18 Mayıs 2009

ERDOĞAN EKİNCİ

Domates, Antalya’nın her bölgesinde yetişen, son yıllarda da üretimi özellikle sera şartlarında kesintisiz yaz-kış devam eden bir sebze... Antalya’da en çok tüketilen sebzelerin başında gelen domates, ihraç ettiğimiz taze sebzeler arasında da ilk kalemi oluşturuyor. Haziran ayında Rusya ile Türkiye arasında yaşanan ihracat krizi Antalyalı ihracatçıları ve çiftçiyi trilyonlarca zarara uğrattı. Antalya’ da 1976 yılından beri ihracat yapan Erdoğan Ekinci’ yle domates tarımı ile ilgili en son yenilikleri, “domates krizi” nin yarattığı sektörel zararı ve bundan sonrası için yapılması gerekenleri konuştuk.
Organik tarımın son derece popüler hale geldiği son yıllarda, maliyeti son derece yüksek olan bu üretim şekli aslında ihracata uygun değil… Sadece iç piyasa için düşünülebilecek olan organik tarımın yanı sıra üretimde en yeni buluş topraksız tarım…
Üretim ve pazarlamada fide yetiştiriciliğinden, kasa yapımına, ihracattan komisyonculuğa kadar birçok kolda faaliyet gösteren Erdoğan Ekinci, talep oldukça üretiminde olacağını ve bu sektörün geleceğinin çok parlak olduğunu söyledi.
Aynı zamanda Ticaret Borsası Meclis Üyesi olan Erdoğan Ekinci, senede trilyonlarca lira para dönen Antalya bölgesinde barkod sistemine geçilmesiyle birçok sorunun çözüleceğine dikkat çekti. “Tarım ve turizm Antalya’nın bacasız sanayisidir” diyen Ekinci, Antalya’ya en çok döviz girdisi olan bu iki sektöre sahip çıkılması gerektiğinin de altını çizdi.

-Kaç yıldır tarım sektöründesiniz?
Ben 1976 yılında amcamın yanında başladım komisyonculuğa… Amcamın vefatından sonra 1987 yılına kadar Ekinciler olarak çalıştık. 1999 yılından beride Erdoğan Ekinci Grup olarak komisyonculuğa ve ihracata devam etmekteyim.
-Kaç ülkeye ihracat yapıyorsunuz?
Bizim en büyük pazarımız Ukrayna. Bunun dışında Beyaz Rusya, Moldovya, Rusya, Romanya, Almanya, Fransa ve Yunanistan’a devamlı ihracatımız var. Bu ülkeler dışında da nereden istenirse ihracat yapıyoruz.
-Haziran ayında gündeme gelen Rusya ile Türkiye arasındaki “Domates Krizi” ihracatçıyı nasıl etkiledi?
Biz ağırlıklı olarak Ukrayna’ya ihracat yaptığımız için firma olarak krizden çok etkilenmedik. Ama Rusya ihracatı durdurduğu için sadece Antalya’ da 300 tır domates elde kaldı. Buda 20 günde sadece Antalya’da 20 trilyon maddi zarar oluşturdu.
-Elde kalan 300 tır domatesi nasıl erittiniz?
Yaş sebze- meyve sektörünün amiral gemisi domates… Çok fazla üretim var. Çoğu ölü fiyata salçaya gitti, bir kısmını iç piyasaya verdik. Bir kısmını da Romanya, Ukrayna, Moldovya gibi ülkelere gönderdik. Yani bu 1 aylık süreçte amiral battı. Rusya pazarı kapalı kalsa bizim yüzümüze kimse bakmaz. Çünkü üretimimiz çok fazla…
-Kriz öncesi ihracatçılar olarak böyle bir kriz çıkacağından haberdar mıydınız?
Elbette. Çalıştığımız firmalar bizleri böyle bir karar çıkabileceği konusunda uyarmıştı. 10 gün sonrada bu karar çıktı. Ama bu on günlük süreçte birçok firma kapasitesinin üzerinde ihracat yaparak Rusya’nın 1 aylık domates ihtiyacını karşıladı. Gemiler hep dolu gitti. Bu domates Moskova ve Rusya’ya 1 ay yeterdi.
-Rusya uzun zamandır ihracat yapılan bir ülke. Bu zirai ilaç analizleri neden son dönemde gündeme geldi?
Biz Avrupa standartlarında üretim yapıyoruz. Antalya’da problem yok zaten. Ama Demre, Fethiye, Ovacık, Mersin ya da Gazipaşa civarında analizlerde sorun çıkabilir. Ama Kumluca’dan Serik’e kadar olan bölgede analiz değerleri Avrupa standartlarındadır. Biz yıllardır komisyonculukta yapıyoruz. Ürdün’den, Suriye’den, İran’dan ürünleri Rusya’ya ihraç ediyoruz. Bizden çok daha vasat bir üretimi olan bu ülkelerde sorun olmaması akıllara bunun sebebinin siyasi olabileceğini getirdi. Ürdün’den Rusya’ya kriz döneminde 8 tır kiraz ihraç ettim. Ne analiz var ne bir şey… Bizden çok daha mı iyiler? Aksine vasat bir üretim var.
Eğer bu kriz 15 gün sonra çıksaydı bizi çok fazla etkileyemeyecekti. Zaten biz çoğunu göndermiş olacaktık, ihracat bitmiş olacaktı, geriye kalanı da iç piyasada eritebilirdik. Kriz sonrası Bulgaristan ve Romanya’ya kilosu 300 yeni kuruştan domates ihraç edildi.
-Son yıllarda tüketicinin organik tarıma çok büyük bir ilgisi var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Organik tarımın maliyeti çok yüksek. Yapan arkadaşlarımız var. Domatesin dönümünden bir kaç ton mal alıyor. Normal çiftçi 10-12 ton ürün alır. Organik tarım kolay bir şey değil. Belli kriterleri var. Çok ciddi bir yatırım. Maliyeti çok yüksek ama bunu satışa yansıttığınızda mal elinizde kalıyor. İhracata kesinlikle uygun olmayan bir durum…
-Bütün ürünlerde organik tarım başladı ve hatta Antalya’da Organik Pazar açıldı. Bu kadar çok organik üretim var mı?
Organik Pazar açıldı ama onlar organik değil… Sadece topraksız üretim var. Antalya’da bu kadar yoğun organik tarım olduğunu sanmıyorum. Ben duymadım. Burada topraksız üretim var. Organik tarımda hiçbir ilaç ve yan madde vermeden, doğal yolla ürün almanız lazım. Bu yüzden de üretim az oluyor. Topraksız üretimi yine gübre vererek ilaçlayarak alıyorsun. Antalya’ da yaygın olan topraksız üretim...
-Tohum kaynaklarının ve çeşitliliğin azalması üreticiyi nasıl etkiliyor?
Şimdi virüse ve toprak hastalıklarına dayanıklı tohum var. Vatandaş ekim yaptığında pürüz(virüs) olursa ürün alamıyor. Bütün emek boşa gidiyor. Şu anda İsrail’den gelen güzel tohumlar var. Aynı zamanda bu tohumların raf ömrü de uzun oluyor. Bu tohumlar kullanıldığında domatesin raf ömrü 20 güne kadar çıkıyor. Özellikle ihracatta raf ömrü çok önemli… Bu kullanılan tohumların insan sağlığına hiçbir zararı yok sadece virüse ve hastalığa karşı daha dayanıklılar hepsi bu…
-Halk arasında hormonlu sebze- meyve olarak bilinen ürünlerde zararlı olan zirai ilaç mı yoksa hormon mu?
Hormon kesinlikle zararı olan bir madde değildir. Sadece sebze meyveyi büyütmeye yardımcı bir maddedir. Domates, biber, salatalık gibi ürünlerde hormon bulamazsınız. Hormon daha çok kabakta kullanılır. Artık hormon kullanımı bitmek üzere. Son zamanlarda Bambus arıları kullanılmaya başlandı. Çok sıcak ve soğukta arı çalışmaz. Normal zamanda zaten arı kullanılıyor. Hormon kalmadı neredeyse… Asıl zararlı olan zirai ilaç kalıntısıdır. Ama onu da Antalya’daki ürünlerde bulamazsınız. Burada çok sıkı bir denetim yapılıyor. Avrupa standartlarında üretimimiz var. Şimdi zirai ilaç bayileri sıradan değil artık. Danışmanlarla çalışılıyor. Çiftçi ilaçlamadan sonra ne zaman ürünü toplaması gerektiğini biliyor. 2000 yılında Hamit Abbasoğlu’ yla beraber biz bu ilaç olayında çok ciddi gelişme kaydettik.
-Rusya’nın uyguladığı bu ambargonun ilerleyen yıllarda tekrarlanmaması için sizce ne yapılması gerekir?
Bu işin çözümünü biz İlhami Kaplan’la beraber üç sene önce bakanlığa önermiştik. Barkod sistemine geçilmesi lazım. Böylece her üreticinin malı belli olacak. Vatandaş ilaç atarken düşünecek. Benim malım artık belli olacak diyecek. O zaman ne ihracatçı ne de diğer çiftçiler zarar görmeyecek. Kimin malı sorunluysa o belli olacak. Böylelikle iç piyasanın da önü açılmış olacak. Bu işte ilgisi olanda konuşuyor, olmayanda… Bu yüzden tarım batmak üzere. Vatandaş almıyor artık, yemiyor. Erman Toroğlu 20 sene önce Ankara halinde komisyonculuk yapmış. Kendisi hakem, futbol konularında konuşsun, hakemliğini yapsın. Onun televizyonda yaptığı açıklamalar iç piyasayı bitirdi. Çiftçinin çok zararı oldu. Uğur Dündar Antalya’ya gelip bizim misafirimiz olup olayı keşke yerinde inceleseydi de görseydi bakalım ilaç kalıntısı var mı, yok mu? 20 senede komisyonculukta çok şey değişti. Antalya çağ atladı. Erman Toroğlu, bu konularda konuşacak biri değil…
-Üreticinin en büyük sorunu şu anda nedir?
İthal arı ve tohum kullanılıyor. Bu da maliyeti arttırıyor. Geçenlerde tohumun gümrük fiyatını yükselttiler. Aslında çiftçiye bazı zamanlarda mazotu nasıl ucuz yapıyorlarsa tohumun gümrük girişinde de bu olması lazım. Ama bundan sonra zor. Gübrenin fiyatı 25 yeni liradan 100 yeni liraya çıktı. Bu işin içinden çıkılması zor hale geldi. Maliyet sürekli artıyor ama bunu satışa yansıtamıyorsunuz. Mazotta dünyada bir kriz var. Sektör her geçen gün daha da zora giriyor. Bizi şu ana kadar Rusya kapısı kurtardı. Çok büyük bir ülke… Rusya dünyanın ikinci büyük pazarı. Petrol ve doğalgazdan dolayı zengin bir ülke. İster istemez halkının sağlığını da düşünüyor. Bizim için en iyi pazar Rusya. Uzak yerlere tırla mal gönderemezsiniz. Uçakla transferinde maliyeti çok yüksek.
-İhraç ettiğiniz ürünlerde Tarım İl Müdürlüğü’nün analiz kriteri nedir?
Her tır için ayrı analiz alınır. Tır yüklenir, görevliler gelir her kasadan rastgele ürünler alarak analize gönderir. Tırlar yüklü halde soğuk hava deposunda bir iki gün bekler. Analiz sonucuna göre de yola çıkar. Bu her seferde tekrarlanır. Antalya bunu her seferinde yeniden yapar ama başka yerlerde adam 5 tırlık analizi bir seferde alabiliyor. Böyle olunca da ihracatın yapıldığı ülkede sorun çıkabiliyor. Bu sene Mersin Erdemli’den, Tarsus’dan da çok mal gitti. Ama “domates krizi” Antalya’nın üzerine kaldı. Antalya dışında kalite çok düşük ama fiyat çok cazip. Biz 1800 yeni liradan domates satarken, diğer illerde ve ilçelerde 1300 yeni liradan mal satıldı. Bir tır malda 100 bin yeni liraya yakın fark demektir bu. Bu memleketin hepsi bizim. Kim bu ülkeye döviz getiriyorsa alnından öpmek lazım. Ama düşük fiyata ihracat kaliteyi de düşürüyor.
-Geçen yıllar içerisinde tarım sektöründe neler değişti?
Tarım sektöründe her şey değişti. Seralar artık daha yüksek. Fideler 60 cm arayla ekilmeye başlandı. Havalandırma sistemleri kuruldu. İthal tohum ve Bambus arıları kullanılmaya başlandı. Üretim ve verimlilik arttı. Şu anda Hollanda’da, Fransa’da durum neyse bizde aynı teknolojiyi kullanıyoruz. Hatta şu anda Avrupa ülkeleri Fas ve Cezayir’de seralar yapmışlar ve bu seralar bizim seralarımız diye göstermişler ve gümrüksüz bu malları Avrupa’da satıyorlar. Bize bu konuyu maille bildirdiler. Şuan da araştırılıyor.
-Üniversiteyle Yaş-Sebze Meyve Komisyoncuları Derneğinin ortak AR-GE çalışmaları oluyor mu?
Zaman zaman oluyor ama maalesef çok fazla etkileşim yok. Üniversiteyle her konuda ortaklaşa çalışmak biz de isteriz. Bizim gibi komisyoncu birçok arkadaş zirai ilaç danışmanları ile çalışıyor. Bu danışmanlar sadece denetim yapıyor ve çiftçiye ilaçlamayı nasıl yapması gerektiğini anlatıyor. Haftada bir seraları gezip denetim yapar ve ilaçlama programı çıkarırlar. Böylece bir noktada kontrollü üretim yaptırmış oluyoruz. Antalya Hal’i bacasız bir sanayidir. 2007 yılında 760 bin ton üretim yapıldı. Bunun % 40’ ı domates… 11 trilyon belediyeye hal rüsumu ödendi. Antalya Hal’i Ortadoğu ve Balkanların en büyük üretim yeri…
-Tarım arazilerinin imara açılması ihracatçıları etkiledi mi?
Tarım arazilerinin imara açılmasından herkes zarar görüyor. Önceden Antalya bölgesinde Kırcami’de yeşillik alınır satılırdı. Zamanla bu üretim İzmir’e kaydı. Bartın, Zonguldak yeşillik ekmeye başladı. Önceden biz çok ciddi üretimle yeşillik satardık. Ancak bu illerde don olayı yaşanırsa Antalya’ya gelecekler o da artık olmuyor. Antalya’yı ihracat kurtarıyor. Hemen hemen 9 ay buradan ihracat yapılıyor. Diğer şehirlerde bu 3 ay falandır. Domateste senede iki kez hasat yapılır. Biz sera üretimi yaptığımız için sezon bizde uzun…
-Küresel ısınma tarım sektörünü nasıl etkiledi?
Küresel ısınmadan dolayı bu yıl ayrıca zarar edildi. Sıcaklığın 2 derece artması virüs ve toprak hastalıklarını arttırdı. Çiftçi bu sene bunu çok yaşadı. Fideleri söktü yeniden dikti. Bir dönüm arazide 100 fidede olan bu sorun bu yıl çoğu kişide tarlanın tamamına yayıldı. Tam ilk ürünü almışlardı fideler hastalandı. Bu yüzden virüse ve hastalığa dayanıklı tohum çalışmalarına ağırlık veriliyor. Bunun tek çözümü dayanıklı tohum olacak. Kışın çıkan bir fırtına ya da sel zaten seralara ciddi zararlar veriyor. Sonuçta bir canlı yetiştiriyorsunuz, riski de oldukça yüksek oluyor.
-Tarım sektörünün büyüme hızı nasıl?
1995 yılında başlayan büyümeyle çok ciddi rakamlara gelindi. Tarladan verim alamayan çiftçi sera üretimine döndü. Uçaktan baksanız Antalya’nın her yeri bembeyaz örtüdür. Kredilerin çıkması, Rusya pazarının açılması seracılıkta atılım yarattı. Bir dönem nar pahalılaşınca herkes nar dikti ama son yıllarda yine ağırlık domates ekiminde. Antalya’nın domatesi raf ömrü en uzun olan domates. Yaklaşık 20 gün dayanır. 90’lı yıllarda bir dönüm serası olan çiftçi şuan 60 dönüm sera sahibi. Sektör kendi kendini yeniliyor. Tarım fuarlarının bu konuda çok etkisi oldu. Tarım sektörünün önü açık. Çiftçi yeniliklere açık ve uygulamayı kabul ediyor.
-Topraksız tarım çiftçi tarafından nasıl karşılandı?
Maliyeti çok yüksek. Topraksız tarımda maliyet kiloda 400-500 yeni kuruş civarında. Maliyeti kurtarması için pahalı satmak gerekecek. Ama talep ucuz domates üzerine. Ben kısa zamanda kullanılacak bir sistem olduğunu düşünmüyorum. Verim daha iyi olsa da ısıtma ya da soğutma sorunu olacak. Belli bir ısıda tutulması gerekiyor. Topraksız tarımın periyodu uzun… 6-7 ay üretim yapılabiliyor eğer maliyeti düşerse ciddi ölçüde tercih sebebi olabilir. İklimi daha müsait olan İzmir Dikili ya da Mersin’de daha çok tercih edilen bir sistem.
- Yaş sebze- meyve ihracatının riskleri neler?
Biz aynı zamanda komisyoncuyuz da... Komisyoncu öcü gibi görülüyor ama bizler çiftçinin garantisiyiz. Çiftçi bize gelir, fidesini veririz, gübresini veririz, her türlü ihtiyacını karşılarız. Bunun geri dönüşümünü 6 ay sonra alırız. Faizsiz bir yatırım bizimki… O yıl hasatta sorun olursa üretim bir sonraki yıla kalıyor ve bu ciddi bir risk, sonuçta canlıyla oynuyorsunuz. Biz çiftçiye parasını hemen vermek zorundayız. % 8 bize kalıyor ama masrafı düşünce fazla bir parada etmiyor. İhracat için üretime destek vermemiz şart. Ama ihracat yaptığımız en iyi firmalar bize 3 ay sonrasına çek gönderiyor. Üretim olduğu için satmak zorundayız. Son zamanlarda ihracattan yapılan geri dönüşümlerin dozu kaçtı. Antalya Hal’inde satıcı değil alıcı olacaksınız. Biz her şeyi kendimiz üretiyoruz. Yılda 30 milyon fide üreten fabrikamız var. Ürünler için 25 farklı plastik kasa yapanda bir yer açtık. Satışı da kendimiz yapıyoruz. Sanayiden üretime kadar bu işin içindeyiz. Marketler 40 günde ödeme yapıyor ama % 2 kesinti yapıyorlar. Marketler işçisinin parasını bizim sırtımızdan çıkarıyor zaten…
-Domates üretiminde halkın en büyük şikayeti lezzetini ve görünümünü kaybetmiş olması. Bunun sebebi nedir?
Tohumundan kaynaklanıyor. İçi beyaz olan domatesin raf ömrü daha uzun oluyor. Genelde uzun yola giderken onlar tercih ediliyor. İç piyasada satılan domatesler bunlar değil. İhracatda en önemli şey raf ömrünün uzun olması. Hibrit tohumun çıkış sebebi de ürünün raf ömrünü uzatmak ve dayanıklılığını arttırmak. Önceden domatesi alırdın Kepez üstüne çıkıncaya kadar suyu akardı. Halbuki şimdi öyle değil. Bunun sebebi, ilaçlar ya da hormon değil. Sadece kullanılan tohumdan kaynaklanıyor.20 yıl önce yıldız domates vardı. 60 kiloluk sandıklarla gelirdi. Döker giderlerdi. Yıllar içinde 10 kiloluk sandıklarla gelmeye başladı. İşçiler seçtikten sonra domatesin bozuk olanını köylüye iade ediyorlar. Aradaki fark işte bu yıllar içindeki… Gün gelecek köylü kendisi domatesi seçip getirmeye başlayacak. Kooperatiflerle çalışılmaya başlanacak. İki kere iş olmayacak. Çekirdekten üretilen domates yemesi lezzetli ama dayanıklı değil. Verimi de hibrit tohuma göre yarı yarıya az…
-İyi domatesi nasıl anlayacağız?
Pazardan domates alıyorsunuz diyelim. Sapının olduğu yerde çiçek izi vardır. O hormonludur. Hormonlu domateste çiçek, sapının yanında kalır. Ama çiçek izi yoksa ve domatesin altında küçük bir saçak izi ya da saçak varsa o arılıdır. Arılar çiçeğini domatesin altından atarlar. Arılı domatesle, hormonlu domatesin en belirgin farkı budur.
-İhracat yapılan domatesin standart bir ölçüsü var mı?
Rusya iri domates alır. En büyüklerini Rusya alır. Romanya, Moldovya, Ukrayna daha ufak, kibar orta boy domates alır, Bulgaristan ise daha açık pembe küçük domatesi alıyor.

Erdoğan Ekinci Kimdir?
1.8.1965 yılında Burdur Gölhisar’da doğdu. 1976 yılında amcasıyla beraber başladığı Sebze- Meyve Komisyonculuğu ve ihracatında 1987 yılında Ekinciler ismiyle faaliyet gösterdi. 1999 yılında Erdoğan Ekinci Yaş Sebze Meyve İhracatı firmasını kuran Erdoğan Ekinci, Yıldız Fide ve Kasa Plastik fabrikalarının da sahibi. Antalya Ticaret Borsası Meclis Üyesi olan Erdoğan Ekinci, evli ve iki çocuğu var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder