04 Haziran 2009

ŞENER AKINCILAR


Beyaz perdeyle omuz omuza geçen bir ömür… Saray Sinemasıyla başlayan sinemacılık hayatı 42 sene devam eden bir sinema sevdalısı Şener Akıncılar…

Sinema onun hayatında bir tutku olmuş zamanla… “Evime ekmek götüremediğim yıllarda bile direndim asla çizgimden taviz vermedim” derken hala gururlu ve mutlu…

Yıllar sonra yaşadığı bir talihsizlik yüzünden 2 sene önce sinemacılığı tamamıyla bırakan Akıncılar, Antalya tarihinde sinema denilince akla gelen tek isim… Yıllarca emek verdiği sinemacılık hayatında emekli olduktan sonra unutulduğunun da farkına vardığını söyleyen Akıncılar emeklilik yıllarını anlatırken duygu yüklü saptamalarda bulundu. “Yıllarımı bu işe verdim, emeklilik sonrası gönüllü olarak danışmanlık yapabilirdim. Gel bize yardımcı ol diyemezler miydi? Demediler… Çünkü bende rant yok.” derken sesine yansıyan hüzün hissediliyordu.

Bir ömürdü sinema da geçen, zaman zaman eski günler heyecanlandırdı zaman zaman üzdü bizleri de…

Hem Antalya hem sinema sevdalısı olan Şener Akıncılarla, 60’lı yıllardan bugüne uzanan, içinde herkesin bir anısının gizli olduğu keyifli bir söyleşi yaptık. Antalya’nın sinemacılık tarihine uzanan bu nostaljik yolculukta unutulan hatıralardı bu sefer filmimiz… Film şeridi akmaya başladığındaysa, ‘Son İmparator Şener Akıncılar’ın, hayatıydı izlediğimiz…


-Sinema serüveniniz nasıl başladı?


Manisa’nın Turgutlu ilçesinde Yunanlılardan sonra hiç sinema kalmamış. Hepsini yakıp yıkmışlar. O zamanlar sinema da bir sosyal ihtiyaç… Sanat okuluna giderken ilk sinema salonu yapma fikri ortaya çıktı. Okul müdürü bir sinema salonu ihtiyacı olduğunu söyledi ve benim yıllar sonra devam edecek sinema salonu yapma çalışmam da başlamış oldu. Önce konferans salonu olarak kullanılan küçük bir salonu sinema salonu haline getirmeye karar verdik ve burayı uzun bir çalışma sonucunda sinema salonu haline getirdim. Okul müdürü sinema salonunu çok beğendi. Ben oldum olası sinemaya meraklıydım. Evde kendi kendime bile bir şeyler yapar bozardım.


-Sinema dendiğinde ilk aklınıza gelen nedir?


Sinema bana göre çok farklı bir şey… Bir tiyatroyu ya da bir konseri bile sinemanın içine ekleyip Hakkâri’ de bile gösterebilirsiniz. Ama bir tiyatro oyununu götürmeye kalksanız dekoruyla, oyuncusuyla daha da masraflı oluyor. Sinema herkese ve her yaşa hitap eden bir sanat dalı bana göre… En ücra köşeye bile makinesini perdesini götürebileceğiniz büyülü bir şey sinema… Ticari gibi görünse de aslında çok önemli bir sanat dalı ile halk arasındaki en önemli köprü…


-Peki, size Saray Sineması dersem…


Babam öğretmendi, 1962’de Antalya’ya geri döndük. Antalya’da Saray Sineması… Benim ilk göz ağrım… Gençliğim, acemiliğim, hayata dair savaşım… Tam 42 yıl devam eden hikâyem… Anılarım, yokluk günlerim, sevinçlerim, hayallerimin başladığı yer… Hayattaki ilk ve son aşkım, ömrümü adadığım beyaz perde… Şener Akıncılar ve Saray Sineması bir elmanın iki yarısı…


-Antalyalıların o dönem sinemaya ilgisi nasıldı?


Yazlık sinemalar vardı o yıllarda… O sinemalardaki heyecan başkaydı. Bir de muhafazakârlık, tutuculuk var. Şimdi insanlar sevgilisini yanına alıp rahat rahat dolaşabiliyor. O yıllarda öyle değildi. O yazlık sinemalar gençlerin birbirlerini tanımalarına, sevmelerine de vesile olurdu. Sabahtan başlardı heyecan herkeste… Bayanlar kuaföre gider, en güzel elbiselerini giyer, erkekler takım elbise kravatla gelirlerdi sinemaya. Sinema o yılların temaşa yeriydi.


-Son yıllarda çevrilen Türk filmlerini beğeniyor musunuz?


Kültür ve sanat insan evriminde en büyük katkıyı yapar. Eğer bir ülkede eğitim varsa, kültür varsa, sanat varsa o yerde barış, sevgi, kardeşlik, hoşgörü vardır. Sinemayı hiçbir zaman ticari bir amaç olarak algılamadım. Sinema benim için yedinci sanattır. Öyle filmler yapılmıştır ki Türk Sinemasında eğer insanlar anlasaydı toplumun kabuğu değişirdi. Kültür ve sanat insanın yüreğindeki sevgiyi yaşatan tek olgudur. Sadece materyal düşündüğünüz zaman hayat bir şey ifade etmez. Sinema bunu yaratmıştır. Eski Türk filmlerinin ana teması insanın insana olan sevgisidir. Bu sevgi insanımızı kaynaştırmıştır. Şimdi maalesef gerek ekonomik koşullar gerek Amerikan filmlerinin piyasaya hâkim olması nedeniyle filmlerde belli bir yozlaşma oldu. Çarpık ilişkileri sinemaya aktarıp insanları sinemadan soyutladılar. Son dönemlerde iyi -film çok nadir yapılıyor.


-Antalya Film Festivali’ni bu yıl nasıl buldunuz?


Ben Antalya Kültür ve Sanat Vakfının (AKSAV) kurucu üyesiyim. On birinci sıradaydım. Bu vakfı biz kurduk. 40 sene içerisinde bu şehrin her köşesinin kültür sanat hayatına emeğim vardır. Siyaset öyle bir hal aldı ki, benim hiçbir partiye üyeliğim yok sadece bu şehre 40 yıllık emeğim var. Antalya festivallerinde bir fiil 35 senelik emeğim vardır. Beni ne arayan var ne soran var şimdilerde… Son birkaç senedir festival filmleri halka paralı gösteriliyor. Sinema sahibine milyarlarca para ödeniyor. Ben yıllarca bir tek kuruş almadan 35 sene bu işi yaptım. Eskiden 9 gün sürerdi festivaller şimdi bir hafta… Tek amacım vardı, o da halkın sinemayla bütünleşmesini sağlamaktı. Sanat çok farklı bir şeydir. Toplumun en küçük katmanlarına kadar sanatı indirdiğin zaman toplumun yapısı kendiliğinden değişir. Sevgi kendiliğinden ön plana çıkar. Son zamanlarda her şey siyaset oldu. Her şey ranta dönüştü. Yıllarca burada festival yaptım. 40 sene sinemacılığa hizmet verdim ben bu şehirde… Sağ olsunlar bir davetiye göndermekten bile zaman zaman imtina ediyorlar. Bu kadar emekten sonra AKSAV’a bir kırgınlık var elbette… En azından insan hatırlanabilir.


-Hiç sinemacı olduğunuz için pişmanlık duyduğunuz oldu mu?


Sinema benim aşkımdı. Bu sevda öyle bir sevdaydı ki, sene 1979 – 80 seneleri ihtilal öncesinde bu kentteki tüm sinemalar seks filmleri furyasına kapılıp ceplerini doldururken ben yıllarca eve ekmek götüremedim ama yine de direndim. Bir tek gün seks filmi oynatmadım. Saray sineması o kuşağın insanları için bir ekol olmuştur. Hep zorlanmalarla karşılaştım. 12 Eylül dönemi çok tehdit mektupları aldım. Yine de bu sevdadan hiç vazgeçmedim.


-Bunca yıl sonra sinemacılığı neden bıraktınız?


Benim sinemayı bırakma nedenim Beyaz Dünya AVM deki sinemanın hikâyesidir. O yıl tesis daha bitmemişti, öyle bir şey oldu ki kendimi toparlayamadım ondan sonra… Amerikalılar geldiler ve salonları gördüklerinde şaşkınlıklarını anlatamam. Amerika’da bile böyle salonlar yok dediler. O yıllarda Muratpaşa Belediye Başkanı yerel bir televizyonda “Antalya hayatında görmediği büyük bir kültür tesisine kavuşuyor. Yapanların ellerine sağlık “ dedi. Ardından geldiler “Yık bunu” dediler. Kaçak değildi, sadece irtifa yüksekliği vardı hâlbuki… O da tiyatrodan kaynaklanıyordu. 80 ton çelik çıkarttım yukarı, çelik peşin paraydı. 300 bin yeni liraydı, kuşaklar atılmıştı “Yık bunu” dediler. Bütün kuşaklar kesildi hurda fiyatına satıldı. Çelikler hurdaya verildi. Ben kendimi bir daha toparlayamadım. Tesis daha bitmemişti. İki tane çocuk tiyatrosu, bir tane büyük tiyatrosu, sergi salonları ve sekiz tane sinema salonu vardı. Türkiye’nin en büyük perdesini oraya kurmuştum. Bir tanesi VIP salonuydu. Bülent Ersoy, Gülben Ergen sırf o salonu görmek için İstanbul’dan geldiler. 40 yıllık birikimimi elimdeki bütün salonları satmış 2,5 trilyon yatırmıştım o tesise.. “Yık bunu “ denildikten sonra o para orada kaldı, sinema kapatıldı. Ardından da alışveriş merkezi boşaltıldı. Şimdi boş bir vaziyette bekliyor yıllardır. Bu olaydan sonra çok hastalandım, sağlığımı da kaybetmek üzereydim. Yazık oldu o kadar emeğe… Bu gibi işlerde rant olmadığı için kültür ve sanat olayları sahiplenilmiyor. Çünkü bu işin rantı yok. Şimdilerde para pul istemiyorum sadece bu kadar birikimimden tecrübemden faydalansalardı bari… Gönüllü danışmanlık yapardım belediyelere istenseydi ama unutuldum bile…


-Şimdilerde filmleri yine sinemada izlemeye devam ediyor musunuz yoksa bir küskünlük var mı?


İnsanı yıkan vefasızlık aslında… Benim bazen gözlerim dolar. Kendi sinemalarımda izlemiyorum artık filmleri… Geçen sene Deepo’ya gittim film izlemek için… Çok ağladım filmi izlerken… Duygulara hitap eden bir filmse izlediğim ağlarım, hiç çekinmem.


-Saray Sineması’nda ilk gösterilen filmi hatırlıyor musunuz?


İlk gösterilen film yabancı film olan “On Emir” di. “Spartacus” filmi o yılların en ünlü yabancı filmiydi. Sayısını hatırlamadığım kadar çok film izledim ve benim hayatımdaki en özel film ise Ayhan Işık ve Türkan Şoray’ın oynadığı “Otobüs Yolcuları” filmidir. Halen aklımdadır konusu ve sahneleri… 80 öncesi Yılmaz Güney’in “Arkadaş” filmi o yılların en iyi toplumsal filmiydi.


-60’ lı yıllardan bugüne Antalya’nın sinema tarihini özetlersek neler yaşandı?


60’lı yıllarda 1954’te kurulan İnci Sineması, ardından Saray Sineması, Yener Sineması, Yıldız Sineması, Kültür Sineması ve Akdeniz Sineması vardı Antalya’da ve hepsi yazlık sinemaydı. 1979 'larda seks filmleri furyası başlayınca halk kendini sinemadan soyutladı. Sinemalar bakımsızlıktan harabeye döndü, fare yuvası oldu. O yıllarda filmleri yarıda keser korsan miting yaparlardı gruplar… Saat 18:00 den sonra halk sokağa çıkmaya korkuyordu. Sinemaların içinde silahlar atılıyordu. Duvarlarına yazılar yazılıyordu. Sinemanın toparlanması 12 Eylül’den sonra tekrar başladı. 1990 'lara doğru Amerikan Sineması Türk sinemasına imzasını atınca sinema tekrar gündeme gelmeye başladı. Yeni koltuklar, temizlik gibi şeylere dikkat edilmeye başlandı. Eski filmlerde çok sıkı sansür kuralları vardı. Sansür heyeti dendiğinde Genel Kurmay, Emniyet, Dışişleri Ve İçişleri Bakanlığı’ndan oluşan bir kurul filmleri denetlerdi. Birçok film yıllarca sansürde beklemiştir. Mesela “Yılanların Öcü” “Kara Çarşaflı Gelin” ilk aklıma gelenler… O yıllarda sevgiyi ve dostluğu içeren filmler yaptırıyorlardı. Şimdilerde olduğu gibi şiddet sahneleri olması mümkün değildi.


- Antalya için bundan sonrasında sinemacılık anlamında nasıl bir tesis görmek istersiniz?


Yazlık sinemalar geçmişte Türkiye’nin sosyal yaşamında çok önemli yer işgal ediyordu. En büyük isteğim umarım bir gün birileri Antalya’ya bir yazlık sinema açar ve eski nostaljisini tekrar yaşatır. Yazlık sinema yapmak daha basit ve masrafsızdır. Ama onun nostaljik tadına paha biçilemez. Bunu yıllar içinde defalarca söyledim ama hiç kimse ilgilenmedi. AKM ‘nin içinde yapılabilirdi mesela… Küçük bir yazlık sinema festival dönemine de bir farklılık bir nostalji katardı.


-Antalya’da sinemacılık anlamında ilklerin de sahibisiniz. Neler yapıldı yıllar içinde?


Türkiye’de ilk oto sinemayı yapan bendim. Geniş bir alan gerekiyordu. Antalya’da da toprak malum altın değerinde… Belediye o zaman bana bir senelik geçici ruhsat verdi. İmara açık dediler. Yeni Limanın oraya yakındı. Yine de yaptım. Bugüne kadar 40' ın üzerinde sinema açtım. Köylerde de zaman zaman sinema yaptım. Burdur’daki 4 sinemayı da yapan benim. Isparta Yalvaç da açtığım sinema birçok ilde yoktur. Alanya’da gene öyle ilk sinemayı ben açtım. Kepez’deki ilk sinema çalışmasını ben yaptım. Kültür çadırı kurmuştuk o yıllarda… Hatta ilk gece dönemin belediye başkanı davullarla zurnalarla karşılanmıştı. Öyle bir izdiham vardı ki anlatamam… Beyaz Dünya için getirttiğim perde Türkiye’de olmayan bir perdeydi aynı zamanda Türkiye’nin en büyük perdesiydi. Saray Sinemasında bir günde 4 binden fazla kişi film izledi. Şimdiki sinemaların neredeyse bir haftalık kişi sayısını ben bir günde gördüm. Üç Kapılar’a kadar kuyruk vardı. Ferdi Tayfur “Olmaz Olsun” filmiydi. Bir günde 4 bin kişi izledi. Biletleri o zaman belediye’den alıyorduk bizde… Pazar günüydü ve ben belediyeden Cemal Bey’e ulaştım. Pazar günü belediyeyi açtırıp bilet almıştım.


-Sinemanın üzüntü veren bir tarafı da oldu mu hayatınızda?


Genç kızlar gelir o yıllarda ellerinde bir resim bir özgeçmiş, “Şener Bey biz artist olacağız, bize yardımcı olur musunuz” diye sorarlardı. Yapmayın etmeyin, İstanbul bir kurtlar sofrası desem de dinletemezdim. İstanbul’a giderler orada rezil olurlar tekrar döner Karaalioğlu


Parkı’nda artist ağacının altında intihar ederlerdi. Onun için oranın adı ‘Artist Ağacı’ydı. O zamanlar durum böyleydi. Bu olaylar o yıllar sinemanın en acı yüzüydü işte…


- İnsanlar sizce izleyeceği filmlere neye göre karar veriyor?


Mesela korku filmlerinin müdavimleri vardır. Şimdi onlara baktığınız zaman yüz hatlarında gergin sinirli bir ifade vardır. Bir bakarsınız salon tipi daha duygusal yüzler görürsünüz onlar duygusal filmlere girerler. Bir de hayata alaycı bakan, dalgaya alan, günü birlik yaşayan bir grup vardır onlarda komedi filmlerinin müdavimleridir. 40 yıl insanların yüzlerine baktığınızda kim hangi filmi izler anlıyorsunuz artık… İnsanların yüzlerindeki ifade izleyeceği filmlerde en belirleyici özellik bence… Sosyal sınıf farkı olmayan bir yerdir sinemalar… Zengini de gelir fakiri de… Çok zenginler gelmez sadece… Onların eğlence anlayışı daha farklıdır. Çok zenginlerin sinemaya geldiğini hiç görmedim.


-Antalyalı siyasiler içinde sinemasever olarak kimleri söylersiniz?


Bürokratlar sinemaya gitmez. Sadece seçim dönemlerinde birçoğu sinemaya gelirdi. Ama seçim sonrası sinemaya gelen hatta ayda 2–3 kez film izleyen tek bir belediye başkanı oldu. O da eşiyle birlikte Hasan Subaşıdır. Başkanlığı sürecince hiç aksatmadan sinemaya gelen başka bir siyasi görmedim. Kültür ve sanata da Antalya’da en çok yatırımın yapıldığı yıllar Hasan Subaşı’nın başkan olduğu yıllardı.


-Beyaz perdeyle omuz omuza geçen 42 yıllık bir ömürde hafızanızda kalan en önemli şey nedir?


Geçmişten bugüne sayısız anım oldu. Saray Sineması bir ekoldü. Benden de geriye 10 yıl önce aldığım bu kentin sinema hayatına yaptığım katkılardan dolayı verilen “Antalya’ya İz Bırakanlar” plaketi ve Hüseyin Çimrin’ nin Antalya tarihini anlatan kitabında benim için bir sayfa ayırması benim hayatımdaki en önemli iki şey… 40 yılımı doldurduğumda da sadece bir teşekkür beklemiştim. Benden de geriye sadece bunlar kalacak.


-Kaleiçi’ndeki Oscar Sineması da sizinle tekrar hayat bulan yerlerden birisiydi. Nereden aklınıza geldi orayı kullanmak?


Film festivalinde jüriye film seyrettireceğimiz salon kalmadı elimizde… O yıl jüri üyeleri Ofo otelinde konaklıyordu. Otelin fuayesini kapattık. Perde kurduk, makine getirdik, ses yalıtımı yaptık ve bazı filmleri orada seyrettiler. Ondan sonra 1954’deki İnci sinemasının yerini tekrar sinema yapmaya karar verdim. O zaman bir halı firmasının deposuydu. Orada da bir nostalji yarattım ve o sene Eşkıya filmini o salonda 60 bin kişi izledi. Salon 200 kişilikti. 60 bin Antalyalı Eşkıya’yı o salonda seyretti. Şimdi orası kapalı, o zamanlar anlaşma sağlanamadı. Ben anlaşmaya bir madde koydurmuştum Anıtlar Müdürlüğü’nden... O bina bundan sonrasında da sadece sinema olarak kullanılabilecek. Ama mal sahipleri ilgilenmediği için harabe olarak bekliyor.



Şener Akıncılar Kimdir?


1944’te Antalya’da doğdu. 1962’de Saray Sinemasıyla başlayan sinemacılık hayatı 42 yıl devam etti. Prestige, Megapol, Beyaz Dünya AVM, Alanya Belediye Sinemalarının da sahibi olan Akıncılar 40 salon açarak bu mesleğe 42 yıl emek verdi. 2006 senesinde bütün salonları devreden Akıncılar aynı zamanda Burdur ve Isparta’nın da ilk sinema salonlarının açılmasını sağlayan bir sinema sevdalısı… Şu anda Antalya Gazetesi’ndeki yazılarıyla Antalyalılarla buluşan Akıncılar, evli ve iki çocuk babasıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder