26 Haziran 2009

KENYALI AKROBATLAR


Falcılar, akrobatlar, yılan oynatıcıları, kınadan dövme yapanlar, ateş yutanlar, trapezciler ve müzisyenler Kenya’nın bir diğer yüzü…

Kenya, dünyada en iyi ve en ünlü safari yeri olarak kabul edilmektedir. Safari macerasının yanısıra Kenya'nın zengin kültürü de insanları buraya çeken nedenlerin başında gelmektedir. Kenyalıların yerel müziğine Benga adı verilir. Dans etmeyi çok seven Kenya halkının bu müzik eşliğinde değişik dans figürleri var.
Kenya mutfağına gelecek olursak; yemeklerinde ya çok fazla et sosu ya da çok fazla fasulye kullanmaktadırlar. Nairobililer ilginç yetenekleri olan bir halk… 6 metrelik dev piton yılanını eliyle yakalayanlar, son derece tehlikeli şovlara imza atanlar, adrenalini en yüksek safari turları ‘Nairobi’ denilince akılda kalanlar…

Kenya’nın başkenti Nairobi’de yirminin üzerinde sirk var ve ülkedeki sirk okulları Kenya’nın neşeli yüzünü oluşturuyor.

Akrobatlar, her gün saatlerce tekrar eder numaralarını... Çoluk çocuk ayrı bir dünyadır onların ki... Dayanışmanın, özverinin, birlikte mücadelenin en yoğun yaşandığı hayatlar…

Sadece ekmek parası için asla yapılamayacak işlerin belki de en başında gelir akrobasi sanatları... Her parası olanın yapacağı bir iş ise asla değildir.

Başkent Nairobi’den gelen yaşları 22 ile 30 arasındaki 7 genç Antalya’da nefes kesen şovlarıyla yürek hoplatıyor. Antalyalıların, yerli ve yabancı turistlerin ilgiyle izlediği şovlar muazzam bir görsel şölen ve bir o kadar da tehlikeli…

Egzotik, neşeli ve eğlenceli Afrika müzikleri ile sergilenen akrobasi şovunu izlerken, akrobatlar adeta sahneyi Afrika Ormanlarına çeviriyor.

Kocaman gülümsemeleri ve sempatik tavırlarıyla en zor akrobatik hareketleri, çocuk oyuncağına çeviren Kenyalı akrobatlar bu hafta bizi Afrika’nın bilinmeyenlerine uzanan bir yolculuğa çıkardı.

Sohbete başladığımızda utangaç tavırları ve şaşkınlıkları yüzlerinden okunan Kenya’lı akrobatların yaşadıkları şaşkınlık, sohbet ilerledikçe yerini şen kahkahalara bıraktı.

Antalya bölgesinin ilk animasyon ve organizasyon şirketi olan Seans Organizasyon’un bünyesinde Antalya’ya gelen ekip, izleyenlere utamayacakları bir şov sergiliyor.

Seans Organizasyon bünyesinde, 200 yabancı sanatçı bulunuyor. Her biri özel yeteneklere sahip olan grup da, çocuklardan, Asya’lılara, Shaolin Rahipleri’nden dans şovlarına uzanan zengin bir ürün yelpazesi mevcut…

Eren Güngör ve Halis Altay’ın sahibi oldukları Seans Organizasyon, yıllardır Antalya eğlence hayatının dünyaya açılan penceresi…

Beş yıldır Kenyalı akrobasi gruplarını ağırlayan Seans Organizasyon, “Kenyalılar için hayatlarındaki en önemli şey müzik. Beş yıl içinde farklı farklı gruplar ağırladık ve hepsinin ilk maaşlarıyla aldıkları ilk şey bir müzik seti ve Afrika müziklerinin olduğu compact disclerdi. Bu grupta ilk maaşlarıyla bir müzik seti ve cd aldılar” dedi.

Kenya’daki işsizlik ve fakirlikten dolayı yaşam standartlarının çok zor olduğunu söyleyen Kenyalı akrobatlar, farklı ülkelerde çalışarak kazandıkları parayı ailelerine göndererek geçimlerini sağlıyor. Yılın yarısından fazlasını ailerinden uzak geçiren akrobasi grubu Antalya’da olmaktan ve Antalyalılardan gördükleri ilgiden hayli memnun…

Türklerin siyahi insanlara karşı bir sempatisi olduğunu ve diğer ülkelerde yaşadıkları zorlukları Antalya’da yaşamadıklarını belirten grup “ Bizlere o kadar iyi davranılıyor ve halk bize o kadar misafirperver yaklaşıyor ki, siz de Nairobi’ye geldiğinizde bizlerde sizleri aynı şekilde ağırlamak isteriz” dedi.

Afrika’dan merhaba anlamına gelen “MAMBO AFRİKA” akrobasi grubu, Ekim ayı sonuna kadar Antalya’da gösterilerine devam edecek.

‘Mambo Afrika’da ekip lideri 29 yaşındaki Samuel Mbuthia ve grubun koreografı 30 yaşındaki George Mbugua.

Grubun en renkli ve güleryüzlü üyesi en genç olan 20 yaşındaki Joseph Njora, birkaç kelime de olsa şimdiden Türkçe öğrenmeye başlamış. 22 yaşındaki James Gathirhba, 23 yaşındaki Steven Thuo, 25 yaşındaki Josphat Otieno ve 28 yaşındaki Wallace Mwaura ise güleryüzlü ve sempatik tavırlarıyla sohbetimize renk kattılar.

Akrobat olabilmek için sirk okulundan mezun olan, Nairobili 7 yetenekli gençle “Mambo Afrika” yı, mesleğin zorluklarını, Nairobi’deki yaşam olanaklarını, özlemlerini ve hayallerini konuştuğumuz keyifli söyleşimizde Afrika’dan Antalya’ya uzanan hayatların egzotik esintilerini bulacaksınız.


-Mambo Afrika olarak şu ana hangi ülkelerde bulundunuz?


Şu ana kadar 3 ülkede bulunduk. Türkiye dördüncü ülkemiz. Bundan önce İsrail, Tayvan ve Amerika’da çalıştık. Her ülkenin kendine göre farklılıkları vardı. İsrail’de havaçok sıcaktı. Orada çalışmak çok zor. Antalya’nın havası Kenya ile aynı ama İsrail Antalya’dan da sıcak. En çok sevdiğimiz yer de Amerika oldu. Hayat çok iyiydi ayrıca kazancımız da çok iyiydi.


-Bu işe nasıl başladınız?


Grup olarak 9 yıl önce bu işe başladık. Hepimiz aynı sirk okulunun ve aynı sınıfın öğrencileriydik. 3 sene bu işin eğitimini alıp mezun olduktan sonra Mambo Afrikayı kurduk.


-Bu izlediğimiz gösterinin provaları ne kadar sürdü?


Antalya’ya gelmeden önce 6 ay boyunca hergün prova yaptık. Okulda bu işin belli kısmını oturtmuştuk. Şimdi ise her sabah prova yapmaya devam ediyoruz. Sahnede izlediğiniz gösteri çok zor ve yorucu bir çalışmanın ardından oluşuyor.


-Antalya hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir çok farklı otelde gösteri yapıyoruz. Her birinden ayrı zevk alıyoruz. Antalya çok güzel bir şehir. Yiyeceklerini, havasını ve denizini çok seviyoruz. Ayrıca burada o kadar iyi davranılıyor ve halk bize o kadar misafirperver yaklaşıyor ki, siz de Nairobi’ye geldiğinizde bizlerde sizleri aynı şekilde ağırlamak isteriz.

-Aranızda evli olanlarda var. Ailelerinizden uzak yaşamak zor olmuyor mu?


Kenya’da çok büyük bir işsizlik var ve fakirlik çok fazla. Yaşayabilmek için bu işi yapmaya mecburuz. Tabiki çok zor ama başka şansımız yok. Burada kazandığımız parayı ailelerimize göndererek geçiniyoruz. Uzun aylar ailemizle sadece internetten mail yoluyla ve telefonla haberleşiyoruz.


-Bu işin zor yanları nelerdir?


İşimiz güce ve dengeye dayanıyor. Zamanlama çok önemli. Gittiğimiz ülkelerde sahneye çıkmadan önce uzun süre çalışıyoruz. İşin tehlikeleri çok fazla. Elimizden geldiğince en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Bizim şovumuzda 7 kişilik kulelerden oluşan piramit gösterisi ve çemberden geçme gösterisi yapılması en zor gösteriler. Piramit gösterisi için hepimizin olması gerekiyor. İçimizden biri olmasa o gösteriyi yapamayız. Herkesin ayrı bir görevi ve sorumluluğu var. Bizim gözterimizin en önemli özelliği dayanıklılık. Ne kadar dayanıklıysanız o kadar iyi oluyor. Çember gösterisi içinse esneklik çok önemli her gün fitness yapmamız gerekiyor. Gösteri esnasında da kendi aramızda kullandığımız özel bir dil ile anlaşıyoruz.


-Akrobat olabilmek için hangi özellikler gerekir?


Öncelikle güçlü olmalısınız. Atik ve esnek olmak bu işin en önemli yanı. Hem yetenek hem de eğitim gerekli. Ayrıca yemek yedikten sonra kendinizi kontrol edebilmelisiniz. Mutlaka yemeklerden 2 saat sonra prova yapmaya başlıyoruz. Yemediğimiz her hangi bir yiyecek yok ama önemli olan yemekten hemen sonra hareket yapmamak. Eğer fiziğinizi ve gücünüzü korursanız uzun yıllar bu işi yapabilirsiniz. Ama vücudunuza iyi bakmazsanız bu işi yapamazsınız. İsteyen herkes sirk okuluna gidebilir, zaten bu işi yapıp yapamayacağınız orada belli oluyor.


-Örnek aldığınız bir akrobasi grubu var mı?


Afrika kökenli akrobasi gruplarının hepsi çok başarılı. Asya’dan da Çinlilerin akrobasi gruplarını izliyoruz. Burada bulunduğumuz süre içinde de diğer ülkelerden gelen gruplardan hem biz bir şeyler öğreniyoruz hem de onlara bir şeyler öğretiyoruz. Ama siyah ırk olmamızın avantajları var. Bizler bedenen daha güçlüyüz ve bu işte güç çok önemlidir. Atletik bir yapımız olduğu için Afrikalıların akrobasi de daha yetenekli olduklarını düşünüyoruz. Çinlilerle Afrikalılardan oluşacak karma bir grubun çok başarılı olacağını söyleyebiliriz.


-Türk yemekleriyle aranız nasıl? En çok hangi yemeği sevdiniz?


Türklerin çok zengin bir mutfağı var. Özellikle meyvalarınız çok çeşitli ve çok güzel. En çok kiraz ve kayısıyı sevdik. Yemeklerden de en çok tavuk ve pilavı sevdik.

-Kenya’ya ait özlediğiniz bir yemek var mı?


Bizim ulusal bir yemeğimiz olan Nyama Choma’yı hepimiz özledik. Bu yemek ızgarada keçi eti yemeğidir. Eğer bir gün Kenya’ya yolunuz düşerse mutlaka denemelisiniz. Nairobi size göre farklı yemek kültürü olan bir yerdir. Mangalda antilop, zürafa, timsah ve daha farklı çeşitler bulabilirsiniz.


-Kenya’nın geçim kaynakları nedir?


32 milyon nüfusu olan bir ülkeyiz. İşsizlik çok ciddi bir sorun. Çoğu insanın durumu kötü. Ülkenin çok farklı bir yönetim tarzı var. Safari ülkenin en ünlü özelliği ve geçim kaynağı ama nüfusa oranla etkisi pek yok. "Beş Büyük” olan Aslan, Leopar, Fil, Bufalo, Su aygırı ve nadir bulunan Gergedan (aynı türden hem beyaz hem de siyah), Zebra, Geyik, Ceylan, Öküz başlı Afrika Antilopu, Yaban domuzu, Çita ve Şebek gibi vahşi hayvanları birarada görme olanağı olan tek yer Kenya’dır. Nesli tükenmekte olan beyaz kaplanları da burada görebiliyorsunuz.

Biz de işsizlik sıkıntısı yüzünden akrobat olmaya karar verdik. Sirklerde meslek babadan oğula geçer ama bizde öyle değil. Biz sadece parasızlık yüzünden mecburen akrobat olduk.


-O halde bu işi yapmasaydınız mesleğiniz ne olsun isterdiniz?


Samuel: Ben elektronik eşya satışı yapmak isterdim.

James: Sandalye alım satım işi yapmak isterdim.

Steven: Ben bisiklet işiyle uğraşırdım.

Josphat : Ben gönüllü hizmet veren akrobasi okulu açmak isterdim.

Wallace: Ben club işi yapmak isterdim.

George: Otobüs taşımacılığı yapmak isterdim.

Joseph: Hastane açmak isterdim.


-Peki çok paranız olsa en büyük hayaliniz ne olurdu?


James: Amerika’ya tekrar gidip çok para kazanıp ülkemde iş kurmak isterdim.

Steven: Ben de kazandığım parayla aileme iyi bir gelecek hazırlamak isterdim.

Josphat : Ben ülkemde inşaat işine girmek isterdim.

Wallace: Seyahat acentası sahibi olmak isterdim.

George: İş adamı olmak isterdim.

Joseph: Ticaretle uğraşmak isterdim.


-Kenya’da en çok eksikliği hissedilen şey nedir?


Kenya’nın en çok ihtiyacı olan yapı okul ve hastane. Aslında bizim ülkemizde çok var ama çok pahalı olduğu için halkın geneli faydalanamıyor. Herkesin faydalanacağı okullar ve hastaneler olsun isterdik.


-En çok sevdiğiniz spor nedir?


Futbolu çok seviyoruz. Hem oynamayı hem de izlemeyi seviyoruz. Her birimiz farklı bir takımı tutuyoruz. Manchester, Chelsea, Barcelona, Arsenal ve Liverpool’u destekliyoruz. Dünya kupasında Türkiye’yi de izledik. Çok iyi bir takım ve oyunculukları vardı.


-Antalya’dan ayrıldığınızda en çok neyi özleyeceksiniz?

Türkleri ve lojmandaki arkadaşlarımızı özleyeceğiz. Buranın havasını ve denizi özleyeceğimiz kesin… Ayrıca Türk kızları siyahi erkeklere karşı çok ilgililer. Yabancı dil sorunundan dolayı pek anlaşamıyoruz ama çok güzeller… Özleyeceğimiz kesin…

22 Haziran 2009

STEVE TOGNI



Küçük karavanlarda geçirilen yıllar, yaşam boyu katedilen binlerce kilometre yol, gösteri hazırlıkları ve madalyonun öte yüzündeki merak edilenler…


Yerleşim kapasitesi ve şov zenginliğiyle dünyanın üçüncü büyük sirki olan İtalyan Sirki Il Florilegio nefes kesen gösterileriyle Antalyalılarla buluştu.


Dünya Sirkler Birliği Başkanı İtalyan Senatör Livio Togni'nin sahibi olduğu İtalyan Devlet Sirki 1872’den beri gösterilerine devam ediyor.


Zengin bir program sunan Il Florilegio da, ateş yutan adamlar, trapez gösterileri, dans eden atlar, zebralar, su aygırı, piton yılanı ve timsahlı gösteriler ile aslan ve kaplan şovları ve nefes kesen motorsiklet şovuyla zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.


İki saatlik bir gösteri sunan sirk , 37 hayvan ve 80 kişilik bir grup çalışması… Sirkin sahibi olan Livio Togni’nin oğlu Steve Togni, sirkin hem yöneticisi hem de aslan ve kaplanlarla yaptığı şovlarla izleyiciyi büyülüyor.


Çadır hayatının zor olmasına karşın büyüleyici bir etkisi olduğu da tartışılmaz. İki saatlik bir gösteri için aylar süren çalışmaların yapıldığı çadır da herkesin merak ettiği şov dünyasının bilinmeyenlerini Steve Togni’den dinledik.


15 yıldır evine uğramadığını anlatan genç patron, “Ben bu sirkte doğdum ve benim bütün hayatım bu çadırdan oluşuyor” dedi.


Babadan oğula devrolan ve baba mesleğinin devamını sağlayan Il Florilegio sirki 6 kuşaktır insanları eğlendirmeye ve şaşırtmaya devam ediyor. Bu işin bir tutku olduğunu ve yaşam tarzlarının bu olduğunu belirten Togni, “Asla sabit bir yerde kalamayız. Avrupa’daki ve Afrika’daki bütün ülkeleri gezdik. Şimdi sıra Asya’da” derken bizi çok şaşırtan yaşam tarzları onların sıradanıydı.


Sirk hayatının arka yüzünü ve yaşam tarzlarını bizlerle paylaşan Steve Togni yaptığı açıklamalarla bizleri sahnede olduğu gibi sahne arkasında da şaşırtmaya devam etti.


Konyaaltı Belediyesi tarafından organize edilen, Türkiye Sakatlar Derneği etkinliklerinden olan ve “sirk ötesi bir dünya” anlamına gelen Il Florilegio, Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri saat 21.15’de Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri de saat 18.15 ve 21.15 ‘de 5 Temmuz’a kadar Aktur Lunapark yanında…



-Il Florilegio sirki ne zaman oluştu?


Ben bu sirk de altıncı kuşağım. Bu sirki 1872’de “Togni Equestrian Circus” olarak dedelerim başlattı. Daha sonra “Togni National Circus” olarak devam etti. Ardından “Darix Togni Circus” oldu. Şimdi de sirk ötesi bir dünya anlamına gelen “Il Florilegio” olarak devam ediyor. Yıllar içinde sadece ismi değişen sirk İtalya’nın Devlet Sirki. Şu an bizim aileye ait 3 çadır var. Bunların biri İran’da, biri Fransa’da diğeri de bende. Birlik ve beraberlik içinde bu işi götürüyoruz.


-Siz kaç senedir bu sirki idare ediyorsunuz?


Ben zaten bu sirk de doğdum. Bizler 3 yaşından itibaren sahneye çıkmaya başlarız. Evimiz İtalya’da geniş bir arazi üzerine kurulu. Burada hem çadırların tamiratı yapılıyor hem de hayvanların eğitimini gerçekleştiriyoruz. 31 yaşındayım ve ben 15 yıldır eve uğramadım. Tüm Avrupa ve Afrika’yı gezdim. Şimdi sıra Asya’da…


-Sirkteki hayvanların hepsi vahşi hayvanlar, bakımı nasıl yapılıyor?


Hayvanların yiyeceklerine ve meyvelerine dikkat ediyoruz. Her altı ayda bir veteriner kontrolleri var. Aslanlar ve kaplanlar 3 günde bir beyaz et ve kırmızı eti dönüşümlü olarak yiyorlar. Her bir hayvanın günlük et tüketimi 10 kilo civarında… Günde 18 saat yatarlar.


-Yiyecek masrafınız ne kadar?


Bu sirkin günlük masrafı 7 bin beşyüz euro. 37 tane hayvanımız var ve 80 kişilik bir ekiple seyahat ediyoruz. Sahneye çıkan yaklaşık 30 kişi ama sahne arkasında da kalabalık bir kadromuz var.


-Gösteri yapan hayvanları siz mi eğitiyorsunuz?


Evet buradaki bütün hayvanları ben eğittim. Çocukluğumdan beri hayvan terbiyecisiyim. Hayvanların bazılarını dışardan aldık bazıları burada doğdu. Mesela kaplanların hepsi burada doğdu. Şu ana kadar eğitemediğimiz bir hayvan türüne de rastlamadım. Ama hayvanları da memeliler ve memesizler olarak ikiye ayırmak lazım. Memeli hayvanlar daha akıllı ve düşünebiliyorlar. Ama memesziler de bu yok sadece güdüleriyle hareket ediyorlar. O yüzden memesiz olanların kontrolü daha kolay… En zahmetli olansa su aygırı… Hep havuzda durması gerekiyor.


-Sirk de çalışmak için yetenek mi önemli eğitim mi?


Bu iş sabır işi ve çok çalışmak gerekiyor. Asıl önemli olansa içinde doğmak. Bu işi yapmak için burada doğmalısınız. Eğitim de önemli elbette.. Farklı gösteriler için bizlere ulaşan ve şu an bizimle çalışanlarda var. Ama bir sirki idare etmek için içinde doğmanız şart.


-Sahnede hayvanların sözünü dinlemedikleri olmuyor mu?


Ben isterim onlar yaparlar. Böyle bir şey artık olmuyor ama ilk başlarda olmuştu. Onları eğitmek sabır işidir. Her gün aynı şeyi yapıyor aynı şeyi istiyorsunuz. Zamanla onlarda alışıyor. Yapması gerekeni yapıyor. Ama önemli olan bu hayvanların evcil olmadığı. Bunlar sadece eğitimli ama onun dışında yine vahşi doğaya aitler.


-Sahnede bir hayvanı ne sinirlendirir?


Kamera ve fotoğraf makinaları bir ısı yayıyor. Hayvanlar bu ısıyı hissediyor. Flaşlı çekimler yine büyük bir sorun. Ayrıca locadaki izleyicilerin aniden korkup tepki vermesi ya da hızlı el kol hareketleri yapılması hayvanları hırçınlaştırır. Ayrıca yüksek ısı da hayvanları hırçınlaştırır.


-Gösterinizdeki hayvanlar yaşlı mı?


Aslan 7 yaşında ve beş senedir birlikteyiz. Kaplanlar burada doğdu zaten, onlarla da 5 senedir birlikteyim. Hipopotam daha bebek sayılır. Hayvanların geneli genç ve hepsi benim elimde yetişti. Gösterileri yapanlar farklı ama ben hepsinle iletişim halindeyim. Maymunlarımız en sakin olması beklenenler ama değiller. Onlar aynı zamanda sirkin güvenliğinden de sorumlu. Uzun zamandır bizimleler… Çok saldırganlar. Hayvanların yanına kimseyi kimseyi yaklaştırmıyorlar. Kafa yapıları insanlara çok benziyor. Onlara da sadece bakıcıları yaklaşabiliyor.


-İşinizi nasıl tanımlarsınız?


Biz adrenalin satıyoruz ve ölüm riski her an vardır. Benim de bir çok kez ölümden dönmüşlüğüm vardır. Bu çadır aslında hayatın gerçeğidir. Burada izlenen her şey gerçek ve gerçek hayat bu çadıra girdikten sonra başlıyor.


-Bu işin en zor yanı nedir?


Bu işin en zor kısmı bir ülkeden başka bir ülkeye gitmek. Özellikle hayvanlar büyük sıkıntı oluyor. Her ülkenin kendine göre kuralları var. Bu konuda belli olan bir dünya standartı var ve biz bu standartlara sahip 3 sirkten biriyiz. Konteyner ve uçakla seyahat ediyoruz ama çok zor tabiki de. Mesela İtalya’dan fil getiremedik. Çünkü İtalya dışarı çıkan bir fili ülkeye geri almıyor. İtalya’dan bir at getirmek isterseniz Yunanistan’dan geçemiyor çünkü ülke almıyor. Yasalar böyle. Buna benzer bir çok kural var. Bürokratik kısmı çok fazla, en zoru da hayvan transferi… Hayvanların nakliyesinde hem hayvanların sağlığı hem de psikolojisi çok etkileniyor. Avrupa, Afrika ve Asya arasındaki kanunlar birbirinden farklı… Bizde 100 metrakarelik bir konteyner sadece su aygırına ait. Sürekli havuzda durması lazım. Nereye gidecekse bu şekilde transfer edilmeli… Hipopotam henüz bebek ama şimdiden 2,5 ton sadece kendisi… Aslan ve kaplanlar ayrı ayrı tutulmak zorunda. Aynı konteyner da seyahat edebilen sadece midilliler ve atlar…


-Türkiye’ye gelmeye nasıl karar verdiniz?


Suriye ve İtalya arasında bir kültür anlaşması yapıldı. Biz Suriye’ye gidiyorduk ama bir aksilik olunca Türkiye’ye geldik. Ama bir olumsuzluk bir iyiliği doğurdu. Türkiye beklediğimden çok daha güzel… Mersin ve Adana’dan sonra Antalya’dayız ve ilgiden çok memnunuz. Buradan Alanya’ya oradan da İskenderun üzerinden Suriye’ye geçeceğiz. Çadırın kurulması 2 gün sürüyor ama kurulduktan sonra 5 saatte toplayabiliyoruz. Mersin’de yer sıkıntımız vardı ama Adana çok iyi gitti. Antalya’da iyi gidiyor. Tek problem lisan. Türkler sadece Türkçe konuşuyor.


-Il Florilegio daki en tehlikeli gösteri hangisi?


Dönen çemberin üzerinde yürüyen akrobat en tehlikelisi. Trapez ve ip cambazları da ondan sonraki en tehlikeli gösteri. İp cambazları bir şekilde tutunacak bir yer bulsa bile trapez de böyle bir şansınız yok. Trapez saniyelik bir olaydır. Adam uçuyor ve tutunmaya ihtiyacı var. Eğer saniye farkla kaçırırsanız hiç sansı kalmıyor. Bundan 25 yıl önce amcam Türkiye’ye geldiğinde trapezden uçuyor ve seyircilerin üzerine düşüyor. İnanılmaz ama seyircilere de amcama da bir şey olmadı. Tanrının işi dedik. Ama herkes amcam kadar şanslı değil. Kaybettiklerimiz de oldu. Bu iş gerekli ekipman olursa tehlikeli değil ama ölüm riski her zaman var. Bunu da buradaki herkes bilir. Biz para kazanmak için bu işi yapmıyoruz ama para önemli çünkü günlük masrafımız çok yüksek. Transferler bakım ve tamirat çok yüksek rakamlar ama sevgi olmazsa bu iş olmaz. Ben en iyi bildiğim işi yapıyorum. Babamda böyleydi, dedem de… Kardeşimin de bir oğlu oldu. Yedinci kuşak için biri yetişiyor. Zavallı çocuk, işi zor olacak.


-Çemberin içindeki motorsikletlilerin işi zor değil mi?


Zor elbette ama onlar artık biliyor. Koruyucu giysileri ve kaskları da var. O gösteri de hız çok önemlidir. Ne kadar hızlı olurlarsa o kadar güvenli. Hızları düşerse onlarda düşerler. Hız ve denge işi. Aynen bale yapmak gibi…


- Bu işin eğitimini nerede alıyorlar?


İtalya’da büyük bir sirk okulu var. Çocukluğumda 2 ay kadar ben de gittim, sonra bıraktım. Annem 25 sene önce ben ve kardeşim için gösterileri bıraktı ve bizi o eğitti. Bu işin içinde her şey var. Elektirik, mekanik, kaynak, veterinerlik, aşçılık, spor, sanat… Burası küçük bir dünya… Bu çadırın kapısından girdiğinizde başka bir dünya başlıyor. Gezici sirk yaşamı hayatın ta kendisi…


-Korktuğunuz bir hayvan var mı?


Ben hiçbir hayvandan korkmuyorum. Bu işe ilk başladığımda sahnede geçirdiğim tehlikeler oldu. Dört kez yaşadım. Bırakıp kaçtım. Başka bir şey yapamazsınız zaten… Bu hayvanlar evcil değil sadece eğitimli vahşi hayvanlar… Artık yaşamıyorum ama gene başıma gelse gene kaçarım. Hayvan elinizde de doğsa güdüleri değişmiyor. Eğer vahşiyse vahşidir. Bu konuda bir şey yapılamaz. Eğitimli de olsalar ne zaman ne yapacakları belli olmaz.


-Sirki götüremeyeceğiniz bir ülke var mı?


Libya kanunları vizelerden dolayı kabul etmiyor. Bir de Rusya’ya gidemeyiz. Hava çok soğuk. Eksi 30 derece de hayvanları bırakmamız mümkün değil. En zoruda eğer bir ülke de hastalık varsa karantinaya alınmamız. Hayvanların sağlıklı olduğu anlaşılana kadar çıkış yapamıyoruz. Çok sık olmasa da arada başımıza geliyor. Her sene şovları değiştiriyoruz o yüzden her ülkeye bir de fazla gidebiliyoruz.

16 Haziran 2009

YUSUF ÜRAS

Güney Antalya Turizmi Geliştirme ve Altyapı İşletme Birliği GATAB tarafından bu yıl ikincisi yapılan seçimlerde üyelerden yine Yusuf Üras’la yola devam kararı çıktı.

Seçimler döneminde basına yansıyan şiddetli tartışmalarla akıllarda kalan GATAB seçimleri, seçim süreci kadar ortaya atılan iddialarla da gündem oluşturdu.


Seçim süreci boyunca sessizliğini koruyan ve hiçbir iddiaya cevap vermeyen, basın açıklaması yapmayan başkan Üras, seçimlerin ardından ilk kez konuştu.


Yoğun bir seçim sürecinin ardından Tekirova belediye binasında bizleri konuk eden Yusuf Üras, samimiyetle ve içtenlikle hakkındaki tüm iddiaları yanıtladı. Radikal açıklamalar yapan Üras, iddia sahiplerine ellerindeki belgelerle birlikte hodri meydan dedi.


Tek görevinin vatandaşa hizmet etmek olduğunun önemle altını çizen Üras, “Ben hizmeti siyaset için değil, siyaseti hizmet için yapıyorum. Hayatta beni en çok üzen şey anlaşılamamak ve de yanlış anlaşılmaktır” diyen başkan şu ana kadar girdiği tüm seçimleri kazanmasıyla tanınıyor.


2009 yılının kendisi için çok özel olduğunu söyleyen Üras, “Bu yıl hem Beşiktaş hem Tekirova şampiyon oldu. Büyükşehir ve GATAB seçimlerini tekrar kazandım. Tebrik etmek için arayanlara hangini tebrik edeceksiniz?” dediğimde arayanlar şaşırıyorlar dedi. Bu yıl başarısının dört de dört olduğunu belirten Üras’ın haklı mutluluğunu gözlerinden anlaşılıyor.


GATAB seçimlerini, projelerini ve hedeflerini anlatan ve hakkındaki tüm iddiaları yanıtlayan Yusuf Üras, bu özel söyleşiyle Kemer bölgesinin 2009 yaz sezonunu ve projeleri değerlendirdi.



-GATAB’daki yapılanma neleri kapsıyor?


GATAB 1989 yılında kurulmuş ve Güney Antalya turizm planlamasının bir ayağıdır. Turizmin altyapısını yönetecek bir kurum olarak hayata geçirilmiş ve altyapıyla ilgili gerçekten güzel hizmetler yapıldı. İki sene öncesine kadar Dünya Kalkınma Bankası’nın desteğiyle ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesiyle yönetilen GATAB ilk defa geçen sene atanan başkan yerine seçim uygulamasına geçti ve seçilen ilk başkanı yine bendim. Yıllar içinde turizmin gelişmesi ve gelirinin artmasıyla yatırımda yapılmaya başlanmış. Kar amacı olmayan bir kurum olması sebebiyle, işletme gelirleri yine işletmeye yatırımlara kullanılmıştır.


- Atama yoluyla yönetimden sonra seçilmiş olmanın avantajları oldu mu?


Seçilmiş olmanın avantajı var. Belli bir süreyle seçiliyorsun. Yatırım planlaması ve hizmet programı yapılıyor. Dolayısıyla oluşan hizmet programı seçilene bir sorumluluk yüklüyor. Seçildikten sonra ‘Güney Antalya Turizmini Geliştirme’ye yönelik bölümü de devereye sokarak, bölgenin tanıtımına yönelik çalışmaları başlattık. Çünkü birlik olması açısından tanıtımda tek elden yapılması gerekir.


-Geçmiş dönemde Muratpaşa ve Konyaaltı ilçelerindeki geçici çöp toplama sorunu içinde bir yardım teklifiniz olmuştu değil mi?


Bize böyle bir talep gelmedi. Biz çöp toplamada geçici bir sıkıntıları olduğunu duyduk. Biz bu konuya geçici bir sürede olsa destek olabileceğimizi ilettik ama cevap gelmedi. Bize göre kurumlar ve bölgeler birbirine destek olmalıdır.


- Bu teklifiniz CHP ve AKP arasındaki çekişmeden etkilenmiş olabilir mi?


Başkalarını bilmem ama bizi hiçbir zaman için etkilemez. Biz her zaman Antalya’nın hepimizin olduğunu düşünüyoruz. Antalya’yı yönetenlerin partisi olabilir ama Antalya’nın ve turizmin partisi olmaz. Biz Antalya’ya ve turizme hizmeti bir borç biliriz. Ve kanayan bir yara varsa oraya yardımcı olmak bizim görevimizdir.


-Geçen dönemden kamuoyuna duyurup yapmadığınız ya da yapamadığınız projeleriniz oldu mu?


Bizim çalışma planlarımızla ilgili yöntemi önce belirtmeliyim. Dönem sonlarında teklif ve istekleri alıp bir dahaki döneme kadar bunları hayata geçirmeye çalışıyoruz. O planlamayı yaparken gelir kaynaklarımızı da ona göre ayarlarız, bir kısmını yaptık ama talep çok yüksek olup da beklenti farklı olursa yapamazsınız. Projeleri hayata geçirmek gelire yani turizme bağlı bir şeydir. Geliri istediğiniz gibi arttırma şansınız yok. Turizm iyi giderse, gelirlerde iyi olur. Öncelikli olan işletmelerimizin standartlarının devam etmesini sağlamaktır.


-Bu dönem için planlarınız belli oldu mu?


GATAB olarak bölgenin altyapısı ile ilgili skıntımız yok. Yol bakım çalışmaları, deniz suyu drenajı ile denizleri temiz tutmak, çöpleri zamanında toplamak, suyu zamanında vermek, ilaçlamaları yapmak ve bunların dışında belediyelere destek vermek amacıyla onların da isteklerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Kemer ilçesinde uzun vadede altyapı hizmeti verecek boruların değişmesini planlıyoruz. Çöp toplamayla ilgili mevcut kompost tesisimiz artık yetmemeye başladı. Bununla ilgili ODTÜ’den danışmanlık hizmeti alarak farklı bir proje geliştirme çalışmaları yapıyoruz.


-GATAB seçimlerinden akıllarda kalan kavga görüntüleri yeni dönem yapılması planlanan ya da devam eden projelerin aksamasına neden olur mu?


Seçimler demokratik bir yarıştır ve insanların tercihini yapma yönündeki bir ortamdır. Seçim bittikten sonra hizmetin başlaması gerekiyor. Seçilemeyenlerin, seçilenleri tebrik edip, birbirlerine destek olması gerekiyor. Bunu genel kurulumuzda da söyledik. Arkadaşımız kazanırsa ben şimdiden tebrik ediyoruz, destek vereceğiz dedik. Kazanırsam da onları yanımda görmek istediğimi, beraber hareket etmek istediğimi söyledim. Şu ana kadar olumlu bir cevap yok. Ama hemen seçim sonrası bir süreç olduğu için şimdilik bunun normal olduğunu düşünüyorum. Beklentimiz her zaman birlik ve beraberlik içinde huzur içinde çalışmaktır. Eğer destek göremezsek hizmetler aksar tabiki ama ben bunun olmayacağını ümit ediyorum.


-Seçim döneminde kamuoyuna yansıyan, GATAB bünyesinde 500 personel çalıştırıldığı ve gereksiz bir gider oluşturulduğu yönündeki iddialar doğru mu?


Bu iddia kesinlikle yanlıştır. Daimi 239 kadrolu elemanımız olmakla beraber, yüksek sezonda çalıştırdığımız sezonluk işçilerle bile 500 kişi değiliz. 239 personel Beldibi’nden Adrasan’a kadar hizmet veriyor. Sezonluk hizmet alımıyla beraber 300 civarında personelimiz var ve ben bu iddiaları ortaya atanları iddialarını belgelendirilmeye davet ediyorum. Ben her zaman belgelerle gerekenleri açıklamaya hazırım.


-GATAB seçimlerinde her iki adayın amacının salt hizmet etmek olduğunu ve GATAB’ın ciddi bir kaynak arayışı içerisinde olduğunu bildiğimize göre ‘GATAB büyük bir rant kapısıdır’ iddiası bu bilgilerle çelişmiyor mu?


Öncelikle ‘rant’ kelimesini hoş bulmuyorum. Çünkü her bir göreve talip olanın rant için mi talip olduğunu düşünüyoruz. Ya da GATAB’a aday olacak kişinin ranttan dolayı aday olduğu düşünülüyorsa, rant düşünmeyen aday olmamalı mı? Yani GATAB başkansız mı kalacak? İşini yapmak isteyen herkes rant peşinde midir? Biz hizmet gönüllüsüyüz. Ben bu iddiayı rakip arkadaşım içinde söyleyemem, bu iddia cesaret işidir. Arkadaşımda projesini koymuş, ben de koymuşum. Biz GATAB da çalışacağız demişiz. Bu olayı hiç hoş bulmuyorum. Bu iddiayı ortaya atanlar için söyleyebileceğim tek şey, dervişin fikri neyse zikri de odur. 21 yıldır bu beldeye hizmet ediyorum ve bu iddiaları gündemime almıyorum bile… Seçilen insanlara, seçenlerden dolayı saygı duyulmalıdır.


-Kemer bölgesinde dalış turizmini geliştirmek adına çalışmalarınız olduğunu biliyoruz. Fakat şuan, Çamyuva’da deniz kirliliğinden dolayı dalış turizmi yapılamadığı doğru mu?


Arıtma suyunda yüzde 97 oranında başarı yakaladık ve bu suyu bahçe sulama da kullanılabilir hale getirdik. Sürekli deniz suyu analizleri yapıyoruz. İsteyen istediği bölgedeki analiz sonuçlarını görebilir. Ayrıca Çevre İl Müdürlüğü ve Ankara Hıfzısahha Kurumu’da bu analizleri yapıyor. Böyle bir şey yok. Biz yok diye iddia ediyoruz ve eğer varsa belgeli bir kanıtları bize ulaşmalarını bekliyoruz. Ben dalış turizmi için gemi batırıyorum böyle bir kirliliğe izin verir miyim?


-Bu bölge ile ilgili gelecek planlarınız neler?


Belediye başkanı arkadaşların kişisel beklentilerini bir yana bırakıp, böyle bir fikri benimsemeleri ve sahip çıkmaları gerekir. Bölgemiz sıradan bir coğrafya değil. Kıyı şeridi ve turizmin geliştiği bölge. Bu nedenle hizmetlerin hızlı ve vakit kaybetmeden sunulması kaçınılmazdır. Bunun yapılabilmesi için de tek elden yönetim zarûridir. Bu birleşme önümüzdeki yerel seçimlere yetişmez ancak, seçimler sonrası bunun alt yapısı hazırlanarak en kısa zamanda hayata geçirilmelidir. Bu fikri öteden beri savunuyorum. Başkanlara da çağrıda bulunuyorum. Bu birleşmeye ortak imza atalım, ilk önce ben başkanlıktan istifa edeceğim. Yeter ki bölgenin geleceği adına önemli olan bu çalışmayı gerçekleştirelim. Birleşmek isteyen beldelerin belediye başkanlarının bir araya gelerek İçişleri Bakanlığı'na başvurması, beldelerde referanduma gidilmesi veya hükümet kendiliğinden böyle bir karar alarak birleştirmeyi gerçekleştirmesi mümkün. Bu birleşme oluncaya kadar da GATAB etkin bir şekilde kullanılmalı…


- 1989 yılında faaliyete geçen GATAB’ı geriye dönük değerlendirdiğiniz de nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?


20 yıl içerisinde misyonunu en iyi şekilde yerine getirmiş, ben buna inanıyorum. Ama ortaya bir vizyon koymamış. Seçilmiş kişilerle bu daha mümkündür diye düşünüyorum. Biraz riskli bir çalışma olacağını düşünüyorum. Siyasi, ekonomik riskleri göze alabilmek çok önemli. Turizmcilerinde yeni çıkan yasayla birliğin üyeleri olması sebebiyle şimdi ortaya vizyon koyma zamanıdır. GATAB mevcut yatırımlara iyi bir altyapı işletme birliği yapmış ama düzenin gelişmesine bir öncülük yapamamış. Ama o günkü şartlar göz önüne alındığında bunun olması normaldir. Ama artık ortaya vizyon koymak zorundadır. Bizim yöremizde turizmden başka kaynak yok. Tüm yerel yöneticilerinde turizmci gibi düşünmesi ve güç birliği ortaya koyması gerekir. GATAB buna sadece öncülük yapmalıdır.


-Geçmiş dönemde sonradan pişmanlık duyduğunuz bir çalışmanız oldu mu?


Hizmet konusunda yaptığım herşeyin arkasındayım. Hiçbir zaman bireysel karar almadım. Ne yapıldıysa arkadaşlarımla beraber yaptım. Çöpü kaynağında ayrıştırma çalışmalarımız vardı. Bu çalışma, bir bölge içerisindeki kötü görüntü ve kirliliğe engel olduğu gibi aynı zamanda da kar yaratan bir çalışmaydı. İlk Beldibi’nde başladık. Bölge insanının eğitimine yönelik ciddi bir kaynak ve zaman harcadık ama Konyaaltı Belediyesi şimdi yine çöpü karıştırarak alıyor. Boşa harcanan bir emek var. Hazır bölge bu eğitime alışmışken devam edilse çok iyi olurdu. Henüz tam anlamıyla ayrıştıramamıştık ama başlamıştık. Biliyorsunuz ki başlamak bir işin yarısıdır. Elbette eksiklerimiz vardı ama sona yaklaşmıştık. Konyaaltı Belediyesi’nin bu uygulamayı sonlandırmasıyla bölge insanında da güven kaybı oluştu. Biri geliyor böyle yapın, diğeri gelin yapmayın derse, herkesin kafasında sorular oluşur. Keşke dediğim tek şey bu çalışmadır. Keşke bu çalışmayı da tamamlayabilseydik. GATAB borca girmiş parasız deniyor ama çalışıyorsanız elbette borcunuz olacak. Kaynakları doğru mu kullandım, kullanmadım mı onu tartışalım. Bu borcun ne için yapıldığı önemlidir. Alınan kararlar yönetimin kararlarıdır ve delegeler var. Ben kendi başıma hiçbir karar almadım. Bizler demokrasiyi hazmedemiyoruz. Sadece beni eleştirmek isteseler de aynı zamanda yönetimi de suçladıklarını fark etmiyorlar. Bu güne kadar konuşmadığım için bu iddialar oluştu. Ama benim için doğru yerde konuşmak çok önemlidir, her şeyin bir zamanı var benim de konuşacaklarım var elbette sadece doğru zamanı bekliyorum.


- Kemer bölgesi turizm sezonuna nasıl başladı?


Nisan ve Mayıs aylarında beklenen düşüklük yaşandı. Küresel mali krizin yansımalarını tamamen hissediyoruz. Haziran ve Temmuz aylarında doluluk olacağını umuyoruz ama fiyatlarında düşük olduğu gerçeğini biliyoruz. Bu yılın çok iyi olmayacağını düşünüyorum.


-Kemer bölgesi için ‘Antalya’nın incisi’ tanımı kullanılıyordu. Son yıllardaki yanlış turizm politikası sizce bu tanımı etkiledi mi?


Bence turizmde yanlış bir anlayışımız var. Biz turizm iyiyken tanıtım yapıyoruz. Tanıtımı asıl kriz dönemlerinde yapmak lazım. Kriz dönemlerinde bölgenin tanıtımıyla ilgili ciddi bir çalışma yapılmadı. Herkes şimdi bir şey istiyor, herkesin fikirleri var ama o fikirleri bir araya getirip, birlik içinde çalışmayı başarabilmiş değiliz. Kemer belediyeleri olsun, Otelciler birliği olsun bir araya gelip ciddi bir çalışma yaptıklarını söyleyemem. Mücadele var, iyi niyet var, çalışma var ama bu çalışmalar yeterli değil. Dolayısıyla pasta küçülmeye başladığı zaman hakettiğimizi alabilmemiz için daha çok mücadele etmemiz lazım aslında… Kemer’in tek gelir kaynağı turiz olduğu için bir an önce harekete geçilmeli diye düşünüyorum.


- Kemer bölgesinde sizce ilk olarak ele alınması gereken konu nedir?


İlerleyen yıllarda küresel ısınma dolayısyla su kaynaklarında sorun yaşanabilir. Biz şimdiden bu konuyla alakalı çalışamalara başladık. Elimizde su stoğumuzun hazır olması gerekir. Belki beş yıl sonra belki on yıl sonra yaşanabilecek olan bu sıkıntı için bizim şimdiden hazırlanmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunun yanında bölgenin sezonunun uzatılmasıyla ilgili bir birliktelik sağlanması lazım. Şu anda görünen o birliğin oluşmamış olduğudur. Bence turizmci başkasının etkisinde kalacağına başkalarını etki altına almalıdır. Bir musibet bin nasihattan iyiyidir diye bir söz vardır. İlle de bu sözü yaşayana kadar beklememize gerek yok. Yeni gelenler muhalafeti kucaklayalım diyorlar ama zaten insanların kaynaşması için sosyal faaliyetler yapıyoruz. Tekirovaspor’un bu sene 3. Lige çıkması dikkat çekmesine rağmen başarılı olan şeyleri sahiplenmediğimiz için umarım ilerde daha da büyük sorunlar yaşamayız.


-Bu güne kadar 21 seçime girdiniz ve hepsini kazandınız. Nedir bunun sırrı?


Ben hizmeti siyaset için değil, siyaseti hizmet için yapıyorum. Araç olan siyaset olmalıdır. Eğer hizmet araçsa, hizmetlerde aksama olur. Ben askerden geldiğimde 21 yaşındaydım ve o günden beri girdiğim küçüklü büyüklü hiçbir seçimi kaybetmedim. 21 tane seçim yaşamışım ve inşallah kaybetmedende aktif siyaseti bırakacağımı düşünüyorum. Öncelikle iyi niyet olmalıdır. Ayrıca ben çok şanslı bir insan olduğumu düşünüyorum. Şansımı da iyi niyetime bağlıyorum. İçimden hiçbir zaman kimse için kötü bir his geçirmem. Doğru zamanlama, doğru yer vedoğru kişi çok önemlidir. Bazen doğru kişileri bulamayabiliyorsunuz. Doğru zaman ve doğru yere iyi karar vermek gerekir. Alacağım kararlar üzerinde çok düşünürüm ve aldığım karardan dönemem. İstikrarın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Eğer bir gün seçim kaybedersem üzülmem. Üzüleceğim tek şey insanların beni anlayamaması olur. Anladıkları halde oy vermezlerse üzülmem. Ben gerçekten onlar için çalışırken eğer anlaşılamazsam beni hayatta en çok üzen şey bu olur. 2009 benim yılım, bu yıl için kalıcı bir şey yapmak istiyorum ki bu yıl aldığım dört de dört başarıyı bana hatırlatsın.




Yusuf Üras Kimdir?


1966 yılında Antalya'da doğdu. İlk yöneticilik görevine 1989 yılında taşıyıcılar kooperatifi başkanlığı ile başladı. Kamu görevine ise 1994 senesinde Tekirova muhtarlığı seçimlerini kazanarak başladı. Tekirova'nın son muhtarı olarak başladığı kamu görevinde gösterdiği başarılı çalışmalarla beldeye belediye statüsü kazandırarak, 1999 yılında Tekirova'ya ilk belediye başkanı seçildi. 2004 yılında belediye başkanlığı görevine ikinci sefer layık görüldü.


Çeşitli dernek ve birliklerde görevler üstlenmiş olan Üras, Kemer Şoförler Odası Başkan Yardımcılığı hizmetinde bulundu. Halen Tekirova Belediyespor Başkanlığı'nı yapmakta olan Üras, Akdeniz Belediyeler Birliği'ni temsilen Türkiye Belediyeler Birliği'ndeki görevini de başarıyla sürdürmektedir.


2005 yılında birlikler kanununun değişmesi ile aday olduğu seçimleri kazanarak Güney Antalya Turizmi Geliştirme ve Altyapı İşletme Birliği (GATAB) Başkanlığı görevini, seçimle işbaşına gelen ilk belediye başkanı ünvanı ile selefi olan Kemer Kaymakamı'ndan devraldı.


Evli ve iki çocuk babası olan Üras, halen Tekirova Belediye Başkanlığı ve GATAB Başkanlığı görevlerini yürütmektedir.

05 Haziran 2009

HÜSEYİN ACARLIOĞLU


Dünyadaki deri mağazalarının en büyüğü olan Antalya’daki ‘Mondial’ mağazası, 20 bin çeşit ürünüyle yarım asır önce girdiği deri sektöründe yıllık 400 bin ton deri işleme kapasitesine ulaştı. Rusya’da deri sektörün ilk Türk işletmelerinden olan Mondial Group, 14 yıldır Rusya Federasyonu’nda, 50 yıldır da Antalya’da hizmet veriyor.


Yabancı turistler için hazırlanan “shopping center”lar tüm dünyada olduğu gibi Antalya’da da hızla gelişen bir yatırım sektörü olmaya devam ediyor.


Kırcalar-Mondial Deri Tekstil Ticaret Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Acarlıoğlu, başarılı bir iş adamı olmasının yanında yürüttüğü sosyal görevlerle de Antalya’daki özel isimlerden biri… Tam bir motorsiklet tutkunu olan Acaroğlu, squash oynamayı seviyor ve motorsiklet turlarından vazgeçemeyeceğini söylüyor. Güleryüzlü ve içten anlatımıyla bizlerle keyifli bir söyleşi gerçekleştiren Hüseyin Acaroğlu aynı zamanda Kazakistan Fahri Konsolosluğu göreviyle de Kazaklarla aramızdaki ticari köprünün mimarı…


Antalya merkezli markasıyla dünya çapında adından söz ettiren Mondial Group, yatırımlarını Antalya’ya yapmaya devam ediyor. Antalya turizmi ile ilgili değerlendirmesine içtenlikle kendisini de dahil eden Acarlıoğlu, Antalya turizm ataklarında yol alınamamasının en büyük nedeninin iş adamlarının egolarının yüksek olması ve çözüm önerilerine kişisel yaklaşılması olduğunu önemle vurguladı. Antalyalı yatırımcıların dikkatini çekecek bir özeleştiri de bulunan Hüseyin Acarlıoğlu, turizmde ilerleme kaydedilmediğini aksine mevcut durumu koruma yoluna gidildiğini üzelerek belirtti.


Bünyesinde binlerce metrekarelik 7 salon bulunan alışveriş merkezinin her salonu temsil ettiği ülkenin minyatürünü andırıyor. Kurumsal bir yapılanma uygulanan Mondial Group, yarattığı kolleksiyonlarla Avrupa’da da adından söz ettiren örnek bir Türk firması…


2009 yaz sezonunun başlamasıyla hareketlenen turizm piyasasını, Antalya’nın turizm ataklarını ve sektörel yatırımlarını bizlerle paylaşan Hüseyin Acarlıoğlu ile yarattığı markayı ve gelecek yatırımlarını konuştuğumuz keyifli bir söyleşimiz oldu.



-Antalya’nın kış sezonu sıkıntılıydı, yaz sezonundan umutlu musunuz?


Kış sezonu istediğimiz gibi yaşanmadı. Yaz sezonunu irdelemek gerekirse başlangıç, beklediğimiz gibi çok iyi olmadı. Yaşanan küresel mali kriz elbette bizleri de etkiledi. İnsanların realitenin dışında yaşadıkları psikolojik bir durumda var. Turistlerin bölgemize gelişlerinde sıkıntılar var. Geçmiş senelere göre daha tedbirli davranıyorlar. Fiyatlar anlamında da paket satış fiyatlarının ciddi anlamda düştüğünü görebiliyoruz. Bölgeye gelen müşteri kalitesine de yansıyor. Temmuz ve Ağustos aylarının acentalardan gelen duyumlara göre daha iyi geçmesi bekleniyor ve biz de çalışmalarımızı ona göre yapıyoruz. Shoopping Center’lar için biraz sıkıntılı bir süreç yaşanacak gibi görülüyor. Otelciler ve acentalar için bir şey diyemem ama bizler için bir sıkıntı yaşanacağını hissediyorum. Sektörel sıkıntının yaşanacağı bir başka önemli durumda turizm sektörününe tüketim malzemesi sağlayan esnaf ve çiftçi için söz konusu olabilir. Nasıl olsa turist geliyor durumu artık ortadan kalktı. Şimdi iyiyseniz turist geliyor. Şu ana kadar hep hazır olandan faydalanıldı ama bundan sonrasında durum böyle olmayacak. Şehrin imajından başlayarak en alt noktaya kadar olan bu tanıtım zincirinin bir halkasında yaşanacak olan yetersizlik bütün sektörü etkilemeye başladı.


-Ürünlerinizde binlerce çeşit ve model var. Ürün yelpazeniz turistlerin bölgelerine göre farklılıklar gösteriyor mu?


Bu işin en ince ayrıntısı buradadır. Bu bina 15 bin metrekare üzerine kurulu ve 7 farklı salonumuz var. Batıdan gelen müşterilerimiz var. Fransa ve İsviçre gibi ülkelerden gelenlerin ürün profilleri çok farklı, Almanya, Avusturya ve Hollanda gibi ülkelrin ürün profili yine farklı ayrıca doğu ve balkan ülkelerinden gelen müşteriler yine farklı bir profil gösteriyor. Rusça konuşan ülkelerin müşterileri bile kendi içlerinde farklılık gösteriyor. Renk zevkleri, materyal ve aksesuar zevkleri bile farklı… Sadece bu binada 220 personel hizmet veriyor. Antalya genelinde ise 367 personelimiz var.


-Antalya’ya fakir turist geliyor, şikayetine katılıyor musunuz?


Her ülkenin harcama profili farklı… Batı ülkeleri turistleri alışveriş için 100 dolar ayırırken Doğu ve Balkan ülkelerinde bu rakam 200 euroyu bulabiliyor. Fakir turist geliyor denen durum bu aslında… Birde çok azınlık olmakala birlikte kaymak tabaka dediğimiz bir grup var. Onlar milyar dolarlık iş adamları ama onlarda çoğu zaman alışveriş yapmadan ülkelerine dönüyor. Asıl önemli olan bu kişileri alışveriş merkezlerine çekebilmek…


-Küresel mali kriz için özellikle yurtdışı şubelerinizde uygulanacak bir kriz paketi olacak mı?


Bizim özellikle Rusya’da yirminin üzerinde şehirde şubelerimiz var. Şubelerimizin olduğu yerlerde mağazalarımız ve markamız Türkiye’deki Beymen ve Vakkorama’lar gibi prestij kaynağı olarak algılanıyor. Bu dönemle ilgili olmak üzere sıkıntılar yaşayacağız gibi görülüyor. Geçtiğimiz dönem de ciddi sıkıntılar yaşadık. Planlarımızda ciddi şaşmalar oldu. Tüketime dönük kampanyalar oluşturmaya ve tasarruf tedbirleri alma yoluna bizde gittik. Mevcut kaliteyi koruyarak daha ekonomik bir koleksiyon üzerinde çalışmalar başlattık. Önümüzdeki dönem kış sezonu için daha ekonomik ürünler koymaya çalışacağız. Yurtdışı reklam çalışmalarına biraz daha ağırlık verdik. Soğuk ülkelerde kürk ve derinin çok önemli bir yeri var. Mali durumu çok iyi olan Rusya Federasyonu ülkelerinin insanları bu parayı bir şekilde harcıyor. Bize çok garip gelecek harcamalarda yapıyorlar. Mesela geçen hafta Antalya’ya gelen Kazakistanlı bir iş adamı ailesiyle birlikte kullanmak için bizden 40-50 metre büyüklüğünde bir yat ve akşam konser vermek içinde popüler bir sanatçı istediklerini söyledi. Biz bu hizmetin bedelini söylediğimizde kendisi için önemli olmadığını söyledi. Bizler için çok garip harcamalar bunlar ama onlar için son derece normal… Kriz döneminde bunlar yaşanıyor üstelik, bizde bu tarz insanların yaşadığı ülkelerde işler yapıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda hem eşine hem sevgilisine binlerce dolarlık kürkler alan yabancı iş adamları vardı. Bakalım bu kış aynı bonkörlükleri devam edecek mi?


-Yurt dışı şubelerinizi yönetmek zor olmuyor mu? Denetimi ve istikrarı nasıl sağlıyorsunuz?


Yurtdışındaki işlerimizle kardeşlerimden biri ilgileniyor. Senenin büyük kısmını orada geçiriyor. Orada seçtiğimiz bir şehirde de 4 kişilik bir yönetim merkezi var. İcra takibi ve denetimler o merkezden yapılıyor. Diğer şehirlerdeki mağaza müdürlerini sık sık bu merkezde topluyoruz. Haftalık raporlar titizlikle inceleniyor ve bu yönetimdeki 4 kişi sürekli mağazaları denetliyor. Elbette başka bir ülkede işi yönetmek zor ama yurtdışında kanunlar daha sert olduğundan çalışanlarda bunun bilincinde hareket ediyor. Her mağaza kendi denetimini kendi içinde kurmuş durumda.. Böyle olunca yurt dışında iş yapmak sanılanın aksine daha istikrarlı oluyor. Tabiki ufak tefek şeyler yaşanıyor ama zaten bu risk her işletmede vardır.


-Türkiye deri sektöründe İtalya’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Bu rekabet sektörünüze nasıl yansıyor?


Türkiye dünya genelinde deri sektöründe ilk sıraya oturmayı hedefleyen bir konuma geldi. Bazen düşmeler ya da yükselmeler yaşansa da genel anlamda baktığınız zaman sektör gerçekten çok başarılı… Moda rüsgarlarının estiği bir çok dünya ülkesinde Türk firmaları hep ön sıralarda, kullandığı materyallarle, oluşturdukları kolleksiyonlarla ve kalitesiyle gerçekten fark yaratmış durumdayız. Avrupa ülkeleriyle kıyasladığımızda maliyetlerden kaynaklanan fark bize avantaj sağlıyor. Türkiye’de işçilik ve hammadde fiyatları daha düşük olduğundan bir adım daha öndeyiz. Bu ülkeler bizlerle yarışmakta zorlandıkları için ürün konseptlerini değiştirmeye başladılar. Yine de bizle rekabet etmeleri mümkün değil… Bizim de en büyük sıkıntımız Uzakdoğu ile kıyasladığımızda ortaya çıkıyor. Kaliteli değil ama ucuz ürünler yaptıkları için pazar payımızı Uzakdoğu’ya kaptırmaya başladık. Türkiye’de ürettiğimiz özel ürünleri Uzakdoğu’da üretemiyorlar. Orada sadece tüketime yönelik ürün üretimi var. Bu da bizim özel müşteri profilimize zaten hitap etmiyor.


-ALTINSİAD’ın Altınova bölgesiyle ilgili çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Altınova Sanayici ve İşadamları (ALTINSİAD) , yaklaşık 100 kişilik bir ekip… Hazine'den Kepez İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne tahsis edilen arazi üzerine yaptırılacak Altınova Polis Merkezi inşaatı bizim ilk çalışmamız olacak. 3 bin 700 metrekare arazi üzerine yapılacak üç katlı polis merkezini Eylül ayında bitirmeyi hedefledik. Özellikle trafik işlemlerininde buradan yapılacak olması bölge esnafı için çok önemli bir kolaylık sağlayacak. Yatırımcı iş adamları olarak öncelikle kendi bölgemizi ele almalıyız. Bir hayırsever ile yapıtığımız bir meslek lisemiz var. Her şeyi devletten beklemek son derece yanlış bir düşünce eğer bu bölgeden kazanıyorsak gene bu bölgeye yardımcı olmak hepimizin vicdani sorumluluğu olmalıdır. Bundan sonrasında ise gene Altınova bölgesine donanımlı bir sağlık merkezi yapılması için öncülük etmeyi planlıyoruz. İmece usülü yapılan bu kurumlar hem bölge insanını hem de bizlerin işlerini çok daha rahat yürütmesini de sağlayacak.


-Kazakistan dünyadaki ilk Fahri Konsolosluğu’nu size verdi. Bu durum Kazakistan’la ticari ilişkilerimizde bir avantaj yarattı mı?


Yaklaşık 8 yıl önce başlayan bu çalışma bana verilen bir görevdi. Diplomatlık görevi beraberinde ciddi bir sorumluluk da getirdi. İki ülkenin karşıklı ziyaterlerini sağlamak ve iş adamlarının arasında köprü olma görevini yürütmek gerçekten büyük bir sorumluluk… Kazakistan Cumhurbaşkanı Nur Sultan Nazarbayev, son yıllarda tatil için Antalya’yı tercih etmeye başladı. Kazakistan’la Türkiye arasında her yıl ikiye katlanan bir turizm trafiği oluştu. Kazakistan o bölgede çok önemli bir ülke ve yüz ölçümü olarak bir çok ülkeden büyük ve 16 milyon nüfusu var. Petrol rezervi bakımından dünyada ikinci sırada, çıkarttığı petrol bakımından dokuzuncu sırada… Kazakistan ekonomisi çok iyi durumda ve yeni baştan yapılmış modern kentlere ve zenginliğe sahip bir ülke üstelik 2454 çeşit elementin çıktığı dünyadaki tek ülke… Dünyada bir çok ülke insanının iş yaptığı bir ülke olan Kazakistan’da Türk müteahitlerinde çok başarılı projeri yapılmakta, şu anadaki durum son derece iyi ve bizim adımıza mutluluk verici gelişmeler yaşanmaktadır.


-Antalya’da her yıl konuşulan ama çözüm aşamasında ilerlenemeyen turizm sorunlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Aslında çok söylenen klişe bir cümle var bu konuda, “Türkiye’nin turizm politikası yok” denir ve gerçekten de hala yok. Antalya’da da durum bundan farklı değil, Antalya’nında şehre özel bir turizm politikası yok. Antalya’da yaşayan bir milyon insanın hepsi direk ya da dolaylı yoldan turizme bağlı çalışıyor ya da yaşıyor. Bu yüzden çoğu zaman şehrin tamamına yönelik bir eğitim çalışması yapılmalı diye düşünmüşümdür. Hala Antalya olarak özellikle şehir merkezinde turist ağırlama ve farklı mekan konusunda yetersizlikliklerimiz malesef devam etmektedir. Yoğun göç alan bir il olması şehrin profilinde çok önemli değişiklikler yaratmaktadır. Sayın valimizin de en sık dile getirdiği soru “Antalya olarak turisti karşılamaya ne kadar hazırız” sorusudur. Gerçekten hazır değiliz. Bununla ilgili çok ciddi bir faaliyet başlatmak lazım ve bu programın içinde herkes olmalıdır.


-Antalya’daki özellikle dünya ülkeleriyle bağlantılı iş adamlarının deneyimleri ve vizyonları niçin ortak bir çözümde birleşemiyor?


Bence tespitiniz son derece doğru. Bir araya geliyoruz ve konuşuyoruz. Bazen galiba egoları aşamıyoruz. O beraberlikte birisi çok güzel bir öneri ortaya attıysa bir diğeri hemen antitezini üretiyor. Bir diğeri farklı bir şey söylüyor. O an belirtilmeyen fikirler, dışarı çıkılır çıkılmaz eleştiriliyor, önü kesiliyor. Bu beraberinde çözüm üretmek isteyenlerinde şevkini kıran bir süreci getiriyor. Bir de hepimizde farklı bir umutsuzluk var. “Biz yapacağımızı yaptık, daha ne yapalım?” diyenlerin sayısı hayli fazla… Sorunları ve çözümlerini kişiselleştirdiğimiz için üzerine bir de egolar eklenince kısır bir döngü yıllardır aşılamıyor. Antalyalılar olarak hem ortak bir çalışma yapmıyoruz, hem de her fırsatta şikayet ediyoruz. Biri öncülük edip “Bundan sonra böyle olacak” diyerek işi sahiplenmezse bundan fazla yol alabileceğimizi sanmıyorum. Çözüm üretenleri desteklemek lazım, fikirleri icraata dökmek lazım. Devletin imkanları ortada, biz niye bu işi önemsemiyoruz bilemiyorum. Turizmcilerin ve diğer sektörler olarak hadiseye sahip çıkmak mecburiyetindeyiz. Cebimizden bir şeyler çıkacaksa hep birlikte fedakarlık yapıp ortaya koymalıyız. Herkes üstüne düşen sorumluluğu almak zorundadır. Ben burada konuşurken kendimide aynı ölçüde suçlayarak, kendimide bu işin içinde görerek konuşuyorum. Sporsal faaliyetler ya da kültürel faaliyetlerde bile yeterli değiliz. Antalya gibi bir kentin futbol takımında ligden düşecek mi, kalacak mı diye uğraşıyoruz. Oysaki şampiyonluğu hedefleyen takımlar yaratılmalı, yelken takımı, yüzme takımı, basketbol takımı şampiyonluğa ilerleyen takımlar olmalıdır. Yatırımı herkes kendi için yapıyor, bunun dışında ne yapılıyor peki? Sadece yatırım yapmak hiçbir sorunu çözmediği gibi mevcut sorunları da arttırıyor.


-Yoğun ve stresli bir iş hayatına sahipsiniz. Kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?


Kendimi bildim bileli motorsiklet tutkum vardır. İstanbulda’ki Harley Davidson'a gö­nül verenlerin kurduğu dernek H.O.G'un (Harley Ovvners Group - Harley Sahipleri Der­neği)


üyesiyim. Bütün üyeler 30 yaş üstü ve iş dünyasından isimler…Adrenalin vazgeçilmesi zor bir duygu… Özgürlük, macera, dostluk ve sevgi gibi öğelere tutkun bir yaşam tarzını benimseyenleri buluşturan bu spor aynı zamanda benim en önemli dinlenme aracım. Belli aralıklarla toplanıp, turlar düzenliyoruz. En son Marmaris’te toplandık ve çok keyifli bir tur geçirdik. Planlarım arasında da derneğin düzenlediği yurtdışı turlara katılmak var. Özellikle Afrika’ya ve Orta Asya’ya gitmek yakın dönem planlarım içerisinde. Bunun dışında ikinci dinlenme tercihim de squach oynamak. Hareketli, mücadele dolu ve stratejiye dayalı bir spor squash. Bu nedenle de hep yöneticiler tarafından tercih edilmesinin bir tesadüf olmadığını düşünüyorum.



Hüseyin Acarlıoğlu kimdir?



1960 yılında Burdur'da doğan Hüseyin Acarlıoğlu, ilk, orta ve lise tahsilini Burdur'un Bucak ilçesinde tamamladıktan sonra, 1981 yılında Bursa Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Matematik Bölümü'nden mezun oldu. 1982 yılında 9 Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni kazanan Acarlıoğlu, 2. lisans eğitimini kendi işini kurması nedeniyle son sınıfta bırakmak zorunda kaldı. 1982-1984 yılları arasında Amasya'da matematik öğretmenliği yapan Acarlıoğlu, 1959'da Burdur'un Bucak ilçesinde kurulan "Acarlıoğlu Tekstil"in başına geçti. 1984 yılından bugüne yönetim kurulu başkanlığını yapan Hüseyin Acarlıoğlu, halen Türkiye ve Rusya'da hizmet veren imalat, toptan ve perakende, ticari hareket noktalarını yönetiyor. Mondial Group, 1997 yılından itibaren Rusya'da yaklaşık 20 merkezde deri ve mücevherat üzerine mağazalar zinciri oluşturdu. Grubun, Antalya içi ve civarındaki çeşitli otellerde deri ve mücevherat üzerine 30 satış noktası bulunuyor. 2003 yılında Kazakistan Cumhuriyeti Antalya Fahri Konsolosu olan Hüseyin Acarlıoğlu 2005'te kurulan Altınova Sanayici ve İşadamları Derneği'nin de başkanı.

04 Haziran 2009

HÜSEYİN SAMANİ- ÖMER MELLİ




Gazipaşa'dan Fethiye sınırına kadar 640 kilometrelik kıyı şeridiyle, bu şeride serpiştirilmiş, irili ufaklı, çoğunluğu beş yıldızlı turistlik tesisler... 550 bin yatak, sektörde çalışan 200 binden fazla insan... Yedi milyar dolara yakın gelir üreten, günlük 500'den fazla uçağın inip kalktığı paralel iki piste sahip dünyanın 98'inci büyük havalimanı... Her yıl yerli yabancı yaklaşık 11 milyon turistin gelip gittiği, Türkiye'deki yaş sebze ve meyve üretiminin yüzde 70'inin çıkarıldığı verimli topraklar... Bu yanıyla dev bir turizm kenti olan Antalya, yıllık binde 41'lik yani yaklaşık 55 bin kişilik nüfus artışıyla da ülkemizin önemli bölgesel göç çekim merkezi. Yüz bine yakın insanın okuma yazma bilmediği, 63 bin gecekonduda 365 bin kişinin yaşadığı, çevre illerden, Güneydoğu'dan kopup gelen yoksul, eğitimsiz insanların varoşları sıkıştırdığı... Bu yanıyla da sıradan bir Anadolu kenti Antalya...
29 Mart seçimleri, Antalya’da seçim öncesi çekişmeli bir rekabete sahne olurken seçimin üzerinden 25 gün geçmesine rağmen sular hala durulmadı. CHP’nin 30 bin oy farkla aldığı Büyükşehir Belediyesi Antalya’ya yeni bir yönetim anlayışı getirirken AKP’nin seçimi kaybetmesi bir anda Türkiye gündemine oturdu.
Seçim sonrası kulislerde iki parti arasındaki karşılıklı iddialar gündeme gelirken, bu hafta sorularımızı CHP ve AKP’nin il başkanlarına yönelttik. Merak edilenleri, vaadedilenleri ve bundan sonrasında yapılacakları konuştuğumuz sohbetlerimizde, sakin ve nazik üsluplarıyla dikkat çeken iki başkan seçim sonrasını bizler için değerlendirdi.
Devir teslim töreninde yaşananlardan dolayı hala kızgın olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) İl Başkanı Hüseyin Samani, kaybettikleri seçimin sonuçlarının iyi analiz edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Hizmete aynen devam edeceklerini belirten Samani, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın da takipçisi olacaklarını belirtti.
Seçim sonrası yoğunluğun artarak devam ettiğini belirten Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İl Başkanı Ömer Melli ise hem haklarındaki iddialara cevap verdi, hem de çalışmalarını anlattı. Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’a güvenlerinin tam olduğunu belirten Melli, seçim sonrasında aldıkları sorumluluğun farkında olduklarını ve Antalya’ya hizmet için bütün söylediklerini yapacaklarını belirtti.


HÜSEYİN SAMANİ


- Menderes Türel’in seçimi kaybetmesinin sebebi sizce nedir?
Antalya tarihinde görmediği hizmetleri bu dönemde gördü. Yani Antalya’da geçen dönemde gerek Menderes Türel tarafından üretilen hizmetler olsun, gerekse hükümetimiz vasıtasıyla yapılan hizmetlerle tarihinde görmediği yatırımı almış oldu. Bunu Antalya’nın giriş ve çıkışlarında çok net görebiliyorsunuz. Belki Antalya’da yaşayanlar bunu göremiyor olabilirler ama özellikle Antalya’ya dışardan gelenler Antalya’da üretilen hizmetleri çok daha iyi görebiliyorlar. Şehrin bütün giriş ve çıkışları duble yol oldu. Kemer istikametinde görüyorsunuz. Üstelik bunlar düz ovada yapılan yollar da değil. Bunlar o bölgedeki kayaları keserek yaptığımız yollar. Finike-Demre arasındaki yol çalışması yada yapılan tüneller her şeyi anlatıyor. Ayrıca bir çok arıtma tesisi yapıldı. Bizden önce Antalya’da 60 olan mavi bayrak sayısı şu anda 162’ye çıktı. Çünkü Antalya’nın en önemli özelliği denizi, doğası, kültürü ve turizmiydi ve bunlara geleceğimiz adına sahip çıkmalıydık. Bunlara sahip çıkmak için de altyapı eksiği olmamalıydı Antalya’nın. Geçmiş dönemden kalan kanalizasyon meselesi olmamalıydı. Yağmur suyu drenajı sorun olmamalıydı. Antalya raylı sistemle tanışmış değildi. Bir çok şehir çok önceden kullanmasına rağmen bizde yoktu. Şehir merkezine insanlar geldiği zaman sobacıların arka tarafı olsun, Kaleiçi olsun, adeta ‘kent merkezi neresi’ diye sorulacak durumdaydı. Antalya’da iki önemli sektör var. Tarım ve turizm ve bu sektörleri koruyamazsanız bu adeta Antalya’nın çöküşü olurdu. Biz Antalya’daki insanları bu hizmetleri üretirken rahatsız edebileceğimizi düşünerek ama cesaretle bu işe girdik. Bu sıkıntılardan dolayı tepki alacağımızı düşünerek de olsa bu işe girdik, bu hizmetlerin yapılması gerektiğine inandık. Seçim sürecinde biz sadece hizmetlerimizi anlattık. Biz belediyeyi CHP’den devralmıştık. Seçim zamanı biz kendi dönemimizde şu hizmeti yapmıştık dediklerini duydunuz mu? Kampanyalarında böyle bir unsur yoktu. Genel Başkan Deniz Baykal Antalya’ya şu hizmetleri yaptı diyecekleri bir durum da yoktu. CHP zaten hizmet yoksunluğu demektir. Bizle bu konuda yarışamadılar. Bir iftira kampanyası ve yapamayacakları vaatlerde bulundular. Akaydın bedava elektrik dedi ama şimdi ‘ben panelleri söylememiştim’ diyor. Dolayısıyla bunun bir hayal olduğunu bunun geçersiz olduğunu Antalya şimdi anladı. Seçimden hemen sonra bunu anladık. Ben elektrik faturasını ödeyemeyen insanların Akaydın’a gitmesini rica ediyorum. Akaydın bedava elektrik dediği için faturaları ödemekle başlasın. En azından sıkıntılı olanların elektriğini bedavaya getirsin de diğerleri de başının çaresine baksın. 100 bin işçi dedi, istihdam yaratacağım dedi, işsiz insanlar da cevap bekliyor. Bunun gibi bir çok gerçekleştiremeyeceği vaatlerde bulundu Akaydın ve onun için biz bunları söylüyoruz. Bunların bir diğeri 100. Yıl’daki tesislerdir. Bu tesisleri yıkacağım demişti. Bekliyoruz. Antalya bu anlatılanları tercih etti, biz hizmet ortaya koymuştuk. Özetle biz bir çok hizmet ürettik sadece bunu anlattık. Polemik oluşturmadık, yapamayacağımız bir şeyin sözünü vermedik. İftira kampanyası yapmadık. Tüm bunlar karşılığında CHP halktan teveccüh buldu ve seçimi kazandı biz de demokratik olgunluk çerçevesinde kendilerini tebrik ediyoruz ve takipçileri olacağımızı söylüyoruz.
- Menderes Türel’in seçim sonrası bir kırgınlığı oldu mu?
Ak Parti’de kırgınlık olmaz. AKP’de halka ve halkın tercihine kırgınlık olmaz. Seçmeni bizi tercih etmediği için aşalayıcı tavır olmaz, küsmek olmaz. Şimdi CHP’nin bu konudaki tavrının ne olduğu aşikar ortadadır. Biz demokrasiyi içselleştirmiş bir partiyiz. Şu anda seçim kaybetmedik biz. Türkiye’de hala birinci partiyiz. CHP ve MHP’nin oy toplamı bizimki kadar yok. Biz yine Antalya’da en fazla il genel meclisi üyesi çıkaran partiyiz. En fazla belediye başkanı çıkaran partiyiz. Büyükşehir başta olmak üzere bazı belediyeleri kazanamadık. Fakat kazanamadığımız yerde de kazananları tebrik ettik. Geçtiğimiz dönemde seçimlerde de hep birinci parti çıktık ama CHP gibi şımarık tavır içine girmedik. Bu CHP ve AKP arasındaki demokrasi içselleştirme farkını gösteriyor.
- İl Genel Meclisi’ndeki son durum sizce Antalyalıya nasıl yansıyacak?
CHP ve MHP seçimden önce de bir çok yerde koalisyon oluşturdular. Seçim sonrası da bu koalisyonu sürdürüyorlar, sürdürmeye de devam etsinler. Sayın Yeşilyurt’u İl Genel Meclisi seçimlerinden önce aradım. AK Parti tabanı olarak MHP tabanıyla ortak çalışmalar yapabileceğimizi beyan ettim. Ama İl Genel Meclisi ve belediye meclisleri ile ilgili hiçbir talebimiz olmamıştı. Kendisi bana parti teşkilatı ile görüşüp ondan sonra bilgi vereceğini söyledi. Ama hiçbir şekilde bana geri dönmedi ve CHP ile ortak hareket etti. Biz iktidar partisiyiz ve geçmiş dönemlerde bir çok ilçede hizmet ettik ve bu dönemde aynı anlayışla hizmet üretmeye devam edeceğiz. Köylere yönelik ‘Köydes’ projesi, beldelere yönelik de ‘Beldes’projesi var. Bugün Antalya’da kaynak sıkıntısı olan birkaç köy hariç suyu olmayan hiç köy yok, asfaltı olmayan köy kalmadı. Yine biz iktidarız ve aynı şekilde hizmete devam edeceğiz. İl Genel Meclisi’nin bu ittifakla ortaya koyabileceği bir şey yok.
- Antkart’la ilgili geçtiğimiz günlerde basın açıklamanız olmuştu. Şu an son durum nedir?
Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, seçimden önce Antkart’ı yırtıp atacağını söyledi. Bu şekilde anlattı ve seçim kampanyasını bunun üzerine yürüttü. Başka söylemleri de olmuştu elbette ama seçim dönemi en çok kullandığı çıkışlarından bir tanesi Antkart’tı. Antalya kamuoyu bir karar verdi ve Akaydın’ın bu çıkışlarını destekledi. Dolayısıyla Antalya Antkart’ın kaldırılmasına yırtıp atılmasına oy verdi. Şimdi biz Antalya’nın bu seçimlerde ortaya koymuş olduğu isteklerinin takipçisi olmalıyız. Akaydın’ın söz verdiği gibi Antkart’ı kaldırmasını istiyoruz. Çünkü biz geçen dönem Antalya’ya hizmet edebilmek için bütün alanlarda çok üstün bir gayret gösterdik. Bir çok hizmet ürettik. Antalya kazansın, Antalya Türkiye’nin dünyaya açılan vitrinidir düşüncesiyle hareket ettik. Antalya kazanımlarına devam etsin istiyoruz. Seçim öncesi verilen sözlerin yerine getirilmesini istiyoruz. Antkart’ın kaldırılmasını istiyoruz.
- “Mustafa Akaydın enkaz edebiyatı yapıyor” demeciniz olmuştu, bu konuya geri dönüş aldınız mı?
Yok almadım. Çok net ifade etmiştim. Kendisi bedava elektrik ve ucuz su demişti. Seçimlerden sonra da “Belediyede çok borç var, belediyenin geliri giderini karşılamıyor. Suya zam yapmamız lazım” dedi. Seçim öncesi vaat ettiklerinin tam tersinin olduğu açıklamalar mevcut. Bu da demek oluyor ki seçim öncesi “Ben profesörüm, hocayım, yaparsam ben yaparım” diyen Akaydın sözlerini tutamayacağını anladı ve “Belediyede çok borç var” diyerek bahane üretiyor. Nasıl profesörsünüz? Belediye’nin bütçesini ve gelir-giderini bilmeyen bir anlayış olabilir mi? Türkiye’de bütün belediyelerin borcu vardır. Borç olur. Bizden önce de borç vardı. Biz AKP olarak iktidara geldiğimizde Türkiye’nin hali ortadaydı. Ülke uçurumun kenarına gelmişti, gecelik faizler binli rakamlardaydı, hizmet üretemeyiz demedik. Enkaz edebiyatı yapmadık. Türkiye’nin tarihinde görmediği hizmetleri yaptık. Büyükşehir’de de durum aynıydı. Hiç sesimizi çıkarmadık. Akaydın vaatlerini yerine getiremeyeceğini gördü ve bu açıklamayı yaptı.
- Sayın Başbakan’ın Antalya’ya tatile gelmesi ‘Antalya’ya küs’ iddialarına cevaben miydi yoksa sadece bir tesadüf müydü?
Tesadüf değildi ama bir cevap da değildi. Aslında böyle bir şey hiç olmadı. Sayın Başbakanımızın Hatay’a gitmesi böyle yorumlandı. Antalya’ya gelmesi elbette ki bir cevap değildi sadece böyle bir iddianın hiç olmadığını gösterdi. Bizim hükümetimizin Antalya’ya olan ilgisi devam ediyor. Seçimlerden sonra Antalya’ya üç tane bakan ve başbakan geldi. Biz geçmiş dönem olduğu gibi bu dönemde hizmet etmeye devam edeceğiz ve Büyükşehir’i de takip edeceğiz.
- Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Özellikle devir teslim dönemindeki olaylar çok çirkindi. Biz beş yıl önceki başkanı çiçeklerle ve alkışlarla uğurlamıştık. Beş yıl sonra AKP’li bir başkanı “yuh” sesleriyle uğurladılar. Demokrasiyi içselleştirme anlamında aramızdaki farkı ortaya koymuş olduk. Bu tavır AKP ile CHP arasında ne kadar büyük bir nezaket farkının olduğunu gösteriyor. İkincisi bu devir teslim töreninde acı bir olay daha yaşandı. Belediye binasının çatısında CHP’nin bayrağı vardı. O binanın tepesinde Türk bayrağı olmalıydı. Böyle bir şey olabilir mi? Eğer bunu AKP yapmış olsaydı çok farklı etkisi olurdu. İnşallah Antalya vermiş olduğu karardan dolayı kısa sürede pişman olmaz, sayın Akaydın, vermiş olduğu sözleri yerine getirebilir. Bundan biz de memnun oluruz. Seçim sonrası halk hemen ümitsizliğe düşmüş. “Mustafa Akaydın söz verdiği şeyleri yerine getiremeyecek” deniliyor. Bedava elektrik için oy vermiştim, şimdi panel kuracaksın deniliyor. İşsiz olanlar, ben işsizlikten dolayı oy vermiştim, iş istiyorum diyor. Antalyalı Akaydın’ın vaatlerini ilk sinyaller dolayısıyla yerine getiremeyeceğini düşünüyor. Biz gerçekten Antalya’da başımızı öne eğdirecek bir iş yapmadık. Hizmetlerimizle dimdik ayaktayız. Antalyalı sokağa her çıktığında, caddede her dolaştığında, her gittiği yerde AKP’nin yapmış olduğu hizmetleri görüyor. Akaydın’ın bir şey yapamayacağını gören halk bize sitemlerini iletmeye başladı.


Hüseyin Samani kimdir?


1964’te Antalya’da doğdu. 1983-84 yıllarında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde okudu. 1989 yılında Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni bitirdi. Tarımsal girdi ticareti ve seracılıkla uğraşıyor. Türkiye Sebze Üreticileri ve Süs Bitkileri Birliği Merkez Başkanı. 2007 yılından beri AKP İl Başkanı olan Samani evli ve 3 çocuk babası.



ÖMER MELLİ


- Seçim sonrası çalışmalarınız nasıl gidiyor?
Seçim sonrası çalışmalar gayet iyi gidiyor. Programsız bir yönetim anlayışının dışında henüz bitmemiş olan yatırımların kiraya verilmesi, sözleşme yapılması, elektriğinin bağlı olmaması gibi şikayetler geliyor. Aceleyle yapılan, “Ben yaptım, oldu” mantığıyla hayata geçen yatırımların sorunları devam ediyor. Mutlaka düzelecek. Büyükşehir Belediyemiz uzman insanlarla kentte sorun yumağı haline gelen her bir köşeyi bu işin uzmanlarıyla birlikte irdelemekteler, araştırmaktalar. Bizim görevimiz Antalya’da yaşayan herkesin yaşam standartını ve rafahını yükseltmektir. Bu anlamda CHP sosyal demokrat belediyecilik anlayışı doğrultusunda önce “insan” odaklı, insanı faktörünü çalışmalarının merkezine koyarak halkın huzurunu ve rahatığını sağlamak koşuluyla ve kamu yararını korumak koşuluyla çalışmalarına devam edecektir. Henüz yeni bir belediye ve 20 günlük bir çalışma içerisindeler. Kentin envanterini çıkartmakla meşguller. Kentin röntgeni 20 gündür çekiliyor. CHP olarak seçim öncesi başlayan bu çalışmalar büyük bir hızla devam ediyor. Antalya halkının ciddi bir iktidar baskısı altında olduğunu biliyorduk. CHP’ye olan güvenin ve sosyal demokrat belediyeciliğe olan güvenin takipçisi olacağız. Halkımızdan sadece birazcık hoşgörü bekliyorum. Çünkü belediye gerçekten bir kördüğüm halinde. Ama bu çözülecektir. Bu konuyla ilgili kent içinden ve dışından uzmanlardan ve danışmanlardan gerekli katkıyı alıyoruz. Gönüllü danışmanlık yapan pek çok bilim insanı arkadaşlarımızla birlikte bu sorun yumağını çözme gayretindeyiz.
- Büyükşehir Belediyesi’nde CHP’ye geçilmesi bir iktidar baskısı oluşturdu mu?
Başbakan seçimden hemen sonra 28 defa Antalya’ya geldiğini ifade ederek, Antalya seçmenine mesajını verdi. Bu durum içerisinde iktidardan ekstra bir katkı almanın mümkün olmadığı görülüyor. Üstelik bu hınç devam ettikçe Antalya’nın hakettiğinin de zorlamalarla alınacağı bir nokta diye algılıyoruz. Bunun en somut örneği de şu: 6 ay önce Vakıflar’ın Büyükşehir Belediyesi’nden bir alacağı nedeniyle icra kararı çıkmış. Ama 6 aydır bu işleme getirilmiyor. Ama 29 Mart seçimlerinden hemen sonra uygulamaya konuluyor. Bu, öç alma anlayışının önümüzdeki süreçte de devam edeceğini gösteriyor. Bunlardan korkmuyoruz. Biz seçime girerken, Antalya’nın Ankara’ya ihtiyacı yok derken şunu ifade etmiştik. Antalya’nın hal gelirleriyle, ihracatıyla, çiçekçilik üretimiyle, Antalya’daki işadamlarının, turizmcilerin katkılarıyla burada üretilen katma değerin geri döneceğini söylemiştik. Antalya’nın zenginliği bu ve bunu kimsenin engellemesi mümkün değildir.
- Devir teslim töreninde yaşananlarla ilgili bir yorumunuz var mı?
Kesinlikle organize bir hareket değildir. Orada yüzlerce insan var ve o insanların CHP üyesi olduğu garantisi yok. Antalya’da yaşayan insanlar, böyle bir şöleni izlemek isteyen insanlar, heyecan duyan insanlar, AKP yönetiminden memnun olmayan insanlardı. Münferit olarak birkaç kişinin Sayın Menderes Türel’e sözlü sataşması beni de üzdü. Bunlar olmamalı ama toplumumuzda bu tür olaylar hoşgörü kültürümüz arttıkça ve eğitim durumumuz arttıkça azalacaktır. Bu kentin tüm insanlarını kucaklamakla yükümlüyüz, bu olay benim de hoşuma gitmedi ama kesinlikle CHP’nin özel bir organizasyonu değildir. Kaldı ki oradaki organisazyonu ev sahipliği niteliğinde olan geçmiş yönetim yapmıştır, kendilerine de teşekkür ediyorum. Bunun üzerinde durulmaması gerekir diye düşünüyorum. Çatıdaki CHP bayrağını görmedim ama evet, Antalya Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Parti’li bir belediyedir. Bunun özellikle üstünü vurgulayarak söylüyorum ama hizmet anlamında Antalya’da yaşayan herkesin, sadece Antalyalıların da değil, Antalya’ya gelip yerleşmiş burayı seven herkesin hizmetindedir. Bunu önümüzdeki süreçte herkes görecek.
- Sayın Mustafa Akaydın’ın projelerini uygulayamayacağı yolunda iddialar var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sayın Başkanı’ma, meslektaşıma, Sayın Samani’den bir kez daha seçim bildirgemizi dikkatlice okumasını rica ediyorum. Antalya Belediyesi’nin ciddi bir borcu olduğunu biliyorduk ama net bir rakam bilmiyorduk. Defalarca sormamıza rağmen ifade etmediler. 600 milyon lira civarındaki rakamları duyduk ama şimdi yaptığımız araştırmalar bize bu borcun 1 milyar 200 milyon lira civarında olduğunu gösterdi. Bu rakam iki kat artmış durumda. Kaldıki Antalya’nın 2032 yılına kadar hal gelirlerinin yüzde 50’si, ASAT gelirinin bir miktarı raylı sistemle ilgili olarak borçlandırılmış bunu gündeme getirmiyoruz. Bunun dışında mevcut esnafa, işçiye, kredi için bankalara 1.2 milyon lira borçlanılmış durumda. Büyükşehir Belediyesi gelirlerinin hovardaca harcandığını söyleyebilirim. Antalya kısa zamanda bunları görecek. Bunlara rağmen söz verdiğimiz her şeyin arkasındayız hayata geçireceğiz.
- Bedava elektrik kullanımı ve ucuz su kullanılacağı vaad ettiğiniz söyleniyor. Bu iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir güneş kenti Antalya oluştuğunda her site, her kurum kendi tükettiği enerjiyi kendi binasından çatısından hatta yan duvarlarından panel sistemi yapılarak karşılayabiliri ifade ettik. Bu şüphesiz mega bir projedir. Bu projede hükümetin vatandaşlara ve kurumlara katkı koyması gerekir hem de yerel yöneticilerin bu yatırımı yapacak insanlara gerekli kolaylığı ve yatırımı sağlaması gerekir. Biz bunun önünü açıyoruz. Türkiye’nin de buna ihtiyacı var. Enerji sıkıntımız var, bütçemizin çok büyük bir bölümü dışarıya gidiyor. Ama CHP bu enerji projesinde ülkenin doğal kaynaklarının ön plana çıkarılması lazım demektedir. Bu doğal kaynaklar, hidroelektrik santralleri, varsa jeotermal araştırmaların yapılması, bor madeninin kullanılması, güneşten faydalanılması ülkemize ciddi kazanç sağlayacaktır. Bu olmalıdır. Bu sadece Antalya’nın projesi değil, Türkiye’nin ekonomik kalkınmayla ilgili yapacağı çok ciddi bir adımdır. Bir yılda 300 günü bulutlu geçen Almanya’da, Hollanda’da bile bu proje uygulanıyorken yılın neredeyse tamamı güneşli olan Antalya’da bu projenin uygulanmamasının hiçbir sebebi yok. Bu proje için sadece belediye değil, hükümetin de aynı fikirde olması dahilinde yapılabilecek bir projedir. Belirli kurumlar bu tür yatırımları yapmak mecburiyetindedir. Zannediyorum ki Büyükşehir Belediyemiz herhangi bir parkta aydınlatmayı bu tür panellerle yaparak halka ön ayak olacaktır, liderlik yapacaktır. Belki de yeni belediye binamızda ya da yeni yapılacak kültür merkezlerinde bu tür uygulamalar yapılacaktır. Antalya’da bunu yapmalıyız ve desteklemeliyiz. Bu olaya “Elektrik faturalarını ödeyemeyen vatandaşlar Akaydın’a gitsin” diye bu kadar yüzeysel ve yavan bakmamak lazım. Bu teknik bir konudur. Bunu Antalya halkı anladı ve anladığı için bize 30 bin oy fark verdi.
- 100. Yıl projesinde son durum nedir?
100. Yıl projesinde plan iptali kararı var. Bu son derece hoş bir karardır. Ben bu anlamda adaletin yerine geldiğini düşünüyorum. Orada yapılacak stadyum ve kapalı spor salonu Antalya’nın ihtiyacıdır, stadyumun yeriyle ilgili çekincelerimiz vardır. Ama yönetimler devamlılık ister. Bu kadar karşı çıkmamıza karşın atılan adımlar var. Verilen sözler var, yapılan anlaşmalar var. Ve de spor alanlarının ticarete çevrilmesi diye yanlış bir plan var. Bu mahkeme kararı kısmen de olsa elimizi rahatlattı. Ancak sanıyorum hukukçularımız sözleşmeleri yatırımcılarla birlikte tekrar masaya yatıracaklar, stadyumdan vazgeçilemiyorsa bile ticari alandan vazgeçilmesi gerektiği ümidini taşıyorum. Orası Antalya’nın malıdır. Orası kamunun malıdır. 100. Yıl spor alanıdır. Yatırımcıya bir başka yerde belki de çekim merkezi yaratılabilecek bir alanda 40 bin metrekare olmasa da, değer tespiti yapılarak daha da fazlası da verilebilir.
- Antkart’ın kaldırılması söz konusu mu?
“Antkart’ı yırtacağız” temsili bir söylemdir. Hepimiz kredi kartları yada firma kartları kullanıyoruz. Antkart şüphesiz modern bir uygulamadır. Buradaki uygulama tüketicinin, ulaşım ihtiyacını gören herkesin cebinden usulsüzce, diğer kentlerle orantılı olarak bakıldığında fahiş bir miktar alınmasıdır. Antkart’ı yırtıp atacağız derken yüzde 13’lere varan kesintinin diğer illerde olduğu gibi yüzde 2’lere çekilmesi gerektiği gayretindeyiz. Firmayla belediyenin bir uzlaşı içerisinde olduğunu, bu sorunu nasıl çözeriz diye gayret gösterdiklerini sevinerek duyuyorum. Antkart halkın menfaatleri doğrultusunda, minibüs esnafının çıkarları doğrultusunda karşılıklı olarak yeniden düzenlenecektir. Yani uygulamadaki aksaklıklar giderilecektir. Gerekiyorsa kart kaldırılabilir de ama yönetimlerin devamlılığı ilkesinden yola çıkarak uzlaşma konusuna öncelik verdiğimiz görülmektedir.
- İl Genel Meclisi’ndeki son durumu değerlendirir misiniz?
Geçen beş yıl boyunca çok büyük bir farkla İl Genel Meclisi’nde hakimiyet kurmuşlardı. CHP, MHP ve DP’ye hiçbir söz hakkı tanımamışlardı. Şimdi İl Genel Meclisi’nde DP’nin bir üyesi var. Bir üye olmasına karşın onları görevlendirdik. AKP’ye de kanunlar çerçevesinde ne deniyorsa verdik.
- Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Şu anda envanter çalışmaları içinde belediye ve pek çok yanlışı ve usulsüzlüğü görüyoruz. Yanlış ve gereksiz ihaleleri görüyoruz ama en fazla gözümüze çarpan hem raylı sistemle hem de köprülü kavşaklarla Antalya’nın ulaşımının keşmekeşe çevrildiği açıktır. Şu anda ulaşım konusunda çalışmalar yapılmaktadır. Sanıyorum 2- 3 ay içerisinde gözle görülür bir rahatlık sağlanacaktır. Güzel günlerin Antalyalıları beklediğini görüyorum ve biliyorum. Antalya’nın doğal güzelliklerine ve doğal kaynaklarına sahip çıkacağımız bir beş yılı müjdeliyorum şimdiden. Seçim öncesi sunulan halkın yararına olan her proje devam edecektir. Biz Antalya’yı bir bütün olarak görüyoruz. Aksu’yla, Kepez’le bir bütündür. Hizmeti belli bir bölgeye vermek söz konusu değildir. Bu kentte yaşayan vatandaşlarımız Antalya’nın genel refahından hak ettiklerini eşit oranda alacaklardır.


Ömer Melli kimdir?


1955’te Antalya’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Antalya'da tamamladı. Karadeniz Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden 1978 yılında Makine Mühendisi olarak mezun oldu. 1980-1984 yıllarında Makine Mühendisleri Odası Antalya Temsilciliği yaptı. Aktif siyasi hayatına 1983 yılında başladı. 2001-2003 döneminde CHP İl Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Halen CHP İl Başkanı. Evli ve iki çocuk babası.