18 Mayıs 2009

İLHAMİ KAPLAN


Cuma Sohbeti’nin bu haftaki konuğu Antalya Ticaret Borsası Başkanı İlhami Kaplan oldu. Geçtiğimiz yıl Batı Akdeniz Ekonomisi Geliştirme Vakfı (BAGEV) Başkanlığı görevini de devralan İlhami Kaplan, BAGEV’ in duraklama devrinin geride kalacağını söyleyerek görevi devralmıştı. Oysa son bir yılda yaptığı çalışmalar sonucunda maddi imkânsızlıklar yüzünden yol alamadıklarını anlatan Kaplan, Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı kurulması için tam destek veren kişilerin başında geliyor.
Kaplan, Antalya için yapılacak çalışmaların hızlandırılması gerektiğinin ve sadece Antalya’nın değil Türkiye’nin de acil bir master plana ihtiyacı olduğunun altını çizdi. Bugüne kadar 140 ülke gezmiş olan İlhami Kaplan birikimini ve tecrübelerini Antalya için kullandığını ve Antalya’nın bir dünya şehri olması için yapılması gerekenleri bizlerle paylaştı.
Bugüne kadar yaptığı açıklamalarıyla fark yaratan isimlerden biri olan Kaplan, inandığı şeylerin hayatı boyunca hep arkasında durduğunu, başarısının sırrının dürüstlük ve bilgi birikimden geçtiğini söyledi.
Başarılı iş hayatının yanında FİFA Kokartlı eski hakemlerimizden olan İlhami Kaplan’la, spordan siyasete, tarımdan ekonomiye uzanan keyifli bir sohbetimiz oldu.

-BAGEV ‘de son bir yılda neler yapıldı?
BAGEV’ DE bir şeyler yapabilmeniz için para olması gerekiyor. BAGEV’in kuruluş amacı mükemmel ama bu vakıf açılırken gelir sadece oda ve borsaların yükümlülüğüne bırakılmış. Bunun olmaması gerekiyor. Belli rakamların belirlenmesi lazım Şimdi bütün inisiyatif karşı tarafa bırakılmış durumda… Burada çok kaliteli istihdam yapılması ve yeni projeler üretecek bilim adamlarının çalıştırılması gerekiyor. Biz şu anada bu bilim adamalarıyla çalışıyoruz ama sadece ikili ilişkilerimizle ya da dostluklarımızla işler yürüyor. Ama takdir edersiniz ki devir bilgiyi satın alma devri… Bu bilgi birikimi yıllarca tecrübe ederek biriktirmiş olan kişilerin bilgilerinin satın alınması lazım… Bizim ülkemizde en kolay şey bilgiye ulaşmak. Yıllarca çalışan ARGE yapan, tecrübe kazanan kişilere bunu nasıl yaptınız demek o emeğe saygısızlıktır. Her şeyde olması gerektiği gibi doğru bilgiye ulaşmanın da bir bedeli olmak zorundadır.
-BAGEV’in kuruluş amacı nedir?
Antalya, Burdur ve Isparta şehirlerini birbirine yakınlaştırmak, ürün planlaması yapmak, turizm ve kar planlaması yaparak, turnike sistemiyle insanların refah düzeyini yükseltmek. Turizmde de arka bölgeleri açarak o bölgelerde turizmin altyapı üretimlerini yaptırmak. Tarımda yazın Antalya’da çok iyi üretim yapabiliyorsunuz ama diğer illerde bu olmuyor. Göller Bölgesinde daha serin bir hava olduğu için çok daha uzun bir süre üretim yapılabilir ve bütün bunların yapılabilmesi için BAGEV kurulmuş.
-BAGEV’in faaliyetlerini tam olarak yürütebilmesi için ne yapılmalı?
Kesinlikle Bölgesel Kalkınma Ajansı kurulması gerekiyor. BAGEV bu ajansın bünyesinde bu işi takip eden olması lazım ama hükümet bu konuda ne yazık ki Antalya’ya çok sıcak bakmıyor. İzmir ve Mersin’de bu ajanslar kuruldu. Türkiye’de 4–5 tane daha yer tespit edildi ama bu çalışmaların hiç birinde Antalya’nın adı geçmiyor. 2010’ a kadar da planlanmıyor. Bu noktada Sayın Alaaddin Yüksel çok ciddi anlamda çalışmalar yapıyor. Bizi çok destekliyor. Bizde şu anda buna odaklandık. Tüm milletvekillerimizle bu konuyu görüşüyoruz. Kalkınma ajansları, bölgenin kurtuluşu olacak ciddi bir parasal kaynak ve kaliteli eleman istihdam etme fırsatı veriyor. En büyük sorun bir araya gelinememesi… Bugün gündemimde BAGEV var ama yarın Antalya’da tarımı ve ticaret borsasını konuşmak zorundayım. Burdur’daki kendi işini, Isparta’daki kendi işini yapmak zorunda… Bu üç kurumu bir araya getirecek bir idari yapılaşmanın olması lazım. Şu anda tamamen ikili ilişkilere dayalı bir çalışma yürüyor. Karanlıkta iğneyi ipliğe geçirmeye çalışıyoruz.
-Antalya’nın şu anki tarımsal durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunu farklı açılardan değerlendirmek doğru olur. Öncelikle, “Biz tarıma nasıl bakıyoruz Antalya’da?” Antalya’ya coğrafi açıdan bakıldığı zaman, bu şehrin müthiş bir tropik iklim altyapısı var. Termal suyumuz yok ama termal bir havamız var. Yer altı sularımızda çok zengin değil ama bizim suyumuz var. Toprak ve iklim avantajımız diğer ülkelere göre çok daha fazla… En önemli unsurda insan faktörü… Antalya çiftçisi son derece bilgili, eğitim düzeyi yüksek ve yeniliklere açık. Çiftçi ve köylü kavramları bizde hep karıştırılmıştır. Köylü kendi tarlasını eken kişidir oysa çiftçiler yanlarında çok sayıda eleman çalıştıran ve teknolojik yenilikleri yakından takip eden kişilerdir. Yıllardır toprakla uğraşıyorlar. Son zamanlarda Antalyalı çiftçi topraksız tarımla tanıştı ve üretimini ikiye katladı. Yeniliklere açık olmak tamamen vizyon meselesidir.
—Antalya’daki üretimde hangi ürünlere ağırlık verilmeli sizce?
Antalya’da tarımı planlamak zorundayız ve bize göre Antalya’da tarımı subtropikal dediğimiz tropik ürünlere yöneltmeliyiz. Sulamayı damla sulamaya teşvik etmemiz lazım. Domateste kontrollü tarımın hayata geçirilmesi lazım… Bütün bunlar yapılırsa Avrupa karşısındaki geri kalmışlığımızı da kapatabiliriz. Bölgesel olarak acil bir planlama yapılmalıdır. Teknoloji ve tarım birleştiğinde 1 dönümde 7- 8 ton domates alan çiftçi, topraksız tarımda 30 ton domates almaya başlıyor.
-Tarımda devlet teşvikleri nasıl işliyor?
Aslında mesela buğday ekilecekse Konya Ovasına teşvik verilip, Antalyalıya vermiyorum denmeli... Domates ekiminde, nar, narenciye ekiminde Antalyalıya teşvik verilip bir başka şehre verilmemeli, mısır üretiminde Karadeniz bölgesine teşvik verilip Akdeniz’e verilmemeli gibi bir planlama yapılırsa herkes bölgesinin iklimine ve toprağına göre ekim yapmaya başlayacak. Hem üretim kalitesi artacak hem de tarımda planlamaya geçilmiş olacak. Tüm ürünlerin teşvikleri aynı olduğu ve benzin ve elektrik fiyatları da normal tüketiciyle aynı tutulduğu için tarımda kaliteli ve ucuz üretim yapılamıyor.
-Su kaynaklarının azalması tarımı nasıl etkiledi?
Eskiden bu topraklarda pamuk ekimi yapılırdı. Şimdilerde mısır ekiliyor ve 8-9 kez üst sulama yapılması gerekiyor. Yer altı sularımızın miktarı 3- 4 senedir oldukça düşüş gösterdi. Bu kadar suyun önemli olduğu Antalya2da mısır ektirmenin ve desteklemenin hiçbir mantığı yok ki. Mısırı yağmur alan bölgelere yönlendirmek hem kaliteyi arttıracak hem de maliyeti düşürecektir. Oluşturulan bilim kurullarının Antalya’nın 10 yıl sonrasını planlaması gerekiyor. 10 sene önce yapılan planlamalar şuan gerçeği göstermiyor çünkü eskisi kadar yağış almıyoruz. Antarktika gezimde Kıbrıs adası büyüklüğünde bir buzulun kopmuş olduğunu kendi gözlerimle gördüm ve durumun ciddiyetini daha iyi kavradım. 2000 yılda bu noktaya gelindi ama zaman şu an daha hızlı ilerliyor. Bu durumun etkilerini çok kısa zamanda göreceğiz. Küresel Isınmada 2000 yılda buraya gelindi daha da kötüsünü bundan sonraki 2000 yılda görürüz diyenler çok yanılıyor.
-Tarımsal kanunlarda düzenlemeler yapılmıyor mu?
Aslında güzel kanunlar çıkıyor ama kamuoyuyla paylaşmada sorunlar var. Üreticilerin kanunlardan haberi yok. En büyük problemlerden bir tanesi de bu… Çok güzel desteklemeler var ama bunu duyurmakda zorlanıyoruz. Sigorta yasası çıkıyor ve bunun herkes tarafından kullanılması lazım. Çevrenize bakıyorsunuz ya devletin arazisi ya da 2B orman vasfını yitirmiş topraklar dolayısıyla tapusu yok ve bu yüzden kanunlardan faydalanılamıyor. Üreticinin mutlaka damla sulamaya teşvik edilmesi lazım… Bu da bir diğer altı çizilmesi gereken konu… 1980 yıllarda rahmetli Turgut Özal’ın Antalya için aldığı kararlar Antalya’nın ve Türkiye’nin vizyonunu değiştirdi. 80’lerde 20 bin turist gelen şehre şimdi 10 milyon turist geliyor. Bugünlerde Antalya tarımının da böyle bir yeniliğe ihtiyacı var. Bir kişi daha çıkıp tarımla ilgili bir reform yapıp elini taşın altına koymalı ki ilerleyen yıllarda Avrupa’yla rekabet etmeye devam edebilelim.
—Siyasi çekişmeler üreticiye nasıl yansıyor?
Direk üreticiye yansıyan bir tablo aslında… Tarımda bu direk hissediliyor. Ben artık projelerin tartışıldığı günleri özledim. Ben bir master plan yapıyorum diyen bir başbakan çıksın ve onun karşısında da ana muhalefet parti başkanları bu projeniz doğru ama projenin eksikleri üzerine tartışsın. İnanın bu günleri özledim. Bu tür siyaseti özledim. Etrafı 6 farklı bölgeyle çevrili bir ülkedeyiz. Avrupa’dan, Hindistan bölgesine, Türkiye Cumhuriyetlerinden, Amerika’ya, Rusya’dan, Ortadoğu’ya kadar en verimli topraklar ve en elverişli iklim bizim ülkemizde ama değerlendiremediğimiz için ihracat gelirlerimiz olması gerekenin altında, köyden kente göç devam ediyor ve işsizlik en büyük sorunumuz haline geldi. Çevre ülkelerde petrol gelirlerinden dolayı refah seviyesi yükseldi ve artık kaliteli ve organik ürünlere yönelmeye başladılar. Bu değişimi ihracat yapan bir ülke olarak yakalamamız lazım. Çok çalışkan, değişime açık bir üreticimiz ve altın değerinde topraklarımız var tek ihtiyacımız olan doğru planlama yapılmasıdır. -Su ve toprak konusunda ne kadar bilinçliyiz sizce?
Orman yangınları olmadan doğanın ve bitki örtüsünün, toprağın değerini, afetler yaşanmadan önlem almamız gerektiğinin ve kuraklık gelmeden tedbir alınması gerektiğinin maalesef farkında olmuyoruz. Bu yıl kuraklık sebebiyle çok ciddi ölçüde orman arazisini yangınlara kurban ettik. Dünya kuraklıkla savaşırken biz çeşmeden su aktığı için olayın ciddiyetini hala kavrayabilmiş değiliz. Bir gün musluğu çevirdiğinizde suyun akmadığını düşünün. Hala şehir merkezinde hortumlarla araba yıkayanlar, yağmurlama sulamayla üretim yapanlar ve çevre bilincinden yoksun büyüyen yarının gençleri çocuklarımız maalesef bizler kadar şanslı olamayabilir. Dünya Küresel Isınmayla ilgili projeler üretirken bizim okullarımızda çevre bilinciyle ilgili yeteri kadar eğitim veriliyor mu? Su ve Toprak Müdürlükleri vardı eskiden… Gerekli görülmediği için kapatıldı oysa şimdi Su ve Çevre ve Gıda Bakanlığı kurulması gerekecek kadar acil bir yapılanma gerekiyor. Seçimlerden sonra belediye başkanlarının yurt dışı gezileri oluyor. Bu gezilerin bu seçimin planlandığı zaman yapılması lazım. Seçildikten sonra yurtdışını gezip oradaki modelleri uygulamak ne kadar başarı getirebilir ki? Ne yapıldı ne yapılıyor diye önceden gezilmesi lazım. Bu bir vizyon meselesi oysa su için buna gerek yok. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’de sınırlar ideolojik, etnik nedenlerden değişmeyecek. En büyük değişime uğrayacak neden açlık ve susuzluk… Çünkü açlık ve susuzluğun olduğu bir yerde ne bir medeniyeti tartışabilirsiniz ne adaleti ne hukuku tartışabilirsiniz. Ekonomi, açlık ve susuzluk… Günümüzde bu üçü de var mı? Bunu görmemek mümkün mü?
-Siz politikaya girmeyi düşünüyor musunuz?
Politika kırkayak gibi bir yaratık… Bu iş için emek vermek zaman yaratmak gerekiyor. Bizim bunlar için vaktimiz yok. Biz bir sivil toplum örgütünü temsil ediyoruz. Bizim bakış açımız siyasetten uzak ve objektif olmak zorunda… Bizim gibi kuruluşlar taraf olmamalı… Ben şuanda Antalya Ticaret Borsası ve BAGEV’in Başkanı olmaktan çok ciddi anlamda mutluyum. Çok ciddi katkıyı kent adına, ülkem adına ve insanlık adına çalışmalar yapabileceğim iki büyük oluşumun başındayım. Bunun sorumluluğu bence daha büyük ve benim daha yapmam gereken çok iş var. Bu yüzden politikaya girmeyi henüz düşünmüyorum. Bir dönem belediye meclis üyeliği de yaptım. Şu anki belediye başkanlarıyla beraber meclis üyeliği yaptığım dönemler oldu. O yüzden Antalya’nın siyasetçileri siyasetin ve yönetimin çekirdeğinden gelen Antalya sevdalıları… Antalya siyasi açıdan şanslı bir il bana göre…
—Antalya’daki siyasi tabloyu detaylandırırsak Antalya’ya neler yapılabilir?
Ben Antalya’nın genelini çok güzel bir kadına benzetiyorum. Kepez Belediyesini kırsal kesimdeki genç bir köylü kadınına benzetiyorum. Konyaaltı Belediyesini genç bir kıza benzetiyorum. Muratpaşa Belediyesini ise orta yaş üstü modern bir kentli kadına benzetiyorum. Buradan yola çıkarsak, en şanslı Konyaaltı Belediye Başkanı bence… Çok güzel bir kıza ne giydirirseniz giydirin ne makyaj yaparsanız yapın değişimi çok net görebilirsiniz. Çok ciddi emek verilmeli, güzelliğe güzellik katmak kolay değildir. Muratpaşa Belediyesi orta yaş üstü modern bir kentli kadın, bu yüzden çok fazla genç kadınla oynayamazsınız. Onda oturmuş bir yüz, oturmuş bir fizik vardır. Muratpaşa Belediyesinde çok küçük rötuşlar yapabilirsiniz. Her yer binalaşmış. Size sadece biraz daha fazla yeşil alan yaratmak kalıyor. Çok akıllı peyzajlarla çevre güzelleştirilmesi yapılabilir. Kepez Belediyesindeki köy kadınına ise öğretecek çok şey var. Köy kadını dönüşüme ve güzelliğe açık ama doğru şeyleri doğru zamanda yapacaksınız. Ona her gün makyaj yapıp dışarı çıkarmayacaksınız. Onu öyle bir yapacaksınız ki her gün bilinçli bir değişim yaşanacak. Büyükşehir Belediyesi ise bunların hepsini temsil ediyor. Ben siyasi çalışmaları bu açıdan Antalya’da başarılı buluyorum. Benim tek istediğim birbiriyle kavgalı belediye başkanı görmek istemiyorum, birbiriyle kavgalı kent sevdalısı görmek istemiyorum. Ben kentimde kavganın sadece mecliste yapıldığı çıkışta kol kola gidilen siyaset görmek istiyorum. Yıllarca FİFA hakemliği yaptım ve yardımcılarıma söylediğim tek bir şey vardı. Herkesin bir doğrusu vardır. Ama bir tane gerçek vardır. Yardımcıma inandığın doğruyu bana göster eğer bu doğru gerçekse hepimiz kazanacağız derdim. Kentimde proje üreten, kentin kazandığı çalışmaların yapıldığı sadece lafta kalan Dünya Kenti Antalya değil gerçekten bunu hak eden Antalya’yı yaşamak istiyorum.
—Yaklaşan yerel seçimler üreticiyi nasıl etkileyecek?
Yıllardır yapılan istatistikler gösteriyor ki seçim dönemlerinde tarım sektörü tırmanışa geçmiş ve sonraki yıllarda gerilemiş. Benim isteğim tarıma hiç katkı sağlamaması. Çok güzel imkânlar sunup seçim sonrası uygulanmaması üreticiye daha çok zarar veriyor en iyisi hiç katkıda bulunulmasın. Herkes şu anki durumunu koruyabilsin en azından… Antalya’da dikkat çekeceğim en önemli konu yeni ilçelerle ilgili… Bunlardan biri Döşemealtı diğeri Aksu ilçeleri… Kent merkezinde yaşam standartları zorlaştığı için bundan sonrasında uydu kent projeleri gündeme gelecek. Benim siyasi partilerden tek isteğim özellikle bu iki ilçenin adaylarını açıklarken siyasi çıkarlardan uzak davranmaları ve bu ilçelerin önümüzdeki 10 yılını planlayacak altyapı çalışmalarını yapacak başkan adaylarını seçerken kişisel birikim, bilgi ve tecrübelere göre aday açıklamalarıdır. Yapılacak yanlış bir hata geri dönüşü olamayan şeylere sebep olacaktır. Halkımızdan da bu bilinçle oy vermelerini istiyorum.
—Bu yıl Süper Lig gözetmenliği yaptığınız için kamuoyundan uzak kaldınız. Ama bir Antalyalı olarak Antalyaspor’un Lig’deki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Antalyaspor’da istikrarlı olunmalı. Çok çabuk karar vermenin dışına çıkılmalı. Çok kısa sürede çok fazla antrenör değiştirildi. Biraz daha sabırlı ve inançlı olunmalı. Geçtiğimiz haftaki maçta taraftarın olumsuz ve kişilik haklarına saldırı niteliğindeki davranışlarını kesinlikle tasvip etmiyorum. Futbolu bir spor olarak görmeli ve sahadan üç sonucunda alınabileceğinin farkına varmalıyız. Biraz daha centilmence maç izlenmesi takımın motivasyonunu da arttıracaktır eminim ki… Başarısızlıkta antrenöre ve yönetime yüklenilmesini doğru bulmuyorum. Çok zor şampiyon olduk bu yüzden takımın önümüzdeki günlerde toparlanacağına inanıyorum.

İLHAMİ KAPLAN kimdir?
09 Nisan 1959’da Antalya’da doğdu. Öğrenimini Antalya’da tamamladı. 1960 yılından beri toprak mahsulleri, ithalat, ihracat ve imalat işleri yapan Hafız Dış Ticaret Ltd Ş.t.i’nin şimdiki sahibi olan Kaplan, evli ve biri kız iki çocuk babasıdır.
FİFA Kokartlı eski hakemlerimizden olan İlhami Kaplan bunun yanı sıra geçmiş dönemlerde, belediye meclis üyeliği, ATSO Yön. Kur. Üyeliği, ATSO Meclis Başkan Vekilliği, Organize Sanayi Yönetim Kurulu Üyeliği, Atletizm Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeliği, Muratpaşa Spor Kulübü Yön. Kur. Üyeliği, İstanbul ANTEV Yön. Kur. Üyeliği, VTV televizyonunda Spor Programı yapımcılığı ve sunuculuğu, Sabah Gazetesinde Spor yazarlığı görevlerinde bulundu. 8 Mayıs 2005 yılından beri Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ticaret Borsaları Konsey Üyeliğini de yürütmektedir. ASBAŞ ve Antalya Tenis İhtisas Asbaşkanlığı ve Süper Lig Gözetmenliği yapan İlhami Kaplan Antalya Ticaret Borasının Başkanıdır.


1 yorum:

  1. Eğer dünya görüşün ve bakış açın; gözlemcilik yaptığın beşiktaş fenerbahçe (02/11/2014)maçının hakemini (Bülent Yıldırım:8.2) değerlendirdiğin gibiyse yazık çook yazık.

    YanıtlaSil