18 Mayıs 2009

ERDOĞAN DAVRAN


Antalya Devlet Opera ve Balesi Müdürü ve Sanat Yönetmeni Muhsin Erdoğan Davran… Sanatçı bir ailenin oğlu olan Davran , “Ben annemin karnındayken bile sahnelerdeydim, yani 43 yıldır sahneden hiç inmedim ”diye özetlediği sahne hayatında sayısız başarılara imza atmış bir isim… Kendisi de viyolonsel sanatçısı olan Erdoğan Davran iki yıldan beri Antalya Devlet Opera ve Balesi’nin mucizeler yaratan ekibinin lideri... Haşim İşcan Kültür Merkezi’nde sahnelenen her eser adeta insanı tarihte bir zaman yolculuğuna çıkarıyor. Sahne ışığı, dekor, kostüm ve kareografiye birde sanatçıların performansı eklenince bu büyüleyici güzelliği tarif etmek zorlaşıyor. Son derece kısıtlı bir bütçeyle ve kadrodaki ciddi eksikliklere rağmen Antalya Devlet Opera ve Balesi bu yıl sahnelediği eserlerle bir mucize yarattı ve seyirci sayısını 14 binden 25 bine çıkardı. Sezon genelinde yüzde elli doluluk yakalayan ekip küçük imkanlarla, önemli eserler ortaya çıkardı.
Erdoğan Davran ile Antalya’daki opera ve bale izleyicisini, Antalyalıların sahne sanatlarına bakış açısını ve önümüzdeki seneye dair projelerini konuştuk. Sahnelerde unutamadıklarını, hayallerini ve Antalya’ya olan sevgisini bizlerle paylaşan Davran, insanlar hala opera denildiğinde korkuyor, ben bu imajı yıkmak için çalışıyorum dedi.
Türkiye’de ilk defa Antalya’daki E tipi cezaevinde gösteri yapılmasını sağlayan Erdoğan Davran mahkumlardan aldıkları tebrik mektuplarından bahsederken gözleri ışıldıyor.Bu çalışma sonrasında aldığı tepkilerden son derece memnun olan Davran , opera ve bale eserlerini uygun sahne bulunduğu takdirde ,sosyal organizasyonlara destek vermek amacıyla da sergilemek istediklerini söyledi.
-Antalya Devlet Opera ve Balesi bu yıl kaç gösteriye imza attı?
Bu yıl 63 gösteri yapıldı. Bunun yanında Malta, Kıbrıs, Viyana ve Alanya’ya turneye gidildi ve toplamda 75 gösteri yapıldı.
-Geçen seneye göre bu seneki seyirci sayısında artış oldu mu?
Geçen sene 14 bin biletli seyircimiz vardı. Bu yıl çok kısıtlı imkanlarımız olmasına rağmen doğru eserler seçtik ve seyirci sayımız 25 bine yükseldi. Bu sayı biletli seyirci sayısıdır davetiyelerle birlikte bu rakam çok daha yüksek.
-Genel Müdürlük size hangi imkanları sağlıyor?
Bize sadece bütçe olarak imkan sağlanıyor. Ama verilen bütçe son derece yetersiz. Bir opera kadrosu için minimum rakamlar vardır. Bizim kadroda o da yok.Mesela koronun 60 kişi olması gerekiyor bizde 30 kişi var.6 kişi viyolonselci olması gerekiyor bizde 1 kişi,4 tane korno sanatçısı olması gerekiyor bizde hiç yok.Balede herkes her görevi yapıyor.Kuğ Gölü balesini sergileyemiyorum bayan dansçım çok az,Üç Silahşörler’i sergileyemiyorum erkek sanatçım kısıtlı,Romeo ve Juliet gibi klasik bir eser için kadrom yeterli olmuyor.O yüzden sahnelenecek eserleri belirlerken adeta imkansızı başarıyoruz.
-Sözleşmeli ya da misafir sanatçı kadrosu ile çalışıyorsunuz. Niçin yıllardır çalışan insanlar kadro alamıyorlar?
Maliye Bakanlığı’ndan kurulacak olan kurumların kadrosu çıkar. Antalya Opera ve Balesi için kadro bu kadar çıkmış. Geçen sene seçim öncesinde çok büyük çaba sarfettim. Elinizdeki kadronun yarısı oranında ek kadro isteyebiliyorsunuz.Bu fikre ilk başta sıcak bakıldı.Ama seçimlerden sonra bakan değişti ve kadro alamadık.Şimdi kanun yine değişti.Kadro için Bakanlar Kurulu onayı gerekiyor.Böyle olunca da son derece bir kadroyla başarılı olmaya çalışıyoruz.108 kişi kadrolu sanatçı ekibim var.Bunun dışında 40 kişilik temizlik ve güvenlik ve buna ek olarak idari personelim var. Misafir sanatçı kadrosu da eklenince toplam 300 kişilik bir ekibiz. Yaratıcı kadro takviyesine ihtiyacım var. Erkek terzim yok, bayan terzim 1 kişi.Işık ekibi 2 kişi,ses efekt şefi 1 kişi,dekor makinistleri 3 kişi, marangoz, boyacı, demirci 1 kişi ve kimsenin hastalanma lüksü yok.Yedekleri olmadığı için kimse hastalanamaz bizim ekipte… Böyle bir ekiple opera yapmak o kadar zor ki…
-Opera ve baleye ilginin az olmasının sebebi nedir?
Hep gündeme gelen bir konu vardır bu bizim sanat dalımız değil diye… Sanat evrensel bir şeydir. Sanatın milleti ve dili olmaz. Sadece opera ve baleye değil, tiyatroya ya da bizim dediğimiz Türk Halk Müziği’ne, Türk Sanat Müziği’ne de ilgimiz çok az.Bu çok derin bir konu.Dünyanın hiçbir ülkesi bizdeki gibi uygarlıkların yaşadığı bir yer olmamış. Medeniyetler burada doğup ondan sonra Avrupa’ya gitmişler. Sadece Antalya’da birden çok tarihi anfi tiyatro var. Bu ilgisizliğin ilkokuldan itibaren yetiştirilmeyle çok alakası var. Babamın çok önemli bir tespiti var. Babamların gençliğinde müzik derslerinde mandolin çalınır ve şarkı söylenirdi. Ne zamanki blok flüt ağzımıza tıkıldı işte Türkiye’nin de sesi kapandı. Blok flüt çalarken çok fazla yeteneğe sahip olmanız gerekmiyor. Çocukların bu yüzden sesleri ve müzik kulağı gelişmiyor. Çıkan sesiniz hiçbir zaman olmuyor sadece hissettiğiniz oluyor. Mandolin çalarken hem elleriniz hem de sesiniz ve kulağınız çalışıyor. Beyninizin her iki tarafını da kullanıyorsunuz. Bu sanat dalının en büyük getirisi beyindeki açılımlar, başarı ve aydınlık yüzler…
-Opera ve bale sanatı pahalı bir sanat dalı mı?
Bu sanat dalını kabul ettirmek zor. Bilet ücretlerimiz 8 ytl ama sahne çalışmaları çok yüksek paralara ihtiyaç duyuyor.En büyük zorluğu parasal zorluklar.Çünkü pahalı bir sanat dalı ve aynı zamanda çok kişiyle yapılan bir sanat dalı.Kişi sayısının fazla olması,kostüm ve dekor masrafını arttırıyor. Sponsor olmayı kimse istemiyor. Söz verip iptal eden firmalar oldu. Sahnenin de buna uygun olması lazım. Türkiye’de opera ve baleye uygun sadece bir tane salon var.Diğerleri dönüştürülen yerler…Akustiği olmayan, konferans salonundan bozma “opera sahnesi” olur mu? Opera salonunda konferans yapılır da, konferans salonunda opera-bale yapılıyor. Yine de elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz.
-Haşim İşcan Kültür Merkezi’ndeki salonun fiziki özellikleri opera-baleye uygun mu?
Ses sanatı için akustiği mükemmel ama binanın yapılış amacı bize uygun olmadığı için ciddi sorunlar yaşadık. Salonumuzda kulisimiz yok. Tiyatroyu alt salona almak zorunda kaldık. Sahneyle ilk seyirci arası 9 metre olduğu için arka sıralara ses gitmedi. Bizim kullandiğımız salon 800 kişilik. Diğer illerdekiler 500-600 kişilik salonlar.Eğer 500 kişi gelmişse aslında salon dolu demektir ama bizde salon boş gibi duruyor.300 kişilik boş yerim kalıyor.İlk zamanlar yaşanan sıkıntılara espirili yaklaştım. Ben evime misafir davet ediyorum diyordum. Ama yanınızda muhakkak açılır -kapanır sandalye, şemsiye ve çay, kahvenizi getirin diye de ekliyordum. Oyunlarda ara verildiğinde fuayede çay kahve içilebilecek,oturulabilecek yer yoktu.Yağmur yağdığı zaman çatısı akıyor oyunlar iptal oluyordu.Neyse ki bu sene cafemiz açıldı ve çatı ile ilgili bakanlıktan onarım talimatı verildi.
-Halkımızda opera ve balenin sıkıcı olduğuna dair bir önyargı hala var mı?
Damdaki Kemancı oyunu yaklaşık 3 saatlik bir oyun. Galasında vali yardımcılarımız, il emniyet müdürümüz geldiler ve makam şoförleri dışarıda bekliyordu.3 saat burada beklemeyin sizde içeri girip oyunu izleyin dedim. Memnun kalmazsanız 1.perdeden sonra çıkın dedim. Şoförlerin 3 tanesi salona geçti,1 tanesi inat etti girmedi.Ben anlamam böyle şeyden dedi.Temsil bittikten sonra 3 saatini dışarıda geçiren şoför çok sıkılmıştı.Oysa oyundan çıkan diğer şoförler bana teşekkür ettiler. “İyi ki bizi izlememiz için zorlamışsınız, biz hayatımızda ilk defa böyle bir şey izledik. Bizim korktuğumuz bir sanat dalıydı opera ve bale ama gördük ki korkulması değil sevilmesi gereken bir sanat dalıymış” dediler. Yeni bir şeyin tadına bakarken ilk başta çekinseniz de, o lezzet sizin vazgeçilmeziniz olabiliyor. Opera-balede böyle bir şey tadını alırsanız vazgeçemiyorsunuz.
-Damdaki Kemancı eserinde Cihan Ünal ile çalışmanız sizi nasıl etkiledi?
Antalya opera-balenin Haşim İşcan’daki yerinin iyice benimsenmesi için, hem de yaptığımız eserlerin günümüze uyarlanması konusunda bizim için çok doğru bir tercihti. Bu sene içinde yeni isimler gündemde şu an görüşmeler devam ediyor. Cihan Bey’in gelmesi, eserin yönetmeni olması ve kendisinin oynaması halkın dikkatini çekmek için çok doğru bir çalışmaydı. Eser sahneye çıkana kadar Cihan Ünal ismi Damdaki Kemancı’nın önündeydi ama Cihan Bey’in oynamadığı temsillerde de ilgi aynı yoğunlukta devam etti. Bu sezon Damdaki Kemancı ve Harem balesi kapalı gişe oynadı.
-Önümüzdeki sene için hangi oyunları seçtiniz?
İstanbul’da 6 senedir kapalı gişe oynayan “Mutlu Prens” adlı çocuk oyunu önümüzdeki senenin ilk oyunu olacak. Devamında “Geridekiler” bale gösterisi, “Sivil Berber” operası, “Beethoven 9. Senfonisi” konserimiz olacak. 14 şubattan itibaren “Carmen” balesi, “Yarasa” opereti,Devlet Sanatçısı “Ayhan Baran’ın Konseri”, “Rigoletto” operası ve “Ali Baba ve Kırk Haramiler” önümüzdeki senenin yeni eklenen eserleri olacak. “Harem”, “Damdaki Kemancı”, “IV.Murat”, “Madam Butterfly”, “Fındıkkıran” ve “Korsan” balesi de devam eden eserlerimizden olacak.
-Antalya Opera-Balesi’nin en büyük sıkıntısı denir?
En büyük sıkıntı prova salonlarımızın olmaması. Umarım bu sene çözülür. Balenin prova yapması için her gece dekorlar oyundan sonra sabaha kadar sökülüyor. Ertesi gün provadan sonra tekrar kuruluyor. Dekorlar için 3 kişilik bir ekibim var. Sanatçılar ve diğer teknik kadro da bundan dolayı dekor ekibine bütün bir yıl yardım etti. Koro provalarını fuayede yapmak zorunda kaldı ve bilet almaya gelenlere müzik ziyafeti çektiler. Opera Lara’daki idari binayı kullandı. Bütün bir yılı çok zor geçirdik. Bu sene sinema salonlarını prova için kullanabilirsek bizim için çok iyi olacak.Klasik bir bale eserinin en az 2 ay çalışılması gerekiyor.Opera eseri için solist sanatçılar 6 ay öncesinden çalışmaya başlar.Koro için bu süre 1- 1,5 aydır.Son 20 gün sahnede prova yapılır.Koro ekibim 30 kişi ve kalabalık olsun diye figüranlar kullanmak zorunda kalıyoruz.
-Yerel yöneticilerden ve devletten destek alıyor musunuz?
Devlet desteği sadece kısıtlı bir bütçeyle olabiliyor. Ülkesel tanıtıma daha çok önem verilmeli.Türkiye’de tüm dünyanın tanıması gereken sanatçılar ve Türk Opera eserleri var.Yerel yönetimden ne destek alıyorum, ne köstek oluyorlar.Bana bu iki sene içinde en çok destek olan grup yazılı ve görsel medya…Haşim İşcan Kültür Merkezine ciddi bir ulaşım sorunu var.Akşamları ne taksi,ne dolmuş ne de otobüs bulamıyorsunuz.İnsanlar sadece kendi arabaları ile gelebiliyorlar.Yerel yönetimden tek isteğim buraya bir otobüs tarifesi konulması. Üniversite öğrencilerinin katılımı çok az. Bunun da bir sebebi ulaşımın olmaması. Oyunlarımıza Antalya protokolü katıldığı zaman izleyici sayımızda ciddi artış oluyor.O yüzden galalarımızı desteklemelerini rica ediyorum. Beni ve sanatçılarımı besleyen tek şey alkışlanmak…
-Önümüzdeki günlerde 15. Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali yapılacak. Aspendos’un tarihi yapısı bu çalışmalardan zarar görmüyor mu?
Koruma Kurulunun incelemeler sonucu belirlediği bir takım kurallar var. Aspendos’daki ses desibeli sınırının üzerine çıkılırsa, bu çökmelere neden oluyor.2200 kişinin üzerinde seyirci almaması gerekiyor. Bunun sebebi tarihi yapıyı koruyamamamız ve restore edemememizle ilgili.2200 seyirci sayısının üzerine çıkıldığı zaman hem ağırlık yönünden hem de sadece alkışlamak bile çökmelere sebep oluyor.Yaşandıktan sonra önlemin alınamayacağı bir tehlike bu.Kaybolan tarihi mirasın yerine getirilemeyeceği bir durum bu.Bu kararlar bundan dolayı alınmış ve uyulması gerekiyor.
-Antalya’da oturmuş bir opera - bale izleyicisi var mı?
Evet bunu başardık. Yaklaşık sayı 15 bin civarında. Onlardan çok güzel tebrikler alıyorum. Karşılıklı fikir alışverişinde bulunuyoruz.Bunlardan biriside artık üst yazımız var.Böylece yabancı dillerde sahnelenen oyunların konusunu izleyici üst yazıdan takip edebiliyor ve oyuna daha hakim oluyor.Madam Butterfly oyununun başarısı buna bağlı.İtalyanca oynadık ama herkes üst yazıdan konuyu takip edebildi ve daha anlamlı oldu.Ben Türkçe oynasaydım bile bu kadar başarılı olmayacaktı.
-"La Diva Turca” lakaplı dünyaca ünlü soprano Leyla Gencer’in külleri İstanbul Boğazı'na serpildi. Bu olay bazı kesimlerce eleştirildi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Dünya opera sahnelerinde bir devir kapandı. Bu onun inancıydı. İstanbul’a ve Boğaz’a aşık bir sanatçıydı. Türkiye ilk kez böyle bir cenaze törenine şahit oldu bu yüzden saygı duyanlar kadar eleştirenlerde oldu.Ama bu olay insanların kişisel tercihidir ve saygı duyulması lazım.Dünyanın en meşhur sanatçılarının olduğu bir dönemde azimli çalışıyor olması, Leyla Gencer’i bir dünya sanatçısı yaptı.Türk olduğu için ilk başlarda geri planda kalmış ama bu onu daha da hırslandırmış.Amerika’da bir konsere giden Leyla Gencer konser sonrası, Maria Callas ‘ın kendi konserini iptal etmesiyle tanınıyor.Leyla Gencer’i ikna eden menajer bu konser için de Leyla Hanım’la anlaşıyor.Leyla Gencer repertuarında olmayan bu eseri 5 günde sahneleyerek ayakta alkışlanıyor ve o günden sonra Leyla Gencer oluyor. İmkansızı başarıyor yani... Çünkü yurtdışında Türk’ün elinden tutan kimse yok.
-Sahnelerde unutamadığınız anılarınız var mı?
Canlı gösteriler olduğu için aslında her oyun bir anı bizim için. Ama bir tanesini hiç unutamadım. Ankara’da Van Gogh operasını oynadık.Van Gogh’u Murat Göksu oynuyordu.Van Gogh’un çıldırdığı ve kulağını kesme sahnesine gelindiğinde, seyircilerin arasından bir adam kalktı ve sahneye doğru çıkmaya başladı.Murat’ın karşısına geldiğinde bir anda adam “Ben geldim Van Gogh,kollarına geldim” diye bir şeyler söylemeye başladı.Murat bir anda “Gel bende seni bekliyordum” diyerek adamı kulise çekti.Çok büyük bir profesyonellikti.Çünkü adam psikolojik tedavi gören biriymiş.Seyirciler bunu oyunun bir parçası sandı ama aslında adamın oyunla hiç alakası yoktu.Biz bile bir anda ne olduğunu anlayamadık.Bu oyunu hiç unutmam.Bunun yanında her oyun bir hikaye bizim için…Notalar,sözler unutulabiliyor,yanlış kostümle yanlış perukla çıkanlar oluyor.Sahnedeki kapı açılmıyor,kapının kolu oyuncunun elinde kaldığı oluyor.Yani komik aksilikler her zaman oluyor.
-Sanatsal anlamda en büyük hayaliniz nedir?
Benim en büyük hayalim Antalya Devlet Opera ve Balesi’nin bir Türk balesi ya da operasını yurtdışına komple gidip sergilemesi. Çünkü biz bu eserleri dünya standartlarında oynuyoruz . Diğer ülkelerden geliyorlar ama biz hiçbir yere gidemedik. Bu organizasyonların düzenlemeleri genel müdürlük tarafından yapılıyor. Antalya Opera ve Balesi Müdürü olarak en büyük amacım özellikle Türk eserini yurtdışına çıkarmak. Bizim yurtdışında sergilenen eserlerden tek farkımız sahnelerin operaya uygun olmaması ve teknik ekip eksikliği. Yurtdışındaki bir eseri izlerken sahne sizi büyülemeye yetiyor. Biz minimal şartlarda maksimum iş yapıyoruz.
-Geçtiğimiz günlerde, cezaevinde bir gösteri yaptınız. Nedir bu gösterinin iç yüzü?
Antalya’da değil Türkiye’de bir ilke imza atıldı. Ressam bir dostum bir trafik kazası sonucu cezaevine girdi. Genel Müdürümüzle birlikte onu ziyarete gittiğimizde bu fikir ortaya çıktı ve Türkiye’de ilk defa bir cezaevinde temsil yapıldı. Bu benim için o kadar özel ve anlamlıydı ki yaşadığım duyguları kelimelerle tarif etmem mümkün değil. Gösteri sonrası aldığımız mektuplardan çok etkilendik. Hatta bir bölümünü paylaşabilirim.Cinayetten hükümlü bir mahkumun bize yazdığı mektupta aynen şu cümleler var. “Size gösteriden dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. O gün yaşadığımı ve daha hiçbir şeyin bitmediğini bir kez daha anladım. Dışarıda bir hayat var ve bizleri bekliyor.Neden vazgeçelim ki? Hayat bir tiyatro ve bizlerse oyuncularıyız. Şimdiki sahnemiz cezaevi… Elbet bir gün alkışlarla biz de sahneyi terk ederiz.” Sanat böyle bir şey işte… Doğru projelerle ulaşırsanız, opera ve balenin her insanın hayatında önemli bir yeri oluyor.
Muhsin Erdoğan Davran Kimdir?
1964 yılında Ankara’da doğdu. Annesi soprano,babası tenor sanatçısı ve erkek kardeşi balet olan Erdoğan Davran Ankara Devlet Konservatuvarı mezunu viyolonsel sanatçısı.1986-88 yıllarında Bilkent Oda Orkestrasında görev yaptı.Ardından Ankara Devlet Opera ve Balesi Solo Viyolonsel,Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğretim üyeliği ve Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestra Müdürlüğü görevlerinde bulundu.1991-2000 yıllarında Yücelen Dörtlüsü’nde yurt içi ve yurtdışında bir çok konserler verip ülkemizi başarı ile temsil etmiştir.2006 yılında geldiği Antalya’da halen Antalya Devlet Opera ve Balesi’nde Müdür ve Sanat Yönetmenliği görevini sürdürmektedir.Keman sanatçısı Ebru Davran ile evli olan Erdoğan Davran’ın Begüm ve Tan isminde iki çocuğu var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder