11 Mayıs 2009

AYTAÇ MANİZADE

Antalya Devlet Opera Balesi Müdürlüğü’ne yeni atanan Aytaç Manizade, duygu dolu ve sıcacık gülümsemesiyle kapıda karşılıyor bizleri… Gözlerinden yansıyan ışık ve heyecana bizde kapılıyoruz farkında olmadan… Hayata samimi, esprili, zeki ve içten bakabilen bir hanımefendiyle sohbet etmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Antalya Devlet Opera ve Balesi (ANDOB) sahnesinin ilk eseri olan Cardas Prensesi operetini ilk sahneye koyan rejisör olan Aytaç Manizade, o yıllarda 9 sene sonra Antalya Devlet Opera- Bale Müdürü olarak Antalya’ya tekrar geleceğini elbette bilmiyordu. Yirmi gün önce başladığı yeni görevinde, heyecanla çalışmalara başlayan Aytaç Manizade, yeni göreviyle Antalya Devlet Opera ve Balesi’nin ilk bayan müdürü olma ayrıcalığını da elde etmiş oldu.
Güler yüzlü ve sıcakkanlı kişiliğiyle bizleri mutlulukla karşılayan Manizade, hem yeni bir şehirde olmanın heyecanını hem de sezona başarılı eserlerle başlayan ANDOB’un gururunu yaşadığının altını çizdi. Yeni görevini geçtiğimiz günlerde devralan Aytaç Manizade, yıllık programı değiştirmeyeceğini ama birkaç eser eklemesi yapmayı arzuladığını söyledi.
Meslek hayatında bugüne kadar 40 eser sahneye koyan başarılı rejisör Aytaç Manizade, çağdaş sanat anlayışı dendiğinde akla ilk gelen isimlerden birisi…
Atatürk Kültür Merkezi Aspendos salonunda sanat günlerine başlayan Antalya operasının artık kendine ait bir binası olmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Manizade, 9 yıl önce ilk eseri sahnelerken yaşadığı heyecanı şimdilerde tekrar hissettiğini söyledi. Türkiye’deki Devlet Opera- Bale sahnelerinin çoğunun ilk eserlerini sahneleyen rejisör olmasıyla tanınan Aytaç Manizade, hayatını ve bütün zamanını sanata adamış özel isimlerden birisi…
“Sanat aşkı gerçek bir aşktır ve başarıyı da beraberinde getirir” diyen Manizade, salt sevginin bu sanat dalında yeterli olmadığını sanata olan aşkı hissetmenin eserleri beslediğini ve ancak aşkla yapılırsa bunun özel bir hisle seyirciye geçeceği vurguladı.
Tüm yaşamı boyunca mükemmeliyetçi ve modern sanat yaklaşımıyla tanınan Aytaç Manizade, Antalya için çok özel ve farklı projeler tasarladığını Antalya’daki sanatçı kadrosunun çok özel ve başarılı olduğunun da altını çizdi. Bu özel ekiple gelecekte Antalya’nın ismini sadece turizmle değil sanatsal eserleriyle de dış ülkelerde duyurabilmek için çalışmalar yapmanın en büyük isteği olduğunu söyledi.
Antalya Devlet Opera Balesi’nin güler yüzlü müdiresi Aytaç Manizade ile sanatın gizemlerini, Antalya’da bundan sonraki projelerini ve bir operayı sahneye taşırkenki yaklaşımı üzerine konuştuk.

-Antalya Devlet Opera Balesi kurulduğunda sahnelenen ilk eserin mimarı da sizsiniz. O günleri anlatır mısınız?
İlk Cardas Prensesiyle başladık Antalya’da… Pırıl pırıl bir kadro büyük bir heyecan içerisinde gece yarılarına kadar süren provalarla sahnelediğimiz bu operet Antalya için olduğu kadar benim hayatımda da özel bir yere sahiptir. İlk olan eserlerin heyecanı bir başka oluyor. Sahne günü geldiğinde perukacılar 3 saat öncesinden başlamışlardı sanatçıları hazırlamaya… Makyajlar, kostümler farklı bir heyecanla hazırlanıyordu. Antalya’ya bu özverili çalışmanın uğur getirdiğine inanıyorum. Antalya’ya bu gelişimde çok hoş bir sürpriz de beni bekliyormuş. Sevgili meslektaşım Erdoğan Davran Haşim İşcan’daki odasına sadece Antalya’da ilk sahnelenen eser olan Cardas Prensesi operetinin afişini çerçeveletmiş ve asmış. Aylar sonra benim buraya atanmamla odaya girdiğimde o afişi görmek beni hem duygulandırdı hem de bir anda yıllar öncesindeki yaşadığım heyecanı tekrar yaşattı. Bu tesadüf beni duygulandıran ilk anekdot diyebilirim. Bundan 3 yıl önce de “Carmen” eseri için Antalya’ya gelmiştim. Yıllar içinde çok olumlu değişikliklerin yaşandığına dönem dönem de olsa şahit olmuştum.
-Antalya’ ya yıllar sonra idareci olarak atandınız, bundan sonrası için neler söylersiniz?
Dünyanın en çok tanıdığı kent Antalya… Turizm de çok büyük bir potansiyeli var. Bundan sonrasında yapacağım görüşmelerde turizmi sanatla birleştirmenin alternatiflerine yoğunlaşmayı düşünüyorum. Artık bugün herkesinde bildiği gibi güneş ve deniz değil turizm anlayışı… Turizmi destekleyen en önemli etken kültürel faaliyetlerdir. Öyle çalışmalar, öyle seçkin eserler sergilenmeli ki turistler geldiklerinde, Antalya’da bir opera var ve bu opera bizim standartlarımızda diye düşünsünler. Bunu oluşturmak hiç zor değil… Çok iyi bir orkestrası ve korosu var. Sanatçıları çok başarılı… Sayı olarak belki küçük bir topluluk ama çok yetenekli sanatçılardan oluşan bir ekip… Zaman içinde takviyelerle tam olması gereken yerine gelecektir mutlaka… Nicelik değil de niteliğin seviyesi önemli… Antalya’da bu potansiyel var. Daha ileriye ve çağdaşlığa götürmemiz lazım… İnanıyorum ki bize çok hoş dönüşleri olacaktır. Tur operatörlerinin paket olarak bu eserleri turistlere sunmaya yönelik çalışmalarına daha da ağırlık vermeyi istiyorum. Belki uygun ören yerlerinde küçük çalışmalar yapmanın ya da eserleri uygun başka yerlerde sergilemenin de çok farklı ve faydalı olacağı görüşündeyim.
-Antalya’ya geldiğinizde neler hissettiniz?
İçimde çok farklı bir heyecan vardı. Yıllar önce ilk eserini sahnelediğim şehre idareci olarak gelmek çok hoş bir sürpriz oldu benim için… Antalya için yapılacak o kadar çok şey var ki… Hangisine öncelik vereceğimi inanın bilemiyorum. Sanırım bütün çalışmalarım ve planlarım birbiriyle paralel olarak ilerleyecek. Ondan sonraya hayatta zaman yok zaten… Her şeyi ertelemeden, sabırla ve istikrarla bir an önce hayata geçirmenin heyecanındayım. Tüm bu planlar belirli bir süreç istiyor. Bir anda olacak çalışmalarda değil…
- Rejisör olmanızın idareci olarak da bazı avantajlar sağladığını düşünüyor musunuz?
Aslında rejisör de bir idarecidir. Eseri her bakımdan çizen, her bakımdan yönlendiren kişidir. Bunun yanında bürokratik idari görevde girmiş oluyor. O bakımdan sorunları çözmek daha kolay… Benzer bakışlar içinde yola çıkıyorsunuz ve çözümü daha kolay oluyor. Bizim konumuz insan… O ilişkiler ve dengeler içindeki çalışmaları yapmak ve farklı kültürlerdeki düşüncelerdeki kişilerle çalışmalar yapmak hep enteresan geliyor bana… Eğitimimde pedagoji ve psikoloji tahsili yapmış olmam mesleğimde bana bir artı sağladı diye düşünüyorum.
-Antalya için yapmayı planladığınız ilk çalışma nedir?
21.yüzyılda çok fazla değişim yaşandı. Opera elbette ki farklı bir sanat dalı ama gençlerimizin ilgi göstereceği çağdaş eserlere ağırlık verilmeli diye düşünüyorum. Antalya’da çok yoğun bir öğrenci potansiyeli var ve bu potansiyelin değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle ulaşım konusunda gerekli desteği göreceğimizi hissediyorum. Üniversite ile opera- bale arasında kurulacak bir sanat köprüsü geleceğe ışık tutan gençlerimizin yetişmesinde çok büyük avantajlar sağlayacağı görüşündeyim. Opera her türlü sanatı içinde bulunduran çok farklı bir sanat dalıdır.
-Öncelikli olarak ele alacağınız konular nelerdir?
Bir eserde en önemli ayrıntı teknik ekipmanın kuvvetli olmasıdır. Projeksiyonların, ışığın ve ses tesisatının tam bir görsel şölen havasını yaşatması lazım… Antalya’da da öncelikle önem vermeyi düşündüğüm konu bu… Teknik ekipmanın gelişmişliği eserin büyüsünü izleyiciye katlanarak geçmesini sağlıyor. Bir eseri besleyen büyüten en önemli ayrıntı teknik ekipmanın yarattığı ışık ve ses oyunlarıdır. Bu yüzden bende teknik ekipmanın kuvvetlendirilmesine öncelik vereceğimi düşünüyorum. Antalya’da sahnelenen eserlerin tam bir görsel şölen havasında olması izleyici sayısını ve eserin algılanmasını olumlu yönde etkileyecektir.
-Uzun yıllardır bu mesleğe emek veren sanatçılardansınız. Geçmişten günümüze neler değişti?
Seyircimiz bizim hep vardı. Çok nitelikli sanatçılarımız var ve yetişmeye de devam ediyorlar. Mesleğim gereği devamlı dış ülkelerde eser seyreden birisiyim. Önemli operalarda sahneye çıkan sanatçılarımız var. Bence biz biraz daha teknik olanaklara ağrılık vermeliyiz. Buda tamamen ekonomik imkânlara bağlı şeyler… Belki biraz daha sponsorluklara ağırlık verildiği takdirde dünya çapında eserler çıkacağı görüşündeyim. Çünkü bizim her şeyimiz var. O kadar önemli ve değerli sanatçılara sahibiz ki imkânlar dâhilinde çok önemli projelere imza atılabilir.
-Uzun yıllardan sonra Antalya’ya ilk gelişiniz… Sizi etkileyen en önemli değişim ne yönde olmuş?
Antalya’ya çok yeni geldim. Fazla dolaşma fırsatım olmadı. Ama ilk yaptığım ziyaretlerde gördüm ki, hem opera-baleye yaklaşım çok değişmiş hem de oturmuş bir izleyici kitlesi oluşmuş. En güzeli Antalya Devlet Opera ve Balesi yazan bir binamız var. Bu başlı başına çok büyük bir değişiklik… Bu beni en çok mutlu eden tarafı oldu bu işin… Şehircilik anlamında da çok önemli projelere imza atıldığını gördüm ve mutlu oldum. Antalya bir dünya şehri ve çok daha özel ve önemli çalışmaları hak ediyor. Bundan sonrasında da tüm Antalyalıların desteğiyle Antalya Devlet Opera Balesi’ni çok daha seçkin yerlere taşıyacağımız görüşündeyim.
- Sahnede yaşanan aksilikler eserin performansını nasıl etkiler?
Canlı performans geri dönüşü olmayan bir durum… Ben sahneye koyduğum tüm eserlerde eseri ışık odasından izlerim ama bilirim ki ne olursa olsun yapabileceğim hiçbir şey yoktur. O anda orada o kapı yanlışlıkla açılmışsa açılmıştır. Bitmiştir. Arkasından ne yaptınız, dememin hiçbir önemi yok. Sadece seyretmekle yetiniyorsunuz. Neyse ki hem sahne ekibi hem de sanatçılarımız bu konuda son derece tecrübeliler ve hataları kapatmada son derece başarılılar.
-Sizi bugüne kadar en çok heyecanlandıran eser hangisi?
Efes Antik Tiyatrosunda yaptığımız Norma temsili diyebilirim. Aslında çok anılar yaşandı yıllar içerisinde… 30 senede neler neler yaşanmıştır. Ama inanın Norma çok nitelikli bir prodüksiyon oldu. Norma’nın dekoru, tasarımları, kostümleri çok farklıydı. Norma’nın çok da enteresan bir konusu vardır. Sahnenin kenarları boşlukludur. Üzerlerinde eskiden kalma kalıntılar vardır. Gökyüzünde yıldızlar metal ve modern çizgilere sahip bir dekor ve tiyatronun tarihi dokusu inanılmaz bir duygu oldu. Hayatımda ender bir duyguya kapıldım. Müthiş bir heyecan duydum. Şimdi bile anlatırken aynı heyecanı hissediyorum. Müzik, ışık, dekor büyüleyiciydi. Aynı eserde başka bir şey daha geldi başımıza. Aspendos Antik Tiyatrosu’nda eseri sahneliyoruz. Eserin ortasında metal aksamdan sarkan uçuşan bir kumaş vardır ve sanatçı o kumaş parçasıyla dans eder. Tam eserin o anında bir rüzgâr çıktı Aspendos’da adeta fırtınaya yakın bir doğa olayı yaşandı. Kumaş sanatçının elinden kaydı ve uçmaya başladı. Kostümler uçuşmaya başladı. Enteresan bir durum yaşandı. Sahnede Norma’nın çektiği acıya adeta doğa da eşlik etti ve eser tam bir görsel şölene dönüştü. Bu yüzden “Norma” eserinin benim yaşamımda çok çok özel bir yeri vardır. İki gösteri de açık hava ve antik tiyatroydu o yapıların tarihi dokusu olağanüstü olaylar yaşanmasını sağladı ve benim hayatımın en özel anlarıydı diyebilirim.
-Sahnelediğiniz eserlerde size ait bir özellik dikkat çeker mi?
Çağdaş eserlere tutkunum diyebilirim. İki şey var burada yalnız… Eserlerin çağdaş bir yorumla sahneye aktarılması tutkumda var ayrıca da çağdaş eserlerini sahneleme tutkunda var. Bir şekilde bugünü yakalamak isterim. Zaman çok hızlı akan bir olgu ve değişimleri de beraberinde getiriyor. Bu yüzden zaman ayak uydurmak zorundayız. Eserler insanlarla hayat buluyor ve o ışığı yansıtmak ayrı bir heyecan ayrı bir tutku…
-Antalya’ya bir gün idareci olarak gidebilirim gibi bir düşünce hiç aklınızdan geçmedi mi?
Antalya benim için çok sürpriz oldu ve bundan sonrasında da önümde sadece Antalya var. Akdeniz havzasını düşünürseniz inanılmaz operalar var. Barcelona ve Roma Operası, Palermo Operası, Monaco Operası, Nice Operası ve bizim Mersin ve Antalya Operaları… Bütün bu dünyaca ünlü operaların içinde bizim de yerimizin olmaması için hiçbir neden yok. Bundan sonraki bütün planlarımı Antalya üzerine kuruyorum. Antalya’nın adını dış ülkelerde de söz ettirmeliyiz. Bunu nasıl olacağını zaman gösterecek. 30 yılımı yani hayatımı operaya adadım denebilir bundan sonrasındaki tüm birikimimi ve tecrübelerimi de Antalya’ya adamak istiyorum. Antalya beni çok heyecanlandırıyor. Geldiğim günden beri yaşadığım mutluluk ve coşku ilerleyen zamanda çok özel projelere imza atılacağının da habercisi diyebilirim.
-Aytaç Manizade sanat hayatının dışında neler yapar?
Benim mükemmel ve çok iyi olmalı tutkum vardır. Güzelin ve mükemmelin hiç sonu yoktur. Bunun da bilincindeyim. Ve hep daha iyiye daha güzele ilerlemenin arzusu içindeyim. Bu sene hazırlanan programda bir değişiklik olmaması gerektiğini düşünüyorum. Sezonun başında programlanan eserlerin devam etmesinden yanayım. Hem emeğe saygı hem de sanatçıların performansı açısından bu çok önemlidir. Ama bazı konser ve gösteri organizasyonlarını da eklemeyi düşünüyorum. Okumak benim için bir tutku… Mesleğimle ilgili tüm yayınları takip ediyorum. Seyahat etmek özellikle kültürel gezilerin mesleğime çok şey kattığını düşünüyorum. Antalya’da çok hoş ve sıcak karşılandım. Bu sevgi bana çok daha önemli projelere imza atmam gerektiği hissini yaşattı. Antalya Devlet Opera ve Balesi sanatçılarıyla, idari ve teknik kadrosuyla çok özel bir grup ve ben tüm Antalyalıların desteğiyle çok özel günler yaşanacağını hissediyorum.
-ANTDOB Aralık ayı programını da sizden öğrenebilir miyiz?
13 Aralık’da Harem Balesi gerçekten çok başarılı bir prodüksiyon… Ardından Sevil Berberi 17 Aralık’da, Folklorama 18 Aralık’da izleyiciyle buluşuyor. Folklorama samimiyetle ifade etmeliyim ki herkesin mutlaka izlemesi gereken bir eser… 20 Aralık’da Madam Butterfly farklı dekoru ve kostümleriyle duygu dolu dakikalar yaşanmasını sağlayacak bir opera klasiği, 21 ve 28 Aralık’da tüm küçük izleyicilerimizi Mutlu Prens’e bekliyoruz. 25 ve 27 Aralık’da ise tam bir bale klasiği olan Fındıkkıran Balesi bu sezonda Antalyalıları büyülemek üzere perdelerini açacak eserlerimizden biri…

Aytaç Manizade Kimdir?
İstanbul'da doğdu. Avusturya Lisesi'ni bitirdikten sonra, sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Pedagoji Bölümü'nde gençlik psikolojisi, pedagojik psikoloji, sosyoloji ve psikiyatri'den mezun oldu. Fakülteye devam ederken İstanbul Devlet Opera ve Balesi bünyesinde açılan Opera Stüdyosu'na girdi. Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı sınavlarını veren Manizade, bir süre Köln Müzik Yüksek Okulu'na devam etti. Josef Metternich ile şan, yönetmen Michael Hampe ile reji çalışmalarına katıldı. Hans Neugebauer'e asistanlık yaptı. İngiliz Oda Operası ile sahneye koyduğu " Don Pasquale "operası Ürdün, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri ve Uzak Doğu ülkelerine turne yaptı. Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali'nde "Saraydan Kız Kaçırma, Norma, Tosca (İzmir), Rigoletto, IV.Murat (İstanbul) ve Madama Butterfly (Mersin) ve Carmen (Antalya) operalarını sahneleyen Aytaç Manizade, Uluslararası Boğaziçi Festivali'ne İstanbul Cemal Reşit Rey Opera ve Orkestrası ile Yıldız Sarayı'nda sahnelediği "Saraydan Kız Kaçırma" ile her yıl katıldı. İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde bir süre başrejisörlük yapmış bulunan Manizade, aynı kurumda halen rejisör olarak görev yapmakta, İ.Ü.Devlet Konservatuarı’nda sahne dersi vermektedir. Aytaç Manizade'nin İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin ve Antalya Devlet Opera ve Balesi'nde sahnelediği eserlerden bazıları şunlardır:
Elektra, Jenufa, Maskeli Balo, La Traviata, La Rondine, Yevgeni Onegin, Palyaçolar, Adriana Lecouvreur, Konsolos, İnci Avcıları, Sihirli Flüt , Figaro'nun Düğünü, Don Pasquale, Aşk İksiri, Sevil Berberi, Tebessümler Diyarı, Çardaş Prensesi, Kontes Mariza…
Uluslararası Hans Gabor Belvedere Şan Yarışması Türkiye Elemeleri Seçici Kurulu'nda jüri üyesi olan Manizade, Almanca, İngilizce ve İtalyanca bilmektedir.
Prof. Attila Manizade ile evli olup bir kız çocuğu vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder