04 Haziran 2009

ÜMİT OKUR


Tunceli’den sahnelere uzanan renkli bir yaşam öyküsü… Türkiye’de animasyonun duayenlerinden olan deneyimli oyuncu Ümit Okur, 28 yıllık meslek hayatında sahnelerden kopamamış bir animasyon sevdalısı…


Tatil köylerinde izlenen şovların büyük kısmı ‘Ümit Okur’ imzasını taşıyor. Yıllarca sektöre emek veren ve tesadüfen keşfedildiği sinema dünyasında da fark yaratan Ümit Okur renkli yaşam öyküsünü bizlerle paylaştı.


Kahpe Bizans filminin “Teodorakis”i, Hemşo’nun “Taksici Kemal”i, Güneşi Gördüm filminin “Sokak Kabadayısı” olan Ümit Okur, bir çok filmde ve dizi de görev aldı. Alkış seslerini duymayı bırakamayacağını ve sahnelerde ölmek istediğini söyleyen Ümit Okur “Alkış seslerini duymazsam yaşayamam, ne olursa olsun animasyonu bırakmam” dedi.


Sektörel yıpranmanın en çok hissedildiği animasyon camiasında farklı konseptler geliştiren ve işletmenin marka değerini arttırmaya yönelik çalışmalar yaptığını belirten Okur, çalışmalarıyla mevcut animasyon anlayışını değiştiriyor. Dünyanın önemli tatil merkezlerinden olan Bahama Adaları, Küba, Kanarya adaları, Mayorka Adaları, İtalya, Tunus, Taylant, ve Maldiv Adalarında uzun yıllar animasyon şefliği yapan Ümit Okur tecrübelerini Antalya turizmi için kullanıyor. Bir çok animatör ve animasyon şefi yetiştiren Okur, animasyon dünyasının “Ümit Abisi”…


“Benzer animasyonlar sunan tatil köylerinden sıkılanlar için değişik eğlence konseptleri geliştirdik, oteller artık git gide birbirlerinin aynı oldu” diyen Okur, şu anda revaçtaki sistemin temalı partiler olduğunu belirtti.Yakın zamanda eğitim amacıyla gittiği Orlando Disneyworld’den bir çok yenilik getirdiğini söyleyen Okur’un en büyük üzüntüsü yıllardır emek verdiği sektörde ilerlemeler yerine yıpranmalar yaşanması ve bunun da turizm anlayışını etkilemesi...


Eğlence dünyasındaki gelişmeleri yakından takip ettiğini söyleyen sanatçı, mevcut durumdan şikayet etmektense çözüm yollarına gidilmesinin işletmelere ve turizm sektörüne önemli ayrıcalıklar kazandıracağını belirtti.


Renkli kişiliği, esprili ve içten konuşmalarıyla dikkat çeken, on parmağında on marifet olan sanatçı Ümit Okur’la anılarından, sektörün geleceğinden ve meslek hayatından konuştuğumuz keyifli sohbetimizle turizm sektörünün eğlence dünyasına adım attık.




-Mesleğe nasıl başladınız?


Almanya’da eğitimimi tamamladıktan sonra Tunus’da gittiğim bir tatil köyünde, club şefinin ricası üzerine misafirlerin yaptığı komedi şovuna katılmıştım, beni çok beğenmişler ve ‘Animasyonda çalışır mısın?’ dediler, o günden sonra ver elini dünya, hep güneşi takip ettim güneş hangi ülkede ben orada oldum. Hayatım hep hoş tesadüfler sonunda yön değiştirdi. İşinizi doğru ve severek yaparsanız mutlaka biri sizi fark ediyor. Sinemayla tanışmam da bir tesadüf sonucu keşfedilmemle olmuştu.


-Tatil köylerinde animasyonun yeri nedir?


Sunulan tatil konseptine göre değişir. Animasyonu olmayan konseptlerde vardır ve bunlar içinde ayrı bir aktivite programı gereklidir çünkü eğer insan iki haftalığına cennete bile gitse üçüncü günden sonra canı sıkılır bu sefer aktiviteyi dışarda arar. Kanarya Adaları’ndaki bir çok otel bu animasyonsuz konsepte örnektir insanlar otellere sadece yatmaya gelir sokaklar barlar ve diskolarla doludur. Aslında animasyon bir üründür bu ürünü iyi yapıp, güzel pazarlarsan senin tesisin diğerlerinden ayrıcalıklı olur. Deniz ve güneş tüm tesislerde var eğer işletme kendi tesisini diğerlerinden daha iyi yapmak isterse yemeğine ve eğlencesine önem verir. Müşteri çekmede daha başarılı olur, turist odasına sadece yatmadan yatmaya gider. Turistler günün büyük çoğunluğunu havuz başında, yemekte ve eğlencede geçiriyor ve bu unsurları çekici kılarsak turist o tesise tekrar gelir. Devamlı müşterilerin artar. Ayrıca diğer yan tesislerle aynı olmaması o tesisinin ruhu olur marka değeri artar o yüzden iyi bir animasyon ekibinin tesise faydaları çoktur. Turizmde herşey değişir ama eğlencesiz turizm asla düşünülemez.


- Sizin için iyi bir animatör nasıl olmalıdır?


Sululuğu animasyon zanneden bir çok kardeşim var. Ben çalışkan ve saygılı insanı severim. Animatör bir ev sahibidir bir ev sahibi nasıl olmalı ise animatör de öyle olmalıdır. Gerektiğinde spor hocası gerektiğinde misafiri dinleyen dert ortağı gerektiğinde dans kavalyesi gerektiğinde misafiri eğlendiren kaliteli bir şovmen olmalı, bunun içinde animatörde genel kültür, yabancı dil bilgisi, terbiye ve becerileri olmalı ve insanları kendine hayran bırakmalı. Kesinlikle dans, oyunculuk ve spor konusunda yetenekli olmalıdır. Grup çalışmasına yatkın kişiler olmalıdır. Kısacası özel insanlar olmalı….


-Sinemayla tanışmanız nasıl oldu?


Bir akşam otelde şovdan sonra bir genç adam yanıma geldi, ‘Barda bir şeyler içelim mi?’ dedi. Oturduk bir şeyler içip sohbet ediyoruz, birden ‘Benim filmim de oynarmısın?’ dedi. Kendi kendime, adam sarhoş benimle kafa buluyor diye düşündüm. ‘Yok, sağol, Hollywood’dan teklif geldi de kabul etmedim’ dedim. Neyse adam bir daha konuyu açmadı, çok keyifli birisiydi bayağı eğlendik, sohbet ettik. Daha sonraları bir kaç kez daha geldi ve en son gelişinde önüme bir senaryo attı ve ‘Bunu oku’ dedi üstünde Kahpe Bizans yazıyordu. Yarın hemen işi bırakıyorsun ve İstanbul’a kostüm provalarına gidiyorsun demez mi? İşte o zaman adamın gerçek kimliğini öğrendim. Meğer bana oyunculuk teklif eden Arzu Film’in sahibi Ferdi Eğilmezmiş. Onun sayesinde Türk sinemasına dahil oldum.


-Sinema sektöründe bir hedefiniz var mı?


Ben animasyonu asla bırakmayı düşünmüyorum. Yıllarımın emeği var, bütün ömrüm sahnelerde geçti. Hazırladığım şovlar, taklitler, organizasyonlar, partiler hepsi benim çocuğum gibi, insan çocuğundan ayrılabilir mi? Beni en çok mutlu eden şey, izleyenlerin alkışları… Alkışlarla besleniyorum diyebilirim. Ama sinema da başka bir tat, çok sevdiğim dostlarım var ayrıca… Sinemada da kendimi kanıtlamak istiyorum. Robert De Niro, Al Pacino gibi karakter rollerinde oynamayı amaçlıyorum. Her projede kendimi değil de farklı karakteri canlandırmak istiyorum. Zaten bana göre Türk sinemasının ilerleyememesinin tek sebebi de bu. Çünkü herkes kendini oynuyor. Bu nedenle de belli bir yerde tıkanıp kalıyorlar. Hollywood’da oyuncuların yaşı ilerledikçe daha da değerli olurlar. Bizde böyle olmaması üzücü bir durum. Demek ki, kalıcı olabilmek için her rolün adamı olmak çok önemli. İnsanlar sürekli kendilerini oynadıkları zaman asla ilerleyemezler. Benim yapmak istediğim kalıcı şeyler. İki gün sonra unutulacak projelerde yer almak istemiyorum. Bir başka projem de animasyonla ilgili ardımda bir şeyler bırakmak. Bir süredir bir özel üniversite için hazırladığım animasyon ders kitabı üzerinde çalışıyorum. Bu konudaki birikimimi gelecek nesillere aktarmak benim içim bu mesleğe olan vefa borcum. Tecrübelerimi paylaştıkça, bu mesleğe yeni animatörler yetiştirdikçe manevi huzur buluyorum.


-Sizi en çok etkileyen unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?


Olmaz mı? Ben Türkan Şoray hastasıyım. Kendisine karşı platonik bir aşk duyuyorum. Ortaokul sıralarındayken bir gün Yeşilköy Havaalanı’nda Türkan Şoray’la Murat Soydan’nın film çekimleri olduğunu duydum ve gittim. Kenardan onları izlerken birden Türkan Şoray’ın beni farkedip yanıma gelmekte olduğunu gördüm. Bana “Burada ne yapıyosun?” dedi. İnanılmaz heyecanlanmıştım, aklıma gelen ilk yalanı söylemiş bulundum. “Dedem hacdan gelecek onu bekliyorum” dedim. Aradan birkaç saat geçti ve yine yanıma gelerek; “Ne oldu? Deden gelmedi mi?” dedi. Heyecandan aklıma yalan gelmedi ve ağzımdan “Dedemi karantinaya almışlar” sözleri çıkıverdi. Benimle gerçekten çok ilgilendi ve beni okuluma bıraktı. O zamanın parasıyla tam 30 bin lira verdi. İnanılmaz sevinmiştim. Hayran olduğum bir sanatçının arabasına binmiştim. Bu benim için büyük bir olaydı. Ondan sonra bir daha Türkan Hanım’la hiç karşılaşmadım. Karşılaştığımda bunları mutlaka anlatmayı düşünüyorum.


-Animasyon sektöründeki değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?


Bundan 4 yıl öncesine kadar olan süreçte, ekip hazır olur. O sezon sahnelenecek şovların provaları Şubat ayında biterdi. Mart 15’de ilk şovlarımıza başlardık. Misafir Mart 15’de otele giriş yapardı. Şimdi Mayıs 15’de açılıyor otellerin bir kısmı ve daha ekiplerini almayan oteller var. Şimdi bu durumda animasyon diye bir sektör kalır mı? Türk turizmi pastayı büyütmedi. Gelecek olan kişi sayısını yeni ürünlerle çoğaltmadılar. Eski ürünlerle devam ettiler. Ama eski ürünün paylaşanları yeni açılan tesislerle çoğaldı. Bu yansımayı ilk hisseden sektör animasyon ve eğlence sektörüdür. Yıllar içinde animasyon dünyası çok yıpratıldı. Bu durumda hangi adamı yetiştireceksiniz? Hangi ürünü oluşturacaksınız? Zamanında çok önemli kişiler yetişti animasyonda… Benim yetiştirdiğim bir çocuk vardı mesela. Evren Pekgelegen. Bu işi o kadar sevdi ki, Hamburg’a gitti orada dans eğitimi aldı ve şu anda Almanya’nın gözde müzikallerinde başrol oyuncusu. Böyle insanlar yetişti bizlerin elinde…


-Sektörün geleceği için çözüm öneriniz nedir?


Bu işi ilk günden beri ciddi yapan tesisler var. Mesela bugün bizi ağırlayan Marco Polo oteli bunlardan birisidir. Bu gibi oteller var ama otel sayısını göz önüne alırsak oldukça azınlıktalar. Animasyon müşteriyi otele bağlayan ve repeat müşteri oluşturan önemli bir bölümdür. Bunun farkında olan tesisler zaten şu anda farklı konumdalar. Tesislerdeki aynılığı öncelikle değiştirmemiz lazım. Birbirinin aynısı konseptler ya da şovlar artık misafiri memnun etmiyor. Misafir memnuniyetini arttırmak misafir sayısında ve sezon uzamasındada katkı sağlar. Dünyanın önde gelen acentalarından olan TUI Travel’in yaptığı anket aslında bir çok şeyi belirliyor. Tatil seçeneklerini belirlemede güvenlik ve hizmet- hizmet bedeli dengesi söz konusu olduğunda Türkiye ilk sıralarda yer alırken, eğlence tercihinde sonlarda yer alıyor. Buradan da turistlerin eğlenmek için Türkiye’yi tercih etmedikleri ortada… Halbuki bizim imkanlarımızın Ibiza’dan, Kanarya Adaları’ndan farkı yok. Sadece animasyonun bir ürün olduğunu görüp doğru kullanmamız gerekmektedir. Ben bu konuda fikir ya da yardım isteyen tüm işletmelere seve seve yardım etmeye hazırım. Animasyon bir sanatdır ve bunun farkında olan işletmeler hep bir adım önde oldu ve hala da öyleler.


-Animasyon ve animatörler neden popüleritesini yitirdi?


Türkiye’de 1994 yılında ilk hizmet içi seminer yapan ve uzun yıllar çok önemli kişiler yetiştiren de benim. Şimdi notlarım çoğu okulda ders olarak kullanılıyor. Kimler geldi, kimler geçti? Gümüş dizisinden tanıdığınız Songül Öden benim animatörümdü. Engin Koç, Ozan Orhon animatörlerimdi benim… Bu gidişat yüzünden doğru insanlar meslekten soğudular. Animatörlere şaklaban gözüyle bakılmaya başlandı ki bu iş bir sanatdır ve bu işi hakkıyla yapanlarda birer sanatçıdır. Artık iyi animatörler yetişmiyor. Ucuz iş gücü ve yabancı grupların sektöre girmesi kalifiye eleman sorununu doğurdu. Ben bunlar olmasın demiyorum ama bunlar sadece sektör içindeki bir renk olmalıydılar. Halbuki şu an sektörü ele geçirmiş durumdalar. Bu durumun zararları gelecekte daha da hissedilir boyutlara gelecek ve bizim kendi yeteneklerimiz zaman içinde kaybolup gidecekler. Bizler animasyon Don Kişotları olarak hala umutluyuz ve pes etmedik. Hala yeni konseptler belirleyip hala eğitim alıyorum. Dünyadaki eğlence anlayışını yakından takip ediyorum ve trendleri Antalya’da da uygulamak istiyorum.


-28 yıllık meslek hayatınızda keşkeleriniz oldu mu?


Ben tekrar dünyaya gelsem gene animatör olurdum. Profesyonel tiyatro eğitimim olmasına rağmen hiç yapmadım ve hiç pişman olmadım. Bu iş bana çok şey kazandırdı. Bütün dünyayı gezdim. Farklı kültürleri farklı dilleri öğrenme fırsatım oldu. Dünyaca ünlü starlar dostlarım oldu. Eğlenmek için gelen eğlendiğini hissettiğiniz insanların size olan hayranlığı ve takdirini hiçbir mesleğe değişmem. Ben işimle evlendim. Aile hayatı kuramadım ama yaşadığım anılar her şeye değerdi. Ben kişilik olarak da insanları eğlendirmeyi seviyorum. Bunca birikimden sonra istiyorum ki mesleğe bir katkım olsun. Vefa borcumu ödeyeyim.


-Siz tatile giderken nelere dikkat edersiniz?


Elbette eğlenceye dikkat ederim. Ayrıca mutfağı benim için önemlidir. İyi yemek yiyebileceğim ve kaliteli eğlenebileceğim tatili tercih ediyorum. Kaliteli eğlence ve yemek sunan yerler her zaman pahalıdır. Ama eğlenemek isteyen kişilerde fiyatı umursamazlar. Ama verilen hizmet alınan ücretin altındaysa işte asıl sorun budur.



Ümit Okur Kimdir?



Elazığ, Mersin, İstanbul ve Bursa'da tamamladı. Bu arada Bayer ilaç fabrikalarında bir yıl staj görmüştür. Daha sonra Achen Teknik Üniversitesi'ne bağlı Atom Tekniği fakültesine başladı, fakültenin son yılında karar değiştirerek tiyatro bölümünü bitirip oyunculuğa başlamıştır. Sırası ile Köln,Wubertall şehir tiyatroları ve Westfalen bölge tiyatrolarında aktör olarak çalışıp "Kanaken","Sınıf Düşmanı" gibi önemli eserlerde başrolde oynamıştır. Daha sonra dünyayı tanımak amacı ile oyunculuğu bırakarak animasyona başlayıp Bahama, Küba, Kanarya Adaları, Mayorka, İtalya, Tunus, Tayland, ve Maldiv Adaları’nda bulunan çeşitli tatil köylerinde animatör ve animasyon şefi olarak çalışmıştır. Kemer'de bulunan Marco Polo Tatil Köyü'nde çalışırken tanıştığı film yapımcı Ferdi Eğilmez'in dikkatini çeken Ümit Okur sinemaya atılarak "KAHPE BİZANS", "HEMŞO" gibi filmlerde önemli rollerde oynamıştır.
İngilizce, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, ve az olarak da Fransızca bilen Okur, yazları animasyon, kışları ise oyunculuk yapmaktadır.

2 yorum:

  1. ümit kardesime ömür boyu saglik ve basarilar dilerim almanya kölnden hüseyin

    YanıtlaSil
  2. orosupu cocugu..

    YanıtlaSil