Tıp Fakültesinden sonra Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne geçmemiz için Sağlık Bakanlığı bize yardımcı oldu. Devlet hastanesinde Umut daha da iyi oldu. Ağızdan beslenmeye başladı. Kilo aldı ve 3 ay önce taburcu edildi. Gülsüm Hanım çocuğu bırakamayacağını söyledi. Almak istiyorum dedi. Biz bunu kendi aramızda çok konuştuk. Çok büyük bir sorumluluk gereken bir durumdu ve Sosyal Hizmetlere verilecekti. Tıp Fakültesi’nde kaldığımız dönemde Sosyal Hizmetler Umut’u kabul etmedi. Daha sonradan da biz vermek istemedik. Gülsüm Hanım ben bakarım deyince Umut için hastane yakınından ev tuttuk. O günden beri tüm sorumluluğu Gülsüm Hanım’a ait. Genel olarak Umut’un her işi ters gitti diyebilirim, çok zorluklar atlattık. Umut’un her işi zorlamalarla oldu.

-Neler yaşandı?

G.K: Servise çıktıktan sonra Handan Hanım bana rica etti. Ben yokken ilgilenir misin deyince bende bakımına ortak oldum. Önce Alllaha sonra sana emanet diye evine gidiyordu. Genel Cerrahi servisine alındığında 6 kişilik odadaydık. Ateşi 39 derece, dikişi patladı. Dosyası yoğum bakımda kaldığı için tedaviye başlayamadılar. Biz iki kadın hastenenin içinde oradan oraya koşturup duruyoruz. Ben şeker hastasıyım, Handan Hanım hipertansiyon hastası. Ben hikayeye girdikten sonra insülin kullanmaya, Handan Hanım’da ilaç kullanmaya başladı. Umut’u o gün 39 derece ateşle, dikişleri patlamış olduğu halde Sosyal Hizmetlere vermeye kalktılar. Biz izin vermedik. Böylece de bu olay basına yansımış oldu.

-Aylardır adım adım bir çocuğun hayata tutunmasını izliyorsunuz. Neler değişti bir yıl içinde?

G.K: Bir yıldır hastane odasında bir sandalyenin üzerinde yaşıyoruz. Günlerce uyumadığımız oldu. Umut 6 ay hiç banyo yapmamıştı. Onu yıkadık. Sandalyeye koyup gezdirdik. Aynen bir bebek gibi çay kaşığıyla beslemeye başladık. Günden güne yutkunma duyusunu tekrar kazandı. Bir yıldır çocuklarımızı da, evimizi de, eşimizi de unuttuk. Bir bebek hayata nasıl başlarsa aynı şeyleri şimdi Umut’a yapıyorum. Herşeyi göze aldım düşünün ki benim çocuğum değil ama sevgi ve umut… Tel şehriye, arpa şehriye derken köfteye geçtik ve başardık. Ağızdan beslenmeye başladı ve Umut hepimize bir kez daha ‘umut’ oldu.

-Gülsüm Hanım anlattıklarınız gerçekten inanılır gibi değil. Peki neden yapıyorsunuz tüm bunları?

Benim babam 25 yaşında öldü. Ben 5 yaşındaydım. Annem tekrar evlendi. Amcam olduğu halde üvey baba elinde anne sevgisi hiç görmedim. Benim annemin maddi durumu çok iyi olmasına rağmen bana sahip çıkmadı. Evlendim, dokuz sene çocuğum olmadı. 9 sene üç erkek çocuğum oldu. Anneliğin ne demek olduğunu kelimelerle anlatamazsınız ki… Bütün hayatımızı bıraktık Umut’u çok sevdik, çünkü bizler anneyiz. Benim çocuklarım ben hastanede olduğum için bir yıl boyunca menemenle makarna yediler ama Umut’u benden daha çok seviyorlar. Eşim ve büyük oğlum Umut’u yıkar, giydirir. Küçük oğlum ona masallar okuyor. Büyük çocuklarım Umut’un altını bile değiştiriyor. Biz Umut’u dördüncü çocuğumuz olarak gördük. O da bana “anne” diyerek sevgisini gösteriyor. Umut gündüz uyuyor gece ikide uyanıyor. Çocuklarım kalkar, suyunu verirler, konuşurlar. Biz sabaha kadar ayaktayız. Görümcem Umut’a vesile oldu demekki kaderde Umut’la geçirilecek günlerimiz beraber yenecek ekmeğimiz varmış.

-İnsanlardan nasıl tepkiler alıyorsunuz?

G.K: Bizleri takdir eden çok oldu ama üzen de çok oldu. “Ne amacınız var? Ne beklentiniz var?” diyen çok oldu. Bırakın gidin, ne işiniz var da bakıyorsunuz dediler. Ama hayvanlar bile yavrusunu bırakmazken biz çocuğu nasıl bırakırız. Hissetmez diyorlar, hissetmez mi? Eşya mı o hissetmesin, netice de o da bir insan, her şeyi anlıyor ama konuşamıyor sadece… Bu çocuktan ne beklentimiz olabilir ki? Daha iki ay öncesine kadar cebimizden para harcadık. Devlet şimdi 651 TL koruyucu aile parası bağladı. Ama masrafı zor karşılıyor. Bizim Umut’a sevgiden başka verebilecek bir şeyimiz yok. Benim eşim hasta, üç çocuğum var. Ama yinede ev ortamı başka oluyor zaten Avrupa’da olsa koruyucu aile olamazdık.

-Umut için gerekli olan bir şey var mı?

H.Y:Umut’un şu anda tekrar yürüyebilmesi için fizik tedavi görmesi gerekiyor ama biz maddi olarak artık tıkandık. Gülsüm Hanım’da zaten yok. Bu konuda bize yardımcı olabilecek hayırseverleri bekliyoruz. Tek isteğimiz Umut’u tanıyan birilerinin çıkması ve bize onun hakkında bilgi vermeleridir.

G.K: Eşim bile Umut’u kendi çocuklarında ayırmaz hale geldi. İlk zamanlar o da kabullenemedi. İnsanlar bizim için neler dediler, inanamazsınız. Ama o da sonradan gördü ve şimdi çocuklarımızdan ayırmıyor. Elimize bir yerlerden para geçerse eşim Umut’u yurtdışına bile göndermeye razı. Eğer tedavisi varsa herşeyimizi satarız Umut’u tedavi ettiririz dedi. Umut bize güvendi, biz Umut’a güvendik böylece de biz onu bu hale getirdik. Umut’u yaşatan bizim sevgimiz oldu. Onu asla bırakmayız.

Handan Yılmaz kimdir?

30 Ağustos 2008 ‘de eşinin karıştığı kaza sonucu Umut’la tanışan ve 13 aydır onunla ilgilenen Handan hanım 18 ve 17 yaşlarında iki erkek, 5 yaşında bir kız çocuğu annesi. Ev hanımı olan Yılmaz, 5 yaşında kızı olduğu için Umut’u yanına alamamış.

Gülsüm Kabadayı kimdir?

1972 Antalya doğumlu olan Gülsüm Hanım en küçüğü 11 yaşında üç erkek çocuk annesi. Eşi hasta olduğu için çalışmıyor. 30 Ağustos 2008’de Handan Hanım’la tanışan Kabadayı o günden beri Umut’a annelik yapıyor. Umut’u koruyucu aile olarak sahiplenen Kabadayı ailesi 13 aydır onunla ilgileniyor.