04 Haziran 2009

THE MOB

Farklı eğitimler almış, farklı mesleklerde kendilerini yetiştirmiş 5 kişi, ortak hayalleri olan müziğin cazibesini kapılıp buluşmuşlar ve ‘The Mob’ isimli rock müzik grubunu kurmuşlar. Son dönemin en gözde eğlence mekanlarından Joly Joker’de sahne alan grup, şimdiden gençlerin gönlünde taht kurmayı başarmışlar. Yeni hedefleri ise 2010’da albüm yapmak...

Müziği entelektüel birikimleriyle birleştiren yetenekli beş müzisyenin yolları bir gün kesişti ve ‘The Mob’ grubu kuruldu. Antalya’da 20 senedir müziğe emek veren müzisyenlerin bir araya gelmesiyle kurulan The Mob, Antalya gece hayatına da farklı bir alternatif getirdi. Yıllardır yaptıkları bütün yatırımın yine müzik ve enstrümanlar üzerine olduğunu söyleyen müzisyenler, “ Müzik öyle büyülü bir iş ki, içine girdiğinizde ne çıkabilirsiniz ne de başka bir alana yatırımı düşünebilirsiniz” diye tanımladıkları bakış açıları ve tüm içtenlikleriyle bizlerle müzik ve Antalya’nın gece hayatına dair düşüncelerini paylaştılar. Grup üyelerinin hala en büyük hayalleri akıllarındaki enstrümanlara yatırım yapabilecek kazancı sağlayabilmek…

“Bizler 80’li yılların gençleriyiz. O yıllarda her yerde rock müzik dinlenirdi ve bizler de böyle büyüdük ve rock müzikten hiç kopmadık” diyen The Mob üyeleri, kendi tarzlarını tam olarak tanımlayamadıklarının da altını çizdi. “Bizim repertuvarımızdaki şarkılar herkesin dinlediği ama zamanla unutulan parçalar, bizi dinleyen herkes kendinden bir şey bulur” diyen grup üyelerinin hayatında tek bir kelimeye yer var; müzik.

Grubun vokalisti Deniz Aksoy, aynı zamanda müzik öğretmeni ve yurtdışında jazz eğitimi almış bir müzisyen… Bass gitarist Uğur Karakaya, Alman Dili Edebiyatı mezunu ve grubun en neşeli üyesi… Grubun kurucularından olan Gökhan Özyavuz aslında iktisat mezunu bir ekonomist. Ama mesleğini yapmamayı seçen Gökhan mükemmel bir gitarist… Klavyedeki Tolga Zafer Özdemir aslında akademisyen ve keyifli sohbetimizde hep son sözü söyleyen kişi oldu. 2005 yılında “Yılın Bestecisi” seçilen Özdemir bugünlerde Münih Senfoni Orkestrası tarafından sipariş edilmiş “Ex Oriente Lux” süiti ve “Gaia” adlı senfonik eserleri üzerinde çalışıyor. Halil İbrahim Özak, grubun bateristi… Müzisyenliğinin yanında çok güzel yemekler yaptığını da öğrendiğimiz Halil İbrahim, grubun en sessiz üyesi…

Deli dolu, neşeli bir o kadar da bilgili birbirinden değerli beş müzisyenle rock müzik ve Antalya’nın gece hayatı üzerine konuştuğumuz keyifli bir söyleşimiz oldu. Grubun kuruluş amacı, bundan sonraki planları ve sahne anılarından oluşan sohbetimizde bizler çok eğlendik. Grubun Jolly Joker barda her Salı ve Cumartesi sahne aldığını söylerek sizleri The Mob sohbetiyle baş başa bırakıyorum.

-The Mob grubu rock felsefesini nasıl tanımlar?

Bizim gençliğimiz hep 80’lerde geçtiği için rock müzikle büyüdük, bu işi profesyonel yapıp geçinmek çok zor bir iş. Şimdiki medyaya baktığımızda tüketime dayalı bir müziğin ön plana çıktığını görüyoruz. Kısa süreli bir müzik.. Bir aylık, bir yıllık şarkılar yapılıyor. Eski şarkılar çok daha farklı kaygılarla yapılıyordu. Rock müzik isyandır, haykırmaktır, inanmaktır ama bunların hepsi masumdur. Kendi düşüncelerinle nasıl yaşamak istiyorsan, öyle yaşamaktır. Her zaman kendi doğrularınla hareket etmektir.

-Grubu diğerlerinden ayıran özellikler neler?

Biz kendi istediğimiz müziği yapıyoruz. Parça seçimi tamamıyla bize ait. El değmemiş parçaları seçmeye özen gösteriyoruz. Biz pop müzikle yeni tanışmış bir toplumuz… Bizim seçtiğimiz şarkılarsa aslında herkesin bildiği ama unuttuğu, dinlerken hatırlayıp kendinden birşeyler buldukları şarkılar. Rush, Mr. Big, Kesmeşeker dinleyerek büyüdüğümüz için bizler de onları söylüyoruz. Bizler aslında Antalya’nın tek tek iyi müzisyenleriydik. Aynı grup altında birleşince başarı da beraberinde geldi. Duman ve Mor ve Ötesi gibi grupların çıkmasıyla unutulan rock müzik tekrar gündeme geldi. Umarız bu gruplar çoğalırda gerçekten farklı ve amacına uygun müzikler dinleme fırsatını tekrar yakalarız.

-O zaman rockçılar müziğe, popçular para ve şöhrete yatırım yapıyor diyebilir miyiz?

Gökhan: Aslında rockçılar enstrümana yatırım yapıyor.

Uğur: Sonuçta ikisi de popüler müzik sınırlarında olduğu için rockçılar da para ve şöhret, kadın ve içki… (gülüşmeler)…

Gökhan: İşin şakası bir yana müzisyenler hayatları zor geçiyor gibi konuşurlar, ama o müzisyenler yıl sonunda tüm parasını verip 5 bin dolara gitar alır. Çünkü öyle bir aşk ki bu, para kazanıyorken bir ev taksitine gireyim değil de, dur bu parayla bir gitar daha alayım diyorsunuz. Eve yada arabaya para yatıran çok arkadaşımız yok, ama hepsinin evleri stüdyo gibidir. İstanbul’daki abilerimiz hep şundan yakınırdı. “Keşke çok para kazandığımız zaman bir ev alsaydık” derler, ama hepsinin evinde klavyeler, gitarlar, piyanolar…

Tolga: Biz de hala akıllanmadık gördüğünüz gibi…

-Müzik ve gece hayatından yorulup keşke başka bir iş yapsaydık dediniz mi?

Uğur: Ben mesela defalarca müzikten kopmaya çalıştım. Bir süre ara verdim, ama müziğin içinden çıkamıyorsunuz. Hepimizin ayrı meslekleri var. Öğretmenlik de yaptım, turizmde de çalıştım, çevirmenlik yaptım. Bütün müzik aletlerimi sattım. Ama dönüp dolaşıp müzik beni yine buldu. ‘Bizim bir bass gitariste ihtiyacımız var, bir süre bizimle çalış’ diyenler sayesinde tekrar döndüm müziğe ve fark ettim ki ben müzikten koptum diye sadece kendimi kandırmışım.

Gökhan: Bizim elimizi attığımız hiçbir iş bu kadar iyi bildiğimiz bir iş olmuyor. En iyi bildiğimiz işi yapıyoruz.

- Siz kimleri dinlerken keyif alıyorsunuz?

Deniz: Ben biraz Jazz meraklısıyım. Aslında herkesi de dinlerim, her tarz müzikten bir şeyler alırsın. Mesela müzisyen değil ama Şevval Sam’ın yorumunu çok beğenirim.

Gökhan: Aslında herkes bütün gün müzik dinlediğimizi sanır, ama müzisyenin müzik dinlemesi zordur aslında. Benim favori grubum ‘Steelydan’ Bu grupta pop müzik de var, rock da var, jazz da var. Bana uzak bir grup olduğu için seviyorum. Eleştirel gözle bakmamı engelleyen bir grup.

Halil: Tarz konusunda belli bir çizgi tutmak istemiyorum. Her şeyi dinleyen ve öğrenen bir müzisyen olmaya çalışıyorum. Hala da öğreniyorum. Bundan 10 yıl önce cover müzik yapan bir yer açılacağı ve tıklım tıklım dolacağını söylenseydi gülerdim. Şimdi çok güzel bir yere gelmeye başladı Antalya.. Bu grubun içinde olmak kendi adıma bir şans…

Uğur: Aslında herkesin gönül verdiği bir grubu oluyor bir de bunun dışında her şeyi dinlediği dönemler.. Ben rock ruhuna sadık kaldım hep… Rockçı bir ablam vardı ve onun arşiviyle büyüdüm.

Tolga: Ben dünya müziklerini dinlerim. Özellikle ülkelerin etnik müzikleri bende çok farklı duygular uyandırır. Besteci olduğum içinde tüm literatürü takip etmem lazım… Aslında bizim buradaki konuşmalarımız bile müziktir. Benim sesim, arkadan gelen buzdolabın sesi, arkadaki konuşmalar hepsi birer müziktir.

-Şu ana kadar sizi hiç dinlemeyen bir dinleyici için müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

Herkesin aklının köşesinde olan şarkılar ama çok fazla dile gelmemiş, çok fazla söylenmemiş parçalar.. Dinlediğinizde, evet böyle bir şarkı vardı dediğiniz belki de sizi yıllar öncesine götürecek bir anıyı aklınıza getiren özel seçimler diyebiliriz. Tek düze bir sahnemiz yok. Karekteristik ve enerjik diye tanımlayabiliriz. Şu anki misyonumuz kaliteli müzik yaparak hem bizleri hem bizler birbirimizi daha iyi tanımanın çabasındayız. Mesaili bir iş gibi görmediğimiz bir işi yapıyoruz. Biz sahnede çok eğleniyoruz böylelikle izleyenlerde o enerjiyi yakalıyor.

-Bir 20 yıl öncesine gidersek müzikte yaşanan değişimi nasıl görüyorsunuz?

Popüler kültür insanları tüketime yönlendirdi. İstenilene ulaşmak kolaylaştı. Tek tek parçalardan kaset doldurduğumuz günler vardı. Şimdi internetten herşeye ulaşmak mümkün. Değerini yitirdi bir çok şey… Bütün millet olarak müzikle ilgiliydik aslında.. Gazeteler Eeurovizyon puanlama tabloları veriyordu. İspanya’nın şarkısı 9, Yunanistan 7 falan diye biz babamla puanlama yapardık. Bir değişim oldu ve o arayış bitti. Şimdi ne verirsen onu alır hale geldik. İyiyi çekip, kötüyü elemiyoruz artık…

-Tüm dünyadaki müzisyenler arasından biriyle, 5 dakikanızı geçirme şansınız olsa kim olsun isterdiniz?

Gökhan: Nicole Kidman… Değil elbette ki, gülüşmeler bittiyse devam ediyim. Ben Danold Fagen ve Walter Becker diyorum.

Deniz: Ella Fitzgerald ve Whitney Houston olsun isterdim.

Halil : Canlı izlediğim ve beni çok etkileyen bir isim ve keşke olsa derim ama imkansız tabiki… Dave Weckl

Tolga: Beethoven. Sağır olduğu halde tüm müzik anlayışını değiştiren, 9. senfoniyi yazmış biri.. Eminim içindeki isyankar ruhla hayatta olsa rock müzik dinlerdi.

Uğur: ACDCAC/DC’ nin gitaristi Angus Young. Benim ömür boyu idolümdür. Bütün sahne hareketlerini, mimiklerimi ondan kaptım.

-Müzik dışında kendinize vakit ayırdığınızda ilgi alanlarınız neler?

Deniz: Ben yüzüyorum ve dikiş dikmeyi seviyorum.

Gökhan: Evet benim perdelerimi dikecekti ama hala dikmedi. Ben bilgisayar oyunlarını ve film izlemeyi seviyorum.

Halil: Resim yapmayı ve yemek yapmayı seviyorum. Et yemeklerini iyi yaptığımı söylerler. Yemek yapmak beni çok rahatlatıyor.

Uğur: Benim asıl mesleğim edebiyat olduğu için okumayı ve sinemayı seviyorum.

Tolga: Benim boş vaktim olmuyor. Ben yaşam arıyorum aslında…

-The Mob’un gelecekteki planları neler?

Bu kadar müzik tecrübesiyle ortaya bir albüm koymak isteriz. 2010 yılı için böyle bir çalışma yapmayı düşünüyoruz. Bu kadar iyi bir ekip 20 sene sonra bir araya geldi ve bunu değerlendirmeliyiz diye düşünüyoruz. Bizi aslında bir araya getiren Antalya’nın gece hayatı oldu diyebiliriz.

- Pop müzik yerine gençler rock müziğe daha çok rağbet ediyor siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Gençlerin enstrüman çalma isteklerine bağlı olduğunu düşünüyoruz. Bu aralar böyle bir akım da var. Aslında gençlerin büyük bir kısmı Hip-hop’a yönelmiş durumda… Yetişkinler daha çok rock müzik tercih ediyor. Mor ve Ötesi, Duman gibi gruplar tekrar rock müziği sevdirdi ve hatırlattı. Tekrar rock müziğine dönüş var günümüzde… Sonuçta rock müzik hep vardı ve bizler rock müzikle büyüdük. Eskiye dönüş başladığında aynı dönüş müzik türlerinde de kendini hissettirdi.

- The Mob üyeleri olarak tek bir fikirde birleştiğiniz bir müzik grubu var mı?

Son dönemlerden Mor ve Ötesi’ni beğeniyoruz. Eskilerden de Moğollar ve Mazhar Fuat Özkan’ın grubu hepimizin ortak beğendiği gruplar. Yeni çıkan gruplar var. Rock altyapısıyla Türk ritimlerini birleştirmişler ve başarılılar aslında… Bizim en çok istek aldığımız parça Sayko Killer mesela… İçinde Türk motifleri olan şarkılar daha çok istek alıyor. Disco Partizani parçası ritmik olarak bize uyduğu için en çok istek alan şarkılardan… Sonuçta izleyiciler kendilerine yakın hissettikleri şarkıları istiyorlar. Sahneden çıkan enerji çok önemli, o enerji daha çok eğlenmelerini sağlıyor.

- Sahnede olmak bir takım aksilikleri de beraberinde getirmiyor mu? Neler yaşanıyor bizim bilmediğimiz?

Deniz: Aslında en sık yaşadığımız mikrofon sehpasına çarpan izleyiciler… O an mikrofon dişimize çarpıyor ve beynimizde şimşekler çakıyor ama belli etmiyoruz.

Gökhan: Adaptörün bozulması, gitarın telinin kopması yada kablo kopması en büyük korkularımız sanırım.

Uğur: Bu gruptan önce başıma gelen iki olay vardı ikisi de birbirinden komikti. Bir gece sahnedeyiz. Solist bayan saçını kule gibi topuz yaptırmış. Benimde bass gitarın kulakları var, kızın saçına takıldı. Çekiyorum çekiyorum çıkmıyor, kız başladı bağırmaya… Bu kadar rezillik başka hatırlamıyorum. Kızın nasıl canı yanıyor anlatamam. Gitar kızın kafasında kaldı. İnanılmaz bir görüntüydü. Yine başka bir zaman da, benim saçlarım bir ara belime kadar uzanıyordu. Sahnede hepsi önümde önümü görmeden çalıyorum. Parçanın verdiği çoşkuyla öne arkaya hem sallanıp hem çalarken bir anda doing diye bir ses ve saçlarımı bir araladım ki önümdeki kızın kafasına vurmuşum. Kız bayıldı. Kolonyalar, sular falan dökülüyor. İnanılmaz bir andı. Her an her şey olabiliyor özetle…

-Siz kimleri canlı dinlemeye gidiyorsunuz?

İnsanlar genelde işyerlerindeki negatif enerjiyi atmak için barlara giderler. Biz zaten işimizi yapıyoruz. İş dışındaki günlerde dışarı çıkmayız hiçbirimiz… Zaten program bitip sahneden indiğimizde kulaklarımızdaki uğuldama bile saatlerce geçmiyor. Boş günlerde evde oturup film izlemek daha keyifli geliyor. Sonuçta burda 3 saat sahnede kalıyoruz ama inanılmaz bir yorgunluk oluyor. Evde 3 saat çalsak bu kadar yorulmayız. Biz bara para harcamak için değil de para kazanmak için gidenlerdeniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder