04 Haziran 2009

SEVDA KIRAÇ




Yeryüzünde sadece insanlar yaşamıyor. İnsan gelişiminde hayvanların, bitkilerin özellikle de evcil hayvanların katkısı sanıldığından daha çoktur. Ama yeryüzünün sadece bize ait olduğunu sanıp, sorumsuzca sergilediğimiz davranışlardan dolayı doğanın ekolojik dengesini bozma konusunda oldukça başarılıyız. Doğa bizden intikamını almaya başladığında da şikayet etme hakkımız olmamalı öyleyse... Neslini sürdürmesi için koruma altına aldığımız Ala Geyikler için Antalya Ala Geyik Üretme Çiftliği gerçekten görevini yerine getirdi mi? Ya da yıllar önce Kuş Gribi yüzünden yüz binlerce itlaf edilen kanatlının sonucunda kene ile mücadele etmek zorunda kalınmadı mı? Turizmin başkenti Antalya’da daha birkaç ay önce binlerce köpek, kuduz şüphesiyle itlaf edilmedi mi? Her canlının yaşama hakkı vardır ve bizler özellikle hayvanların bu hakkını ellerinden alırken iki kere düşünmeliyiz. Onların yaşam haklarını savunan gene bizlerden birileri… Türkiye Hayvanları Koruma Derneği Antalya Şube Başkanı Sevda Kıraç…


Sevda Kıraç’ın hikayesi 15 yıl öncesinde başladı. Hayatını tüm hayvanların iyi koşullarda ve sağlıklı yaşayabilmeleri için programlayan ve bu konuda dernek kurucu üyeliğiyle işe başlayan Kıraç özellikle sahipsiz hayvanların adeta koruyucu meleği… Sevda Kıraç’ın doğaya, hayvanlara olan tutkusunu, sevgisini ve ilgisini yakından gördüğümde bu durumun sadece hayvan severlikle açıklanamayacağını anladım. Hayvanları sadece sevmek bu iş için yeterli değil… Büyük bir özveri, sabır ve ilgi gerektiren dernek başkanlığının yanı sıra Sahipsiz Hayvan Barınağı’nı da yöneten Kıraç hayatını hayvanlara adamış. “Aldığım sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu yıllar içinde anladım” diyen Sevda Kıraç barınakta 350 köpeğin ve 200 kedinin, evinde de 13 kedi ve 5 köpeğin ailesi…


Tek bir canlının bile sorumluluğunu almanın, çok büyük bir özveri gerektirdiğinin altını çizen Kıraç yaptığı çalışmalarla Antalya için gurur kaynağı…


“Hayvanları sevmek, beslemek ya da dokunmak zorunda değiliz ama saygı duymalıyız. Savunmasız olan canlıların yaşam haklarını ellerinden alırken, onları türlü eziyetlerle hayatta kalmak zorunda bırakırken “HAYVAN SEVGİSİ(ZLİĞİ)” anlayışımızı tekrar sorgulamalıyız” diyen Sevda Kıraçla bu hafta aynı havayı soluduğumuz küçük dostlarımızı konuştuk.



-Antalya’da birkaç ay önce, çok üzücü bir köpek itlafına şahit olduk. Son durum nedir?


İtlaf yapmak için kuduzu bahane ettiler. Turizm öncesi hazırlık çalışmasıydı bence… Ben hala öldürülen binlerce köpeğin hepsinin kuduz olduğuna inanmıyorum. Belediyeler arasında bu aralar barınaklar yüzünden de bir kavga var. Kanunda açık ve net bir şekilde “Alt kademelerde her belediyenin kendine ait barınağı olmalıdır” denmesine rağmen Muratpaşa ve Kepez Belediyeleri barınak için gerekli ödeneğin Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanması konusunda ısrar ediyorlar. Ama şuan her iki belediyede ilçe oldukları için mecbur yapacaklar. Bu konuda valiliğin genelgesi ve kanunlar var keyfi karar almaları mümkün değil.İş barınak yapmakla da bitmiyor. Barınağın sorumluluğu, faaliyete geçtikten sonra başlıyor.


-Belediyelerin belirlediği çalışanlar barınaklar için yeterli olmuyor mu?


Barınağı idare etmek görevle olacak bir şey değil. İş sevgiyle başlıyor tamam ama arkasından büyük bir sorumluluk oluşuyor. Barınaktaki hayvanları sadece yeri belli olsun diye barınağa koymak onlara bakmak değildir. Temizlik ve yemek konusunda belediye işçileri yetersiz kalıyor ve hayvanlar barınaklarda bakımsızlıktan ölmeye başlıyor. Biz bu barınağı 50 köpekle devraldık ve şu anda 350 köpeğimiz var. Bizde de ölümler oluyor hiçbir şey toz pembe değil hayatta… Ama bizde hiçbir zaman bakımsızlıktan bir hayvan ölmedi. Özellikle açlıktan ölüm mümkün değil. Yiyeceğimiz sürekli vardır. Büyükşehir Belediyesi kuru mama bağışlıyor ve açıkçası ben belediyeden bu anlamda çok memnunum. Belediyede ihtiyaçlarımızı dinliyorlar ve ellerinden geleni yapıyorlar. Bu bile çok önemli…


- Yıllardır hayvanlarla iç içesiniz. Sizi en çok üzen olay nedir?


Nisan ayına kadar küpeli köpeklerimiz sokaklarda geziyordu. Bu son yaşanan olayda anladım ki ben 15 sene boşuna çalışmışım, adeta boşa kürek çekmişim. Resmen ruhum dağıldı. Senelerdir baktığımız aşılı olan kulağı küpeli köpeklerimizi itlaf ettiler. İnsanların bahçelerindeki kendilerine ait köpekleri bile barınağa götürüyoruz diye alıp itlaf etmişler. Sağlıklı hayvanları bile öldüren bir zihniyetin insanlığından şüphe duyuyorum inanın. Bu nasıl bir vicdandır anlayamadım. Kanun “Kuduz çıkan bölgedeki hayvanlar itlaf edilir” diyor ama bu olay itlaf değil, katliam olmuş. Hayvanları öldürüp gelişi güzel gömmüşler yada atmışlar. Kuduz şüpheli ölümlerde kireç kuyusuna gömülmesi gereken hayvanlar toplu mezarlarda üst üste atılıydı. Şu an olay mahkemelik zaten. Fazla bir şey de söylemek istemiyorum.Herkes basından her şeye şahit oldu zaten…


-Şu an Antalya’nın karantinası halen devam ediyor mu?


Evet 24 Ekim’e kadar tüm Antalya karantina altında görünüyor. Ama halkın bundan haberi yok. Karantina bölgesine 6 ay boyunca her ne sebeple olursa olsun hayvan giriş çıkışı yasaktır ama her gün havayolu ve karayoluyla yüzlerce sahipli hayvan giriş çıkış yapıyor. Bu konuda bir denetim yok. Karantina sadece bu barınakta uygulanıyor sanki… Karantina bölgesiyiz ama Konyaaltı’na sirk getirdiler. Sirkteki hayvanların bu şehre girmemesi gerekir. Bu konuda hala yeterli açıklama yapılmadı. Özel izinle geldiler deniyor ama karantina bölgesinin özel izni olmaz. Biz 3 aydır barınağa hayvanda alamıyoruz, buradan hayvanda veremiyoruz. Karantina yönetmeliği sadece bu barınakta işliyor. Bunun bir açıklaması olmalı… Aylardır dışarı yer yaptık. Karantinayız, içeri alamadığımız hayvanlar için resmen aylardır ormana yiyecek servisi yapıyoruz. İnsanlar hala kapıya hayvan bırakıp kaçıyorlar. İçeri alamadığımız için dışarıda onlara bakıyoruz.


-Ekolojik dengenin bozulmasının en önemli sebebi insanlar mı?


Elbette insanlar. Hiçbir hayvan doğaya zarar vermez. Bilinçsizce yapılan hayvan itlaflarının sonucunda doğa intikamını alıyor şimdilerde. Doğa her zaman intikamını alır. Yüz binlerce kanatlıyı itlaf ettiğimiz için şu an kenelerden insanlar ölüyor. Ağaçları bilinçsizce kestiğimiz için seller başladı. Ekolojik dengeyi bozan bu çalışmalarda doğaya insanlar kadar zarar veren başka bir canlı türü yok. Burada bile tramvay hattı geçecek diye bir sürü ağaç kesildi. Yol yapımı için bir sürü asırlık çam ağacıda kesilecek. Bu konularda duyarsız bir toplumuz. Bunun başka bir çözümü olmalı. Ağaçlar ve hayvanların “oy hakkı” olmadığı için rahatça öldürülebiliyorlar. Ama doğayı sevenlerin oy hakkı olduğunu unutmasınlar!


-Pet-shoplarda hayvan satışı yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Pet-shoplar denetlenmiyor mesela. Pitbull cinsi köpeklerin satışı, çoğaltılması, hediye edilmesi yasak ama satılıyor. Bizim ülkemizde kanun çıkıyor ama uygulayan yok. Antalya’nın sıcağında cam kafeslere konan hayvanlara altlarını pisletmesinler diye doğru düzgün su ve yiyecek verilmiyor. Bukalemunlarımızı satıyorlar. Tosbağa dediğimiz küçük kara kaplumbağalarını satıyorlar. Yurtdışına kaçırıyorlar. Bizim kendi hayvanımızı satıyorlar. Maymun satışı yapılıyor. Maymun satışı için de sertifika gerekli ama bizde dikkat edilmiyor. Bizde bir cins hayvan merakı var. “Bakacaksam adam gibi bir şey olsun” diyen insanlar var. Bu cümleyi ben hala anlamış değilimdir. Hayvan sevgisi gönül işidir. Gösterişle yapılacak bir şey değildir.


-Sizce hayvanları seviyor muyuz?


Ben kesinlikle sevdiğimize inanmıyorum. Mesela dün bir bayanla görüştüm. Lara Barınaklarda oturuyor. İki katlı bir evi var. Sokaktaki kediler için evinin duvarına su ya da kuru mama koyuyormuş. Kendi binası değil ama karşı siteden şikayet etmişler mahkemelik olmuş. Hakimin verdiği karar “Kedilere köpeklere su konulmaması, iki köpeği varsa sırayla gezdirilmesi…” Bu karar üzerinde konuşulması gereken bir karar işte… Allahın suyunu , Allahın yarattığı bir canlıya veriyorsun ama bunu mahkeme kararı engelliyor. Bu bayan Amerika’dan gelmiş Antalya’ya ve şu an kararın şaşkınlığını yaşıyor. Bu nasıl olabilir diye bana soruyor. Ama elimize mahkeme kararı da var. Sokaktaki hayvanlara su ve yiyecek vermeyi yasaklayan mahkeme kararı…


-Antalya’da yıllardır kısırlaştırma yapılıyor. Bu köpekler nasıl çoğalıyor o zaman?


Antalya’da köpek sorunu eğer ilçelerden köpek bırakılmasa 15 senede çözülmüş olurdu. Mümkün mü çözülmemesi? Belediyeyle birlikte 15 bin köpek kısırlaştırılmış. Side, Serik, Beldibi, Çamyuva, Tekirova gibi beldeler Antalya’ya köpeklerini bırakıyorlar. Kamyonları var birer tane, geceleri hayvanları mahallelere bırakıyorlar. Bir gecede bir mahallede 15 köpek oluyor. Bu mümkün değil. Antalya’da kısırlaştırma yapıldığı için Isparta ve Burdur’dan bile köpek atıyorlar Antalya’ya … Kısırlaştırma yapmayı bilmiyorlar, hayvanları aşılamıyorlar. Bunların denetlenmesi şart. Tarım İl Müdürlüğü 6000 köpek kışırlaştırdık diye rapor tutmuş. Merak ediyorum bu 6000 sokak köpeğini nereden bulmuşlar ve nasıl kısırlaştırma yapmışlar.


-Antalya’da bundan sonrasında ne yapılması gerekiyor?


Antalya’da en az 4 barınağa daha ihtiyaç var. Aslında çok daha mükemmel bir hayvan barınağı da benim en büyük hayalim. Ormanın içinde kulübeleri olan, hayvanların serbestçe yaşayabileceği sadece hasta ve sakatların daha korumalı bir yerde yaşayabileceği bir barınak ve bir de hayvan hastanesi yapılması benim en büyük hayalim. Günün 24 saati yaralı, zor durumda kalmış bir hayvana hizmet verilebileceği bir yer olmalı. Antalya’daki bir başka eksikte hayvan mezarlığı. İnsanlar ölen hayvanlarını çöpe atmak istemiyor ama herkesinde gömebileceği yeri yok. Bizde bu konuda sıkıntı yaşıyoruz. Bu konunun çözülmesi çok iyi olur. Bir hayvan ambulansı, eksikliğini yaşadığımız başka bir konu. Acil ihbarlarda yaralı hayvanı taşımak ciddi sorun oluyor. Hayvanların birer canlı olduğunu ve onlarla ortak bir hayatı paylaştığımız için onlardan sorumlu olduğumuz gerçeğini kabul etmemiz gerekir. Her canlı gibi onlarında yaşama hakkı var. Ama imkansızlıklar yüzünden bir çok hayvan haberimiz bile olmadan ölüme terk ediliyor.


-Evcil hayvan bakmanın sorumlulukları neler?


Evcil hayvan beslemek ciddi bir sorumluluktur. Bakamayacağınız hayvanı niye evinize alırsınız ki? Bir köpek bakmak en azından hayatınızın 15 yılını onunla beraber planlamanızı gerektiriyor. Tüylü bir hayvansa 3 ayda bir traş ettirmeli, tatile giderken pansiyona bırakmalı, düzenli veteriner kontrolünde olmalı… Bunlar ciddi maddi giderler gerektiriyor. Pet- shoplardan 300- 500 dolar verip aldıkları hayvanları birkaç ay sonra burayı arayıp vermek istiyorlar. Ev hayatına alışmış bir hayvanı barınak hayatına alıştırmak o hayvana yapılabilecek en üzücü şey aslında… Birçok hayvan, sahibine o kadar çok bağlanıyor ki buraya geldiğinde iştahsızlaşıp, hastalanabiliyorlar. Evcil hayvan bakmak çocuk bakmak gibidir. Hayvan kukla ya da oyuncak değil, o bir canlı… Evinize aldığınız bir hayvan artık sizin çocuğunuz gibi oluyor. Hayatta kalabilmesi için size ihtiyacı var. Size ihtiyacı olan bir canlıyı hiç düşünmeden sokağa atabiliyor olmak insani değerlerimizi ve hayvan sevgimizi de sorgulamamız gerektiğinin bir göstergesi…


-Barınakda ücretsiz köpek ve kedi sahiplendirme yapılıyor değil mi?


Karantinada olduğumuz için 3 aydır hayvan sahiplendirme yapamıyoruz ve ciddi maddi sıkıntı içindeyiz. Hayvanları sahiplendiklerinde 40 – 50 ytl bağış istiyoruz. Ve o paralarla burası dönüyor. İşçiler derneğin işçileri ama maaşlarını belediye ödüyor. Giderlerimiz çok yüksek karşılamak zor oluyor. Şuanda zaten kapasitenin üzerinde hayvanımız var. Ben buradan para kazanmıyorum. Herkes beni maaşlı zannediyor ama böyle bir şey yok. Aksine cebimden harcıyorum. Benim en büyük destekçim ailem. Oğlum bir zincir otelin eğlence müdürü ve benim benzin sponsorum… Buraya gelmek için ayda 600 ytl lik benzin almam gerekiyor. Çoğu masrafımı eşim ve oğlum karşılıyor. Kendime ait bir şirketim de var. Oradan da geleni ben hayvanlar için harcıyorum. Kısacası eşim, oğlum ve kızım benim maddi ve manevi en büyük desteğim. Burada en büyük ihtiyacımız temizlik malzemesi ve konserve mama… En çok tüketimimiz de eski gazeteler. Köpeklerin altına serdiğimiz için eski gazeteleri çok kullanıyoruz. Bir de havlu ve battaniye ihtiyacımız oluyor. Kışın kedilerin altına yayıyoruz. Zemin taş olduğu için hayli soğuk oluyor. Kullanılmış battaniye ve havlu bağışlandığı içinde daha çabuk eskiyor. Bize bu konularda destek olunmasını rica ediyorum.


-Sizi en çok niçin arıyorlar?


Köpek sahipleri, hayvanlarını başıboş köpeklerle çiftleştirip yavruları sokağa bırakıyorlar. Biz gördüğümüz yavruları alıkoyuyoruz. Bu konuda belediyeler de bize çok yardımcı oluyorlar. Buraya ayda 145 köpek giriyor ama aynı oranda çıkmıyor. O nedenle yavruları 8 ay sonra kısırlaştırıp bırakıyoruz. Hayvan burada trafik görmeden büyüyor. İlk sokağa bıraktığımızda araba çarpıyor. Kolu bacağı kırık tekrar buraya getiriliyor. Bunun bir çözümü olmalı. Hayvanların sokak hayatına uyum sağlamakta zorlanacağını bile bile onları sokağa bırakmak zorunda olmamız içimi acıtıyor. Evlerinde evcil hayvanı olanların mutlaka onları kısırlaştırmaları gerekiyor.Bizi arayıp 'Kedim doğurdu bakamıyorum, yavrularını alın' diyorlar. Ben de kendilerine, 'Doğurtmasaydınız' diyorum. Barınağın dolu olduğunu söylüyorum. Almaya mecbur olduğumu ileri sürüyorlar. Benim hiçbir mecburiyetim yok. Kapasitenin üzerinde hizmet verilen bir barınağa hayatımı adamış durumdayım. İnsanların çevre bilinci edinmelerinin yanında evcil hayvan bakma bilincine de sahip olmaları gerekiyor.



SEVDA KIRAÇ KİMDİR?


1950 yılında İskenderun’da doğdu. Hayatının özellikle son 15 yılını hayvanların yaşam haklarına ve sağlıklı barınmalarına adayan Sevda Kıraç 37 yıllık evli ,bir kızı ve bir oğlu var. Evinde 13 kedisi ve 5 köpeği olan Kıraç sadece bir hayvan sever değil, sosyal sorumluluk gönüllüsü… Kendine ait gemi acenteliği de olan Sevda Kıraç 1993 yılından beri Türkiye Hayvanları Koruma Derneği Antalya Şube Başkanı ve Kepez Hayvan Barınağı yöneticisi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder