24 Ocak 2011

ENGELLİLER TİYATRO TOPLULUĞU


"Bu yalnızlığı hak edecek ne yaptım?" İşte bu soruyla başlıyor her şey…

Engelliler, bir yandan engel durumlarıyla mücadele ederken bir yandan da hayata tutunmanın çarelerini arıyor. Başarılı olmak için ise engeli olmayan insanların en az iki katı çalışması gerekiyor. Aslında yalnızca engellilere değil, hayat mücadelesinde zorlanan herkes için bir umut öyküsü onların hikayesi…

Sessiz bir çığlık yükseliyor içlerinden, seslerindeki tedirginlik gözlerine yansıyor kimi zaman…

Engelli insanların daha iyi bir yaşam düzeyine kavuşturulması, toplumsal bir sorumluluk. Engellilerin insanca yaşama haklarının sağlanması için toplumsal konumunun güçlendirilmesi ve yaşam standartlarının yükseltilmesi gerekiyor.

ONLARI BİZLER ENGELLİYORUZ!

Yaşadığımız sokakta, hatta oturduğumuz apartmanda bir veya daha fazla engelli yaşıyor olabilir. Ancak biz onların varlığından haberdar olmayabiliriz; çünkü birçoğu evlere hapsolmuş durumda... Ülkemizde toplam nüfusun yüzde 12.29’u engelli. Bu orana dayanarak yaklaşık olarak 13,5 milyon engelli olduğu tahmin ediliyor. Engelli bireylerin bu denli çok olmasına karşın, bunlarla ilgili çalışmalar sınırlı kalıyor ve birçok ihtiyaçlarına cevap verilemiyor. Engellilere karşı toplumun daha fazla duyarlı olması gerekir ama ne yazık ki, duyarlılık daha çok acıma düzeyinde ortaya çıkıyor.

Engelliler birçok etkenden dolayı evlere hapsoluyor. Bu etkenlerin başında toplumun engellileri dışlaması geliyor. Diğer bir nedense, engellilere yönelik eğitim ve iş olanaklarının yetersiz oluşu. Toplumun engellilere karşı geliştirdiği iki farklı tutum var: Acımak veya dışlamak…

Eğer gerekli önem verilirse, engelliler içinde birçok alanda üstün yetenekli bireyler çıkacaktır. Nitekim kendi çabasıyla birçok başarıya imza atan engelliler var.

İşte bu hafta onlar Cuma Sohbeti’nin konukları… Engelliler Tiyatro Topluluğu “Bu Dünyada Biz de Varız” oyunuyla 19 Aralık’ta Atatürk Kültür Merkezi Perge Salonu’nda sahne almaya hazırlanıyor.

Pozitif Sanat Merkezi’nin engelli oyuncuları hem kendi öykülerini senaryoya döktü hem de sahneliyorlar. Bilet satışından, dekoruna, provalarından, kostümlerine kadar her işi kendileri takip eden oyuncular daha sahneye çıkmadan ayakta alkışlanmayı hak ediyorlar…

ACINMA DEĞİL DESTEKLENMEK İSTİYORUZ

İnsanların engellilere acıması iyi niyetten kaynaklanan bir duygudur. İnsanların birçoğu, bir engelliyle karşılaştığı zaman yardım etmek ister; toplu ulaşım araçlarında yerini verir, kaldırıma çıkmasına yardım eder, karşıdan karşıya geçmesini sağlar. Çoğu zaman da “Allah kimsenin başına vermesin” veya “Allah yardım etsin” diye sessizce geçirir içinden. Peki, bunun dışında engellilere ne yapılır? Hiçbir şey…

Oyunun yönetmeni Erkan Karabaş yürüme engelli… Hayata karşı mücadelesi ve duruşu görülmeye değer…Gittikleri illerde özellikle kamu kurum ve kuruluşlarının kendilerine yaklaşımlarının oldukça üzücü olduğunu belirten Karabaş Antalya’da da buna benzer sorunlarla karşılaştıklarını ve kendileri ile ilgilenilmediğini savunarak bu durumun kendilerini çok üzdüğünü söyledi.

“Bizlere acınmasını değil, destek olunmasını istiyoruz. Bizim oyunumuzun biletlerini bağış yapar gibi alıyorlar, oysa bizler oyunumuzun bilet satışından önce izleyici sayısıyla ilgileniyoruz. Çoğu zaman 500 bilet satılmıştır ama izleyen 30 kişidir. Bunun bizleri ne kadar üzdüğünü kelimelerle anlatamam” diyor.

HATIR İÇİN BİLET ALINDIĞINDA KİMSE GELMİYOR

“Gittiğimiz şehirlerde öncelikle belediye başkanlarımızın hepsi bizlere çok yardımcı oluyor” diyorlar ama kişisel referanslarla bilet satışı yapmaya çalışan grup, satışlar iyi bile olsa oyunu izlemeye kimsenin gelmemesinden şikayetçi… “Engellilerin oyunundan ne olur?” düşüncesinin en çok karşılaştıkları sorun olduğunu belirten oyuncular, “Bazen biletleri alıp gözümüzün önünde yırtanlar oluyor” derken üzüntüleri gözlerinden okunuyor.

Engellinin bir “insan” olduğu, bir birey, bir vatandaş olduğu kabullenilirse çözülebilecek bir konu. Düşünün, yollara bakın, engelli düşünülmüş mü, binalara bakın düşünülmüş mü, devlet dairelerine bakın düşünülmüş mü, parklara, konser salonlarına bakın düşünülmüş mü? Şehrin belli bölgelerine özürlü tuvaleti koymakla, özürlü girişi koymakla iş bitiyor mu? “Bu Dünyada Biz de Varız” cümlesi aslında her şeyi anlatıyor. 19 Aralık’ta AKM’de buluşmak dileğiyle…

- Tiyatroyla tanışmanız nasıl oldu?

Erkan Karabaş: İlk 2002 yılında sahneye çıktık. Bugüne kadar oynadığımız bütün oyunlar engellilerin yaşamlarını anlatıyor. Oyunumuzun kadrosunu da engelli arkadaşlarımızdan seçme nedenimiz onları sosyal hayatın içine çekebilmek. Evine kapanan birçok arkadaşımızı artık sahnede görebilirsiniz. Tek amacımız bir şeyler yapabildiğini önce kendisine sonra çevresine ispatlayan bir şeyler yapabildiğini fark eden engellilerin olduğunu gösterebilmekti.

- Oyunda kaç kişilik bir ekipten oluşuyor?

Erkan Karabaş : “Bu Dünyada Biz de Varız” oyunumuzu 12 engelli arkadaşımla beraber sahneliyoruz. Çoğumuz 8 yıldır sahneye çıkıyor. Kadroda görme engellilerin sayısı daha fazla. Yeri geldiğinde onlar bizim ayağımız biz onların gözü oluyoruz. Bizlerin arasında engel olmaz. Biz engelleri çoktan aştık. ‘Nasıl hayatta yan yanaysak sahnede de yan yanayız’ diye çıktık bu yola ve 12 sene oldu. Oyuncu olmak isteyen ya da tiyatroya gönül vermiş tüm engellilere kapılarımız sonuna kadar açık ve çalışmalarımız sosyal hayatta bizleri görmezden gelmeye çalışanlara bir cevap niteliğini taşımaktadır. Amacımız engelli insanların hem sosyal hayatta hem de sanat dünyasında aktif olmalarını sağlamak. Oyunumuzu Antalya’daki tüm engelliler ücretsiz izleyebilirler.

- Sahneye çıkmak, alkışlanmak hayatınızda neleri değiştirdi?

Erkan Karabaş: Ben tiyatroyla tanışana kadar diğer engelli arkadaşlarımla görüşmezdim. Dışarı çıktığımda engelli birilerini görmek istemezdim. Onlarla aynı ortamda bulunmamak için uğraşıyordum. İçine kapanık yalnız bir hayatım vardı. Çoğu zaman evden bile çıkmak istemezdim. Tiyatro hepimizin hayatında çok şeyi değiştirdi. Yaşadığımızı, yaşama hakkımızın sağlıklı bireylerle eşit olduğunu anlamamızı sağladı. Toplumun bizlere bilinçsiz yaklaşımı, engellilere acıyarak bakmaları bizleri topluma kazandırmak yerine kendi içimize çekilmemize, özgüvenimizin azalmasına sonunda da evimizden çıkamaz hale gelmemize neden oluyor.

- Engelli bireylerin sorunlarının başında ilk sırada neyi söylersiniz?

Hüseyin Öğreden: Bir engelli olarak olaya bakarsak, engellilerin yaşamlarında çok önemli sorunlarının olduğunu görürüz. Hatta bu sorunları yaşadığımız için zorluklarıyla karşılaştığımız için sanırım bunu en iyi engelliler olarak bizler ifade edebiliriz. Galiba engelleri aşma kabiliyetimiz sayesinde engellerimiz azalacağına artıyor. Sorunlarımızı öncelik sırasına göre değerlendirilerek, çözümü konusunda uzun vadede çalışmaların yapılması gerekiyor. Bu çalışmalara engelli ailesi, toplum ve hükümetler katılmalıdır. İşte bu şekilde düşündüğümüz zaman, engellilerin yaşamındaki sorunları olarak, işsizlik, eğitim, sosyal faaliyetler, çevre düzenlemeleri, engelliye uygun alışveriş merkezlerinin sınırlı sayıda olması, engellilerin meslek edindirme çalışmalarının yeterli seviyede olmaması, temsil noktasında oransal olarak çok zayıf bir durumda olması, toplumun sadece acıyarak bakması, kurumların üstlerine düşeni yapmaması gibi daha birçok sorun var. Bu sorunlar engellilerin yaşamış olduğu önemli sorunlardan sadece birkaç tanesidir. İşte bu sorunların olması engelli insanların zaten düşük olan yaşam standartlarının daha da düşmesine neden oluyor. Bütün bunları düşündüğümüz zaman bu sorunların çözümü konusunda çok az şey yapıldığını söyleyebilirim. Batı'da engelli ya da engelsiz, bir sanatçı aynı koşullarda işini yapabiliyor. Evinden rahatça çıkıp, provalara gidiyor. Bizim katedilecek çok yolumuz var.

- Oyunların hazırlık aşaması ne kadar sürüyor?

Erkan Karabaş: Provalarımız aylarca devam ediyor. Çok uzun çalışmaların sonunda sahneye çıkıyoruz. Hepimizin engeline göre rol yazılması gerekiyor. Sahnede geri tuşu olmadığı için işimiz hem zor hem de keyifli. Çünkü kendi hayatlarımızı, gerçek yaşam öykülerini sahneliyoruz. Aslında oyun iki perde komedi ama içinde çok önemli mesajlar saklı. Bilet alamayan herkese kapımız açık. Bizlerden gönül desteklerini esirgemesinler. Unutulmamalıdır ki sağlıklı herkes bir engelli adayıdır. Bizleri anlamak için bizler gibi yaşamanıza gerek yok. 'Siz de eğer istiyorsanız, bir sanatçı olabilirsiniz, bir mesleğiniz olabilir.' Vermek istediğimiz mesaj bu. Amatör çalışmalar çok güzel ama profesyonelce de yapılsın istiyoruz. Nasıl spor alanında engelliler için profesyonel yarışmalar yapılıyorsa, sanat alanında da engelli kişilere bir kulvar açılmalı.

- Bilet satışını niçin belli bir noktada yapmıyorsunuz?

Erkan Karabaş: Biz önceki yıllarda bilet standlarını da denedik ama grubumuzun adı “Engelliler Tiyatro Topluluğu” olduğu için halkın tepkileri çok farklı oluyor. Bize acıyarak bakıyorlar. Hatta “Bu organizasyona gelemem” diyerek bileti gözümüzün önünde yırtanlar oldu. Gururumuzun kırıldığını fark etmediler bile... Bizim yanımızda Müjdat Gezen gibi Ali Poyrazoğlu gibi bir hocamız olsaydı o bileti kimse yırtamazdı. Biz bu yolda 12 yıldır yürüyoruz ve yürümeye de devam edeceğiz.

- Türkiye’nin bir çok ilini gezmişsiniz. En çok nereyi beğendiniz?

Mehmet Ali Bingöl: 8 yıldır turnelere çıkıyoruz. Türkiye’de en iyi engelli şehri neresi deseniz, Zonguldak Ereğli deriz. Orası hiçbir yere benzemiyor. Engellilerin yaşamı orada daha kolay. Dileriz bir gün tüm şehirler engellilerin rahatça yaşayabilmesi için düzenlenir. Bütün yaşadıklarımızı size kendi yazdığım bir şiirle anlatmak isterim.

Umut tohumları ektik yüreğimize,

Engelli oluşumuza acıyarak bakmayın,

Tutun elimizden,

Kaçmak yerine bakın,

Neler yapabiliriz diye?

Yanımızdan geçerken bizi fark etseniz,

Sıcak bir bakışla bir selam verseniz,

Uzattığımızda elimizi geri çevirmeseniz

Neler yapabildiğimizi göreceksiniz

İçinizden bir ses duyuyorum sanki “isyankar” diye…

Benim suçum değil bu,

Yaşadığım toplum beni isyankarlığa iten,

Her gün tekerlekli sandalyem ve ben,

Mücadele ediyorum sokakta

Kaldırım taşlarıyla…

Merdivenleri çıkamadığım yüksek binalarda,

Bize de yer verin dünyanızda…

Erkan Karabaş kimdir?

1979 yılında Aksaray’da doğdu.2002 yılından beri Pozitif Sanat Merkezi’nde yönetmen olarak görev alıyor. Bugüne kadar 150’den fazla eserde rol alan Karabaş, “Bu Dünya da Biz de Varız” Oyununda “Şaşkın Patron” karakteriyle rol alıyor.

Hüseyin Öğreden kimdir?

1963 yılında Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde doğdu. Adana Sakatlar Derneği’nde ekiple tanışarak 4 yıl önce gruba dahil oldu. Doğuştan görme engelli olan oyuncu, bir dönem Altı Nokta Görme Engelliler Derneği Adana Şubesinde yönetimde görev aldı. Oyunda “Hüseyin Sormageç” karakteriyle rol alıyor.

Mehmet Ali Bingöl Kimdir?

1979’da Adana’da doğdu. Adana turnesinde ekiple tanıştı ve 9 yıldan bu yana tüm projelerde görev aldı. 70 den fazla oyunda sahneye çıkan Bingöl, aynı zamanda şiir yazıyor. Oyunda “Ökkeş” karakteriyle rol alıyor.

Serpil Altun Kılınç kimdir?

1990 yılında Adana’da doğdu. Engelli bir arkadaşı sayesinde ekiple tanıştı ve 8 yıldır tüm oyunlarda görev alıyor. Oyunda “Sekreter Oya” karakteriyle rol alıyor.

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder