tag:blogger.com,1999:blog-86966698638754075132024-02-26T01:36:39.968-08:00Haftanın SohbetiGözde Gürer'le Haftanın SohbetiAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.comBlogger144125tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-35241890838525294902011-12-25T07:20:00.000-08:002011-12-25T07:45:02.220-08:00ABDURRAHMAN ARICI<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4qTaPYNJZRC8KJ31lWYc_PpOCvvXJRTWxs5mx7ZBSTSOu8yzEMj6Vo905n6k2wiqMo5nCoJxWpYe9PR1K4NoiiPf0sFFmrKWBiOJOnEHksiV_A2OqIkdHfAIel8F7phcne7B2fEPIelXi/s1600/abdurrahman+ar%25C4%25B1c%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4qTaPYNJZRC8KJ31lWYc_PpOCvvXJRTWxs5mx7ZBSTSOu8yzEMj6Vo905n6k2wiqMo5nCoJxWpYe9PR1K4NoiiPf0sFFmrKWBiOJOnEHksiV_A2OqIkdHfAIel8F7phcne7B2fEPIelXi/s400/abdurrahman+ar%25C4%25B1c%25C4%25B1.jpg" width="400" /></a></div>
SSK Hastanesi Başhekimliği, Türkiye Futbol Federasyonu yöneticiliği, Milletvekilliği ve son olarak da Kültür ve Turizm Bakan Yardımcılığı görevini üstlenen Abdurrahman Arıcı, turizmi 12 aya yayabilmek için yeni hedefler belirlediklerini söyledi
Turizmin başkenti olan Antalya’da özellikle iş dünyasının sorunlarının ivedilikle çözümüne yönelik başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere diğer tüm bakanlıklar arasında köprü olacağını belirten Arıcı, Antalya'ya ilk gelişleri olan 1974 senesinde, eşi ile birlikte kalacak otel bulamadıklarını ama geçen 37 yıllık süre içerisinde Antalya'nın turizmde dünya şehri olduğunun altını çizdi.
Sürdürülebilir turizmin temelini temiz çevre ile denizin oluşturduğunu belirten Arıcı, Mavi Bayrak sahibi sahillerimizin sayısını arttırmak için Antalya bölgesinde altyapı çalışmalarına yatırım yapacaklarını belirtti. Kış turizmini hareketlendirmek için yatırım yapmak gerektiğine dikkat çeken Abdurrahman Arıcı, "Turizm çeşitliliğini arttırmak için deniz, kum ve güneş turizmi yanı sıra yeni alternatif turizm alanları oluşturmalıyız. Alternatif turizm kapsamında Toroslara yeni turizm tesisleri kazandırmalıyız. Kazandırdığımız tesislerle deniz, kum ve güneş turizmi için bölgeye gelen turistler Torosları da görmeli. Yılın 12 ayı turizm yapmak içinde golf, kongre, spor ve sağlık turizmini yaygınlaştırmak zorundayız. Niçin Antalya'ya kışın bin takım yerine bin 500 takım getirmeyelim. Niye dünyaca ünlü futbol takımlarını Antalya'da ağırlamayalım. Bölgede turizmde marka olmak istiyorsak bunu yapmak zorundayız. Bölgede yılın 12 ayı turizm yaparsak kışın 30 bin turizm sektörü çalışanı açıkta kalmaz " dedi.
Yeni göreviyle en çok Antalyalıları sevindiren Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Abdurrahman Arıcı ile 2012 yılının öncelikli projelerini, Antalya’nın yatırım ihtiyaçlarını, alternatif kültür ve turizm önerilerini konuştuğumuz keyifli bir sohbetimiz oldu.<br />
<b>-Diğer ülkelerle olan turizm rekabetimizi baz alırsak, bölgenin yatırım faaliyetleri hakkında ne düşünüyorsunuz?</b><br />
Ülkemizin dünya turizm sektöründe rekabet gücünü artırmak için çalışmalarımız devam etmektedir. Bu çalışmalar çerçevesinde turizm bölgeleri oluşturulmasına destek verilmekte, turizm alanları projeleri geliştirilmekte ve buralarda eğlence merkezleri, golf sahaları gibi üst yapı ve turizme yönelik altyapı yatırımları teşvik edilmektedir. Turizmin geliştirilmesi için gerçekleştirilen yatırımlar hizmet kalitesi faktörü ile desteklendiğinde hedefe ulaşılabilecektir. Tatilini geçirdikten sonra evine mutlu dönen turist her türlü tanıtım faaliyetinden daha etkilidir. Yatırım ve iş hacmini geliştiren, gelir yaratan, yeni istihdam alanları açan, sosyal ve kültürel hayatı geliştiren turizm sektörü, dünya ekonomisinin yüzde 10,7'sini oluşturarak dünyada istihdamın yüzde 7,8'ini oluşturan büyüklüğe ulaştı. Türkiye'ye gelen turist sayısı 10 yıl öncesine göre 3 kat arttı.<br />
<b>-Geçtiğimiz yılın turizm verilerine göre beklenen artışlar yakalanabildi mi?</b><br />
<b></b>Geçtiğimiz yıl 28,6 milyon turist ülkemizi ziyaret etmiştir. Ülkemiz turist sayısı bakımından 7. Sıradadır. Turizm gelirleri bakımından da 2000 yılında 7,6 milyar dolar iken 2010'da yaklaşık 3 kat artışla 20,8 milyar dolara yükseldi, ülkemiz bu alanda dünyada 9. sırada yer almaktadır. Bunda en büyük pay elbette ki turizmcilerindir. 2011 yılının ilk 9 ayında geçen seneye göre yüzde 10,76'lık artış yaşanarak ülkemizi 25 milyon 625 bin 298 kişi ziyaret etmiştir. Turizm geliri 2011 yılının ilk 9 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 14,5 artış yaparak, 17 milyar 811 milyon liraya yükselmiştir.<br />
<b>-Bölgedeki turizm çeşitliliğini arttırmaya yönelik ne gibi çalışmalar yapılmalıdır?</b><br />
2002'den bu yana ülkemize gelen turist sayısında 3 kat artış oldu. Turist sayısı 8 yıl içinde 9 milyondan 30 milyon sınırına ulaştı. Antalya'ya gelen turist sayısı 11 milyona yaklaştı. 2023 vizyonu çerçevesinde ülkemize gelen turist sayısının 50 milyon, turizm gelirlerinin 50 milyar dolar olmasını bekliyoruz. Ülkemizi dünya turizminde bir numara yapmak için gayret gösteriyoruz. Deniz, kum ve güneş turizminin yanı sıra kültür, tarih, arkeoloji, inanç, spor, sağlık, doğa sporları, golf, kongre ve eko turizminin yaygınlaşmasına özel önem veriyoruz. Antalya'ya gelen turistlerin Torosların doğal güzelliklerini de görmeleri için Akseki, Gündoğmuş, İbradı Ormana, Manavgat, Alanya, Gazipaşa, Serik, Korkuteli, Kaş Gömbe ve Elmalı için çalışmalar yapıyoruz. Kırsal kalkınmanın yolu, köy, yayla, doğa sporları, çiftlik evi ve eko turizmden geçiyor. Torosların tarihi ve doğal güzelliklerini turizme kazandırmaya kararlıyız. Ayrıca bölgedeki kongre, sağlık, spor, doğa sporları, bisiklet ve golf turizmini etkin hale getirmek için çalışmalar yapıyoruz. Antalya'ya gelen turistlerin Düden, Lara, Kurşunlu, Manavgat şelalelerinin yanı sıra Gündoğmuş Uçansu, Ormana beldesi, Ürünlü köyü sınırları içinde bulunan Altınbeşik Mağarası ve Eynif Ovası'nı da görmelerini istiyoruz.<br />
<b>-Golf, sağlık, spor turizmi gibi alanların geliştirilmesinde ne gibi çalışmalar yapılmalıdır?</b><br />
Golf turizminde Belek bölgesi doyuma ulaştı. Bundan sonrasında Manavgat'a ve Alanya’ya da yeni golf alanları kazandırmanın vaktinin geldiğini düşünüyorum. Bölgede golf sahaları, spor alanları olabilecek yerlerimiz var. Buraları bakanlık komisyonundan geçirdikten sonra bakanlar kurulundan da geçirerek, turizm alanı ilan edip iş adamlarımızın oraya yönlendirilmesini sağlayacağız. Bunun yanında spor ve sağlık turizmi de turizm ekonomisi içinde büyük önem taşımaktadır. Bölgeye şuan bin 200’e yakın futbol takımı geliyor. Alanya bölgesinde futbol ve antrenman sahalarımız yok. Yer belirlemelerinin hemen otelin yanında olmasına gerek yok, 15-20 dakikalık uzaklıkta da olabilir. Örneğin, Barcelona’yı neden Antalya’mızda misafir etmeyelim? Barcelona’nın sponsoru olan Türk Hava Yolları ile birlikte Antalya’daki turizmcilerle beraber bizde devreye gireriz. Barselona takımının Antalya’ya gelmesi demek diğer büyük takımlarında gelmesi demektir. Bunları hayata geçirebilirsek çok iyi olur. TFF’ da yardımcı olur ve inşallah bunları hayata geçirebiliriz. Sağlık turizmine geldiğimizde de, dünya turizm gelirleri içinde 25 milyar dolar sağlık turizminden pay alınıyorsa bu payın büyük kısmı da Ortadoğu ülkelerinden gitmektedir. Bu konuda geçmişte bir takım çalışmalar yapılmış ama devamı getirilememiş bunu da komşu ülkelerimizin yapısal değişiklikleri ve karışıklıklar etkilemiş olabilir. Yoğun olarak Adana ve Gaziantep’te sağlık turizmi ile ilgili ortak çalışmalar var. Ama bu yeterli değil. Antalya’da da 30’a yakın özel hastane var. Sağlık ve Turizm Bakanlığı’nın koordineli çalışmalarıyla sağlık turizminde de ülkemizin hak ettiği payı alabileceğine inanıyorum. Öncelikle Antalya, İstanbul ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki sağlık tesisleri ve hastane sahipleri ile görüşerek bu planlarımızı hayata geçireceğiz.<br />
<b>-Kültür ve Turizm Bakanlığı kaynaklarıyla Antalya’ya hangi projeleri planlıyorsunuz?</b><br />
Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak yaşanılabilir bir şehir yaratmalıyız. Dikkat ederseniz bütün şehirlerimiz Mavi Bayraklı ve bunun korunması da gerekiyor. Çünkü çok çabuk bozulabilir. Her geçen gün turist sayısı artıyor. Rakamlar 10 milyonun üzerine çıktı. O yüzden alt yapıya çok önem veriyoruz. Arıtma tesislerimizin çok iyi olması gerektiğinden yatırımların büyük bir kısmı bakanlık olarak alt yapı hizmetlerine aktarılmıştır. İş adamları bin, iki in yataklı otelleri kendileri yapıyor biz de onlara gerekli zemini hazırlamak zorundayız. Bunu yanında havalimanına gelenlerin en kısa sürede gidecekleri yerlere ulaştırılması gerekiyor. Bu konuda da master plan çalışmaları yapılıyor. Biliyorsunuz ki, Alanya karayoluna da bizim zamanımızda başlandı ve bitirildi. Bu yol şimdi Gazipaşa’ya kadar uzatılacak. Gazipaşa-Anamur arasındaki mesafe 15 firmaya ihale yapıldı. Önümüzdeki dönemlerde hızlı tren çalışmalarımız var. Hem İç Anadolu, Konya hem de Burdur, Isparta üzerinden Afyon’a bağlanma planımız var ve çalışmalar devam ediyor. Tüm bu çalışmalar milletvekili arkadaşlarımızın destekleriyle devam ediyor. Bunlar Turizm ve Kültür Bakanlığı’nı da ilgilendiriyor çünkü misafirlerimizi burada ağırlayıp diğer şehirlere taşıyarak kalış sürelerini de uzatabiliriz. Turizm ve Kültür Bakanlığı olarak Ulaştırma Bakanlığı ile birlikte bu çalışmaların içindeyiz.<br />
<b>- Turizm sektörünün yaşadığı bazı üzücü olayların, ÖTV’nin yüksek olmasından kaynaklandığını düşünen turizmciler var. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?</b><br />
Sektör temsilcileriyle henüz bir araya gelmedim. Öncelikle bakanlıktaki arkadaşlardan brifing alıyorum. Ama sahte içkinin piyasaya sürülmesinin hiçbir bahanesi olamaz ve hiçbir şekilde tasvir edilecek yanı da yoktur. İnsan hayatı çok önemlidir. Bu görüşü değerlendirmek sadece Turizm Bakanlığı’nın değil aynı zamanda Maliye Bakanlığı’nın da görevidir. Zaman zaman Sayın Başbakan belirli çalışmalar yapmaktadır. Örneğin KDV oranlarının düşürülmesi bile turizm sektörüne nefes aldıran çalışmalardır. Bu konuyla ilgili de sektör temsilcileri ile bir araya geliriz. Bakanlıktaki ve Maliye Bakanlığı’ndaki arkadaşlarla çalışmalar yaparız. Ama hiçbir zaman ÖTV’nin yüksek olması bize o yolu açamaz.<br />
<b>- Antalya’nın yeni stadına kavuşmasıyla ilgili çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?</b><br />
Bununla ilgili bir toplantıya ben de katılmıştım ama ikinci toplantıya katılamadım. Biliyorsunuz ki, geçmiş dönemde Menderes Türel tarafından başlatılmış bir proje vardır. Fakat bu proje yeni gelen belediye tarafından rafa kaldırıldı. O dönem TFF Başkanı Mahmut Özgenel ve yönetimi tarafından ilgi gösterdiğimiz Dokuma ve eski Pil Fabrikası alanı var. Bunların değerlendirilmesi gerekiyor. Ve şunu çok iyi biliyorum, Sayın Başbakanımızın Antalya’da bu stadı kazandırmak için menfi bir görüşü yok. Biz Mevlüt Çavuşoğlu ile ziyaretimizde bu konuları Sayın Erdoğan ile konuştuğumuz zaman olumlu görüşlerini bizzat belirtti. Menderes Türel zaten şu anda milletvekili ve konuyla bire bir ilgileniyor. Öncelikle yer seçiminin tamamlanması lazım. Bizler bu stadın hayata geçirilmesi için mücadele ederiz. Çünkü 2016 Expo Fuarı’na bir de Dünya ve Avrupa Şampiyonası’na başvurduk. Bu stad hem bir prestij kaynağı olmalıdır hem de stadı olmayan bir şehirde doğal olarak maç oynatamayız. Başbakanımızın en büyük özelliği yapabileceği projelerin altına imza atmasıdır. Sadece yapabileceği şeyin sözünü verir ve yaptırır. Biz de memnun değiliz Mardan stadında oynanmasına çünkü seyirci gelmiyor yolda tıkanıklık oluyor. Eski stadımızda yapısal bozukluklar var. O yüzden acilen Antalya’ya yakışır bir stadın olması gerekiyor. Birde ben İspanya’ ya gittiğimde gözlemledim, stadın şehrin içinde, şehirle barışık olması gerekiyor sadece 15 günden 15 güne faydalanılacak bir stad olmamalı. O şehrin kültürüne ekonomisine sosyal yaşamına etki edecek bir yapı olması lazım. Örnek verecek olursak Barselona, Real Madrid, Malaga stadı şehir merkezlerinde, stajların altlarında müzeler, restoranlar, AVM’ ler ve kültür merkezleri gibi hep faydalı alanlar var. O yüzden benim görüşüm şehrin dışında stadın olması mümkün değil…<br />
<b>-Turizm Yasası’nın tamamlanması sektöre hizmet edenler tarafından uzun bir süredir bekleniyor. Şu an son durum nedir?</b><br />
Parlamento da bulunduğum dönemde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yapısal değişimi ile ilgili bir tasarı TBBM komisyonundan geçti. Meclis kararıyla yasalaşması için bekliyor. Bazı değişiklikler yaparak tekrar meclise getirmeyi düşünüyoruz. Bundan önce turizm yatırımları ile ilgili yasa vardı, bunlar kısmen geçti bundan sonraki çalışmaları müsteşarlık ve bakanlığımız yapıyor. Turizm yasası ile ilgili tüm çalışmaları bakanlığımız komisyonunda görüştükten sonra tekrar gündeme getireceğiz.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-45371661031222040182011-12-25T07:17:00.000-08:002011-12-25T07:43:49.428-08:00İSRAFİL KURTCEPHE<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXG4dZ8RTL_keUsngPI1M28OejYdrqIUFmh977cTmvN1qwZeDXIQVBHrRes725TcN9d0bnd94DoLT6RbAAItM9_hzdnXT5tE42TXEEbX_30JATKr8vmWImNwUqnnpnqwrhQ3NYWBGU7luB/s1600/israfil+kurtcephe.jpg" imageanchor="1"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXG4dZ8RTL_keUsngPI1M28OejYdrqIUFmh977cTmvN1qwZeDXIQVBHrRes725TcN9d0bnd94DoLT6RbAAItM9_hzdnXT5tE42TXEEbX_30JATKr8vmWImNwUqnnpnqwrhQ3NYWBGU7luB/s400/israfil+kurtcephe.jpg" width="400" /></a></div>
Antalya’nın en önemli markalarından birisi olan Akdeniz Üniversitesi, hem eğitimde, hem de bilimsel çalışmalarda örnek olmaya devam ediyor. Rektör Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe ile üniversitedeki gelişmeleri, yapılanları ve yapılacak olanları konuştuk.
Son dönemde büyük işler başardıklarını vurgulayan Rektör Prof. Dr. Kurtcephe, özellikle organ nakli ve uzay bilimleri konusunda dünyanın en önemli merkezlerinden birisi haline geldiklerini söyledi. Uzay bilimleri konusunda bir çok uluslar arası projede yer aldıklarını, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ile önemli projeler yürüttüklerini dile getiren Rektör Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe, Güney Kore ile de gözlemevi anlaşması yaptıklarını, bu ülkeden 5’er milyon Euro değerinde iki adet teleskop geleceğini bildirdi.
Geçmişte haksız eleştiriler aldığı organ nakli konusunda dünya tıp literatürüne giren başarılar elde ettiklerini de vurgulayan Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe, “Türkiye’nin ilk uzuv naklini yaptık. Aydınlı bir gence iki kol taktık. Şimdi kollarını kullanabiliyor. Dünyada ilk kez bir kadına rahim nakli yaptık. Bu başarı bizi sağlık dünyasının zirvesine taşıdı” dedi.
Akdeniz Üniversitesi’nin öğrenci sayısının son 3 yıl içinde, 17 bin 600’den 43 bin 500’e yükseldiğini, Akdeniz Üniversitesi kampusunun hızlı bir gelişme ile dünya üniversitelerine örnek bir hale geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Kurtcephe, “Biz artık bir dünya üniversitesiyiz” dedi.<br />
<b>-Akdeniz Üniversitesi’ndeki çalışmalarda dünyadaki teknolojik gelişmeleri yeterince takip edebiliyor musunuz?</b><br />
Her üniversite her birimiyle takdir edilmelidir. Akdeniz Üniversitesi olarak, her birimimizle takdir edilebilmek için elimizden geleni yapıyoruz. Teknolojik gelişmeleri izliyoruz ve bunlara uyum sağlamaya çalışıyoruz.<br />
<b>-Son dönemde hangi branş ön plana çıkıyor? </b><br />
Akdeniz Üniversitesi’nin kuruluşundan beri lokomotif branşı tıptır. Bu günümüzde de böyle. Ancak son dönemde uzay bilimi atılıma geçti. Uzayın imkan ve fırsatlarından faydalanmayan Türkiye sadece sıradan devlet olur. Eğer çağdaş uygarlıklar seviyesine çıkıp bir dünya devleti olmak istiyorsak mutlaka uzayın imkan ve fırsatlarından faydalanmak zorundayız. Bu nasıl olacak uydu göndereceksiniz, uzay mekiği göndereceksiniz. Bu çalışmalar bir ülke için o kadar önemli ki; nereyi ekeceksiniz, ne kadar ürün biçeceksiniz uydular bunu size gösteriyor. Biz şeker fabrikaları genel müdürleri ile görüşme yapıyoruz. Bize bir proje sundular, rekolte tahminini siz yapın diyorlar. Ve 2 milyon lira da para öneriyorlar. Bunu yapabilecek uzmanlarımız var. Yine Avrupa Birliği’nden bir iş aldık. Uzaydaki uydularının destek hizmet işini bize verdiler. Uyduyu biz takip ediyoruz, analizini biz yapıyoruz. Birleşmiş Milletlerin şu an yapımı devam eden uyduları var. Onların yörünge hesaplama işini de bize verdiler. Aynı şekil de Birleşmiş Milletler Şubat ayında bizi davet etti, Viyana’da bir törenle bir anlaşma imzaladık. Birleşmiş Milletlerin dünyadaki ortağı ikinci üniversite biz olduk. Bu müthiş bir saygınlık. Güney Kore ile gözlemevi anlaşmasını imzalayacağız. 2 tane teleskop veriyorlar, her biri 5 şer milyon Euro değerinde. Saklıkent’e kuracağız. Yine Avrupa Birliği ülkelerinin çeşitli şirketlerden oluşan Belçika merkezli bir konsorsiyum var, Avrupa Uzay Konsorsiyumu. Aralık ayı içersin de onlarla da bir anlaşma imzalayacağız. Bizim tekno kentimizde ortak bir şirket kuracağız. Dünyadaki uydu ihalelerine beraber katılacağız. İşte bu gelişmeler, üniversitemizin uzay bilimlerinde atağa kalkmasını sağladı.<br />
<b>-Alanya ilçesi ile üniversitenin son dönemlerdeki sıcak ilişkileri dikkat çekiyor. Alanya ile hangi alanlarda çalışıyorsunuz?</b><br />
<b></b>Alanya Ticaret Odası Başkanı Kerim Aydoğan, etrafına pozitif bir enerji yayıyor. Kerim Beyde hiç hayır yok, önerdiğiniz bir şeye mutlaka alternatif bir çözüm ile yaklaşıyor. Konaklı Belediye Başkanı Abdullah Bey ile bana geldiler. Ellerinde bir proje var, diyorlar ki bunu eğitim fakültesi yapalım. Burada teknik fakülte olsun istiyorlar. Ben teknik insan değilim. Ama baktığımda gördüm ki bir eğitim fakültesi olarak düşünülüp çizilmiş bir proje değil. Bu proje güzel bir kongre merkezi olabilir. Bizim bu kongre projemiz böyle gündeme geldi. Turizmde ölü sezon dediğimiz 4 aylık dönem, bu tesis sayesinde hareketlenecek.<br />
<b>-Alanya’da devlet üniversitesi kurulması ile ilgili projenin fikri nasıl oluştu?</b><br />
Orada bu aşkı, bu sevdayı, eğitime verilen bu desteği gördükten sonra, Alanya’da mutlaka bir devlet üniversitesi kurulması gerektiğini anladım. Yeni kurulan üniversitelerimizin çoğundan daha fazla orada öğrencilerimiz var. Bu düşüncemi geçenlerde yapılan temel atma töreninde Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç’a sundum. O da hararetle destek verdi. 2012 yılı içersinde Alanya’da devlet üniversitesi kurulur diye düşünüyorum. Ben şimdi şöyle bakıyorum; her yere üniversite kurabilirsiniz, ama kuracağınız yeri iyi seçmeniz lazım. KKTC’de kaç tane üniversite var? Antalya’nın tamamı kadar değil KKTC. Bu kadar güzellik var, şu havayı nerde bulabilir öğrenci? Kültürel alt yapı da değişiyor, eskisi gibi değil. Öğrenciler kütüphaneler bulabiliyor, iş bulabiliyor. Çoğunluğu yazın eve bile gitmiyor. Yaz tatilinde Antalya’da kalıp çalışıyorlar.<br />
<b>- Üniversite kampüsündeki değişikler ve düzenlemeler kapsamında bu yıl neler yapıldı?</b><br />
Resmi ziyaret için Japonya’dan bir üniversitenin rektörü ve idari heyeti geldi. Bir gün sabah erken kalkmışlar, sabah 06.00’da kampusu gezmişler. Sonra buluştuk. Konuk rektör izlenimlerini anlattı, çok gururlandık. Sayın rektör dedi ki; ‘Ben ABD’de okudum. Oradaki kampusa hayrandım. Ancak sizin kampusunuzu görünce fikrim değişti. Bu kadar güzel bir kampusa hayal etmemiştim.’ Biz bu tür övgüyü her gelenden almaya başladık. Sadece Türkiye’nin değil. Dünyanın en güzel üniversite kampuslarından birine sahibiz. Bizim yeni yaptığımız Hukuk Fakültesi binası herkesin dilin de şimdi. Diğer yapısal değişimlerimiz de hızla devam ediyor.<br />
<b>-Göreve geldiğinizde hedefleriniz arasında öğrenci sayısını arttırmak da bulunuyordu. Bu süreçte başarılı olundu mu?</b><br />
Herkes şimdi bunu konuşuyor. Gerçekte hızlı büyüdük. Bu hızlı büyümenin büyük sorunlar getireceğini de öngörerek hareket ettik. Son 3 yıl içinde, 17 bin 600 öğrenciden 43 bin 500 öğrenciye ulaştık. Bu artışın karşılığı ekibimizi ve fiziki koşullarımızı da geliştirdik.<br />
<b>-Tıp Fakültesi’nin teknolojiye ayak uydurabilmesi için gerekli olan eksikler tamamlanabildi mi? </b>
Tıp Fakültesi hastanemizde de önemli değişimler yaşandı. Eski teknolojinin yenilenmesi için harcadığımız para 25 milyonu geçti. Şimdi yeni bir ihaleye çıkacağız. Sadece öğrencilerimizin eğitim maketlerine 500 bin lira veriyoruz. Teknoloji o kadar çok gelişiyor ki, öğrenci o maketi alacak, insan gibi iç organların tamamını inceleyebilecek. Bütün bunlar bizi uluslararası rekabet pazarında güçlü kılıyor. Diğer taraftan bunları yaparken, hastanemiz alt yapı bakımından yeni tesislere kavuşturuldu. Psikiyatri Hastanesi inşaatını yüzde 17 seviyesinde aldık, 1 yılda bitirdik. Bir kemoterapi ünitesi kurduk. Şimdi diğer sağlık kuruluşları bizim projemizi örnek alıp uyguluyorlar.<br />
<b>-Tıp Fakültesi’nin yetersiz gelen kapasitesi yoğunluklara neden oluyor. Bu konuyla ilgili öncelikli çalışmalarınızı nelerdir?</b><br />
Bizim hastanemizin sadece A bloğu vardır. Yıllarca B bloğu yapılmadı. Sorulduğunda da; Devlet Planlama Teşkilatı gerek görmüyor, para vermiyor dediler. İlk bütçe görüşmesine gittiğimde bu konuyu açtım. Bana dediler ki; ‘Sizin 755 yatağınız var, bu yatak yeter.’ Ben yılmadım, her dönem isteğimi tekrarladım. Ancak üçüncü görüşmede ikna edebildim. Ve hastanenin bütçesini aldık. Eylül sonunda temeli attık. 25 Eylül’den bugüne 5’inci katın betonu atıldı. 375 günde bitirilmesi planlanıyor. Yeni binada; 306 yatak, 18 yoğun bakım yatağı olacak. Odaların yüzde 60’ı birer kişilik, yüzde 40’ı ikişer kişilik olacak. Bu bina aynı zamanda bizim marka değerimizi de arttıracak. Bu bina hizmetle girince, 2012 yılının ortalarında eski binayı ele alacağız ve modern bir hastaneye dönüştüreceğiz. Bu işleri bitirdikten sonra, başlangıçta Organ Nakli Hastanesi diye planlanan, ama maalesef bu amaçla kullanılamayan B blok ise gerçek işlevine kavuşturulacak. Organ Nakli Hastanesi’ne dönüştürülecek. Bir de G bloğumuz var, yarım kalan… Geçmişte sorunlar yaşayan, Sayıştay’ın incelemesi sonrası ihale yasasına aykırı işler yapıldığı tespit edilen ve inşaatı yarım kalan binamız var. Firmayla anlaştık ve ihaleyi feshettik. Onu da 1,5 yılda bitireceğiz. Türkiye’nin en gelişmiş laboratuarı olacak.<br />
<b>-Tıp Fakültesi’nin bu yılki organ nakli başarıları tıp literatürlerine girdi. Daha önce uygulanmamış nakilleri tercih etme nedeniz planlı bir hedefin sonuncu muydu?</b><br />
Prof. Dr. Alper Demirbaş ve ekibinin ayrılmasından dolayı beni çok eleştirmişlerdi. Kimseye derdimi anlatamadım. Türkiye’nin ünlü yazarları bile köşelerinde; 25 yıllık Akdeniz Üniversitesi Organ Nakli Merkezini heba ettiğimi yazdılar. O günlerde yeni görevlendirdiğim arkadaşlarımı çağırdım. Kendilerine hedef koymalarını istedim. Sayısal başarının yanına, tıbbi başarıları ve yenilikleri de eklemelerini istedim. Benim fikrim uzuv nakliydi. Vücut içinde bir sürü organ nakli yapıyoruz, ama dışarıda bir sürü uzvunu kaybetmiş olan insanlar var. İşte bir terör belasıyla ülkemiz boğuşuyor. Kimi elini, kimi kolunu, kimi bacağını kaybediyor. Benim kafamdaki düşünce buydu. Arkadaşları topladım yeni hedefimiz uzuv nakli olacak. ‘Hocam kanun yok’ dediler. Kanunu çıkarmak TBMM’nin görevi, bunu kulisini yapmak benim işimdir. Sağlık Bakanımızla bu konuyu birkaç defa konuşmanın sonunda kanun tasarısı hazırlamak üzere komisyon kuruldu. Yaklaşık 7 ay boyunca bu komisyon çalışmaları yapıldı.<br />
<b>-İlk nakil yapıldığında beklediğiniz kanun çıkmış mıydı?</b><br />
Komisyon yasa tasarısı ile ilgili son çalışmayı bizim ev sahipliğimizde, Adrasan’daki tesislerimizde yapacaktı. Fakat o sırada bir verici çıktı. Bir sabah Ömer Özkan Hoca beni arıyor. Bir trafik kazasında ölen gencin ailesi tüm uzuvlarını bağışlamış. Bu tarihi bir fırsattı. Bir risk analizi yaptım. Şimdi başarırsak bizi baş tacı ederler, ama kazara başarısız olursak beni görevden alabilirler, özgürlüğümü kaybedebilirim, hapis yatabilirim, unvanlarımdan olabilirim. Ayrıca çok pahalı bir tedavi süreci yaşanacak. 1 yıla aşkın bir süre ilaç kullanılacak. Masraflar da 1 milyon lirayı aşacak. Şimdi yasa yok, yönetmenlik yok. Bu nedenle Sosyal Güvenlik Kurumu bu harcamaları ödemeyecek. Ömer Hoca ile bu riskleri göz önüne aldık, risk almadan asla büyük başarılara imza atılamayacağını biliyorduk. Nakil çalışmasına başladık, sonra ben haber vermek için Sağlık Bakanımıza ulaşmaya çalıştım. Bakan bey İrlanda’daymış. Durumu kendisine anlattım. Özel izin çıkarıldı. Ve hikaye başarıyla sonuçlandı. Olay bizi sağlık dünyasının zirvesine taşıdı. Bu çocuğumuz iki elini kullanıyor. Geçen hafta gelmiş buraya, incir getirmiş elleriyle. Ona 25 Eylül’de doğum günü düzenledik. Pastayı kendi eli ile kesti. Çift kol nakli yapınca yasa çıktı. Şimdi isteyen yapabilir.<br />
<b>-Hastanenizde bu kadar özel operasyonların yapılmasının Akdeniz Üniversitesi markasına katkısı oldu mu?</b><br />
Biz çift kol naklinin ardından rahim nakli gerçekleştirdik. Bu iş için bizden önce 3 ülkede rahim nakli üzerinde çalışılıyordu. ABD, İngiltere ve İsveç. Özellikle İsveçlilerin bu konunun çok üzerinde duruyorlardı. Hedefleri de 2012 yılı içinde nakli yapmaktı. Biz nakli yapınca o İsveçli ekip Türkiye ye geldi. Geçen ay burada basın toplantısı düzenledik. Bize övgü yağdırdılar. Birlikte çalışma istediklerini söylediler. Şu an çalışıyoruz. Bir Hollanda televizyonu belgesel için yapım izni istedi. Bilim çevreleri bizi organ naklinde dünyanın lideri ilan etti. Çünkü kimsenin yapmadığı bir işi yaptık.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-57488263526178517922011-12-25T07:11:00.000-08:002011-12-25T07:46:27.102-08:00TURGUT TOPLUSOY<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfftp572FIurg1ECLuBziGjZ6ZlXfIxE7Kho_GemYRkZNnpOIjgFI-A9mILQarUqa8CEdrhJCzd4IkGttKiuScMitWJDPkhq6MdJl9CeGn3QAvGxvpCAnqRoJEUremC8BDSu82jPmXnWTe/s1600/turgut+toplusoy.jpg" imageanchor="1"><img border="0" height="267" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfftp572FIurg1ECLuBziGjZ6ZlXfIxE7Kho_GemYRkZNnpOIjgFI-A9mILQarUqa8CEdrhJCzd4IkGttKiuScMitWJDPkhq6MdJl9CeGn3QAvGxvpCAnqRoJEUremC8BDSu82jPmXnWTe/s400/turgut+toplusoy.jpg" width="400" /></a></div>
Kadın giyimin zirvesindeki marka Roman’ın patronu Turgut Tolusoy’a konuk olduk. İstanbul Çekmeköy’deki fabrikasında konuştuğumuz Toplusoy, Roman’ın hikayesinden özel hayatının detaylarına kadar bir çok konuda sorularımızı cevapladı. Başarıyı kalite ile yakaladıklarını dile getiren Toplusoy, “50’den fazla mağaza açarsam, Türkiye ‘çok gelişmiş’ demektir” saptamasını yaptı.
1980 yılında, tekstil sektöründe yarattığı Roman markasıyla kadın giyim sektörünün zirvesine çıkan Roman Giyim Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Toplusoy, 90’lı yılların sonlarında tekstil sektöründeki ilerleyişine kardeşine ve eşini de ortak etti. Kadın giyimin yanında, inşaat ve gayrimenkul sektörüne yönelen Toplusoy, bu alanda da başarılı projelere imza attı. 1992 yılından itibaren Çekmeköy’ün geleceği ile ilgili planlamalarına başladığını belirten Toplusoy, dedelerinden kalan 400 yıllık tapulu arsalar üzerine yarattığı yaşam alanlarıyla Çekmeköy’ün çehresini değiştirdi.
Kaliteden ödün vermeyen yaşam tarzını kadın giyiminin estetiği ve zerafetiyle birleştiren Toplusoy, koleksiyonundaki ürünlerin her biriyle, ipliğinden dikişine kadar ayrı ayrı ilgileniyor.
Sektördeki tecrübesini, ileri görüşlülüğü ve istikrarıyla pekiştiren başarılı tekstilci Toplusoy, sektörün yıllar içinde atlattığı ciddi kriz ortamlarından dolayı hak ettiği yerde olmadığını, buna rağmen tekstil sektörünün geleceğini çok parlak gördüğünün de altını çizdi.
Kaliteden ödün vermeyen yaşam tarzı, titiz ve ayrıntıcı yapısıyla mesleki tecrübelerini harmalayan başarılı iş adamı “Roman” markasının bugünlere taşıyan isim.
Başarıyı kalite ile yakaladıklarını dile getiren Toplusoy ile Roman’ın hikayesinden özel hayatının detaylarına kadar uzanan keyifli bir söyleşimiz oldu.<br />
<b>- Son yıllarda mağaza sayınızdaki hızlı artış göze çarpıyor. Toplam kaç mağaza hedefliyorsunuz?</b>
Şu anda 42 mağazamız var 50 taneden fazla Türkiye de mağaza açarsam o zaman Türkiye çok gelişmiş demektir. Yani örneğin Van’da mağazam yok, Elazığ’da mağazam yok, Diyarbakır’da da yok. Diyarbakır’dan çok müşterim geliyor alışveriş yapıyor ama mağazam yok. Ben şehrin gelişmişliğine göre mağaza açıyorum. Çünkü gelişmiş koleksiyonlar üretiyorum. Şehrin geneli Roman ürünü giyiyorsa mağaza açıyorum. İstanbul’da 20 den fazla mağaza var.<br />
<b>-Antalya’da iki mağazanız var. Antalya’daki mağaza sayınızı neden düşürdünüz? </b><br />
Antalya’da üç mağazamız vardı. Şu anda iki tanesini kapattık, Terracity açıldığı için oraya geçtik, bir diğeri de Deepo AVM’de. Antalya’da yer bulabilirsek Migros’da da açacağız. Alanya’da da mağazamız var, çok güzel işliyor, çok memnunuz. Alanya’dan bizim vizyonumuzda bir tek biz varız. Alanya’da otelde çalışanlar ve turistler satışımızı arttırıyor.<br />
<b>-Antalya’daki mağazalarınızdan memnun musunuz? Beklentinizi karşılıyorlar mı?</b><br />
Terracity maalesef beklediğimiz gibi değil, bir boşluk var. Laura ve Shemall’deyken daha iyi iş yapıyorduk. Terracity’den fazla memnun değiliz. Ama insanlar oraya da alışacaklar ve daha iyi işlerin olacağına inanıyorum. Biz Laura’ya ilk açtığımızda inanılmaz iş yaptık. Sonra Shemall açıldı yanına, işleri durdurdu. Oraya da bir tane açtık fena değildi. Hemen arkasından Terracity açıldı. Bunlar yanlış yatırımlar. Bir bölgeye ardı ardına üç tane alışveriş merkezi açılıyor. Biri ötekini vuruyor, yeni açılan diğer ikisini vuruyor. İnşallah yerel yöneticiler bu -olaya bir dur derler de bizde ne yaptığımızı bilmiş oluruz.<br />
<b>- Yer değiştirdiğiniz lokasyonlarda mağaza taşımanın kritelerini neye göre belirliyorsunuz?</b><br />
Firmalarımız zorlamıyor desem yalan olur ama güçlü bir mali yapınız varsa, şirketiniz güçlü ise bu tip şeyler sizi rahatsız etmiyor. Rahatsızlığı bir yere kadar oluyor. Şartlara göre ayak uyduruyoruz. Yani ben bir yerde mağaza kapatmanın bana zarar vereceğine inandığım için beğenmediğim AVM ‘lerdeki mağazaları kapatıyorum. Aynı mağazayı bir başka yerde açıyorum. Herkes mağazasını kapatıyor diye hareket etmiyorum. Eğer işlerim iyiyse kapatmıyorum. Bahçeşehir’de herkes mağazasını kapattı. Kapanan bir AVM’de tek başıma duruyorum inanılmaz iş yapıyorum çünkü Roman’ın belli bir müşterisi var. Roman aşkı ile Roman’a geliyorlar. Oturmuş bir alışkanlıkları var ve Roman koleksiyonu giymeden yapamazlar müşterilerimiz için kapatmıyorum mağazamı.<br />
<b>- Showroomun mimarisinde ince detaylar ve modern tasarımlar göze çarpıyor. Bu binanın yapımı da size mi ait?</b><br />
Biz buraya altı yıl önce taşındık.1,5 senelik bir zaman içerisinde bu binayı yaptık. Bu binanın yapılışında tabi ki mimari bir ekip vardı ama bunun dekorasyonu, yerleşim planları ve malzeme seçimi tamamen bana aittir. Ne istediğinizi bildiğiniz sürece, mimarlarımız zorlanmadan yapıyor. Mimarların fikrini değil benim fikrimi önde tutup o doğrultuda çalıştırıyorum. O yüzden gördüğümüz bina ortaya çıktı. Bu arada ince detaylar dediniz. Mesela ahşaplarda kullandığımız bu tik ağacı kaplamalarını, tik suyuyla beraber tel fırça ile yaptırdım ki doğal gözüksün. Yerlerdeki parlaklığa ve yansımaya Bursa bejinin en iyi kalitesini en güzel döşeterek ulaştık. Birebir malzemelerle ilgilendim. Modern sanata ilgim yüzünden duvarları çağdaş sanatçıların tabloları ile süsledik ve güzel bir kombinasyon ortaya çıktı. Burası şu an Avrupa’nın en iyi showroomlarından biri diyebilirim.<br />
<b>-Detaycı ve mükemmeliyetçi bir yapınız olduğunu söyleyebilir miyiz?</b><br />
Benim yapım titiz. Hijyen ve temizlik hastasıyım. Her şeyin kalitelisine meraklıyım. Yaşam kalitesi olan bir insanın yaşadığı yerinde kaliteli olmak zorunda olduğunu düşünüyorum. Kalite olgusu “ben kaliteli yaşıyorum” demekle olmuyor. O yüzden evim olsun, iş yerim olsun, teknem olsun hepsinde kalite ön plandadır. 2002 model bir teknem var ama sanki bu sene denize girmiş gibi. Deniz suyunu teknede bulamasınız. “Böyle bir şey olur mu” demeyin teknemde su damlası olsun hemen yıkanır, cilalanır, ona göre malzemelerle bakılır. Benim titizliğimden kaynaklanan hassasiyetimi bütün çalışanlarım bilir ve onlarda titiz davranır.<br />
<b>- Yaşanan krizlere rağmen yıllardır yükselen başarı grafiğinizin sırrı nedir?</b><br />
Biz önce kumaşa dokunuruz çünkü kumaşın dokusu bizim için önemlidir. Doğal elyafsa, yünse, gerçek pamuksa, ipekse üretimlerimizde bu tip kumaşları tercih ediyoruz. Agora, yün kaşmir gibi kumaşlar bizi ilgilendiriyor. Hanımlar o kumaşa kendisi dokunduğu zaman da mutlu oluyor. Arkadaşı dokunduğu zamanda mutlu oluyor ve nerden aldın diye sordurabiliyoruz. Bu yüzden bize bağlı müşterilerimiz var. Bizim için “nereden aldın” sorusunu sordurabilmek çok önemli. Biz 1998 krizinde de yola devam dedik, bugünkü krizde de yola devam ediyoruz. En son indirime giren firmalardan biriyiz. Firmalar sezon başından beri indirimli mal satıyorlar. Ne kadar doğru ne kadar yanlış tartışılır. Biz doğru zamanda doğru fiyatla müşterimizin karşısına çıkıyoruz. Hiçbir zaman yalan söylemiyoruz. Söylememek de lazım, bu bir meziyet değil aslında ama günümüzde meziyet haline geldi. Biz hiçbir zaman müşterimize yanlış yapmıyoruz. Ödediği fiyatın fazlasını aldığına inanıyoruz. Yani 2 bin dolarlık bir mal koyuyoruz ama 800 liraya satıyoruz. 8 bin Euro’luk kürkü biz 3 bin liraya satıyoruz. Başka firmalarda öyle bizde böyle... 31 senelik şirket olarak ayakta kaldığımıza göre doğru yoldayız demektir. Kontrol mekanizması bizde çok ileri düzeydedir. Kimse kalitesiz hammadde almaz, kalitesiz ürünü çalışmaz. Hiçbir şekilde yanlış yapmalarına izin vermiyorum, her daim işimin başındayım.<br />
<b>-Alışveriş merkezlerindeki yabancı markalar, Türk markalarından daha önce ciddi indirimler yapmaya başlıyor. Bu rekabet şartlarındaki çark nasıl dönüyor? </b><br />
Yurtdışındaki markaları ayırmak lazım. Yurt dışında ucuz üretim yaptırıp, yurt dışına ucuz ürün satan mağazalar çoğunluktadır. 2 tane İspanyol markası, birer tane de İsviçre, Belçika, Hollanda ve Alman markası var. Bunlar Çinin herhangi bir bölgesinde ya da Türkiye’de belli yerlerdeki fabrikalarda çok uygun fiyatta ürün yapıyorlar. Mağaza sayıları çok ve metre kareleri büyük 2bin- 3bin tane mağazaları var. Uygun fiyatta ürünleri, Avrupa’da satamadıkları veya sattıkları bazı ürünleri buraya getiriyorlar. Burada rekabet ediyorlar. Pazardan pay alabilmek için ucuz satıyorlar ama haksız rekabet yapıyorlar. Bir de pahalı markalar var ama Türk kadınının belli bir kesimi onlara ulaşabiliyor. Onları da biliyorsunuz zaten. Bir otomobil parası bir ceket fiyatına eşit. 10 bin Euro bir palto, 10 bin Euro bir elbise, 5 bin Euro bir ayakkabı… Biz o lüks markaların kullandığı kumaşı uygun fiyata satan Türk markasıyız. Türk markası olmaktan da gurur duyuyoruz. Yavaş yavaş dünyada bilinir hale geldik. İstanbul’daki AVM’ lerde yabancı turistler bile onlardan değil bizlerden ürün alıyorlar. O yüzden bizim hem uygun hem kaliteli olduğumuzu bilenlerle, dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yabancılar bizden ürün alıyorlar. Zaman içerisinde Avrupa’daki ve Amerika’daki kriz bittiği zaman bizde yurtdışına mağazalarımızı açacağız. Bugüne kadar neden açmadık? Dövizde yüzde 11 faizle döviz kredisi alıyoruz. Türk tekstilinin büyümesi de 2003 yılından sonra oldu. Dünya’daki kriz şu an ciddi boyutlara ulaştı. Hem finans sektörü hem iş alemi çökmek üzere. Avrupa’ya gittiğimiz zaman İtalya’da Roma meydanında oturduğum zaman güzel giyimli insanlar seyrederdim. Şimdi maalesef Avrupa’da fakirleşiyor. Güzel giyinen insanları artık görmüyorum. Şimdi de Türkiye’de güzel giyinen insanlar görüyorum. Türkiye’nin 5- 10 sene içerisinde kendi markalarını dünyaya çıkartıp, oralarda çok büyük işler yapacak, ben buna inanıyorum.<br />
<b>-İhracatınızdan memnun musunuz? Türkiye’nin diğer ülkelerle yaşadığı ilişkiler çalıştığınız ülkeleri etkiliyor mu?</b><br />
Bütün ülkelere ihracat yapıyoruz. İhracattan da memnunuz. Toplam üretimimizin yüzde 15’ ni ihracat yapıyoruz. Türkiye’nin gündemi elbette çok etkili oluyor. Londra’da bir butiğe mal veriyordum. Şu anda çocuk gelmiyor mal almaya, demek ki işleri çok kötü yani Avrupa’daki kriz onları da etkiliyor. Zaten dünyada ve tekstilde üretim fazlalığı var ama tüketim az o yüzden de bir kaos yaşanıyor. Tescilli modelde yapıyoruz yani çok satacağım ve devam edeceğim ürünleri tescil yaptırıyorum ki korsanlar ürünlerimi yapmasınlar. Ben burada 4 tane stilist çalıştırıyorum. Emek veriyoruz, o modelleri yaratıyorlar. Kumaş seçiminden, modeline kadar titizlikle seçiyoruz. Niye korsan gidip onun kalıbını çıkarıp yapsın, bu konu çok rahatsız edici oluyor başkasının üzerinde görünmesin diye tescil yaptırıyoruz.<br />
<b>-Roman markasının yanında inşaat işleriniz de devam ediyor. 2012 ile ilgili yeni bir projeniz var mı?</b><br />
Yeni bir projem var Allah nasip ederse bugün de onun üzerinde çalışıyordum. Bosch firmasıyla anlaşmak üzereyiz. 17 bin metrekare bir inşaat yapıp, kiraya vermek üzereyim. 3 bin kişinin çalışacağı projenin detaylarıyla uğraşıyorum. Bir de Roman için bu binanın aynısından yaptıracağım. Sadece kaliteli dikim yapabilmek için kullandığım 30 atölyemi aynı yere toplayarak daha yeni dikiş tekniklerini denemeyi ve çalışan sayısını 100 kişi daha arttırmayı düşünüyorum.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-3655922078542850192011-08-29T03:56:00.000-07:002011-08-29T03:56:44.332-07:00ÖZER ÜLKEN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNkvJzsUjZtvVHfHXtXycZu_5qlQ53n5eylj2s6Tjgr8-ZJ1k1hYe25N5i0S_LQbTSwBUv68ovaW_5nvj8NU0FXaWIYTgGagFq66mWB9Qfmb5dgT4iu0BgT77mK8cF1irrbjgpwcxWcapb/s1600/%25C3%2596zer+%25C3%259Clken_G%25C3%25B6zde+G%25C3%25BCrer.jpg" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="266" width="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNkvJzsUjZtvVHfHXtXycZu_5qlQ53n5eylj2s6Tjgr8-ZJ1k1hYe25N5i0S_LQbTSwBUv68ovaW_5nvj8NU0FXaWIYTgGagFq66mWB9Qfmb5dgT4iu0BgT77mK8cF1irrbjgpwcxWcapb/s400/%25C3%2596zer+%25C3%259Clken_G%25C3%25B6zde+G%25C3%25BCrer.jpg" /></a></div><br />
CHP Antalya İl Başkanı Özer Ülken son dönemlerde Antalya’nın en çok konuşulan isimleri arasında… İstifa eden il yönetiminin ardından “il yönetimi düşecek, düştü, düşmek üzere, düşmedi” senaryolarının bolca konuşulduğu siyasi arenada “il yönetimi” düştü. Yazılı karar tebliğ edildi. Özer Ülken sessizliğini ve net duruşunu her zaman korudu. Tüm kararlılığıyla görevine devam etti, hakkında konuşanlarla polemiğe girmedi.<br />
Antalyalılar, “CHP’de neler oluyor?” sorusuna cevap ararken yeni karar bildirildi ve Özer Ülkenle yola devam kararı alındı. <br />
CHP İl Başkanı Ülken sessizliğini ilk defa bozdu ve son aylarda yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. <br />
Seçildiği günden beri görevinin başında olduğunun sık sık altını çizen Başkan, “Görevimi terk etmem, o damar yok bizde. O farklı bir şey. Biz siyaset yapıyoruz. Ne için yapıyoruz? Ben milletvekili olmak için siyaset yapmıyorum” dedi.<br />
Bu haftaki sohbetimizde tüm samimiyeti ve içtenliğiyle sorularımızı yanıtlayan Başkan, İl Örgütü’nde yaşananları, Genel Merkezin duruşunu ve yaşadığı zor ayları değerlendirdi. <br />
Özer Ülken’in gözlerindeki ışığın ve CHP aşkının farkına varmamak mümkün değil… İnandığı değerler uğruna ömrünü adayanlardan biri… Soğukkanlı, mantıklı bir o kadar da duygulu bir Başkan… Zaman zaman uzaklara dalan gözlerinden yılların yorgunluğu okunsa da tüm inancıyla mücadeleye devam edeceğini hissettirdi bizlere…<br />
Kendisine bir kez daha “Hayırlı Olsun” diyorum ve sözü CHP İl Başkanı Özer Ülken’e bırakıyorum. <br />
<br />
- Uzun bir bekleyişin ardından karar açılandı. Bu bekleme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />
Aslında ben şundan gayet memnunum. Bu süreçte genel merkezimiz Antalya ile daha yakın, Antalya ile daha ilgili olduğu için Antalya’daki parti dokusunu daha iyi tanıma fırsatı buldu. Bu çok önemlidir. Olması gereken şuydu aslında… Bir yönetim kurulu üyesinin gelip normal olarak şöyle davranması gerekirdi. Derdi ki; “Ben böyle bir yapının içerisinde, milletime, halkıma hizmet edemediğimi düşünüyorum. Faydalı olamadığımı düşünüyorum” İstifa dilekçesini getirir elimize verirdi. Bu olmadı bu süreçte. Yani bütün arkadaşlarımın vatanını, milletini, halkını, Antalya’nın çıkarlarını düşünerek istifa etmediklerini biliyorum. Hele son iki üç istifada bunlar farklı niyetlerle, farklı amaçlarla, farklı düşüncelerle, kendi özgür iradeleriyle değil dışarıdan kaynaklanan bazı nedenlerle istifa ettirildiler. Bunun altını çiziyorum.<br />
-Örgüt içinde size karşı belli periyotlarda tekrarlanan bir muhalefet söz konusu… Seçim öncesinde birkaç kez daha yönetimi düşürmek için girişimler olmuştu. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? <br />
Soruların dışında olan gayet sıradan bir insan gözlemiyle çok doğru tespitler… Antalya 18 yıllık bir genel başkanının seçim bölgesi. Bazen düşünüyorum da, genel başkan gitmeseydi bunlar olur muydu? Olmazdı. Bana karşı muhalefet o zamanda vardı ama bu çapta değildi. Biz o zaman yönetimdeki arkadaşlarımızla hep birlikteydik. Şimdi ben bakıyorum da, istifa edenlerin bir kaçına, benden daha fazla ‘Deniz Baykalcılar’. Ben ‘Deniz Baykalcı’ değilim. ‘Cı’lık yok bizde. Ben ‘Kemal Kılıçdaroğlu’cu da değilim. Ben örgütüm. Ben neferim. Burada olmamın tek nedeni budur. Ben burada bu yüzden direniyorum. Örgüte olan inancımdan. Bilsem ki benden iyi birisi var, emperyalizme karşı daha iyi direnecek, bu mevkiyi temsil edecek başka bir arkadaşım var, hayatıyla işiyle her şeyi göze alarak davranacak biri, bir dakika durmam burada. Şimdi sorduğunuz soruya gelelim. Antalya’nın dışına baktığınız zamanda tüm Türkiye’de CHP örgütleri paramparça çalkalanıyor aslında. Çalkalandı bu süreçte. İstanbul’daki İl Başkanı değişti. Ankara’daki İl Başkanı değişti. 253 tane ilçe başkanı görevden alındı. Örgütü koruyabilmenin bedeli bu… Yani bu kadar fedakârlıkla ancak örgütü bu şekilde koruyabildik diye düşünüyorum. Tersi olsaydı ne olurdu? Oradakiler gibi olurdu. Şimdi gidin İstanbul’a 13 tane ilçe başkanı görevden alınmış. Bakırköy’de görevden alınan adam gümbür gümbür kongreyle seçilmiş adam. Seçime 20 gün kaldı. Şimdi git Bursa’ya. O Bursa başkanı da 2 adaylı kongrede gümbür gümbür seçilmiş adam. Seçime 20 gün kala görevden alıyorsun örgütü dağıtıyorsun. Bunlara sadece Antalya penceresinden bakmayın. Varsa bir başarı ki ben başarı kelimesini kullanmam. Bu örgütü iyisiyle kötüsüyle bu zırıltılarıyla koruduk kolladık. Bugün toplantıları dört dörtlük yapıyoruz. İl genel meclisi toplantılarını dört dörtlük yapıyoruz. Bu dedikoduların içinde yaptığımız işler görünmüyor. Neler yapıyoruz bu ara biliyor musunuz? Hani referandumdan 156’yla çıktık ya, 20 bin lira parayla çıktık. Şöyle bir düşünün. Bu örgütün 5 tane çalışanı var. Elektriği yanıyor, suyu akıyor. İnsanlar koşuyor, koşturuyor bunları nasıl hallediyorlar? Nasıl kalkıyorlar bu işlerin altından? Bu kolay bir iş değil. <br />
-CHP’liler arasında genel bir memnuniyetsizlik de söz konusu… Genel Başkan severler bile ikiye ayrılmış durumda. İl örgütü, Genel Merkez, mevcut durum her şeyiyle hedef gösteriliyor. Herkesin dilinde aynı soru var. “CHP de neler oluyor?” Bu konuyu siz nasıl gözlemliyorsunuz? <br />
Bu konuya daha geniş bakmak lazım... Güllük caddemizi, CHP binasını, Ankara’yı İstanbul’u bir çıkaralım. Dünya’da bir şeyler oluyor. Yani Dünya’daki o büyük fotoğrafla birlikte bir de parti genel merkezine bakmak lazım. Partilere bakmak lazım… Türkiye’nin dizayn edilme yol haritasına bir bakmak lazım. 2003’te hazırlanan İsviçre Siyasi Bilimler Akademisi’nin bir raporu var. Raporda 3 tespit var. Profesörlerin dünya ile ilgili yaptıkları değerlendirme de Türkiye ile ilgili tespitlerini okudum ben. Daha yayında yok ortalıkta yok bir tek ona yakın Wikileaks belgeleri var. Cumhuriyet Halk Partisi’nde bir Genel Başkan’ın gideceği 2003’te söyleniyor. Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olması gerektiği söyleniyor. Akademisyenler senaryoyu yazmış. Bu senaryoda hangi generallerin içeri alınacağı, bir önemli davanın açılması gerektiği söyleniyor. Ergenekon denmiyor ama bir dava deniyor. Tayyip Erdoğan’ın önünü açmak için mutlak surette basının kontrolünün ele alınması gerektiğinin, yeni bir yayın anlayışının yayın hayatına sokulması gerektiği gibi bilgiler yer alıyordu. Hani her olumsuzlukta siyasetçiler yorum yaparken “emperyalizm yaptı” der çıkarlar, işin içinden. 12 Eylül’de sorgularda da bize diyorlardı, ‘yurtdışından kimden haber alıyorsunuz’ diye sorarlardı. Biz bilmezdik bir şey. Yurtdışı önemli. Şimdi fotoğrafa böyle baktığımızda Türkiye’nin en zayıf kanadı etnik köken. Afganistan’da da oydu. Irak’ta o. Şimdi Suriye’de gırtlağına çökülüyor Sünnilerin. Zayıf kanala nereden giriyor? Buralardan giriyor. Türkiye coğrafyasında bu kültürde bu yapılanmada bu zenginlikte kalmak istiyoruz bizler… Cumhuriyet Halk Partisi’ne bu gibi virüsler girerse vah haline derim. Ama bu sokulmaya çalışılıyor. Bunun için uğraş veriliyor. Yani kendi içimizdeki spesifik uğraşmalar, dedikoduların dışında, bunları etkileyen bunları besleyen farkında olmadan bu işlerin içerisine katkıda bulunan etkenlerde var. <br />
-Kürtlüğü ve Aleviliği mi kastediyorsunuz?<br />
Etnik köken ve cemaat kültürü… Şimdi cemaatlerde de var bu. A cemati var. B cemaati var din temelinde. Cumhuriyet Halk Partisi programı bize ne diyor? Program bizim belgemiz… Bu belgede Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı diyor. ‘Ne mutlu türküm diyene’ baz alınmıyor. Cumhuriyet felsefesini koruyan bir programı var, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, işte bundan taviz verilmemelidir. Konuya Antalya’dan çıktık, geniş bakıyoruz ama bunlar birbiriyle ilgilidir. Çünkü ben yaşadıklarımı biliyorum örgütler yaşadıklarını biliyorlar. Yani sonuç itibariyle Antalya’da A örgüt gitmiş, İstanbul’da B örgüt gitmiş, sonuç itibariyle bu büyük güçlerin, büyük operasyonun bir parçası değil mi sorusunu aklımıza getiriyor. Sizin aklınıza getirmiyor mu? Yani öyle olaylar oluyor ki mesela, ben bunu Genel Başkan’ımızla da konuştum. Bir MYK üyesinin Atatürk’ün Tekke ve Zaviyeler Kanunuyla ilgili konuşması uygun değildir. Cumhuriyet Halk Partisi bunlara alışık değildir. Alışmayı geçtim, alışılabilir ama dersin ki ben programımı değiştiriyorum. Bu programa uyanlar devam eder. Kabul etmeyenler bu kendi kabuğuna çekilir veya istifa eder. Ama sen şimdi bu program var iken bir kurultay toplanmamışken, kurultay kararıyla yeni bir olay ortaya çıkmamışken, bunları parti içersinde gene konuş, gel danışma kurulunda konuş, ya da MYK’nın içinde çık konuş, parti meclisinde çık konuş. Ama basına ‘Atatürk’ün Tekke ve Zaviyeleri tartışılmalıdır’ diyemez bir Cumhuriyet Halk Partisi MYK üyesi. Böyle bir şey yok. Şimdi bu ciddiyetsiz, disiplinsiz anlayış, oralarda öyle olursa buralarda nasıl olur? Yani buralarda bunun dik alası olur.<br />
- Antalya’da CHP’li Belediye Başkanlarının arasında da bir soğukluk olduğu hissediliyor. Herkes aynı amaca hizmet etmesine rağmen birlik ve beraberlik neden sağlanamadı?<br />
Bizi seçen delegelerin en büyük beklentilerinden biri de bu senin söylediğindir. İttifaklar yoktu. Sağduyulu düşünen, partiyi kucaklamaya, tabi en büyük iddiamızda bizim şuydu: belediyeler ile arsındaki uyumu sağlayacağız iddiamızdı bizim. Tüm toplantılarda söylediğim şeydir bu benim. “Sakın birine bir santim diğerine iki santim uzak durmayın. Sakın birinin arabasına binip öbürünü atlamayın. Ben biliyorum ki üçü de bizi, kendilerinden bir yere koymak için çok uğraşacaklardır.Dikkat edin” dedim. Neler yaptık neler? Ben bunları kitap diye yazsam 10 tane kitap olur. 12 ay uğraştım. Süleyman Evcilmen’le birlikte hentbol maçı izledim. Muhittin’in sirkte yanında durdum. Hocam’la Antalyaspor maçlarına gittim. Neler neler yaptık. Buradaki grup toplantılarında yeri geldi Muhittin’i azarladım. Yeri geldi Süleyman Evcilmen’e çok sert bir üslüpla ‘hocayı koruyalım’ dedim. Bak size bir şey söyleyeyim. Bir babanın bir ailenin dünya’da en sevdiği varlık nedir? Çocukları elbette... Evimde ortanca kızımın nişanını yaptım. Nişanına milletvekillerini çağırmadım. Genel Başkan’a haber vermedim. Apartmandaki komşularımıza haber vermedik. Üçünü, Süleyman, Muhittin ve hocayı çağırdım. Ve kızımın da yüzüğünü hocaya taktırdım. Ve bana evde ne dediler biliyor musun? Sen bu kızımızın en değerli varlığının böyle bir gününü bile bu işe alet ettin dediler, ailem bile beni eleştirdi. Ama nişanda üçünü bir araya getirdim. Bundan daha fazla ne yapabilirim?<br />
-Bu kadar zamandan sonra Antalya’daki CHP’li Belediye Başkanlarının arasında birlik ve beraberlik olmaz mı demek istiyorsunuz?<br />
İsimleri Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanları ama o düşünsel, kurumsal birliktelik yok. Bu benim şahsi yorumum tabi ki. Süleyman Evcilmen, geçmişine bakıyorsun, kendisi oda başkanlığı yapmış, bir örgütlü, kurumsal bir yapıda mücadele etmiş hayatının bir sürecinde. Sevilen, üçüncü dönemi olan, hataları vesairesini geç %70 oy çıkaran bir başkan Muratpaşa’da. Bunun üzerine laf söylenemez. Muhittin Böcek, Kurtuluş siyasetinin içinden, gençliğin içerisinde olmuş. ANAP’ın gümbür gümbür olduğu dönemde merkez ilçe başkanlığı yapmış. Liste hazırlamış, delege ayarlamış. Bu işlerden geliyor. Şimdi ikisinin böyle bir ortak özelliği var kendi mecralarında. Ama Mustafa Akaydın bu dokulardan gelmiyor. Sağında Türk bayrağı, solunda üniversite rektörlüğü, kapıda muhafızlar, devlet oturuyor. Rektörlük anlayışından geliyor. İnsanlar ne istiyor ondan? Hocam benim tayinim diyor, öteki öğrenci temsilciği yapacağım diyor vs…. Muhataplar belli. Şimdi siyasette ne var? Buraya tinerci geliyor benim karşıma oturuyor. Beyefendi geliyor benim karşıma oturuyor. İşsiz geliyor oturuyor. Ve bunların hepsinin “sen Cumhuriyet Halk Partilisin, partimi temsil ediyorsun” deyip, kolumdan tutma hakkı var. Siyaset yapıyorsam, bende bunlara katlanmak zorundayım. Şimdi hocayla bu uymuyor. Yani o rektörlükten gelen, yani böyle düşünüyorum. Profesör, bilim adamı, binlerce insan yetiştirmiş, uzman ama siyaset insan diyalogu, bambaşka. Yeri gelecek, küfredecek, seslenmeyeceksin. Bilmem neyine hakaret edecek, seslenmeyeceksin. 53 yaşındayım ben elimi uzattığım zaman, sıkmayan bir insan olmadı daha. Ama elini sıkmayacak, bir şey demeyeceksin. Bu benim için olduğu kadar hoca içinde geçerli. Genel Başkan için de geçerli. Siyaset yapıyorsan bunun bir bedeli var, hukuku, ahlakı var. İllaki bunları bir araya getirmek istedik. Antalya halkının beklentisini bırakın bir kenara, Cumhuriyet Halk Partisi üyelerinin, delegelerinin, CHP Genel Merkezi’nin en büyük beklentisi olan bu konuydu aslında. Yok kardeşim. Hiç uğraşmayacağız bu konuyla. Araları iyi değil diye diye bir yere geldik, hala gidiyoruz işte. İyi olması da mümkün değil. Herkes görevini yapacak, herkes istediğini yapacak, kimse örgüte karışmayacak. Örgüte el uzatmayacak. Örgüt içerisinde kendi isteklerine göre örgütün dokusuyla oynamayacak. Kim oynuyorsa örgütü karşısında bulacak. Benim görevim örgütü korumak. Yani bir belediye başkanına göre, hocayı kastetmiyorum, hangisi olursa olsun. Örgütü dizayn ettirmem Ben burada İl Başkanı’yım. Bu partinin işçisiyle, köylüsüyle, gazetecisiyle, seveni, destek olanı, sempatizanı, özdeki bu dokuya müdahale ettirmemek benim görevim. Hiçbir il yöneticisinin bir çıkarı yok. Bir yerde bir işi yok. Ne diyor insanlar? Birileri bir yerlerden nemalanacak üstelik siyaset yapacak. Yok böyle bir şey! Sen belediyede çalışırsın, işçi olabilirsin, konuşursun siyaset ama sen örgütün dizayn edilmesi noktasında ağzını açtın mı ben orada yokum. Seni men ederim ondan. Seçildiğin örgütün seçilmişliğiyle, geldiğin, elde ettiğin imkânlarla destek vereceksin. Veriyorsan geleceksin buraya, vermeyeceksen gelme buraya.<br />
-Son bahardaki kongrede yeniden aday olacak mısınız?<br />
Ben hiçbir zaman kongreyi kazanırım, kaybederim hesabıyla bu işlere girmedim. Şimdi Özer Ülken bir kişi değil. Özer Ülken bir düşünceyi temsil ediyor. Tabi o büyük düşüncenin Antalya ölçeğinde de bir takım dinamiklerinin ortak bir noktasındaki adaydır Özer Ülken. O yapılanmada arkadaşlarım bu şartlar altında tekrar senin aday olman gerekiyor da diyebilirler. Hayır, içimizden şu arkadaşla yola çıkalım da diyebilirler. Bu bir düşünsel birliktir. Kaçmam görevden gerekirse tekrar aday olurum.<br />
-Bu kadar entrika, oyun ve türlü sıkıntılar içerisinde “kendinizden emin” duruşunuzu hep korudunuz. Kendinizi yarı yolda bırakılmış ya da yol arkadaşlarınızın ihanetine uğramış hissettiniz mi?<br />
İçimde zerrece böyle bir his yok. Biz çok daha zor örgütlülüklerden geldik. Yani bu örgütlük bize çok zor gelmiyor. ‘Demir şaşmaz’ cümlesini bilirsiniz, böyle bir inancımız vardır. Kendi vicdanında sen bu konuda, istersen 5 bin kişiyi karşına al, istersen 100 bin kişiyi karşına al, sana orada düşen görev odur. Senin onu yapman gerekir. Biz böyle yapılanmaların içinden geldik. Hep çoğunlukların karşısında çekirdek olduk, güçlü olduk. Bizim kongrelerimizde, benim konuşmalarımdan bir tanesinde şöyle bir bölüm vardır; biraz da uçtur, bu soruna yardımcı olsun. Aslına bakarsanız belli bir heyecanla söylenmiş bir sözdür. Derim ki, “5 sene sonra Amerikan tankları sokakta gezerken, gezerse Cumhuriyet Halk Partililer ya da adı kim olursa olsun, ‘ne yapmayı düşünüyorlar?’ Hiç böyle bir ufuk, hiç böyle bir düşünselliğiniz oluyor mu hiç arada?” Toros dağlarından Amerikalılara ilk kurşunu sıkacak olanlar bu hesapları yapıyorlar mı? Bu işler farklı işler. Biz bunları düşünürüz. O derinliklerdeyizdir. Onun için gerisi bize vızıltı geliyor. Çünkü bizler o temelden, o öğretiden geliyoruz. Bilmem anlatabildim mi? Çok zor bir şey. Nedenini bildiğin zaman, hemen çözümleyebiliyorsun. Ben istifa eden arkadaşların tek tek nedenini biliyorum. Alındılar, kötü oldular onu söylemiyorum. Kendimi onların yerine koyduğum zaman kendi düşüncelerini, zenginliklerini biliyorum ben onların. Ekonomik şartlarını biliyorum. Ailelerini biliyorum. Dayanamaz herkes buna. Mesela bir arkadaşımın bir serzenişi var. Geçen gün bir arkadaşımıza söylemiş o anlatıyor. Benim için “Adam 10’da geliyor demiş. İstifa edenlerden biri bunu söyleyen... Gecenin ikisine kadar koştur koştur, boyuna arıyor beni şuraya gideceğiz buraya gideceğiz. Adamın tuzu kuru demiş. Benim çoluğum çocuğum var. Ben buna dayanabilir miyim Ertuğrul amca demiş. Bizim Ertuğrul Tüzkan’a. O da; “ya oğlum, böyle bir adam bulmuşsunuz daha ne? Seni sıkıştırıyordur, gelemiyorsundur, gidemiyorsundur, işin vardır, haklısın. Sabah 8 gece 2 böyle bir adam bulmuş parti öpün başınıza koyun böyle bir adam gelmedi partiye hiç” demiş. Bunu ne için anlatıyorum. İl kongresinde bizi boğdular. Ömer Melli’nin elinde burada 53 tane il yönetimi müracaatı vardı. Yönetim kurulu üyesi olmak için. Yönetim kurulu üyeliğini bırak, kongre salonunda ben o büyük listenin karşısında dik durabilecek zor insan buldum. Şimdi hiç bunları düşünmüyor insanlar. Gidebilirler. Sağ olsunlar, teşekkür ederiz. Gitti arkadaşlarımız. <br />
-Özellikle son bir senede yaşadıklarınıza baktığınızda kırgınlıklarınız var mı?<br />
Kırgınlığım olmaz. Ben duygusal düşünmem ama şu var tabi, bugüne kadar ben bir insan hakkında 3 saat sonra ne yapabileceği, 5 sene sonra bu durumlar söz konusu olduğunda ne yapabileceği konusunda hemen hemen hiç yanılmadım diyebilirim. Yani düşünürüm. Bu arkadaşla bir gün yol ayrımında şöyle bir noktaya gelebiliriz. O andaki durumu ne olur. Bunları düşünmek lazım… Yani pişmanlığım o anlamda olmadı ama hakikaten böyleyim diyerek, kendine bahaneler uydurup, siyaset konuşan insanlardan da tiksiniyorsun tabi. Bana gel de ki, başkanım benim durumum bu böyle olması gerekiyor. Bu başka bir şeydir. Ama ben biliyorum sen de bu durumu biliyorsun. Bunlar mazeretler uydurdular mesela; gençlik kolları çalkantılı olmuş, kadın kolları çalkantılı olmuş laf mı bunlar? Biz beraberdi burada, birbirimizi biliyorduk. Sekiz sefer gittim gençlik kolları için adam yok diyor. Sen buradaydın bununla çalışacaksın diyor. Neden? Önder Sav burayı çökertmek için uğraşıyor. Konyaaltı’nı görevden alacağız diyoruz. Ben senden bunu istiyorum. “Alamıyoruz, biz örgüt müyüz, sen orada alırsın. Ben buradan MYK’dan geçirtmem kıvrılır oturursun” diyor. Önder Sav “Nasıl duracaksın bakalım orada bana karşı” diyor. 9 ay sonra diyor ki “Konyaaltı’nı görevden alamadık.” Şu vardı; ya burayı terk edip gidecektik ya da katlanacaktık. Hala binanın çaycısını konuşuyorlarsa ben daha ne diyebilirim ki? Şu binada masa, sandalye, televizyonun yanında gençlik ve kadın kollarını da değiştirdik. Kime rağmen? Genel merkeze rağmen. Bu bile yeter biliyor musunuz? Ya biz dedik ya gençlik kolları... Bu neyi gösterir? Bizim gençliğe verdiğimiz önemi gösterir. Taviz vermiyorum Önder Sav bana diyor ki “Salih Ahmet’i çağırsaydın da, çalışsaydı, 2 hafta dolaşsaydı, görev verseydin de yapmasaydı, görevden alsaydın” diye akıl veriyor. Öyle bir şey yok. Olamaz. <br />
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-10281622779114698352011-08-29T03:53:00.000-07:002011-08-29T03:53:29.615-07:00AYHAN ÇİFTÇİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1cd8zqNR41_lw8Er2qPe43KR4hdEYKBPmrBJ9oR7P2PR_1rxoDG4r80QeCjHHOU2iYqDUMlHsh3JUPk8_5nHc_UqZ_2ktz5EbclfbLiwPZZ-1m3bGDyqkz7fO1HKkUN_WcwG2D39bLn4h/s1600/ayhan+%25C3%25A7ift%25C3%25A7i+%25283%2529.jpg" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="400" width="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1cd8zqNR41_lw8Er2qPe43KR4hdEYKBPmrBJ9oR7P2PR_1rxoDG4r80QeCjHHOU2iYqDUMlHsh3JUPk8_5nHc_UqZ_2ktz5EbclfbLiwPZZ-1m3bGDyqkz7fO1HKkUN_WcwG2D39bLn4h/s400/ayhan+%25C3%25A7ift%25C3%25A7i+%25283%2529.jpg" /></a></div><br />
Türkiye’nin turizm, tarım ve ticaret alanlarında önemli bir yere sahip olan Antalya’da yer alan Port Akdeniz, gerek genel ve dökme yük gerekse konteyner yük hacmini katlayarak arttırmayı, liman’ı Akdeniz’in en güvenli, en verimli, en etkin işletilen ve yönetilen çok fonksiyonlu limanı haline getirerek Türkiye’nin en önemli ticaret kapılarından birine dönüştürmeyi hedefliyor.<br />
Port Akdeniz, Antalya’da 2006 yılından bu yana konteyner elleçleme ekipmanları, vinç ve römorkörlere yapılan ciddi yatırımlar ile ticari liman operasyonlarında daha hızlı hizmet verilirken, bunun yanında kalite ve verimlilik artışı sağlanırken, diğer taraftan yeni yolcu terminali ile limanın kruvaziyer turizminde önemli bir yer edinmesi sağlanıyor.<br />
Dünya genelinde de her yıl yüzde 10 dolayında büyüyerek hızlı bir gelişme gösteren kruvaziyer turizmin denizlerdeki ekonomik hareketliliği 30 milyar dolara ulaşmış. Yüksek gelir düzeyine sahip turistlerin ilgi gösterdiği kruvaziyer turizminde seyahat eden yolcuların sayısı 15 milyon civarında... Bunun 10 milyonunu Amerikan vatandaşları oluşturuyor. Geri kalanı ise farklı Avrupa ülkelerinden geliyor. Kruvaziyer turizm sektöründe gelişmiş ülkeler sürekli daha modern ve daha lüks gemiler inşa ederken, limanlarının kapasitelerini arttırırken, alt yapılarını günün koşullarına göre yapılandırırken ve gelecek on yılın değerlerine ilişkin projeler üretirken, bizim de gerçek anlamda bir kruvaziyer gemisine sahip olacağımız günler diliyorum.<br />
Global Liman İşletmeleri'nin yaptığı yatırımlarla altyapısı ve ticaret hacmi büyüyen Antalya Limanı, 4-6 Kasım 2010 tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi'nde düzenlenen ve lojistik sektörünün lider firmalarını ağırlayan 4. Logitrans Transport Lojistik Fuarı'nda ilk kez düzenlenen "Logitrans 2010 Lojistik Ödülleri" kapsamında, “Liman İşletmecileri Kategorisi”nde Takdir Ödülü kazandı. Bu yıl 18'i 13 farklı ülkeden olmak üzere 213 markayı temsil eden ve 102 katılımcı firmayı bir araya getiren 4. Logitrans Transport Lojistik Fuarı açılış gününün akşamı "Logitrans 2010 Lojistik Ödülleri" adıyla ilk kez düzenlenen törende hızla gelişen lojistik sektörünün başarılı kurum ve kişileri belirlendi. Ödül töreninde, "Ulaştırma Bakanlığı Belgeli Hizmetler" ile "Oda ve Derneklere Kayıtlı Hizmetler" farklı kategorilerde değerlendirildi. Ayrıca proje ve ürünlere "Jüri Özel Ödülleri" verildi. Türk deniz ticaretinin en önemli kapılarından birisi olan Antalya Limanı'nın işletmesini 2006'da devralan Global Liman İşletmeleri, Port Akdeniz’e verilen Takdir Ödülü'yle taçlanan başarısına giden yolu 29 Temmuz 2010'da limanın hisselerinin tamamını satın almasıyla açmıştı. Global Liman İşletmeleri bu ödülle birlikte hedeflerine beklenenden daha kısa sürede ulaşmış oldu.<br />
Antalya Limanındaki köklü değişim ve yatırımlar elbette ki bizim de dikkatimizden kaçmadı. Yıllardır deniz ticaretinde hareketlilik bekleyen Antalya’da değişim hissedilmeye başladı. Ortadoğu Antalya Liman İşletmeleri A.Ş. / Port Akdeniz Genel Müdürü Ayhan Çiftçi ile bu hafta Antalya Limanındaki milyon dolarlık değişim ve yeni hedefleri üzerine keyifli bir söyleşimiz oldu. <br />
<br />
<br />
<br />
<b>-Antalya Liman İşletmesi şu an hangi konularda hizmet veriyor?</b><br />
Şimdi 2’ye bölelim isterseniz. Bir yolcu kısmına bakalım bir de kargo kısmına bakalım. Yolcu kısmında biz gelmeden önce tesis çok eskiydi. Dolayısıyla müşteri kabul etmek için öncelikle altyapıyı tamamlamalısınız. Antalya Liman İşletmesini aldıktan sonra öncelikle bu konuyu hallettik. Biz Global Liman İşletmeleri’ne bağlı üç limanız. Antalya Limanı, Bodrum Limanı ve Kuşadası Limanı. Kuşadası limanı, kruvaziyer taşımacılığında Akdeniz Çanağı’nın bir numarasıdır. Pazarlama direktörümüz Figen Semerciyan’ın çalışmalarıyla, özellikle Global Holding’in de bize yaptığı destekle birçok müşteriye rahatlıkla ulaşabiliyoruz. Holdingin gücünü de çok kullandık, bunun içerisine kendi ticari faaliyetlerimizi, başarımızı da koyduk. En alt kademede de operasyonel imkanları maksimuma çıkardık. Mesela Türkiye’nin hiç bir limanında olmayan imkanları Antalya limanı için hayata geçirdik. Antalya Limanında ilk defa başlayan uygulamamızla 2500 yolcu geliyor, 2500 kişi dönüyor, yani bir seferde 5000 yolcunun gelip döndüğü bir operasyon başlattık. Bu kadar insanın bir de bagaj sorunu oluyordu. Bir insanın ortalama 2 bagajı olduğunu düşünürsek binerce bagaj yapar. Bu bagajlar için 1000 m² özel bir salon yaptık.Son derece modern, x-ray cihazlı, klimalı, yangın sisteminin olduğu bir salonla hizmet veriyoruz. <br />
<b>-Liman işletmeciliğinde en önemli ilerlemeler yatırımla doğru orantılı mı oluyor? </b><br />
Yatırım çok önemlidir. Devletimizin politikalarını ve sektöre bakışını hepimiz biliyoruz. Ben herhangi bir devlet sektörünün bilgi eksikliği olduğunu hiç bir zaman düşünmedim. Yatırımda, planlamada bir takım farklı düşünceler var. Biz orada bir adım öndeyiz; çünkü belli sürelerde bu limanları işletmekle mükellefiz. Amacımız elbette para kazanmak. (Ancak gelirlerimizi arttırmak için ekipmana ve deneyimli iş gücüne yatırım yapmanın gerektiğinin de bilincindeyiz.) Bu mantıkla ilerleyerek göreve gelir gelmez yatırımlarımızı tamamladık. Yolcu kısmını 1,5 ayda bitirdik. Bunun meyvelerini şimdi biz değil Türkiye alıyor. Düne kadar Antalya’ya senede 55 - 60 arası gemi geliyordu. Biz geçen seneyi 80 gemiyle kapattık ve bu sene 96 gemi kesin görünüyor. Bunların yaklaşık %60 ı da 200 metrenin üstünde gemilerdir. Kruvaziyer turizmi bizim için çok önemli. Biz dünyada da kruvaziyer turizminde söz sahibi olan bir grubuz. Kuşadası Limanı ve Bodrum Limanı kruvaziyer turizminde en iyi olan noktalarımız. Ve bu sektörün içinde bulunan herkes tarafından bilinen bir şirketiz. İsmimiz bizim için çok önemlidir. Bunu da göz önüne alarak her türlü adımımızı atıyoruz. İlk ele aldığımız noktalardan bir tanesi kruvaziyer turizmi oldu. <br />
Kargoda da çok ciddi yatırımlar yaptık. 2010 Temmuz ayından bu güne kadar 12 milyon dolarlık yatırım yaptık, hala da devam ediyoruz. Hedefimiz 15 milyon dolarla bu seneyi kapatmaktır.<br />
<b>-Kruvaziyer turizminde de aynı bölgeye birden fazla gelen turist profili var mı?</b><br />
Bunları yüzdesel konuşmak lazım. İlk defa gelenler, her şeyden önce firmalarda yeni yüz yeni liman arıyorlar. Kruvaziyer turizminde de kendine ait bir pazarlama mantığı var. Yeni yüz yeni insan demektir. Kruvaziyer yolcusu çok bilinçli ve kültürlü olduğu için bir süre sonra kendisi gittiği yerleri rahatlıkla eleyebiliyor. Bu yüzden başta Kuşadası olmak üzere, Bodrum gibi bölgelere de ikinci hatta üçüncü defa gelenler oluyor. Bu aslında bölgenin performansıyla ve gelen turistin bölgeyi sevmesiyle ilgilidir. Antalya’nın keşfedilmemiş güzellikleri doğru pazarlandığı taktirde, Antalya’da ikinci hatta üçüncü kez gelinen bir liman olabilir. Bu çalışmalar 10 yıl önce yapılması gereken hamlelerdi. Ama geçmişten hayıflanmak gibi bir lüksümüz yok. Dolayısıyla biz bu sene başladık. Terminal bitti. Bagaj bitti. Proje biter bitmez çevre düzenlemesini de yapacağız. İlk sezona yetiştiremediğimiz bir takım çalışmalar var. Yolcu terminalinin dış kapısı yeniden dizayn edilecek. Büyük bir ihtimalle önümüzdeki sene çok çok daha iyi bir konumda olacağız. Antalya’ya yakışan bir bölge haline geleceğiz. Çünkü gelen turistin ilk ayak bastığı anda edindiği intiba çok önemli, şu an şehri gezdikten sonra düşünceleri olumlu yönde değişiyor ama zaman kaybediyoruz. Bunun yanında, gelen turisti halkla kaynaştırma projelerimizi de geliştiriyoruz.<br />
<b>-Bugüne kadar Antalya limanı yatırımları için ne kadar bütçe kullanıldı?</b><br />
Biz yatırımın en önemli kalemini altyapı çalışmalarında kullandık. Yani görülmeyen değerlerimiz. En önemlilerinden biri olan derinleştirmeyi yaptık. Derinleştirme yaptığımız için gemi boyları büyüdü. Ticari kapasitemizi de arttırdı. Bazı yerler 8.5 metreydi belli bölgelerde sığlık vardı. Belli bölgelerdeki sığlık büyük gemilerde tüm limanı etkiliyor. Onların hepsini bir kabul edip, tüm liman derinliğini -10 metreye getiriyoruz. Çalışmalarımız bu ayın sonunda bitecek büyük ihtimalle... Eksi 10 metre de Antalya için çok çok iyi bir <br />
derinlik denebilir. Yani aslında İzmir limanının bile derinliği eksi 10 metredir. İzmir limanındaki teknik şartları Antalya’ya getirmiş oluyoruz. Bu çalışmalar devam ederken limana iki tane yüksek tonaj kapasiteli gemi aldık. Bir tanesi geçen günlerde 32 bin tonla kalktı. Şimdi yeni bir gemi daha alıyoruz o da 35 bin tonla kalkacak. Eksi 10 metre dediğiniz zaman 35 bin tonunda üstüne çıkmış oluyorsunuz. Bu da dünya standartlarında iyi sayılabilen bir tonajdır. Bu rakamlar Antalya’nın geçmişinde hiç olmayan bir şeydi. Buna bağlı olarak da siz gemi tonajını büyüttüğünüz zaman ona göre de vinç almak zorundasınız. Ekipmanımızı da ona göre kurduk. En son aldığımız vincin imalatı bitti bir aya kadar bizde olacak. Bu vincin kapasitesi 150 ton. 150 tonluk bu vinçlerden Türkiye de sayılı var. 35 metreden 150 tonu rahatlıkla kaldırıyor.<br />
<b>-Çok ciddi bir yatırım bütçesi kullanmışsınız. Bu bütçe de en büyük yatırım ekipman için mi yapıldı?</b><br />
Bizler liman işletmesi olarak çevreye de çok duyarlıyız. En büyük yatırımı da denize yaptık. Öncelikle ilgili firmaya dalgıçlarla limanın dibini temizlettik. Yaklaşık 25 kamyon lastik çıktı. Klozetler,kanolar çıktı. Deniz dibi temizliğinden sonra taramaya başladık, çekimler yaptırdık. Bu temizlikten sonra inanın su altında da yaşam başladı. Suyun dibinde hatta yaklaşık 10 metre dibinde bile önünüzü görebiliyorsunuz. Liman 1978’den bu güne kadar ilk kez temizlenmiş. Liman kendini bir 30 sene idare etmiş. Biz daha profesyonel bir çalışma yaptık. Ben bu yapılan çalışmanın 25- 30 yıl daha gideceğini düşünüyorum. Global Liman İşletmeleri olarak her bölgeye, her zaman da profit center olarak bakarız. Herkes kendi işine bakar. Biz şimdi Kuşadası’nı geçmek gibi kendimize bir hedef koyduk. Bunun için de Antalya Bölgesi’ne çok güveniyoruz. Antalya Bölgesi’nde çok ciddi araştırmalar yaptık. Dağları taşları gezdik. Hatta turist rehberleri kadar gezdik diyebilirim. Demre’yi öne çıkarttık mesela… Demre’nin yanında Isparta Bölgesi’nde, Finike Bölgesi’nde muhteşem eski şehirler var. Biz bunların pazarlamacılığını da yaptık. Hatta yurtdışından uzman bir editör geldi. Bu konuda kitap hazırladı. Bu kitabı da en kısa sürede yayınlayacağız. Bence Antalya Bölgesi hala keşfedilmeyi bekliyor. Antalya ve Kuşadası Bölgesi’nin ortak noktası ikisinin de turizm bölgesi olmasıdır. Yatırımları denize gömmüş gibi görünsek de bunun neye faydası oldu; gemilerin büyümesiyle birlikte ihracatçı firmanın daha az ödemesine neden oldu. Çünkü armatörler de ne kadar büyük gemi getirirlerse ve ne kadar çok taşırlarsa fiyatlarını onlarda revize ediyor. Bu da artı değer olarak hem Antalya Bölgesi’ne hem de Türkiye’ye döndü. Daha önce siz aynı yük için ödediğiniz paradan şu anda %5, % 10 gittiği yere göre %20 daha az ödüyorsunuz. Bununla da ekonomiye ciddi bir katkı geliyor.<br />
<b>-Antalya semalarında son iki yıldır büyük konteyner gemileri görülmeye başladı. Daha önce niçin gelmiyorlardı?</b><br />
Antalya Bölgesi’nde bulunan herhangi bir 10 tonluk, 12 tonluk bir malınızı bile Dünya’nın istediğiniz bir şehrine ihraç edebilirsiniz. Bu olanağı sağladık ve deniz taşımacılığı o kadar ucuz ki, yani şimdi 10 tonu İstanbul’a göndermek için ödediğiniz parayla 10 tonu Amerika’ya yolladığınız zaman aynı fiyatı ödüyorsunuz. Çalışma sistemimiz geliştirildi ve kolaylaştırıldı. İşlemler İlgili acenteler tarafından düzenliyor. Siz kendi fabrikanızdan konteyneri yüklüyorsunuz. Gümrük konusunda gerekli işlemler yapılıyor, acente elemanları ve bizler üzerimize düşeni yapıyoruz. O konteyner yurtdışındaki istediğiniz fabrikanın kapısına teslim ediliyor. Tabii bu firmalar Dünya çapında olduğu için gemi servisleri de ona göre kaliteli oluyor. Daha modern ve büyük tonajlı gemiler ile servis vermeye başlıyorlar Böylelikle gemilerin boyları 230 metreye çıktı. Eskiden TEU kapasitesi 1200 olan gemiler yerine şimdi 5200 kapasitesi olan gemiler servis vermeye başladı. O gemilere uygun ekipman almamız lazımdı. Bizde vinç sayımızı üçe çıkardık. Şimdi 4’üncüsü geliyor. Bu 4 vinç de teknoloji harikası olan vinçlerdir. <br />
Denizde her şeyin maliyeti çok yüksektir. Dolayısıyla biz onların limanda kalış sürelerini minimuma düşürmeye çalışıyoruz. Bunda da çok ciddi yatırım yaptık. Bu alınan vinçlerle birlikte 15 milyon dolara yaklaştı yatırımımız. Bunu yaptığımız için sizinde gördüğünüz büyük gemiler rahatlıkla gelebiliyor ve daha da gelecek. Zaten gelecekteki amacımız da limanımızı konteyner limanı haline getirmektir. Çünkü dünyada da artık konsept konteyner taşımacılığına gidiyor. Bu sebeple yeni bir konteyner adresleme programı alındı ve uygulamaya başlıyoruz. Biz bu konuda da yine Antalya’yı konteyner turizmine entegre etmek istiyoruz.<br />
<b>-Liman işletmeciliğinin turizmle entegre olması ne kadar önemli?</b><br />
Holding bünyesi içerisinde limancılık bizim inandığımız bir bölüm dolayısıyla onu geliştirmek için ekonomik olmak koşuluyla bölgeye de hizmet vermek zorundayız. En önemlisi Antalya çok ciddi bir turizm bölgesidir. Biz sadece aracıyız. Gelen-giden gemilere ve yolculara en iyi hizmeti veriyoruz. Biz sadece kendi işimizi yapıyoruz. Gemilerin buraya gelmeleri için bölgeyi de cazip hale getiriyoruz. Bunun içinde bölge pazarlamacılığı yapıyoruz. Belediyeden de yardım alarak, buradaki yolculara otobüs servisi koyacağız. Niyetimiz burada kalacak olan turistin halkla iç içe girmesi ve ilerleyen dönemde bunun için Kaleiçi bölgesine kadar 3-5 basit otobüs durağı oluşturacağız. Buradan çıkan yolculardan isteyen istediği bölgede inebilecek. Gelen misafirlerle halkın iç içe girerek kültür paylaşımının yapılmasını sağlamak istiyoruz.<br />
Genel bir kural vardır. Gemi yolcuları daima pahalı yolculardır. Bugün ülkeye deniz yolu dışında gelen yolcuların harcadığı para 300-500 dolar arasıdır. Gemiyle gelen yolcunun harcadığı para 2 bin ile 5 bin dolar arasıdır. Arada böyle bir fark var. Diğer bir konuda Antalya’ya getirdiğimiz turistlerin kültür seviyesi yüksek insanlar olmaları. Belçika, Almanya, Norveç, Avusturya gibi ülkelerden gelen hepsi üst düzey kariyer sahibi olan insanlardır. Bizim zaten kruvaziyer sisteminin üzerinde çalışmamızın bir nedeni de şuydu. Antalya Bölgesi’nin yazı uzun aylara yayılıyor. Antalya’da bir sürü golf otel yapıldı. Takdir edersiniz ki bu ülkelerin çoğu kışın dünyanın en soğuk ülkeleridir. Bu yolcularının yaş ortalaması da 50’nin üstündedir. Yani golf oynayalım, deniz havası olan sıcak bir bölgeye gidelim gibi beklentileri bulunuyor. Bugün Antalya’da birçok gün kışın bile 20 derecenin üzerinde hava sıcaklığı var. Niyetimiz bu turizm sezonunu 12 aya çıkarmak. Kışın da bu insanları belirli noktalardan alıp Antalya’ya getirmek onları bu otellerde ağırlamak istiyoruz. Antalya’da turizmin en ölü olduğu zamanlarda sektöre biraz oksijen verelim istiyoruz.<br />
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-31890511508649592272011-06-23T09:52:00.000-07:002011-06-23T09:52:39.626-07:00GÖKHAN KIRDAR<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYsaLkorEgVHKs2W3WkCD1XgmL5b2yvZTMIF8_vbhgZl_c8lJpE-29Tlrb176UwbX7lLMrprgvSKD2YmiW7oK8i0TQqlvgWsbxV0clGgrTHqc6RvoKrz9MpYk9272xiVkJ-5lHfOLERAGE/s1600/G%25C3%25B6khan+K%25C4%25B1rdar+2.jpg" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="277" width="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYsaLkorEgVHKs2W3WkCD1XgmL5b2yvZTMIF8_vbhgZl_c8lJpE-29Tlrb176UwbX7lLMrprgvSKD2YmiW7oK8i0TQqlvgWsbxV0clGgrTHqc6RvoKrz9MpYk9272xiVkJ-5lHfOLERAGE/s400/G%25C3%25B6khan+K%25C4%25B1rdar+2.jpg" /></a></div><br />
Gökhan Kırdar uzun bir aradan sonra Antalya’da çekeceği film projesiyle dönüyor. Film; drama, müzik ve dans sanatlarıyla desteklenen, müzik-aura terapi ile bütünleşen 7 farklı aşk hikâyesinden oluşuyor. Kırdar Ay’ın belli evrelerinde Facebook’ta 500 binin üzerinde hayranıyla yolculuğunu paylaşıyor.<br />
<br />
Her ne kadar yeni kuşak, onu Kurtlar Vadisi dizisinin bestecisi olarak tanısa da, daha önce çıkardığı ‘Yerine Sevemem’ albümüyle önemli bir hayran kitlesine sahip olan Gökhan Kırdar, bu albümünden sonra “Trip” ve “Ethnotronix” gibi bambaşka tarzda albümler yaparak özel şarkılar ortaya çıkardı. Çok meşhur olduğu bir dönemde, yeni keşifler yapmak üzere yola koyulan sanatçı aynı zamanda benliğine dair bir yolculuğa başladı. Kökleri M.Ö 10.000 yıllarına dayanan enstrümanlarla tanışan Kırdar, sadece bununla da kalmadı; müziğin terapi özelliğinden de faydalanarak, ‘OQUN’ adındaki projesini hayata geçirdi. Evrende yaşayan hiçbir canlının ahını almamak için yeryüzündeki tüm varlıklara rikkat (merhamet) duygusuyla yaklaşan Ön-Türk kültüründeki ‘kam’ davulundan yola çıkan ‘OQUN’ Projesi, 2004 yılında Lüksemburg’daki Mudam’da düzenlenen tasarım sergisinde ilk kez yayınlandı. <br />
<br />
‘Tüür’ davuluyla terapik müzik<br />
<br />
“Tüür-Yağmur Duası ” isimli albüm, kopuz, lir, çeng, kılkopuz, tobşur, dutar, morinhur gibi eskiden ‘kam’ların kullandığı ilk Türk çalgılarıyla elektronik, rock, jazz ve senfonik müzik elementlerini sentezleyerek yeni bir tür ortaya koydu. Bu projeye ismini veren “Tüür” davulu oluşturduğu rezonanslarla insanları terapi eden ilk Türk ayin ve dans çalgısı olma özelliğini de taşıyor. Geçtiğimiz yıl “Foton Çağı” adıyla bir dizi konserler serisine başlayan sanatçı, video, dans, ışık oyunları destekli bu projesiyle, bir tür müzik terapisi yaparak insanların “farkındalığını” artırmayı hedefledi. <br />
<br />
Yeni kuşağın adı ‘foton çağı’<br />
<br />
Foton kuşağı, kimileri için çok yabancı olsa da meraklıları için yeni bir araştırma konusu olarak ortaya atıldı. Yaşadığımız gezegeni yakın zamanda etkisi altına alması beklenen, varlığı hakkında bilimsel veriler de olan, yüksek enerjili fotonlardan oluşan büyük bir kuşak “foton kuşağı”. Deniliyor ki, her 12 bin 500 yılda bir güneş sistemi bu kuşağın içine giriyor. Bu kuşağın katmanları da var. Kırdar, “Foton kuşağının ilk iki katmanına çoktan girdik bile. İlk aşamasına 1962’de, ikinci aşamasına 1987’de, üçüncü ve son aşamasına ise dünyanın hemen her tarafında beklenildiği gibi olursa 2012 sonunda gireceğiz” dedi. <br />
<br />
Yok oluş değil, yeniden doğuş<br />
<br />
Foton Çağı’nın, dolayısıyla 2012’nin yok oluşun değil, yeniden doğuşun, var oluşun başlangıcı olduğuna inandığını belirten Kırdar, “Denilenler gibi 2012’de ya da daha sonrasında yaşanacak son aşamanın, insanlığın yitirilişi gibi olumsuz şeyler yerine, yeniden doğuşa, hastalanmayacak vücutlara, kötülüklerin yok olmasına yol açacağına inanıyorum” diyor. ‘OQLUB’ projeleri kapsamında, insanların korkularından kurtulmaları, yerine umut ve aşkı aşılamak amacıyla hayata geçirilen ‘OQLUB in Love’ film projesinde, müzik ve dansla desteklenen bir müzik terapisi uygulanacağını belirten Kırdar, Antalya’da çekilerek, İngilizce ve Türkçe yayınlanacak olan filmin plato ve mekanlarının aynı zamanda ‘OQLUB 7’ ‘Rainbow-Gökkuşağı’ terapi merkezi olarak da ilk kez Antalya’da ve çevre otellerinde faaliyet göstereceğini belirtti. <br />
<br />
Antalya’da ‘Oqlub in Love’<br />
<br />
Bu uzun metraj film projesiyle, müzik terapi ve enstrüman titreşimlerinin vücutlarımızdaki 7 manyetik noktamızı dengelemesi, bedensel ve ruhsal hastalıklarımızı iyileştirici etkileri ve dans faktörünün önemi üzerinde durularak çok özel bir hikaye beyaz perdeye yansımış olacak. Önümüzdeki günlerde Antalya’da yapacağı basın lansmanıyla filmin detayları ve film ekibi seçmelerinin de bilgisinin verileceğini söyleyen Kırdar, anlattıklarıyla bizleri de şimdiden heyecanlandırdı. Bu projenin bir diğer özelliği de dünyada ilk defa yapılacak olması… Geçtiğimiz günlerde Antalya’ya gelen Gökhan Kırdar ile “OQLUB in Love” ismiyle çekimlerine başlanacak bu özel film projesiyle ilgili detayları ve yıllardır yaptığı müziğin felsefesini konuştuğumuz keyifli sohbetimizde biz de sözü “aşk’la” noktalıyoruz.<br />
<br />
Yerine Sevemem albümünden sonra uzun zaman sizden yeni bir albümün haberini alamadık. Neden albümlerinizin arasına uzun zamanlar koyuyorsunuz?<br />
<br />
Kendimle kaldığım dönemde bu tarz çalışmaların temellerini atıyordum. Zamanı geldikçe de hepsini gün yüzüne çıkarmaya başladım. Her şeyi yavaş yavaş gündeme getirmem gerekiyordu. Birden kavramsal bir projeyle ortaya çıkmak yerine, önce o zemini oluşturup bu projenin oluşacak zemin sayesinde daha çok insana ulaşmasını sağlayabilirdim. O yüzden ‘Yerine Sevemem’ dönemi albümlerim, ‘Trip’ albümü, sonra ‘Ethnotronix’, film ve dizi müzikleri, ardından OQUN ‘Tüür Yağmur Duası’ projesi, “Foton Çağı” konserleri ve şimdi de Antalya’da çekeceğimiz film projemiz ile çalışmalarım yeni bir boyut kazanıyor. <br />
<br />
Bu konuyu araştırmaya ve düşlemeye nasıl başladınız?<br />
<br />
Türkiye'nin coğrafi konumunun bu iki kültürün ortasında bir yerde olduğunun ve bunlardan üçüncü bir kültür, üçüncü bir önermenin oluşturulabileceğinin farkına varınca tarihle, en azından müzik tarihiyle ilgili bir araştırmaya giriştim. Müzik tarihi yolculuğunda ulaşabildiğim en başlangıç noktası M.Ö. 10 bine kadar gitti. İnsanlık dediğimiz kültürün Orta Asya topraklarında başladığını görüyorsunuz. Enstrüman tarihine baktığınızda da... Arkeolojik bulgulara göre ilk enstrümanların o topraklarda yapıldığını görüyorsunuz. Ne tesadüftür ki bizim tarihimiz de orada başlar. Orası ‘ata yurdu’ olarak geçer. Böyle bir şeyle karşılaşınca bir Türk müzisyen olarak etkileniyor ve onu sahiplenmek istiyorsunuz. Sözsüz müziğe ağırlık verişim, sözden ve dilden uzaklaştıkça müziğe ve müziğin evrenselliğine daha da yaklaşıldığına inandığım içindi. Her bilgi, en başından itibaren yazılmıştır. Size düşen, merak ederek o yolculuğu bilinçli yapmanızdır. Eğer kabuğunuzdan sıyrılıp yola çıkabilirseniz, varlığınızın nereye gideceğine daha fazla inanırsınız. Böylece birleşmeye yönelik bir felsefe hâkim olacaktır. Bunun için önce sanat yapmak lâzım. Sanatın misyonu, insanlara bir şeyler kazandırarak, öz benliklerine ulaşmalarına yardımcı olmaktır.<br />
<br />
Antalya’da çekimlerine başlanacak olan bu müzikal filmle ilgili detayları paylaşır mısınız?<br />
<br />
Müzisyen olmam nedeniyle, sadece drama bir film olmayacak bu projemiz. Dansın ve müziğin de ağırlıkta olduğu müzikal bir film olacak. Filmin senaryosunu ben yazıyorum. Başrolde ben varım ve 7 bayan dansçı ana karakterimiz olacak. 7 kıtadan seçilmiş bale sanatçılarından oluşan ‘Rainbow’ dans grubu üyeleri başrol oyuncularımız olacak.<br />
<br />
7 rakamı sizin için neden bu kadar önemli?<br />
<br />
Filmde, Antalya Film Festivali’nde gösteri yapmak amacıyla gelen 7 kadın dansçının, Antalya’ya gelişleri, benimle tanışmaları ve bu 7 dansçının, 7 günde başından geçecek 7 ayrı aşk hikâyesini kaleme aldım diyebilirim. Filmin adı da Antalya “OQLUB in Love” olacak. OQ hecesi, Gökhan isminin “Gök” hecesinin Ön-Türkçe’deki karşılığıdır. OQ kelimesini benim artist sembolüm ve sanatsal markam olarak kullanıyorum. OQLUB için de, iki sene önce internet ortamında başlayan ve binlerce kişiye ulaşan bir sanat ve terapi kulübü diyebilirim. İnsanların ruhsal ve bedensel rahatsızlıklarını bilimsel ve sanatsal yöntemlerle tedavi etmeye çalıştıkları bu grup, yüz binlerce kişiyi müziğin evrensel çatısında buluşturdu. Bu ortamda uygulanan ritüeller, dans performansları, titreşimsel müzik terapileri, renk terapileri, nefes terapisi, aroma terapisi gibi birçok terapi yöntemini de içinde barındırıyor. OQ aynı zamanda kuantum anlamına da gelir ki, bu da maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüşümüdür. 7 rakamına gelince; vücudumuzda 7 manyetik noktamız var. Bu noktalara 7 çakra adı veriliyor. Bedenimizde 7 temel enerji merkezi; Muladhara çakra - Kök çakra, Swadisthan çakra - Sakral çakra, Nabhi çakra - Güneş sinir ağı merkezi, Anahat çakra - Kalp çakra, Vishuddi çakra - Gırtlak çakra, Agnya çakra - Üçüncü göz, Sahasrara çakra - Taç çakra olarak isimlendiriliyor. Yaşadığımız tüm ruhsal ve bedensel rahatsızlıklar bu 7 ana çakramızla bağlantılıdır. Eğer çakralarımızın herhangi birisinde bir rahatsızlık varsa biz o çakranın bağlantılı olduğu salgı bezlerinin yaratacağı hastalıkları yaşıyoruz. Her çakranın bir rengi vardır ve bu renkler gökkuşağındaki renkler gibi diziliyorlar. Kırmızıdan mora doğru olan bu dizilişteki renk uygulamasıyla da terapi yapabiliyorsunuz. Beraberinde her çakra için aroma terapi devreye giriyor. Belirli bitkilerin aromatik kokularıyla da terapi uygulanabiliyor. Beyin-nefes teknikleriyle de bu tarz terapiler mümkün olabiliyor. O nedenle gökkuşağındaki 7 renk, 7 çakramız, 7 rakamının kozmik ve mistik anlamlarından dolayı bu felsefeyi en iyi 7 rakamının temsil ettiğine inanıyorum. 7 aynı zamanda Antalya’nın da plaka numarası ve bu da hoş bir tesadüf oldu. <br />
<br />
Filmin platosu aynı zamanda da bir terapi merkezi olacak diyebilir miyiz?<br />
<br />
OQLUB benim 2005 yılında kurduğum bir kulüptür. Şimdi onu ilk kez Antalya’da bir terapi merkezi olarak hayata geçirmeyi planlıyoruz. Biz iki yıldır her Ay evresinde internet ortamında buluşup, kulübümüzün üyeleriyle müzik üzerine, aşk üzerine ve aşk felsefesi üzerine terapiler uyguluyoruz. Şimdi bunu gerçek anlamda hayata geçirmenin de zamanı geldi. OQLUB 7 ilk kez Antalya’da hayata geçecek ve bunun devamında İstanbul, Berlin, Paris gibi şehirlerde de benzer terapi merkezlerini hayata geçirmeyi amaçlıyoruz. Antalya bu projeyi gerçekleştirmek için çok uygun bir yer. Antalya şehir olarak çok doğal bir platoya sahip, film içinde ihtiyacımız olan, adeta cennet mekânları diyebileceğimiz yerleri içinde barındırıyor. <br />
<br />
Bu bahsettiğiniz OQLUB 7 projesine bir çeşit meditasyon mekanı diyebilir miyiz?<br />
<br />
OQLUB 7’yi öncelikle bir mekân olarak tasarlayacağız. Bu mekân aynı zamanda filmimiz için de doğal bir plato olmuş olacak. Burada yaşanan olayları filmin senaryosuyla birleştirerek gerçeklerden yola çıkan bir film çekmeyi planlıyorum. Terapi kulüplerinde tedavi için meditasyon şarttır. Düşleyiş ve hayal kurma terapilerin birincil özelliğidir. Düşleyişle kendilerini sanal bir dünyada hayal eden grup, onlara dinleteceğim müzikler ve gerçekleştireceğimiz titreşimsel müzik ve dans terapileriyle birlikte insanların 5 duyusuna hitap ederek oluşturacağımız bu tedavi seanslarını aynı zamanda da bu filme aktarmış olacağız. <br />
<br />
Filmin cast seçimleri Antalya’da mı yapılacak?<br />
<br />
Elbette öncelikle Antalya’da olacak; ama Antalya’ya gelemeyenler başvurularını ‘oqlub@loopus.net’ resmi e-posta adresine yapabilirler. İlgilenenler, oyuncu, dans sanatçısı, müzisyen, solist, model, seramik, cam, heykel, illüstrasyon, resim, fotoğraf, grafik, animasyon, endüstriyel tasarım, takı tasarımı, geleneksel sanatlar, kostüm tasarımı ve film prodüksiyon ekibi branşlarında başvuru yapabilirler.<br />
<br />
7 kadının 7 günde yaşadığı 7 aşk hikayesi derken, “aşk” olgusunu biraz daha öne mi çıkarmayı hedeflediniz?<br />
<br />
Maneviyat ve aşk duygusu insana en iyi gelen şeydir. İyileşmenin ilk esası bence aşık olmak üzerine kuruludur. İnsanın inançlı olması gereklidir. Eğer bu inanç insanı aşık olmaya ulaştırıyorsa, o zaman gerçek anlamda iyileşmeye başlarsınız. İnsanları aşk düşüncesine ulaştırıp, aşık ruhlar haline getirmek birincil hedeftir. Bu yedi kadının o müzisyene aşık olmaları onları iyileştirecek olan şey… Bu aşk duygusundan sonra onlara club içersinde uygulayacağımız sanatsal performanslar onları tedavi edecek. Club içersindeki bu düşleyiş ve hayal ediş onların kendi ülkelerindeki hayatlarından alınan flashbacklerle harmanlanıp “aşkla” tedavi edilecek. Ve filmin sonunda daha sağlıklı bireyler olarak Antalya’dan ayrılacaklar. <br />
<br />
Gelişen teknolojinin aşkın büyüsünü bozduğunu düşünüyor musunuz?<br />
<br />
İletişim hızının artması, özlemi yok eden bir süreç oldu. Hemen ulaşılabilir olmak, insanlara özlemeyi unutturdu belki de. Birçok şey sanal olarak yaşanmaya başladı. Romantizm, bir aşk mektubu, o mektubu yazarken hissedilen duygular, arzulamak gibi romantik duyguları yitirmeye başladık. Dönüşüm başladı ve aşkın yöntemleri değişmeye başladı. İlişkilerin yöntemleri değişmeye başladı. Daha sanal olarak beyinde yaşanan bir duygu haline dönüşen aşkın sonucunda insanlar artık dokunmadan sevişiyorlar. Her şey nihayetinde beyinde hissedilen bir duygu bütünlüğü; ama organik olan ve insanı insan yapan bağı sanal iletişim hızı ortadan kaldırıyor. Siz eğer dokunduğunuzu hayal ederken dokunduğunuz şey bilgisayarın tuşlarıysa, o elektriklenmeyi hissedemezsiniz. Hem seksüel anlamda, hem erotizm anlamında aşkla hissedilen dokunma, elini tutma, saçlarını okşamak, göz göze gelmek gibi romantik olan olguların bizleri insan yapan ve aşkı ifade eden şeyler olduğuna inanıyorum. Aşk sanal ortamda yaşandıkça bence eksik yaşanıyor. <br />
<br />
OQLUB 7’nin ana felsefesi de aşk üzerine mi kuruldu?<br />
<br />
Fiziksel olarak bedenimiz yaşlanır; ama ruhumuz tam tersine yaşlandıkça gençleşir. Bunu yaşatan da aşkın sonsuzluğunun farkına varmaktır. Her yaşınızda bir aşk olgusu olmalıdır ve bu sizi ayakta tutan enerjidir. OQLUB 7 felsefesinde de aşkı 5 bölümde ele alıyoruz. Bu isimler “Aşk’la” (in Love) projemin başlıkları, internet üzerinden yaptığımız sohbet ve terapilerimizin isimleri, ayın evrelerine verdiğimiz isimler… İlk Aşk, Beni Buluş, Seni Buluş, Bizi Buluş ve Onu Buluş’la birlikte bu evreler hepimizin yaşamıdır. “İlk Aşk” dönemi dediğimiz 10 ile 20 yaş arasındaki dönemde karşımızdaki insanın çok da önemli olmadığı bir dönemdir. Bu yaşlarda bizler aşka aşık oluruz. Kafamızda yarattığımız bir hayali sevgili vardır ve o sevgiliyi o kalıbın içerisine sokmaya çalışırız. Aşkla yeni tanıştığımız için karşımızdaki insan bizim için mükemmellik ifadesidir. Tanıştığımız her insanı kafamızdaki sevgili hayaliyle örtüştürmeye çalışırız. Eğer o kişi hayalimize uymuyorsa ayrılıklar başlar ve aşk şarkıları ortaya çıkar. ‘Yerine Sevemem’ gibi, ‘Üstüme Basıp Geçme’ gibi şarkılarım da benim ilk ayrılık yaşadığım dönemlerimde ortaya çıkmış şarkılardır. Sonra neden bu acıları yaşadığımızı ve aşk denen şeyin neden bize bu kadar acı verdiğini sorgulamaya başlarız. Bu ayrılık sürecinin suçlusu olarak genelde kendimizi buluruz ve bu dönem “Beni Buluş” dediğimiz dönemin de başlangıcı olur. İnsanlar önce ilk aşkı yaşar ve deneyimler ardından kendilerini bulmaya çalışırlar. Eğer kendini bulmaya yöneldiysen “Beni Buluş” basamağındasındır. Bu dönem komplekslerimizden uzaklaştığımız, kendimizi bulduğumuz bir dönemdir. Bu dönemde yaşanan içsel hesaplaşmalar öncelikle kendimizi sevmemiz gerektiğini, kendimizi sevdikten sonra, ancak gerçek anlamda aşkı yaşayabileceğimizi ve karşımızdaki insanı olduğu gibi kabul edebileceğimizi keşfettiğimiz süreçtir. “Seni Buluş” ise kendini bulduktan sonra başkasını da sevebilme eylemidir. Artık kendini sevebiliyorsan karşındaki için var olmayı öğreneceksin. ‘Ben ve Sen’i buluş gerçekleştiyse eğer, artık “Bizi Buluş” aşamasına gelmişiz demektir. Aynı ışığa uçan pervaneler gibi olacağız. Kıskançlık, çekememezlik barındırmayan ruhlar olarak, ayrıcalıklı bir aşkla bakacağımız bir inanış olacak. Sonsuzluğun merkezinde olandan yani mutlak aşktan bahsediyorum. ‘Bizi Buluş’ evresinden sonra, artık evrensel aşk duygusuna ulaşıyorsunuz ve başka bir canlıyı sevebilmenin getirdiği bu olguyla süreç sizi “O’nu Buluş” a getiriyor. Ben artık Işık Çağı’na geçeceğimize inanıyorum. Bu yüzden insanlara umut ve aşk aşılayan bir proje gerçekleştirmem gerektiğini düşündüm.<br />
<br />
<b>ANTALYA OQLUB IN LOVE Filmi için cast seçmeleri 17 Temmuz 2011 saat: 10.00-17.00<br />
AKM-Aspendos Salonu'nda yapılacaktır. Başvuru Branşları: Oyuncu-Dans Sanatçısı-Müzisyen-Solist-Model-Show Grupları<br />
</b>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-32342547938282683562011-06-04T15:20:00.000-07:002011-06-04T15:20:17.314-07:00TAHSİN CEYLAN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy75dOTDJ4O_fN8TwSQbqiUBgInoumTyfC5xspRZoQofck6a8oJy9G5WfMYqQzBeWMnfF4q_320RxybrGVFQ8G9o8a_telhM2YAHaE6cUxh54raJTbIeSloI6VjaPwm3EjGngn28n-l2qq/s1600/Tahsin+ceylan+%25284%2529.jpg" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="400" width="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiy75dOTDJ4O_fN8TwSQbqiUBgInoumTyfC5xspRZoQofck6a8oJy9G5WfMYqQzBeWMnfF4q_320RxybrGVFQ8G9o8a_telhM2YAHaE6cUxh54raJTbIeSloI6VjaPwm3EjGngn28n-l2qq/s400/Tahsin+ceylan+%25284%2529.jpg" /></a></div><br />
Deniz tutkunları, ömür boyu yaşar mavinin sakinliğini… Mavi tutkusu da denizdeki devinimi görselleştiren bir tablodur onlar için… <br />
Sualtı fotoğrafçılığı denince Türkiye’de ilk akla gelen isimlerden biri olan Tahsin Ceylan da mavi tutkunu bir deniz sevdalısı…<br />
Onun sevdası bizimkiler gibi değil, bizim sevdamız da onun ki kadar coşkulu olamaz hiçbir zaman…<br />
Denizlerin derinliklerinde, 200 metreden itibaren ışık yoktur ve karanlık başlar. Bununla birlikte derinliği Everest'in yüksekliğinden bile fazla olabilen okyanusların diplerine varıldığında rengarenk bir dünya ile karşılaşılır. Mavi tutkusu öyle bir sevdadır ki denizden uzakta olduğunda göğe bakıp denizi gören kişi Tahsin Ceylan…<br />
Mavi bir ıssızlığın ortasında korkmak yerine yücelen sevgisiyle kucaklıyor denizi, maviyi, özgürlüğü…<br />
“Poyraz” ismini verdiği kamerasıyla, suyun metrelerce altındaki ihtişamlı yaşama “merhaba” diyor sevgiyle…<br />
<br />
“Fotoğrafçılığın sadece ekipmandan ibaret olmadığına inanırım. İyi bir ekipman birçok şeydir ama, her şey demek değildir. Çekeceğiniz fotoğrafın, yüreğinizde oluşturduğunuz görüntünün objektife yansıması olması gerektiğine inanıyorum. Kameranın arkasında duran yürek, her zaman finali belirler. Ve bu, benim hayatımda hep böyle olmuştur. Ruhum her zaman mavi sularda yıkanır" diyen Tahsin Ceylan’ı anlatmak için inanın bu satırlar yeterli değil…<br />
Yüreğindeki tüm güzellikleri gözlerine yansıyan bir duayen, yaşama sevincini, direncini, umutlarını çevresine de yaymaya çalışan, ışığıyla bizleri de aydınlatan “Kaptan Cousteaumuz” Tahsin Ceylan…<br />
<br />
Uzun aylardır bu söyleşi için Tahsin Hoca’mın yolunu gözlüyordum. Geçtiğimiz hafta dalış için Kemer’e geldiğini öğrendiğimde düştüm yollara… Rotamız Kemer Yat Limanı, sohbetimize ev sahipliği yapan da “North Star” teknesi…<br />
<br />
<br />
-<b>İsmi de fotoğraflarınız kadar anlamlı olan son serginizin adı niçin “Denizin Ruhu”?</b><br />
Türkiye ve Dünya denizlerinden çektiğim görüntülerden oluşan sualtı fotoğraf sergim Ankara Esenboğa Havalimanında açıldı. TAV’ın sponsorluğunda hazırladığım sergi toplam 72 eserden oluşuyor ve büyük bölümünü Türkiye denizlerinin sualtı fauna, flora ve kültürel varlıkları teşkil ediyor. Ankara başta olmak üzere, İstanbul, Antalya- Gazipaşa, İzmir ve TAV’ın işletmesini yaptığı yurtdışı havalimanlarında da 45 günlük periyotlarda sergilenecek. Doğanın fırçası, en güzel ebrularını deniz suyunda boyar. Kıyı yakınında turkuvazken, akarsuların denize karıştığı yerlerde sararır, bulanır. Kış güneşiyle aydınlanan kutuplarda, cam yeşiliyle buz mavisi arasında gider gelir. Derinlere indikçe maviden laciverte değişir. Sonsuzmuş gibi görünen okyanus çukurlarında, sadece siyahtır. Okyanusların mavisiyle kuşatılmıştır kıtalardaki renkler. Tıpkı bir prizma gibi, okyanuslar da güneş ışığını çözümler ve renklerine ayırır. Kırmızının sıcaklığı ilk bir kaç metre derinlikte yok olurken, yüksek enerjili mavi derinlerdeki yolculuğuna devam eder. Dünyaya uzaydan bakanlar için burası, mavi bir gezegendir. Mavi yerkürenin hakim rengidir. Oysa, doğanın tüm bu yaratıcı çabası bir bardak suda kaybolur. Su şeffaflaşırken, sanki ruhunu kaybeder. Mavi, denizin ruhudur... Bu yüzden de sergimin adı “Denizin Ruhu”<br />
-<b>Sanatsal değeri olan fotoğraflar çekmek mi yoksa nesli tükenmekte olan canlıların fotoğraflarını çekmek mi size daha çok keyif veriyor?</b><br />
Nesli tükenmekte olan bir canlının fotoğrafını çekmek benim için çok daha anlamlı ve keyifli diyebilirim. Sualtı fotoğrafçılığı hayatımda, beni en çok heyecanlandıran görüntülerin başında, Kaş'ta görüntülediğim ve "Princess" adını verdiğim denizatı gelir. Böylesine büyüleyici bir fotoğrafı, bir kez daha çekebileceğime asla ihtimal vermiyorum. Bir kez yaşa, bin kez hatırla dedikleri bence bu. Denizatları Akdeniz bölgesinde nesli tehlike altında olan canlılardan biri. 2002 yılında Kaş’da çektiğim bu denizatının erkek mi dişi mi olduğunu bilmediğim halde, ben fotoğrafa bakarak ismini prenses koymuştum. Yıllar sonra çektiğim o fotoğraftaki canlının gerçekten de dişi bir denizatı olduğunu öğrendim. “Princess” isimli o fotoğraf ulusal ve uluslar arası yarışmalarda bir çok ödül aldı. Ama en önemlisi 2005 yılında Amerika’da yapılan dünya denizatları yarışmasında büyük ödülü alarak 2432 fotoğraf arasından“dünyanın en iyi 10 denizatı fotoğrafı” ndan biri seçildi. Akdeniz fokları da yine nesli tükenmekte olan ve WWF tarafından koruma altına alınan canlılardan biri. 1997 yılında çektiğim Akdeniz Foku fotoğrafımı daha sonradan WWF afiş olarak kullandı. Bu çalışmalar benim için kelimelerle anlatamayacağım kadar anlamlı ve duygu yüklü…<br />
-<b> Akdeniz’deki balık popülasyonunda hızlı bir azalmadan bahsediliyor, sizin gözlemleriniz neler?</b><br />
Çok doğru. Akdeniz’deki balık popülasyonu hızla azalıyor. Doğal evrim dediğimiz düzende, azalan ve yok olan balık popülasyonunun yerini “egzotik göç” dediğimiz Kızıldeniz kökenli canlılar almaya başladı. Akdeniz kökenli canlılar önlem almadığımız sürece günbegün yerini bu canlılara bırakarak yok oluyor. Özellikle deniz kirliliği de deniz canlılarının türlerinin azalmasında önemli bir faktör… Kirlilikten kastımız suyun üzerinde görülen ya da görülmediği için temiz olduğu düşünülen evsel atıklar değil. Asıl tehlikeli olan ve önlem gerektiren kirliliğe “okyanusların asitlenmesi” diyoruz. Birleşmiş Milletlerin 2011 yılı raporunda bu çok belirgindir ve Akdeniz bu konuda ön sıralardadır. Asit oranı arttıkça kabuklu canlılar (istakoz,yengeç gibi) bu asitlenmeden ilk etkilenen canlılardır. Onların kabukları bu asitlenmeye dayanıklı olmadığı içinde özellikle erişkin olamadan ölüm oranlarının arttığı tespit edilmiş.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEielL142mv3cm3DIfpRtpuRKrkAyk4ZjPKd8cDa3WyN5_SL_bp7dfD7ihljHZ1u9yHDwsl2jtnNz2OCuUNbRQBB0zycaJGXXZMinsD6s5TSTcisKQICdSsQfSvcJ0m2RnEWtsmpOvjwWXda/s1600/TAHS%25C4%25B0N+CEYLAN_DALI%25C5%259E.jpg" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="400" width="267" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEielL142mv3cm3DIfpRtpuRKrkAyk4ZjPKd8cDa3WyN5_SL_bp7dfD7ihljHZ1u9yHDwsl2jtnNz2OCuUNbRQBB0zycaJGXXZMinsD6s5TSTcisKQICdSsQfSvcJ0m2RnEWtsmpOvjwWXda/s400/TAHS%25C4%25B0N+CEYLAN_DALI%25C5%259E.jpg" /></a></div><b>Tahsin Ceylan: “ Kemer’in bütün kanalizasyonu Paris Batığı’na akıyor”<i></i></b><br />
<br />
Deniz kirliliği dediğinizde paylaşmak istediğim bir başka olay da Kemer’de, dün akşam yaşadıklarımız. Kemer Yat Limanının 1,5 mil açığında bulunan Paris batığı aynı zamanda Türkiye’deki “En İyi 10 Dalış Noktası”ndan biri olarak seçildi. Birinci Dünya Savaşı sırasında batan geminin nakliye amaçlı kullanıldığı düşünülüyor. 1896 yılında inşa edildiği tahmin edilen gemi, üç güverte ve iki ambara sahip. Kıç taraftaki ambarda cephane bulunmakta. Yüzbaşı Mustafa Ertuğrul ve arkadaşları tarafından kıyıdan top atışıyla batırılan Paris savaş gemisi, suyun altında biblo gibi duran çok ender batıklardan birisidir. Yıllarca biz bu batığın görüntülerini çektik. Slayt çektiğim yıllarda üzerinde top vardı. Başka cephaneler vardı. Yıllar içinde bunlar çalındı. İşin daha da garibi geçtiğimiz yıllarda Kemer Belediyesi ilçenin arıtma ihalesini açıyor. Aslında 800 metre ileriden gidilmesi gerekirken kanalizasyon boruları, Paris batığının tam yanından geçiriliyor. Bu borunun yaklaşık bir yıl önce tam batığın yanındaki bölümü patlıyor. Belediyeye söylediğimizde, bize “ihaleyi alan müteahhit kötü malzeme kullanmış o yüzden olmuştur” dediler. Uzun aylardan sonra dün akşam yine Paris batığına bir dalış gerçekleştirdik ve ne yazık ki yaklaşık bir yıldır bütün bu ilçenin kanalizasyonunun Paris Batığının üzerine gelmiş olduğunu fark ettik. Biz dün akşam kokudan o kadar rahatsız olduk ki beş dakikadan fazla kalamadık ve yüzeye çıktık. Turizme bu kadar önem veren bir ilçe olan Kemer’deki yetkililerin bu olaya olan duyarsızlığını kınıyorum. <br />
<br />
<i>Ceylan: “Lüfer balığı, henüz lüfer olamadan tükeniyor, bitiyor”<b></b></i><br />
<br />
<b>-Sizce “Sürdürülebilir Yaşam” kavramı konusunda ne kadar bilinçliyiz?</b><br />
İnsanoğlunun doymak bilmez bir iştahı var. Vahşi kapitalizm dediğimiz sistemi, bizler denizlerde yaşayan canlılara baktığımızda çok daha net hissedebiliyoruz. İnsanoğlu denizleri Tanrıların kendilerine bahşettiği tarlalar olarak görüyorlar. Mesela bazı balıkçılar bir foktan önce denizdeki balığın kendi hakkı olduğunu düşünüyor ve balıkçı diyor ki “fok benim balığımı yedi” Bu cümle aslında tüm yaşananların özeti gibi. “Sürdürülebilir Yaşam” kavramını Türk insanı henüz tanımıyor. İnsanlar tüketebilecekleri doğal besin kaynaklarını mutlaka nüfuslarıyla doğru orantılı bir şekilde planlamak zorundalar. Bu planlamalar içinde öncelikle ciddi AR-GE çalışmaları yapılmasını sağlamalılar. Türkiye’de nesli tehlike altında olan tür sayısı sürekli artıyor. Bunun nedenlerinin başında da koruma önlemleri almadan sadece tüketime yönelik alışkanlığımızdan vazgeçememiş olmamız yatıyor. <br />
<b>-Peki, bizler bu bıyıklı ve şirin Akdenizliyi "Akdeniz Foku'nu" ne kadar tanıyoruz ve yaşam hakkına ne kadar saygılıyız?</b><br />
Akdeniz foku, yeryüzünde yaşamakta olan en nadir canlı türleri arasında. Yaşam alanında korunmasıyla ilgili olarak Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) öncülüğünde, dünya ülkelerinin birçoğunda özel koruyucu kanunlar çıkartıldı ve nesli ileri derecede tehlike altında… Akdeniz Foku’nun bugün bilinen yaşam alanları Türkiye ve Yunanistan kıyıları, Maderia Adaları, Moritanya ve Batı Sahra kıyılarıdır. En yoğun gözlendiği alan ise Türkiye ve Yunanistan kıyıları olup, bu alanlarda 300-400 bireyin yaşadığı tahmin ediliyor. Ülkemizde de sadece 50 civarında bireyin yaşadığı ifade ediliyor. Yeryüzündeki tüm popülasyonun da, 500-550 civarında olduğu sanılmakta... <br />
Akdeniz Foku bir deniz memelisidir. Besinini denizden temin eder ve denizde çiftleşir; ancak doğurmak, dinlenmek, uyumak, yavrularını büyütmek ve güneşlenmek için karaya gereksinim duyar. Bu nedenle kıyısal alanda yayılım gösterirler. Nesillerinin tehdit altında olmalarının en önemli nedeni de, kıyı şeritlerinin insanoğlunun istilasına sürekli maruz kalmasıdır. Artan insan baskısı sonucu günümüzde foklar daha çok, insanların ulaşamadıkları mağaraları yaşam alanı olarak seçmekteler. Ancak Akdeniz Foku’nun kullanabileceği ve içerisinde yavrulayabileceği mağara sayısının sınırlı olması, bu türün üremesini de sınırladı. Ekolojik olarak hızla fakirleştiğimizi de düşünürsek denizlerde azalan besin, fokların da kolay besin teminini zorlaştırmakta... Yeterli besin bulamaması da, yine bir diğer tehdit unsuru foklar için. Ve hepimiz için mutlak bir gerçek var ki, o da “Akdeniz Foku’nu korumak, Akdeniz’i korumaktır”<br />
<b>-“Caretta Caretta” dediğimiz deniz kaplumbağaları da sanırım foklarla benzer bir kaderi paylaşıyor değil mi?</b><br />
Gerekli koruma önlemlerinin çoğu bizim birinci bölge dediğimiz, önem taşıyan bölgelerde uygulanmıyor. Bu bölgelerde deniz kaplumbağalarını ve onların yumurtalarını bıraktıkları sahilleri korumak amacıyla daha birçok önlem alınabilir. Yasal olmayan kum çıkarma işlemi yumurtlama alanı olan kumsallarda durdurulmalı. Küçük ve yetişkin kaplumbağalar üzerindeki suni ışık kaynaklarının düzen bozucu etkileri üzerine daha fazla araştırma yapılmalı. Kumsalları kullanan yerli halk ve turistler için eğitim programları düzenlenmeli ve kumsal kullanımı için daha sert kurallar uygulanmalı. Ek olarak zararın fazla olduğu bölgelerde yuva koruma prosedürleri uygulanmalı. Balık avlanmasının neden olduğu deniz kaplumbağası ölümleri araştırılmalı ve gerekli önlemler alınmalı. Asıl odak noktası önem sırasına göre ilk sıradaki yuva alanlarına yönelmeli ancak diğer alanlar da koruma altına alınmalı. “Chelonia Mydas” daha kritik bir durumda olduğundan, bu türe özel koruma önlemleri alınmalı…<br />
<b>-Ülkemizdeki deniz canlılarıyla ilgili son veriler düşünüldüğünde ne durumdayız?</b><br />
Ülkemizi çevreleyen denizlerde 5.000 civarında omurgasız, 450 civarında balık ve 400 civarında alg’in yaşadığı ifade edilmekte. Son yıllarda deniz balıkları faunasına yapılan ilavelerle birlikte 450’e yakın balık türünün Türkiye kıyılarında dağılım gösterdiği ve bu türlerin yaklaşık %61’i Atlantik-Akdeniz, %18’i Akdeniz endemik, %14’i Kozmopolit ve %7’si Kızıldeniz kökenli olarak belirlenmiş. Karadeniz balık faunasının da %75’i Akdeniz kökenlidir. Bu balıkların bir kısmı devamlı Karadeniz’de kalmakta, bir kısmı ise beslenme ve üreme amacıyla Akdeniz ile Karadeniz arasında göç etmektedir. Göç eden türlere örnek olarak Kılıç Balığı, Lüfer, Uskumru ve Palamut verilebilir. Son 50 yıldır Karadeniz’de meydana gelen ciddi ekolojik değişimler, pollusyon baskısı ve aşırı avcılık nedeniyle, pek çok balık türünün stokları belirgin şekilde azalmış durumda. 1950’li yıllarda sıklıkla rastlanan kılıçbalıkları, artık Karadeniz ekosisteminin en kırılgan balıkları arasında yer alıyor. Balıkların yanı sıra, sıcaklık ve tuzluluğun en uygun koşullarda bulunması nedeni ile midye ve salyangozlar gibi yumuşakçalara da sadece Karadeniz’de yoğun olarak rastlanıyor.<br />
-<b>Çevre projelerinde etkin rolü olan Mavi Tutku ekibindesiniz aynı zamanda. Geçtiğimiz dönemde ne gibi projeler gerçekleşti?</b><br />
Geçtiğimiz yıl önemli projeleri hayata geçirdik. Öncelikle “Halikarnas Balıkçısı” Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın “denizin en deniz olduğu yer” diye tanımladığı Gökova, yoğun çabalarımız sonucunda özel çevre koruma bölgesi ilan edildi. Azmak çayının hayat verdiği sularda yürütülen " Türkiye'nin deniz ve kıyı koruma alanları sisteminin güçlendirilmesi" çalışması ülkemizde ilk defa yapılıyor. Bu sürecin başından beri içindeydik. EKAD (Ekolojik Araştırmalar Derneği) ve Mavi Tutku ekibi olarak görüntüleme çalışmalarda bulunduk.Özellikle nesli tehlike altında olan Lahos,Orfoz ve diğer türlerin koruma altına alınması amacıyla balıkçılığa kapatılan deniz koruma alanlarında pelajik alanlar ve bentik alandaki makro canlıların fauna ve florasının tespitine yönelik yapılan çalışmalar kapsamında görüntüleme çalışmaları da yaptık. Bunun yanında Aralık 2010 ayında biri Mersin Bozyazı’da diğeri Kaş’ta bulunan ve yaşamsal tehlike sınırında olan iki yavru Akdeniz Foku SAD ve AFAG ekipleri tarafından yaklaşık 4 ay Foça’daki Akdeniz Foku rehabilitasyon merkezinde tedavi edilmelerinin devamında 2 Nisan günü Mersin Bozyazı’da doğaya bırakıldılar. Şimdi de özgürlüklerine kavuşacakları günü bekleyen iki yunusumuz var. Uzun süre Kaş’daki yunus havuzunda esaret altında tutulan ve daha sonra Fethiye’deki havuza nakledilen ve SAD-DEMAG(Sualtı Araştırmaları Derneği-Deniz Memelileri Araştırma Grubu) ve Born Free Foundation (BFF) ortak çalışmalarıyla 6 yıllık esaretlerine son verilecek olan iki Afalina yunusu Tom ve Misha… “Maviye Dönüş” projesi kapsamında Gökova’da (SAD Deniz Canlıları Rehabilitasyon Merkezi) uzman ekiplerce doğaya uyum rehabilitasyonları yapılıyor. Altı ay ile bir yıl arasında sürecek olan rehabilitasyon sürecinde yunusların doğal ortamda yaşamaya ve kendi çabalarıyla avlanma yetilerine kavuşabilmeleri durumunda geri kalan yaşamlarını mavi derinliklerde özgürce yaşamaları sağlanmaya çalışılıyor. <br />
-<b>Hayatınızı adadığınız “deniz ve mavi” kelimeleri size ne hissettiriyor?</b><br />
Deniz ve mavi benim için paylaşmaktır.Tıpkı yaşamak gibidir paylaşmak. Bununla ilgili şöyle bir ifade içime işlemiş. Özellikle nesli tükenen canlıları en azından fotoğraflarla gelecek kuşaklara taşıyalım diye, kendimce bir nedenim var. Bu sulak gezegene bir vefa borcumuz var ve ben de bunu tanıyarak, tanıtarak gelecek kuşaklara aktarmaya çalışıyorum. Sevgini paylaş, kendini paylaş, bilgini paylaş diyoruz. Bu konuda şükranla andığımız Jacques-Yves Cousteau’nun yaşamıma etki eden bir ifadesi var. Bu söylemini bir kez daha hatırlayalım istiyorum. “Zevk satın alabileceğiniz bir şeydir. Ama neşeyi satın alamazsınız... Eğer kendiniz için bir şey alırsanız bundan keyif duyarsınız, size zevk verir. Ancak neşelendirmeyebilir. Bu bencilce bir tatmindir. Neşe paylaşmaktan gelir. Yaşamaktan neşe ve mutluluk çıkarmak için birkaç yol vardır. Birincisi elinizde olanı paylaşmaktır, ki bu sevginin göstergesidir. Bir diğer yol sevginin kendisidir. Bu sadece elindekini değil, kendini paylaşmaktır. Başka biri de evren ile ilgili bilginizi çoğaltmaktan geçer. Bilgi insanı büyütür ona yeni bakış açıları kazandırır ve ona sahip olan kişilere neşe ve mutluluk kaynağı olur. Başkalarını düşünmek için kendinizi unuttuğunuz her an neşeli ve huzurlu bir hayat tarzına ulaşırsınız...”<br />
<br />
<br />
<b>Tahsin Ceylan Kimdir?<br />
<br />
Sualtı Sporlarına 1986 yılında Cankurtarma ve İlkyardım Eğitimleri ile başlayan Tahsin Ceylan, 1959 yılında Diyarbakır'ın Dicle ilçesinde doğdu. 1994 yılında Sualtı Fotoğrafçılığına, 1997 yılında ise sualtı video çekimlerine başlayan Tahsin Ceylan, şimdiye kadar Kızıldeniz, Atlantik Okyanusu, Pasifik Okyanusu ve Türkiye Karasularında, görüntüleme amaçlı sayısız dalış yapmıştır. Çalışmalarının ağırlık bölümünü Türkiye denizlerindeki sualtı yaşamını görüntülemek oluşturmaktadır. Tahsin Ceylan'ın 1995 yılında katılmaya başladığı ulusal ve uluslararası sualtı fotoğraf yarışmalarında çeşitli dallarda toplam 74, 1999 yılında katılmaya başladığı sualtı video çekimi yarışmalarında ise, toplam 18 ödülü bulunmaktadır. Bugüne kadar. "Mavi Derinliklerin Gizemi" adıyla dört, "Sualtından Türkiye" adıyla üç ve "Denizin Ruhu" adlı kişisel sualtı fotoğraf sergileri açmıştır.<br />
</b>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-40684119582707573092011-05-30T15:49:00.000-07:002011-05-30T15:51:03.999-07:00TUNCA TOSKAY<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDPHTRFAgGtHLE7uK1gFgs_ToVu0z_-gjaXHx9LO1ZdpIrEjwXBFR52ymkO_sCluh21UwiyVpdNkvVA5CYI9FkgniauIqTQ4a1MtFNNE5RSYurtOf95gzxmk1JWWmAKre6tCIBSoH9sI_L/s1600/Tunca+Toskay+.jpg" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="267" width="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDPHTRFAgGtHLE7uK1gFgs_ToVu0z_-gjaXHx9LO1ZdpIrEjwXBFR52ymkO_sCluh21UwiyVpdNkvVA5CYI9FkgniauIqTQ4a1MtFNNE5RSYurtOf95gzxmk1JWWmAKre6tCIBSoH9sI_L/s400/Tunca+Toskay+.jpg" /></a></div><br />
Son aylardaki tek gündemimiz seçimler… Peki, ama kaset skandalıyla gündeme gelen MHP’nin seçim çalışmaları nasıl gidiyor? Bir milletvekili gözüyle Antalya’yı nasıl görüyor? Antalya’daki son durum nedir? ‘Türkiye’nin ekonomisi öldü’ söylemiyle ne demek istedi? Tüm bu soruları MHP Antalya milletvekili Tunca Toskay ile konuştuk.<br />
MHP Antalya Milletvekili Tunca Toskay, iktidarın bütün devlet imkânlarını seçim kampanyasında pervasızca kullandığını, seçimler yaklaştıkça AKP ve Başbakan'ın büyük bir panik ve gerginlik içinde gittikçe hırçınlaştığını belirtti. Başarı için her şeyi mubah gören bir tutum sergilendiğinin altını çizen Toskay, hem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı hem de AKP’yi sert bir dille eleştirdi.<br />
Kaset olaylarıyla gündemde olmaktan son derece üzgün olduklarını belirten Toskay, “Türkiye ekonomisi öldü. Kimse bunun aksini iddia edemez. Ama gündem gerçek sorunlarla tartışmaya açılmıyor” dedi. 39 yıldır Milliyetçi Hareket Partisi’nde olduğunu ve siyasi görüşün yanında, partisiyle arasında bir gönül bağı da olduğunu söyleyen Toskay, kaset olaylarıyla ilgili merak edilen tüm sorularımızı içtenlikle yanıtladı. "Seçimlerde MHP’nin şu andaki siyasi ortamda, siyasi tarihinin en başarılı sonucunu alacağını düşünüyorum” diyen Toskay, en çok merak edilen konulardan bir olan Türk-Kürt sorunuyla ilgili yaşananları da değerlendirdi.<br />
Siyasetteki tecrübesi ve duruşuyla örnek alınan değerli siyasetçi Toskay, seçim arifesindeki tüm yoğunluğuna rağmen, samimiyetle sorularımız yanıtladı ve Türk Siyasi tarihine not düşülecek önemli mesajlar verdi. <br />
<br />
<b>Ortaya atılan bu kaset görüntülerinin sadece muhalefete ait olması sizce de tesadüf mü?</b><br />
Toplumda yaşayan insanların güven duygusu sarsıldı. Hiç alakası olmayan telefon görüşmelerinin montajlanarak bambaşka bir hale getirilmesi fikri bile son derece yanlış. Halkımız kendi telefon görüşmelerinin bile bir gün internette yayınlanmayacağının güvenini hissetmek istiyor. Arkadaşlarınızla plajda, otelde, bir ortamda eğlenirken oradaki görüntülerinizin çok değişik şekilde yorumlanarak internette yayınlanmayacağından emin olamazsınız. Düşünebiliyor musunuz, bütün toplum böyle bir fobi içindeyse, o zaman hangi demokrasiden bahsedebiliriz? Avrupa Birliği’ne yaklaşan demokratik standartlarımız edebiyatını bıraksınlar, önce bizim en temel anayasal hakkımızı korusunlar. Bu kasetlere prim verilmesi sonrasında yerel seçimlerde herkes birbirinin arkasından neler yapar, bunu düşünmek bile son derece acı ama mevcut durum böyle devam ederse ihtimal dâhilinde gibi görülüyor. Hükümetin çok kararlı bir şekilde bu olayın üstüne gidip, yapanı bulup, cezasını vermesi lazım… Sayın Başbakan, CHP’deki kaset olayında ilk iki gün son derece doğru bir tavır içindeydi ama sonrasında bunu istismar etti. Şimdide aynı söylemleri yaptığı bütün mitinglerde MHP’deki kaset olayı ile ilgili yapıyor. Bu yöntemlerle siyasette başarılı olunamaz, olunsa bile ondan hayır gelmez.<br />
<b>Siyasi açıdan değerlendirdiğinizde, kaset skandalıyla ilgili görüntülerin kişilerin siyasi kariyeri bitirmesi doğru mu?</b><br />
Nereden bakarsanız bakın üzücü bir olay. Ancak bizler siyasetçi olarak meseleye şöyle bakarız. Bu olay hangi hukuki çerçevede değerlendirilmelidir? Siyasetçiler ve ülkeyi yönetenlerin de meseleye bu açıdan bakmaları gerekir. Öte yandan bu hadiseyi yaşayan arkadaşlarımızın kendileri bir sosyal bedel ödeyecekler. Bunda şüphe yok. Böyle bir olay ortaya çıktığı zaman Türkiye’yi yönetenler ve hukuk sistemi ne yapmalıdır? Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi’nin 8. maddesi ve buna dayanarak yazılmış olan anayasanın 20. maddesi özel hayatının mahremiyetinin ihlal edilemeyeceğini bir anayasa hükmü olarak koyuyor. Bunu siz ihlal edemezsiniz diyor. TCK’da bu konuda, özel hayatınız mahremiyetiniz size aittir. Bunu hiç kimsenin deşifre etmemesi gerekir diyor. Hatta kimseye söylemese bile üçüncü şahısların bilmemesi gerekiyor. Eğer birisi sizin mahremiyetinize girip, bilgi edinirse, herhangi birisine söyleyip söylememesine bakılmaksızın bu durum suç teşkil ediyor. Eğer bu bilgileri sesli ve görüntülü olarak tespit etmişse ceza çok daha artıyor. 1 yıldan 3 yıla kadar çıkabiliyor. Bu tespit ettiğiniz sesli ve görüntülü belgeleri medyaya vermeniz durumunda ise ceza daha da yükseliyor. Yaşananları göz önüne aldığımızda, hükümete düşen görev hukuk sistemini çalıştırıp bu işi bir an önce çözmek olabilir. Bu olayın çok profesyonelce olduğu söyleniyor. Çok sistemli hazırlandığı konuşuluyor. Ankara’da bu kadar insan varken sadece MHP’nin üst düzey bürokratlarına odaklanılmış, başka kimsenin evine gidilmemiş. Yalnız MHP’lileri takip etmiş her kimse. Bu yüzden de sistemli ve kurgulanmış bir komployla karşı karşıya olduğumuz hissiyatındayız. <br />
Bunun gibi özel hayat ihlalleri sizce gelecekte de kullanılabilir mi?<br />
Bizlerin yaşanan bu olayları savunmak gibi bir durumu yok. Ama Türk hukuk sistemine göre suç teşkil eden bir fiil var. Bu fiilin kimler tarafından yapıldığını bulup yargıya teslim etmek görevi de iktidara ve Türk yargısına ait. Eğer bu yöntemler Türk siyasi hayatında bu kadar kolay ve takip edilmeyecek şekilde uygulanmaya başlanırsa önümüzdeki dönemde Türk siyaseti ne hale gelir siz tasarrur edin. Böyle bir araç böyle bir yöntem çok tehlikeli bir yöntem ve siyasi kazanç sağlamak için kullanılmaması gerekir.<br />
<b>Yaşananlardan sonra halkın sempatisini kazanan bir MHP gündemde... Siz de bu görüşe katılıyor musunuz?</b><br />
Uygar hiçbir toplumda böyle bir yönteme izin vermez ama ben sevinerek iki hususu belirtmek istiyorum. Türk halkı buna gereken cevabı verecek. Ben halkın içinde olan biriyim ve halkla beraber siyaset yapıyorum. Geçtiğimiz hafta Burdur, Isparta mitinglerine de katıldım. Antalya mitingine de katıldım. Tüm samimiyetimle belirtmek istiyorum ki, bir vatandaşımız da çıkıp bana “Sayın hocam, sayın milletvekilim bu nedir? Böyle şey olur mu?” tarzında bir tek soru bize yöneltmedi. Aksine bunu kınayan ve buna sert tepki koyan vatandaş sayısı çok fazla. Demokratik sistemin iyi çalışması için bizim vatandaşlarımızın gerçekten sağlıklı değerlendirmeler yapıp, sağlıklı karar vermeleri gerekiyor. Siyasetçiler olarak bizim de, başta iktidar olmakla birlikte diğer siyasetçilerin de halkımıza sağlıklı değerlendirmeler yapacakları ortamları sağlamamız gerekiyor. Mesela, ülkeyi sanal gündemlerle meşgul etmemiz gerekiyor.<br />
<b>Halkımız oy verirken bu skandalları düşünür mü sizce? Yoksa geçim derdi daha ön plana mı çıkar?</b><br />
Türkiye’nin gerçek sorunlarını konuşalım. İşçinin ve memurun ücretlerini konuşalım. Sosyal güvenliğini konuşalım. Antalya’daki çiftçinin ürününün para edip etmediğini konuşalım. Ben biraz evvel festival çarşısındaydım. Oradaki esnafın niçin siftah yapıp yapmadığını konuşalım. Yapamıyorsa sebebinin ne olduğunu araştıralım ve hepimiz bununla ilgili çözüm önerilerimiz koyalım. Esnaf kimin çözümünün gerçekçi olduğuna karar verir ona göre oy kullanır. Ama biz şimdi sabahtan akşama kadar Başbakan’ın meydan meydan gezip “bir gün öyle, bir gün böyle” bu kaset olayını ele almasını dinliyoruz. Bu hoş bir şey değil. Sayın Başbakan’ın kaset olayı üzerinden MHP’ye hücum etmesi hiç centilmence değil, uygar bir politika da değil. Sanki bütün günahkârlar muhalefette siyaset yapıyor, bütün melekler de AKP’de siyaset yapıyor gibi bir tablo çıkıyor ortaya. Tabi bu işin latifesi ama bu yaşananlar gerçekten çok üzücü ve bu bile bu işin hem planlı hem de az çok dayandığı yerleri göstermesi bakımından enteresan…<br />
<b>Seçim sürecinde yaşanan her türlü çirkinlik, ilk defa oy kullanacak olan gençleri sizce nasıl etkiler?<br />
</b>Bu yıl ilk defa oy kullanacak olan gençlerimizin moralini bozan, ileriye dönük umutla bakmalarını engelleyen bir olay bu. Bu olayın dışında gençlerin moralini bozan başka olaylar da var. Mesela üniversite sınavının durumu, KPSS’nin durumu, ALES’in durumu ama bunların hepsi ben geliyorum diye diye geldi. İlk önce Polis Koleji sınavlarıyla başladı. Medya bunu ele aldı iktidardan tek bir reaksiyon yoktu. Peki, neden acaba, polis kolejinin sınavından başlayıp ALES’e kadar devam eden bu zincir şimdi yaşanıyor? Önceki yıllarda ne siyaset de ne de eğitim camiasında böyle zincirleme skandallar yaşanmadı? Sayın Başbakan cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırdığını her fırsatta söylüyor ya; gerçekten latife bir yana bir gencimizi düşünün ki daha lise birinci sınıfta bu sınavın stresini yaşamaya başlıyor. Bütün aile yıllarca çocuğunun üstüne titrer, dişinden tırnağından arttırarak dershaneye gönderir sonra bir sınav skandalıyla bütün hayaller yıkılır, emekler boşa gider. Bu konu çok büyük bir konu… Sadece sınavın iptal edilmesi ya da şifrelenmesi meselesi değil bu. Bu gençlerin devlete güveni kalmıyor, topluma güveni kalmıyor, hukuka güveni kalmıyor. Kendisini yönetenlere hiç güveni kalmıyor. Çocukların hayallerinin yıkılması çok daha önemli bana göre. Bunun ne kadar büyük bir problem olduğunu gidin onların ailelerine sorun. Hala çocuklarını rehabilite etmeye, psikolojilerini düzeltmeye çalışan aileler var.<br />
<b>Basına yansıyan bu görüntülerin bilinçli olarak mı hazırlandığını düşünüyorsunuz?</b><br />
Sayın Başbakan, her konuşmasında herkesten farklı olduğunu söylüyor. Rekorlar onun döneminde kırılıyor. Hiç yapılmamış şeyler onun döneminde yapılıyor. Sanki 1923 yılında kurulmuş bir cumhuriyete sahip değiliz de bu devlet veya bu millet 2002’den bu taraf var. Böyle bir zihniyetle Türkiye’yi yönetemezsiniz. Türk milleti de buna izin vermez. Vatandaşımızı bu konuda son derece bilinçli görüyorum. Bu yaşananlar seçim güvenliğini de tehlikeye atan hadiselerdir. Başka bir iktidar gelirse ve bu yaşananların AKP’nin başına gelmesi durumunda ortaya neler çıkar düşünebiliyor musunuz? Bana 336 tane milletvekilimiz melek diyebilirler mi? Bu kadar belediye başkanımız da melek. Onları da takip ediyorlar ve hiçbir şey bulamıyorlar mı? Bunu kime söyleseniz inandıramazsınız. Ankara’da biz 40 kişiyiz. Herkes birbirini bilir. Bir tabir vardır; “Biz birbirimiz biliriz”<br />
<b>MHP’nin Antalya mitingi medyada da günlerce konuşuldu. Bu coşkuyu bekliyor muydunuz?</b><br />
MHP’nin mitinglerinin bir özelliği var. Biz parayla adam getirmeyiz ve getiremeyiz de öyle bir gücümüz yok. Biz kimseye yevmiye falan veremeyiz mitinge katıl diye. Lise öğrencilerine cep harçlığı verip mitinge çağıramayız. Kamu görevlilerini mitinge katılmazsan şöyle olur, böyle olur diye tehdit edemeyiz. Çünkü iktidar da değiliz. 3 bin tane polis getirmemiz de mümkün değil. Kalabalık görülsün bir taraftan da güvenliği sağlasın diye. Yabancı plakalı araçları bizim miting alanımızda göremezsiniz. Bizim mitinglerimiz böyle olur. İnsanlar coşarak, “Ses ver Türkiye” derler. Tüm bu yaşananlardan sonra Antalya mitingindeki coşku hepimize moral oldu. Dilerim bu coşku seçim sandıklarına da yansıyacak.<br />
<b>Heyecanın genel anlamda biraz düştüğünü gözlemliyorum. Sizce vatandaş seçimlerle ilgili ne düşünüyor?</b> <br />
Siyasi arena da sokaktan yansıyan tepkilerde, ben en çok hanımları beğeniyorum. Açıkça söylemek gerekirse, hanımlar erkekler gibi sözü kıvırmıyorlar. Net konuşuyorlar. Esnafa soruyorsunuz, adamın halinden belli omuzları düşmüş ama yine de çaktırmıyor. “nasılsınız?” diyorsunuz “Allaha şükür” diyor, boynunu büküyor. Hanımlara sorduğunuzda düşüncelerini pat diye söylüyorlar. Kızıyla birlikte manifaturacılık yapan bir hanımefendinin dükkânına girdim; “nasılsınız hanımefendi, işleriniz nasıl?” dedim, gözümün içine bakarak “Allaha şükür çok kötü” dedi. Demek ki, bu kadar zor durumda olan esnafımızın bile “Allaha şükür” demesine bir tepkisi var. Esnaf hanımın, “Allaha şükür çok kötü” sözü uzun süre hafızamdan silinmedi. Yine bir başka hanım önümü kesti, şu şu sebeplerden hayatımda MHP’ye oy vermedim, hiç de vermeyeceğimi düşünüyordum ama “eşime rağmen gidip, inadına bu seçimde MHP’ye oy vermeyi düşünüyorum” dedi. Bunlar çok gerçek tepkiler ve insanlar artık bugününün değil geleceğinin peşinde.<br />
<b>MHP’nin seçim sürecinde kendisini yeteri kadar ifade edebildiği düşünüyor musunuz?</b><br />
Ülke gündemi iki seçimdir, meşgul edilerek konuşulması gereken konular engelleniyor. 2007 seçimlerinde de Cumhurbaşkanlığı seçimleri yüzünden gerçek gündemi konuşamadan seçime giren bir MHP vardı. AKP’liler ellerinde mendillerle, bize Cumhurbaşkanı seçtirmiyorlar diye yollara düşüp ağlaya ağlaya seçimi kazandılar. Bu seçimde de kaset olayları yüzünden gerçek sorunları konuşamadan seçime giriyoruz. Sayın Başbakanımız, Ortadoğu’nun büyük lideri bir tarafta kasetler var. Lübnan’a gidiyor işleri hallediyor, Suriye’ye gidip Beşar Esad’a ne yapması gerektiğini söylüyor. Mübarek’e “direnme çekil” diyor ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı olduğunuz zaman, ABD Ortadoğu’da ne yapmak istiyorsa size onu yaptırır. ABD’nin Ortadoğu’da Müslüman bir enstrümana ihtiyacı var. Sayın Başbakan’da bunu kabul etmiş görünüyor. Beşar Esad’a şimdi ne diyor “ya reform yap, ya çekil”. Nerede kaldı dostluğun? Demek ki, bir ayda adamı satabiliyorsun. Bu da bir yapı ve karakter meselesi…<br />
D<b>ış politika’yı ve bölücü terör olayını yeteri kadar masaya yatırabildik mi seçim öncesinde?</b><br />
Türk-Kürt ayrımı, çok kötü akıl almaz derecede Türkiye’ye zarar verecek bir dış güç operasyonudur. Orada anketler yapılıyor. Güneydoğudaki ve doğudaki anketlerde bizim vatandaşımız terör örgütüyle devletin arasına sıkışıp kalmış olmasına rağmen yüzde 90’ı “benim bağımsız bir Kürdistan gibi bir problemim yok, ben milletime, vatanıma, toprağıma bağlıyım. Benim başka problemlerim var. Devlet bu problemlerin çözülmesine katkıda bulunsun” diyor. Bu da son derece demokratik ve haklı bir istek… Türkiye Cumhuriyet’i devleti olarak bizim görevimiz onu yapmak. Ama küçük bir azınlık oturmuş, bu söylediğimiz masum insanları da baskıya alarak ayrı bir devlet kuracağım diye tutturmuş. Bizim Başbakan’ımız da terör örgütüyle resmen Türkiye Cumhuriyeti devletini müzakere ettiriyor. Ortada “ya benim taleplerimi kabul edersiniz ya da 15 Haziran’da Türkiye’yi kana bularım” tehditlerini savuran bir örgüt var. Bunu kim diyor? Alıp, bir adaya hapsettiğin bir terör örgütünün başı söylüyor. Başbakan’ın yanındaki bürokratlarda adamı yumuşatmak için gayret sarf ediyorlar. Ben böyle bir onursuzluğu Türk vatandaşı olarak kabul etmek istemiyorum.<br />
MHP’de asla böyle bir onursuzluğu kabul etmez. Biz terörle güvenlik güçleri aracılığıyla sadece mücadele ederiz. Terörle müzakere olmaz. Doğu’daki güvenlik güçlerinin devletin arkalarında olup olmadığıyla ilgili şüpheleri var. Bu durumda bu endişeyi taşıyan güvenlik güçleri istenilen mücadeleyi veremiyorsa, sebebinin ne olduğuna bakılmalı. Terör örgütünün ekonomik, siyasi ve lojistik kaynaklarını keserseniz, sizinle mücadele etmeleri söz konusu olamaz. Koskoca 2002 yılındaki şehit sayımız 6. Şimdi bu terör olayları niçin yine yükselişe geçti? Bu adamlar Türkiye’nin her tarafında nasıl her istedikleri eylemi yapabiliyorlar?<br />
Benim esnafım Hakkâri’de güvenlik sebebiyle dükkânını açamıyorsa, bunun sorumlusu Sayın Başbakan’dır. Esnafın güvenliği sağlamak devletin görevidir. Bunu sağlayamayan bir başbakanın o koltukta oturmaması gerekir.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsgcOAVCKWUub0SRa3xx9rSL1RnlVflTfoykOPrCnVmKFti90ButkuO1gJc6cmdg_IBaSGc_5qvyIV1McMg4rJSImN2W7yyPFvm7B8tfrKRjvBiY-DpdttIzKv527IK5Lzxo6F0VhG2J93/s1600/Tunca+Toskay++%25286%2529.jpg" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="267" width="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgsgcOAVCKWUub0SRa3xx9rSL1RnlVflTfoykOPrCnVmKFti90ButkuO1gJc6cmdg_IBaSGc_5qvyIV1McMg4rJSImN2W7yyPFvm7B8tfrKRjvBiY-DpdttIzKv527IK5Lzxo6F0VhG2J93/s400/Tunca+Toskay++%25286%2529.jpg" /></a></div><b>Seçim öncesinde asıl konuşulması gereken ülke sorunumuz ne olmalıdır?</b><br />
Türkiye’de yoksulluk sınırı 13 milyonu geçti. Türkiye ekonomisi kimin için iyi? İstanbul’daki büyük holdingler için çok iyi, yabancı sermayeli ve yabancı sermaye ortaklı kuruluşlar için çok iyi, bankacılık sektörü için çok iyi, Başbakan’ın etrafındaki yandaşları için harika…<br />
Şimdi dönelim gerçeklere; memurun durumu iyi değil, işçi olarak çalışanların durumu iyi değil, emeklinin durumu iyi değil, ülkenin en talihli çiftçisi Antalya’dadır ama çiftçi bunalmış vaziyette… Bankalara borçlar yığılmış, üretilen hiçbir şey para etmiyor daha evvel alınan kredi borçlarını ödeyemez hale gelen bir üretici var. Peki, bu ekonominin neresi iyi?<br />
Ülkenin işsizlik rakamları kayıtlı olan 3 milyonken ümidini kesmiş ve iş aramayanlarla birlikte 6 milyona yaklaştı. Başbakan’da diyor ki, “İstanbul borsası ne kadar iyi”. Ben de soruyorum Kumluca’daki çiftçiye “sizin İstanbul İMKB’de hisse senediniz var mı?” diye… Suratıma şaşkın şaşkın bakıyorlar. “Ne hisse senedi, borçtan gözümüzü açamıyoruz” diyorlar. Halkımız artık sadece canının peşimde.<br />
<b>Yabancı basının Türkiye ekonomisini öven haberlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?</b><br />
Yabancı kredi kuruluşları Türkiye’nin notunu yükseltiyor diyen bir Başbakanımız var. Doğru yükseltiyor ama neden? Türkiye’de 110 milyar dolar civarında bir sıcak para var. Para giriyor, yüksek faizden yararlanıyor. Dünya’nın hiçbir yerinde elde edemeyeceği geliri elde ediyor. Karşılığında da istediği tek şey, döviz fiyatlarında oynama olmaması çünkü Türk Lirasına çevirdiği para çıkarırken zarar etmesin istiyor. Bunun yanında da olası bir terslikte Merkez Bankası’nın döviz rezervleri yüksek olsun ki döviz talebi arttığı zaman banka bu talebi karşılayabilsin. Merkez Bankası rezervlerim 95 milyar dolar ve Türk Lirası benim onurumdur diyen Başbakanımızın bu cümlesini iktisatçı olarak tercüme edersek, demek istediği şu; “Siz sıcak para olarak gelin, burada parayı bozdurun, Türk Lirası’nın değeri düşmeyecek. Yani dövizin fiyatı yükselmeyecek. Hiç merak etmeyin. Eğer kritik duruma düşerseniz ben Merkez Bankası’nın rezervinde 95 milyar dolar para tutuyorum” diyor. Oysa, Türkiye ekonomisi öldü! Kimse de bunun aksini iddia edemez.<br />
<br />
<b>Tunca Toskay Kimdir?<br />
Tunca Toskay, 8 Ocak 1939'da İstanbul'da doğdu. Baba adı Vahit, anne adı Bedriye'dir. İktisatçı ve Öğretim Üyesi; İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. Aynı fakültede doktorasını tamamladı. Hür Berlin Üniversitesi'nde araştırma yaptı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak ders verdi. 1969'da doçent, 1979'da profesör oldu. Uluslararası Turizm Uzmanlar Birliği'ne üye olarak kabul edildi. İstanbul Yıldız Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi ve Eskişehir İktisadi İlimler Akademisi'nde ders verdi. Radyo Televizyon Yüksek Kurulu'na seçildi. TRT Genel Müdürlüğü, Asya Pasifik Yayın Birliği Başkan Yardımcılığı, Başbakan Başmüşavirliği ve Başbakanlık Özel Çevre Koruma Bölgeleri Koruma Kurumu Başkanlığı görevlerinde bulundu. Türkiye ekonomisi, turizm ve çeşitli konularda kitap, makale, araştırma ve tebliğleri bulunmaktadır. 19. Dönem İstanbul, 21. Dönem Antalya Milletvekili. 57. Hükümet'te Devlet Bakanlığı yaptı. Almanca ve İngilizce bilen Toskay, evli ve 1 çocuk babasıdır.<br />
<br />
</b>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-73671758304333880292011-05-22T00:41:00.000-07:002011-05-22T00:41:07.773-07:00MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - STRASBOURG RÖPORTAJI<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjneRTkHfuXk2ja1aaac8DbMuUm4thrjziheAm77yyHueWs3L8uEDdZhkhijaQPiqkVNWcXtANOZ8d1fbQa2xfXXt4Gm-s-LOQarFPeKNHqpzX7q9TYDxADJz-kz9hWORUfI8ExwQ1U-BMS/s1600/31.JPG" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="400" width="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjneRTkHfuXk2ja1aaac8DbMuUm4thrjziheAm77yyHueWs3L8uEDdZhkhijaQPiqkVNWcXtANOZ8d1fbQa2xfXXt4Gm-s-LOQarFPeKNHqpzX7q9TYDxADJz-kz9hWORUfI8ExwQ1U-BMS/s400/31.JPG" /></a></div><br />
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne Türkiye 1949 yılında katılmış ama parlamentonun son bir buçuk yıldır bizim için ayrı bir önemi daha var. 25 Ocak 2010’da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM)'nin en genç başkanı olarak göreve başlayan Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, bu göreve gelen ilk Türk ve Müslüman parlamenter… 65 yıldır üyesi olduğumuz ve 2004 yılına kadar ikinci sınıf ülke konumunda bulunduğumuz bir parlamentoya Türk başkan seçilmesi son derece gurur verici...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigzY54cz27N38DzbkNvLIg86Ig8FZ7BVrwavKnLulvNCKJNLNAHTJQ-Z6MreyoGvU9l6kTBEgLY0p1AHVJjj6upCzolrfWIYklOjdgZ6EG1KXU0_AuMbQSQH3m8EXhvyGfiHxl2rAGZxD1/s1600/33.JPG" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="266" width="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigzY54cz27N38DzbkNvLIg86Ig8FZ7BVrwavKnLulvNCKJNLNAHTJQ-Z6MreyoGvU9l6kTBEgLY0p1AHVJjj6upCzolrfWIYklOjdgZ6EG1KXU0_AuMbQSQH3m8EXhvyGfiHxl2rAGZxD1/s400/33.JPG" /></a></div><br />
Avrupa Konseyi 1949 yılından beri toplanan, Avrupa çapında başta hukuk ve insan haklarının korunması, eğitim, kültür alanlarında anlaşmalar kabul eden, hükümetler arası bir kuruluş. Avrupa Birliği'nden farklı bir örgütlenme... Türkiye 65 yıldır Avrupa Konseyinde söz sahibi ve konseyin kurucu üyeleri arasında…<br />
Konsey’de ülkelerin nüfuslarına göre belirlenen milletvekilleri çalışıyor. Türkiye’den de toplam 12 milletvekili konsey çalışmalarını yürütüyor. 2 CHP, 2 MHP ve 8 AKP milletvekilinden oluşan grup Türkiye’nin konseydeki temsilcileri…<br />
Konsey'in çalışma alanları, insan hakları, medya, hukuki işbirliği, sosyal dayanışma, sağlık, eğitim, kültür, spor, gençlik, yerel demokrasiler, sınır ötesi işbirliği, çevre ve bölgesel planlamadan oluşuyor. Kurum AB ile ilişkisi olmayan uluslararası bir teşkilat ancak AB ile yakın işbirliği içinde çalışıyor.<br />
Geçtiğimiz hafta Antalya Milletvekili ve AKPM Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun bahar dönemi oturumunu takip etmek amacıyla Strasbourg’daydım. Böyle bir davet almış olmak kendi adıma son derece onur duyduğum bir durum. Bir hafta boyunca yaşanan tüm gelişmeleri yerinde takip etme şansım oldu.<br />
<br />
Avrupa’da Türk Olmaktan Türkiye'li Olmaktan Gurur Duydum<br />
<br />
Avrupa Konseyi’ndeki Avrupalıların Türklere bakış açısında çok ciddi değişimler olmuş. Bize son derece saygı duyuyor milletvekillerinin konuşmalarını dikkatle takip ediyorlar. Mevlüt Çavuşoğlu’nun konseydeki ofisinde profesyonel bir grup tüm çalışmaları organize ediyor. Ankara’dan kendisiyle beraber gelen genç danışmanları da yaşları genç olmasına rağmen bilgileri ve yetenekleriyle farkı hissettiriyorlar. Zehir gibi genç bir ekiple Avrupa’da bulunan Çavuşoğlu’nun yoğunluğu görülmeye değerdi.<br />
<br />
Konseyde İki Önemli Gündem Maddesi Tartışıldı<br />
<br />
Avrupa Konseyi’nde haftanın en önemli tartışma konusu “devletlerin aşırı borçlanmasının, demokrasi ve insan hakları için bir tehlike olduğunu” konusunun tartışıldığı oturumdu.<br />
AKPM Genel Kurulu “borç dengelenmesi ve müteakip azalma konusunda belirlenecek stratejileri" görüşmek üzere konseye üye olmayan Avrupa hükümetlerini de çağırdı. Ülkelerin "dış borçlanma halkın yaşam standartları ve vatandaşın sosyo-ekonomik haklarında erozyonu içerir" görüşü üzerinde fikir birliğine varan genel kurul üyeleri ‘devletler borçlanma öncesinde vatandaşlarının yaşam standartlarını ve demokratik haklarını onlara garanti etmelidir, halkın karşısında borçlanmanın etkileri mutlaka anlatılmalıdır’ dedi.<br />
Ekonomik krizin insan haklarına etkileri konulu raporunu paylaşan Pieter Omtzigt "Ekonomik kriz döneminde uygulanan sertlik politikaları, vatandaşların yaşam koşullarını daha da zorlaştırır ve insan hakları ihlallerine zemin hazırlar” görüşünü savundu.<br />
Kurul ayrıca, demokrasi korumak için devlet hesaplarının tam şeffaflığın sağlanması gerektiğinin önemini vurgulayarak, İzlanda ve Yunanistan örneği üzerinde durdu.<br />
İkinci oturumda ise Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan siyasi gelişmeler sonrası Avrupa’ya yönelik göçmen akını acil gündem maddesi olarak ele alındı. Hollandalı raportör Tineke Strik tarafından hazırlanan ve AKPM Genel Kurulu tarafından kabul edilen raporda; Kuzey Afrika ülkelerinde meydana gelen siyasi değişimler sonrası, Avrupa’nın özellikle güney kıyılarına başlayan göçmen ve siyasi sığınmacı akınlarına karşı bütün Avrupa ülkelerinin sorumluluğu paylaşması gerektiği ifade edildi.AKPM tarafından alınan kararda Avrupa’nın güneyinde yer alan ve göçmenlerin ilk ulaştıkları Avrupa ülkeleri olan Malta ve İtalya gibi ülkelerin bu alanda şu ana kadar gerçekleştirdiği insani çabaların memnuniyet verici olduğu ifade edilirken, diğer Avrupa ülkelerinin de uluslararası sorumluluklarına sadık bir biçimde göçmenlerin ihtiyaçları için dayanışma içinde olmaları gerektiğinin altı çizildi. Libya’da Kaddafi rejiminden kaçan insanların Avrupa’ya göçmen akınını önemli ölçüde artırdığı ifade edilen raporda, göçmen ve siyasi sığınmacıları korumak için Avrupa Birliği’nin geçici koruma hükümleri alması gerektiği belirtildi. Kuzey Afrika ülkelerine ekonomik olarak yatırım yaparak ve demokratik reformları destekleyerek, Avrupa ülkelerinin bu ülkelerden göçmen akınına neden olan asıl problemlerin çözümüne yardımcı olması gerektiği de raporda vurgulandı.<br />
<br />
Strasbourg’da Mevlüt Çavuşoğlu ile söyleşi yapma imkanım da oldu. Keyifli sohbetimizde başkanlık döneminin çalışmalarını ve başkanlığını devretmesine altı ay kala yapmayı planladığı çalışmaları bizimle paylaşan Çavuşoğlu’nun bu özel demecini sizler için kaleme aldım. . Antalya yerel basınından genç bir gazeteci olarak konseyde yaşadığım gurur ve onurdan dolayı bende beni destekleyen tüm meslektaşlarıma öncelikle teşekkür ediyor ve sözü Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’na bırakıyorum.<br />
<br />
-Başkanlık döneminizi basından takip ettiğim kadarıyla oldukça yoğun geçirdiniz. Bu süre içerisinde neler yaşandı?<br />
Çok yoğun bir 1,5 yıl geçirdik. Yapılması gereken işler çoktu. Her şeyden önce Türk bir başkan olmanın sorumluluğu var. Türk dış politikasına uygun bir şekilde hareket etmek gerekiyor. O nedenle önceliğimizi birçok ülkenin siyasi sorunlarını çözmeye verdik. Boykotlar oluyor, Cumhurbaşkanı seçemiyor, anayasasını değiştiremiyor, Bosna Hersek, Moldova ve Arnavutluk’la birlikte önceliği Rusya ve Gürcistan’a verdik.<br />
Bunların dışında Avrupa’da yıllardır dondurulmuş itilaflar var. Mesela Karabağ problemi bunlardan biri, bir diğeri Kıbrıs problemi… Bunlara Moldova, Rusya ve Gürcistan’da eklendi. Bu problemlerin özellikle insani boyutlarını ele alıyoruz. Çatışmalar, savaşlar ve işgallerden dolayı göçmenler, mülteciler var, kendi ülkesinde göç etmek zorunda kalanlar var, geri dönemeyen insanlar, kayıp kişiler derken bu alanlara ağırlık verdik açıkçası. Bu konuların çözümüne yönelik geçici komisyonlar kurdurduk. Raporlamalar ve planlamalar devam ediyor.<br />
-Avrupa Birliği ülkelerinde yapılan bir araştırmada halen birçok ülkede yabancı düşmanlığın yapıldığı ortaya çıktı. Sizin gündeminize bu konu nasıl yansıdı?<br />
Avrupa’da hızla yükselen bir ırkçılık sorunu var. Yabancı düşmanlığı ve İslama Fobya var. 11 Eylül 2001’den bu yana dünyada büyük bir değişim yaşanmaktadır. Bu gün Avrupa ve ABD’de İslam’a karşı korku, tepki ve öfke temaları işlenmekte, hatta bu düşünceler toplumlara pompalanmaktadır. Bu akıma İslama Fobya denmektedir. Bu sorunlar gerçekten Avrupa’nın istiktarını tehdit edecek düzeye geldi. Özellikle son zamanlarda ırkçı partilerinden ulusal meclislerde ve Avrupa Parlementosu’nda milletvekili sayısının giderek arttığını görüyoruz. Diğer taraftan merkez partilerin bile bu ırkçı partilerin söylemlerini kullanmaya başlaması bizi daha da dehşete düşürdü. Aşırı sağın ve solun sosyoekonomik alanda yaşanan krizden faydalanarak ırkçılığı makul bir zemine oturtmaya çalıştığı gözlemliyoruz. Mesela Romanların Fransa’da Sarkozy tarafından sınır dışı edilmesinin yegâne sebebi buydu. Irkçı ve radikal oylarını alabilmeye yönelik bir eylemdi. Öncelikle bununla mücadele etmemiz gerekiyor. Bununla mücadele etmek için ülkelerin liderlerinin ve sağduyulu insanların desteğine ihtiyacımız var. Bunun dışında sivil toplum örgütleri, medya kuruluşları ve de dini liderlerle bir araya geliyoruz. Özellikle dini liderlerin verdiği mesajları çok önemsiyoruz. Şimdiden tedbir almazsak ve bir şey olmaz dersek 1. ve 2. Dünya savaşının benzerlerinin yaşanmasına zemin hazırlanmış olur. <br />
-Arap dünyasında yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />
Arap dünyasında yaşayan insanların daha demokratik toplumlar inşa etmek için ortaya koydukları meşru çabalarını destekliyoruz. Öte yandan yaşanan devrimlerin trajik sonuçlar yarattığını inkâr edemeyiz. Libya başta olmak üzere birçok ülkede yaşanan devrimler bizim içinde sürpriz olarak nitelendirilen sonuçlar ortaya çıkardı. Bütün bu gelişmelere rağmen insanlığa karşı işlenen suçlara karşı önlem almaya çalışıyoruz ve bu ülkelerden gelen göçmenlerin sorunlarına çare bulmaya çalışılıyor. Ayrıca gündemimizde Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya başlayan göçmen akını konusu önemli bir yer tutuyor. Avrupa Konseyi hızlı reaksiyon gösterip Tunus ve Fas’ın yeni anayasa yapım süreci ve adil seçimlerin gerçekleştirilmesi alanlarında önemli katkılar sağladı. Buna bağlı olarak Arap dünyasında yaşanan gelişmeler ile ilgili kapsamlı bir rapor ile birlikte, Fas ve Tunus ile ilgili iki ayrı rapor Haziran ayında düzenlenecek AKPM Genel Kurulu’nda görüşülecek.<br />
-AKPM’nin önümüzdeki döneme yönelik planları neler?<br />
Bir kurumun başına geçtiğinizde olumlu izler bırakmak gerekiyor. O yüzden bu kurumun reformu için yoğun bir çaba içerisindeyiz. Daha güçlü ve etkili olabilmesi için bu kurumun bir reforma ihtiyacı var. Bu konuyla ilgili komisyon kurduk ve çalışmalar devam ediyor Bu yılsonu itibarıyla bunu tamamlayacağız ve 2012 yılına AKPM, yeni bir tüzükle yeni bir yapılanmayla başlayacak. Bu konuda olumlu bir iz bırakacağımızı düşünüyorum. Diğer taraftan Türkiye’nin de destek verdiği İnsan Hakları mahkemesinin reformuyla da ilgileniyoruz. Avrupa Birliği’nin İnsan Hakları Mahkemesine üyeliği için çalışıyoruz. 2011 yılında 45 tane resmi çalışma ziyareti yaptık. Temmuz ve Ağustos’u saymazsanız ayda 4 tane resmi ziyarette bulunuyoruz. Bunun yanında 51 yerde ulusal meclislere hitaben konuşmalar yaptık. Üniversitelerde konferanslar veriyoruz. Bu kurumun görünürlüğü arttırmak için her türlü çabayı gösteriyoruz. <br />
-“Demokrasi için Ortaklık” adlı bir program başlamıştı. Bu konuda hangi aşamaya gelindi?<br />
Demokrasi’nin gelişmesi için Avrupa Konseyi’ne üye olmayan komşu bölgelerdeki ülkelere yönelik olarak 2009 yılında “Demokrasi için Ortaklık” adı altında bir program kabul ettik. Bu projeyi başlatmakta bugün herkes açıkça görüyor ki çok haklıymışız. AKPM üyesi olmayan ve komşu coğrafyalarda yer alan ülkelerin AKPM'nin tecrübelerinden faydalanarak demokratik standartlarını yükseltmesini amaçlayan bu program özellikle Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerindeki temel özgürlükler ile demokratik kurumların güçlendirilmesi yönünde önemli çalışmalar yürütüyor. Bu programa şu ana kadar Fas ve Filistin’den resmi başvuru geldi. Tam üyelikten farkı oy kullanamıyorsunuz ama birçok haklardan yararlanabiliyorsunuz. Bu süreç çok daha önceki yıllarda başlasaydı o ülkelerdeki kanlı olayların birçoğu yaşanmayabilirdi. Şuanda Tunus’a yardımcı oluyoruz. Filistin de yine rapor hazırlanıyor, Kazakistan bu konuyu değerlendiriyor. Kırgızistan’ın girmesini biz istiyoruz. Yine Lübnan, Ürdün, Cezayir gibi ülkelerin ilgisi var.<br />
-AB sürecinde başkanlığınızın olumlu etkileri olduğunu söyleyebilir miyiz?<br />
60 yılda burada 8 ülke dışında ilk kez bir başka ülkeden başkan çıktı. Bu başkanlık o nedenle Türkler kadar Çekler için de, Slovaklar için de, Ruslar için de önemli. Başkanlık ilk defa 8 batı Avrupa ülkesi tekelinden çıktı. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ve Avrupa Birliği’nin kriterleri birbirine çok yakındır. Meclis Başkanlığı’na seçilmiş olmam Türkiye’nin standartlarını bir kez daha değerlendirmemizi sağladı. Düşünülenin aksine Avrupa Birliği’ne uzak bir ülke değiliz. Bizden daha uzak ülkeler üye yapıldı. Şimdi sıra bize geldi.<br />
AB'nin içine kapanık, sadece kendi refah ve mutluluğunu gözeten bir oluşum olduğuna inanmıyorum. AB'nin ortaya koyduğu değerler, evrensel niteliktedir. Öte yandan günümüz dünyasında hiçbir oluşumun kendini dışarıya kapatarak refahını sürdürmesi de mümkün değildir. Türkiye'nin AB'ye yük olmayacağını, AB'nin yükünü alan bir ülke olacağını başkanlığım süresince ispatladık.<br />
-Antalya’ya stadyum kazandırma konusunda da ciddi çalışmalarınız vardı. Son olarak size bu konudaki gelişmeleri sormak istiyorum.<br />
2013'te Türkiye'de düzenlenecek U20 Dünya Kupası öncesinde, Antalya'ya 30 bin kişilik stadyum kazandırma kararlılığındayız. Antalya'ya daha önce yapılması planlanan ve mahkemeler tarafından iptal edilen stat projesi yüzünden Antalya stadına kavuşamamış 2010 yılında düzenlenen Dünya Basketbol Şampiyonası'nın Antalya ayağını Kayseri'ye kaptırmıştı. Uluslararası alanda yapılacak 20 Yaş Altı Dünya Kupası'nın bir ayağının Antalya'ya verilmesi bizleri tekrar umutlandırdı. Kayseri de bizim şehrimiz ama Antalya'nın bu sebepten dolayı kaçırması üzüntü vericidir. Antalya'da bu gibi tesislerin yapılamaması çok büyük ayıptır. Bu tür şeylerin engellenmesi veya engellenmeye çalışılması da gerçekten ayıp… Birkaç alternatif bölge var. Bunlar Dokuma, Döşemealtı ve Pınarlı gibi semtler. Fakat stadyumun çok fazla da şehir dışında olmaması gerekiyor. Şuan teknik çalışmalar yapılıyor. Hangi bölge uygun olacaksa bir an önce sonuçlandırılıp, kazmayı vurmayı planlıyoruz.<br />
-Alanyalılar merakla il olacakları günü bekliyorlar. Bu konuda gelişme var mı?<br />
Alanya’nın il olması konusu tamamen siyasi bir iradeye bağlıdır. Alanya il olmayı hak ediyor mu? Elbette hak ediyor. Antalya çok büyük bir coğrafi bölge… Bir uçtan bir uca 640 km ve bu da Ankara- Antalya karayolundan bile 100 km daha fazla demek oluyor. Hükümet il yapmaya karar verecek mi vermeyecek mi bu tamamen siyasi bir karardır. Bu konuda zaman zaman değişik görüşler oluyor ama bir şey var biz bu il konusunu hiçbir zaman suistimal etmedik. Bize oy verirseniz Alanya’yı il yapacağız gibi söylemlerden hep uzak durduk. Zamanı geldiği zaman gereken yapılır. Bu konuda çeşitli çekişmelerin ve yanlış haberlerin yer alması son derece üzücü. Bu karar iktidarın vereceği bir karar ve şu anda kesinleşmiş bir karar olduğunu söyleyemem. Biz yine bu seçimde de bu konuyu siyasete malzeme etmeyeceğiz. Seçim vaatlerimizin içinde il olma sözünü vererek halkı yönlendirmek bize uygun değil…<br />
Ak Parti 2007 seçimlerinde Antalya’dan birinci çıkmıştı. Bu seçimlerde de Antalya’dan birinci çıkarız diye düşünüyoruz. Bundan hiç şüphemiz yok. Ama önemli olan daha çok milletvekiliyle Ankara’ya gitmemizdir. Halka hizmet ederseniz karşılığını alırsınız. Halkımız hizmet edeni görüyor ve karşılığını veriyor.<br />
-Türkiye’de siyasi arenada ayakta kalmak ve siyaset yapmak gerçekten zor mu?<br />
Siyasette bu işi kaliteli yapan insanlarda var, bu işin kalitesini düşüren insanlarda var işin doğrusu. Bu 30 yıl önce de vardı. 40 yıl önce de vardı işin doğrusu… Ama artık halk çirkin siyasete oy vermiyor. Kavgaya, dövüşe oy vermiyor. Bu tür gerginliklerin bedelini zamanında çok çektik. Hem halkımız hem ülkemiz olarak bedelini çok ağır ödedik. Askeri darbelerle, ciddi ekonomik krizlerle, batan bankalarla bu bedel çok ağır ödendi. Dolayısıyla ucuz siyaset yapanları görünce insan üzülüyor. Bu kendi partisinde de oluyor insanın başka partilerde de oluyor. İftirada oluyor, yalan da oluyor. Kısa vadede kazanıyor gibi görünseler de uzun vadede kaybediyorlar. Bu tür ucuz yollara tenezzül edenler hiçbir zaman halkın gözünde yer bulamazlar. Neticede siyasetinde siyasetçilerinde kalitesini halkın gözünde arttırmamız lazım.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikCm77aC9nv9qs8YxtkhyphenhyphenfcExprw2X1auafAPoE9PSQdHjCZJsjhChEGd0U7sI5fiNn66sLa3hmGmZvhnxZbydYvhsWA_dLRe5u3E5AKanyKEjiIflag4lj6gNZCtjfnlLRX8NJhXUDRZJ/s1600/9.JPG" imageanchor="1" style=""><img border="0" height="400" width="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikCm77aC9nv9qs8YxtkhyphenhyphenfcExprw2X1auafAPoE9PSQdHjCZJsjhChEGd0U7sI5fiNn66sLa3hmGmZvhnxZbydYvhsWA_dLRe5u3E5AKanyKEjiIflag4lj6gNZCtjfnlLRX8NJhXUDRZJ/s400/9.JPG" /></a></div>- Antalyalıların “Antalya, Ankara’da hak ettiği gibi görülmüyor” söylemlerinde olumlu yönde ciddi değişimler oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />
Antalya’nın son sekiz yıldır önemini bilen ve Antalya’ya her türlü yatırım desteğini veren bir iktidar var. Çünkü Antalya artık turizmde, tarımda ve ihracatta dünyanın gözbebeği bir şehir oldu. Antalya ciddi bir dünya markası oldu. Antalya’ya yaptığınız her 1 liralık yatırım 10 lira olarak Türkiye ekonomisine geri dönüyor. 2002 yılında Türkiye gelen turist sayısı 8 milyondu bugün 28.6 milyon. Sadece Antalya’ya gelen turist bile 10 milyona çok yaklaştı. Dolayısıyla bu çerçevede biz seçildiğimiz zaman Antalya’nın doğru düzgün arıtması yoktu, kanalizasyonu yoktu, altyapısı yoktu. Kundu, Lara ve Belek bölgesinde arıtma yoktu. Kundu bölgesine yol yoktu. Aksu’dan sapıyor aşağıya doğru iniyordunuz. Şimdi duble yollarla gidiliyor. Yine Kemer bölgesine açılan tüneller çok doğru bir yatırımdı. Alanya- Antalya yolu ölüm yoluydu bu sorun çözüldü. Şimdi hızlı trenle gidiş için yollar konuşuluyor.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-46806124818402605092011-02-18T09:13:00.000-08:002011-02-18T09:17:38.749-08:00SELAMİ GÖKGÖL - ÜNSAL YÜKSEL<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifaH-xfz6YH0lQ4Ss7qkCxXS_fgdyXWJtrVvLctMWO2hPK7f-GJ5rOIlzieqIIuKl8vMAYFjDhg0EkhgpV8eXm7-sF4UcWlYoGuc6Inzn2iaU2zVfOBpz8mQUm5gOuWkSTkScpUvW3N4Lr/s1600/%25C3%25A7ek.bmp" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="400" width="271" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifaH-xfz6YH0lQ4Ss7qkCxXS_fgdyXWJtrVvLctMWO2hPK7f-GJ5rOIlzieqIIuKl8vMAYFjDhg0EkhgpV8eXm7-sF4UcWlYoGuc6Inzn2iaU2zVfOBpz8mQUm5gOuWkSTkScpUvW3N4Lr/s400/%25C3%25A7ek.bmp" /></a></div><br />
“Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar üçüncüde ele geçer” Bu deyimi hemen herkes hayatının bir yerinde kullanmıştır. <br />
Bu hafta sizlere 2006 yılında Antalya’da kurulan “çöl çekirgesi üretim çiftliği”ni tanıtmaya karar verdiğimde çekirgeler ile ilgili tek bildiğim şey bu deyimdi…<br />
Oysa bir deyimden yola çıkarak başlayan yolculuğumuz, Antalya’nın Kurşunlu Köyü’ndeki Çekirge Üretim Çiftliği’nin sahipleri Selami Gökgöl ve Ünsal Yüksel ile yaptığımız keyifli sohbetimizin sonunda çok daha enteresan bir boyut kazandı.<br />
Bu hafta sizlere çok değişik bilgiler aktaracağım. Öncelikle “çekirgeden para mı kazanılır demeyin” haftalık ihracatı 25 bin çekirge olan çiftlikte şuan 350 kafeste 1 milyon canlı çekirge bulunuyor. <br />
<br />
1990 yılında kokartlı profesyonel tur rehberi olarak turizmde çalışmaya başlayan ortaklardan biri, 22 yıl boyunca amatör akvaryum balıkçılığı yapar. Yaklaşık 10 bin lira değeri olan akvaryumundaki özenle baktığı balıkları için internet üzerinden canlı yem arayan ancak uzun uğraşlara rağmen bulamayan Selami Gökgöl turizm sektöründeki kariyerini biraz askıya alır ve canlı yem üretimi fikrini araştırmaya başlar. Üniversiteden arkadaşı olan ve 1990 yılından beri beraber çalışan ortağı Ünsal Yüksel’de bu fikre destek verir ve bir yıllık araştırma ve laboratuvar çalışmalarının ardından ''Locusta Migratoria'' cinsi çekirgeleri üretmeye karar verirler. Yani bildiğimiz çekirge aslında…<br />
<br />
Üretimdeki çekirgelerin en önemli özelliği “karnı tok ve ortam ısısı yeterli olduğunda” son derece yavaş hareket eden haylaz bir tür olmaları… Üreticiler bunun sebebini şöyle açıklıyor. Bu cinsin hareket kabiliyeti karnı tok olduğunda az olduğu için yem olarak verildiği hayvanı fazla yormadan afiyetle yenilebiliyormuş…<br />
<br />
Onlar iki girişimci ruh, iki çılgın yatırımcı, aynı zaman da turizmci ve de en önemlisi güler yüzlü ve samimi karşılamalarıyla bu haftaki köşemizin unutulmayacak iş adamları… Anlatımlarında yaptıkları işe gerçekten inanan ve ilk günkü heyecanı hala hisseden insanların ışığını kolaylıkla hissedebiliyorsunuz. Bu hafta benim için gerçekten unutulmaz bir deneyimdi. Hani filmlerde olur ya milyonlarca çekirgeden oluşan bir sürü görürsünüz. İşte ben bu hafta 1 milyon çekirgeyi kafesinde görme şansını yakalamış oldum. Bu kadar çekirgeyi yakından görünce aslında konuşulacak ne çok şey, sorulacak ne çok sorum varmış dedim içimden…<br />
Bizlerin hayatında çok sık rastlanan bir durum olmasa da yabancılar bu hayvanları canlı yem olarak kullanıyor. Hatta Uzakdoğu ve bir kısım Arap ülkelerinde insanlarda yiyecek olarak kullanıyor. Bende aynen sizin gibi ilk duyduğumda yüzümü buruşturdum “bu da yenir mi?” dedim ama Tarım ve Köy İşleri Bakanlığınca analizi yapılmış çekirgelerin verilerini de paylaşmadan geçemeyeceğim. Çekirgelerin detaylarına ilerleyen günlerde www.antalyacekirge.com web adresinden de ulaşılabilecekmiş.<br />
Ham Protein % 37.38 <br />
Fosfor % 0.24 <br />
Karbonhidrat % 2.73<br />
Potasyum değeri 2375.53 mg/Kg <br />
Kalsiyum 359.61 mg/kg <br />
Çinko 20.37 mg/kg <br />
Demir 26,53 mg/kg<br />
Magnezyum 505,45 mg/kg<br />
İhracat yaptığı ülkelerin başında 6 milyon insanın sürüngen beslediği (iguana, kertenkele, bukalemun, semender, kurbağa ve kaplumbağalar bu çekirgelerle besleniyor) Almanya`nın geldiğini bildiren Gökgöl, Arap ülkelerinden de talepler geldiğini ancak henüz satışa başlamadıklarını söyledi.<br />
2006 yılında 350 bin liralık yatırım yaparak kurduğu çekirge çiftliği ile Türkiye'de bir ilki başlatan iş adamı Selami Gökgöl ve Ünsal Yüksel, para kazanmaya başladıkları sırada bir talihsizlik yaşanır. Bir gece, sobadan sızan gaz bizim çekirgeleri telef eder. Karbon monoksit zehirlenmesine uğrayan çekirgelerin 500 bini ölür ve 150 bin lira maddi zarara uğrarlar. Yüzde 80’i telef olan hayvanların sadece bir kaçını ve henüz yumurtadan çıkmamış olanlarını kurtarabilen girişimciler, inandıkları bu iş uğruna arabasını, evini satar ve yatırıma devam eder. Sonra ne mi olur? İşte size gerçek bir girişimcilik örneği olan bu çiftliğin kahramanlarının ağzından “çekirgelerle geçen 5 yılın hikayesi”… <br />
<br />
<b>-Elbette sizlere ilk sorum bu dâhiyane projenin kimin aklına geldiği?</b><br />
<b>Selami Gökgöl:</b> 2000 yıllarında amatör akvaryum balıkçılığı yaptım. Balıklarıma internet üzerinden canlı yem aradım ancak bulamadım. Türkiye'de bu yönde bir açığın bulunduğunu fark ettiğimde önce bu fikri yakın çevremdeki arkadaşlarımla paylaştım. Arkadaşlarımdan dalga geçenler oldu. “Kim ne yapacak, canlı yemi? Boşa yatırım” dediler. Birkaç yıl bu fikir üzerine konuştuk ama bu işe girmeye hazır olamadık. Turizm sektörünün akıcılığını yitirmesi ve bizlerinde kendi işimizi kurma isteğinde olmamız sonucunda çekirge üretmeye karar verdik ve yaklaşık 1 yıl süren laboratuar çalışmalarının ardından Almanya’dan 50 bin adet damızlık çekirge getirerek başlamış olduk. Sonra çalışarak günden güne bunların sayısını bugünkü rakama getirdik.<br />
<b>-Eşleriniz bu fikri nasıl karşıladı?</b><br />
<b>Selami Gökgöl:</b> Aslında ilk duyduklarında çok destek olduklarını söyleyemeyiz. Ama sonradan “eğer inanıyorsanız ve içinizde keşke kalacaksa, evin ihtiyaçlarını aksatmamak şartıyla” kabul ediyoruz dediler. Böylelikle başlamış olduk.<br />
<b>-Çiftliğin ana konusu çekirgelerle devam edelim o zaman… Nedir bu türün özelliği?</b><br />
<b>Ünsal Yüksel:</b> Bizdekiler Mısır Çöl Çekirgesi. Çekirgeleri 28-32 derece sıcaklıkta özel ortamda, camların içerisinde yetiştiriyoruz. Çekirgeler için nem oranı yüzde 40’ın altında olmak şartıyla çöl ortamı hazırlıyoruz. Günde ortalama 150 metrekare çim boyutu 20 cm olan yeşil alanı rahatlıkla yiyorlar. Çekirgeleri mısır, kepek, buğday çimlendirerek kimyasal ilaçlardan uzak kendimiz yetiştiriyoruz. Ömürleri 70 gündür ve bir dişi gerekli şartlar sağlanırsa ömrü boyunca ortalama 400 yumurta bırakıyor. Bunlarında yarısından fazlası doğar, diğerleri ölür. Kanatlanana kadar beş defa deri değiştirirler. Dişiler daha boyludur. Dişiler erkeklere göre 3 kat fazla yem tüketiyor. Doğada olan döngünün biz burada süresini kısaltıyoruz. Doğada birkaç ayda bir olan üreme ve doğurganlığı biz burada kontrollü olarak sürekli devam ettiriyoruz. Doğa da sonbahar sonunda dişi çekirge vücudunun arka kısmında uzayabilen yumurtlama borusuyla toprakta delik açar. 70 kadar pirinç iriliğinde yumurta bırakır. 4 aylık ömrünün son haftasında üç defada 200 kadar yumurta yumurtlar. Bu yumurtalar kışı toprakta geçirerek ilkbahar ve yazın başlangıcında, 34°C sıcaklıkta 11 gün içinde açılırlar. Yumurtadan çıkan genç çekirgeler toprağı dışarı atarak çıkarlar. Birkaç defa deri değiştirerek büyürler. İkinci deri değişiminden sonra da kanatlar çıkmaya başlar.<br />
<b>-Mısır Çöl Çekirgesi yurtdışında özel olarak tercih edilen bir tür mü?</b><br />
<b>Ünsal Yüksel:</b> Geçtiğimiz yıl Akseki İlçesi’ndeki çekirge mücadele çalışmaları öncesinde Tarım İl Müdürlüğü’nden bizi aradılar. Bizde gittik hatta çekirgelerin bir kısmını topladık. Ama o çekirgeler talep görmedi. Avrupalıların istediği, bacakları kuvvetli olmayacak, tırnakları keskin olmayacak, çok hareketli olmayacak ve protein yönünden zengin olacak. Avrupa’da insanlar binlerce dolara kertenkele, semender alıyorlar. Haliyle bu hayvanlarına zarar verebilecek olan bir başka canlıyı almak istemiyorlar. Bu özelliklere uyan tek çekirge türü de Mısır Çöl Çekirg-esi…<br />
<b>-Çekirgeler hangi tür hayvanlara veriliyor?</b><br />
<b>Selami Gökgöl:</b> Sürüngenlerden bukalemun, kertenkele, iguana, semender… Bazı yılan türleri, etçil kaplumbağalar, tarantula… Ayrıca kedi ve köpek yavrularının gelişimi için çok önemli besin kaynağıdır. Gelişmiş kedi ve köpeklerde haftada bir ek besin kaynağı olarak verilmesinde ayrıca büyük yarar vardır. Özellikle kedi ve köpeklerin eğitiminde ödül olarak severek yediklerini göreceksiniz. Hindi, tavuk, keklik, bazı kuş türleri, etçil akvaryum balıkları da ayrıca severek yerler. Ülkemizde çok bilinmese de olta balıkçılığında alabalık avında mutlaka deneyiniz, iğnenin ucuna ağırlık takmayıp bir parça köpükle iğnenin su üstünde kalmasını sağlayın, ucuna da orta boy çekirgeyi takınız. Su üstünde çırpınan çekirgeyi gören alabalık avına zıplayacaktır.<br />
<b>-Canlı yem ihracatı bizde ilk olduğuna göre yasalarla sorun yaşadınız mı?</b><br />
<b>Selami Gökgöl: </b>15 günlükten itibaren 30-40 günlüğe kadar olanları rahatlıkla gönderebiliyoruz. Yurtiçi perakende satışta 1,5 cm olan ufak dediğimiz boylar 25 kuruş, orta boyları 30 kuruş, 7 cm olan büyük boyları 35 kuruş. Almanya’da büyük olanlar şu an 35 cent olarak satılıyor. Bizde çok bürokratik engel var. Gerekli şartlarda biz çekirgeleri kutuluyoruz. Almanya'ya göndermede bir sıkıntı yaşamıyorum ama aynı koliyi Türkiye içinde gönderemiyorum. Uçakta sorun olmuyor da normal kargoda mı sorun oluyor? Bazen yolculuk yaptığım istikamette alıcı olursa kendim götürüyorum. 3 kuruş para kazanıyorum, 5 kuruş da benzin parası harcıyorum. Ağırlıklı olarak Almanya, Hollanda ve Avusturya’ya gönderim yapıyoruz. Çek Cumhuriyeti ve Polonya’da bizim sektördeki en büyük rakiplerimiz. Onların AB'de bulunmaları ve devletlerinin sağladığı özel teşvikler, bizim direncimizi kırıyor, rekabet gücümüzü düşürüyor. Onlar kapıya kadar teslim yaparken, biz belli başlı bölgelere, toptancılara ürün gönderebiliyoruz. Son zamanlarda ABD’den konserve çekirge talebi de alıyoruz ama öncelikle canlı talebi karşılamamız lazım.<br />
<b>-Çiftliğin kuruluşundan bugüne kadar hep öz sermayeyle mi geldiniz? </b><br />
<b>Ünsal Yüksel:</b> Çekirge üretimi sanıldığının aksine oldukça zor ve teknik bilgi gerektiriyor. Türkiye'nin ilk ve tek Çekirge Üretme Çiftliğini kurduk ama üç sene bürokratik yazışmaları sürdü. Canlı hayvan getirme esasları o kadar detaylı ki… Ama söz konusu çekirge olunca pasaport, sertifika, aşı kartı gibi şeyler olamaz. Avrupa'da canlı çekirge transferi, yem transferi olarak görülüyor. Ancak bizde canlı hayvan transferi olarak tanımlandığı için ürün göndermekte hem zorluklar yaşıyoruz hem de çok fazla kargo ücreti ödüyoruz. Özellikle Avrupa'daki lüks gurme restoranlarda çekirge 40-50 avroya mönü olarak satılıyor. Uzakdoğu ülkelerinde de çekirge yeniliyor. Hatta bizdeki kokoreççiler gibi onlarda da çekirge satan seyyarlar olduğunu biliyoruz. Bu çiftliğin giderleri de oldukça yüksek. Aylık enerji tüketimimiz 2 bin beş yüz lira civarında. Herhangi bir teşvikte alamadığımız için kendi yağımızda kavruluyoruz. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı çekirgeyi böcekçilik kategorisine alıyor. Bu kategoride arıcılık, ipek böcekçiliği de var. Ama biz canlı yem üretiyoruz. Henüz böyle bir kategori yok. Ticaret odası kayıtlarında da bizi İstanbul Ticaret Odası Su Ürünlerine bağladılar. Teşvik almak istediğimizde de çekirge zararlı bir böcek olduğu için teşvik verilmiyor. <br />
<br />
<b>Selami Gökgöl Kimdir?<br />
1967 yılında Manisa’nın Demirci ilçesinde doğdu 1970 yılında Almanya’ya giden Gökgöl ortaöğrenimini burada tamamladı. 1984 yılında İzmir’e dönen Selami Gökgöl İzmir Fatih Koleji’ni bitirdi. Ardından Hacettepe Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünü bitiren Gökgöl 1990 yılında kokartlı profesyonel tur rehberi olarak turizm sektörüne girdi. Turizm de halen serbest çalışmaya devam eden iş adamı Kurşunlu Köyü’ndeki Antalya Çekirge Üretim Çiftliği’nin (www.antalyacekirge.com) kurucu ortağı olarak çalışmaya devam ediyor. Evli ve 2 çocuk babasıdır. <br />
<br />
Ünsal Yüksel Kimdir?<br />
1967 yılında Manisa’nın Salihli ilçesinde doğdu. Ortaöğrenimini Almanya’da tamamlayan Yüksel, İzmir Özel Türk Koleji’ni bitirdi. Ardından Hacettepe Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünü bitiren Ünsal Yüksel 1990 yılında kokartlı profesyonel tur rehberi olarak turizm sektörüne girdi. Turizm de halen serbest çalışmaya devam eden iş adamı Kurşunlu Köyü’ndeki Antalya Çekirge Üretim Çiftliği’nin kurucu ortağı olarak çalışmaya devam ediyor. Evli ve 2 çocuk babasıdır.</b>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-12203755923585117752011-02-11T15:58:00.000-08:002011-02-12T00:59:38.768-08:00OĞUZ TEMEL<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYPlCqQPRQxgkeL_vYvujZKGLQmgOIlzGd9DC3XcmaZZqF1cJc1P8JPcQtbFNNm__30AsbUyqKO_NfsXHskmZ2kYYRm0FREI3wC2CkH_8-09X1El5RUZmx1OLxlbEwBrxhH_Np-ag18Pdt/s1600/7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="400" width="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYPlCqQPRQxgkeL_vYvujZKGLQmgOIlzGd9DC3XcmaZZqF1cJc1P8JPcQtbFNNm__30AsbUyqKO_NfsXHskmZ2kYYRm0FREI3wC2CkH_8-09X1El5RUZmx1OLxlbEwBrxhH_Np-ag18Pdt/s400/7.jpg" /></a></div><br />
Sevgililer Günü’nde ona ne kadar özel olduğunu nasıl anlatacağınızı mı düşünüyorsunuz? Bu haftaki sohbetimizin konusu “sevgi” olunca sizlere çok sevdiğim bir hikayeyi anlatarak ‘merhaba’ demek istiyorum. <br />
Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, nine'nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını... Ve hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim... <br />
"Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun?"<br />
Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra başörtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı... <br />
"Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan..." <br />
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kimbilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından...<br />
Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti.Herkes onu<br />
dinliyordu.. Yaşlı kadının gözleri doldu... Ve devam etti... <br />
"Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... O bilmez...50 yıl önceydi.O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım... Her gece güneş açmadan önce bir tas suyla sulayacağım onu diye. İyi gelirmiş dedilerdi. 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi. Ta ki geçen geceye kadar… O gece takatim kesilmiş..uyuyakalmışım. Ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim. Hayatımı, umudumu her şeyimi verdim. Ondan hiçbir şey göremedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."<br />
Hakim, yaşlı adama dönerek ; <br />
"Diyeceğin bir şey var mı baba" dedi. <br />
Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi. <br />
"Askerliğimi, reisicumhur köşkünde bahçevan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim... Fadimemi de orada tanıdım. Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. O çiçeklerle doludur bahçesi...Kokusuna taptığım perişan eder yüreğimi...İlk evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm...<br />
Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi... Hekimi pek dinlemedi, bizim hatun... lafım geçmedi... O günlerde tesadüf bu çiçek kurudu. Ben ona gece sularsan geçer dedim..Adak dilettim...Her gece onu uyandırdım. Ve onu seyrettim... O sevdiğim kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim. Her gece o çiçek ben oldum. Sanki… Ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi adam o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle... <br />
"Her gece O yattıktan sonra uyandım... Saksıdaki suyu boşalttım... Sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey… Geçen gece de... Yaşlılık… Ben de uyanamadım. Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı amma, kadınımın boynu yine azabilirdi... Suçlandım. Sesimi çıkartamadım..." O an Mahkeme salonunda her şey sustu... Ertesi sabah gazeteler "Sedef Susuz Kaldı" diye yalnızca neticeyi haber yaptılar...<br />
<br />
Aslında her şey sevgi değil midir? Zaten SEVGİLİLER GÜNÜ’nün ortaya çıkışı da çok acıklı bir aşk öyküsüdür. Hikaye, sevgiyi savaşa yeğleyen bir imparatorun , sevgilileri cezalandırmasıyla başlıyor .Sevgililer günü, adını St. Valentine adlı bir Hıristiyan papazdan alır. Efsaneye göre, Aziz Valentine, 3. yüzyılda Roma’da görev yapmakta olan bir papazmış. Dönemin Roma İmparatoru II. Claudius, bekar erkeklerin evli ve çocuklu olanlara oranla daha iyi olduklarına inanırmış. İmparatorluğunu geliştirmek ve daha iyi bir orduya sahi olmak isteyen imparator, genç erkeklere bekar kalmalarını emretmiş. Ancak rahip, genç erkekler için gizlice evlilik törenleri düzenlemeye devam etmiş. Gizli evlilik törenleri II. Claudius’un kulağına gidince, imparator rahibi hapse göndermiş. Hapiste bulunduğu süre içinde rahip ile gardiyan dost olmuşlar ve rahip gardiyanın kör kızını iyileştirmiş. Valentine, infaz edilmeden bir gece önce gardiyanın kızına bir not yazmış ve notu “from your Valentine” yani “senin Valentine’in” diyerek noktalamış. Bu notun sevgililer gününde aşıkların birbirine hediye verme ve sevgi mesajları yazma geleneğinin başlangıcı olduğuna inanılır…<br />
Sevgililer günü, hayatımızdaki özel kişiye duyduğumuz sevgiyi ifade etmemiz gerektiğini bize hatırlatan bir gündür. Sevginizi, sevdiğinize bir hediye ya da sevgi mesajı göndererek yapabilirsiniz. <br />
Biz de bu yıl son yılların popüler hediyesi olan pırlantalı mücevherlerin peşine düştük. Elmas pırlantanın ham yani işlenmemiş maden halidir. Elmasın tarihi, yaşı, simgeselliği ve göz kamaştıran ışıltısı, pırlantayı mücevherlerin en değerlisi ve anlamlısı haline getirmiştir. Her pırlanta eşsizdir ve hiçbir pırlanta bir diğerinin aynısı değildir. Zamanın başlangıcından beri var olan, doğanın hediyesi olan pırlantayı satın almak çok özel bir alışveriştir. <br />
Hiçbir alet elması kesemiyor, en sıcak ateş bile üzerinde en ufak bir iz dahi bırakamıyordu. Bu yüzden birçok insan, elmasın doğaüstü özelliklere sahip olduğuna inandı. Yunanlar için tanrıların gözyaşları, Romalılar için göre yıldızlardan kopan parçalardı. Hintliler de elmasa hastalık, hırsızlık ve kötülükleri uzakta tutan bir şans tılsımı olarak bakıyordu. Başka kültürlerde bu taşların iyileştirme ve bilgelik güçlerine sahip olduğuna inanılırdı. Elmas etrafında dönen efsaneler, onu çok istenen bir taş haline getirdi. Eski krallar savaşlarda elmas takarlardı; kraliçeler ve cariyeler güç ve ihtiras simgesi olarak elmasa sahip olmak isterlerdi.<br />
Eşsiz, değerli ve yok edilemez olan bu taş, yüzyıllarca aşkı simgelemek için kullanılmıştır. Aşk ve bağlılığın simgesi olarak pırlanta yüzük hediye etme geleneği günümüzde dünyanın tüm kültürlerine yayılmıştır. Hiçbir mücevher, duyguları ve yaşamın önemli anlarını bir pırlanta kadar mükemmel yakalayamaz ve simgeleyemez. Pırlanta armağan etmek ya da almak yaşamın özel anlarının değerini arttırır. Pırlantanın hikayesi insanoğlunun büyülenme hikayesidir. Yüzyıllardır pırlantanın saçtığı ışık insan gözünü cezbetmiştir. Değerli taşların kraliçesi olan pırlanta bu şöhretini eşi bulunmaz özelliklerine borçludur. Bu özellikler ender bulunması, tarihi, ihtişamı, aşkı ve en başta da olağanüstü güzelliğidir.<br />
Evlilik yıldönümü, doğum günü, sevgililer günü, anneler günü, yılbaşı, kişisel bir amaca ulaşılmasındaki kutlama ya da sadece kendini ödüllendirme isteği… Nasıl olursa olsun, özel bir gün pırlanta ile kutlanınca unutulmaz hale gelir. Ne de olsa, pırlanta sonsuzluktan bir parçadır.<br />
<br />
Değerli taş uzmanı Oğuz Kuyumculuğun sahibi Oğuz Temel’le birlikte değerli taşların büyüleyici dünyasında bir yolculuğa çıktık. Saat, pırlanta ve altın çeşitlerinden oluşan 5 bin parça ürünün bulunduğu mağazaya girdiğinizde ister istemez o ihtişama kapılıyorsunuz. Mücevher satışında kampanyalı ürünler kavramını bizlerle tanıştıran Oğuz Temel, bu yıl “Sevgiler Günü” için hazırladığı kampanyasıyla gerçekten şaşırtıyor. Oğuz Kuyumculuk, 14 Şubat’a kadar mağazadan yapacağınız her saat alışverişine aldığınız saatin değeri kadar mücevheri hediye ediyor. Glashütte, TagHeuer, Maurice Lacroix, Breitling, Tissot, Gucci gibi dünyanın önde gelen saat markalarından oluşan bu koleksiyonda fiyatlar 300 lira ile 30 bin lira arasında değişiyor. İşte size sevgililer gününe özel “sevgi” ve “aşk” kokan keyifli bir sohbet… Tartışmasız, sevmek ve sevilmek dünyanın en güzel duygusudur. ‘Sevgililer gününüz kutlu olsun ...’<br />
<br />
-Kaç yıldır kuyumculuk sektöründe hizmet veriyorsunuz?<br />
Kuyumculuk sektöründe hizmet vermeye başlayalı 20 seneden fazla oldu. Önceleri turizm sektöründe kuyumculuk ile başladık. Manavgat, Side, İstanbul merkezli mağazalarımız vardı. Dört yıl önce şehir merkezine de bir yerimiz olsun istedik ve bu mağazayı açtık.<br />
-Mağazanın konumu için Antalya’nın kalbi denebilir. Bu bölgede yerli mi yabancı mı müşteriye yoğunluğunuz fazla?<br />
Bizim müşterilerimizin yarısı turistlerden oluşuyor. Özellikle şu ülkeden diyemem ama kış aylarında Avrupalı turistler daha fazla oluyor. Bu çarşı çok kozmopolit bir çarşı… Burada her milletten birini görebilirsiniz. Şimdi Lara Beyaz Dünya karşısında da ikinci bir şube açmaya karar verdik. Antalyalılar Dönerciler Çarşısı trafiğinden dolayı buraya gelip gitmek müşteriler açısından zor olabiliyor. Ama sertifikalı ürün satışımızın olması ve ürün çeşitliliğimiz en önemli tercih edilme nedenimiz.<br />
-Son dönemde artan altın fiyatları piyasaları ve altın yatırımcısını nasıl etkiledi? <br />
Altın fiyatlarının yükselmesi bizim her zaman dezavantajımızdır. Kuyumcular altın fiyatlarının yükselmesini istemez. Fiyatın yükselmesi nedeniyle altın satışlarında elbette bir azalma oldu. Kar etmek isteyen vatandaşlar ellerindeki altını satmak amacıyla bize getiriyor. Geleneklerimizde altın son derece özel bir konumdadır. Özellikle düğünlerin vazgeçilmez takısı olan altın, hem maddi hem de manevi değeri itibarıyla bizlerin hayatında hep olmuştur, olmaya da devam edecektir. Altın özellikle son kriz döneminde tercih edilir bir yatırım aracıydı. Altının yok olmayan bir emtia olması özellikle yatırımcısına güven veriyor. Altın fiyatlarında son üç yılda olan fiyat artışı yüzde 300 gibi denebilir. Bundan sonra uzun dönemde bu kadar yükselir mi bunu kimse bilemez ama yakın dönemde böyle bir yükseliş beklenmiyor.<br />
-“Mücevherde Kampanya” kavramı çok sık rastlanır bir şey değildir. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?<br />
Ekonomik kriz dendiğinde bundan direk etkilenen sektörlerden biriyiz. Çünkü bizim yaptığımız iş her zaman lüks olmuştur. Özel günlerin takibini elden bırakmıyoruz. Bu tür günlerde herkes farklı hediyeler seçmek, piyasada sıradışı ürünler görmek ister. Sevdiğiniz insanların yüzünü zevkli armağanlarla güldürmek istersiniz. İşte biz bu beklentiyi karşılamak adına özel günler için özenle yeni koleksiyonlar hazırlıyoruz, kampanyalar yapıyoruz. Bu yılda çok sıra dışı bir kampanyaya imza attık. 14 Şubat’a kadar mağazadan yapacağınız her saat alışverişine aldığınız saatin değeri kadar mücevheri hediye ediyor. Glashütte, TagHeuer, Maurice Lacroix, Breitling, Tissot, Gucci gibi dünyanın önde gelen saat markalarından oluşan bu koleksiyonda fiyatlar 300 lira ile 30 bin lira arasında değişiyor.<br />
-Televizyon dizilerinde kullanılan takılar talebi etkiliyor mu?<br />
Dizilerde başrol oyuncularının kullandığı takılar yoğun ilgi görüyor ve farklı markalar tarafından üretilip satışa sunuluyor. Bu aralar Muhteşem Yüzyıl’ın yüzüğü talep görüyor. Dizilerin beğenilen takıları çok büyük bir moda yaratıyor. Aynı ürünün birçok versiyonunu piyasada rahatlıkla bulabiliyorsunuz. Yüzüklerde müşterilerimize bol çeşit sunuyoruz. Fakat en yoğun ilgiyi her zaman olduğu gibi tek taşlar görüyor.<br />
-Pırlantanın dayanılmaz cazibesine kapılmamak mümkün değilken, sattığınız en yüksek karaltı ürün kaç karattı?<br />
Almanya ve Hollanda gibi ülkelerden gelen turistlere 10 karatlık yüzükler sattım ama Antalya’daki en yüksek satış en yüksek 4-5 karattır. Biz özellikle Antalya’da pırlanta üzerine çok tanıtım yaptık, bunun geri dönüşünü de alıyoruz. Daha önceden insanlar pırlantanın çok pahalı olduğunu düşündüklerinden sormaktan bile çekiniyorlardı. Pırlanta satışlarını yüzde 5’lerden yüzde 40’lara çıkardık. Daha önce bizden aldığı bir ürünü birebir değiştirebilme imkanı veriyoruz. İki sene içinde birebir değiştirme yapıyoruz ve müşterinin hiçbir zararı olmuyor. <br />
-Pırlantanın değeri neye göre belirlenir?<br />
Bir pırlantanın değeri doğada ne kadar nadir bulunduğuna, fiyatı ise dört özelliğine bağlıdır. Çıplak gözle bakıldığında aynı görünse de hiçbir pırlanta diğerinin aynısı değildir. Aynı karat ağırlığındaki iki pırlantanın fiyatının neden farklı olduğu 4C bilgilerine bağlıdır.<br />
Pırlanta özellikleri standart olarak 4C Özelliği olarak belirlenmiştir. Bu özellikler şunlardır:<br />
Renk (Colour), berraklık (clarity), karat (carat), kesimdir (cut). Pırlantaların çoğu renksiz gibi gözükür. Fakat aralarında mutlaka belli belirsiz ton farkları vardır. Genel olarak bir pırlanta ne kadar renksiz ise o kadar değerlidir. Renksiz pırlanta yok denecek kadar azdır. Ayrıca çok belirgin renge sahip pırlanta da az bulunur. Diğer yandan "Fancy Diamond" (Fantezi Pırlanta) adı verilen pembe, kırmızı, sarı ve mavi gibi belirgin renklerde nadide pırlantalar bulunmaktadır.<br />
-Peki siz birine mücevher hediye edecek olsanız, hangi ürünü hediye alırdınız?<br />
Tek taş hediye ederdim. Tek taş senelerden beri süre gelmiş manalı bir takıdır. Tek taş özeldir ve anlamı çok büyüktür. Tek taş yüzükle evlilik teklif ediliyor olmasının bir âdet hâline gelmesi, tek taş pırlantaya yüklenen anlamdan kaynaklanır daha çok. Karşınızdaki kişiye evlilik teklifi ederken, dünyada bir eşi daha bulunmayan bir taş veriyor olmak “Sen de benim için eşsizsin” anlamı taşır. Bir de hediyenin kaçıncı hediye olduğu önemlidir. Üç taş; geçmiş, bugün ve geleceği sembolize eder ve genellikle yıl dönümlerinde verilir. Yılllara göre beş ve yedi taş ve ömür boyu birlikte olmayı sembolize eden tamturlarda yıldönümleri için uygun seçimlerdir<br />
<br />
<b>Oğuz Temel kimdir?<br />
1970 yılında Yozgat’da doğdu. 1989 yılında Antalya’ya yerleşen Oğuz Temel, turizm sektöründe toptan ve perakende kuyum üzerine uzun yıllar çalıştıktan sonra 4 yıl önce Atatürk Caddesi’nde açtığı Oğuz Kuyumculuk mağazasında 5 bin çeşit ürünle yerli ve yabancı müşterilerine hizmet veriyor.</b>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-23474918363396289062011-02-11T15:55:00.000-08:002011-02-11T16:09:52.814-08:00MUSTAFA HELVACI<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9PXw7_HyBQzQBpAaIqqIRo5JH_X9MeVLSneqE8THtXeaiS6GArO1_hbVToI0gsnYRQLjByBsgE3NYBE3UwDaE68tbMFLpgdL8z8715eb09ZTgXxwvDEfuIh2rf6NEHQafFzvzu12_0Glb/s1600/3N.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="400" width="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9PXw7_HyBQzQBpAaIqqIRo5JH_X9MeVLSneqE8THtXeaiS6GArO1_hbVToI0gsnYRQLjByBsgE3NYBE3UwDaE68tbMFLpgdL8z8715eb09ZTgXxwvDEfuIh2rf6NEHQafFzvzu12_0Glb/s400/3N.jpg" /></a></div><br />
Teknokent, teknopark, bilim parkı, araştırma parkı... Ne derseniz deyin, hepsinin amacı ortak... Yasalara baktığımızda, “Teknoloji Geliştirme Bölgesi” olarak geçiyor. Teknokent; teknoloji alanında rekabeti dengeleyen, araştırma-geliştirme faaliyetlerini destekleyen ve artıran, bilginin ve teknolojinin üniversite-şirketler-pazar arasında dolaşımını kolaylaştıran, teknolojiye yönelmek isteyen şirketlerin kurulmasını ve desteklenmesini sağlayan bir organizasyon…<br />
Dünyaya baktığımızda teknokentlerin atası sayılan ABD kökenli Silikon Vadisi, birçok global büyük şirketin çıkış yeri ya da merkezi olmuş, en başarılı model olarak öne çıkmış. ABD, İngiltere, Fransa, Japonya, Çin, Kore, Hindistan, İsrail, Finlandiya gibi birçok ülkede üretim ve hizmet sektörleri ürettikleri katma değerin önemli bölümü teknoparklar bünyesinde yürütülen ar-ge çalışmalarına borçlu.<br />
Teknokentler, firma için arazi sağlamanın yanında ona her türlü olanağı (kesintisiz elektrik, telekomünikasyon santralleri, resepsiyon ve güvenlik hizmetleri, idare ofisleri, lokantalar, banka şubeleri, toplantı merkezi, otopark, toplu ulaşım araçları, eğlence ve spor tesisleri) sağlıyor. Hizmet masrafları paylaşılacağından, teknokentler kiralık mekanlardan daha avantajlı oluyor. <br />
Teknokentler şu an kimi eksiklerle yola devam etse de uluslararası çapta projelere imza atıyor. Bunlar arasında yapay elmastan kök hücreye, kendi kendini temizleyen yüzeylerden enerji kaybını azaltan malzemelere kadar pek çok çalışma bulunuyor. Bu bölgelerde yürütülen bazı projeler sonucu ülkemizde ortaya çıkan teknolojik ürünler şöyle; "Yapay elmas üretimi, doku mühendisliği yapı elemanları, görüntüleme teknolojisinde kullanılacak yeşil polimer üretimi, MR ile görüntüleme ve ameliyat teknolojisi, medikal uygulamalar için antibakteriyal polimerler, gelişmiş bebek kuvözleri, kıkırdak üretimi, kendi kendini ve havayı temizleyen yüzeyler, cilt dokusu üretimi, kanserli hücre tedavisi için radyofarmasotik ilaçlar, kök hücre üretimi, nano-kompozit malzemelerle otomobillerin hafifletilmesi ve yakıt tasarrufu, yenidoğan sarılık tedavisi için led fototerapi, görüntü teknolojileri..."<br />
BİLL GATES, “İLK KİRACISI BEN OLURUM”<br />
Yıllar önce ülkemize yurtdışından da teklifler vardı. Hatırlayanlar olacaktır; Bill Gates Türkiye’ye ilk gelişinde “Türkiye’de bir teknokent açıldığında ilk kiracısı ben olurum” demişti. Bunun üzerine dünyanın ikinci, Avrupa’nın en büyük teknokenti Fransa’daki Sophia Antipolis’in yöneticisi Alain Andre de İstanbul’da bir teknokent kurma teklifi yaptı.<br />
1980’li yıllarda ilk çalışmalar ODTÜ’de başladı. 1996 yılında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı teknoparklar yönetmeliğini yayınladı. Şu an Türkiye’de 23’ü faal olmak üzere 37 teknokent bulunuyor.<br />
Görüldüğü gibi Türkiye’nin coğrafi konumundan ve genç nüfusundan yararlanmak isteyen büyük oluşumlar hep vardı. Bu gelişmelerle, Türkiye’nin 3 milyar dolar olan bilişim cirosu 8 milyar dolara çıkacaktı. Teknokentler 500 bin kişiyi iş sahibi yapacaktı… Bütün bu veriler ışığında, eğer istenen, teknoloji tüketen değil üreten bir ülke olmaksa, ar-ge çalışmaları hızlandırılmalı ve teknokentlere daha çok önem verilmelidir diye düşünüyorum.<br />
HACETTEPE VE ODTÜ'YÜ BİLE GEÇTİLER<br />
''Patent eşittir teknoloji'' fikrinden yola çıkarak, 2006 yılından bu yana faaliyet gösteren Antalya Teknokent kısa sürede büyük başarılara imza attı. Türkiye'nin en genç teknokentlerinden biri olan ve iki yıl önce patent konusunda Türkiye 20'incisi olan Teknokent bugün bu konuda İTÜ Teknokent'in ardından ikinci sıraya yükselmeyi başardı.<br />
Akdeniz Üniversitesi bünyesindeki Teknokent'te firma sayısı 50'e çıkarken, yeni başvurular için de yer kalmadı. Başvurulara yer bulunamayınca araştırma yapmak isteyen bir firmaya kendi makam odasını tahsis eden Teknokent Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mustafa Helvacı, 4 yılda 28 patent alarak Türkiye ikincisi olduklarını belirtti. İş dünyası ile bilimi bir araya getirmek için çabaladıklarını kaydeden Helvacı, danışman hoca sayısının 354'e ulaştığını ve yapılan iki binada da yer kalmadığını söyledi. Helvacı üçüncü bina için çalışmalara başladıklarını da sözlerine ekleyerek, “Yazılım, enerji sektörü, tohum ıslahı, tarım ve nano-teknoloji üzerine çalışan firmaların ürettiği patent sayısı da 28'e ulaştı” diyor.<br />
FABRİKA KURULACAK<br />
Büyük çoğunluğu yazılım ve sağlık üzerine faaliyet gösteren şirketler arasında bulunan<br />
Nanoen ise nano teknoloji alanında çalışma yapan tek firma durumunda…<br />
Nano teknoloji alanında yaptığı çalışmalarla Türkiye'de en fazla patent üreten ikinci üniversite olmayı başaran Akdeniz Üniversitesi, bu alanda elde ettiği bilgi birikimini temizlik ürünleri sektörüne taşımaya hazırlanıyor.<br />
Uygulandığı yüzeyleri suya, çizilmeye, bakteri oluşumuna karşı koruyan nano partikülleri ''Nanofob'' adıyla piyasaya sürmeye hazırlanan Akdeniz Üniversitesi, bu amaçla Türkiye'nin ilk üniversite fabrikasını kurmak için de gün sayıyor. Nanoen Arge Danışmanlık Şirketi'nin geliştirdiği 'Nanofob' adlı su itici özellikteki yüzey kaplamanın üretimine geçileceği, patenti alınan ürün için üniversite kampüsüne 5 bin metrekarelik kapalı alanı olan bir fabrika kurulacağını öğrendik. Fabrikanın aynı zamanda öğrencilere istihdam olanağı sağlayacağı da belirtiliyor. Geliştirilen ürünün insan sağlığına hiçbir zararının olmadığını belirten Teknokent Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mustafa Helvacı, “Yurtdışından gelen çözeltiler flor içeriyor. Flor sprey şeklinde uygulandığı için akciğerde ciddi sorunlara neden oluyor. Florun ozon tabakasına da etkisi olduğu için kullanılması tercih edilmeyen ürünlerdir. Nanoen Arge Danışmanlık Şirketi Kurucusu ve Sorumlusu Prof. Dr. Ertuğrul Arpaç ve ekibi flor içermeyen ürünü geliştirdiler. Üstelik ürüne bir de koku giderici özelliği eklediler. Böylece artık yemek ve sigara kokusu sinmeyecek” diyor.<br />
Bu haftaki sohbetimizde anladık ki teknolojik ürün ihracatı oldukça önemli… Çünkü gelişmiş ülkelerin toplam ihracatının yüzde 20 ile 30'unu teknolojik ürünler oluşturuyor. <br />
Akdeniz Üniversitesi Antalya Teknokent AŞ Genel Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mustafa Helvacı, “Türkiye bugün özellikle bilimsel faaliyetlerde ve araştırma-geliştirme faaliyetlerinde yakaladığı bu ivmeyi aksatmadan, bütün gücüyle yoluna devam etmelidir” diyerek söze başladığı keyifli sohbetimizde, teknolojik çalışmalar ve gelecekteki projelerle ilgili sorularımızı yanıtladı.<br />
Hayranlıkla dinlediğimiz buluşlara imza atılan bilim üssündeki çalışmalarla gururlandık ve geleceğe dair umutlarımız güçlendi. Ülkemizde geç başlayan ama hızla ilerleyen teknoloji trenini Antalya Teknokent’le daha da ileriye taşımak dileğiyle emeği geçen tüm araştırmacı ve bilim adamlarını ülkemiz adına bir kez daha kutluyorum.<br />
- Teknokentler, ülkemizde yeni duyulan bir kavram olsa da dünyadaki benzer çalışmalar ne zaman başlamış?<br />
Teknokentlerin 100 yıllık bir geçmişi vardır. İlk teknokent 1950’li yıllarda kurulan Amerika’daki Silicon Valley olduğu bilinir. Üniversitelerde üretilen bilginin teknolojiye teknolojinin de ürüne dönüşmesi önemlidir. Bunun içinde teknokentlerin bilim adamları ile sanayiciyi buluşturan bir platform olduğunu söyleyebilirim. Teknokentlerde üniversitedeki hocalara, girişimcilere, yeni mezun olmuş öğrencilere, mühendislere birer ofis tahsis edilip, sermaye sağlanarak geliştirdikleri projelerin hayata geçirilmesi sağlanıyor. Dünya devi IBM ve Sony gibi markalar da teknokentlerden doğmuştur. Türkiye’de de ilk kez 1998 yılında ODTÜ’de teknokent kuruldu. Akdeniz Üniversitesi bünyesindeki ‘teknokent’imiz de kısa sürede Türkiye’de patent sayısı bakımından ikinci sıraya yerleşti. Hocalar ile sanayicileri bir araya getirerek Antalya’nın teknoloji alanında da hak ettiği yere gelmesini sağlamaya çalışıyor.<br />
- Teknokent bünyesinde şuan kaç firma bulunuyor?<br />
Antalya’daki teknokentin bünyesinde 50 şirket bulunuyor ve bu şirketlerin profilini de yazılım şirketleri, sağlık teknolojileri üzerine araştırma yapan şirketler, tarımsal ürün geliştirme, kimyasal atık içermeyen ürünlerin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapan şirketler oluşturuyor. Teknokent içerisinde yer alan araştırmacı şirketlerin kurumlar vergisi, gelir vergisi, KDV ve sigortanın 3’te 1’i kadarından muaf tutulması özellikle işletmeler için çok faydalı avantajlar sağlıyor.<br />
- Teknokent bünyesinde kurulduğu günden bugüne kadar ne gibi buluşlara imza atıldı?<br />
Teknokentimizde geliştirilen 'uzaktan algılama' sistemi uydu teknolojileri kullanılarak arazi-parsel tanımlaması yapılmasını ve yetişen ürünün hangi aşamalardan geçilerek üretildiğinin ve pazarlandığının belgelendirilmesini sağlıyor. Bu proje çok yakında ticarileşecek. Diğer önemli proje ise güneş enerjisiyle seraların ısıtılıp, soğutulması… Bölgemizde halen seralar kömür gibi maddelerle ısıtılıyor. Bir firmamız sadece güneş enerjisini kullanarak sıfır emisyonla çevreci olarak bu sorunu çözecek projeyi piyasaya sürmek üzere...<br />
- Üniversitemizin bulunduğu bölge itibarıyla tarımda tematik teknokent çalışmaları ne aşamada? Tarımda ve tarıma dayalı sanayide son gelişmeler nelerdir?<br />
Türkiye'nin en büyük fide üretim firmalarından Grow Fide'de Teknokent'te AR-GE çalışması yapıyor. Anaç fideyi dünyaya sadece Japonlar satıyor. Yıllık üretim kapasiteleri 100 milyon fide olan, 100 dönümlük bir kapalı alana sahip, yaklaşık 600 kişi istihdam edilen Grow Fide'de Japonya'dan sonra ilk kez anaç fide üretecek. Türkiye, böylece Japonya'dan sonra anaç fide satan ikinci ülke oluyor. İlerleyen aylarda da Teknokent'te çok ilginç buluşlar ortaya çıkacak.<br />
- Akdeniz Üniversitesi bu yıl hayat kurtaran buluşlara imza attı. Yılın buluşları denilen “Çevreci Çözelti” ve “Çizilmeye Dayanıklı Nano Cam Kaplama” ile ilgili son gelişmeler nelerdir?<br />
“Çevreci Çözelti”yle kaplanacak yüzey ahşap, cam, deri ya da kumaş olabilir. Ürünün kullanılmasının ardından nano partiküller yüzeye 3 ay süreyle koruma sağlıyor. Teknokent bünyesinde kurulacak fabrikada bu ürünün seri üretimine başlayarak, ilk etapta ayda 10 bin litre üretim hedefliyoruz. Çikolata, limon ve çilek kokulu ''Nanofob'' adlı ürün 50 mililitreden 19 litreye kadar çeşitli boylarda üretilecek ve vatandaşlar kullanmak istedikleri yüzeyin genişliğine göre istedikleri boyda ürün satın alabilecekler. Ürünün market raflarında yerini bulabilmesi için 4691 sayılı Teknokentler Yasası'nı bekliyoruz. Bu yasa, teknokentlerle ilgili. Teknokentlere sağlanan avantajlar 2013 yılında bitiyordu. Şimdi 2023'e kadar uzatılmasını öngören bir yasa çıkıyor. Üretilen, patenti alınan, teknokentte geliştirilen prototipin teknokentte üretilmesi de bu yasada yer alıyor. Yasa çıkmak üzere. Her türlü hazırlığı yaptık. Yasa çıkar çıkmaz, ürünü piyasaya sürmek için harekete geçeceğiz. Nanofob'un yasa çıktıktan sonraki 4 ay içinde market raflarındaki yerini alacağını düşünüyoruz. ”Çizilmeye Dayanıklı Nano Cam Kaplama” da esnek özelliğiyle 90 derece kıvrılabiliyor. Ütü, tost makineleri gibi sert teflon yüzeylere uygulanabilen kaplamanın cam olmasına rağmen çatlama yapmaması ve kireçlenmeye de engel olması bir başka özelliği… Şu ana kadar ütülerde kullanılan kaplamalar, düğme ve fermuara geldiğinde çizilme yapıyordu. Ütülenen kumaşlar ve tekstil ürünleri de deterjan artıklarından etkileniyordu. Dayanıklı cam kaplamalı ürünün tabanı çizilmiyor, yüzeyde kireç tutulması da artık mümkün değil. Bir üniversite bünyesinde patentlenen teknolojinin, fabrika aracılığıyla ürüne dönüşmesi, Türkiye'de bir ilk. Bu kapsamda ilk kez bir üniversitenin fabrikası olacak. Amacımız teknokent olarak bir üniversitenin patenti ürüne dönüştürüp halkın yararına sunduğunu bilimadamlarımıza, öğrencilerimize göstermek.<br />
<br />
<br />
Mustafa Helvacı kimdir?<br />
1965 yılında Kayseri’de doğdu. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümünden 1989 yılında mezun olan Helvacı, aynı yıl Diyanet İşleri Başkanlığında Vakit Hesaplama Şube Müdürlüğünde “astronom” olarak göreve başladı. 1990- 1993 yılları arasında Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde yüksek lisansını tamamladı. 1994 yılında aynı bölümde doktora programına başladı. ABD Kentucky Üniversitesinde bilimsel inceleme ve araştırma yapmak üzere bu ülkeye gitti. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Helvacı’nın, uluslararası saygın dergilerde yayımlanmış 10 adet bilimsel makalesi ve çok sayıda yurt içi konferans ve makalesi mevcutt.<br />
<br />
SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIRAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-27510307557890106562011-02-11T15:51:00.000-08:002011-02-11T16:09:52.820-08:00DURAN CANATAN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikWaWsO_gpcnIROA2sz_0DJSTKmzGvfY6iKmZKd3OiOL4JHHtvk847LSEiQa_CTwps5mex2yoOSTVROktRv8Lt-Cw3G7aoJLiqm4d7Cpb9ltcqhC7oKRM4dW0nvyU8sk8Ksq7e4QKPgQis/s1600/bb.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="266" width="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikWaWsO_gpcnIROA2sz_0DJSTKmzGvfY6iKmZKd3OiOL4JHHtvk847LSEiQa_CTwps5mex2yoOSTVROktRv8Lt-Cw3G7aoJLiqm4d7Cpb9ltcqhC7oKRM4dW0nvyU8sk8Ksq7e4QKPgQis/s400/bb.jpg" /></a></div><br />
Bu haftaki konuğum Antalya ve Türkiye’nin yakından tanıdığı bir isim… Kendisiyle 2008 yılının ortalarında bir röportajım daha olmuştu. “Akdeniz Anemisi” adıyla da bilinen Talasemi hastalığı ve bu konudaki çalışmalarını bizlerle paylaşan Talasemi Federasyonu ve AKHAV Başkanı Prof. Dr. Duran Canatan sayesinde bu hastalığı yaşayanların umut dolu hayatlarına şahit olmuş ve hayata tutunmak adına verdikleri mücadeleyi hayranlıkla izlemiştim.<br />
O günlerde ‘İnsan hayatıyla birebir ilgili olan sağlık sektöründe siyasi kadrolaşmanın insan hayatını tehlikeye soktuğunu’ belirten Canatan, Antalya’da hayat boyu hastaneye bağlı kalınan Talasemi hastalığına yakalanmış 700 hasta olduğunu ve bunlar için yapılan merkezi açamadıklarını söylemişti.<br />
Yaklaşık 16 yıl önce Talasemi Federasyonu tarafından Kıbrıs`taki bir projeden esinlenerek başlatılan Talasemi Merkezi Projesi`nde sona yaklaşıldı. Antalya`ya yeni talasemi merkezi kazandırılması için ilk adım 2007 yılında atıldı. Hayırsever Adem Tolunay, yeni merkezin inşaatını üstlendi. 2008`de Antalya Valisi Alaaddin Yüksel`in `bir yıl içinde bitirilsin` talimatına uyularak inşaat tamamlandı. Ancak o tarihten sonra merkezin iç donanımıyla ilgili sıkıntılı bir süreç başladı. Hastalar, aradan geçen zaman diliminde merkezin eski binasında tedavi gördü.<br />
Modern imkanlara kavuşacak Antalya Talasemi Merkezi; kan merkezi, kan nakil ünitesi, araştırma laboratuvarı, kök hücre nakil ünitesi, doğum öncesi tanı ünitelerinin yanı sıra 50 yatak kapasiteli olması planlandı ama bir türlü sonuca ulaşılamadı. Şu anda sadece kan merkezi olarak hizmet veren merkezde yüzde 20 kapasiteyle çalışılıyor.<br />
Günlerce kamuoyunda tartışılan bu konu Antalya’nın yıllardır sonuçlanamamış, yarı yolda kalmış işlerinden sadece biri olarak kaldı. Ama belki de en önemlisi…<br />
Yıllardır yıkılsın mı, yıkılmasın mı denilen Özel İdare binası, yine yıllardır çirkin görüntüsü herkesi rahatsız eden Süleyman Erol Yüzme Havuzu ve daha bir çok atıl durumdaki kamu binası Antalya’da yarı yolda kalmış işler…<br />
Oysa 2007 yılında yapımı tamamlanan Adem Tolunay Talasemi ve Kan Merkezi’nin durumu bunlardan çok daha farklı. Sağlık sektörüne hizmet etmesi gereken bir merkez olması ve yapımının tamamlanmasına rağmen bir türlü açılamıyor olması gerçekten ironik bir durum…<br />
Prof. Dr. Duran Canatan, yeni atanan valimizin hassasiyeti, Sağlık Müdürümüzün desteği ve Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimi’nin ilgisiyle bu sorunun çözülebileceğini belirterek “ Sayın Valimiz, Sağlık Müdürümüz ve hastane başhekimine sunmuş olduğum rapor doğrultusunda kendilerinin incelemesi halen devam etmektedir. Bu merkezi ortak çalışmalar neticesinde Antalyalıların hizmetine açacağımızı umuyorum” dedi.<br />
16 yıldır Talasemili hasta doğumlarının sayısını azaltmak için mücadele eden Canatan, Türkiye genelinde yüzlerce gönüllü kan bağışı yapacak kişiyi organize eden, düzenlediği yaz kamplarıyla yüzlerce Talasemi hastası gencin sorunlarını dinleyen gerçekten çok değerli bir sağlık gönüllüsü…<br />
Prof. Dr. Duran Canatan, Türkiye genelinde devam eden seminer programlarıyla toplumu bu hastalık konusunda bilinçlendirmeye devam ettiklerini ve amaçlarının 2012 yılına kadar talasemili doğumu yüzde 100 oranında bitirmek olduğunu belirterek “Eğer toplumun bilinçlendirilmesiyle ilgili süreci bu seviyede sürdürebilirsek bir yıl sonra Türkiye'de talasemili hasta doğmayacak” diyor.<br />
Talasemi sağlıklı insanın alyuvarlarında bulunan hemoglobini oluşturan iki alfa iki beta zincirinin eksik veya anormal yapılması sonucu ortaya çıkan, anne ve babadan kalıtımla geçen bir kan hastalığı… Talasemili çocukların doğmaması ve talasemi ile doğan çocukların ise doğru ve ulaşılabilir tedavi olanaklarına sahip bireyler olarak topluma kazandırılması temel amacı ile hareket eden Talasemi Federasyonu bu yıl 12. Dünya Talasemi Kongresi ile 14. Talasemi Hasta ve Aileleri Kongresi’ni 11-14 Mayıs 2011 tarihlerinde Antalya'da yapacak.<br />
Kongre tarihine kadar Antalya Talasemi Merkezi’nin açılmasının büyük bir prestij avantajı sağlayacağının belirten Canatan, merkezin açılamaması durumunda çok ciddi imaj kaybına uğrayacağımızın da altını çiziyor.<br />
Sadece Antalya’da değil tüm Talasemi hastaları için mücadelesini gönüllü olarak yürüten Prof. Dr. Duran Canatan ile Antalya için yapılması gereken projeleri ve 2011 Dünya Talasemi Kongresi’ndeki son gelişmeleri konuştuğumuz keyifli bir sohbetimiz oldu.<br />
<br />
- Talasemi hastalığının Akdeniz bölgesi başta olmakla birlikte denize yakın yerlerde görülmesinin sebebi nedir?<br />
Talesemi hastalığının keşfi, sıtma salgınının yaygın olduğu yıllarda salgının kontrol altına alınmasıyla ortaya çıkar. Sıtma etkeni olan malarya paraziti kırmızı kan hücreleri içinde yaşar, çoğalır ve yaşam süresini tamamlar. Bu parazit, kırmızı kan hücresi içinde hemoglobin yapısında bozukluk olanlarda ise yaşayamaz. Talasemi hastalarında hemoglobin bozukluğu olduğu için bu parazit talasemi hastalarını etkilemiyor. Geçmişte Akdeniz kıyılarımızı da içeren kuşakta oluşan sıtma salgınlarında sağlıklı kan hücreleri taşıyan kişiler sıtmaya yakalanıp hayatını kaybederken, talasemi hastaları hayatta kalmış. Hayatta kalan talasemi taşıyıcılarının birbirleriyle evlenmesiyle hastalık nesilden nesile taşınmaya başlamış. Bu bölgenin nüfusunda hayatta kalan talasemi hastalarının ve taşıyıcılarının yoğunluğu dış göçlerle birlikte diğer ülkelere taşınmış. Bugün “Talasemi Kuşağı” adı verilen bölge, Akdeniz kıyıları, Arap ülkeleri, Türkiye, İran, Hindistan, Tayland, Kamboçya ve Güney Çin’i içeren Güney Asya’ya uzanmaktadır. Talaseminin bu bölgelerdeki görülme sıklığı yüzde 2,5-15’dir.<br />
- Talasemi taşıyıcılarının evlilik öncesi testlerdeki sonuçlarına göre mi çocuk sahibi olup olamayacakları belli oluyor?<br />
Çiftlerden biri taşıyıcı diğeri sağlıklıysa çocukları ya taşıyıcı olur ya da sağlıklı, her iki taraf da taşıyıcıysa bu çiftlerin Talasemi merkezlerinden detaylı bilgi almalarını öneriyoruz. Çocuklarında oluşabilecek riskleri öğrenmeleri gerekir. Bu çiftlerin çocukları yüzde 25 sağlıklı olabilir, yüzde 25 hasta olabilir ya da yüzde 50 sizler gibi taşıyıcı olabilir diyoruz. Hasta çocukların doğmadan belirlenebilmesi için de yöntemler var. O yüzden bir hekimle bağlantıya geçilmesi gerekmektedir. Sağlık ocaklarında ya da hastanelerdeki hekimlerin bu hastaları hematologlara yönlendirmesi en sağlıklı olanı… Evlilik öncesi kan testi yapılmaması halinde Türkiye'de her yıl 400 yeni hasta çocuğun doğmuş olacaktı. Türkiye'nin bugünkü hasta sayısına yirmi bin kişi daha eklenmiş olacaktı. Biz bu 400 doğumu 23 doğuma kadar düşürdük. Bir talasemi hastasının devlete maliyeti 10 bin dolardır. Hiçbir tarama programı yapmasaydık, altı yılda 2 bin 800 hasta doğacaktı. Bunların devlete maliyeti 88 milyon TL olacaktı. Ancak 7 yılda 2 bin 800 hasta yerine 968 hasta doğdu. Buradan devletin, tedavi maliyetleri gideri anlamında 46 milyon 340 bin TL’lik karı oldu. 6 yıllık tarama maliyeti ise 22 milyon 290 bin 240 TL oldu. Yani devletin tasarrufu 24 milyon 29 bin 760 TL oldu.<br />
- Toplumu bilinçlendirmek amacıyla kurulduğunu bildiğimiz, Akdeniz Kan Hastalıklara Vakfı (AKHAV)’nda bu yıl ne gibi çalışmalar yapıldı?<br />
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbı Biyoloji ve Genetik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Keser ile birlikte, Talasemiyi önleme konusunda tüm belediye ve muhtarların gösterdiği hassasiyeti dikkate alarak, bu konuda, Antalya Valiliği’nin izni ile tüm ilçelerdeki muhtarlara yönelik eğitim çalışması başlattık. Özellikle başta Talasemi olmak üzere kalıtsal kan hastalıkları ve edinsel kan hastalıkları konularında dünya standartları düzeyinde uygulama, eğitim ve bilimsel araştırmalar yapmak üzere 1996 yılında, hasta yakınları, işadamları ve hekimlerin katılımıyla kurduğumuz AKHAV, kurulduğu günden bu yana yaptığı eğitim çalışmaları ile Antalya ve çevresinde Talasemiyi tüm topluma tanıttı ve hastalığın korku olmaktan çıkarılmasını sağladı. Tüm Türkiye’de 1 milyon 400 bin Talasemi taşıyıcısı ve 4 bin beş yüz Talasemi hastası bulunmaktadır. Antalya'daki Talasemi taşıyıcısı 200 bin, Talasemi hasta sayısı ise 700 kişidir. Vakfın başlattığı ''Önce Talasemi Testi Sonra Nikah'' kampanyası ile de Antalya şehir merkezinde Talasemili hasta doğumunun yüzde 90 azalttık. Bu kampanya ülke geneline yayıldı ve 33 ilde uygulanmaya başlandı. Vakfa yapılan bağışlar yanında vakfın Antalya'da kurduğu laboratuvardan elde edilen gelirler ile de Talasemili hastalara eğitim bursu ve sosyal konularda destek sağlanıyor.<br />
- Talasemi hastalığıyla mücadele konusunda sizden de yardım istenmeye başlandı. Bu konudaki gelişmeler ne aşamada?<br />
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in eşi Mihriban Aliyeva benden, başkanı olduğu Haydar Aliyev Vakfı'na da danışmanlık yapmamı istedi. Talasemi hastalığını bitirmek için talasemi merkezinin projelendirilmesi, kurulması ve ekibinin oluşturulması konusunda görevlendirildim. Azerbaycan'da kurulan Talasemi Merkezi'nin projesi Antalya'da 13 yıldan beri yapılması hayal edilen projenin orjinalidir. Antalya'da kaynak bulunamadığı için proje küçültülmüştü. Azerbaycan'da ise Haydar Aliyev Vakfı Başkanı Mihriban Aliyeva'nın sağlık, eğitim ve kültür alanında yaptığı hizmetler arasına girdi. Ocak 2008 yılında temeli atılan Talasemi Merkezi Mayıs 2009 yılında tam donanımlı olarak hizmete açıldı. 12 milyon dolara mal olan merkezde poliklinikler, klinikler, kan merkezi, transfüzyon merkezi, araştırma laboratuvarları, doğum öncesi tanı merkezi ve kök hücre nakli merkezi bulunmaktadır. Merkez işletilmesi için Sağlık Bakanlığı'na devredilmiş, ancak ne yazık ki 10 aydan beri merkezde sadece poliklinik ve transfüzyon merkezi çalıştırılabilmiş. Merkezi çalıştırmam için Mihriban Hanım tarafından 27 Ocak 2010'da Bakü'ye davet edildim. Merkez binasını görünce hayalimdeki binanın kurulmasından dolayı çok mutlu oldum, ancak binanın çalışmadığını görünce hayal kırıklığına uğradım. Merkezi hayata geçirmek için kolları sıvadık. Azerbaycan'da 9 kişiden biri Talasemi taşıyıcısı. Her yıl beklenen yeni hasta sayısı 250 civarında. Bu nedenle Talasemi Önleme Projesi, merkezin çalışması kadar çok önemlidir. Biz de Azerbaycan'da Talasemiyi üç yılda sıfırlamak için çalışmalara başladık. Bunun yanında yine bu yıl Musul'da Talesemi ile Mücadele Merkezi kurarak, Talasemili hasta sayısını azaltmak ve hastaların tedavisini sağlama konusunda Musul'a destek vereceğiz. Musul'da<br />
da Talasemiyi bitirmek istiyoruz. Ön protokol imzaladık. Talasemiyle Mücadele Merkezi için çalışmalar orada da başladı.<br />
- 11-14 Mayıs tarihleri arasında Antalya çok önemli bir kongreye ev sahipliği yapacak. Son gelişmeleri sizden dinleyebilir miyiz?<br />
Dünya Talesemi Federasyonu 1986 yılında Güney Kıbrıs’ta kuruldu. Şu anda 60 ülkeden 98 dernek üyesi bulunuyor. Biz de 2005 yılında, daha önce kurulmuş olan Ulusal Hemoglobinopati Konseyi yerine, Talasemi Federasyonu kurarak, ülkemizde bulunan 19 Talasemi derneğini bir çatı altında topladık. Türkiye Talasemi Federasyonu 2006 yılında da Dünya Talasemi Federasyonu’na üye oldu. Kongre öncesinde Dünya Talesemi Federasyonu Başkanı Panos Englezos ve Genel Sekreteri Androulla Eleftheriou ile birlikte Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın'ı ziyaret etti. 97 yılında Malta’da yapılan kongreye gittiğimde bu kongre neden Antalya’da da yapılmasın demiştim. 2005 yılında Antalya’da federasyonumuzun kurulmasının ardından bu kongre için görüşmelerim başlamış oldu. Türkiye çapındaki örgütlenmelerimiz ve çalışmalarımızın sonuçlarını almaya başlamamızla Dünya Talesemi Federasyonu da bu isteğimize olumlu yanıt verdi. Kongreye 60 ülkeden yaklaşık 3 bin Talasemi hastası, aileleleri, doktorları ve bilim adamlarının katılımını bekliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Sağlık Bakanlığı ve Talasemi Federasyonu’nun gerçekleştireceği kongrede bir taraftan hasta ve aileler için toplantılar yapılır iken diğer taraftan bilimsel toplantılar yapılacak. Bu yıl 'Talasemi kongresinin barış köprüsü' olabileceğini düşünüyoruz. Kongreye diplomatik açıdan bir sıkıntı olmazsa KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Hristofyas'ı, Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyeva’yı, Yunanistan Cumhurbaşkanı Papoulias ve Sayın Cumhurbaşkanımız Gül’ü davet edeceğiz. Meclis Başkanımız ve Sayın Başbakan’a da davet yazılarımızı yazdık. Cevap bekliyoruz. Böyle bir buluşmaya ilk defa Antalya ev sahipliği yapacak.<br />
<br />
Prof.Dr. Duran Canatan kimdir?<br />
<br />
1979’da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Canatan, 1994 yılında Akdeniz Üni. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Uzmanı olarak atandı. Ankara Üni. Çocuk Hematoloji Uzmanı olan Duran Canatan, Basel Üniversitesi’nde Moleküler Genetik çalışmalarında bulundu. 1994- 2001 yılları arasında Antalya Devlet Hastanesi Kan Merkezi ve Talasemi Merkezi Başkanlığı yaptı. 2001 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Çocuk Hematoloji B.D. Başkanlığına atandı. Halen Akdeniz Kan Hastalıkları Vakfı Kurucu Başkanı, Ulusal Hemoglobinopati Konseyi Başkanı, Talasemi Federasyonu Genel Başkanı, Sağlık Bakanlığı Talasemi Bilim Komitesi Üyesi, Dünya Talasemi Federasyonu Türkiye Bilimsel Danışmanı, Türk Kızılay Derneği Bilimsel Komite Danışmanı ve Azerbaycan Haydar Aliyev Vakfı Bilimsel Danışmanı olarak çalışmaktadır.<br />
<br />
SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIRAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-64014317983604442122011-02-11T12:13:00.000-08:002011-02-11T22:34:16.073-08:00GÜLTEKİN GENCER<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFkdcPtYQoiWQzVneCTJPRIOpmqjmJmP9vF0CNJ2Jl_OzBbSAXmq69-h8h4jixbVq_XeYgwODXgQ52nOJRrhznKkjEljv8v3LCOWDuX_Zn2uTssehgqqJFjQB8K0cMbYrTvkaCKDQDv1c3/s1600/5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="400" width="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFkdcPtYQoiWQzVneCTJPRIOpmqjmJmP9vF0CNJ2Jl_OzBbSAXmq69-h8h4jixbVq_XeYgwODXgQ52nOJRrhznKkjEljv8v3LCOWDuX_Zn2uTssehgqqJFjQB8K0cMbYrTvkaCKDQDv1c3/s400/5.jpg" /></a></div><br />
<br />
Tam bir Antalya sevdalısı olan Gültekin Gencer, aldığı her görevi başarıyla yerine getirmesiyle herkes tarafından sevilen bir o kadar da kıskanılan bir isim Antalya’da… Gencer’i yakından tanıyanlar bilirler ki kendi yükselişi veya omuz verdiği kişilerin yükselişi çok ilginç oluyor. Bunun sebebini sorduğumda önce gülümsemekle yetinen Gencer, meraklı bakışlarımın devam ettiğini gördüğünde “Hangi görevi alırsanız alın, hangi işi yaparsanız yapın önemli olan gerektiği zaman elinizi taşın altına koyabilmektir” diye açıklıyor sırrını...<br />
<br />
Antalya’nın yakından tanıdığı bir isim olan Gültekin Gencer’i bir röportajla anlatmak inanın çok zor… Sayfalarca yazılacak anıları, üç büyük camiada yıllardır biriktirdiği tecrübeleri ve içten tavırlarıyla katıldığı her ortamda dikkatleri üzerine çeken Gencer’in ismi son günlerde siyasi kulislerde de geçiyor. Gencer’in sırrı, özel bir yetenek midir, çok çalışmanın semeresi midir, çok sevilmenin hediyesi midir bilemiyorum ama bu hafta bu önemli işadamını özellikle kaleme almak istedim.<br />
Korkuteli'nin Çomaklı beldesinde ilk kahvehanenin sahibi olan Güngör Gencer, 1989 yılında Antalya'nın ilk gıda toptancılık firmasını kurar. Ailenin ikinci kuşağı olan Gazanfer ve Gültekin Gencer ile kız kardeşleri Gülsüm Eldek, bu toptancıda ticaretle tanışır. Kardeşler, özellikle yaz tatillerinin büyük çoğunluğunu burada çalışarak geçirir. Toptancı dükkanında açık olarak en çok toz şeker, dökme lokum, nişasta, un ve bakliyat satılırken ürün yelpazesi yıllar içinde çeşitlenir. Toptancı dükkanı, piyasanın talepleri doğrultusunda ürün çeşitliliğini arttırarak tuhafiye, manifatura, hırdavat ürünleri de satmaya başlar.<br />
Gültekin Gencer, 1979 yılında Ekşili Bahçe'de açılan 2'nci dükkanın başına geçer. Yeni yeni paketli ürünlerin üretilmeye ve raflardaki yerini almaya başladığı dönemde, Ekşili Bahçe'deki dükkan, paketli ürünlerin, şarküteri çeşitlerinin de yer aldığı ve lüks ürünlerin satıldığı bir mağaza haline gelir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinpxR_yejutv36jpMxPorL38PS250hvHuWf3ct4qIE9rNkb6stQt3v6XatLW9pqaT4FQRafC8rotiSt5JiYsRAUMkpKy5HU9GBJbGaF5m5EPRVhNWkRLl3VCneonnBE3gvUIU4-eBycU7Z/s1600/ANT_GULTEKIN+GENCER+%25282%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="266" width="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinpxR_yejutv36jpMxPorL38PS250hvHuWf3ct4qIE9rNkb6stQt3v6XatLW9pqaT4FQRafC8rotiSt5JiYsRAUMkpKy5HU9GBJbGaF5m5EPRVhNWkRLl3VCneonnBE3gvUIU4-eBycU7Z/s400/ANT_GULTEKIN+GENCER+%25282%2529.jpg" /></a></div><br />
İLK MARKETİN ADI GÖKHAN<br />
Genpa, ilk marketini Haşim İşcan Mahallesi'nde 1990'da açar. İlk markete Gazanfer Gencer'in oğlunun adı verilir: Gökhan. Aynı yıl içerisinde Meltem Mahallesi'nde 2'nci market açılır ve o markete de Gülsüm Eldek'in oğlunun ismi olan Görkem adı verilir. Aynı yıl 3'üncü mağaza açılınca, bir marka altında toplanma düşüncesi ağır basar ve Antalya'nın turistik bir şehir olduğu da göz önüne alınarak Genpa Shopping Center doğar.<br />
Zaman içerisinde gıda, perakende, turizm-inşaat, ajans-madencilik, nakliye ve besicilik sektörlerinde yatırımlar yaparak büyüyen Gencerler Grubu, ulusal bir şirket olma yolunda önemli adımlar atar. 2011 yılında 100 şubesiyle yola devam etmeyi planlayan, Genpa markası ve 9 şirketinde bin çalışanıyla ciddi bir istihdam yaratan Gencerler Grup, son olarak 400 büyükbaşlık çiftlik kurarak, üretilen sütü sanayicilere satmayı; mağazalarında satılacak eti de buradan karşılamayı istiyor.<br />
SİYASET VE SPOR DÜNYASINDA GENCER<br />
Ticarete yeni atılıp ayakları yere sağlam basmaya başladığı dönemde dostlarının hatırını kıramayan ve DYP'den siyasete atılan Gültekin Gencer, Muratpaşa Belediye Meclis Üyeliği unvanına sahipken dönemin Başkanı Mehmet Manavoğlu'nun uzun süre vekili olarak belediye başkanlığı tecrübesi de edinir. Ancak daha sonraları siyasetten uzaklaşmayı tercih eder.<br />
İş dünyası ve spor camiasındaki duruşu ve vizyonuyla gönüllerde yer eden Gencer’in yeniden siyasete girip girmeyeceği de konuşuluyor. Bunu kendisine sorduğumuzda kesin bir yanıt vermekten kaçınan işadamı yine de ‘hayır olmaz’ demiyor. Henüz hiç kimseden siyaset konusunda bir teklif almadığını belirten Gencer “Eğer böyle bir teklif gelirse öncelikle ailemin de fikrini almak isterim. Onların bu konudaki fikri kesinlikle belirleyici olur. Mevcut işlerimde aksamalar yaşanmaması için böyle bir görevi almadan çok iyi düşünmek gerekir. Yıllardır Antalya için iyi şeyler yapmaya çalıştım. Bundan sonrasında da aldığım her görevi hakkıyla yapmaya devam edeceğim. Seçimlere henüz zaman var. Zaman ne gösterir şimdiden bir şey demem yanlış olur” diyor.<br />
DÖSİAD’I FAALİYETE GEÇİRDİ<br />
İş, spor ve siyaset dünyasında uzun yıllardır çeşitli görevlerde bulunan ailenin en girişken üyesi Gültekin Gencer, son olarak bölgesindeki işadamlarını aynı çatı altında toplamayı başardı ve Döşemealtı Sanayici ve İşadamları Derneği’ni (DÖSİAD) faaliyete geçirdi. Kurucu Başkanlığını Gültekin Gencer’in yaptığı derneğin yönetim kurulunda da yine birbirinden önemli isimler yerini almış durumda.<br />
DÖSİAD’ın öncelikli hedefi ticaretin kalbi Döşemealtı’yı kalkındırmak ve ilçenin sağlık, eğitim, istihdam sorunlarına çözüm bulmak… Başkan ve yönetimin yanı sıra bölgedeki sanayici ve işadamları da DÖSİAD’ın gelişmesinde önemli roller üstlenmiş. Başkan Gültekin Gencer, yeni kurdukları işadamları derneğinin Antalya sanayisi ve ekonomisinin kalkınması, sosyal yaşam kalitesinin yükseltilmesi amacıyla önemli projelere imza atmak istediklerinin altını çiziyor.<br />
Dernek üyelerinin hepsinin yanlarında yüzlerce kişi çalıştıran yöneticiler olduğunu ve böyle önemli bir grubun başkanlığının hiç de kolay olmadığını belirten Gencer “ Ben şu an sadece yönetenleri yönetmeye çalışıyorum. Yönetiyorum demek mümkün değil, hepsi çok değerli arkadaşlarım ve işadamları… Böyle bir görevde olmak gerçekten zor. Çünkü buradaki herkes bu işi gönüllü yapıyor ve birlik ve beraberlik adına şimdiye kadar çok güzel ilerledik. Bundan sonra da böyle olacağını hissediyorum” diyor.<br />
Gültekin Gencer ile sohbete başladığımızda konuşulacak o kadar çok şey vardı ki uzun saatler süren sohbetimizin ardından her şeyi sizlere aktarmam ne yazık ki mümkün olamadı. Samimi üslubu, renkli kişiliği, içten ve dobra anlatımıyla her sorumuzu yanıtlayan Gencer’in hayatına, geleceğe dair planlarına ve devam eden çalışmalarına mümkün olduğunca yer vermeye çalıştım. Antalya’nın üç büyük camiasında yıllardır tanınan ve desteklenen Gültekin Gencer’in, başarısının kaynağının “hizmet” etmeye gönüllü olması olduğunu düşünüyorum.<br />
Antalyaspor camiası, iş dünyası, DÖSİAD çalışmaları ile 2011 yılındaki planlarını bizlerle paylaşması için, sözü Antalya’da yaşayan ve her konuda elini taşın altına koyan iş adamlarından biri olan Gültekin Gencer’e bırakıyorum. <br />
- Döşemealtı için “yeni Antalya” diyorsunuz. DÖSİAD olarak ne gibi projelere destek vereceksiniz?<br />
DÖSİAD, bölgenin ihtiyacıydı. Döşemealtı'nın isim ve marka değerini yükselteceğiz. Çalışmalarımızın kamuoyunda da ses getirdiğini gözlemliyorum. Her geçen gün artan üye sayımızla önümüzdeki dönemde daha başarılı işlere imza atacağımıza inancım sonsuz. Artık Antalya’nın Döşemealtı bölgesine doğru daha ciddi bir yönelimi gözleniyor. Bütün dünya şehirlerinde ‘eski’ ve ‘yeni’ kavramı vardır. Antalya şehir merkezinin bu bölgeye doğru genişlemesi de buranın eski Paris yeni Paris gibi ''Yeni Antalya'' olacağını gösteriyor. Bu durumda hepimiz iş dünyası olarak elimizi taşın altına koymalıydık. Bu bölgenin iklimi, imar durumu ve yatırımları herkesin örnek gösterdiği bir standarda sahip. Bu yüzden de bölgenin kalkınmasında sivil toplum kuruluşlarının desteği mutlaka olmalıdır. Önümüzdeki günlerde sürpriz bir projeyi kamuoyuyla paylaşmayı düşünüyoruz. Bu projenin çok ses getireceğine ve eğer kabul edilirse çok etkili olacağına inanıyorum.<br />
- Dernek çalışmalarınızda çok önemli isimler bir araya gelmiş. Toplantılara herkesin katılımını sağlayabildiniz mi?<br />
Genişletilmiş üye toplantılarını her ay üye işadamlarının işyerlerinde gerçekleştiriyoruz. DÖSİAD çatısı altında birbirini tanımayan üye olsun istemiyoruz. Antalya ve bölge ekonomisinin gelişmesi için güçbirliği yapmalıyız. Yeni faaliyete geçmiş olmamıza rağmen bir kaç projemiz var. Bunları kamuoyuyla paylaşacağız. Öncelikle firma ve kişisel ihtiyaçlarımızı üye firmalar arasında birbirimize destek vererek maliyetlerimizi azaltabiliriz. Bölgemiz gelişmeye açık. Antalya için önemli projelere imza atmak istiyoruz. Bu çalışmalar için komisyonlar oluşturduk. Tüm arkadaşlarım toplantılara ve ziyaretlere eksiksiz katılıyor. Hepimiz iş planlarımızı da bu çalışmalara göre ayarlar olduk.<br />
YAKILACAK ADAM<br />
- Antalyalılar için spor camiasında da önemli çalışmalarınız oldu ve halen de devam ediyor. İlk kulüp başkanlığı hikayeniz de oldukça ilginç, sizden dinleyebilir miyiz?<br />
Yıllar önce Fethiye’de bir alacağımı tahsil edemeyince borçlu kişinin dükkânını verdiler. Dükkân da ilçenin tam merkezinde olunca “Burayı hemen alışveriş merkezi haline getirelim” dedim. İlçenin ilk alışveriş mağazası olmasına rağmen istediğimiz etkiyi yaratmadık. Hatta kulağıma ilçede gençlerin toplanıp “Biz bu mağazayı yakacağız" dedikleri gelmeye başladı.<br />
Ben bununla uğraşırken aynı gün başkanı ve yöneticileri istifa eden Fethiyespor ortada kalıyor. Kulübün yöneticileri Kaymakam’a giderek anahtarı bırakıyor ve "Bizden bu kadar" diyorlar. O dönem Fethiye’nin Kaymakamı da hepimizin daha sonradan yakından tanıdığı Antalya eski Emniyet Müdürü Feyzullah Arslan’dı. Arslan, bölgedeki turistik işletme sahipleri ve işadamlarını bir araya getirerek yardım toplanması talimatını verdi. Ancak ilçede durum iyi olmadığı için birçok kişi elini cebine atmaya çekindi. O arada sıkıntıdaki Kaymakam’ın kulağına bir alışveriş mağazasının yakılmak istendiğine yönelik ihbar alındığı geliyor. Ben de o an oradayım ve yakılmak istenen alışveriş mağazasının sahibi olarak aynı şikayetle karşısında oturuyorum. Feyzullah Arslan, bir anda yüzüme baktı ve kulübün anahtarını önüne bırakıverdi. "Kulüp başkanlığın hayırlı olsun" dedi. O an gerçekten şaşırdım ve Fethiyespor’un bir anda kulüp başkanı oldum. Fethiyespor'u öyle bir sevdim ki öyle yerlere getirdim ki bugün bile takım çok iyi durumdadır. Antalya eski Emniyet Müdürü Feyzullah Arslan da Antalya’ya göreve geldiğinde bu yaşadığımızı hatırlatarak bana “Yakılacak adam, tapılacak adam haline geldi” demişti. Fethiyeli taraftarların beni omuzlarında taşımaları ve halkın sevgisi o kadar güçlüydü ki bu anımı unutmam mümkün değil. Böyle başlayan kulüp başkanlığı maceram Kepezspor, Antalyaspor yönetimi, ve Yeşilbayırspor'la devam etti.<br />
- Antalyaspor’la ilgili konularda hep sahiplenici bir tarzınız oldu. Bu kararlarınız Antalya aşkında mı, futbol aşkından mı kaynaklanıyor?<br />
Ben her şeyden önce Antalyalıyım ve hiçbir zaman dönemsel yönetici değilim, Antalyasporluyum. Benim yıllardır söylediğim bir olay var. Antalyaspor kesinlikle Türkiye Futbol Federasyonu'nda temsil edilmelidir. Yıllardır bu nasip olmadı yapılamadı. Ben bunun üzüntüsünü yaşıyorum. Çoğu kimse bilmez ama Haluk Ulusoy döneminde ben de 4 yıl Federasyon'da görev yaptım. Antalyaspor delegesi olarak yapmadım, Fethiyespor delegesi olarak yaptım ne acıdır bir Antalyalı olarak. Antalyaspor'dan bir kişinin TFF yönetiminde olması bir türlü nasip olmadı. Geçen seçim öncesinde de Antalyaspor'un valiliğe devredileceği gündeme geldiğinde, “Ben görev alırım” dedim. Bir anda ortalık yine karıştı. Yine ardından Antalyaspor'a stadyum ve salonun da yapılacağı 100. Yıl Projesi’ni bizim almamız sevinçle karşılanarak "Yabancıya gitmedi" yorumları yapılsa da daha sonradan bu işi bizim yapmamız bir çok kişiyi nedense rahatsız etti. Bizim amacımız sadece hizmet etmektir. Bunu başka türlü anlayanlar ya da anlatanların ne dediği benim için önemli değil. Bazı kesimler beni küstah, havalı, kendini beğenmiş görebiliyor. Ben kendimi anlatamamışım herhalde. O yüzden her konuda benim için son derece rahat. Memleket için alınması gereken her türlü görevde biz oluruz.<br />
<br />
Gültekin Gencer kimdir?<br />
<br />
19 Temmuz 1963’te Antalya’da hayata merhaba deyip ilk-orta ve lise eğitimini Antalya’da tamamladı. Evli olup İngiltere’de İşletme okuyan Güngör adında oğlu var. Gençlik yılları sporculukla geçti. 74-80 yılları arasında 8 yıl yelken sporunda Antalya şampiyonluğu yaşadı ve 77 yılında Türkiye 3’üncüsü olarak Antalya’ya ilk ulusal düzeyde dereceyi kazandırdı. 80 yılından itibaren babası Güngör Gencer ve abisi Gazanfer Gencer’in yanında ticarete atıldı. 1990 yılında Akdeniz’in ilk mağazalar zinciri olan Genpa Alışveriş Merkezleri’nin ilk şubesini açtı. Şuan ATSO bünyesinde değişik gruplarda toplam 10 şirketin yönetim kurulu üyesi, başkan ve başkan yardımcısı olarak ortaklığı bulunuyor. 1994 yılında Muratpaşa Belediyesi Meclis Üyesi seçildi. 98-99 yılları arasında vekaleten Muaratpaşa Belediye Başkanlığı yaptı. 1995 yılında ATSO Meclis Üyesi seçildi. 1997-2001 yılları arasında Türkiye Futbol Federasyonu Profesyonel Kurul yöneticiliği yaptı. 1993-2009 yılları arası spor kulüplerinde başkanlık-yöneticilik yaptı ve toplam 8 şampiyonluk yaşadı. Halen ATSO, BAGEV Yönetim Kurulu üyesi olup, Antalyaspor Vakfı 2. Başkanlığı ve DÖSİAD Başkanlığı görevlerini sürdürmekte.<br />
<br />
SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIRAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-26399680172862744702011-01-24T07:20:00.001-08:002011-02-11T16:09:52.830-08:00NURETTİN TURSUN<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfN7OBDu0vh_QzIql4c5Ef0TqNAAwGfnUtJd633WDrIf9asddZGxeZje8-qD98Jj4tVSzlJ7Z3pYQMTTbFYlJbKn8uWzVR6r9f5pOAhtv6WsI0b0P4fNjNoAuUvi7k-Y-2wxFsVC0erS3t/s1600/7.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 266px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfN7OBDu0vh_QzIql4c5Ef0TqNAAwGfnUtJd633WDrIf9asddZGxeZje8-qD98Jj4tVSzlJ7Z3pYQMTTbFYlJbKn8uWzVR6r9f5pOAhtv6WsI0b0P4fNjNoAuUvi7k-Y-2wxFsVC0erS3t/s400/7.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5565773102955566818" /></a><p class="MsoNormal"><span><br /></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial">Antik çağda Pamfilya kentleriyle Pisidia kentlerini birbirine bağlayan yollardan biri olan Derbent Boğazı, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde de işlevini sürdürmüş hatta yakın zamanlara kadar Yörüklerin göç yolu olmuş. Yol yüzeyi üzerinde <st1:metricconverter productid="4 m" st="on">4 m</st1:metricconverter> genişliğinde taş döşelidir. Bu nedenle yöre halkı bu yola “döşeme”, yolun geçtiği boğaza “Döşeme boğazı”, yolun altında kalan düzlüğe de “Döşemealtı” demiştir. İlçe uzun yıllar tarıma dayalı bir ekonomiye sahip olmuş, ayrıca küçükbaş ve büyükbaş hayvancılığıyla Döşemealtı halısı dokumacılığı başka bir geçim kaynağını oluşturmuş.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial"><span style="mso-spacerun:yes"> </span><o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial">Şehir hayatının sıkıntı ve stresinden uzaklaşmak isteyenlerin kaçış noktası haline gelen Döşemealtı ilçesi geliştikçe hem siyasilerin hem de Antalyalıların göz bebeği haline geldi.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial;mso-bidi-font-weight:bold">Döşemealtı’na girdiğiniz zaman sizi yıllar öncesindeki gibi bozuk ve refüj çalışması yapılmamış yollar değil tertemiz çiçeklerle donatılmış yollar geniş kavşaklar karşılıyor. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial;mso-bidi-font-weight:bold">Villaların ve 3 katlı binaların arasından geçtiğinizde, Antalya merkezde alışık olunan yüksek katlı sitelerin göz yoran görünümünü daha iyi hissediyorsunuz.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial">Antalya’nın yeni ilçelerinden Döşemealtı yatırımcıların ve ev sahibi olmak isteyen vatandaşların yeni adresi… Hava sıcaklığı ve nem oranın kent merkezine göre daha düşük olması, etrafının çam ağaçları ile çevrili olması gibi özellikler Döşemealtı’nı cazip kılıyor.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial">İmar ve altyapı sorunun olmayan Döşemealtı aynı zamanda eğitimin merkezi konumuna geliyor. Bölgede Sosyal Bilimler Lisesi, Fen Lisesi, Sağlık Meslek Lisesi, Anadolu Lisesi, Kız Teknik Meslek Lisesi gibi önemli ortaöğretim kurumları varken diğer taraftan önümüzdeki yıl eğitim öğretime başlayacak bir vakıf üniversitesi Döşemealtına ilgiyi arttırıyor.<span style="mso-bidi-font-weight:bold"><o:p></o:p></span></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial;color:black">Döşemealtı Belediyesi, kendisine katılan Düzlerçamı, Çığlık ve Yeşilbayır Belediyeleriyle birlikte 40 bini aşan nüfusuyla Antalya’nın girişinde vizyon bir kent olmayı hedefliyor. </span><span style="font-family:Arial">‘Asfaltsız tek bir yol kalmayacak’ sloganı ile yola çıkan Başkan Nurettin Tursun, modern ve çağdaş bir Döşemealtı için gecesini gündüzüne katarak çalışıyor.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial;color:black"><o:p> </o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:16.2pt;mso-pagination:none;background: white;mso-layout-grid-align:none;text-autospace:none"><span style="font-family: Arial;color:black">29 Mart seçimleri öncesinde yine kendisiyle yaptığım röportajda bu sefer de CHP’ye geçme nedenini sormuştum. Siyaset kararsızlık içeren bir yapı olsa gerek ki, ben de hala bu meslekte olduğumdan şimdi de “neden AKP’ye geri döndünüz” diye sordum. Başkan Tursun 29 Mart seçimleri öncesinde niçin aday olduğunu<span style="mso-spacerun:yes"> </span>“Benim kişisel bir ihtirasım, hırsım zaten olamaz. Siyaset benden maddi olarak çok şey götürdü. En özel sebep Döşemealtı İlçesinin İstanbul'daki arazi baronlarına ve buradaki uzantısı insanlara bırakılmasına gönlümün razı gelmemesidir. İstanbul'daki arazı baronları daha önce Çalkaya, Konyaaaltı ve Yeşilbayır'da milletin arazilerini arsa yaptılar ama ne hikmetse vatandaş koskoca arazisinde bir tane arsa alırken planlama yapanlarda kendilerine bir tane arsa aldılar. En büyük hizmet vatandaşı malından mülkünden etmeksizin bölgeye hizmet yapabilmektir. İçinizdeki adalet duygunuz yüksek olursa bu işler olur. Ancak merhametsiz sadece materyalist bir anlayışla yöneticilik yaparsanız, bu sefer kendinize, çevrenize, tanıdıklarınıza nasıl rant kazandırırım? diye düşünürsünüz. İşte bu dönem Döşemealtı’nda bu türden zihniyetlerin iş başına gelmemesi için vatandaşımız bize teveccüh gösterdi. Ve aday olmam gerektiği konusunda ısrar etti. Bende aday oldum” cümleleriyle açıklamıştı. CHP’den aday olmasının nedenini de “Rahmetli Hamza Taş beni Döşemealtı Belediye başkan adayı olarak istedi ve </span><span style="font-family:Arial">AKP’den aday oldum. Seçimi kazandık. Tabi bu dönem bütün anketlerden birinci çıkmama rağmen İstanbul arazi baronlarının Döşemealtı’ndaki kirli arsa oyunlarına alet olmayacağımdan dolayı AKP’den aday gösterilmedim. Kendi ticaretimize dönmeyi planlarken evimin önüne gelen binlerce vatandaşın ısrarı üzerine şu anda CHP’nin adayıyım. Siz dürüst ve çalışkan olduğunuz sürece partilerin önemi bulunmuyor. Bana göre Hamza Taş gelmiş geçmiş en dürüst siyasetçilerin başındaydı. Yani partiler belediye seçimlerinde önemli ama asıl olan adayın kendi profilidir. CHP beni dürüstlüğüm, çalışkanlığım için aday yaptı” demişti. <span style="color:#7F7F7F"><o:p></o:p></span></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial;color:black"><o:p> </o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size:10.0pt;font-family:Arial"><span style="mso-spacerun:yes"> </span><o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-bottom:16.2pt;mso-pagination:none;background: white;mso-layout-grid-align:none;text-autospace:none"><span class="haberaltinb"><span style="font-family:Arial">Transferi siyaset dünyasında şok etkisi yaratan Döşemealtı Belediye Başkanı Nurettin Tursun, CHP’den istifa ederek AK Parti’ye geçişinin ardından sessizliğini bozdu. Antalya gündeminde geniş yer bulan transfer haberi sonrasında yorum yapmaktan kaçınan başkan, hakkında merak edilenleri Sabah Akdeniz okurları için yanıtladı.</span></span><span style="font-family:Arial"> Dilerim ki siyasi hayatında yeni bir sayfa açan “Döşemealtı Sevdalısı” Başkan Tursun için yeni kararı hayırlara vesile olur.<span style="mso-spacerun:yes"> </span><o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="haberaltinb"><span style="font-size:10.0pt; font-family:Arial"><o:p> </o:p></span></span></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial"><o:p> </o:p></span></b></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial">-Döşemealtı ilçesinde radikal bir siyasi değişikliğe imza atıp AKP’den CHP’ye geçmeniz seçimi etkilemedi ve yine seçildiniz. İki yıl sonra tekrar AKP’ye geçiş yaptınız. İlçe halkının siyasi kimliğinizi önemsemediğini söyleyebilir miyiz?<o:p></o:p></span></b></p> <p class="MsoNormal"><span class="haberaltinb"><span style="font-family:Arial">Döşemealtı’nda 2 bin 500 CHP’li var. Ben bunların sadece bin tanesinin oyunu aldım. Bana oy verenler AK Parti’liydi. İlçede 18 bin seçmen var. CHP’li seçmenin üçte birinin oyunu aldık sadece. Bana oy veren vermeyen herkese teşekkür ederim. Seçim bitti. Seçimin sonrasında vatandaş beni istediği her yerde bulabiliyor. AK Parti beni aday olarak göstermediği zaman ben aday olmamak için üç gün direndim. Bize nasip değilse aday olmayalım dedik. Zaten bir dönem için yola çıkmıştık. Ancak ilçe halkımdan gelen yoğun talep nedeniyle yeniden CHP’den aday oldum ve seçimlerde 6 bin 758 oy aldım. Benden ikinci dönem de istenince seçmenlerimi kıramadım. Bunun 800’ü iptal edildi ve yeniden belediye başkanı oldum.<o:p></o:p></span></span></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial">-AKP’ye geri dönmek istemenizin en temel nedeni neydi?<o:p></o:p></span></b></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial">Siyasi değişim ilçemizin geleceği için şarttı. Aktif siyasete atıldığım günden buyana daima insan odaklı anlayışla hareket ettim. Bölgemizin gelişmesi ve kalkınması için, hiçbir ayrım ve ayrıcalıklı tutum içerisinde bulunmadım. Bu çerçevede belirlediğimiz hizmet kriterlerinin içerisine siyaseti asla koymadım. Seçimler bittiği gün, ilçemizde yaşayan her vatandaşımıza eşit uzaklıkta ve yakınlıkta bulundum. Ancak, içerisinde bulunduğumuz koşullar, bir siyasi değişimin gerçekleşmesi ile birlikte önümüzü açacaktır. Elbette bu değişim sonrasında, kısmi kırgınlıklar yaşanabilir. Hemen belirtmem gerekirse, bu kırgınlıklar geçicidir. Çünkü benim siyasi hizmet anlayışım gereği, bölgemdeki yaşayan vatandaşlara kırgın olmam mümkün değildir. Bu değişiklik, bizim siyasi gelecek planlamamızdan kaynaklanmamaktadır. Tek düşüncem ilçemizin geleceğidir. Bu değişimin, ilçemizin geleceği açısından hayırlı olacağını ümit ediyorum. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial">-AKP’ye transferinizin ardından hakkınızda çok şey söylendi, siz neler hissettiniz?<o:p></o:p></span></b></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial">Yeni bir sayfa açıyoruz. Bu yeni sayfayı açmadan önce, bana 2009 yerel seçimlerinde kapısını açan, belediye başkan adayı olmamı sağlayan Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve oradaki dostlarıma şükranlarımı sunuyor, beni anlayacaklarını umut ediyorum. Benim aynı Nurettin Tursun olduğumu herkesin bilmesi gerekir. Bu arada aktif siyasete atıldığım ilk göz ağrım olan, AK Partili dostlarımın beni partiye tekrar davet etmelerinden dolayı teşekkürlerimi sunarım. Bundan sonraki siyasi yaşamımı AK Parti’de sürdüreceğim. Bu vesile ile Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa ettim.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Hakkımızda hayırlısı neyse, o gerçekleşir inşallah. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="haberaltinb"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial">-Size katılan üç belediye daha oldu. Bu yeni oluşum planlarınızı nasıl etkiledi?<o:p></o:p></span></b></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="haberaltinb"><span style="font-family:Arial">İlk öncelikli olarak bize katılan Yeşilbayır, Düzlerçamı, ve Çığlık belediyelerimizle birlikte tek vücut olmaya çalıştık.</span></span><span style="font-family:Arial"> <span class="haberaltinb">Diğer belediyelerden gelen personelimizi statüsüne göre birimlerimizde görevlendirdik. Birleşmeden kaynaklanan son mali durumumuzu gözden geçirdik ve araç gereçlerimizle birlikte fiziki bir durup değerlendirmesi yaptık. Ortaya çıkan mali tablo ürkütücü boyuttaydı. Belediyemizin ciddi bir borç yükü altında olduğunu gördük. Bu tablo bizi yolumuzdan asla alıkoymadı. Belediyemizin kaynaklarını en iyi şekilde kullanarak bugün geldiğimiz noktada, birleşmeden kaynaklanan borçlarımızın büyük bir kısmını zamanında ödedik.</span> <span class="haberaltinb">Çığlık ve Düzlerçamı Belediyesi nakit para devretmemişti. Kayda değer çok ciddi bir borcuda bulunmamaktaydı. Yeşilbayır Belediyesi birleşmeden önce 67.000.000,00 TL + KDV ihale yapmıştır. Bu ihale bedelinin 21.000.000,00 TL + KDV kendi döneminde ödemiştir. Geriye kalan 46.000.000 TL + KDV bakiyeyi borç olarak Döşemealtı Belediyesi’ne devretmiştir. Döşemealtı Belediyesi ise 2009 ve 2010 yılları arasında satışa çıkardığı 629 arsa ile bu borçların 29.000.000 TL +KDV sini ödemiştir. Özetle Döşemealtı Belediyesi KDV dahil birleşmeden kaynaklanan Yeşilbayır Belediyesi’nden 54.000.000,00 TL (Eski para ile 54 Trilyon) borç devralmıştır. Bu borcun, arsa satışı gerçekleştirerek 30.000.000,00 TL’si ödenmiştir. Şu an Döşemealtı Belediyesi’nin 10.000.000,00 TL borcu bulunmaktadır. Bu borç yine önümüzdeki günlerde satışa çıkartılacak olan arsadan elde edilecek olan gelirler ile ödenmeye çalışılacaktır<o:p></o:p></span></span></p> <p class="MsoNormal"><span class="haberaltinb"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial">-Geçen dönem ilk iş “yollar medeniyettir” dediniz ve yolları asfaltladınız. Tüm yolların çalışmaları bitti mi?<o:p></o:p></span></b></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial">Geçen dönem bizim aynamız olan kent girişinin güzel bir görünüme gelmesi için çok çaba sarf ettik. Bu kapsamda Döşemealtı’nın Antalya merkezden girişini sağlayan Atatürk caddesini çift yol olarak planlayıp, orta refüj düzenlemesi yaptık. Kaldırımları her iki yönde yeniden oluşturduk. Gelecekte yap- sök işi olmaması için kanalizasyon, yağmursuyu drenaj hattı, gibi alt yapı çalışmaları tamamlayarak sıcak asfaltını döktürdük. Geride bıraktığımız bir yıl içerisinde de toplam sıcak ve satıh asfalt olarak bugüne kadar <st1:metricconverter productid="300.000 mᄇ" st="on">300.000 m²</st1:metricconverter> yol kapladık. Yine yollarımıza <st1:metricconverter productid="450.000 mᄇ" st="on">450.000 m²</st1:metricconverter> parke taşı döşedik. Toplamda <st1:metricconverter productid="150.000 metre" st="on">150.000 metre</st1:metricconverter> prefabrik bordür yaptık. TEDAŞ ile yapılan protokolle birlikte elektrik hatları da yeraltına alınacak. Özellikle ana arter yolumuzun çalışmaları bittiği zaman ulaşımda rahat bir nefes alacağız.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial">-Antalya’ya en yakın yeşil araziler sizin ilçenizde bulunuyor. Bu bölgede mesire yeri olarak kullanılacak tesis planlama çalışmalarınız var mı? <o:p></o:p></span></b></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial">Düzlerçamı mevkiinde bulunan piknik alanlarının projesi ilgili kurumlar tarafından onaylandı. Burada <st1:metricconverter productid="80 metre" st="on">80 metre</st1:metricconverter> ve <st1:metricconverter productid="1,5 km" st="on">1,5 km</st1:metricconverter>. uzunluğunda bir alan içerisinde sosyal alanlar oluşturacağız. Alan içerisinde bisiklet yolu, koşu yolu, piknik alanları ve “Yörük Köyü” projemizi hayata geçirerek bölgenin kalkınmasında önemli bir ivme kazandıracağız. Yine bu bölgede hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın, büyükbaş hayvanlarının gübrelerini depolamak ve bekletmeden gübre olarak kullanılması için bir çalışma başlattık. Burada belediyemiz bölge halkının özellikle yazın kokudan etkilenmemesi için hayvanların gübrelerini kapalı römorklarla bekletmeden taşıyorlar. Önceden yağan yağmurla birlikte ciddi şekilde koku ve görüntü kirliliği oluşan bu bölgede sorun en aza indirildi. Bölgenin dokusu itibarıyla bölgemizde hayvancılık yok denecek kadar da azaldı. Bugün Düzlerçamı’nda sadece 70 aile hayvancılıkla uğraşmaktadır.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial">-Döşemealtı ilçesi geçtiğimiz yıl kültür sanat etkinliklerinde de ilkleri yaşadı. Devamı bu yıl da gelecek mi?<o:p></o:p></span></b></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial">İlçe olmakla birlikte halkımızın kaynaşması için kültürel ve sosyal faaliyetlere ağırlık verdik. İlk olarak gerçekleştirdiğimiz Gençlik ve Spor Bayramı Etkinliği adı altında konser düzenledik. Yine ilçemizde yaz kursları açarak çocuklarımızın tatillerini daha iyi değerlendirmesini sağladık. Büyükşehir Belediyesi ve Belediyemiz işbirliği ile gerçekleştirdiğimiz 1. Döşemealtı Yağlı Pehlivan Güreşleri ilçemizin tanıtımında ve Ata sporumuzun kalkınmasında büyük katkı sağladı. Gerçekleştirdiğimiz Nar Festivali de üreticimize ve hemşerilerimize büyük bir moral oldu. Yine ilk olarak gerçekleştirdiğimiz Ramazan Şenlikleri ilçemizin tüm halkı tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Tüm bu etkinliklerimizi yaparken ülkemizin sevilen sanatçılarını halkımızla buluşturduk. Altın Portakal Film Festivali’ni 46 yıl aradan sonra Döşemealtı’nda yaşadık. Bu yılki festivalde ne olur bilemiyoruz. Henüz bu konuda bizimle bir görüşme yapılmadı. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial"><o:p> </o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-family:Arial"><o:p> </o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial">Nurettin Tursun Kimdir?<o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial"><br /></span></b></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial"><o:p> </o:p></span></b></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal"><span style="font-family:Arial"><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnnB1VibEuoacKCl-PzvVoArTIph9RVYxi0ql45cE0N4hEnOou-VckavZahP2F0IX7SC1Rry9FXm3lXxR8d-8hxPf-GFZeyV1nz3MJjZFvtVU40YTKL9ehmeEP8tCPkCV-BP_8LAgz_kfL/s1600/3.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 266px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnnB1VibEuoacKCl-PzvVoArTIph9RVYxi0ql45cE0N4hEnOou-VckavZahP2F0IX7SC1Rry9FXm3lXxR8d-8hxPf-GFZeyV1nz3MJjZFvtVU40YTKL9ehmeEP8tCPkCV-BP_8LAgz_kfL/s400/3.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5565773570826924594" /></a><br />1961 de Antalya’nın Döşemealtı ilçesi Nebiler mahallesinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini tamamladı. Uzun yıllar ticaretle uğraştı. 1999-2004 döneminde Döşemealtı Belediyesinde Meclis Üyeliği yaptı. 2004 yerel seçimlerinde Döşemealtı Belediye Başkanı seçildi. 2009 yerel seçimlerinde Nurettin Tursun, halkın yoğun isteği ve gösterdiği destekten dolayı Döşemealtı Belediye Başkanlığı’na tekrar aday oldu. 29 Mart 2009 tarihinde yapılan mahalli seçimlerde, halk ikinci kez Nurettin Tursun'u başkanlık görevine getirdi. Başkan Tursun, evli ve iki çocuk babasıdır. <o:p></o:p></span></b></p>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-1524794652454190912011-01-24T07:04:00.000-08:002011-02-11T16:09:52.835-08:00CAVİT ARI<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJVGnA-GK8Hn2wdgjKPTTYUhbB2a2GcqF9CDZnRd_WzGi9N6KkspOoZHPk9MCkV_xS2L4jmBVA6rrSJlO0qAn7qoiV6l75YAhYlUfhhLjwTtzUD2OGMdDoX_i9buiLjAEqYYkT5Ox1nppI/s1600/77.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="400" width="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiJVGnA-GK8Hn2wdgjKPTTYUhbB2a2GcqF9CDZnRd_WzGi9N6KkspOoZHPk9MCkV_xS2L4jmBVA6rrSJlO0qAn7qoiV6l75YAhYlUfhhLjwTtzUD2OGMdDoX_i9buiLjAEqYYkT5Ox1nppI/s400/77.jpg" /></a></div><br />
<br />
<div style="text-align: center;"><br />
</div><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"></span><br />
<div align="justify" class="Content" style="font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11px;"><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;"><br />
</span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">İl Özel İdaresi ve İl Genel Meclisi kurumları şehir merkezinde yaşayan vatandaşların bir çoğu için oldukça yabancı bir kavram, öte yandan kırsal kesimde yaşayanların umudunu, geleceğini ve refahını temsil ediyor.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Antalya’da “İl Özel İdaresi” denildiğinde ilk akla gelen 2004 yılından beri boş tutulan ve yıkım süreciyle gündemden düşmeyen binası olmasına rağmen, bu kurumun asıl görevi belediyelerin sınırları dışındaki yaşam alanlarının refahını arttırmak…<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Antalya ilçeleri ve köylerindeki yol, altyapı, eğitim, spor, kültür- sanat gibi konularda çalışmalar yapan İl Özel İdaresi’nin kararları İl Genel Meclisi’nde alınıyor. Yolu olmayan köyler asfalta, suyu olmayan çiftçi su kaynağına, okulu olmayan köyler okula kavuşuyor.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Farklı siyasi görüşlerden seçilmiş İl Genel Meclisi üyelerinin oylarıyla alınan kararlarda son yılların en uyumlu meclisi olarak dikkat çeken Antalya İl Genel Meclisi’nde yaşananları Meclis Başkanı Cavit Arı, “Gerçekten çok uyumlu bir grubuz. Hepimizin öncelikli hedefi halka hizmet ve bu hizmeti en doğru şekilde gerçekleştirmek. Kırsal kesimde ve köylerde yaşayan vatandaşlarımız, yaşam kalitelerinin yükseltilmesi ve hizmetlerden en iyi şekilde yararlanmaları için bizleri bu göreve getirmiş bizler de bu göreve layık olabilmek için büyük çaba sarf etmekteyiz. İl Genel Meclisi’nde farklı siyasi kimliğe sahip olmamıza rağmen, kararların alınmasında halkın çıkarlarını ön planda tutarak her zaman ortak hareket ediyoruz” diye özetliyor.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">BİNA SORUNU 2011’DE BİTECEK<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Ha çöktü ha çökecek denilen eski Özel İdare binasının yıkılıp yıkılmayacağı, yıkılırsa yerine nasıl bir proje hayata geçirileceği ile ilgili tartışmalar sürüyor. 29 Mart seçimlerinde Antalya'nın 19 ilçesinden seçilen 75 meclis üyesi ise bir anda kendilerini bu sorunun içinde buldu. Adeta kördüğüme dönen konuda Vali Ahmet Altıparmak binanın yıkılmaması ve güçlendirilmesi gerektiği yönünde fikirlerini beyan etmişti. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden gelen heyetin raporunun beklendiği bugünlerde çözüm önerileri arasında binanın dışındaki mermerlerin sökülmesi ve 4 katın kesilmesi de yer alırken diğer bir çözüm ise yıkım olarak bir kenarda duruyor. İl Genel Meclis Başkanı Cavit Arı, yıkılsa da güçlense de bunun bir maliyeti olacağını düşünerek 2011 bütçesine 720 bin TL ayırdıklarını söylüyor.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Yerine yapılacak olan projenin de önemli olduğunun altını çizen Başkan Arı, öncelikle yıkım sorununun çözülmesi gerektiğini ardından bu konudaki yeni kararları hızla alabileceklerini belirterek “Bu alan Antalya’nın Antalya’da yaşayanların malı. Bize düşen bu alanın en doğru şekilde kente kazandırılmasıdır. 2011 bütçesinden bina için pay ayırdık. Daha sonrasında buranın yeşil alan mı sosyal donatı alanı mı olacağı konusunda Muratpaşa ve Büyükşehir Belediyeleri ile görüş birliği içinde karar vereceğimizden kuşkum yok” diyor.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">ADI GÜNDEMDE<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Seçimler yaklaşınca milletvekilliği adaylıkları da gündeme gelmeye başladı. Son haftalarda CHP’liler arasında olmasa da sıradan insanlar ya da muhtarlar arasında ismi konuşulan Cavit Arı, “Aday olmayı düşünür müsünüz?” sorumuzu yanıtlamaktan özenle kaçınıyor. Arı, adaylık konusunda herhangi bir açıklama yapmasa da adının halkın gündeminde olduğunu öğrenmiş. Antalya’da kendisine milletvekilliğini yakıştıran oldukça geniş bir kesim var. İlerleyen günlerde bu konuda nasıl bir açıklama yapar bilinmez ama ben bu konuya çok da uzak olmadığını hissettim. <o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Meclis ve oylama denildiğinde elbette ki hepimizin aklına tansiyonun sık sık yükseldiği zaman zaman arbede çıkan görüntüler gelse de bu meclis inanın çok farklı… 2009 yılında seçilen Cavit Arı başkanlığındaki 75 üye son yılların en uyumlu ve en demokratik meclisi durumunda…<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Antalya ilinde 20 yıldır avukat olarak hizmet veren ve birçok yönetim merciinde görev alan Cavit Arı’nın mütevazı üslubunu, samimi ve içten anlatımını ve mesleki tecrübesini de düşündüğümüzde İl Genel Meclisi’nin başarısını daha iyi anladık.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Kararların hızla alındığı, saygı ve sevgi çerçevesinde hizmetin ön planda olduğu yapılanmada alışık olmadığımız bu uyumun 2011 yılında da devamlılığını diliyor, sözü başkana bırakıyoruz.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><b><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">- <i>İl Genel Meclisi’nin yaptığı çalışmalar nelerdir?</i><o:p></o:p></span></b></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">İl Genel Meclisi İl Özel İdaresi’nin yasama merciidir. Burada alının kararlar İl Özel İdaresi’nce uygulamaya konulur. Kaş’tan Gazipaşa’ya kadar 650 kilometre sahil bandı bulunan Antalya”da belediye sınırları dışındaki tüm köylerin yol, su, köprü, okul, meydan düzenlemesi gibi hizmetlerinin gerçekleşmesinden İl Genel Meclisi sorumludur. Buraya geliş şeklimiz siyasi olabilir fakat tüm icraatımız hizmete dönüktür. Siyasi mekanizma içerisindeki (avukat, doktor, öğretmen, müteahhit gibi) meslek kuruluşlarının bulunması, kırsalın kalkınmasına yönelik altyapı sorunlarının çözümünde son derece etkili oluyor. Antalya İl Genel Meclisi Türkiye’de örnek teşkil edecek bir meclistir. Bugüne kadar alınan kararların hemen hemen hepsi siyasi fark gözetmeksizin hizmet odaklı olarak meclisimizin oy birliği ile alınmıştır. Ben burada geçmişte olduğu gibi bundan sonra da çalışmaların birlik ve beraberlik içerisinde yürütüleceği inancıyla, çalışmalarda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 12.75pt; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-align: justify;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><i><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">- <b>İl Genel Meclisi’nin kamuoyundaki bilinirliği sizin başkanlık döneminizle birlikte daha da arttı. Sizin döneminizin önceki yıllardan farkı nedir?</b><o:p></o:p></span></i></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 12.75pt; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’ndan önce İl Genel Meclisi yılda iki kez toplanıyordu. Başkanlığı da İlin Valisi tarafından yürütülüyordu. 2005 yılında yayınlanan 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’ndan sonra İl Genel Meclisi kendi başkanını kendi içerisinden seçerek her ayın ilk haftasında beş gün toplanmaya başladı. Sadece Kasım ayında bütçe görüşmelerinin uzun sürmesi nedeniyle 20 iş günü toplanıyoruz. Alınan kararları kamuoyunla paylaşıyoruz. İstekleri güncelliğini yitirmeden değerlendirme şansımız oluyor. Bu da bilinirliğimizi arttırdı.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="line-height: 12.75pt; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><b><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">- <i>Antalya’nın uzun zamandır beklediği tanıtım ajansı “Antalya Tanıtım ve Turizmi Geliştirme A.Ş”de çalışmalar şu an ne aşamada?</i><o:p></o:p></span></b></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Antalya bölgesinin turizme yönelik tanıtımının Antalya Tanıtım ve Turizmi Geliştirme Ticaret AŞ tarafından yürütülmesini destekliyoruz. İl Özel İdaresi'nin bu kuruma ortak olmasıyla hizmetlerin yürütülmesinde daha çok katkı sağlayacağımızı düşündük. Antalya'nın tanıtımı konusunda çalışma yapan dernek, vakıf ve birliklerin birleşmesiyle daha güçlü bir tanıtım gerçekleştirileceğine inanıyorum. İl Özel İdaresi’nin bu şirkete ortak olma konusunda meclisimizce oy birliği ile karar aldık. Şimdi şirketin beş ana ortağından biriyiz. Antalya Tanıtım ve Turizmi Geliştirme ve Ticaret AŞ'nin A tipi hisselerinin yüzde 60'ı Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO), Antalya Büyükşehir Belediyesi, Akdeniz Turistik Otelciler Birliği (AKTOB), Alanya Turizm İşletmecileri Derneği (ALTİD) ve Antalya Özel İdaresi’nindir.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><b><i><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">- Antalya ilçe ve köylerinin öncelikli sorunu nedir?<o:p></o:p></span></i></b></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">En çok gündemde olan ve en fazla çalışma yaptığımız konu hiç yolu olmayan yerleşim yerlerine asfalt yol yapılması veya mevcut yolların tamiri konusunda oldu. Geçtiğimiz yıl İl Özel İdaresi tarafından toplam 500 kilometre yol yapıldı. İkinci önceliğimiz sulama alanlarının oluşturulması ve suyu olmayan köylere su temininin sağlanması çalışmalarıydı. Köylerin ihtiyacı olan içme suyu ve sulama çalışmalarını ikinci sırada söyleyebilirim. Yaşadıkları yerde ekim imkanı sağlayabildiğimiz çiftçilerin bu sayede ürün çeşitliği arttı. Bunun devamında altyapı çalışmaları, eğitime ayrılan bütçe, ilçelerde kapalı spor salonları yapılabilmesi için ayrılan bütçe, köy meydanlarının yapılması gibi çalışmalarda ilk sıralarda yer alıyor. <o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><b><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">-<i> Eğitime kaynak ayrıldığında önceliklerinizi neye göre belirliyorsunuz?<o:p></o:p></i></span></b></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">İl Genel Meclisi olarak eğitime büyük önem veriyoruz. Derslik, okulların onarımları ve diğer ihtiyaçların giderilmesi konusunda arkadaşlarımız özverili bir çalışma sergiliyor. Bu yıl Özel İdare bütçesinden eğitim için ödenekler ayırdık. Bazı okullarımızın ek derslik ihtiyaçları tamamlanırken, bir kısmının ise yapımı hala devam ediyor. Her geçen gün teknolojik imkânlara kavuşturulan ve başarı oranı artan eğitim sistemimiz sayesinde çocuklarımızın yarınlara sağlıklı ve verimli bir şekilde yetişmesi öncelikli isteğimiz. Bunun yanında bizi en çok duygulandıran çalışmamız engelli çocuklarımızın eğitimi için gereken özel eğitim kitabının alınması için oylama yaptığımız gün oldu. Meclis oylamasında hızla alınan bu kararla geçtiğimiz yıl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bu kitaplardan aldık. Yol, su köprü gibi köylerin altyapı çalışmalarını her zaman yapıyoruz fakat bu görevin kutsal bir görev ve böylesine kutsal bir göreve imza atmak bizim için son derece önemliydi. Zihinsel engelli alt sınıf öğrencilerin yararlanabileceği kitaplardan 1000’er takım alınarak ailelerin zihinsel engelli çocuklarına ücretsiz olarak dağıtıldı. Engelli öğrencilerimizin ailelerinin ekonomik durumu iyi dahi olsa bu kaynak kitaplarının nereden ve nasıl temin edileceğini bilmemekteler. O yüzden engelli öğrencilerimizin yararlanabileceği kaynak kitaplarından alınarak dağıtılmasının yararlı olabileceğini düşündük. Ben de bu vesile ile tüm meclis üyesi arkadaşlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><b><i><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">- Antalya ili ile ilgili hangi projelere destek veriyorsunuz?<o:p></o:p></span></i></b></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Antalya’nın akciğerleri konumundaki Zeytinpark’ın daha iyi korunması için hisse alarak ortak olunmasının uygun olduğunu düşündük. Meclisimiz Antalya’nın yeşil dokusunun daha iyi korunması için Zeytinpark A.Ş’ye ortak oldu. Bunun yanında muhtarlardan gelen talep üzerine İl Özel İdaresi’nden karşılanan 175 bin lira ile Elmalı İlçesi Tekke Köyü’ne içerisinde 12 adet yemek pişirme ocağı, 6 adet lavabo ve bulaşık yıkama bölümü bulunan bir aşevi yaptık. Yine bu dönem İl Genel Meclisi’nde 13 emekli öğretmenin meclis üyeliği bulunuyor. İl Genel Meclisi, sözleşmesi yıllık olarak yenilenen Haşim İşcan Mahallesi'ndeki (eski vali konağı) Işıklar Öğretmenevi'nin kira sözleşmesini de 10 yıl süreyle uzattı. Öğretmenevi’nin sağlıklı bir işlevde çalışması için yapılan oylamada kira sözleşmesinin 10 yıl uzatılması kararı oy birliğiyle alındı. 24 Kasım günü yapılan bu oylamanın öğretmenler gününe denk gelmesi anlamını bizim için daha da arttı. Öğretmenevi’nin yapmak istediği tadilatın ve yenilenmenin de önü böylelikle açılmış oldu. Yine Antalya ili için de tam donanımlı bir İş Sağlığı Merkezi'nin inşaatıyla ilgili çalışmalara başladık Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulacak bu merkezle özellikle iş kazalarına ilk müdahale konusunda çalışmalar hedefleniyor.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><b><i><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">- 2011 yılı çalışmaları için bütçe dağılımı nasıl oldu?<o:p></o:p></span></i></b></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">İl Özel İdaresi'nin toplam 73 milyon lira olarak bağlanan bütçesinden, genel kamu hizmetlerine 43 milyon 119 bin, kamu düzeni ve güvenlik hizmetlerine 300 bin, ekonomik işler ve hizmetlere 9 milyon 65 bin, iskan ve toplum refahı hizmetlerine 5 milyon 790 bin, sağlık hizmetlerine 250 bin, dinlenme, kültür ve din hizmetlerine 4 milyon 500 bin, eğitim hizmetlerine 9 milyon 776 bin, sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetlerine ise 200 bin lira harcama yapılabilecek.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;"><o:p> </o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Cahit Arı kimdir?<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;"><o:p> </o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">1968 Antalya doğumlu. İlk, orta ve lise eğitimimi Korkuteli'de tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1989 yılında mezun olduktan sonra 1990 yılından itibaren Antalya' da serbest avukat olarak çalıştı. 2002-2006 arası Antalya Barosu’nda Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 2006'dan bu yana Antalya<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">Barosu’nun Türkiye Barolar Birliği Delegesi. 29 Mart seçimlerinden sonra Muratpaşa ilçesi Cumhuriyet Halk Partisi’nden seçilen Arı 2009 yılından beri Antalya İl Genel Meclisi Başkanı olarak görev yapıyor.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><b><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;"><o:p> </o:p></span></b></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><b><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;">SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR<o:p></o:p></span></b></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium;"><b><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 10pt;"><br />
</span></b></span></div></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-13727088442227817262011-01-24T06:59:00.000-08:002011-02-11T16:09:52.841-08:00FARUK GÜLLÜ<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7CB2BAdRa_hglXZajq-54Mlrn9CAjrhGw-BJAMuBUUSHU61N_RRSlTmw66kCD7xRyrDPLom9rRpismsNxag02DxxArd7IVkmRXT0n8xkFHnr9PowazO7yxigt2TCDePqihrecGE5-eINI/s1600/FARUK+GULLUOGLU+%25282%2529.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 266px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7CB2BAdRa_hglXZajq-54Mlrn9CAjrhGw-BJAMuBUUSHU61N_RRSlTmw66kCD7xRyrDPLom9rRpismsNxag02DxxArd7IVkmRXT0n8xkFHnr9PowazO7yxigt2TCDePqihrecGE5-eINI/s400/FARUK+GULLUOGLU+%25282%2529.JPG" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5565767797729818050" /></a><span class="Apple-style-span" style="font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11px; -webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; "><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Türkiye ve Antalya’da en fazla tüketilen tatlıların başında baklava geliyor. Tatlıyı sevsin sevmesin hemen herkes “baklava” gerçeğinden bir şekilde etkileniyor. Hiç de ucuz olmamasına rağmen baklavanın kuruyemiş edasıyla her köşe başında satılmasında; hatta ihracat kalemleri arasına girmesinde Güllüoğlu isminin önemi çok büyük…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Yakın zamana kadar bayramlarda yenilen ve şehirlerde ismi pek telaffuz edilmeyen baklavanın her sokağa girmesinde beş kuşaktır baklavacılık yapan Güllüoğlu ailesinin çalışmaları etkili oldu. Bugünün baklava devleri Seyidoğlu, Dedeoğlu, Dilberoğlu ve bilumum Hacıoğlu gibi firmaların ilk sahipleri, Güllüoğlu tezgahlarında baklava açmasını öğrendi ve kendi markasını oluşturdu. Bu anlamda Güllüoğlu baklavayı taşradan şehre taşıyan marka olarak tanımlanıyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Gaziantep’te 1871’de Güllü Çelebi tarafından ilk baklava üretimini gerçekleştiren Güllüoğlu Ailesi, 1949’da İstanbul Karaköy’de Mustafa Güllü önderliğinde ilk üretim ve satış mağazasını açtı. Mustafa Güllü’nün oğlu olan Faruk Güllü, 1993’te firmadan ayrılarak, Baklavacı Güllüoğlu Faruk Güllü markası ile ilk üretim ve satış merkezini Azerbaycan`da açtı. Ardından yurtiçinde Merter’deki üretim tesisini kuran Güllü bugün tonlarca üretim kapasite sahip bir fabrikayla hem ihracat yapıyor hem de 25 yurt içi şubesiyle hizmet veriyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Ev tatlısının lüks bir dükkanda tek ürün olarak satılması 1949 Türkiye’sinde büyük bir olaydı. Bugünse özellikle Faruk Güllü’nün baklavaya getirdiği standartlar ve bu tatlının yurt içi ve dışında gördüğü teveccüh çok daha büyük bir olay aslında ve her gün binlerce farklı kişiye satılan baklavalar el emeği ve yüksek teknolojinin mükemmel uyumunu yansıtıyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Gaziantepli baklavacı Güllüoğlu Ailesi’nin en girişimci üyesi olan Faruk Güllü, Güllüoğlu Ailesi’nin mağazalaşarak büyümesinin sektörde haksız rekabete neden olmadığını, aksine mevcut talebi arttırdığını, pazarı büyüttüğünü söyledi. Faruk Güllü, Şirinevler’e açtıkları mağaza konsepti sayesinde; sektörün vizyonu ve vitrininin değiştiğine de dikkati çekerek, “Eskiden baklavacı, baklava satar gibi bir anlayış vardı. Halbuki bizimle birlikte ‘baklavacı el sanatı olan en klas ürünleri satar’ mantığı ortaya çıktı. Evvelden ‘kutula al git’ derken, şimdi mağazacılık hizmeti sunulmaya başlandı. Biz mağazalaşarak büyüyoruz ama bizimle birlikte sektör de Pazar da büyüyor” dedi.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Baklava sektöründe ilk defa vardiya sistemini kurarak en taze ürünü elde eden Güllü, "Bütün mağazalarımızın üretim tesisiyle direkt irtibatı var. Hangi mağazada ne kadar ne satılmışsa merkez bu bilgiler doğrultusunda üretim yapıyor. Dolayısıyla müşterimiz hangi mağazadan ürün alırsa alsın o gün hazırlanan en taze malzemeye ulaşıyor" diyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Dedesinin, baklavayı taşradan İstanbul’a taşırken duyduğu heyecanı ve kaliteden ödün vermeyen ilkesini, bugün bant sistemiyle çalışan devasa fabrikalarda uyguladıklarını söyleyen Faruk Güllü, 11 yaşında çıraklıkla başladığı tatlıcılık serüvenindeki hikayesini şöyle anlatıyor: “Herkes bir yorum yapıyordu. Yok baklava ağır tatlı, yok elle açılıyor kitlesel üretimi imkansız, fiyatlar pahalı vs. Bugün bizim ürünümüz ve markamız ülkemizin geleneksel bir değerini yansıtıyor. Biz en küçük bir aksaklıkta önce ülkemize zarar veririz kaygısını taşıyoruz. Dedelerimiz İstanbul’a ilk şubeyi açtıklarında zarar etmelerine rağmen üretimde hiç taviz vermediler. Biz de dünyanın dört bir yanına tatlı satıyoruz ve asla en küçük bir taviz vermiyoruz.”<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Güllüoğlu’nun bugünkü baklava sektörünün temellerini oluşturduğu gibi gelecekte de diğer ülkelerdeki baklavacıları yetiştireceğini belirten Faruk Güllü, özel yetiştirdikleri elemanlarını yurt dışına gönderdiklerini belirterek bu alanda adeta bir kültür ihracı yaptıklarını dile getiriyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Antalya’daki yeni konseptimizdeki dördüncü mağazamız oldu. Her türlü sıcak yemek, pasta, helva, reçel ve tatlı çeşitlerinin bulunduğu haftanın her günü yöresel kahvaltı verdiğimiz yeni konseptimizde misafirlerimiz aradıkları her şeyi burada bulabilecekler.<span> </span><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Tam 140 yıldır baklavacılık yapan 60 tatlı çeşidine sahip Güllüoğlu, artık reçel ve helvada da iddialı. Baklavacı Güllüoğlu Faruk Güllü, Lalin markalı helva ve reçellerle perakende pazarına girdi. İç piyasada, Faruk Güllü mağazalarında ve zincir marketlerde satışa sunulan Lalin ürünleri, yurtdışında ise distrübütörlük ağı ile yayılıyor. Firmanın Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Güllü, yurtiçi ve yurtdışındaki müşterilerinden gelen talep üzerine, helva ve reçel işine de girdiklerini belirterek, bu amaçla, İstanbul Bayrampaşa`da 6 bin metrekarelik bir üretim tesisi kurduklarını anlattı. Güllü, “Günlük 15 ton helva, 12 ton da reçel üretim kapasitesine sahip tesisimizde 9 çeşit helva ve 10 çeşit reçel üretiyoruz. Çok değişik tatlarda ürün hazırlıyoruz. Ambalajda da yeni bir tarz oluşturduk. Örneğin, helvayı sektörden farklı olarak metal ve karton kutularda da piyasaya sunduk. Reçel kavanozlarını özel tasarladık. Hedefimiz, Lalin’i önce Türk halkına daha sonra da dünyaya sevdirmek’ diyor. Baklava ve lokumun yanı sıra, yurtiçi ve yurtdışından reçel ve helvaya çok yoğun talep aldıklarını belirten Faruk Güllü, hem Türk hem Gaziantep halkının kendilerine bu misyonu yüklemiş durumda olduğunu vurguluyor…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">YENİ KONSEPT ANTALYA’DA<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Antalya’da yakın zamanda açılanın yeni konsepteki dördüncü mağaza olduğunu vurgulayan Güllü, “Her türlü sıcak yemek, pasta, helva, reçel ve tatlı çeşitlerinin bulunduğu haftanın her günü yöresel kahvaltı verdiğimiz yeni konseptimizde misafirlerimiz aradıkları her şeyi burada bulabilecekler” diye anlatıyor.<span> </span><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Sadece kendi yetiştirdiği ustalara baklava açtıran Güllü, “Antalya’daki ustamız 10 senedir bizimle olduğu halde, ben hala mutfağa girer denetlerim” diyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Bu konseptin baklavacılığın önüne geçmesi gibi bir isteklerinin olmadığının altını çizen Faruk Güllü “ Babama bu fikri ilk söylediğimde desteğini aldım ama bu konseptin baklavanın önüne geçmesinden endişe ettiğini de belirtti. Oysa bizim hiçbir zaman böyle bir isteğimiz olmadı. Biz aslen baklavacıyız ve böyle de bilinmeye devam etmek isterim” dedi.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Gaziantepli Güllüoğlu ailesi, beş kuşaktır babadan oğula aktararak sürdürdüğü baklavacılık mesleğinde bir asrı da geride bırakmış. “Ter dökmeden, emek harcamadan yemek olmaz” diyen Faruk Güllü, mesleğinin sırrını şöyle özetliyor: “Güllüoğlu tatlılarının en büyük sırrı; 134 yıldır babadan oğula aktarılan bilgi, deneyim, işe duyulan saygı ve titizliktir. Bunlar baklava yapımının her kademesinde kendini göstermek mecburiyetindedir. Harran Ovası’nın buğdayı, Gaziantep’in fıstığı ve Urfa’nın tereyağı hemen her kesimin damak tadına uyan bir özelliğe sahiptir.”<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Faruk Güllü’nün müessesesinde önce insan sağlığı ve insan sevgisi hakimmiş, baklava üçüncü sırada yer alıyormuş. Bu güzellikleri Antalya’da bize de gösterdi. Firmasında yüzlerce çalışanı ile alın teri ve göz nuru dökerek hiçbir üretimini makineleştirmeyen, bütün yiyeceklerin ustaların maharetli ellerinden çıkmasına özen gösteren Faruk Güllü, beni de Antalya’daki şubesiyle çocukluk yıllarıma götürdü.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Kilisli bir babanın havuç dilimi baklava seven kızı olarak, en sevdiğim tatlıyı Güllüoğlu’nda gördüğümde çocukluk anılarım canlandı. Aynı görüntü ve aynı lezzet beni yıllar öncesine götürdü. Baklava dendiğinde “Güllüoğlu” markası tüm Türkiye’de nasıl akla ilk gelen markaysa bana da “Güllüoğlu” dendiğinde ilk aklıma gelen havuç dilimi baklava oluyor nedense… Gaziantep’ten başlayan bu tatlı serüvenin Antalya ayağında Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Güllü’yle hem tatlı yedik, hem de bu tatlı hikayenin bugünlere gelişini kendisinden dinledik.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <i>Bize Güllüoğlu’ndan bahseder misiniz?</i><o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Biz aile olarak 1871 yılından beri bu sektörün içindeyiz. 5 nesildir bu işi yapıyoruz. Şimdi 6. nesili bu işe hazırlıyoruz. Babam Mustafa Güllü, askere giderken İstanbul’da bir gece kalıyor. Sirkeci’de bir baklava dükkanı görüyor ve asker dönüşü İstanbul’da dükkan açmaya karar veriyor. 1949’da ilk dükkanını Karaköy’de açıyor. Aynı yıl İstanbul sinemalarında Güllüoğlu Baklavaları’nın reklam filmleri oynamaya başlıyor. 70’li yıllardaysa herkesin tanıdığı bir baklavacıdır artık. Babamın bu işte emekleri o kadar çoktur ki Amerika’daki bir kutudan adresi koparıp bizi bulan müşterimiz olduğunda babamı daha iyi anladım.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <i>Baklavacılık sizin ailede babadan oğula geçiyor, siz nasıl başladınız?</i><o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Ben 11 yaşından beri her yaz üretimde çalıştım. Liseyi bitirdiğimde usta olarak yetişmiştim. Hamur açıyordum, dilimliyordum, kızartıyordum, şerbetini döküyordum. Ben öyle yetişmiştim. Fizik mühendisliğini kazandım. Üniversiteye kayıt yaptırmak için gidecektim. Babam “Otur oğlum konuşalım” dedi. “Sen meslek hayatını devam ettirmek istiyorsan birkaç bir şey anlatayım sonra git kaydını yaptır” dedi. Sonuç itibari ile işimizin sabah erken başladığını, zor olduğunu, üniversiteye gittiğimde baklavacılıkla ikisini bir arada götürmemin zor olduğunu, okuldan sonra dönsem de baklavacılıkta başarılı olamayacağımı, bu işi temelinden öğrenmemin daha doğru olacağını söyledi ve tercihi bana bıraktı. Ben o vakit, “Güllüoğlu İşletme Fabrikası”na kaydımı yaptırdım. Şu an bakıyorum babamın benim için yaptığı tercih, mükemmel bir tercihmiş.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">-<i> Oğlunuz var mı?</i><o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Benim 17 yaşında oğlum Enes var. Ayrıca Mustafa Güllü ve çocukları olarak bu işi devam ettirecek yeğenlerim de var. Hatta üniversite hayatında iken bile üretime aktif olarak katılmış, üretimi öğrenmiş yeğenlerimiz var.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <i>Oğlunuz da aynı aşamalardan geçiyor mu?</i><o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Benim oğlum da pasta ve baklava bölümünde çıraklık yaptı. Baklavacılık, zor bir meslek. Sabahın 3 ünde 4’ünde işbaşı yapmak zorundasınız. Çocuklara bizim ısrarımız hiç yok. Yaşayışımızı görüyorlar. Çocukluktan beri yoğrularak geliyorlar. Bizim şöyle bir avantajımızda var; iki dedesi de baklavacı çocukların. Artık kararı kendileri verecek.<o:p></o:p></span></p><p style="text-indent: 0cm; margin-left: 0cm; "><strong><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <i>Helva ve reçel işine nasıl girdiniz?</i></span></strong><span style="font-size: 10pt; "><o:p></o:p></span></p><p style="text-indent: 0cm; margin-left: 0cm; "><strong><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; font-weight: normal; ">Bu soru bana çok soruluyor. Ben ihracat için çok fuara katıldım. Fuarlarda müşteri taleplerinde baklava yüzde 20’lik kısmı oluşturuyordu. Bizden daha çok; Türk helvası, reçeli ve lokumu talep ediliyordu. Bu nedenle reçel, helva ve lokumda piyasa araştırması yaptım. ‘Güllüoğlu’ etiketini basacak, kendi çocuklarıma yedirecek ürünü 2 yıl aramama rağmen bulamadım. Mesela şu anda bizim ürettiğimiz gül reçelini yaptıramadım. Mecburen bu işe girmek zorunda kaldım. Bizim amacımız fiyat rekabetine girip piyasadan pay almak değil. Bizim hedefimiz kendi mağazalarımızda satabileceğimiz, baklavada olduğu gibi özel olarak talep edildiğinde temin edebileceğimiz ve özellikle de ihracatta kullanabileceğimiz bir ürün yelpazesi oluşturmaktı. Şu anda 5 yıldızlı otellerin çoğuna biz ürün veriyoruz. Bu kaliteye de kolay ulaşmadık. 6 ay ile 1 yıl arasında evde annelerin ürettiği ev reçeli tadı ve kalitesine ulaşmak için ürettik ve döktük. Helvada ise çocukluğumuzda yerli susamla ve ondan üretilmiş tahinle yapılmış helvayı hedefledik. Başarılı da olduk.<o:p></o:p></span></strong></p><p style="text-indent: 0cm; margin-left: 0cm; "><strong><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <i>Seri üretimde de aynı tadı yakalamayı nasıl başarıyorsunuz?</i><o:p></o:p></span></strong></p><p style="text-indent: 0cm; margin-left: 0cm; "><span style="font-size: 10pt; ">Aslını ve yapısını bozmadan kendi içerisinde çarparak büyük modeller oluşturuyoruz. Yani hamuru beş kişi değil de 25 kişinin açıyor olması, bir ustabaşı, bir gıda mühendisi değil de 3 ustabaşı 3 gıda mühendisiyle daha kontrollü ve sistemli bir çalışma yapıyoruz diyebilirim. Şirketlerde ilk kuşaklar, onların kuralları ve görev dağılımı çok önemlidir.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Faruk Güllü'den iyi baklavanın sırrı<span> </span><o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: 35.4pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">* Kaliteli baklava için kaliteli malzeme ve kaliteli usta gerek!<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">* Baklava 11 ya da 13 yufkadan yapılmalı.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">* Yıllardır damıtılmış tereyağını aynı köyden, unu aynı yerden alırız.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">* Nişasta da mutlaka buğday nişastası olmalı.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">* Yağı kullanmadan önce parmağınızla test edeceksiniz; eliniz yanacak ama çekmek zorunda kalmayacaksınız. Ilık olmalı.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">* Elinizi içine sokup 15'e kadar saydığınızda eliniz yanıp çekerseniz fırın baklava pişirilecek sıcaklıkta demektir. Ama ısıtma alt ve üstte oranlı olmalı.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">* Şeker şurubunda oran önemlidir. Şekerin kıvamını tecrübemiz sayesinde parmağımızla kontrol ederiz.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">* Şerbeti baklava sıcakken dökülür.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR</span></b></p></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-88037362045189272622011-01-24T06:53:00.000-08:002011-02-11T16:09:52.845-08:00ADEM BİLGİN<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4rzLw6u6uXULMULg-E_Csz6xyFSPGye5ypCtYNOCMVVT8YZVbfvOahoRaBxWdpV0Efu7VUUlt86MVu77lQTN47-bxrLzkxfrFzOHsA_AgHcfC2InzjWT4gQBpsB3_TEHTo3xzikiqzubk/s1600/IMG_0001.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 340px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4rzLw6u6uXULMULg-E_Csz6xyFSPGye5ypCtYNOCMVVT8YZVbfvOahoRaBxWdpV0Efu7VUUlt86MVu77lQTN47-bxrLzkxfrFzOHsA_AgHcfC2InzjWT4gQBpsB3_TEHTo3xzikiqzubk/s400/IMG_0001.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5565766914179357874" /></a><br /><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; -webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; "><div align="justify" class="Content" style="font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11px; "><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><br /></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Sağlık Bakanlığı’nın “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” kapsamında hayata geçirdiği “Aile Hekimliği” uygulaması gereği Antalya’daki sağlık ocakları aile sağlığı merkezine dönüştü. 13 Aralık’ta başlayan uygulamayla artık herkesin bağlı olduğu bir hekimi var. Tüm kayıtların tek elden tutulduğu sistemde sağlık ocaklarının eskiye oranla daha efektif kullanılması planlanıyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aklınıza gelen ilk soruyu tahmin edebiliyorum. “Hasta olan bir kişinin aile hekimliğine başvurmadan direkt hastanede muayene olabilme imkanı hala mevcut mudur? Yoksa önce aile hekimliğine mi başvurması gerekir?”<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Bu sorunun cevabı beklenenin aksine “Elbette ki mevcuttur” şeklinde açıklandı. Vatandaşlar aile hekimine de gitmeden başka hastanelere başvurabiliyor. Bu uygulamada amaç hastanelere gidişlerin daha ileri tetkikler için yapılması alışkanlığını kazandırmak…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">GÜVENCESİ OLMAYANA ÜCRETSİZ SAĞLIK HİZMETİ<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Antalya İl Sağlık Müdürü Adem Bilgin, yeni başlayan uygulamanın aksaklıklarının hemen giderilmesi için tüm personeli sahada görevlendirdiklerinin altını çizdi. Dr. Adem Bilgin, bu uygulamanın en önemli özelliğinin “sağlık güvencesi olmayanların da ücretsiz sağlık hizmeti alabilecekleri” olduğunu söylüyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Türkiye’deki sağlık sistemi özelleşiyor mu sorusunu akıllara getiren yeni sistemde sağlık güvencesi olmayanların ücretsiz muayene ve tetkiklerini yaptırabilecek olmaları bu sorunun en güzel yanıtı diyebilirim.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aile hekimliğine geçiş sürecinde bir takım sıkıntıların yaşanabileceğini fakat bu sıkıntılar olmadan da huzura ermenin kolay olmayacağını belirten Bilgin, Belçika ve Hollanda gibi ülkelerde aile hekimliği uygulamasının çok başarılı bir şekilde yürütüldüğünü, birkaç ay içinde sistemin Antalya’da da başarıyla uygulanıyor olacağının altını çizdi.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aile hekimleri kendilerine bağlı nüfusa, tedavi edici hizmetlerin yanı sıra, aşılama bebek ve çocuk, gebe ve loğusa takipleri ile 15-49 yaş arası kadınların özellikle kanser gibi hastalıklar açısından takibi ile bakıma muhtaç ve yatalak hastaların tespiti gibi hizmetlerin yanı sıra obezitenin önlenmesi gibi koruyucu sağlık hizmetlerinde de görevler üstlenecek. Sistemde tedavi ve laboratuvar hizmetleri tamamen ücretsiz olacak.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aile hekimliğine geçilen yerlerdeki memnuniyet oranları dolayısı ile birinci basamağa başvuru oranlarının artacağı düşünülüyor. Böylelikle hastanelerdeki yoğunluğun da belli ölçüde azalması bekleniyor. Sağlık sistemindeki bir takım sorunlara çözüm olduğuna inanılan “Aile Hekimliği” kavramı hayatımızda yeni de olsa şimdiden halkın dikkatini çekmiş durumda…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Uygulamayı yakından takip ettiğini fark ettiğimiz Sağlık Müdürü Dr. Adem Bilgin, Antalya’da sağlık hizmeti alacak olan vatandaşlara “Halkımız öncelikle aile hekimlerini öğrensinler, aile hekimlerinin onların ailelerinin bir bireyi konumunda olduğunu unutmasınlar her türlü sağlık sorunlarında başvurup yardım almaktan çekinmesinler. Bu artık onların en doğal hakkı. Vatandaş aile hekimine ne kadar sahip çıkar ve güvenirse bu iletişim sayesinde pek çok hastalık oluşmadan önlenebilecek, zamanında tedavi edilebilecek, hem vatandaş, hem ülkemiz karlı çıkacaktır” diyerek uygulamanın en anlamlı mesajını verdi.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Havaların soğuduğu yağmurların başladığı bu serin kış gününde, Sağlık İl Müdürümüz Dr. Adem Bilgin’le yaptığımız keyifli sağlık sohbetimizin ardından herkese sağlıklı günler dileğiyle…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><span> </span><o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- Aile hekimliği uygulamasına geçilmesinin amacı nedir? Antalya’da bu sistem nasıl işleyecek?<o:p></o:p></span></i></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında uygulamaya geçilen aile hekimliği sisteminde amaç; yerinde, ulaşılabilir ve kaliteli bir sağlık hizmeti sunmaktır. Aile hekimleri aile sağlığı merkezi denen kurumlarda çalışacaktır. Bu merkezlerin çoğu şuan kullanımda olan sağlık ocağı binaları olacak. Ancak gerektiğinde sağlık ocaklarından farklı binalarda da aile sağlığı merkezleri olacaktır. Her vatandaşımıza oturduğu bölgeye en yakın aile sağlığı merkezinde çalışan bir hekim verildi.<span> </span><span> </span><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- Aile hekimliği nedir? Antalya'da toplam aile hekimi sayısı kaç tanedir?<o:p></o:p></span></i></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aile hekimliği uzmanı, aile hekimliği alanında ihtisas yapmış hekimlere denir. Ülkemizdeki aile hekimliği ihtisası 36 aydır ve iç hastalıkları, pediatri, kadın hastalıkları ve doğum, psikiyatri ve genel cerrahi rotasyonlarından oluşuyor. Kişiye yönelik koruyucu hekimlik hizmetleri ile hasta tedavisi hizmetlerinin yaş, cinsiyet ve hastalık ayırımı yapılmaksızın, her kişiye kapsamlı ve devamlı olarak verilmesidir. İlimizde nüfusa göre belirlenen ve her biri ortalama 3500 kişiden sorumlu 544 aile hekimi 175 aile sağlığı merkezinde görev yapıyor.</span><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Aile hekimlerinin görevi tam olarak nedir? Aile hekimliği sisteminde hangi sağlık hizmetleri sunuluyor?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Sağlık hizmeti planlamak, koruyucu sağlık hizmetlerini sunmak, kişiye yönelik sağlık programları hazırlamak, birinci basamak sağlık hizmetlerini sunmak; ana çocuk sağlığı hizmetleri, aile planlaması, gebe ve loğusa izlemleri, bebek ve çocuk izlemleri, kronik hastalıkları takip etmek, laboratuar hizmetleri vermek, sevk ve koordinasyonu sağlamak ve gerektiğinde gezici sağlık hizmetlerinde bulunmak olarak özetleyebiliriz.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Mevcut aile hekimleri hangi birimlerden karşılandı, eksikler için hangi yol izlenecek?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Öncelikle aile hekimi uzmanı olarak görev yapanlar başta olmak üzere diğer pratisyen hekimlerden hizmet puanına göre tercihleri doğrultusunda ve noter huzurunda yerleştirmeleri yapıldı. Şu anda aile hekimi pozisyonunda açığımız yok. Ancak herhangi bir nedenle görevinden ayrılanların yerine yine hizmet puanına göre diğer sağlık kuruluşlarında görev yapan hekimler görevlendirilecek. Aile hekimliği uzmanlığı bulunmayan ama aile hekimi olarak görev alacak hekimlere 2016 yılına kadar devam edecek olan hizmet içi eğitimler planlanıyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Vatandaş aile hekimini nasıl öğrenecek? Herhangi bir kayıt yapmak ya da doktorun yanına gitmek gerekiyor mu?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Vatandaşımız aile hekimini Sağlık Bakanlığı web sitesinden (<a href="http://www.saglik.gov.tr/" target="_parent" style="color: rgb(0, 0, 102); font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none; "><span style="color: windowtext; ">www.saglik.gov.tr</span></a>) ya da müdürlüğümüz web sayfası olan (<a href="http://www.antalyasm.gov.tr/" style="color: rgb(0, 0, 102); font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11px; text-decoration: none; "><span style="color: windowtext; ">www.antalyasm.gov.tr</span></a>) adresinden “Aile Hekimim Kim” linkinden T.C. kimlik numarasıyla ile öğrenebilir. Vatandaşımız eğer bir aile hekimine kayıtlı değilse, en yakın Aile Sağlığı Merkezine, Toplum Sağlığı Merkezine ya da Sağlık Müdürlüğüne müracaat ederek bir aile hekimine kayıt yaptırabilir.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- </span></i><b><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Herhangi bir ücret verilecek mi? Sağlık güvencesi olmayanlar ne yapacak?<o:p></o:p></span></i></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aile hekimliği hizmeti ücretsiz olup sadece kimlik ile muayene olunabiliyor. <span>Sağlık güvencesi olmayanlar için de </span>aile hekimliği uygulamaları (muayene, tahlil, film, aşı enjeksiyon pansuman v.s.) tamamıyla ücretsizdir. Sosyal güvence aranmaksızın tüm işlemler aile hekimi tarafından gerçekleştirilecektir. <span>Verilen sağlık hizmetinde hasta ve hekim arasında maddi bir alışveriş kesinlikle olmayacak.</span><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Vatandaş aile hekimlerine günün her saati başvurabilecek mi?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının haftalık çalışma süresi 40 saattir. Mesai saatleri ve günleri, çalışma yerinin koşulları da dikkate alınmak suretiyle çalıştığı bölgedeki duruma uygun olarak aile hekimi tarafından belirlenir ve İl Sağlık Müdürlüğü tarafından onaylanır. Çalışma saatleri, haftanın tüm günlerine yayılabilir. Çalışılan günler ve saatler, aile sağlığı merkezinin görünür bir yerine asılarak kişilerin bilgilenmesi sağlanır. Mesai saatleri dışındaki saatlerde vatandaşlarımızın acil hizmetlerden yararlanması gerekmektedir. Aile hekimleri sadece mesai saatleri içinde çalışırlar.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Aile hekimlerinin gelen hastaya röntgen çekebilecek, tahlil yapacak altyapıları olacak mı?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Şu anda aile hekimlerimiz ihtiyaç halinde hastayı röntgen gibi radyolojik tetkik için hastaneye sevk edecek ama laboratuar hizmetlerini müdürlüğümüz laboratuarları verecek.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Mevcut sağlık ocaklarının fiziki kapasitesi aile hekimliği hizmeti vermek için yeterli mi? Ne gibi iyileştirmeler gerekiyor?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aile Sağlığı Merkezine dönüştürülen sağlık ocaklarımız bu hizmeti vermek için uygun koşullarda. Belki küçük onarımlar gerektiren birkaç yer dışında sorunumuz yok.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- Hasta aile hekimini beğenmezse hekimini nasıl değiştirebilecek? Tercih edilen aile hekiminin fazla sayıda hasta sayısı olması sorun yaratır mı?<o:p></o:p></span></i></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Vatandaşımız aile hekimini üç ay sonra değiştirebilir. Tercih edilen aile hekiminde fazla sayıda hasta olursa o bölgeye ek aile hekimi pozisyonu açılabilir.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Aile hekimliğinde şu an için sevk zinciri bulunmuyor. Vatandaş aile hekimine gitmeden de 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşlarına da gidebilecek mi?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Sizin de belirttiğiniz gibi şu andaki mevcut sistemde sevk zorunluluğu yok. Vatandaş istediği basamaktan hizmet alabiliyor. Ancak hastanelerdeki yığılmaları önlemek için öncelikle aile hekimlerine başvurmalarını öneriyoruz.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- Birinci basamak sağlık hizmeti ne anlama geliyor?<o:p></o:p></span></i></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aile Hekimi, kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile basamak, teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın veren hekimdir. Bakın burada altının önemle çizilmesi gereken bir durum var; Aile Hekimi ailenizden biridir. Hastalığın gelişmesine neden olan ortamdan haberdar olan kişidir. Nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağını ailenin sosyoekonomik yapısı çerçevesinde bilen kişidir. Gerekirse önlemlerini alır, devlete ait ilgili birimler ile irtibata geçer ve bilgilendirir. Yani hastalığın tedavi edilebilmesi veya hiç ortaya çıkmaması için gereken önlemi almak görev tanımı içindedir.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Aile hekimliğinde sağlık ocaklarında olduğu gibi sıra alınacak mı? Doktora nasıl muayene olunacak? Eski sistemden farkı ne olacak?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Her şeyden önemlisi bölge tabanlı sağlık hizmeti yerine nüfus tabanlı bir sağlık hizmeti veriliyor. Hekim hastasını, hasta hekimini yakından tanıma fırsatı elde edecek. İletişimi kolaylaştıracak, hekim hastasına daha uzun süre ayırabilecek. Tüm bunlar sonrasında nitelikli bir hasta bakım ve izlem süreci oluşacak. Sağlık ocağı sisteminde, coğrafi tabana dayalı hizmet tüm hekimlerce tüm bağlı bölgeye verilmekteydi. Şimdi ise her hekim belli nüfusa hizmet veriyor yani kişi sağlık birimine her gelişinde koruyucu ve tedavi edici birinci basamak sağlık hizmeti aynı hekim tarafından verilecek.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Aile hekimleri ev ziyareti yapacak mı?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aile hekimi adı üstünde alenin bir bireyi olarak yerini alacak, <span>bireylerin biyolojik, psikolojik ve sosyal yönlerden sağlık danışmanı ve yardımcısı olarak hizmet verecek.</span>Ancak her vaka için eve gidip hastayı evde bakması mümkün değil, böyle bir zorunluluğu da yok. Aile hekimi evde ziyaret edeceği hastalarını, durumlarına göre kendisi belirleyebilir.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Hekim aile hekimliğinden vazgeçebilir mi?<span><o:p></o:p></span></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aile hekimliğini tercih eden aile hekimi ve aile sağlık elemanı, kamu hizmetinden çıkartılmayı gerektirecek bir fiil dışında uygulamadan vazgeçmesi durumunda ve sözleşmenin sona ermesi halinde, ücretsiz izine ayrıldığı Sağlık Grup Başkanlığı’na veya kurumuna geri atanacak.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Aile sağlığı elemanı da hayatımıza yeni giren kavramlardan biri. Kimlere aile sağlığı elemanı deniyor?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Aile hekimiyle birlikte hizmet veren, sözleşmeli olarak veya görevlendirilmek suretiyle bu görevi yürüten hemşire, ebe ve sağlık memurlarına deniyor. Aile hekimine sağlık hizmetinin sunulması esnasında yardımcı olur. Aile hekimiyle birlikte ekip anlayışı içinde kişilere yönelik koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin sunulmasında, kişilerin sağlık kayıtlarının ve istatistiklerin tutulmasında görev yapacaklar.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- Acaba hastaneye gitmek istediğimizde ve rahatsızlandığımızda sadece aile hekimine mi gitmek zorundayız? Aile hekimi dışında başka bir doktora muayene olmak gibi bir durum var mı? Hastanelerden internetten randevu alma uygulaması devam edecek mi?<o:p></o:p></span></i></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Böyle bir zorunluluk yok. Aile hekimi dışında başka bir doktora da başvurulabilir. Ama başka doktora gittiğinizde, o doktorun aile hekiminizi hastalığınız konusunda bilgilendirmesi; aile hekiminizin de sizinle ilgili bilgileri gittiğiniz farklı doktora aktarması daha sağlıklı olacaktır.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">DR.ADEM BİLGİN KİMDİR?<o:p></o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan Dr. Adem Bilgin, daha önce, Malatya ve Samsun illerinde görev yaptı. Sivas’ta Sağlık Müdür Yardımcılığı, AÇSAP Şube Müdürlüğü ve Numune Hastanesi Başhekim Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Son olarak Çorum’da İl Sağlık Müdürü olarak görev yapan Bilgin, 2010 Ağustos ayından beri Antalya İl Sağlık Müdürü olarak görev yapıyor. Evli ve 3 çocuk babası.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR<o:p></o:p></span></b></p><div><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><br /></span></b></div></div></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-7997298147019121072011-01-24T06:35:00.000-08:002011-02-11T16:09:52.850-08:00ESENGÜL YILDIZ - NAİME YILDIZ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmFk7UTou3SDDEdxY6VsVIejyxpdzXsKWvTgHNG_lk4UfZzEV13tFx2IukXfchdPgmnr-s1Jg-_fzspRQw0YJfJq1DPXTYm1px4iNR5EEDgX2t4G-Fan0RhwZeoPzCZfLncmHLJh6abM5b/s1600/2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left:1em; margin-right:1em"><img border="0" height="400" width="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmFk7UTou3SDDEdxY6VsVIejyxpdzXsKWvTgHNG_lk4UfZzEV13tFx2IukXfchdPgmnr-s1Jg-_fzspRQw0YJfJq1DPXTYm1px4iNR5EEDgX2t4G-Fan0RhwZeoPzCZfLncmHLJh6abM5b/s400/2.jpg" /></a></div><br />
<br />
<div style="text-align: center;"><br />
</div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">Eğitim sistemindeki yenilikler hem öğrencileri hem öğretmenleri etkiledi. Enstitüler yerini eğitim fakültelerine bırakırken özel okul ve dershane kavramı da hayatımızın vazgeçilmezleri arasına girdi.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">Elbette geçmişteki tüm öğretmenler çok iyi, şimdikiler de çok kötü değil. Zaten öğretmenlerin kendi niteliklerinden çok öğretmen yetiştirme sistemini sorgulamak gerekir diye düşünüyorum. Yanlış olan, öğretmenliğin, herkesin yapabileceği, sıradan bir meslek haline getirilmesi. Yoksa bugünün gençleri içerisinde de öğretmenliği canı gönülden isteyenler var. Hem de idealizm öldü diyenlere taş çıkarırcasına...<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">Öğretmenler geleceğimizin mimarları. Onlar ne kadar başarılıysa, ülkelerin gelecekleri o kadar parlak oluyor. Ve bugün her şeye rağmen ülkemiz hâlâ dimdik ayakta kalabiliyorsa, bunu yine öğretmenlerimize borçluyuz.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">Okulların kapanmasına, tatilin gelmesine üzülünür mü? Eğer öğretmeninizi çok seviyorsanız, üzülürsünüz. Öğretmeninizi anneniz, babanız kadar yürekten sevebilir misiniz? Eğer emekliliğini erteliyor ve sizi mezun edinceye kadar her türlü zorluğa göğüs gerip yanı başınızda oluyorsa, cevabımız elbette “evet”…<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">Öğretmenlik mesleğini sevdiren genelde öğretmenlerimiz olmuştur. Bilirsiniz ilkokul sıralarında başlar bu mesleğe hayranlığımız. Ya başka bir meslek bilmediğimizden ya öğretmenimizi çok sevdiğimizden ya da öğretmen olmak istediğimizden… Çünkü öğretmenlik güzel ve kolay bir meslek gibi gelirdi gözümüze o zamanlar… Oh ne rahat, ne ev ödevi var, ne imtihana giriyor diye düşünürdük. “inşallah siz de öğretmen olursunuz da o zaman anlarsınız” diye ettiği bedduayı biz dua diye algılar “aman hocam inşallah!” derdik sınıfça koro halinde… Ev ödevi vermediği günler cennetten bir gün gibi gelirdi bizlere... Öğretmenimiz gözümüzde dağlar kadar büyürdü o zamanlar. O her şeyi bilen, eşi bulunmaz, sözünden asla çıkılmaz bir varlıktı, söylediği her şey doğru idi, kanun idi bizim için. Onun sevdiklerini sever, onun sevmediklerini sevmez, takdir ettiklerine hayran olur etmediklerinin yanına bile yaklaşmazdık. Onun yanlış söylediği nerde görülmüş?…<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">Öğretmenlik, bu kadar ince ve dikkat isteyen bir meslek işte! İki ucu keskin bir meslek! Saygınlığı, güzelliği mesleği icra edenlere bağlı olan bir meslek! İyi bir öğretmen hem kendisine hem de çevresine sonsuz iyilik ve güzellikler sunar. Onun bir gülümsemesi, bir selam vermesi, bir baş okşaması, bir teşekkür ederim, bir aferin, çok başarılısın, sen yaparsın, başarırsın demesi belki öğrettiği bilgilerden de çok daha derin ve kalıcı etki bırakır minik kalplerde. Bunu o fark etmez belki ama minik kalpler için yeni bir çağın başlangıcı olur mutlaka sözler…<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">35 yıllık müzik öğretmeni Naime Yıldız deneyimi, zerafeti ve güler yüzüyle öğretmenlik mesleğinin ne kadar özel bir meslek olduğunu bir kez daha hatırlattı bizlere… Bütün ömrünü öğrencilerine adamış çok değerli bir eğitmen… Çocukları çok iyi tanıyan, yıllardır biriktirdiği tecrübelerini gelecek nesillere aktarmayı hedefleyen çalışmaları ve Türkiye’nin ilk Güzel Sanatlar Kreşi’ni açmasıyla miniklerin gözünde “hayatın müzikli yüzü” Naime öğretmen…<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">Kreşin diğer kurucu ortağı pedagog Esengül Yıldız ile birlikte yarının büyüklerinin “sosyal, dolayısıyla mutlu bir birey olarak yaşamına devam etmesinde” en önemli rolü üstlenen Naime Yıldız ile güzel sanatlar kreşi çalışmalarını ve günümüz eğitim sisteminin sıkıntılarını konuştuğumuz keyifli söyleşimizin ardından <span style="letter-spacing: -0.6pt;">mutlu, hep ileriye bakan, dinlemeyi bilen, beyninin hem sağ hem sol lobunu kullanabilen dolayısı ile güçlü bir analitik zekaya sahip, özgüvenli, ne istediğini bilen, özgür ama sınırlara saygılı, iç dünyasında olup bitenleri resmederek ya da notalara basarak anlatabilen yani bir şekilde ama mutlaka kendini ifade edebilen bireyler yetiştirmek adına çıktıkları yolda başarılar diliyorum.</span><o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">- Güzel sanatlar kreşi açma fikri nasıl oluştu?</span></b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><br />
<b>Naime Yıldız:</b>Eğitimin çeşitli basamaklarında, yıllardır çalışanlar olarak eğitimin en başarılı olduğu yaş grubunun 0-6 yaş olduğunu belirledik. Bu yaşta verilen kas ve motor gelişimi yanı sıra görsel anlamda yapılanların başarı yüzdesinin diğer yaşlara göre daha yüksek olduğunu fark ettik. Tecrübelerimiz de dayanarak konuyu uygulama alanına getirdik. Yapılanma program ve uygulama ile ilgili herhangi bir örneğimiz yok. Bu alandaki çalışmaları da üstlenerek kurumu haziran 2010 dan itibaren işletmeye açtık. Kurum daha önce okul öncesi eğitim veren ve bu konuda başarılı yuvalardan biri olması nedeniyle çalışmaları kurumun hazır öğrencileriyle başlattık.<br />
- <b>Antalya'daki kültür sanat a bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ailelerin çocuklarının sanat içinde olması ile ilgili görüşleri nasıl?</b><br />
<b>Naime Yıldız:</b>Antalya’da opera ve bale ile senfoni orkestralarının yarattığı kültür ortamı, klasik müzik festivalleri, film festivalleri ve diğer kültür hareketleri Antalya halkını bu konuda bilgilendirdi ve böylece bununla ilgili yapılanma bireysel bir ivme kazandı. Antalya kültür ve sanat konusunda büyük illerdeki hareketliliğe sahip. Çocuklarını bilinçli yetiştiren ailelerde kültür ve sanat izleme oranı yüksek olduğundan, eğitimde güzel sanatlardan destek alma görüşü yüksektir. Bir de ebeveynlerin bu konuda çocukluklarından kalma özlemleri konuyu daha önemli hale getirmektedir. Bu nedenle Güzel Sanatlar Eğitimi bir aile projesine dönüşmektedir. Hatta çocukları ile birlikte eksiklikleri tamamlayan ebeveynler hiç de az değildir.<br />
- <b>Güzel Sanatlar Kreşine seçilmiş çocukları mı alıyorsunuz?</b><br />
<b>Naime Yıldız:</b>Güzel sanatlar; zekanın diğer başlıkları gibi uyarılarla işbaşı yapan merkezlerindendir. Bu yüzden uyarının henüz verildiği yaşlarda, çocukların seçiliyor olması eğitim eşitliği açısından uygun değildir. Ölçme; konunun ya da başlığın tanıtılması, uygulanması ve pekiştirilmesinden sonra ilgi alanı saptaması olarak belirlenir. Değerlendirme bir ölçüye göre değil, kişisel ilgi ölçü alınarak yapılır. Bu yüzden çocukların seçilmesi söz konusu değildir. Eğitim, uygulamalı alanlarda bireysel yapıldığından konunun "çocuğa özel" olması değerlendirmeyi de gelişen bireysel davranışlarına göre yapılmasını sağlamaktadır.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">- Sanatın herhangi bir koluyla uğraşmak için yetenek şart mıdır? <o:p></o:p></span></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Naime Yıldız:</span></b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Benim mezun olduğum yıllarda sanat enstitüleri çok az mezun veriyordu. O yıllarda özellikle büyükşehirlerden başlayan bir talep karşılama vardı. Lise ve dengi okullarda müzik dersleri veriyorduk. Hayatında hiç nota görmemiş, hiç enstrüman tutmamış bir gencin eline flüt veriyorsunuz ve gençlerin beklentilerinden uzak çocuk şarkıları öğretiyorsunuz. Gençlerin konuya ilgisizliğinden veya kişisel reddetmeden dolayı bu dersler kişisel beceriksizliklere dönüşüyordu ve kısaca bunun adına “yetenek” deniyordu. Halbuki, 2000 çocuk üzerinde yapılan araştırmaya göre bunların 1984’ü bir enstrüman çaldı. Geriye kalanlarda öğrenme güçlüğü çekenler ve otistiklerden oluşuyordu. Yetenek geliştirilemeyen özel bir olgu olsaydı bu rakamların tam tersi olurdu. Zeka uyarılarla iş başı yapan bir durumdur. 0-6 yaş arasında konuşma, çatal kaşık kullanma, çözüm bulma, arkadaşlık ilişkileri, özgüven gibi konular bu yaşlarda öğreniliyor. Güzel sanatlarla ilgili doğru öğretilerde bulunulduğunda çocuğun öğrenmesi doğal bir sürece dönüşüyor. <o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">-Çocuk gelişiminde ailelerin öncelikli beklentilerini neler oluşturuyor?<o:p></o:p></span></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Naime Yıldız:</span></b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"> Okul öncesi eğitimin asıl amacı,çocuğu bir sonraki eğitim basamağına hazırlamaktır.Bu yüzden aileler,beklentilerini bu konuyu esas alarak,çocuğun kişisel özelliklerini de göz önünde tutarak belirler.Kurum belirli aralıklarla yada gelişen durumlarda veli ile işbirliği yaparak eğitim programlarının düzenli ve istendik işlevini sağlar.Kurumun bu konuda veli bilgilendirme ve yönlendirme ile ilgili toplantıları ve uzman danışmanlarla yaptığı seminer çalışmaları, veli beklentilerini de eğitim kurumu paraleline getirmektedir.Özgüvenli,sosyal,kendini iyi ifade eden,çözüm üreten,kas ve motor gelişimi yapılandırılmış,kendine yeten sağlıklı ve mutlu bireyler hem kurum hem veli açısından öncelikli beklentileri oluşturuyor.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Esengül Yıldız:</span></b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Okul öncesi eğitim son yıllarda hak ettiği önemi görmeye başladı. Kurumlar bakımevi olmaktan çıktı. Dolayısıyla, velilerin beklentisi de değişti. Ama yine de öncelik temel bakım alışkanlıklarının kazanılmasına yapılan katkı sayılabilir. " çocuğum yeterince ve kaliteli beslensin, hasta olmasın, tuvalet alışkanlığını kazansın" diyor velilerimiz.Tabi , bu istekler daha çok 2-3 yaş çocukların ebeveynlerinden geliyor. Sonraki yaşlarda eğitim -öğretim ve kişilik gelişimi önem kazanıyor. Bizim gibi sanat ağırlıklı bir kreşten tam olarak ne bekleyeceklerini henüz bilmiyor tabi ebeveynler, bizim programımızı dinliyor ve memnun kalıyorlar. Sonuçlarını hep birlikte keyifle yaşayacağız.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">-<b>Sanat eğitimi yoğunlaştırılmış okul öncesi eğitim programının içeriğinde hangi dersler bulunuyor?</b><o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Naime Yıldız:</span></b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Sanat eğitimi başlıklarında;resim-seramik,müzik-enstrüman,kulak eğitimi.repertuar ve ritm eğitimi,ritmik dans,jimnastik ve bale bulunmaktadır. Haftalık ders programlarında her yaş grubuna göre belirlenen sürelerde sık aralıklarla tekrarlanan bir program uygulanır. Enstrüman dersi bireysel olmak üzere diğer dersler toplu yapılıyor. Dersler özellikle okul öncesinde uzmanlaşmış eğiticiler tarafından verilir.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">-Çocuğun okul öncesi eğitiminin güzel sanatlar ağırlıklı olması okul döneminde uyum sıkıntısı yaratır mı?<o:p></o:p></span></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Esengül Yıldız:</span></b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Elbette böyle bir durum söz konusu değil. Bizim okul öncesi eğitim alanında 17 yıllık bir geçmişimiz var. Bu alanda yaptığımız bir çok araştırma var. Duygularımıza göre değil, çocuğun doğasına uygun hareket ediyoruz. Ayrıca Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü tarafından denetleniyor ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim programına uyuyoruz. Biz, sanat programı yoğunlaştırılmış okul öncesi eğitim kurumuyuz. Üstelik okul öncesi eğitim alanında standart üstü bir hizmet sunduğumuzu söyleyebilirim. Fiziki alan, uyku odaları, yemek odaları ve etkinlik odaları var. Masal okumak ve hayal kurmak için ayrı odalar yapılandırdık. Çocuğun gelişimindeki tüm incelikleri değerlendirip, yol haritamızı ona göre belirliyoruz.<o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">-Okul öncesi eğitimde en önemli kriter ne olmalıdır?<o:p></o:p></span></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">Naime Yıldız:</span></b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;">35 yıllık öğretmenlik yaşamımda piyano derslerinin en başarılı olduğu yaş grubunun okul öncesi dönemde olduğunu gördüm. Dersler zordur ama miktarını öğrenciye göre ayarlamak önemli olandır. Okul öncesi çok hassas dengeleri olan bir dönem olduğu için bu konuda çok deneyimli olmak gerekiyor. Bizim değil çocuğun ilgisinin önemli olduğu bir bakış açımız var. Bizim için ders saati ya da bir saatlik ders gibi bir kavram yoktur. Burada önemli olan kriter çocuğun ilgiyle dinlediği ve uyguladığı süredir. Çocuk müziği, çocuk şiiri, çocuk edebiyatı gibi branşlarda eğitim almış olmam ve okul öncesi çocukları tanıyor olmamız bizim en büyük ayrıcalığımız. Çocuklara yönelik piyano metodlarıyla müzik derslerini olması gerektiği aşamadan başlatıyoruz. Notaları hafıza oyunlarıyla, onlara uygun kas çalışmalarıyla destekliyoruz. Nota öğrenmemiş birinin önüne notaları ve enstrümanı koyup “haydi çal” dediğinizde ve çalamadığında bunun adı “yeteneksizlik” oluyor. Tam aksine bunun adı bilgisizliktir. <o:p></o:p></span></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">Esengül Yıldız kimdir?<o:p></o:p></span></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">1965 Keşan doğumlu. 1982 Beşiktaş Kız Lisesi Mezunu. 1986 yılında İstanbul Üniversitesi Pedagoji Bölümü’nden mezun oldu.1995 yılına kadar okul öncesi eğitim kurumlarında yöneticilik yaptı. 1995’te Antalya’ya yerleşti. Yaratıcı Drama konusunda bir çok seminere katıldı. 2003 yılında Almanya’daki okul öncesi eğitim kurumlarını inceledi. Eğitin modeli olarak Montessori uygulamalarını benimsedi. 2004’te hayalim dediği İlk Çizgi Çocuk Evi’ni kurdu. 2010 Haziran ayından beri ortağı Naime Yıldız ile “İlk Çizgi Güzel Sanatlar Kreşi” olarak yola devam ediyor.<o:p></o:p></span></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">Naime Yıldız Kimdir?<o:p></o:p></span></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><span class="Apple-style-span">1956 yılında Kayseri’de doğdu. 1974 Öğretmen Okulu,1978 Gazi Eğitim Entitüsü Müzik-Şan Bölümü’nü bitirdi. Prof.Dr. Suna Çevik ve Saip Egüz2den şan eğitimi aldı. Talim Terbiye Dairesi müzik komisyonlarında görev yaptı. Yozgat, Kütahya, Ankara,Adana ve Antalya’da müzik öğretmeni olarak çalıştı. 1993 yılından sonra okul öncesi eğitim kurumlarında müzik öğretmenliği ve rehberlik çalışmalarına başladı. 2010 Haziran ayında ortağı Esengül Yıldız ile “İlk Çizgi Güzel Sanatlar Kreşi” ni kurdu.<o:p></o:p></span></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b><span style="font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-family: 'Times New Roman'; font-size: 12pt; line-height: 115%;"><o:p> </o:p></span></b></div><div class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0in;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p> </o:p></b></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-49616793651100137182011-01-24T06:26:00.000-08:002011-02-11T16:09:52.854-08:00ENGELLİLER TİYATRO TOPLULUĞU<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaCpSL7jk1gMHwYqudCsGZRoHywueuAqDFZTSTbhnO8-pSzcapQqB_V6uIygGK5siQUsvLOnraWhzQ4zKrPZhPF1acAaPKHPQx1dU3AAFtA0YlrYNbUkijB0yP3Lp-MVOCsn8EnlHHpiMW/s1600/phpThumb.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaCpSL7jk1gMHwYqudCsGZRoHywueuAqDFZTSTbhnO8-pSzcapQqB_V6uIygGK5siQUsvLOnraWhzQ4zKrPZhPF1acAaPKHPQx1dU3AAFtA0YlrYNbUkijB0yP3Lp-MVOCsn8EnlHHpiMW/s400/phpThumb.JPG" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5565759334607949266" /></a><span class="Apple-style-span" style="font-family: 'Times New Roman'; font-size: medium; -webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; "><div align="justify" class="Content" style="font-family: Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: 11px; "><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><br /></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">"Bu yalnızlığı hak edecek ne yaptım?" İşte bu soruyla başlıyor her şey…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Engelliler, bir yandan engel durumlarıyla mücadele ederken bir yandan da hayata tutunmanın çarelerini arıyor. Başarılı olmak için ise engeli olmayan insanların en az iki katı çalışması gerekiyor. Aslında yalnızca engellilere değil, hayat mücadelesinde zorlanan herkes için bir umut öyküsü onların hikayesi…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Sessiz bir çığlık yükseliyor içlerinden, seslerindeki tedirginlik gözlerine yansıyor kimi zaman…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Engelli insanların daha iyi bir yaşam düzeyine kavuşturulması, toplumsal bir sorumluluk. Engellilerin insanca yaşama haklarının sağlanması için toplumsal konumunun güçlendirilmesi ve yaşam standartlarının yükseltilmesi gerekiyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">ONLARI BİZLER ENGELLİYORUZ!<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Yaşadığımız sokakta, hatta oturduğumuz apartmanda bir veya daha fazla engelli yaşıyor olabilir. Ancak biz onların varlığından haberdar olmayabiliriz; çünkü birçoğu evlere hapsolmuş durumda... Ülkemizde toplam nüfusun yüzde 12.29’u engelli. Bu orana dayanarak yaklaşık olarak 13,5 milyon engelli olduğu tahmin ediliyor. Engelli bireylerin bu denli çok olmasına karşın, bunlarla ilgili çalışmalar sınırlı kalıyor ve birçok ihtiyaçlarına cevap verilemiyor. Engellilere karşı toplumun daha fazla duyarlı olması gerekir ama ne yazık ki, duyarlılık daha çok acıma düzeyinde ortaya çıkıyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Engelliler birçok etkenden dolayı evlere hapsoluyor. Bu etkenlerin başında toplumun engellileri dışlaması geliyor. Diğer bir nedense, engellilere yönelik eğitim ve iş olanaklarının yetersiz oluşu. Toplumun engellilere karşı geliştirdiği iki farklı tutum var: Acımak veya dışlamak…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Eğer gerekli önem verilirse, engelliler içinde birçok alanda üstün yetenekli bireyler çıkacaktır. Nitekim kendi çabasıyla birçok başarıya imza atan engelliler var.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">İşte bu hafta onlar Cuma Sohbeti’nin konukları… Engelliler Tiyatro Topluluğu “Bu Dünyada Biz de Varız” oyunuyla 19 Aralık’ta Atatürk Kültür Merkezi Perge Salonu’nda sahne almaya hazırlanıyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Pozitif Sanat Merkezi’nin engelli oyuncuları hem kendi öykülerini senaryoya döktü hem de sahneliyorlar. Bilet satışından, dekoruna, provalarından, kostümlerine kadar her işi kendileri takip eden oyuncular daha sahneye çıkmadan ayakta alkışlanmayı hak ediyorlar…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">ACINMA DEĞİL DESTEKLENMEK İSTİYORUZ<b><o:p></o:p></b></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">İnsanların engellilere acıması iyi niyetten kaynaklanan bir duygudur. İnsanların birçoğu, bir engelliyle karşılaştığı zaman yardım etmek ister; toplu ulaşım araçlarında yerini verir, kaldırıma çıkmasına yardım eder, karşıdan karşıya geçmesini sağlar. Çoğu zaman da “Allah kimsenin başına vermesin” veya “Allah yardım etsin” diye sessizce geçirir içinden. Peki, bunun dışında engellilere ne yapılır? Hiçbir şey…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Oyunun yönetmeni Erkan Karabaş yürüme engelli… Hayata karşı mücadelesi ve duruşu görülmeye değer…Gittikleri illerde özellikle kamu kurum ve kuruluşlarının kendilerine yaklaşımlarının oldukça üzücü olduğunu belirten Karabaş Antalya’da da buna benzer sorunlarla karşılaştıklarını ve kendileri ile ilgilenilmediğini savunarak bu durumun kendilerini çok üzdüğünü söyledi.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">“Bizlere acınmasını değil, destek olunmasını istiyoruz. Bizim oyunumuzun biletlerini bağış yapar gibi alıyorlar, oysa bizler oyunumuzun bilet satışından önce izleyici sayısıyla ilgileniyoruz. Çoğu zaman 500 bilet satılmıştır ama izleyen 30 kişidir. Bunun bizleri ne kadar üzdüğünü kelimelerle anlatamam” diyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">HATIR İÇİN BİLET ALINDIĞINDA KİMSE GELMİYOR<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">“Gittiğimiz şehirlerde öncelikle belediye başkanlarımızın hepsi bizlere çok yardımcı oluyor” diyorlar ama kişisel referanslarla bilet satışı yapmaya çalışan grup, satışlar iyi bile olsa oyunu izlemeye kimsenin gelmemesinden şikayetçi… “Engellilerin oyunundan ne olur?” düşüncesinin en çok karşılaştıkları sorun olduğunu belirten oyuncular, “Bazen biletleri alıp gözümüzün önünde yırtanlar oluyor” derken üzüntüleri gözlerinden okunuyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Engellinin bir “insan” olduğu, bir birey, bir vatandaş olduğu kabullenilirse çözülebilecek bir konu. Düşünün, yollara bakın, engelli düşünülmüş mü, binalara bakın düşünülmüş mü, devlet dairelerine bakın düşünülmüş mü, parklara, konser salonlarına bakın düşünülmüş mü? Şehrin belli bölgelerine özürlü tuvaleti koymakla, özürlü girişi koymakla iş bitiyor mu? “Bu Dünyada Biz de Varız” cümlesi aslında her şeyi anlatıyor. 19 Aralık’ta AKM’de buluşmak dileğiyle…<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Tiyatroyla tanışmanız nasıl oldu?</b><o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Erkan Karabaş</span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">: İlk 2002 yılında sahneye çıktık. Bugüne kadar oynadığımız bütün oyunlar engellilerin yaşamlarını anlatıyor. Oyunumuzun kadrosunu da engelli arkadaşlarımızdan seçme nedenimiz onları sosyal hayatın içine çekebilmek. Evine kapanan birçok arkadaşımızı artık sahnede görebilirsiniz. Tek amacımız bir şeyler yapabildiğini önce kendisine sonra çevresine ispatlayan bir şeyler yapabildiğini fark eden engellilerin olduğunu gösterebilmekti.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- Oyunda kaç kişilik bir ekipten oluşuyor?<o:p></o:p></span></i></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Erkan Karabaş : </span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">“Bu Dünyada Biz de Varız” oyunumuzu 12 engelli arkadaşımla beraber sahneliyoruz. Çoğumuz 8 yıldır sahneye çıkıyor. Kadroda görme engellilerin sayısı daha fazla. Yeri geldiğinde onlar bizim ayağımız biz onların gözü oluyoruz. Bizlerin arasında engel olmaz. Biz engelleri çoktan aştık. ‘Nasıl hayatta yan yanaysak sahnede de yan yanayız’ diye çıktık bu yola ve 12 sene oldu. Oyuncu olmak isteyen ya da tiyatroya gönül vermiş tüm engellilere kapılarımız sonuna kadar açık ve çalışmalarımız sosyal hayatta bizleri görmezden gelmeye çalışanlara bir cevap niteliğini taşımaktadır. Amacımız engelli insanların hem sosyal hayatta hem de sanat dünyasında aktif olmalarını sağlamak. Oyunumuzu Antalya’daki tüm engelliler ücretsiz izleyebilirler.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- Sahneye çıkmak, alkışlanmak hayatınızda neleri değiştirdi?<o:p></o:p></span></i></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Erkan Karabaş: </span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Ben tiyatroyla tanışana kadar diğer engelli arkadaşlarımla görüşmezdim. Dışarı çıktığımda engelli birilerini görmek istemezdim. Onlarla aynı ortamda bulunmamak için uğraşıyordum. İçine kapanık yalnız bir hayatım vardı. Çoğu zaman evden bile çıkmak istemezdim. Tiyatro hepimizin hayatında çok şeyi değiştirdi. Yaşadığımızı, yaşama hakkımızın sağlıklı bireylerle eşit olduğunu anlamamızı sağladı. Toplumun bizlere bilinçsiz yaklaşımı, engellilere acıyarak bakmaları bizleri topluma kazandırmak yerine kendi içimize çekilmemize, özgüvenimizin azalmasına sonunda da evimizden çıkamaz hale gelmemize neden oluyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Engelli bireylerin sorunlarının başında ilk sırada neyi söylersiniz?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Hüseyin Öğreden: </span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Bir engelli olarak olaya bakarsak, engellilerin yaşamlarında çok önemli sorunlarının olduğunu görürüz. Hatta bu sorunları yaşadığımız için zorluklarıyla karşılaştığımız için sanırım bunu en iyi engelliler olarak bizler ifade edebiliriz. Galiba engelleri aşma kabiliyetimiz sayesinde engellerimiz azalacağına artıyor. Sorunlarımızı öncelik sırasına göre değerlendirilerek, çözümü konusunda uzun vadede çalışmaların yapılması gerekiyor. Bu çalışmalara engelli ailesi, toplum ve hükümetler katılmalıdır. İşte bu şekilde düşündüğümüz zaman, engellilerin yaşamındaki sorunları olarak, işsizlik, eğitim, sosyal faaliyetler, çevre düzenlemeleri, engelliye uygun alışveriş merkezlerinin sınırlı sayıda olması, engellilerin meslek edindirme çalışmalarının yeterli seviyede olmaması, temsil noktasında oransal olarak çok zayıf bir durumda olması, toplumun sadece acıyarak bakması, kurumların üstlerine düşeni yapmaması gibi daha birçok sorun var. Bu sorunlar engellilerin yaşamış olduğu önemli sorunlardan sadece birkaç tanesidir. İşte bu sorunların olması engelli insanların zaten düşük olan yaşam standartlarının daha da düşmesine neden oluyor. Bütün bunları düşündüğümüz zaman bu sorunların çözümü konusunda çok az şey yapıldığını söyleyebilirim. Batı'da engelli ya da engelsiz, bir sanatçı aynı koşullarda işini yapabiliyor. Evinden rahatça çıkıp, provalara gidiyor. Bizim katedilecek çok yolumuz var.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- Oyunların hazırlık aşaması ne kadar sürüyor?<o:p></o:p></span></i></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Erkan Karabaş: </span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Provalarımız aylarca devam ediyor. Çok uzun çalışmaların sonunda sahneye çıkıyoruz. Hepimizin engeline göre rol yazılması gerekiyor. Sahnede geri tuşu olmadığı için işimiz hem zor hem de keyifli. Çünkü kendi hayatlarımızı, gerçek yaşam öykülerini sahneliyoruz. Aslında oyun iki perde komedi ama içinde çok önemli mesajlar saklı. Bilet alamayan herkese kapımız açık. Bizlerden gönül desteklerini esirgemesinler. Unutulmamalıdır ki sağlıklı herkes bir engelli adayıdır. Bizleri anlamak için bizler gibi yaşamanıza gerek yok. 'Siz de eğer istiyorsanız, bir sanatçı olabilirsiniz, bir mesleğiniz olabilir.' Vermek istediğimiz mesaj bu. Amatör çalışmalar çok güzel ama profesyonelce de yapılsın istiyoruz. Nasıl spor alanında engelliler için profesyonel yarışmalar yapılıyorsa, sanat alanında da engelli kişilere bir kulvar açılmalı.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Bilet satışını niçin belli bir noktada yapmıyorsunuz?<o:p></o:p></b></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Erkan Karabaş: </span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Biz önceki yıllarda bilet standlarını da denedik ama grubumuzun adı “Engelliler Tiyatro Topluluğu” olduğu için halkın tepkileri çok farklı oluyor. Bize acıyarak bakıyorlar. Hatta “Bu organizasyona gelemem” diyerek bileti gözümüzün önünde yırtanlar oldu. Gururumuzun kırıldığını fark etmediler bile... Bizim yanımızda Müjdat Gezen gibi Ali Poyrazoğlu gibi bir hocamız olsaydı o bileti kimse yırtamazdı. Biz bu yolda 12 yıldır yürüyoruz ve yürümeye de devam edeceğiz.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">- <b>Türkiye’nin bir çok ilini gezmişsiniz. En çok nereyi beğendiniz?</b><o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Mehmet Ali Bingöl: </span></b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">8 yıldır turnelere çıkıyoruz. Türkiye’de en iyi engelli şehri neresi deseniz, Zonguldak Ereğli deriz. Orası hiçbir yere benzemiyor. Engellilerin yaşamı orada daha kolay. Dileriz bir gün tüm şehirler engellilerin rahatça yaşayabilmesi için düzenlenir. Bütün yaşadıklarımızı size kendi yazdığım bir şiirle anlatmak isterim.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Umut tohumları ektik yüreğimize,<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Engelli oluşumuza acıyarak bakmayın,<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Tutun elimizden,<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Kaçmak yerine bakın,<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Neler yapabiliriz diye?<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Yanımızdan geçerken bizi fark etseniz,<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Sıcak bir bakışla bir selam verseniz,<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Uzattığımızda elimizi geri çevirmeseniz<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Neler yapabildiğimizi göreceksiniz<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">İçinizden bir ses duyuyorum sanki “isyankar” diye…<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Benim suçum değil bu,<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Yaşadığım toplum beni isyankarlığa iten,<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Her gün tekerlekli sandalyem ve ben,<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Mücadele ediyorum sokakta<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Kaldırım taşlarıyla…<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Merdivenleri çıkamadığım yüksek binalarda,<o:p></o:p></span></i></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Bize de yer verin dünyanızda…</span></i><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Erkan Karabaş kimdir?<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">1979 yılında Aksaray’da<span> </span>doğdu.2002 yılından beri Pozitif Sanat Merkezi’nde yönetmen olarak görev alıyor. Bugüne kadar 150’den fazla eserde rol alan Karabaş, “Bu Dünya da Biz de Varız” Oyununda “Şaşkın Patron” karakteriyle rol alıyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Hüseyin Öğreden kimdir?<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">1963 yılında Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde doğdu. Adana Sakatlar Derneği’nde ekiple tanışarak 4 yıl önce gruba dahil oldu. Doğuştan görme engelli olan oyuncu, bir dönem Altı Nokta Görme Engelliler Derneği Adana Şubesinde yönetimde görev aldı. Oyunda “Hüseyin Sormageç” karakteriyle rol alıyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Mehmet Ali Bingöl Kimdir?<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><span> </span>1979’da Adana’da doğdu. Adana turnesinde ekiple tanıştı ve 9 yıldan bu yana tüm projelerde görev aldı. 70 den fazla oyunda sahneye çıkan Bingöl, aynı zamanda şiir yazıyor. Oyunda “Ökkeş” karakteriyle rol alıyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">Serpil Altun Kılınç kimdir?<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">1990 yılında Adana’da doğdu. Engelli bir arkadaşı sayesinde ekiple tanıştı ve 8 yıldır tüm oyunlarda görev alıyor. Oyunda “Sekreter Oya” karakteriyle rol alıyor.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><o:p> </o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; "><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; ">SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR<o:p></o:p></span></b></p><div><b><span style="font-family: Verdana; font-size: 10pt; "><br /></span></b></div></div></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-88422053811645171672011-01-24T06:19:00.000-08:002011-02-11T16:09:52.859-08:00BİKEM SÜZEN<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgifGeHBevTfP1nM5ehxSUwAnAtS6xXNvxQxF_KDDsEHf9pEdZiLT8x5FcX5jkXljN7suy-YJm07Qo8DatQVFCWlbb2n2J1m-mRUAEWvGwQXMlnevIk2jAicb30Qiqk1QrzjZZVUf0EY0mE/s1600/phpThumb+%25281%2529.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 169px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgifGeHBevTfP1nM5ehxSUwAnAtS6xXNvxQxF_KDDsEHf9pEdZiLT8x5FcX5jkXljN7suy-YJm07Qo8DatQVFCWlbb2n2J1m-mRUAEWvGwQXMlnevIk2jAicb30Qiqk1QrzjZZVUf0EY0mE/s400/phpThumb+%25281%2529.JPG" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5565758555385352690" /></a><br /><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; "><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: 11px;"><div><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; "><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: 11px;"><br /></span></span></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; "><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: 11px;"><br /></span></span></span></div></span><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="font-size: 11px;">İ</span>nsanı seven kişiler hem mesleklerinde hem de eğitim hayatlarında başarılı oluyor. Onların mesleği öyle bir meslek ki, “Önce İnsan Merkezli” olmak gerekiyor.</span></span></span><span class="Apple-style-span" style="-webkit-border-horizontal-spacing: 1px; -webkit-border-vertical-spacing: 1px; "><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span"> Ülkemizde gelir dağılımı dengesiz, suç oranı artmakta buna karşın toplumsal duyarlılığımız giderek azalıyor. Yanlış ve eksik gördüğümüz konularda toplum olarak genel alışkanlığımız şikayet etmek ve başkalarının düzeltmesini beklemek olduğundan sadece sohbetlerde kalan fikirler Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileriyle hayata geçiyor.</span></span><div align="justify" class="Content"><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı’ndan Prof.Dr. Bikem Süzen önderliğinde devam eden “Sosyal Sorumluluk Projeleri”yle tıp fakültesi öğrencilerine toplumda lider olma potansiyellerini hatırlatmak, takım çalışması ile projeler oluşturarak çözüm yollarını bulma ve ‘fark yaratabileceklerini’ anlamaları hedefleniyor.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">2008 yılından beri devam eden projelerde toplumla üniversitenin bütünleşmesi sağlanıyor. İhtiyaç sahipleri ve hedef kitle titizlikle seçiliyor ve tamamen gönüllülük esasına dayanan bir çalışmayla projeler yürütülüyor.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Gönüllü çalışmalar, gücünü insan, doğa, sanat sevgisinden alan, bilgi birikim ve deneyimlerini birleştirerek toplumun tüm kesimlerine ulaştırabilen özveri ve sabırla hiçbir menfaat beklemeden vermenin erdemini eyleme dönüştüren bir topluluktur. Gönüllü geliştirilen çalışmaların temelinde, gönüllülerin kendi iç zenginliklerini başkaları için düşünüp onların mutluluğu için hayata geçirilen faaliyetler vardır. Gönüllülük esasıyla hareket etmeyi tercih eden kişiler; emeğini, düşüncesini, bilgi birikimlerini sevgiyle yoğurup sonuca giderler… Tıpkı suyun bıraktığı iz gibi, zaman, hayata geçirilen çalışmaların yerine yenilerini koyar… Gönülden tasarlanan çalışmalar yerini yeni projelere bıraksa da yapılanlar unutulmaz... Çalışmalarınızın izlerini bir yaşlının yüzündeki mutlu tebessüm, bir çocuğun içindeki umudun gözlerine yansımasını gözlemlemek mümkündür. İşte bu ve benzeri anlar, içindeki egolarından kurtulmuş kişilerin yani gönüllülerin, yaptıklarının karşılığı olarak yakaladıkları anlara dair küçük hazlardır...<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Hayatı Iskalamadan Yaşamak Gerekir…<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Yaşamın içinde geçen zaman, durup baktığımızda bize çok şey anlatır… Farkında olmaksızın akıp giden anları geri döndürmek gibi bir şansımız ne yazık ki yok. Öyleyse anların farkına vararak yaşamak gerek… Nice ömürler, sıkışıp kaldığı kısır döngünün esiri olarak tükenip gitmedi mi? Hem kendiniz hem de başkaları için ıskalanan anlara geç kalmadan yepyeni anlamlar katabiliriz…<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Gönüllülük esasıyla hareket edince farklı farkındalıklar geliştiriyor insan. Hayata başka bir pencereden bakabiliyor… Çünkü gönüllüler çok iyi biliyorlar ki; mutluluk, karşılık beklemeksizin verebildiğinizde kendiliğinden sizin ve etrafınızdakilerin hayatlarına dâhil oluyor… Hayatın içinde varoluş nedenlerimizden biri de kendimiz ve ailemiz dışındaki kişiler için de faydalı çalışmalar yapmak, yapabilmek değil mi?<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Ben demeden biz demeyi bilen birer gönüllü olmak… Onlar bunu başardılar…<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Enerjisi gözlerine yansıyan Bikem Hanım’ın, cıvıl cıvıl konuşmaları, neşeli ve güleryüzlü anlatımı bizleri daha da keyiflendirdi. Projelerden bahsederken heyecanı ve mutluluğu gözlerinden okunan Bikem Hanım’ı tanıdıktan sonra memnuniyetim daha da arttı. Böyle değerli bir hekimin, gönüllü projeler için vakit ayırması ve birbirinden değerli doktorlar yetiştirme yolunda bu anlamlı çalışmaları hayata geçirmesi, üniversitelerin hayatlarımıza yansıttığı ışık olsa gerek…<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Onlar geleceğin ünlü cerrahları,doktorları olacaklar...Ne canlar kurtaracaklar,insanlığa ne imzalar atacaklar kim bilir? Bilinen o ki, onlar şimdiden mesleklerinin en iyileri olma yolunda ilerliyorlar. Tıp Fakültesi’nin gönüllü öğrencilerini ve eğitimcilerini gururla bir kez de ben tebrik ediyorum. İyi ki varsınız gençler… Onları dikkatle dinleyin,bol bol alkışlayın...Onlar Bizim Aydınlık Geleceğimiz...<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><b><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">-Projelerin çıkış noktası neresi? Bu fikir nasıl oluştu?<o:p></o:p></span></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencileri, topluma karşı olan görevlerinin sadece aldıkları mesleki eğitim ve öğretimle sınırlı olmadığının farkındalığıyla bilinçli bir gönüllülükle, ortaklaşa, koordineli<span> </span>ve belirli bir amacı olan Sosyal Sorumluluk projelerinde de yer almayı istediler. Bu projelerde Öğretim üyeleri ve öğrenciler tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak çalışıyor. Bu projelerimiz amacına hizmet eden ve özgün projelerdir.Amaca hizmet etmekle ifade etmek istediğim, topluma karşı sorumluluklarını fark etme, toplumsal ödevleri yerine getirme, kaynak ve bilgi aktarımının karşılıklı sağlanması gibi kavramlar. Tıp Fakültesi olarak hayata geçirdiğimiz projeler içinde yaşadığımız bu topluma karşılık beklemeden hizmet etme bilincini geliştirmekte ve bu bilinci özendirmeyi hedefledi. Üniversiteler tarafından topluma katkı sağlayan projeler önerilmesi ve uygulanması; toplumla üniversitelerin bütünleşmesini sağlayarak, öğrencilerin liderlik<span> </span>görevlerinin yerine getirilmesine katkıda bulunuyor.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">-- <b>Bir eğitimci olarak gençlerin sosyal olaylara karşı duyarlılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?</b><o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Son 5 yıldır gerçekleştirdiğimiz yılda ortalama 15 projemize, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin katılımı hayli yüksek,zaten bu projeleri yaşatan da gençlerin sosyal olaylara karşı bu denli duyarlı olmaları, aktif olarak projelerde gönüllü görev almaları oldu.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Öğrenciler, kitleleri aydınlatarak gönüllü çalışmalarımızın bir parçası olmaktan büyük keyif alıyorlar.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><b><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">-Üç<span> </span>yıldır devam eden projeler içinde her yıl devam eden hangileri?<o:p></o:p></span></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Sosyal Sorumluluk Projeleri<span> </span>2006 - 2007 Eğitim -Öğretim yılında başladı. Sosyal Sorumluk Projelerini üniversitemizde başlatan Prof Dr. Sema Akman’a sizin aracılığınızla bir kez daha teşekkür ediyorum. Çalışmaların bu sene 5. yılını sürdürüyoruz.. Prof. Dr. Nursel Şahin hocanın önderliğinde 5 yıldır devam eden“Kırsal Kesimde Kan Grubu ,Diyabet ve Hipertansiyon Konusunda Bilgilendirme “projesi, Prof. Dr. İnanç Gürer ‘in “Gönüllü Doktor Ağabeyler Ablalar “projesi, Prof. Dr. Piraye Yargıçoğlu ‘nun “Sokak Hayvanlarına Katkı” ve ” Kanser Hastalarına Sosyal Destek” projesi de Prof. Dr. Alpay Sarper ile devam etmektedir. İçeriği aynı olan fakat proje ismi ve yöneticisi değişen projelerimiz<span> </span>de var.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Bunlardan biri Prof. Dr. Gülay Şadan’ın<span> </span>başlattığı ”Kadınların Meme Kanseri Hakkında Farkındalığını Arttırmak “<span> </span>isimli proje daha sonra Doç. Dr. Gülgün Erdoğan ile<span> </span>“Meme Kanserinde Erken Tanı Yaşam Kurtarır “ adı altında devam etmektedir.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Bir diğeri ise Prof. Dr. Alihan<span> </span>Gürkan ile “Organ Nakli Konusunda Halkın Bilinçlendirilmesi “ adı altında başlayıp “ Bağışlayın Cana Can Katın “ olarak Prof. Dr. Gültekin Süleymanlar ile devam etmekte olan projedir. “Bir İlköğretim Okuluna Destek” projesi Doç. Dr .Ahter Şanlıoğlu hocamız ile başlamış şimdi ise Doç. Dr. Emel Alimoğlu ve öğrencileri ile devam etmektedir.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><b><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">- Sosyal sorumluluk projelerinin hedef kitlelerini belirlerken öncelikleriniz ve değerlendirme kriterleriniz nelerdir?<o:p></o:p></span></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Tıp Fakültesi öğretim üyeleri ve öğrencilerinden oluşan proje kadromuzun verdiği avantaj ile<span> </span>doğrudan veya dolaylı olarak sağlık ile ilgili konular, bilgi birikimimizi,<span> </span>tecrübelerimizi ve olanaklarımızı kullanabileceğimiz ve paylaşabileceğimiz<span> </span>konular, güncel önceliği bulunan konular ve proje de çalışacak gönüllü öğrencilerin seçtiği konular önceliği teşkil etmektedir.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Değerlendirme kriterlerimiz ise en fazla sayıda gönüllü katılımcı ile en fazla sayıda kişiye ulaşarak projenin amacı doğrultusunda belirgin şekilde etkili ve faydalı olabilmektir.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><b><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">- Sivil toplum kuruluşlarının projelerinize yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?<o:p></o:p></span></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Sivil Toplum Kuruluşları , projelerimizin uygulanması<span> </span>aşamasında, her zaman<span> </span>bütün destekleri ile yanımızda oldular. TEGEV, ÇYDD,<span> </span>Hayvanları Koruma Derneği, Yerel Gündem 21, Üniversiteli Kadınlar Derneği vb). Antalya Valiliği, Belediyeler, Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü, İlk ve Orta Öğretim kurumları, Zihinsel Engelliler Okulu, İşitme Engelliler Okulu, SHÇEK, Huzurevi, Umutevi, muhtarlıklar ve benzeri kurumlardan destek alıyoruz.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><b><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">-Tıp fakültesi ders yükü ağır bölümlerden biri, öğrenciler vakit ayırmakta zorlanmıyor mı?<o:p></o:p></span></span></b></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><span style="font-size: 10pt; ">Eğitim dönemi başında duyurulmuş olan sosyal sorumluluk projesi ve proje danışmanlarından </span><span style="font-size: 10pt; ">Dönem<span> I öğrencilerimiz gönüllü olarak çalışmak istedikleri konuları seçip koordinatörlüğe başvuruda bulunduktan sonra 5-10 kişilik gruplar oluşturulur. Hepsi o kadar istekle çalışıyor ki, her yıl yeni projeler ekleniyor. Bu yıl 200 yeni doktor adayımız fakültemize başladı ve 13 projeyle öğretim yılına başladık. </span>Proje danışmanı, proje grubu ile ilk toplantıyı yaptıktan sonra, bu toplantıda takım kaptanı seçimle belirlenir, ‘proje sözleşmesi’ imzalanır ve yıllık takvim belirlenir. Yıllık takvimde ön eğitim, proje hazırlık, proje tartışılması, ayrıntıların belirlenmesi, sınıfta sunulması, projenin uygulanması ve proje raporunun sunulması için zamanlamalar saptanır.<span>Öğrenciler, proje danışmanları gözetiminde, projenin ayrıntıları üzerinde tartışıp, projeye son şeklini verip “proje formunu” doldururlar. En severek çalıştıkları projeler halkla iç içe oldukları çalışmalar… Sağlık taramaları ve sağlık bilgilendirmelerinde doktorluk mesleğini seçmiş olmalarının farkını hissediyorsunuz. İçinde yaşadıkları topluma olumlu katkılar yapmanın aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olduğu bilincinin aşılanması için başlattığımız bu çalışma üniversitemizle halkın arasındaki köprü olmaya ilerleyen yıllarda da devam edecek. mesleki bilgi ve becerilerinin yanı sıra toplumsal sorumluluk bilinci gelişmiş ,öz güven sahibi hekimler yetiştirmektir. Proje konularının saptanmasında Antalya’nın ihtiyaçları önemli ve öncelikli bir<span> </span>kriter olarak dikkate alınmakla birlikte, başka kriterler de konuların seçiminde belirleyici olmaktadır. Bu nedenle, sürdürdüğümüz sosyal sorumluluk projelerimiz çok sayıdadır.<o:p></o:p></span></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><b><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">2010-2011 Öğretim Yılı Projeleri<o:p></o:p></span></span></b></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>1.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Bir damla kan bir hayattır.<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span"><span> </span>Amacı: Kan bağışı konusunda halkın bilinçlendirilmesi, yönlendirilmesi<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>2.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Bağışlayın cana can katın<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span> </span>Amacı:</span></b><span style="font-size: 10pt; "> Organ bağışı konusunda halkın bilinçlendirilmesi<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>3.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Kitap okuyalım beynimizi besleyelim<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span> </span><span> </span>Amacı</span></b><span style="font-size: 10pt; ">: Kitap okuma alışkanlığı kazanmak,<span> </span>felsefe temelini geliştirmek, kültür zenginliği edinmek ve bunu Tıp Fakültesi öğrencileri arasında yaygınlaştırmak için kitap toplamak, kütüphane kurmak ve bu kitapların okunmalarını sağlamak.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>4.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Bit Pazarı<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span> </span>Amacı:</span></b><span style="font-size: 10pt; "> Bu projede kullanılmayan eşyalar ve kıyafetler için ikinci el pazarı kurmak, elde edilen gelir ile Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Burs Fonuna katkı sağlamak amaçlanmıştır. Böylece<span> </span>hem kullanılmayan eşya ve kıyafetlerin kullanıma kazandırılması hem de burs fonu için ek kaynak sağlanması beklenmektedir.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>5.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Yaşlılara Sosyal Destek<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span> </span>Amacı:</span></b><span style="font-size: 10pt; "> Huzurevinde yaşlılarla iletişim, güvenli huzurevi<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>6.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Çocuk Parkı Gönüllüleri<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span> </span><span> </span><span> </span>Amacı:</span></b><span style="font-size: 10pt; "> Bir hekim adayının çocuk parklarının çocuğun gelişimi üzerindeki etkisiyle ilgili farkında lığını artırmak, özgün düşünce ve öneriler üretmesini sağlamak<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>7.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Bisikletle gelen sağlık ve mutluluk<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span> </span><span> </span><span> </span>Amacı:</span></b><span style="font-size: 10pt; "> Bisikletli yaşamın insan sağlığına yararları, çevreye katkıları, sosyal ilişkileri güçlendirmesi ile ilgili bilinçlendirme<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>8.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Kırsal kesin kan grubu, diyabet ve hipertansiyon konusunda bilgilendirme<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span"><span> </span><span> </span><b>Amacı:</b> Kırsal kesimde kan grubu taraması yapılması, hipertansiyon ve kan şekeri konusunda bilinçlendirme<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>9.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Sokak hayvanlarına katkı<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span"><span> </span><span> </span><b>Amacı:</b> Barınaktaki hayvanlara gazete battaniye temin edilmesi, belirli aralıklarla barınak<span> </span>ziyareti, köpeklerin sahiplendirilmesi için web sayfası hazırlanması<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>10.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Kanser hastalarına sosyal destek<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span"><span> </span><span> </span><b>Amacı:</b> Halkın kanser hakkında<span> </span>aydınlatılması, risk gruplarına kanser taraması yapılması, kanserli hastalara moral destek vermek,<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>11.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Meme kanserinde erken tanı yaşam kurtarır<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span> </span><span> </span>Amacı:</span></b><span style="font-size: 10pt; "> Kadınların meme kanseri konusunda bilinçlendirilmesi, risk faktörleri ve erken<span> </span>tanı hakkında bilgilendirme<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>12.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Bir İlköğretim Okuluna Destek<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span> </span>Amacı: </span></b><span style="font-size: 10pt; ">İhtiyacı olan bir ilköğretim okuluna laboratuar ve kütüphane açılması için çalışmalar yapmak<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span>13.<span style="font: normal normal normal 7pt/normal 'Times New Roman'; "> </span></span></span></b><b><span style="font-size: 10pt; ">Gönüllü Doktor Abi- Ablalar<o:p></o:p></span></b></span></p><p class="MsoNormal" style="text-indent: -36pt; margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="font-size: 10pt; "><span> </span>Amacı: </span></b><span style="font-size: 10pt; ">Küçük çocuklara el yıkama alışkanlığı, diş fırçalama, dengeli beslenme gibi konularda bilgi vererek sağlıklı büyümelerine destek olmak<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">Prof.Dr.Lütfiye Bikem Süzen Kimdir?<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="font-size: 10pt; "><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="color: black; font-size: 10pt; "><span class="Apple-style-span">1977 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1981 yılında Anatomi bölümü uzmanlığını tamamladı. 1985 yılında Anatomi doktorasını tamamlayan Süzen,<span> </span>1998 yılında “Profesör” ünvanını aldı. 50’den fazla ulusal ve uluslar arası yayını ve kitapları bulunan Bikem Süzen,<span> </span>2004 yılından beri Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span style="color: black; font-size: 10pt; "><o:p><span class="Apple-style-span"> </span></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="margin-top: 0cm; margin-right: 0cm; margin-bottom: 0pt; margin-left: 0cm; font-size: 11px; "><span class="Apple-style-span"><b><span style="color: black; font-size: 10pt; ">SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR</span></b><b><span style="font-size: 10pt; "><o:p></o:p></span></b></span></p><div><b><span style="font-family: Verdana; color: black; font-size: 10pt; "><br /></span></b></div></div></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-66170226089589755132011-01-24T06:15:00.000-08:002011-02-11T16:09:52.863-08:00GÖKÇEN ENÇ<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUywQMBnNR34spy457mqtgG4c7yBnYtSieYHmnn3cq6-WCUoCljk53MZvq9rePSj-DEOttiWOK25XEbAHX4tzf84Z5uJaWRdoCPgIQ7dUB2FIhOO51wEv_CHUx-RRV3d2hwmSWfYTGdODV/s1600/6.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 266px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUywQMBnNR34spy457mqtgG4c7yBnYtSieYHmnn3cq6-WCUoCljk53MZvq9rePSj-DEOttiWOK25XEbAHX4tzf84Z5uJaWRdoCPgIQ7dUB2FIhOO51wEv_CHUx-RRV3d2hwmSWfYTGdODV/s400/6.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5565756704487158562" /></a><br /><br />Siyaset, kadının kendine yer açmada en fazla zorlandığı alanların başında geliyor. Türkiye’de bu alan, dünyadaki diğer ülkelere oranla kadınlara çok daha fazla kapalı. Genel bir söylem “kadınların siyaseti istemediği” şeklinde. Ve doğrudur da. Kadınlar siyasete girmekten hoşlanmıyorlar. Girenler de bir daha dönmemek üzere ayrılıyorlar.<br />Türkiye değişiyor. Demokrasi kavramının yerleşimindeki köklülüğe paralel olarak ülkelerin yönetiminde kadın sayısı günden güne artıyor ve hatta erkeklerinkine eşit oranlara yaklaşıyor.<br />Kadını sırf cinsiyeti nedeniyle ön plana çıkarma kolaylığına düşmeden, hak edenin, nitelikli olanın öne çıkmasına fırsat tanımak, iyileri ödüllendirmek, parti faaliyeti olmasının ötesinde çok önemli bir amaç içeriyor.<br />Siyasal mücadele içinde kadınlar olarak etkili olmak zor ve sancılı. Hayatın belki de her alanında ağır yükleri kaldırıyoruz. Siyaset de o yüklerin başka boyutları ile zor taşındığı bir süreç... Bu süreçten bizler çok çabuk ekarte ediliyoruz. Dayanışmanın güçlenmesine ihtiyaç var.<br />Kadınlarımızın içinde bulunduğu meselelerin başında şiddet, istihdam ve güvenlik geliyor. Gün geçtikçe işsizlik çığ gibi büyüyor ve çalışan kadınlar açısından da gerek çalışma şartları gerekse ücretlendirmede büyük sıkıntılar var. Kadınlarımız açısından bir başka büyük mesele, şiddet konusu... Bu ekonomik şiddet olduğu kadar fiziksel ve diğer şiddet türlerini de içeriyor.<br />Kadın ve erkek nüfus oranına bakılacak olursa yüzdeleri çok yakın ama meclisteki temsil sayılarında ciddi bir fark var. Sonuçta siyasette kadın ve erkekteki ortak amaç daha iyi daha yaşanılabilir bir Türkiye…<br />Siyaset günümüzde mütevazılık gerektiriyor. Köylüyle köylü, kentliyle kentli, yaşlıyla yaşlı, çocukla çocukuk olması kısaca iletişim kanallarının insanlara açık olması gerekiyor çünkü siyaset fildişi kulelerde yapılmıyor.<br />Kadının siyasete katılımının desteklenmesinde öncelikle erkeklerin ne kadar teşvik edici, anlayışlı ve kendi konforundan ne kadar fedakârlık edebileceğini sorgulamak gerekiyor. Yani kadınların siyasette erkeklerin çok gerisinde kalmalarının sebebi, kadınların kendilerinden değil, onları çevreleyen erkeklerin davranış ve düşüncelerinden kaynaklanıyor.<br />Kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında ve kadının insan haklarının korunmasına yönelik politikaların geliştirilmesinde devlet, yerel yönetimler ve sivil toplum işbirliği son derece önemli bir rol üstleniyor. Bu işbirliğinde ihtiyaç, talep ve öncelik alanlarının ortaklaşa belirlenmesinin ve çözüme yönelik politikaların üretilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan yerel yönetimlerin, sürece aktif katılımı, hizmet sağlama olanaklarının çeşitliliği, erişilebilirliklerinin yüksek olması önemli bir farkı ortaya koyuyor.<br />Türkiye'de kadın olup, kadın kalmak güçlü olmayı gerektirir, çünkü Türkiye'de kadın olmak siyaset yapmak, her yerde bıkmadan kendinizi ezdirmeden, mücadele etmeyi “kadın gibi kadın olmayı” gerektirir. Ülkemizde kadın olmanın ne kadar zor ve aynı zamanda onurlu bir birey olmanın ne kadar önemli olduğunu, kadın olmaktan dolayı yaşananları herkes biliyor aslında...<br />Güleryüzü, kendinden emin ve başarılı çizgisiyle dikkat çeken, Ak Parti Antalya Il Kadın Kolları Başkanı Gökçen Özdoğan Enç’le zevkle okuyacağınıza inandığım bir söyleşi yaptık. Bir anne ve eş olarak siyasi arenada ikitidar partisinin il kadın kolları başkanlığını yapan Enç’le siyasette kadın olmanın zorluklarından, önümüzdeki seçime, hayat serüveninden gelecek ile ilgili beklentilerine her şeyi konuştuk.<br />- Hükümet bir yıl önce açılımlar yapacağını belirtti. İlk önce Kürt açılımı dendi daha sonra geri adım atıldı ve adı değiştirildi. Sanatçılar toplandı, Roman açılımı kadın kolları toplandı. Hala sıcaklığını korumakta olan bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?<br />Ak Parti Hükümeti’nin başlattığı ‘Demokratik Açılım’ sürecini sulandırmaya, engellemeye çalışan bazı güçler, çeşitli yakıştırmalar yaptılar. Demokratik zemine oturmayan hiçbir iyileşme kalıcı olamaz. Biz, ‘Güçlü Türkiye’ tanımlamasının gerçek olması için mücadele ediyoruz. Çağdaş dünyada ekonomi, iç politika, sosyal hak ve eşitlikler, demokrasi gibi kavramlar birbirini bütünlemek durumundadır. Sorunları yok sayıp, görmezden gelerek, hep halının altına süpürerek kalıcı ve adil çözüm üretemezsiniz.<br />- Toplumsal yaşamda erkeklerle eşit olma mücadelesi gösteren kadınlar, siyasette aradığı eşitliği bulabiliyor mu?<br />Şu an aradığı eşitliği bulduğunu söyleyemeyiz. Önce zihinlerin dönüştürülmesi gerek. Ama öncelikle, kadınların, erkeklerin alanı olarak gördükleri siyaseti, hem kadınların, hem de erkeklerin eşit ve demokratik mücadele alanı olarak algılamalarını sağlamalıyız.<br />- Ak Parti Kadın Kolları seçim sürecine hazır mı? Seçim çalışmalarına başlandı mı?<br />Bizim teşkilatçılık anlayışımız “Seçimin ertesi günü, yeni seçim başlar” ilkesi üzerine temellendirilmiştir. Referandumun ertesi günü, yani 13 Eylül sabahı, biz 2011 seçimleri için çalışmaya başladık. Bu durum, hem ana kadememiz, hem kadın kollarımız, hem de gençlik kollarımız olmak üzere tüm teşkilatlarımız için geçerlidir.<br />- 2011 yılı siyasette yine bir dönüm noktası olacak, önümüzdeki yılla ilgili planlarınız nedir?<br />Bizim kişisel planlarımız olmaz. 7 yıldır Ak kadroların içindeyim. 2 yıldır da İl Kadın Kolları Başkanlığı görevini layıkıyla yürütmek için çalışıyorum. Partimizin kazanması, bizim temel hedefimizdir. Çünkü; Ak Parti’yi millet kurmuştur. Milletin içinden çıkan bir partide nefer olarak çalışmak en büyük onurdur.<br />- Ak Parti Kadın Kolları’nın öncelikli amacı nedir?<br />Öncelikle; tüm kadın kolları teşkilat mensuplarımı, yol arkadaşlarımı özverili çalışmalarından dolayı kutluyorum. Amacımız; iktidarımızın kalıcılığının devam etmesidir. Partimizin en önemli taşıyıcı güçlerinden birisi kadın kollarımızdır. Her seçim sürecinde ve öncesinde Ak Parti kadın kolları üyeleri, Ak Parti icraatlarını evlere taşır. İl, ilçe, belde başkanlıklarımız ile mahalle yapılanmalarımızı dinamik tutmak için çeşitli çalışmalar yaparız. Sosyal sorumluluk projelerimizi uygularız.<br />- Sosyal yardımlarda kadın kollarının ne gibi çalışmaları oluyor?<br />Ak Parti, siyasi partiler yasasına göre çalışmalarını yürüten bir partidir. Devletimizin sosyal yardımlarını, kanunların ve yönetmeliklerin uygun gördüğüne yapan bir kurumu zaten vardır. Biz kadınlarımızı hukuktan psikolojiye, sağlıktan ekonomiye, üretkenlikten çocuk gelişimine kadar her alanda bilgilendirerek sosyal sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz.<br />- Antalya bölgesinin bölgeye özel sıkıntıları var mı?<br />Yoğun göç alması gerçekten ciddi bir sıkıntı. Şehrin bunu taşıyabilmesi için çok stratejik planlamalar yapılması lazım ancak, mezarlık yeri bile bulmaktan aciz CHP’li bir Büyükşehir Belediyesi var karşımızda. İlerici olduğunu iddia eden bu zihniyetin Antalya’yı 10 yıl geri götüreceğini düşünüyor ve gerçekten üzüntü duyuyoruz. Bizce, Antalya’nın en önemli sıkıntısı; seçim öncesi söz verip, sonra da haberim yok diyen bir anlayış tarafından yönetiliyor olmasıdır.<br />- Kadınların ve kız çocuklarının eğitimi için neler yapıldı?<br />Ak Parti iktidarları döneminde eğitimle ilgili önemli adımlar atıldı. Mesele, bunun devamının sağlanabilmesi. Bu amaçla; herhangi bir nedenle, ilköğretim çağında olup da eğitim sistemi dışında kalan 6-14 yaşındaki tüm çocuklarımızın okullaşma oranını arttırmak için, 2003 yılında başlatılan ve 2008 yılında 81 ilimizde yaygınlaştırılan “Haydi Kızlar Okula” kampanyası ile 290 bin 244’ü kız olmak üzere 350 bin çocuğumuz okullu oldu. Yine, Milli Eğitim Bakanlığımız ve Halk Bankası’nın ortak yürüttüğü programla 4 yılda 3 milyon kadınımızı okur-yazar yapmak için “Ana Kız Okuldayız” kampanyası başlatıldı. 209 bin kadınımız okuma-yazma öğrendi.<br />Tüm ders kitapları, kız-erkek ayırt etmeksizin, ders yılı başında çocuklarımızın sıralarına konuyor. 2000 yılında yüzde 19.4 olan okuma yazma bilmeyen kadınların oranı, 2009 yılında yüzde 11. 6’ya düşmüştür. Yeterli mi? Tabi ki değil. Ama biz ‘Eğitime önem veriyoruz’ sözünün üstüne yatmıyoruz. Verdiğimiz sözün gereğini de icraatla, eylemle yerine getiriyoruz.<br />- Kardeşlik Projesi çalışmalarına başlamıştınız. Yeni projeler de var mı?<br />Genel Merkez Kadın Kolları Başkanlığımız tarafından 81 ilde başlatılan projenin Antalya ayağını biz yürüttük. Erzincan ilimiz kardeş şehrimiz oldu. Kitap toplama kampanyamız çok başarılı geçti. Kitaplarımızı Erzincan’a gönderdik. Erzincanlılar Derneği ile görüşmelerimiz sürüyor. Bunun gibi bir çok sosyal projemiz zamanla hayata geçirilecek.<br />- Türkiye kadın üzerinden dönüşmeye alışık. Malum, Cumhuriyet projesi kadın üzerinden yürümüştü. Türkiye bir dönüşümden geçiyor ve siz de kadına şiddetten istihdama, geniş yelpazede bir çalışma yürütüyorsunuz, bu birikmiş sorunlarla zor bir alan, nasıl bir çalışma planlıyorsunuz?<br />Öncelikle kadınlarımızın her alanda donanımlı olması gerekiyor. Siyaset, yaşayarak öğrenilen bir alan. Özellikle kadını siyasette görünür kılmak ve zihinlerdeki “Elinin hamuru ile erkek işine karışma” anlayışını yıkmak için ortak aklı devreye sokmak lazım. Siyasetin erkek işi olmaktan çıkarılması gerekiyor.<br />- Kadın sorunlarında aşılması en zor alan işgücü ve istihdam konusu mu?<br />En zor olan zihniyetlerin dönüştürülmesi… Bunun yanında iş gücü ve istihdam sorununu çözmek için Ak Parti hükümetleri olarak, çalışma hayatını düzenleyen kadın-erkek eşitliği ilkesinin sağlanması amacıyla, 2003 yılında iş kanununda değişikliğe gidildi. Kadın istihdamı, devlet tarafından çıkarılan yasalar sayesinde desteklemeye başladı. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini engellemek için Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu<br />Mesela; 2010 yılı TÜİK verilerine göre, kadınların işgücüne katılma oranı, 2000 yılında kentlerde yüzde 17.2 iken, kırsalda 40.2’dir. 2009 yılına gelindiğinde kent için bu rakam yüzde 22.3’e yükselirken, kırsalda 33.6’ya gerilemiştir. Hükümetimizin 2008 yılında kadın ve genç istihdamını artırmaya yönelik teşvik uygulamasıyla, dünyada yaşanan krize ve işsizliğe rağmen bu verilere ulaşılmıştır.<br />- Partinizdeki kadınları siyasete hazırlamak için nasıl bir eğitim çalışması yaptınız?<br />Siyaset Akademileri’ni başlattık. Dönem dönem, kendi içimizde siyaset okur-yazarlığı ile ilgili sunumlar yapıyoruz. Ankara’da düzenli teşkilat içi çalışmalarımız oluyor. Onlara katılıyoruz.<br />- Meclis’te de 30’u Ak Parti’den 50 kadın milletvekili var. Ama kadınların varlığı ne siyasetin ‘erkek’ dilini, ne Meclis’in havasını değiştiriyor. Sizin görüşünüz nedir?<br />Sayının kesinlikle artması gerekiyor. Kadın, siyasette daha çok görünür hale geldikçe, erkeklerin siyaseti kodlama biçimi değişecek. ‘Beyim bilir’ anlayışından, ‘Ben bilirim’ anlayışına doğru bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Birey olarak kadının güçlenmesi, siyasete de yansıyor.<br />- AK Parti hükümeti döneminde kadınların öneminin her zaman bilindiğini ve gereken değerin verildiğini düşünüyor musunuz?<br />Evet düşünüyorum. Kabinede iki bakanımız kadın. Bir dahaki dönem bu sayı inşallah daha da artacak. Bu bir toplumsal süreç. Biz, muhafazakar-demokrat bir parti olarak zihinlerdeki bu dönüşümü gerçekleştirmek için mücadele veriyoruz. 8 yıllık ve genç sayılabilecek bir partiyiz. Bugüne kadar, Atatürk’ün 1934 yılında yansıttığı o ilerici iradenin üstüne, Ak Parti dışında diğer partiler ne koymuşlar ki? Mesele; Ak Parti meselesi değil. Türkiye meselesi..<br /><br /><br /><b>Gökcen Özdoğan Enç kimdir?<br /><br />1976 yılında doğdu. İlk ve ortaokulu Serik’te, liseyi Çağlayan Lisesi’nde tamamladı. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nü 1998 yılında bitirdi.1999 yılında Antbel Otel’de Satış-Halkla İlişkiler bölümünde iş hayatına adım atan Enç, daha sonra Kepez Belediyesi’nde Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevini, ardından Venexia Ege Bölge Distibütörlüğü ve Koordinatörü görevini yürüttü. Aktif iş hayatına kızının dünyaya gelişi nedeniyle ara verdi. 2004 yılında Ak Parti İl Kadın Kolları kongresi ile yönetime girdi. Sırasıyla Tanıtım ve Medya Başkanlığı sonrasında Teşkilat Başkanlığı görevlerini yaptı. Bu arada çalışma hayatına eşi ile birlikte kurdukları inşaat şirketinde devam etti. 2008 yılında Ak Parti Antalya Kadın Kolları İl Başkanlığı görevine getirildi. Bu görev nedeniyle aktif çalışma hayatını bıraktı. Kimse Yok Mu Derneği üyesi, evli ve bir kız çocuğu annesi.<br /><br />SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR</b>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-62399508688217469822011-01-24T06:00:00.000-08:002011-02-11T16:09:52.868-08:00ERKUT KARA<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5GM_xbG0HbGCCwqFHSGp-sMJ4Qod-xqXpCE5Yg_HTMrZHwsgwStIcNJqR4_i1Fl7B61lat91Y0_1tIjOA0PKwUb3UJFbH3UR7qotD_MUjUMOYgMj37-BgdGBY0scho7mBNCmw9j2mQTJj/s1600/SAK29+EKIM+ROP+%25287%2529.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 266px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5GM_xbG0HbGCCwqFHSGp-sMJ4Qod-xqXpCE5Yg_HTMrZHwsgwStIcNJqR4_i1Fl7B61lat91Y0_1tIjOA0PKwUb3UJFbH3UR7qotD_MUjUMOYgMj37-BgdGBY0scho7mBNCmw9j2mQTJj/s400/SAK29+EKIM+ROP+%25287%2529.JPG" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5565752764210265426" /></a><p class="MsoNormal">Fame Grubu'nun en önemli özelliklerinden biri, büyük ortağının Antalyalı bir aile olması... Bu anlamda Antalya'nın yerlisi bir ailenin şimdiye kadar turizme yaptığı en büyük yatırım. Eskiden çırçır ithalatı ile uğraşan Antalyalı Aydın ailesi, 1988 yılında gurbetçi bir çiftin Kemer'deki 3 yıldızlı otelini satın alarak bu işe giriyor. Aslında otelin adı da bu gurbetçi çiftin isimlerinin ilk hecelerinden, Fatma ve Mehmet'ten geliyor. Aile oteli aldıktan İngilizce'de 'ün, şöhret' anlamına gelen ismini değiştirmemiş ve aynı isimle devam etmiş. Daha sonra aslen Mersinli olan ama Antalya'da yaşayan ve inşaatçılıkla uğraşan Okutan Ailesi'nin katılımı ile grup büyümeye başlamış.</p> <p class="MsoNormal">Fame Residence Otelleri Koordinatörü Erkut Kara, yaşanan krizin turizmi teğet geçtiğini hatta fiyat dengesinin iyi ayarlanmasının ve her şey dahil sisteminin sayesinde gelir bazında geçen senenin de üzerine çıkabileceklerini söyledi.</p> <p class="MsoNormal">Turizm sektörünün tecrübeli isimlerinden biri olan Kara ile Fame Residence zincirinin beş otelinden biri olan ve 2006 sonunda Antalya Lara'da açılan beş yıldızlı otelinde 2011 yaz sezonunu ve beklentilerini konuştuk. </p> <p class="MsoNormal">Sektör içindeki doygunluğun sebep olduğu sıkıntıları masaya yatıran turizmin duayeni Erkut Kara, “Turizm Antalya'nın bacasız sanayisidir, Antalya'ya en çok döviz girdisi olan bu sektöre sahip çıkılması gerekir” dedi..</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-Deniz ,kum, güneş üçlüsü uzun yıllar Antalya bölgesi için yeterli olur mu?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Yabancılar tatile çıkmaktan vazgeçmeyecek. Çünkü onların kültüründe tatil çok gerekli bir aktivite. Bütün sene çalışıyorlar ve bunun karşılığında mutlaka tatil yapmak istiyorlar. Belki tatilin süresi değişebilir, niteliği değişebilir, yeri değişebilir ama mutlaka tatile çıkacaklar, bu değişmeyecek. Ama deniz, kum, güneş üçlüsünün yanında kültür, sağlık ve spor üzerine alternatif çalışmalar yapılabilir. Kış aylarındaki durgunluk futbol takımlarının kamplarını Antalya’da yapmasıyla hareketlenebilir.</p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-Her şey dahil sisteminin kullanılmasından memnun musunuz?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Sonuçta insanlar bu sistemde neye ne kadar para ödeyeceğini biliyor. Hiç kimse bir sürprizle karşılaşmak istemiyor. Herşey dahili en iyi uygulayan ükelerden birisi de Türkiye. Başka hiçbir yerde bu imkanlar ve bu tesisler yok. Avrupalı, küresel ekonomik krize rağmen ajandasından tatilini çıkarmadı. Avrupalı ve Ruslar ruhsal doyumlarını sanat ve kültürel etkinliklerle, bedensel doyumunu da tatil ile gideriyor. Avrupalı ve Ruslar, kötü geçen bir sonbahar ve kış dönemiyle ekonomik kriz sonrası tatile geldi. Avrupalı turist, tatilini nerede ve nasıl geçireceğini düşünüyor. İşte böyle dönemlerde Türkiye çok iyi bir tanıtım yapmalı. `Herşey Dahil` uygulaması ekonomik kriz döneminde Türkiye için büyük avantaj. Çünkü, İspanya ya da başka bir ülkeye tatile giden Avrupalı turist 5 bin Avro harcayacak. Bunun dışında çocukları ya da ailesi ve kendisi için ekstra harcama yapacak. Türkiye`yi tercih ederse ekstra harcama yapmayacak. Beklenmedik gideri olmayacak. Avrupalı turist Türkiye`ye bilinçli geliyor.</p> <p class="MsoNormal">-<b style="mso-bidi-font-weight:normal">Antalya Kundu ve Belek bölgeleri spor takımlarının kamp alanları olarak planlanmıştı. Bu hayata geçirildi mi?</b></p> <p class="MsoNormal">Küresel ekonomik kriz yerli ve yabancı futbol takımlarını da olumsuz etkiledi. Geçen yıllar binin üzerinde futbol takımı Belek ve Kundu başta olmak üzere Antalya çevresinde kamp yapmıştı. Geçen sezon ise ancak 850-900 kadar futbol takımı kamp için Antalya`yı tercih etti. Futbol çok büyük bir sektör. Bu nedenle Antalya futbol turizmine ayrı bir önem göstermeli. Antalya`da her yıl bir çok futbol takımı kamp yapıyor fakat bunlar dünya markası olmuş takımlar değil. Asıl hedefimiz Barcelona, Manchester United ve Bayern Münih gibi devleri buraya çekmek olmalı. Futbol Federasyonu ve kamu çok büyük tanıtım atağı yapmalı. Antalya, futbol turizmi için markalaşıyor. Futbol turizminde sponsorluk çok önemli. Marka kulüp ve futbolculara sponsorluk yapılmalı. Marka olmuş kulüp ve futbolcuları Antalya`ya çekmeliyiz. Sponsorluğu turistik işletmeler kendi başlarına gerçekleştiremez. Hükümet de bu konuda etkili tanıtımı ve bağlantıları yapmalıdır. Futbol turizmi için gelenler diğer turistlere göre günlük 10-15 avro daha fazla harcama yapıyor. Futbolcu menajerleri de kamp yapılan otellere zenginlik katıyor. Çünkü kamp sırasında futbolcu alışverişleri, transferler de yapılıyor. Futbolcular takip ediliyor. Menajerler de para harcıyor. Bunun yanında kamp yapan takımlar otellerin, masraflarını da azaltıyor. Alkollü içecek ve yiyecek maliyetleri de azalıyor. Futbol turizminde çok büyük rant var. Ancak futbol turizminden pay alabilmek için elimizdeki kapasiteyi tam kullanamıyoruz</p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-Turizm sektöründeki mevcut yasal düzenlemeler yeterli oluyor mu?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Turizm sektörüne ait bütün yasaların yeniden yapılandırılması gerektiğine inanıyorum. Hem konaklama sektörünü hem de tanıtımları içine alacak bir yeniden düzenleme yapılmalıdır. Sektörün geldiği büyüklük bir miktar daha disiplin altına alınmasını gerektiriyor. Türkiye’ye bir milyon turist geldiği zamanlarda uygulanan yasalar şimdi 15 milyon turist geldiğinde de uygulanıyor. En geç 10 sene sonra elli milyon turist ağırlayacak bir sektörün bu yasalarla idare edilmesi mümkün değil. Konaklama sektörünün örgütlenme sorunu, tanıtma sorunu ve diğer sorunları (iş yasası, yabancı çalıştırma mevzuat sıkıntıları, kıyı kullanımı hakları) göz önüne alarak yasal düzenlemeler yapmak lazım.</p> <p class="MsoNormal">-<b style="mso-bidi-font-weight:normal">Sizce turistlerin otelden çıkmama sebepleri nedir?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Temalı bir park, farklı bir alışveriş kompleksi, kolay ulaşım, spor faaliyetleri ya da bir eğlence merkezi turistlerin ilgisini çekebilir. Aspendos festivali gibi düzgün organizasyonlar da müşteriyi tesis dışına çeken aktiviteler. Bu tarz yatırımların yapılması müşterinin otelden çıkması için bir sebep olacaktır. Benim istediğim de bu zaten… Bir insan otele değil, bölgeye gelsin. Antalya’ya<span style="mso-spacerun:yes"> </span>geleceğim hangi otelde kalayım demesi gerekirken, x otele geliyorum, yeri nerdeymiş diye haritaya bakmaları olmaması gereken bir durumdur. Ama maalesef şuan bunu yaşıyoruz.</p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-Antalya’nın bölgesel tanıtım çalışmalarının yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Türkiye’de tanıtıma ciddi bir kaynak ayrılıyor. Bakanlık bütçesinden daha fazla özel sektör kaynak ayırıyor ama bir koordinasyon eksikliği söz konusu. Bunun içinde hem kamunun hem özel sektörün temsil edildiği, kaynak ayırdığı tanıtım çalışması yapmak lazım. Özellikle bölgesel tanıtım yapılması gereklidir. Daha sonra işletmeler kendi tanıtımlarını yapmalıdır. Türkiye’nin marka değerini arttırmaya yönelik çalışmalar yapmalıyız. Fuarlarda yapılan bireysel tanıtımlar maalesef etkili olmuyor.</p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-Antalya’nın kış turizminin hareketlendirilmesi için sizce neler yapılmalıdır?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Kışın ilkimsel şartlar değerlendirilebilir. Kışın yapılacak olan festivaller, sporcuların kamplarına önem verilmesi ve bunların duyurulması konusunda farklı bir yol izlenmesi turizmi hareketlendirecektir. Bunun yanında kongre turizminin canlandırılması için 5000 kişilik bir kongre merkezi yapılabilir, yine fuarcılık konusunda da biraz daha atak yapabilir ve tüm bunlar toplandığında kışında bir hereketlilik söz konusu olabilir. Temalı park kışın talep görecek bir unsur. Alışveriş de bir fark yaratmak bir kitle oluşturabilir. Bunun yanında tur operatörleri uçak sayılarını azaltıyorlar. Türk Hava Yolları’nın Antalya’ya ağırlık vermesi gene çok önemli bir faktördür. Kışın açık kalan tesislere belli vergisel kolaylıklar sağlanırsa daha fazla otel açık kalacaktır ve yatırım yapılacaktır. Kışı cazip hale getirmek için hem özel sektörün hem de devletin yatırım yapması lazım. </p> <p class="MsoNormal">-<b style="mso-bidi-font-weight:normal">Fame Residence Lara’nın bayram programı belli oldu mu?</b></p> <p class="MsoNormal">Fame Residence Lara bayrama dolu dolu girecek. Kurban Bayramı’nda Nükhet Duru ve Erkan Güleryüz’ün konserinin yanı sıra Kenya Akrobasi Grubu, Sihirbaz Show ve Türk Gecesi’de sergilenecek. Bu bayram Antalya ve çevresinde yaşayanlar için bol aktiviteli sürpriz bir bayram programı<span style="mso-spacerun:yes"> </span>hazırladık. Türkiye’nin klasikleşmiş seslerinden Nükhet Duru bayramın 3. Günü 18 Kasım akşamı Gala Yemeği’nde sahne alırken, Antalya’nın sevilen sesi Erkan Güleryüz ise bayramın ilk günü sahne alacak.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p><b style="mso-bidi-font-weight:normal">Erkut Kara Kimdir?</b></p> <b><span style="font-size: 12pt; "><span class="Apple-style-span" >1968 yılında Beyşehir’de doğdu. Amerika’da işletme öğrenimi alan Kara, İzmir Doku Eylül Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’nü bitirdi. 1990 yılında başladığı turizm sektöründe bir çok 5 yıldızlı otelde yöneticilik yapan Kara, 2002 yılından beri Fame Residence Otelleri Koordinatörü olarak görev yapmaktadır. </span></span></b>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-79958954373616601012011-01-24T05:56:00.000-08:002011-06-04T22:54:38.826-07:00MERT FIRAT<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjorFXNsrxdWXqaWbSrEcqa416h-goWnd39XN12cC1QMnAR0ZnHCnI-F_zSP_8S7oCO0NkditFXzDzY7VL1IDGeYJNB1RLB0YHXe7GF1evAyynGzLFe-jU1AeJLO70EAIqzYYbq0wm6Z8LW/s1600/SAK15+EKIM+ROP+%25281%2529.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 266px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjorFXNsrxdWXqaWbSrEcqa416h-goWnd39XN12cC1QMnAR0ZnHCnI-F_zSP_8S7oCO0NkditFXzDzY7VL1IDGeYJNB1RLB0YHXe7GF1evAyynGzLFe-jU1AeJLO70EAIqzYYbq0wm6Z8LW/s400/SAK15+EKIM+ROP+%25281%2529.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5565751664643903058" /></a><br />
<br />
En çok hayal kurduğumuz çocukluk yıllarından, tadı damağımızda kalan lise yıllarının unutulmaz anıları ardından, hayat yolculuğuyla geçen yıllar…<br />
Tüm Türkiye’nin ilgiyle takip ettiği projelerde yer alan Mert Fırat’la, 47. Altın Portakal Film Festivali’nde karşılaştığımızda, on seneden fazla olmuştu yüz yüze görüşmeyeli…<br />
Son yıllarda bir çok ödül alan ve başarı grafiği her geçen gün yükselen yetenekli oyuncu Mert Fırat, sınıf arkadaşımdı bir zamanlar… O ünlü bir oyuncu oldu, ben gazete yazarı… Sevgili lise arkadaşımla röportaj yapmak da böylelikle bana kısmet oldu. Bu arada biz bu röportajı yaptığımızda Altın Portakal ödülleri henüz açıklanmamıştı. Ama siz okuduğunuzda açıklanmış olacak. Umarım, sevgili arkadaşım ve filmi siz bu satırları okurken aldıkları ödüllerin, ben de ödül almış sanatçı ile önceden röportaj yapmanın keyfini çıkarıyor oluruz.<br />
Mert Fırat ve İlksen Başarır ikilisi, 'Başka Dilde Aşk'tan sonra yeni filmleri 'Atlıkarınca' ile de Antalya’ya konuk oldu. 'Atlıkarınca'nın bu yıl 'Altın Portakal'da galası yapıldı. Galanın ardından izleyicilerle söyleşi yapan Mert Fırat’ı, dinlerken gururlandım. Olgun tavrını, mütevazılığını, gülümsemesini ve elbette yakışıklılığını hiç kaybetmemiş olan Mert, lise yıllarında da duygu yüklü ve bir o kadar da esprili kişiliğiyle hepimizin gönlünde iz bırakmış bir arkadaşımızdı. Geçtiğimiz yıl “Başka Dilde Aşk” filmindeki rolüyle Yeşilçam Ödülleri’nde en iyi erkek oyuncu ödülünü alan, okulun tiyatro etkinliklerindeki unutulmaz isim Mert, sahnedeki ışığıyla da bugünlerdeki başarılarının temellerini atıyormuş meğerse… <br />
47. Altın Portakal Film Festivali’nin iddialı<br />
filmlerinden 'Atlıkarınca', bir babanın iki çocuğuna uyguladığı cinsel tacizi konu alıyor. Filmin başrol oyuncusu Mert Fırat, "Ensest tartışması yaratmak, akıllarda soru işareti bırakıp insanlarda bir rahatsızlık oluşturmak için 'Atlıkarınca'yı çektik. Konuyu bir aile üzerinden anlattık. Ensest, toplumda tabu haline getiriliyor ve üzeri kapatılıyor. Konunun kapatılmasından rahatsızım. Bu tavrı, suç ortaklığı olarak görüyorum. Bu yüzden de enseste dikkat çekmeyi planladık" diyor.<br />
BİR AİLE DRAMI<br />
Erdem Yalçın başarılı şiirler yazdığına inanan, çocuklarına çok düşkün bir baba ama bir gün küçük oğlu Edip'e, ardından da kızı Sevgi'ye cinsel taciz uyguluyor. Dışarıdan bakıldığında, "Asla böyle bir şey yapmaz" denilen karakter en ağır suçu, ensesti işliyor. İşte bu kadar bıçak sırtı bir karakteri, geçtiğimiz hafta final yapan "Kapalıçarşı" dizisinin Arda'sı Mert Fırat canlandırıyor. 47. Altın Portakal Film Festivali'nde görücüye çıkan, hem halkın hem de medyanın yoğun ilgi gösterdiği “Atlıkarmca”yı sevgili Mert Fırat'la konuştuk.<br />
<br />
- “Atlıkarınca toplumdaki ciddi bir tabuyu, ensesti konu alıyor. Filmin senaryosu da İlksen Başarır'a ve sana ait. Neden bu konuya parmak basmak istediniz?<br />
İlk çekmek istediğimiz film buydu ama bu filmin maddi koşullarını yaratmak için geçtiğimiz yıl 'Başka Dilde Aşk'ı yaptık. İlksen'le tabu diyerek aslında ensesti bir yere indirgediğimizi, daha doğrusu toplum olarak bir yere ötelediğimizi fark ettik. Çünkü bu konuşulamadıkça yapanın yanına hep kâr kalıyor. Biz de bu tartışmayı yaratabilmek, akıllarda soru işareti bırakıp insanlarda bir rahatsızlık oluşturmak için bu filmi çekmeye karar verdik. 'Başka Dilde Aşk'tan sonra Engelsiz TV kuruluyor, işaret dili bazı üniversite ve liselerde ders olarak veriliyor. Filmde hayal ettiğimiz şeyler olmaya başladı. Bu film nasıl bir etki yaratır bilmiyorum.<br />
- Ne hayal ediyorsunuz?<br />
Bu tamamen bir film konusu, sosyal sorumluluk değil. Hayalimiz filmden sonra kapatılmış derneklere yardımcı olmak.<br />
- Ensest ilişkinin nedeni filmde de gerçek hayatta da bilinmiyor, senin düşüncen nedir?<br />
Bu ilişkinin nedeni filmde anlaşılmıyor, gerçekte de algılanamıyor, çünkü bir sebebi yok. Türkiye'de konunun uzmanı olan bir psikologla görüştük. Bize her şeyi anlattı. Herkesin kendine göre sebebi var. Kimi, "Çocuğumu çok seviyorum ve sevgimi daha çok gösteriyorum" diyor. Kimisi aile içindeki iktidar kaybından bunu yapıyor. Karısından intikam almak için yapan bile var. Erkek cephesi için iktidar kurma ve erkekliğini sınama isteği en etken şey.<br />
- Ancak filmde var olan genel sonuç gerçektekiyle aynı. Yine kol kırılıp yen içinde kalıyor. Neden?<br />
Biz bir tokat atmak istedik. Çünkü gösterimden sonra insanlar gerildi, sessizleşti. Biz bu filmin toplum için gırtlağına oturan bir yumru olmasını istedik. Orada takılsın ki başkalarının da derdi olsun.<br />
- Çocuklarına cinsel taciz uygulayan bir babayı oynamak bir oyuncu olarak sizin için risk değil miydi?<br />
Riskli ama ben de bir oyuncuyum. Seyircinin algısının değiştiği bir dönemde yaşıyoruz. Eskiden "Ezel" diye bir dizi yoktu. Flash-back'le izlenen diziyi kimse takip edemiyordu. Seyir algısı değişince insanların bu rollere tavrı da değişecektir. Biz oyuncular olarak böyle rollerden ne kadar kaçarsak, o kadar kendi kuyumuzu kazarız. O zaman, "Bana da hep aynı roller geliyor" demeye hakkımız olmaz. Gelecek tabii, risk almıyorsun ki. Oyunculuk cesaret işi. Cesaret limitini zorladığımızda bir şey oluyor. Yoksa, "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın durumu" oluyor. Ama sanatçı dediğin adam muhaliftir ve hayatta duruşuyla vardır. Eğer hayatta doğru duramıyorsa kameranın önünde de doğru duramaz.<br />
- Kendi filminizi kendiniz çekiyorsunuz. Bütçe konusunu nasıl çözdünüz, zor olmuyor mu?<br />
Atlıkarınca isimli sinema filminin senaryonun üzerine yaklaşık 1.5 yıldır çalıştık ve çok iyi planladık. Filmin çekimleri 14 günde tamamlandı. Eğer iyi organize eder ve planlarsanız çok daha kısa zamanda da film çekilebilir. Önemli olan planlamasını yapmak. Başka Dilde Aşk’tan kazandığımız bütün parayı ve benim tiyatrodan kazandıklarımı bu filme yatırdık. Bu film bizim için çok önemliydi. Tabuların, konuşulmayanların üzerine gitmek istedik. Bir ortamda ensest ilişki konuşulunca insanlar kaşlarını çatar. Ancak korkularla yüzleşmeden bir şey olmaz. Bir meselenin çözümü için önce onun tespit edilmesi lazım.<br />
- Ensest, zor bir konu. İzleyiciden beklediğiniz geri dönüşleri aldınız mı?<br />
Galadan sonra yaptığımız söyleşide gördük ki insanlar, filmin bırakmasını istediğimiz etkisini fark etmişler. Çözüme yaklaşımlarını ve fikirlerini anlatırken yumuşak ifadeler kullandılar. Her şeyin tam dozunda olduğunu gördük. Umarım filmin gişesinde ve sonrasında da bu etki sağlanır. Zaten bizim 1 milyon gişe beklentimiz yok. Ama filmimizin gündem yaratacağını düşünüyoruz. “Başka Dilde Aşk”ın yarattığı beklentiyle, “Atlıkarınca”nın galasında salon dolup taştı. Birçok kişi açıkta kaldı. “Atlıkarınca”nın ister istemez “bu ikilinin filmi” diye etki yaratacağını biliyorum ama sonrasında ne olacağını kestiremiyorum. Bu filmi merak izlettirecek diye düşünüyorum.<br />
- Filmin Altın Portakal Film Festivali’ndeki galasına katılanlar, ailenin yaşadıkları soruna getirdiği çözüme bozuldu. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?<br />
Bu durumu hukuksal mücadeleye dayandırmak, başka bir filmin konusu olurdu. Bir de film, böyle bittiğinde etkili oluyor. Biz bu filmin insanları rahatsız etmesini istiyorduk, sanırım bunu da başardık.<br />
- Kapalıçarşı dizisi geçtiğimiz hafta final yaptı. Yeni dizi var mı?<br />
Ben çocuklarını taciz eden bir adamı oynuyorum 'Atlıkarınca'da ve bunu yapımcılar biliyor. Buna rağmen dokuz dizi teklifi aldım. Biz cesaretli olursak önyargının aşılacağını düşünüyorum. Mayıs ayında bir film daha çekmeyi planlıyoruz. Ama konusundan bahsetmeyeceğim. Aşk, komedi ve aksiyon olacak. O nedenle bir dizide oynamayabilirim.<br />
- Gelelim aşka… “Aşk” a inancın devam ediyor mu?<br />
Elbette aşka inanıyorum. Çok heyecanlanırım aşık olunca. Gözüm başka hiçbir şeyi görmez<br />
Bazı şeylerin mücadele ile olacağının daha doğru olacağını düşünüyorum. Bir aşk için çaba harcanmalı, mücadele edilmeli. Ama hani gerçekten değen biriyse, değiyorsa mücadele edilmeli diyorum. Zaten mücadele, aşkta da, ilişkide de olması gereken…<br />
Her şeyine ortak olmak, sorunları beraber paylaşabilmek çok önemli. Bu da mücadeleyi gerektiriyor tabii. Ben anlık değil, gerçekçi ve daha uzun vadeli düşünürüm.<br />
- Mert son olarak genç kızların röportajı okumasına değecek bir şey sorayım. Aşk hayatın nasıl gidiyor? (gülüyoruz)<br />
Mesela... Uzun süredir bir ilişkim yok, yani basından falan saklamıyorum. Haftanın altı günü çalışan bir adamın da zor sevgilisi olur.<br />
<span style="font-weight:bold;"><br />
Mert Fırat kimdir?<br />
Ankara doğumlu olan Fırat, D.T.C.F. Tiyatro Bölümü'nden 2006 yılında mezun oldu. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda Suç ve Ceza (2001-2004), Şeyh Bedrettin (2002-2003), Palyaço Prens (2003-2004), Atları Da Vururlar (2004-2005) adlı oyunlarda oynadı. Televizyon dizilerinde karizmasıyla boy göstermeye başlaması Bora karakteriyle oynadığı Bizim Evin Halleri adlı diziyle başladı.<br />
Dizileri<br />
2002 -Bizim Evin Halleri, 2006 -İşte Benim, 2007 -Yersiz Yurtsuz, 2008 -Binbir Gece, 2009-Kapalıçarşı<br />
Filmleri<br />
Hayattan Korkma - Sacayağı -2007, Başka Dilde Aşk -2009, Atlıkarınca- 2010<br />
Ödülleri<br />
'Sersem Kocanın Kurnaz Karısı', 'Hastalık Hastası' ve 'Hırçın Kız' oyunlarındaki rolleriyle<br />
Arda Kanpolat Oyunculuk Ödülü. 21. Ankara Film Festivali-2010 En İyi Erkek Oyuncu (Başka Dilde Aşk), Umut Veren Yeni Senaryo Yazarı (Başka Dilde Aşk). 15. Sadri Alışık Ödülleri-2010, En İyi Erkek Oyuncu (Başka Dilde Aşk). 3. Yeşilçam Ödülleri-2010 En İyi Erkek Oyuncu (Başka Dilde Aşk). Ukrayna 13. Berdyansk Uluslararası Film Festivali-2010<br />
Genç Yetenek Özel Ödülü (Başka Dilde Aşk)<br />
<br />
SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR</span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8696669863875407513.post-89358997313136394962011-01-24T05:47:00.001-08:002011-02-11T16:09:52.877-08:00ALTAN VURAL<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUVn123WCOTGMA3_qeQnconFw88r0FoujRQtmkZ-BcfW1LJoG0L2VyBcYjSI3ryg_qOtVBS_ITmcPU61Vo7k4w63foQI6yd9b438RgmCgw339_cygwW61CGAinuWytxhLrm1mrRcktQTVu/s1600/MJG_0708.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 266px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUVn123WCOTGMA3_qeQnconFw88r0FoujRQtmkZ-BcfW1LJoG0L2VyBcYjSI3ryg_qOtVBS_ITmcPU61Vo7k4w63foQI6yd9b438RgmCgw339_cygwW61CGAinuWytxhLrm1mrRcktQTVu/s400/MJG_0708.JPG" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5565750302630094770" /></a><div><div style="text-align: center;"><span class="Apple-style-span" ><u><br /></u></span></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: left;">Sosyal yaşamda kültürel gelişmeler ve görgü faktörü, ekonomik yaşamda gelir ve zaman faktörü nedeniyle iki yönlü olarak ortaya çıkan gelişmeler birçok olay gibi “tüketim alışkanlıklarını da” değiştiriyor. Alışverişte modernlik demek, alışveriş merkezlerinden alışveriş demek. Bu kaçınılmaz bir gerçek.</div> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Türkiye bu gelişmeye ayak uydurmuş<span style="mso-spacerun:yes"> </span>görünüyor. Giderek daha fazla sayıda ev hanımı arabasına atlayarak alışveriş merkezlerine gidiyor. Çalışan kadın sayısı çoğalıyor. Böylece ailenin alışveriş ihtiyaçlarına ayırabileceği zaman daralıyor ve bir seferde mümkün olduğu kadar fazla ihtiyacı karşılayacak alışverişin, mümkün olduğu kadar kısa sürede yapılması gerekiyor. Bunu da süpermarketler, çok çekici bir biçimde sağlıyor.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>2005 Eylül ayında Mustafa İnceel, Orhan Gülel, Mehmet Yörükoğlu ve Ali Bahar ortaklığında kurulan Antalya Market İşletmeciliği San. ve Tic. A.Ş., “1 e 1” markasını oluşturdu.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>1e1 “birebir” Marketlerin Genel Müdürü Altan Vural<span style="mso-spacerun:yes"> </span>“ 12000’i aşkın ürün yelpazesi ve müşteri memnuniyetini ilke edindiklerini, çalışanları ile açtığı mağazalarda, kaliteli ve ucuz ürünlerin<span style="mso-spacerun:yes"> </span>kampanyalarıyla sıkça adını gündeme getireceklerini ve<span style="mso-spacerun:yes"> </span>1e1 “birebir” süper marketlerin halkı yakından tanıyıp, onların isteklerini yerine getireceklerini ayrıca, yerel markaların ulusal markalar gibi hızla ilerlemeye devam edeceğini” belirtti.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Antalya’da ilk defa bir süper market ve gazete arasında yapılan bir anlaşmayla da okumaya yönelik bir çalışma başlıyor. “Her Sabah, Bir Sabah” kampanyasıyla, Antalya’daki her taksiye her sabah, bir Sabah Gazetesi konulması için 1e1 marketleriyle anlaşma sağlayan Sabah Akdeniz<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Gazetesi, bundan böyle her sabah, bütün taksilerin içinde de okuyucularını bekliyor olacak.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">1e1 Marketleri Genel Müdürü Altan Vural, Antalya’da bulunmaktan mutluluk duyduğunu, 22 yıla dayanan perakendecilik deneyimini Antalya’da 1e1 marketlerine taşımak istediğini söyledi. Profesyonel mağazacılık anlayışı ve “Antalya’nın marketi” sloganıyla yola çıktıklarını belirten Vural, “Biz çocuklarımıza yedirmeyeceğimiz hiç bir ürünü raflarımıza koymayız” dedi.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Bir mağazanız olduğunu düşünelim. Mutlaka tüketicinin alışkanlıklarını yaşayabileceği ufak öğeler yerleştirmeniz gerekir<span lang="EN-US" style="mso-ansi-language:EN-US">. Tüketici bir noktada tatmin olacak, daha farklı bir arayışa girecektir. Şimdiden bunun kurgusunun iyi yapılması gerekir. Kendimi nasıl konumlandıracağım, tüketiciyle nasıl bir iletişime geçeceğim, nasıl farklılaşacağım?</span></p> <p class="MsoNormal">Tüm bu soruların yanıtlarını 22 yıldır perakende sektöründe çalışan 1e1 Marketleri Genel Müdürü Altan Vural ile konuştuk. Renkli kişiliği, hoş sohbeti ve sektör bilgisiyle keyifle sohbet ettiğimiz Vural, “1e1” markasının farklarını ve projelerini sizler için anlattı. </p> <p class="MsoNormal"><span style="mso-spacerun:yes"> </span></p> <p class="MsoNormal">1e1 Marketleri pek çok kampanyası ve 24 mağazası ile Antalya’lılara hizmet veriyor ve bu yılı 28 şubeyle kapatmayı hedefliyor. Bugün başlayan kampanyasının çok iddialı olduğunu belirten Vural, “Bu kampanyayı yapmak herkese nasip olmaz. Bu kez çok iddialıyız” diye konuştu.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-“1e1” markası nasıl ortaya çıktı?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">1 e1’in temel felsefesi müşteriye birebir hizmet eden, müşterilerine gönülden bağlı olan bir marka olmasıdır. 1e1 Marketleri tamamen Antalya’nın bir markası. Girişimcilerinin hepsi Antalya’nın önde gelen sektör liderleri, kazandıklarını yine Antalya’ya yatıran ve vergilerini Antalya’ya ödeyen kurumlar… Antalya’nın ihtiyaçlarını çok iyi bilen ve hepsi Antalya’da ikamet eden<span style="mso-spacerun:yes"> </span>işletmecilerden oluşan bir grup… Bu faktörler bir şehir için son derece önemlidir. O şehirde yaşıyorsunuz, o şehirde kazanıyorsunuz ve yine o şehre yatırım yapıyorsunuz. </p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-Ulusal ya da yabancı market markalarıyla da aynı pastayı paylaşıyorsunuz. Bu rekabet sizi nasıl etkiliyor?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Biz de Antalya’ya ciddi yatırımlar yapıyoruz. Antalya’dan kazandığımızı yine Antalya’ya yatırıyoruz. Ulusal ve uluslar arası marketlerin üst yöneticileri Türk olsa da girişimciler yabancı olduğu için algıda bir takım farklılıklar meydana geliyor. Türkiye’nin en büyük perakende gruplarından bir tanesi İngilizler, bir diğeri Almanlar, bir diğeri Fransızlar tarafından yönetiliyor. Dolayısıyla ana merkezler Londra Paris ya da Münih olduğu için ister istemez farklılıklar oluyor. Burada sizinle aynı havayı soluyan, Akdeniz gazetelerini ve yerel gazeteleri takip eden, sizin gibi düşünen ve aynı olaya tepki verenlerden oluşmuş bir grubun farklılığı çok önemli elbette… İstanbul’dan, Münih’ten ya da Londra’dan Antalya’yı yaşamanız pek mümkün değil… Müşterinizi daha yakından tanıyorsunuz, ne istediğini ve neye tepki verdiğini biliyorsunuz.</p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-Antalya bölgesinde en çok hangi ürünler tüketiliyor? Ürün tüketimi neye bağlı değişiyor?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Antalya mevsim olarak çok uzun aylar sıcak olduğu için alkollü ve alkolsüz her türlü içecek en çok tüketilen ürünümüz diyebilirim. Her durumda ve her mevsimde en çok tüketilen içecek grubumuz. Bunun yanında hazır yiyecekler en çok tüketilen ikinci grubumuz. Antalya’da tek başına yaşayan ve çalışan kişi sayısı diğer illerden çok daha yüksek olduğu için patrik ve hazır yiyecekler ile dondurulmuş gıdalar en çok tüketilen ürünlerimiz. Ürün tüketiminde süt ve süt ürünleri her mevsim en çok tüketilen gıda diyebilirim. Özellikle yerel markaların damak tadına uygunluğu tüketimi direk etkiliyor. Bunun yanında elbette pastırma ve kırmızı et satışları oldukça durgun. Fiyatlar tüketiciyi direk etkiliyor. Alışveriş ortalamaları diğer şehirlerin altında ama kişi sayısı diğer şehirlere göre daha yüksek. </p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-Hizmet içi eğitim politikanızı bizimle paylaşır mısınız?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Hizmet sektörü en çok eleman değişiminin olduğu sektördür. Yetişmiş iş gücüne olan ihtiyacımız yıllardır devam ediyor. Sektörün içinden eleman yetişmiyor. Bu yüzden de hizmet içi eğitimleri çok sık ve sıkı tutuyoruz. Müşteriyle birebir iletişim kuran her personelimiz mutlaka zorunlu hizmet içi eğitimlerini alıyor. Bu konudaki akademik alanın eksikliği sektörde çok ciddi hissediliyor.</p> <p class="MsoNormal">-<b style="mso-bidi-font-weight:normal">Süper marketlerin açılması küçük esnafı nasıl etkiledi?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Bizler yeniliklere çok açık ve çok hızlı adapte olabilen bir toplumuz. Türkiye’de süpermarketlerin gelişimi 1954 yılında başladı. Organize perakendeciliğin başlaması bir geçiş aşamasıydı. 1989’a kadar bakkallar ve toptancılar hizmet vermeye devam etti. 90’lı yıllarla birlikte süpermarket ve hipermarket kavramları hayatımıza girdi. 1983’de İstanbul’daki Galeria AVM ile büyük merkezlerin başlangıcı yapıldı. Ama bizler aslında tarihin en eski alışveriş merkezinin de öncüsü olan bir toplumuz. İstanbul Kapalıçarşı’yı kuranların torunlarıyız. Son dönemlerde hipermarketlerin yerini yine süpermarketler almaya başladı. 300-400 m2 lik alanlarda 13-15 bin parça ürün bulunan marketler şehir hayatının vazgeçilmezi oldu. Küçük esnafa bir etkimiz olduğunu sanmıyorum. Çizgisini bozmayan ve fark yaratan bakkallar hala çok iyi iş yapıyor.</p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-X bir markete girdiğinizde ilk nelere dikkat edersiniz?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Benim ilk önemsediğim mağazaların dış cepheleridir. İlk imaj çok önemlidir. Bu yüzden de ilk dikkat ettiğim dış cephenin nasıl olduğudur. Mağaza içinde mağazanın düzeni, temizliği, ürünlerin yerleşim şekli ve müşteriyle olan ilişkiye çok dikkat ederim. Personelin üniforması da çok önemlidir. Bizim 1e1 ismini kullanma amacımız müşteriyle birebir ilgilenme isteğimizden kaynaklanıyor. Prensip olarak “kendimizin yiyemeyeceği hiçbir ürünü rafa koymuyoruz.”</p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">- Bilinçli olarak mı orta büyüklükte marketleri işletmeye açıyorsunuz yoksa yüksek m2 yer bulmak mı zor? <o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Biz yakınlık ve kolaylık kavramının ülkede yeni bir trend olduğunu düşünüyoruz. Aradığınız ürün çeşitliliğinin standardını “birebir” marketlerde bulabilirsiniz. 15 bin çeşit üründe olsa, 40 bin çeşit üründe olsa marketin cirosunun yüzde 50 sini 15 bin üründe 200 ürün – 30 bin üründe 400 ürün belirler. Bu resmi bir istatistik çalışmadır. O yüzden marketlerin yeri, otopark kolaylığı ve ürün yerleştirmesi çok önemli faktörlerdir. Bir ekmek, bir yoğurt almak için hipermarketi tercih eden müşteri sayısı çok çok azdır. </p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-Marketlerin şube olarak bir anda artması daha sonradan ortadan kaybolmalarına zemin hazırladı gibi görünüyor. Sektörde uzun yıllar kalmanın sırrı nedir?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Perakende sektöründe kar marjları son derece düşük. Rekabet had safhada yoğun, çok düşük maaşlarla ayakta kalabilmek için mücadele ediliyor. Maliyetlerinizi düşürerek yolunuza devam etmeniz gerekiyor. Eğer bilimi kullanmıyorsanız ve bilime inanmıyorsanız, aldığınız fiyat sattığınız fiyattan yüksekse ayakta kalma şansınız olmuyor. Ben mağaza açayım da bir şekilde bu işi yürüteyim diye yola çıkarsanız<span style="mso-spacerun:yes"> </span>ayakta kalmanız mümkün olmaz. Yatırım ve işletme maliyetlerinin çok detaylı incelenmesi gerekiyor. Büyümek şişmanlamak demek olmamalıdır. Şişmanlamadan doğru büyümek son derece önemlidir.</p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">-Serbest piyasa ekonomisindeki dalgalanmalar ve fiyatlar sizi nasıl etkiliyor?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Türkiye’de uzun zamandır konuşulan ve bir türlü çıkamayan bir Perakende Yasası’nın çıkması lazım. Ülkenin ticari geleceği için bu yasanın mutlaka çıkması gerekli. Sektördeki belirsizlik insanların bir kısmını geri dönüşü olmayan yollara sokuyor. Bir işletmeyi açtığınızda genel giderleriniz o andan itibaren işlemeye başlıyor. Eğer 10 liraya aldığınız bir ürünü sadece ciro yapayım diye 9 liraya satarsanız üzerine de işletme giderleri eklendiğinde inanılmaz zarar edersiniz. Bu da şirketin hayat ömrünü kısaltıyor. Buna hiç kimsenin dayanma imkanı yok. Böyle satışta yapılmamalıdır ve zaten buna hibe demek gerekir. 1 e 1 marketleri olarak tüketiciye en ucuz, en kaliteli ve en iyisini yapmaya mecburuz. Bunu yaparken cüzi de olsa bir karla yapmak zorundayız. Bugün 450 aile bu çatı altında ekmek yiyor, yarın bin aile olur.</p> <p class="MsoNormal">-<b style="mso-bidi-font-weight:normal">1e1 Marketleri’nin geleceğe yönelik planları neler?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal">Bizim en büyük hayalimiz ilerleyen dönemde franchising sistemini getirmeyi planlıyoruz. Bu sistemde genelde merkez büyük şehirlerdir. Antalya Türkiye’nin önemli şehirlerinden biri ve Antalya İstanbul’daki bir şubesini yönetebilir. Ankara’daki bir şubesini yönetebilir. Bunun içinde Antalya’da bu işi yapabilecek bu işe gönül vermiş dostlarımızı da bizim Antalya’daki franchising olmaya davet ediyorum. Bu gelişmeyi de ilk defa sizinle paylaşıyorum.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">Altan Vural kimdir?<o:p></o:p></b></p> <p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight:normal">1966 İstanbul doğumlu. Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu olduktan sonra İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde işletme yüksek lisansı yaptı. 7-Eleven’ın Türkiye’ye ilk geldiği 1998 yılındı ki ekipte yer alarak başlayan perakende yöneticiliğime daha sonra sektörün bir okulu olan Migros’ta devam etti. Bölge Satış Müdürü iken 2001 yılında 7-Eleven’ın Türkiye lisansını Opet Petrolcülük’ün alması ile gelen teklifle 7-Eleven Türkiye Genel Müdürü oldu. 2006 yılında Opet’in çoğunluk hisselerinin Koç Holding tarafından alınması ile sektörde ki profesyonel hayatıma ara verdi. 2006-2007 yıllarında serbest ticaret ile uğraştıktan sonra Barem Genel Koordinatörü olarak geri döndü. 4 ay önce “1e1 Marketleri” nin Genel Müdürü olarak göreve başladı.<o:p></o:p></b></p></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/17225138125516070069noreply@blogger.com0