14 Ağustos 2009

HASAN SİPAHİOĞLU



Yıllar önce portakal ve muz bahçeleriyle çevrili küçük bir balıkçı kasabası olan Alanya, bugün yaşamın turizme göre biçimlendiği dev bir tatil merkezi olarak karşımıza çıkıyor. Yılda iki milyona yakın turist ağırlayan ilçede, baharın gelmesiyle ilçeye yayılan portakal çiçeği kokusu bir yanda deniz mevsiminin açıldığını müjdelerken, diğer yanda Alanya’yı anlatıyor.


Her iki yanda palmiye ve hurma ağaçlarının sıralandığı Atatürk Caddesi, ilçenin egzotik ve modern yüzünü yansıtıyor. Atatürk Caddesi’ndeki Alanya Müzesi, yörenin 2600 yıllık tarihini zengin bir arkeolojik koleksiyonla sergiliyor. Kente 1 kilometre uzaklıktaki Damlataş Mağarası ise bal renkli sarkıt ve dikitleriyle gerçek bir doğa mucizesi… Atatürk Caddesi’nin sonundaki Alanya Çarşısı mücevherden giysiye, deriden ahşap işlere kadar her türlü hediyelik eşyayı bulabileceğiniz bir alışveriş merkezi… Rıhtım yolu üzerindeki Havuzlu Park, hurma ve palmiye ağaçlarının gölgesinde dinlenmek isteyenleri bekliyor. Parkın bir yüzü, Alanya’nın en popüler yürüyüş parkuru olan Rıhtım Caddesi’ne açılıyor. Caddenin ucundaki Liman Meydanı ise eğlenmeyi sevenlerin adresi…


Toros Dağları’na sırtını yaslamış olan Alanya’da, Torosların yüksek kesimleri, binlerce yıllık geleneklerini sürdüren Yörüklerin yaşam alanı olarak halen kullanılıyor. Yazın kavurucu sıcaklarından kaçıp dağlara çıkan Yörükler, kış gelene kadar keçi kılından ördükleri çadırlarda yaşayıp koyun yününden rengarenk kilimler dokuyor.


Alanya, bir yanda mufazakar ve geleneksel yapısını korurken, diğer yanda yeniliklere ve gelişmelere açık bir tutum sergileyen halkıyla turizmde marka olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.


1255 yılında Selçuklu sultanı 1. Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılan Alanya Kalesi özellikle yabancı turistlerin ilgi kaynağı… Günümüze kadar devamlılığını büyük ölçüde sürdüren kalenin, 6.5 kilometre uzunluğundaki surları, 83 kule ile güçlendirilmiş. Alanya’nın simgesi olan 33 metre yüksekliğindeki sekiz köşeli Kızılkule’nin giriş katı, bugün Etnografya Müzesi olarak kullanılıyor.


Alanya’nın markalaşması konusunda ciddi çalışmalar yapılıyor. Alanya’nın çehresini değiştirmek için yapılan çalışmalara, birbirinden farklı festivaller de eşlik ediyor. Alanya Belediye Başkanı Hasan Sipahioğlu’nun en önemli projelerim dediği Gazipaşa Havaalanı’nın uluslar arası olarak açılması, Alanya’nın il olması, Kültür Bakanlığı’nın, Alanya’nın kültür turizminin canlanması için tersane ve kale içinin UNESCO Kültür Mirası’na alınması konusunda Alanya Belediyesi ile ortak bir çalışma içersine girmesi ve Alanya’nın ticari hayatına büyük katkı sağlayacak biri özel diğeri devlet olmak üzere iki üniversitesinin kurulması konusunda kanun çıkarılması taleplerinin yerine gelmesiyle Alanya’nın markalaşma yolunda çok daha hızlı ilerleyeceğine inanılıyor.


Geçtiğimiz aylarda Türkiye’de bir ilke imza atan Alanya Belediyesi’nin “şehir bisikletleri” projesi de Alanya’da yapılan farklı projelerden biri… Trafik düzenini rahatlatmayı ve çevre kirliliğini azaltmayı hedefleyen projenin mimarı Hasan Sipahioğlu, Alanyalıların projeye gösterdiği ilgiden hayli memnun… Projeyi seyahat ettiği ülkelerde gördüğünü belirten Sipahioğlu, “Şehir bisikletleri için, belediye sınırları içinde, sahil şeridi ve yayaların yoğun olduğu 20 nokta tespit edilerek istasyonlar yerleştirildi. Terminallerden, kentlilerin ve turistlerin faydalanması amaçlandı. Toplam 250 bisikletten oluşan projede, 1 saatlik sürüşün ücretsiz, ilk 1 saatten sonra her saatin 2 TL olduğu bisiklet turlarında günlük ücret 10 TL olarak belirlendi. Bir terminalden binen sürücü, bisikleti aldığı noktaya geri getirmek zorunda değil ve 20 noktadaki istediği bir terminale kredi kartını okutarak bisikleti kilitleyebiliyor. 1 saatlik sürüşten sonra bisikleti teslim eden kullanıcı, başka bir terminalden bir bisiklet daha alıp onu da hiç ücret ödemeden 1 saat kullanabiliyor” dedi.


2009 turizm sezonunun küresel mali krizden fazlasıyla etkilendiğini belirten Hasan Sipahioğlu “ Turizmciler bu yıl fiyatları düşürme konusunda ortak karar aldılar. Turist sayısında çok büyük fark gözlemlenmese de gelir açısından ciddi düşüş yaşandığı ortada” dedi.


Geçtiğimiz günlerde partisi Anavatan’dan ayrılan ve AKP’ye geçiş yaparak bütün Alanyalıları şaşırtan Sipahioğlu, geçiş süreci ve siyasi hayatıyla ilgili sorularımızı yanıtsız bıraktı. Amacının sadece Alanya’ya hizmet etmek olduğunun sıklıkla altını çizen başkan, “Belediye sınırları içinde siyaset yoktur. Buraya gelen ve buradan hizmet alan herkes eşittir ve eşit olmalıdır” dedi.


Bu değişim akıllara, “Alanya halkı için tatmin edici oldu mu?” sorusunu getirdi. Bu konuya da girmek istemeyen başkan kısa bir sessizliğin ardından konuyu “İlk başta bir şok oldu ama ben insanları bilirim, insanlarda beni bilir. Sonuçta bu ülkenin siyasi partileri bu ülkeye hizmet etmek için kurulmuş partiler. Siyaseti bir gerginlik meselesi haline getirmeyi doğru bulmuyorum” dedi.


Alanya Belediye Başkanı Hsan Sipahioğlu, bu hafta bizlere Alanya’nın markalaşma yolundaki sürecini ve 2009 turizm sezonunu değerlendirdi.



-Alanya’da bu yıl turizm de bir düşüş yaşıyor mu?


Yaşanmaması mümkün mü? Bunun yansımaları oldu ama beklediğimiz şiddetin altında olması için, acenta ve otelciler bir fedakarlık yaptılar. Doğru ya da yanlış o konuya girmek istemiyorum ama ciddi şekilde fiyat indirimleri oldu. Sayısal anlamda çok ciddi fark olmasada gelir açısından geçen seneyi yakalamamız mümkün değil… Sektör ciddi bir stres içinde ve global krizin etkilerinden dolayı yaşanan bu süreç topluma da yansıyor. Gelirin düşmesi yerel yönetime gelecek olan gelirde de ciddi kayıplara yol açtı. Sadece Antalya Havalima’nındaki verilere bakarak çok iyi ya da çok kötü demek doğru bir yaklaşım olmaz. Nicelik olarak belki bir noktaya getirebiliriz ama gelirin miktarında bir şey yapamayız.


- Turizmin ciddi bir sıkıntısı olan çığırtkanlıkla mücadelede Alanya ne durumda?


Belediyemizin, kaymakamlığın ve emniyetin ciddi çalışmaları sonucunda eskiye oranla hayli yol katettik. Esnaf açısından esnafın memnuniyeti ya da sektörün başarısı için çığırtkanlığı önlemenin ötesinde başka şeylerde yapmamız gerekiyor. Özellikle küçük esnaflar açısından bir değişimin ortaya konması gerekiyor. Bu bizim zorumuzla olacak bir şey değil. Çığırtkanlığı önleyebiliriz ama esnafın kendi gelecekleriyle ilgili iki konuda değişim göstermesi gerekiyor. İlki alışveriş güvenliği dediğimiz güvenliği sağlayan etiketlemenin uygulanması gerekiyor. Esnafıda zora sokan ve şikayetlerine sebep olan konunun nedeni yapılan yanlışlıklar. Ürünün üzerindeki etiket ve etiketin üzerindeki fiyat o işyerinin ticari namusudur. Çok yüksek rakamlar koyup büyük indirimler yapmak pazarlıkçı bir turist profilinin oluşmasını sağlıyor. İkincisi de iş yerlerinin çokluğu değil birbirlerinden ayrıcalıkları olmalıdır. Aynı cadde üzerinde 50 tane butik olması değil ürünlerin ve sunumun aynı olması sorun yaratıyor. Ürün sergilenmesinde ve çeşitliliğinde fark yaratılırsa esnafında şikayetlerinin azalacağını düşünüyorum.


- Alanya turizmini kalkındırmaya yönelik en önemli projeniz nedir?


Alanya sadece denizi, kumu ve güneşiyle değil, kültürel ve tarihi mirasıyla da fark yaratan bir bölge. Bu konuyla ilgili birkaç tane projemiz var ama en önemlilerinden biri Alanya Tersanesi. Bu yapı, Alanya’nın kent kimliğine son derece büyük artı değerler katan, Türkiye’nin ayakta kalan tek Selçuklu Tersanesidir. Özellikle küçük tekenelerin ticaretlerine ekonomik katkı sağlamayı hedefleyen bir Denizcilik ve Gemi Müzesi açmayı planlıyoruz. Ortaçağın korunmuş olan yapısı içinde açılacak bu müze bir ilk olacak. Ören yerlerimizi dünyayla daha çok paylaşacağız ve böylece gelen turist profilinde de bir değişim bekliyoruz. Önümüzdeki ayın sonunda yat limanımız açılacak ayrıca ilçeye gelen kruvaziyer gemilerinin sayısını arttırmaya yönelik çalışmalarımızda devam ediyor. Bütün bunların en önemli kaynağı da ulaşım meselesidir. Geçen yıl sadece tur operatörleri aracılığıyla 2 milyona yakın turist geldi. Bu çok büyük bir başarıdır. Sayın Başbakanımızın söz verdiği gibi Gazipaşa Havalimanı’nın uluslararasına açılması çok büyük fark yaratacaktır. Bunu Antalya Havalima’nıyla rekabet açısından söylemiyorum ama Alanya’nın olmazsa olmazı havalimanıdır. Başka türlü ayakta kalma şansımız kalmıyor. Artık Alanya’da kendi yağımızla kavrulmalıyız.


- Alanya denizini koruma konusunda çalışmalarınız nelerdir?


Alanya’da deniz kirliliği yok. Sadece bu konuda, denizde yaşayan bir canlı türünü bizler anlayamıyoruz sanırım. Keykubat bölgesinde çok ciddi bir caretta kaplumbağası yoğunluğu yaşanıyor. Öncelikle belirtiyim carettalar kirli denizde yaşamaz. Ama bu hayvanın çok ilginç bir yapısı var. Dışkısı insan dışkısına benziyor. O yüzden de zaman zaman gelen şikayetler hep bu konuyu gösteriyor. Yaptırdığımız analizlerde suyun temizliği konusundaki veriler elimizde mevcut ama halkın gördüklerini yanlış yorumlamaları sonucu burada deniz kirliliği oluyor denebiliyor. İlçemizde arıtma sistemimiz var. Böyle bir kirlilik söz konusu bile değil. Biz toplum olarak hayvan sevgisiyle büyümediğimiz için o masum deniz hayvanlarını benimseyemiyoruz. Halbuki son derece insancıllar ve koruma altındalar…


-Alanya il olacak yeterliliğe sahip mi?


Alanya’nın il olması düşünce olmaktan çıktı. İlk idari düzenlemede uygulacak bir konu oldu. Potansiyel olarak da Türkiye’deki 50’ye yakın ilden daha büyük. 2 milyona yakın turist ağırlayan ve katma değer sağlayan bir bölgenin idari yapısının da değişmesi son derece normaldir. Önemli olan bu ihtiyacın meclisteki milletvekillerimiz tarafından da fark edilmesidir.


-Yabancıların Alanya'daki inşaat ve gayrimenkul piyasasına girişlerine sizin bakış açınız nedir?


O treni biraz kaçırdık. Bu yasal düzenlemeyi iyi kullanamadık. Anayasa mahkemesininaldığı kararlarda yaşadığımız uygulama problemi bir güven bunalımı oluşturdu. Ciddi bir yapı stoğu var. Ben kesinlikle yabancıların mülk edinebilmesinden yanayım. Yabancılar bizden kat irtifa tapuları alıyorlar. Bu insanlar mülklerini yanlarında götürmüyorlar. Ayrıca buraya yerleşen yabancı halkında esnafa çok ciddi katkısı olmaktadır. Yani bunun adı aslında teşvik edilecek bir ihracat paketi olmalıdır.


-AKP’ye geçişiniz, Alanya halkı için tatmin edici oldu mu?


Benim prensibimdir. Belediye binası içerisinde ben siyaset konuşmam. Ben artık bu konuyla ilgili de konuşmak istemiyorum. Önemli olan merkezi yönetimle varolan projeleri en iyi şekilde hayata geçirebilmek. Eğer belediyeyi siyasallaştırısanız insanların geliş gidişinde sıkıntı yaratır. Burası herkesin belediyesidir. Burada siyasi kaygıyı hissetmemelisiniz. Siyasetin yapılacağı yerler ayrıdır.


-Anavatan Partisi’yle kırgınlığınız var mı?


Anavatan partisi zaten birkaç gün önce tüzel kişiliğini sonlandıracağını açıkladı. Sanırım ilk kongrede de bunu açıklarlar.



Hasan Sipahioğlu Kimdir?


1959'da Alanya'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Alanya'da tamamladı. 1980'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Daha sonra Alanya'da avukatlık bürosu açtı. 1987'den beri yönetim kurulu başkanı oldugu
turizm sirketi bünyesindeki otel işletmeciliğini yürütüyor. 1993-1999 yılları arasında Anavatan Partisi İlçe Başkanlığı yaptı. 2000-2005 yılları arasında Alanya Turizm Tanıtma Vakfı Başkanlığı yaptı. Avukat Hasan Sipahioğlu, 18 Nisan 1999'da ve 28 Mart 2004'te yapılan yerel seçimlerde Anavatan Partisi'nden Alanya Belediye Başkanlığına seçildi.
İngilizce bilmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.

ERİNÇ KUZUCU




Dünyanın çeşitli yerlerinde 26 metre yüksekten suya atlayanların gösterisi olan Red Bull Cliff Diving’in Antalya ayağında o çılgın adamlardan biri de Türk sporcu Erinç Kuzucu olacak.



Dünyanın en heyecanlı ve tehlikeli sporlarından uçurum dalışını uluslararası bir müsabakaya dönüştüren Red Bull Cliff Diving organizasyonunun 5. ayağının gerçekleşeceği Antalya’nın nefes kesici falezlerinde, serinin en doğal müsabakası dünyayla buluşacak.


Red Bull Cliff Diving Series 2009’un ilk ayağı 8 Mayıs tarihinde Fransa/La Rochelle’de başladı. Seri kapsamında dolaşılacak 8 ülkedeki her bir lokasyon birbirinden çok farklı. Kale duvarına örülmüş bir rampadan tutun da bir gemi direğine, şehir ortasında bir köprüye hatta özel bir evin balkonuna kadar, yarışacak olan sporcuları her seferinde hayrete düşürecek ve hatta terletecek birbirinden farklı 8 nokta.


Antalya ise jeolojik yapısı itibariyle uçurum atlayışı sporu için adeta bir cennet. Müsabakanın gerçekleşmesi için 26 metre yüksekliğinde bir yapı bulmaya ya da inşa etmeye hiç gerek yok. İşte bu yüzden turun 5. ayağının gerçekleşeceği Atatürk Parkı’nda, katılımın ücretsiz olduğu bu müthiş sporun yaşattığı heyecana gözlerinizle tanık olmak istiyorsanız siz de mutlaka orada olun. Karada ya da denizde fark etmez…


Organizasyonun yapıldığı ülkelerde yerli ve yabancı basının ve yöre halkının yoğun ilgisiyle karşılaşılan Cliff Diving’de, hayatınız boyunca unutamayacağınız bir heyecana tanık olacaksınız.


Hiçbir koruyucu malzeme olmadan 26 metre yükseklikten denize atlama esasına dayanan spor her ne kadar basit bir şey gibi görünse de ölümcül riskleri olan bir deneyim aslında…


Atlayış yapmak için atlayarak dalma, kule ya da tramplen atlayışı veya benzer akrobatik sporlarda çok uzun yıllar deneyimli olmak gerekiyor. Bunlar yeterli mi? Değil elbette. Cesaret, kendine güven, olağanüstü fiziksel otokontrol ve saniyeler içinde görüş, mesafe, zaman ve deneyim açısından karar verme yeteneğiniz yoksa sıçrama tahtasının başından geri dönmeniz yüksek olasılık. Çünkü yaralanmaların en risklisi tam suya dalarken gerçekleşiyor.


Vücudun bir kısmının hızı aniden kesilirken, suyun üzerinde kalan bölümü hala son hızda oluyor. Maksimum düzeyde fiziksel dayanıklılık çok önemli… Atlayışı yapan sporcu, suya çarptıktan hemen sonra, suyun kuvvetinden dolayı oluşan tazyikten etkilenmemek ve bir sakatlık olmaması için hemen suyun yüzeyine çıkmalı…


O yükseklikten suya yatay çarpma, 13 metreden beton zemine çarpmayla aynı etkiyi yapıyor. İşte bu yüzden dünyada bu ayrıcalıklı ve sıradışı sporu yapan sadece 50 sporcu bulunuyor.


Cliff Diving, kaynağını Hawaii Adaları`ndaki Lanai`nin güneybatısındaki Kaunolu’dan alan geleneksel bir spor dalı aslında. 1770’lerde, Maui Adası kadar tanınmış bir şahsiyet olan son bağımsız Kral Kahekili, bu sporun 18. yüzyılda devam etmesini sağlamış. “Yüksek bir kayalıktan etrafa su sıçratmadan çivileme atlamak” diye çevrilebilen “Lele Kawa” ile ünlüydü ve Cliff Diving’i savaşçılarına bir taktik olarak gösteriyordu. Kral, savaşçılarının kendine olan sadakatini yüksek kayalardan atlamayı deneyerek ve onu örnek alarak ispatlamalarını istiyordu. Zamanla Kral Kahekili’nin atlayış numaralarının odağı değişmeye başlamış ve bu spor o kadar popüler olmuş ki insanlar kendi aralarında yarışmaya başlamışlar. Şu an ise dünyanın en heyecanlı ve tehlikeli sporlarından biri olan uçurum dalışı uluslararası bir müsabakaya dönüşmüş durumda.


`Red Bull Cliff Diving` organizasyonunun, 8 ülkeyi kapsayacak dünya turunun 5. ayağı, 8 Ağustos tarihinde, saat 16.30’da Atatürk Parkı’ndaki platformda gerçekleştirilecek.


Bu sporu tanıtmak için geçtiğimiz aylarda İstanbul`a gelen Dünya Şampiyonu Kolombiyalı Orlando Duque, İstanbul’un tarihi dokusu eşliğinde Haydarpaşa Limanı Gümrük Sahası’ndaki 26 metreye yükseltilmiş vinçlerden, Boğazın derin sularına atlayarak kelimenin tam anlamıyla nefesleri kesti. 26 metreden toplam üç mükemmel atlayış yapan Duque’ye Erinç Kuzucu da 20 metreden eşlik etti ve bu performansıyla yarın Antalya’da yapılacak organizasyonun 5. ayağında yabancı sporcularla birlikte yarışabileceğini ispatlamış oldu.


Sadece 3 saniye içerisinde, saatte 90 kilometreye çıkan bir hızla düşerken manzaranın tadını çıkarmaya pek fırsat olmuyor ama baş döndüren yüksekliklerden böylesine cesur atlayışlar yapmak hiç alışılmış bir durum da değil… Bu sporu ülkemizde yapan tek kişi olan Erinç Kuzucu, uzun yıllar kule ve tramplen atlayışı yaptıktan sonra en büyük hayalini gerçekleştirdiğini ve hedefinin dereceye girerek Türkiye’nin adını tüm dünyaya duyurmak olduğunu belirtti.


Yarışmanın yapılacağı platformun kurulduğu alanda günlük antrenman yapan Kuzucu, 21 metreden atlayışlar yaptı. Kuzucu, yarışma günü 26 metre atlamayı deneyecek. Daha önce 25 metreden atlayan ve çıtasını bir metre daha yükseltmeyi hedefleyen 30 yaşındaki Türk sporcu Kuzucu, Avusturyalı hocası eşliğinde her gün iki saat süren antrenman yapıyor. Atlayış yapan sporcu özellikle de suya giriş sırasında muazzam bir baskıya maruz kalıyor. Yorgun kaslar yaralanmalara yol açtığı için de sporcular yarışma ve eğitim boyunca sadece kısıtlı sayıda atlayış yapabiliyor.


19 Mayıs Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi ve doktora öğrencisi olan Erinç Kuzucu kendini hayalperest, cömert ve hiperaktif olarak tanımlıyor. İnsanüstü bir gücü olsa tek isteğinin suyun altında nefes almak olduğunu ekleyen Kuzucu, bu yarışmayı “Bir cinin gerçekleştirdiği dilek gibi…” diye tanımladı.


Çocukluğunda en sevdiği çizgi film kahramanının Örümcek Adam olduğunu belirten Kuzucu, “Onun binalar arasındaki uzun atlayışlarını hayranlıkla izlerdim. Kule ve tramplen atlayışı dalında 15 senedir çalışıyorum. En büyük hayalim Cliff Diving’e katılmaktı. Yaşadığım duyguyu tarif edemiyorum” dedi.


İmkansızlıklar içinde hazırlandığı zorlu yarış maratonunda antrenörü Ken Grove’un gözdesi olan ve antrenörünün sözünden çıkmayan Erinç Kuzucu, yarışma öncesi Antalya’daki extreme diving platformunda antremanlarına başlamış. “21 metrelik bir yüksekliğe 30 santimlik bir merdivenden çıkıyorsunuz. Yukarısı o kadar dar ki dengede durmak çok zor… Hele aşağıdaki havuz toplu iğne başı gibi görünüyor. Suyun derinliği 4 metre ve suya girdikten sonra ayaklarınızı karnınıza çekmeniz gerekiyor. Yoksa dibe çakılırsınız. O havuzda başarıyla atladıysam, bu yarışmada da elimden geleni yapabileceğim düşüncesindeyim” dedi.


21 metrelik atlayış antremanları bitiminde görüştüğümüz Kuzucu, “Şu an tek hedefim bu yarışma. Sadece yarışmaya odaklanmış durumdayım. Daha önce kule atlayışları yapıyordum. Şimdi uçurum atlayışına da başladım. Ülkem için Antalya’da iyi bir derece elde etmek istiyorum” dedi.


Bu yarışmaya girdiğinden beri en sık karşılaştığı sorunun “Ne gerek var böyle bir işe?” olduğunu gülümseyerek anlatan Kuzucu, insanların yarı şaşkın yarı heyecanlı hallerinin kendisini daha da motive ettiğininin altını çizdi.


Bana göre delilik, kimine göre adrenalin, kimine göre de ölüme meydan okuma olan bu sporun sporcularının çılgınlık seviyeleri tartışılamaz. 90 kilometre hızla suya girdiklerinde frenlenme süreleri 15 salise ve bu frenlemeyi arabalar bile yapamıyor. Adrenalin ve korkunun en üst seviyede hissedildiği Cliff Diving müsabakalarında şimdiye kadar bazı sakatlanmalar hariç çok ciddi bir olayla karşılaşılmamış. Kendi branşlarında profesyonel olan sporcuların bir araya gelmesiyle oluşan Cliff Diving Series 2009’da fiziksel ustalık, ölüm sessizliği, kusursuz bir estetik ve dizleri titreten gerilimi yaşamak için yarın saat 16.30’da Atatürk Parkı’nda buluşmak dileğiyle Milli Sporcumuz ve gurur kaynağımız Erinç Kuzucu’yu destekliyor ve başarılar diliyoruz.



- Neden Cliff Diving?


1996 yılından beri kule atlama sporuyla uğraşıyorum. O yıllar içerisinde de sürekli daha yüksek noktalardan atlamak istiyordum zaten… Redbull Türkiye bu yarışmayı ev sahibi olarak üstlenince, bu benim şansıma oldu. Hep hayalini kurduğum uçurum atlayışına da böylelikle başlamış oldum.


- Çoğunluğun “delilik” olarak gördüğü bir işi spor olarak yapmak nasıl bir duygu?


Bizde de korku var elbetteki. Kalp atışının hızlanmasını, kanın pompalanmasını hissediyorsunuz. Önemli olan bu enerjiyi pozitif yönde kullanabilmek. Bu enerjiyi kontrol altında tutup, daha iyi sıçrayıp, kendinizi havada daha iyi kontrol altında tutmayı hedefliyorsunuz. Korkmaktan daha çok o enerjinin üzerine gidiyorsunuz. Bu çılgınlığı kontrol altında tutabilmek cidden zeka gerektiriyor. Maceranın, adrenalinin ve çılgınlığın üst seviyesi…


- Atlayışa hazırlandığınız sırada aklınızdan ne geçiyor?


Doğayı hissetmeye çalışıyorum. Atlamadan hemen önce doğayı tüm bedenimle hissedip atlıyorum. Atladıktan sonra manzarayı izleme fırsatınız kalmıyor çünkü… Bana aslında 10 saniye gibi geliyor ama toplam 3 saniyede suya giriyoruz. Oysa ben havada kendimi 10 saniye kalıyor gibi hissediyorum. Hareketleri saliseler içinde yapıyoruz. Bu hız ve sonrasında yaratttığı rahatlama tarifsiz bir duygu. Farklı etkenlerin işin içine karışması beni olumsuz yönde etkileyebilir. O yüzden konsantrasyon bu işte en önemli faktör. Doğru konsantrasyon işin büyük kısmını hallediyor. Benim konsantrem her zaman sabit bir noktada. Konsantrasyon bozukluğu hem havadaki hareketleri etkileyebilir hem de suya giriş bozukluğu yaralanmalara neden olabilir.


- Ailenize, ben uçurumdan atlayacağım dediğinizde nasıl bir tepki aldınız?


Ben bunu yapacağımı söyledim. Nisan’da yaptığım atlayış görüntülerini gördüler. Ama onun öncesinde de karşı çıktılar.


- Anneniz “Ne gerek var oğlum uçurumdan atlamaya, sende herkes gibi olsana” demedi mi?


Ne işin var bile demedi. Direk, hayır dedi. Annelik içgüdüsüyle sonuna kadar mücadele etti benimle… Bir anne izin verebilir mi çocuğuna, mümkün değil elbetteki. Daha sonra “Ben kesinlikle atlayacağım. Bu fırsatı uzun yıllardır bekliyordum. Beni teşvik et” dedim. Şu anda endişeli olduğunu biliyorum ama yine de teşvik ederek ilerliyor. Her gün arar, sesimi duymak onu biraz da olsa rahatlatıyor. Annem ve babam da emekli sporcudur. Babamı kaybettik ama abim ve annem olayın teknik yönünü de bildiklerinden engellemek için her yolu denediler. Kararlı olduğumu gördüklerinde de teşvik etmeye başladılar ama annemin içi yarışma bitimine kadar rahat olmayacak, biliyorum.


- Bu yarışmadan önce ne yapıyordunuz?


19 Mayıs Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi ve doktora öğrencisiyim. Kendi öğrencilerim de bu yarışmaya katıldığımı televizyondan gördüler. Beni arayıp, tebrik ettiler. Onların gururunu ve heyecanını kilometrelerce öteden hissettim. Bir öğretmen için bundan daha güzel ne olabilir ki? Ben 16 yaşında spora başladım. Kule ve tramplen atlayışları yapıyorum. Onun öncesinde de sporcu bir aileden gelmem dolayısıyla temel jimnastik üzerine çocukluktan gelen bir antrenman alışkanlığım vardı. Kule ve tramplen atlama olimpik bir branş ve belli bir kontrol altında havuzda yapılan bir spor dalıdır. Atladığınız kule atlama için özel olarak tasarlanmış bir kule ve konrollü bir ortamdasınız. Bu Cliff Diving doğada yapılan bir spor ve doğayı kontrol altına alamazsınız. Kule atlamada iki üç saat içinde 60-70 atlama yaparsınız ve belli sabit hareketi uygularsınız. Uçurum atlayışında günde 3 atlayışdan fazlası risk oluşturuyor. 26 metreden suyun direncine karşı koymanız kolay değildir. Arasındaki fark çok ciddi düzeyde, kule atlama kontrollü bir branş olduğu için daha güvenli…


- Suya olan bu merakınız nerden geliyor?


Ben aslen Diyarbakır doğumluyum. Babam Konya Ereğlili, annem Maraş Elbistanlı, Manisa’da ortaokula kadar okudum ama ondan sonraki hayatım İzmir ve Samsun’da geçti. Nerelisin diyenlere “Türkiyeliyim” diyorum. Bu yüzden de suya karşı merakımın nereden geldiğini ben de tam olarak bilmiyorum.


- Peki bu yarışmayla nasıl buluştunuz?


Yüzme Federasyonu Başkanı bir gün beni aradı ve Redbull’un bu organizasyonundan bahsetti. “Atlar mısın?” dedi. Bir an bile düşünmedim. “Atlarım” dedim. “Seve seve, atlarım.”


- Atlar mıyım acaba diye bir an bile aklınızdan geçmedi mi?


İnanın geçmedi. “Atlarım” dedim. Zaten ben bu fırsatı yıllardır bekliyordum. Cliff Diving’e geçiş sürecinde nasıl bir antrenman olacaktı, sadece bunu düşündüm. Antrenman noktaları ayarlanırsa, ben yaparım dedim. Zaten Cliff Diving’le ilgili dünyanın en iyi antrenörlerinden birisi olan Ken’le çalışıyorum. Bu bile benim adıma büyük şans ve ayrıcalık oluşturuyor. Ken’le tanışmadan önce de Yüzme Federasyonu As Başkanı Cem Görgülü, Milli Takım Antrenörü Nihat Coşkun ve Onur Bolluk hem antremanlarımda hem de destekleriyle yanımda oldular ve en önemli teşekkürü kendilerine ediyorum. Neticede kule atlamada balıklama atlıyoruz ama şimdi ayaküstü giriyoruz. Buna alışmak da zaman istiyor.


- Tam atlarken balıklama suya gireyim, diye aklınızdan geçmiyor mu?


26 metreden atlayınca inanın geçmiyor. O kadar yükseklikten atladığınızda ayaküstü suya girmek bu sporun doğası ama benim kule atlamadaki antrenörümün 18 metreden balıklama atlamıştı ve takım arkadaşım Mehmet Denizeri de 18 metreden geriye doğru bir salto yapmıştı. Onları hatırlıyorum. Bildiğim kadarıyla bu yüksekliklere yakın yüksekliklerden Mostar Köprüsü ve Acapulco’da balıklama atlayanlar var. Ama bu onların gelenekleri olmuş. Ben Mostar Köprüsü’nden, 23- 24 metreden balıklama atlayanları kendim gördüm.


- Hangi tekniklerle atlıyorsunuz?


Ben öne doğru, içe doğru ve ters atlamalar yapıyorum. Çift salto yarım burgu pozisyonunda atlıyorum. Antrenörüm Ken, Viyana Üniversitesi’nden 1989 yılında mezun olmuş. 1983’den beri Cliff Diving yapıyor. 56 yaşında ve bana destek olmak adına bugün kendisi de 21 metreden bir atlayış gerçekleştirdi. Aynı zamanda da yoga ve meditasyon hocasıdır. Çünkü bu işte fiziki dayanıklılık kadar zihinsel kontrol de çok önemlidir. Ben tam sporculuğu bırakmak üzereyken bu teklifi aldım. Artık suya atlamayı bırakmak üzereydim ve bu teklif bir sene sonra yapılsa fiziksel açıdan yeterli olamayabilirdim.



Erinç Kuzucu kimdir?



1979’da Diyarbakır’da doğdu. Ege Üniversitesi BESYO mezunu olan Erinç Kuzucu halen 19 Mayıs Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi ve doktora öğrencisi. 1996 yılından beri kule ve tramplen atlayışı yapan Erinç Kuzucu’nun Türkiye dereceleri ve Avrupa Üçüncülüğü bulunuyor. Redbull Cliff Diving Series 2009’da ülkemizi temsil eden milli sporcumuz Kuzucu, 26 metreden atlayışı Antalya’da ilk kez gerçekleştirecek.

03 Ağustos 2009

FIRAT UYSAL - CEM KARACA


Efsaneler kumda hayat buluyor. 2006 yılında başlayan ve gelenekselleşen “Antalya Kumdan Heykeller Festivali” bu yıl da görenleri hayrete düşüren eserlere ev sahipliği yapıyor. 5 bin ton kumun kullanıldığı festivalde ortaya çıkan eserlerin büyüleyici görüntüsü görenlerin hafızalarından uzun süre silinmiyor. Klasik müziğin etkileyici eserlerinin kulaklarınızda kaldığı ve adeta masallar alemini andıran festival alanında yapılan çalışmalar her yaştan insanın ilgisini çekecek türden..


2006 yılında gördüğü bir gazete haberinin ardından kumdan heykel yapmaya başlayan genç heykeltraş Fırat Uysal, bu yıl 90 ton kum kullanarak Zümrüd-ü Anka heykelini yaratmış. Görkemli yapısı ve detaylarının yoğun olduğu bir çalışma olan “Zümrüd-ü Anka” heykeliyle kuma hayat veren sanatçı, bizlere heykelin yapım aşamasını ve mesleğinin detayları anlattı.


Kişisel kolleksiyonunda ‘Grotesk’ tarzını seçen ve acıyla mutluğu bir arada yansıtan eserler yapmayı sevdiğini söyleyen Uysal, aynı zamanda festivalin Creative Art Director’ü olarak da görev almış.


Amerika ve Portekiz’de düzenlenen kumdan heykel festivallerinde de heykel yapan sanatçı, “Kumdan heykel yapımı vazgeçilemez bir yaratıcılık ve çalışmadır.Mermer, çamur, ahşap ya da metalde elde edilemeyen formların kumdan heykelle yakalayabiliyorsunuz” dedi.



Akademik projeleri arasında üniversitelerde kumdan heykel derslerinin olması için çalışmalar yapmak olduğunu belirten Fırat Uysal, genç yaşına rağmen yetenekleri ve idealistliğiyle çok zor olan bu meslekte geleceğe dair umudunu korumaya devam ediyor.



Global Design Art Work’ün sahibi ve bu festivalin organizatörü Cem Karaca ise bize festival hakkında detaylı bilgiler verdi. Maliyeti çok yüksek olan bu festivalin ancak sponsorluklarla hayatta kalabileceğini belirten Karaca, bu yıl Antalya Büyükşehir Belediyesi, Kültür Bakanlığı ve Rixos Hotelleri’nin desteğiyle bu festivali gerçekleştirebildiklerini ama önümüzdeki yıl kum bulma sıkıntısı yüzünden festivalin geleceğine dair net bir şey söyleyemeyeceğinin de önemle altını çizdi.



Festival alanında yaşanan en büyük sıkıntının bu heykellerin kumdan olduğuna inanmayan insanların dokunarak yarattıkları tahribat olduğunu söyleyen Karaca, “Güvenlik çemberinin içine giren insanları uzaklaştırmak en büyük sıkıntımız” dedi.



Antalya’nın turizmine önemli katkılar sağlayan ve turistlerin yoğun ilgi gösterdiği kumdan heykeller Lara Plajı 9 ve 10 nolu plaj alanında masalsı bir yolculuğu yaşamak isteyenleri bekliyor.


-Kumdan heykel yapmaya nasıl başladınız?



Fırat Uysal:Ben 9 yıldır heykel yapıyorum. 3 senedir de kum heykeller yapıyorum. Alçı, çamur, mermer, metal gibi malzemelerin hepsini kullandım. 3 sene önce gazetede gördüğüm bir haber sayesinde kum heykellerle tanıştım. “Antalya’ya kum heykeller geliyor” başlıklı haberi okuduktan sonra heyecanla başladığım kum heykeller şimdi hayatımın vazgeçilmezi oldu. İlanı gördükten sonra heykel yapabileceğimi düşünerek değilde belki yardımcı olurum, hem yapılanları izlerim hem de malzemelerin taşınmasına yardımcı olurum fikriyle gelmiştim. Ama Brezilyalı bir sanatçı o yıl Nuhun Gemisini yapıyordu ve bana da “Gemideki hayvanları yaparak başla bakalım” dedi. Ya olmazsa dediğimde de, “Olmazsa ben düzeltirim, sen başla” dedi ve hayatımın en önemli deneyimine girmemi sağladı. Brezilyalı heykeltraşın beni cesaretlendirmesiyle başladığım kum heykellerde 3 senedir kendi heykellerimi yapıyorum.



Bu yılda Zümrüd-ü Anka çalışmasıyla sergide yer alıyorum.



- Heykellerin yapım aşamasını bize anlatırmısınız?



Fırat Uysal:Heykellerin iki çeşit yapım şekli vardır. Biz bu heykellerde dere kumu kullanıyoruz. Kalıplarla şıkıştırılan kumu yonttuğumuz hard pack ve kum yığınlarını kendimizin sıkıştırdığı ve tonttuğu soft pack çalışmalarımız mevcut. Boyu uzun olan ve ayakta duran heykellerde hard pack tekniğini kullanmamız heykelin ayakta kalmasını sağlıyor. Kum tepelerini yontarak yada kum kalıplarını yontarak yaptığımız heykellerde, heykeli yaparken kum dışında hiçbir madde kullanmıyoruz. Zaten kuma yabancı madde karıştırırsanız heykeli yapamazsınız. Heykel tamamlandıktan sonra rüzgardan etkilenmemesi için tutkallı su sıkıyoruz. Ama bu su sadece 1 milim kalınğında bir tabaka oluşturuyor. Heykele elle ya da yanlışlıkla yapılacak bir darbe heykelin tamamen yıkılmasına sebep olabilir. Meraklı ziyeretçilerin dokunmak istemesiyle oluşan tahribatlar 3-4 ton kum kullanarak yapılmış bir heykelin kum yığınına dönüşmesine sebep olabileceği için, ziyaretçilerin kesinlikle heykellere dokunmamaları gerekiyor. Heykeli yaparken suyla ve kendi gücünüzle sıkıştırıyorsunuz. Bu yüzden yapımdan sonraki koruma kısmı çok daha büyük önem taşıyor. Heykelin büyüklüğüne göre 20 gün ila bir ay arasında süren bir çalışmanın ardından kumdan heykelin oluştuğunu söyleyebilirim.



-Heykel sanatı kalıcı bir obje yaratmak üzerine olsada, kumdan heykeller bunun tam tersi bir amaçla oluşuyor. Bu düşünce bir sanatçıya neler hissettiriyor?



Fırat Uysal:Kumdan heykellerin doğası zamanı geldiğinde yıkılacak olmalarıdır. Bizler bu heykelleri fotoğraflarla ölümsüzleştiriyoruz. Çok büyük bir emek ama heykel bitip karşısına geçtiğimizde, ortaya çıkardığımız eserin ihtişamı bize yetiyor. Böyle büyük eserleri oluşturmanın ve sergilemenin tatmini, sonradan yok olacağını bilsenizde sanatçıyı üzmüyor. Bir sonraki yıl bir yenisini yapıyorsunuz. Kumdan heykelleri yapmaya başladığınızda bu iş zamanla tutkuya dönüşüyor, kopamıyorsunuz.



- Heykeltraşlar arasında sizin için özel olan isimler var mı?



Fırat Uysal:Türkiye’de birbirinden değerli heykeltraşlar var. Tüm Türkiye’de olduğu gibi, benim için de en özel heykeltraş Türkiye’de ilk heykel sergisini açan değerli sanatçı Zühtü Müridoğlu’dur. Dönemin zor şartları altında çalışmış ve idealistliğinden vazgeçmemiş olan Zühtü Müridoğlu’nun hayatı bizler içinde önemli tecrübeler barındırmaktadır. Çağdaş sanatın bir başka önemli ismi ise uzun yıllardır taşa hayat veren Mehmet Aksoy’dur. Dünya heykeltraşları arasında da Andy Goldsworthy benim için en önemli isimdir. Heykelle ilgilenen kişilerin Andy Goldsworthy’nin eserlerini takip etmelerini öneriyorum.



-Türkiye’de heykeltraş olmak nasıl bir duygu?



Fırat Uysal:Zor tabikide… Bu sanatın değeri bilinmiyor. Uzun yıllar sonra belki yeni neslin sahiplenmesiyle hakettiği yere gelecektir. Heykellere ve heykeltraşlara olan ilgimiz 1940’lı yıllarda başladığı için bu sanat dalında bir çok ülkeden geri durumdayız. Mezopotamya uygarlığına sahip bir ülkede, bu kadar kültürel miras varken heykele bakış açısı ve bu mesleğe verilen değer beni en çok üzen şey…



-Bir heykeltraşta mutlaka olması gereken özelllik ne olmalıdır?



Fırat Uysal:Tek kelimeyle “Sabır” diyebilirim. Ama bu sabır, heykel yapmak uzun süre alır, heykel yapmak detaylıdır demek değildir. Çok hızlı da heykel yapabilirsiniz. Buradaki sabır hayata karşı olan bir sabırdır. Yaptığınız heykelin süresiyle ilgili bir durum değildir. Azim ve kararlılık da olması gereken diğer özellikler bana göre… Ciddi anlamda yaptığım ilk heykelim kırılmıştı ve ağladığımı hatırlıyorum. Bu olay beni aslında daha çok motive etti. O eserin kırılması bana çok şey öğretti. Ondan sonra bir daha böyle bir olay yaşamadım. Heykele tam alıştığım bir dönemdi ve kırıldığında sanki bir daha ondan daha iyisini yapamayacakmışım gibi hissettim. Şimdiyse geriye dönüp baktığımda çok daha iyi eserler ortaya koyduğumu görüyorum. Hayata karşı sabretmek gerekiyor.



-Heykeltraşlığın mesleki zorlukları var mı?



Fırat Uysal:Heykeltraşlık insanların meslek olarak bile görmedikleri bir meslek aslında… Heykeltraşım dediğimde “Gerçek mesleğin nedir?” diye soruyorlar. “Heykeltraşlık hobi değil mi? Asıl mesleğin nedir?” diyenlere, asıl mesleğim, yan mesleğim diye bir şey yok. Heykeltraşlık benim mesleğim diyorum. Ama yine de garip tepkiler almaktan kurtulamıyorsunuz. Bir gün mesleğin ne sorusuna “Heykeltraşım, heykel yapıyorum” dedim. Karşımdaki kişi, “Sen putperest misin?” diye sordu. Güler misiniz , ağlar mısınız? İnsanlar hala heykeltraşlığı putperestlik olarak algılayabiliyor. Mesleki kazalar ise mesleğin en tehlikeli kısmı. Çalıştığınız malzeme mermerse ya da ahşapsa, güçlü ve elektrikli el aletleriyle çalışılıyor. En ufak bir dikkatsizlikte bir organınızın kesilmesine hatta kopmasına neden olabilirsiniz. Kumda bile risk vardır. 10 metrelik bir kum heykelin en üstüne geldiğinizde yanlış bir hareketiniz heykelin yıkılmasına ve binlerce ton kumun altında kalmanıza ya da 10 metreden düşmenize sebep olabilir. Her an dikkat etmeniz gereken ve asla dalgınlığa yer olmayan bir meslektir.



-Yabancı heykeltraşlarla Türk sanatçılar arasındaki farklar nelerdir?



Fırat Uysal: Yabancılarla bizim aramızdaki tek fark tecrübe olabilir. Bir sanatçının hangi ülkeden, hangi dinden, hangi cinsten olduğu hiç farketmez. Sanatçıları birbirinden ayıran tek şey mesleki tecrübeleridir. Bu konuda Sovyet ekolü sanatçıları özellikle insan anatomisinde en iyiler arasında… Çok uzun yıllardır heykel sanatıyla içiçeler ve bizlerden çok daha tecrübeliler… Toplum olarak da heykele bakış açıları bizden farklı olduğu için ilerlemeleri çok daha hızlı oluyor. Ama kum heykel çok özel bir çalışmadır. Tüm dünyada kum heykel yapabilen sadece 300 heykeltraş var. Ben de bu 300 kişi arasında olan şanslı kişilerden biriyim.



-Heykeltraşlığı nasıl tanımlarsınız?



Fırat Uysal: Heykeltraşlık bir yaşam biçimi ve dünyaya yeniden gelsem gene heykeltraş olurdum. Heykeltraşlığa başlarken çok iyi karar vermek gerekir. Çünkü bu iş en başta cazip gelmesine rağmen iki yıl sonra karamsarlığa düşüp hayatını tekrar şekillendiren arkadaşlıarımda oldu. Her yıl okuldan mezun olanların sadece % 3’ü heykel yapmaya devam ediyor. Diğerleri başka mesleklere geçiş yapıyor. Çünkü bu iş sermaye gerektiren bir iş ve sanata gönül vermezseniz ve paranız yoksa heykeltraşlığa devam edemezsiniz. Hem kullanılan malzeme hemde ekipmanı pahalı bir iş olduğu için çok az kişi bu mesleğe devam ediyor. Bu mesleği seçmek isteyenler iyi düşünsünler ve kendilerinden önceki sanatçıların tecrübelerine kulak versinler. Bu iş para kazanmak için değil, sanat için yapılabilir. Heykeltraşlık da para kazanmaya 50 yaşından sonra başlarsınız.



-Cumhuriyet Meydanında yapmaya başladığınız Venüs heykelinin yıkılmasıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?



Fırat Uysal:Heykeli yapmaya iki gün önce başlamıştım. Heykelin gözlerini bitirmiştim. Ama anlaşmazlıklar nedeniyle yıkım kararı alındı ve üç gün öncede yıkıldı. Ne diyebilirm ki? Bürokrasi diyebiliyorum. Bürokrasi ile sanatın karşı karşıya kaldığı ve bürokrasinin galip geldiği bir durum sadece…



Cem Karaca: Antalya Büyükşehir Belediyesi bizim sponsorumuz olduğu için Venüs heykelini Cumhuriyet meydanına yapmamızı istedi. Ama valilik Atatürk Anıtı’nın olmasından dolayı bir başka heykelin yapılması fikrine soğuk bakmış. Birkaç kere tutanak tutuldu. Ve üç gün önce yıkıldı. Allahtan heykel bitmemişti. Ama şimdi o heykelin başka bir yere yapılması söz konusu sanırım kısa sürede tekrar başlayacağız.Bu çalışmaya work shop çalışmalarını da eklemeyi düşünüyoruz. Çünkü insanlar bu heykellerin kalıba konup ardından açıldığında olduğuna inanıyorlar. Belki de kek kalıbı gibi algılıyorlar ama kesinlikle öyle bir çalışma değil, bu yüzden de bunu anlatmak adına work shoplarda oluşturmayı planlıyoruz. Antalya dışında da İstanbul Beyoğlu Belediyesi’yle bir anlaşma yaptık. Haliç’in kıyısında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethini canlandıracağımız büyük bir çalışmamız olacak. Onunda çalışmaları yakında başlayacak.



-Festival süresince size en sık sorulan soru nedir?



Cem Karaca: Bu festivalin özelliği epimeral sanat dalı dediğimiz geçici sanatların sergilenmesidir. Bu işin en büyük özelliği bu sanatların belli bir süre sonra ortadan tamamen kalkmasıdır. Bu heykelleri ancak belli bir süre izleyebilirsiniz. Ondan sonra hayatınız boyunca bunları bir daha görme şansınız yok. “Bu heykelleri niye yıkıyorsunuz?” sorusu en çok merak edilen konu aslında ama sinemada da aynı mekana gidiyorsunuz sadece filmler değişiyor. Burası da aynı mantıkla yapılan bir çalışmadır. Mekan aynı kalır ama eserler her yıl değişiyor.



-Bu festivalin olabilmesi için kaç kişilik bir ekip çalıştı ve ne kadar kum kullanıldı?



Cem Karaca: Brezilya, Macaristan, İspanya, Portekiz, Hollanda, İngiltere, Ukrayna, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, ABD, Rusya ve ülkemizin çeşitli yerlerinden gelen 30'a yakın heykeltıraş kumlara yaşam verdi. Heykeltıraşlar, Mısır, Yunan, İskandinav, Japon, Çin, Aztek, Maya, Türk ve daha birçok uygarlığa ait dünyaya malolmuş mitolojik olay ve kahramanları canlandırdılar. 30 ana heykel grubunda 100’den fazla heykel için, 5 bin ton kumun kullanıldı. Bu organizasyon 7 bin metrakarelik bir alanda sergileniyor.



-Bu kadar çok kumu temin etmek zor olmuyor mu?



Cem Karaca: Bu yıl kum konusunda çok büyük sıkıntı yaşadık. Hatta festivali iptal aşamasına geldik. Önce iptal ettik tam duyurma aşamsında kumu temin edince yeniden başladık. Antalya’daki kum ocakları kapatıldığı için kumu bulamadık. Çünkü burada kullanılan kum deniz kumu değil. Kum ocaklarının ayrıştırıp kullanmadığı ve dere yataklarına çöp diye attığı dere kumlarını kullanıyoruz. Ama temin etmeside nakliyeside bu yıl imkansızlaşmıştı. 2006 ve 2007 ‘den kalan kumları bulduk onları eledik. Geçen sene Akkapark’tan kalan kumları bulduk eledik. Sağdan soldan toplaya toplaya, 5 bin ton kum ve nakliyesi için 75 bin TL ödeme yapıldı. Önümüzdeki yıllardada bu festivali devam ettirebilmemiz için valiliğimizin bize kum bulma konusunda yardımcı olmasını diliyoruz. Bufestival için 3 yıllık bir anlaşma yapıldı ama kum temini sıkıntısını aşamazsak devam edemeyiz. Valiliğimizin bize bu konuda yardımcı olmasını rica ediyorum. Çünkü kumun temini ancak valilik bağlantısıyla yapılabiliyor. Kumdan hayatların devam edebilmesi için bu sanatın yaşatılabilmesi için kumun temini önümüzdeki en büyük sorun… Keşke 10 bin ton kum bulabilsek de çok daha büyük çok daha görkemli heykeller yapabilsek…





Fırat Uysal kimdir?



1982 Antalya doğumlu olan Uysal, Anadolu Üniversitesi Heykel Bölümü mezunu ve Marmara Üniversite’si Heykel Bölümü’nde de yüksek lisansını tamamlamış. Amerika ve Portekiz Kum Heykel Festivallerinde de heykel çalışmaları olan sanatçı, kişisel kolleksiyonunda “Grotesk” tarzını kullanıyor.





Cem Karaca Kimdir?



1970 Erzurum doğumlu olan Karaca, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunudur. 7 yıl turizm sektöründe işletmecilik yapan ve ardından Global Design Art Works firmasını kuran Cem Karaca, önümüzdeki 2 sene boyunca da Kumdan Heykeller Festivali’nin organizatörlüğünü yapmaktadır.