28 Aralık 2009

SERKAN YİĞİT


Sualtı belgeselleriyle adını duyuran Serkan Yiğit, Amerikalı yapımcılarla birlikte 150 milyon dolar maliyetli “Xanthos” filminin çekimlerine Antalya’da başlıyor. Yiğit, bir yandan da Demreli Noel Baba için belgesel hazırlığında...


Aslında Yiğit'in hikâyesini farklı kılan, belgesel ve film sektörüne ilgisi. Sualtı belgeselciliğiyle başlayan bu serüvende dalış hobisi büyük rol oynamış. “Hobi olarak dalış yaparken, daldığım denizleri temizlemeye karar verdim” diyor.
Serkan Yiğit, deniz temizleme işine arkadaşlarıyla birlikte amatör olarak başlamış. Bir süre sonra bu işi profesyonel olarak sürdürmeye karar vermişler. Bodrum, Kaş, Kemer, Ayvalık derken yurtdışına da açılmışlar. Serkan Yiğit, halen 8 farklı ülkede deniz temizlemeye devam ettiklerini söylüyor. Yiğit ve arkadaşları deniz temizleme işini bir nevi sosyal sorumluluk olarak görüyor. Bu yüzden de temizleme işi için gerekli bütçeyi kendileri karşılıyor. Son 10 yılda Türk karasularının yanı sıra Amerika ve Malezya dahil birçok uluslararası denizin temizlenmesinde de bizzat görev almış.


Serkan Yiğit, hobi olarak dalış yapmaya başladıktan sonra, kişisel çabalarıyla bir kampanya başlattı ‘Denizleri Boğulmaktan Kurtaralım’. Yaklaşık 13 yıl önce dalış yapmaya başlayan işadamı Serkan Yiğit, bu kadar para harcadığı bir sporu, aynı zamanda doğanın yararına kullanmanın yollarını aramaya başlamış. Sonuçta, “Kuru kuruya dalmaktansa, bari denizleri temizleyelim” düşüncesinden hareketle, kendisi gibi dalan arkadaşlarıyla birlikte her yıl bir bölgede temizlik yapmaya başlamışlar. Geçen dokuz yıl içinde Bodrum, Kaş, Kemer, Ayvalık’ta temizlik ve bilinçlendirme çalışmaları yapmışlar.


Yiğit, giderek kirlenen denizlerin bilinçli hareket edilirse temizleneceğini düşünüyor ve atıkların ne kadar tehlikeli olduğunun önemle altını çiziyor. “Dörtte üçü sularla kaplı dünyamız ne yazık ki denizlerini hızla kaybediyor. Sanayi geliştikçe çoğalan atıklar, denizleri yok olma aşamasına getiriyor. Çünkü denize atılan bir cam şişenin, muhtemel yok olma süresinin 1 milyon yıl, plastik şişenin 450 yıl, meşrubat kutusunun 200–500 yıl, bir gazetenin 6 hafta, bez parçasının 1–5 yıl ve yine sigara izmaritinin de 1–5 hafta arasında olduğunu belki de çok az kişi biliyor. Ve bilinçsizce kirletilen denizler, nehirler, göller her geçen gün biraz daha boğuluyor” diyen Serkan Yiğit’in kampanyası, çevre kirliliğine ‘dur’ demek, denizlerimizin ve göllerimizin doğal zenginliklerine sahip çıkmak, sualtı sporlarının gelişimini sağlamak ve daha uygar bir yaşamı paylaşmak için büyük bir fırsat olarak kabul ediliyor.


Anlaşılan Serkan Yiğit için deniz temizleme işi ve sualtı belgeselciliği vazgeçilmez bir tutku haline gelmiş. Ancak kameranın cazibesinin kendini sandığından fazla etkilediğini itiraf ediyor. Hatta sırf bu yüzden Amerika'da yapımcılık ve yönetmenlik eğitimi almış. Şimdi de sıra kendi filmini yapmaya gelmiş.


İkisi de Hollywood yapımı olacak bu projelerden biri “Xanthos” adını taşıyor. 150 milyon dolarlık bütçe ayrılan bu uzun metrajlı film Antalya'da çekilecek. Yiğit, tarihi bir savaşı konu alan filmde yerli oyunculara da yer verileceğini açıklıyor.

Senaryo aşaması tamamlanan filmin çekimleri 2010'da başlayacak. 2011'de ise film tüm dünyada aynı zamanda vizyona girecek. Yiğit, bütçe ve teknoloji anlamında Amerikalılardan destek almanın bu film için çok önemli olduğunu vurguluyor. “Aksi takdirde buda diğerleri gibi bir Bollywood filmi olurdu” diyor. Yiğit'e göre filmin ortakyapım olması, özellikle dünya çapında pazarlanmasında büyük rol oynayacak.

Noel Baba'nın ilk belgeseli

Serkan Yiğit'in Antalya'da gerçekleştireceği tek proje bu film değil. Antalya'nın her köşesinin ayrı bir hikâyeye ev sahipliği yaptığını düşünen Yiğit, bir yandan da Demre'de (Kale) yaşadığı rivayet edilen Noel Baba'nın gerçek hikâyesini anlatan bir belgesel için hazırlık yapıyor.


Bir aşk hikâyesiyle “Türk Kızılay’ı”

Serkan Yiğit'in biraz daha uzun vadeli diğer projelerinde de gelenekçi bir yapısı olduğunu belirterek Kızılay’a dikkat çekmek istediğini söyledi. Yiğit, “Üstelik her projede aynı zamanda sosyal sorumluluk kaygısı güdeceğiz” diyor. Yakın bir zamanda Türk Kızılay'ı ile ilgili bir projeye başlanacak. Bir aşkı konu alacak bu filmin arka planında Kızılay'ın bilinmeyen fedakârlıklarının yer alacağını söylüyor. Bu Türk filmi için düşünülen bütçe ise 1,5–2 milyon dolar civarında.
Serkan Yiğit'in diğer bir hayali ise ilk aşkı “sualtı” ile kamerayı birleştirmek. Halen Türkiye'nin de dünyanın da konusu sualtı olan bir filmi olmadığından yola çıkan Yiğit, en kısa zamanda böyle bir film yapmak istiyor.


On parmağında on marifet olan genç işadamı bu tüm enerjisini bu dört projeye ayırmış. Sosyal sorumluluk ve duyarlılık adına örnek davranışlar sergileyen Yiğit, her şeye rağmen mütevazılığını koruyor. İş hayatında risk almayı seven bir yapısı olan Serkan Yiğit’in geleceğe dair planlarında sinema sektörüyle ilgili hayalleri bir eğitim planın da geçiyor. New York ve İstanbul hattındaki sinema eğitimi projesinden sadece senarist, yönetmen ya da oyuncular değil iyi bir sinema izleyicisi olmak isteyenler de yararlanabilecek.


Su altının gizemli dünyasından Hollywood’a uzanan film serüveninin hikâyesini konuştuğumuz Serkan Yiğit’le bu haftaki yolculuğumuz başlıyor.



-Hollywood’la çalışma fikrini nasıl hayata geçirdiniz?


Eğer dünya filmi yapmak istiyorsanız Hollywood’la çalışmak zorundasınız. Bu çalışmanın üç halkası var. Öncelikle Hollywood’daki dünyaca tanınan insanlarla çalışmalısınız. İkincisi oradaki teknolojinin kullanılmasıdır. Özel efektlerden tutun da bu efektleri kullanacak operatörlere kadar oradaki insanlarla çalışmalısınız. Son olarak da eğer film Hollywood’dan çıkmışsa dünya network’üne sokmanız daha kolaydır. Afrika’daki bir sinemada da, Türkiye’de, Fransa’da da yayınlanır. O yüzden Hollywood çok önemlidir. Eğer bir dünya filmi yapmak istiyorsanız bu bütçeyi ya da daha altındaki bir bütçeyi kullanmak zorundasınız.


-İş hayatıyla ilgili çalışmalarınızda risk almayı seviyor musunuz?


Ben 10 senedir medya dünyasındayım ama çok spesifik konularda ve kendime özgü butik işler yaptım. Geliştirme çabası sadece ileriye yönelik yatırımlar içindi. Bir film yapmak istedim ama en iyisini yapmak istedim. Bu benim çalışma tarzım aslında. Hangi işi yaparsam yapıyım, öncelikle en iyisinden başlarım. Günümüz sosyo-kültürel yapısında insanlar kendini her yerde “lord” gibi hissetmek istiyor. Bu hissi verebilmek içinde öncelikle “lord” lara hizmet etmeyi bileceksiniz.


-Yurt dışında Türkiye’nin imajı nasıl görünüyor?


Bu işlerdeki tek amacım Türkiye’yi tanıtmak istememdir. Hala Türkiye’yi bilmeyenler var. Türkiye’yi sadece İstanbul’dan ibaret sananlar ya da Türkiye’yi bir ülkenin bir şehri zannedenler var. Bu film Türkiye’nin tanıtımında çok önemli bir rol oynayacak.


-Su altı projeleriniz nasıl oluştu?


Ben denizcilik sektörüne girdiğim zaman, dalışa merak saldım. Dünya’nın her tarafına gittim. Hobi olarak başladığım dalış ve sualtını toplumsal bir faydaya dönüştürmek zorundayım diye düşünerek, 13 sene önce “ Denizleri Boğulmaktan Kurtaralım” diye bir kampanya başlattım. Çevremdeki dalış yapan herkesi toplayım bir grup oluşturdum ve deniz temizliği yapmaya başladık. Hobi olarak başlayan bir iş bizim mesleğimiz gibi oldu. Dalış planı yapacağımız zaman “Neresi pisse oraya gidelim, orayı temizleyelim” demeye başladık. Tatil için gittiğimiz denizleri temizleme maceramız bir anda uluslar arası bir boyuta taşındı. Şimdi binlerce kişiden oluşan uluslararası bir ekibiz.


-Belgesel kültürünü bizim ülkemizde nasıl değerlendiriyorsunuz?


15 sene öncesine kadar belgeselleri bir ekran kapanınca yayına koyardık. “Falanca sebepten dolayı yayınımıza ara veriyoruz ve sizleri bilmem ne güzellikleriyle baş başa bırakıyoruz” yazısı çıkardı ve belgesel başlardı. Belgesel sektöründe teknik malzeme yeterli olmadığı için hoş belgeseller çıkmazdı. Her hangi bir kanaldaki büyük bütçeli işler ve daha keyifli anlatımlar belgesel kanallarının izlenmesindeki en önemli etkendir. Su altı belgeseli için çok ciddi bir yatırım yaptım ve Antalya için geçen sene çektiğim su altı belgeseli şuanda Amerika’da gösteriliyor. Belgeseller tanınırlık anlamında çok itibarlı çalışmalardır. Ama ne yazık ki bizler belgeselleri çeker. Buradaki bir kanala verir yayınlatır ya da festivallere sokardık. Gönül istiyor ki Türkiye’de çekilen her belgesel uluslar arası kanallarda gösterilebilsin. Misyonumuz tanıtmak, sevdirmek, koruma bilinci oluşturmak ve Türkiye’yi dünyaya tanıtmak…


-Su altı temizleme çalışmalarınızda bulduğunuz en ilginç obje hangisiydi?


Denizlerden çıkanları kelimelerle anlatmak mümkün değil ama şöyle söyleyeyim. Bugüne kadar denizlerden çıkan çöplerle ortalama 250 metrekarelik iki evi baştan sona döşerdiniz. Rezervuarından klozetine, koltuğundan masasına kadar aklınıza gelmeyecek çok şeyi denizlerden çıkardık. Bir kıyıdaki temizliğe başlamadan önce çöpler için belediyeyi arayıp öncelikle traktör istiyoruz. Ama bu temizliği yurtdışındaki bir deniz de yaptığımızda neredeyse poşetleri cebimizden hiç çıkarmıyoruz. Ama Antalya ve çevresi için konuşacak olursak Antalya’nın denizi çok fazla korumamamıza rağmen hala temiz diyebilirim.


-Antalya ile ilgili gelecekteki projelerinizde belli mi?


Benim Antalya’da bulunma sebebim tüm bu çalışmaların yanında dünyanın en büyük sualtı müzesini Antalya’da açmak istememdir. Bunu ilk defa buradan söylüyorum ama bu benim şu an izin çalışmalarıyla uğraştığım en büyük projem olacak. Dünya’nın en büyük su altı film platosunu da yine Antalya’da kurmayı planlıyorum. Bu projeler tüm dünya filmlerinin Antalya’yı kullanabileceği anlamına geliyor. Bu iki proje sayesinde Antalya’nın ismini duymayan kalmayacağına inanıyorum.


-Noel baba’yla ilgili projeniz de ne aşamaya gelindi?


Antalya’da gerçekleşecek bir başka yapım ise Demre’de (Kale) yaşadığı rivayet edilen Noel Baba’nın gerçek hikâyesini anlatan bir belgesel, Türkiye'de bugüne kadar yapılmış en büyük bütçeli belgesel olacak. Bu proje için yine Amerikalılarla ortak çalışacağız. Belgesel için 7,5 milyon dolarlık bütçe ön görüyoruz. Çekimlerde dünyaca ünlü ekip görev alacak. En son teknolojiye sahip cihaz ve ekipmanları kullanacağız. Büyük bir bölümü Antalya'da gerçekleştirilecek projenin teknik alt yapısında Hollywood teknolojisini kullanacağız. Belgesel tamamlandıktan sonra, başta Amerika olmak üzere birçok ülkede pazarlama ve PR (halkla ilişkiler) çalışmaları yürütülecek.


-Gelelim bu 150 milyon dolarlık projeye, bu proje Antalya halkını nasıl etkiler?


Bu proje de kurulacak olan film platformları için elbette ki Antalya’dan malzeme alınacak. Buraya gelen ekip en an bir yıl bu şehirde yaşayacak. Antalya’da yaşayan oyunculardan da faydalanmayı düşünüyoruz. Hatta bu konuda bize serkan@serkanyigit.com mail adresinden ulaşabilirler. Antalya’ya önümüzdeki yıl ciddi anlamda yurtdışı basının da ilgisi olacağını şimdiden söyleyebilirim.


-Xanthos filminin hikayesi bizim antik şehrimize mi dayanıyor?


Evet aslında o bölgeyle alakalı birkaç rivayet var ve senarist ekibimiz bu hikayeleri birleştirip bir senaryo hazırladı. Çok kalabalık bir ekipten oluşan savaş filmi olacak diyebilirim. Lykia birliğinin başkenti olan Xanthos’un kuruluşunun M.Ö. 1200’lere uzandığı sanılıyor.
Xanthos’luların savaşçı ve cesur bir halk olduğu söyleniyor. M.Ö 545 yılında Pers ordusunun saldırılasına karşı teslim olmamışlar, kadınları, çocukları, hazinelerini ve kölelerini kaleye doldurup, kaleyi ateşe vermişler ve kendileri de Persler'e karşı savaşarak ölmüşler. Teslim olmaktansa toplu intiharı tercih etmiş olan bir halka sahipmiş Xanthos.


-Filmin çekimlerine ne zaman başlıyorsunuz?


Türkiye’de ilk defa 150 milyon dolarlık bütçe ayrılan bu uzun metrajlı film Antalya'da çekilecek. Senaryo aşaması tamamlanan filmin çekimleri 2010'da başlayacak. 2011'de ise film tüm dünyada aynı zamanda vizyona girecek. Filmde başrol oyuncuları Hollywood’dan gelecek ama kim olduklarını Şubat ayından önce açıklayamıyoruz.


-Bu yıl başka bir projeye daha vaktiniz kalıyor mu?


Bu yılki en önemli hayalim ilk aşkım “sualtı” ile kamerayı birleştirmek. Halen Türkiye'nin de dünyanın da konusu sualtı olan bir filmi olmadığından yola çıkarak, en kısa zamanda böyle bir film yapmak istiyorum. Bu yıl dört projeyi de başlatıp devam ettirmek önümüzdeki yılın bizim yılımız olacağını şimdiden gösteriyor.




Serkan Yiğit Kimdir?


1978 Bursa doğumlu olan Yiğit, halen Dış Ticaret üzerine eğitimine devam ediyor. 13 senedir su altı belgeselleri yapan ve Yiğit Group Yön Kurulu Başkanı olan Serkan Yiğit, havacılık, medya danışmanlık, denizcilik ve savunma sanayi konularında çalışmalarına devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder