11 Mayıs 2009

AHMET ACAR


İçmesini bilene zevk-i sefa, içmesini bilmeyene cefa olan “rakı” ya Antalya’dan yeni bir marka yaratılıyor. Antalya Güç Birliği Holding tarafından Ekim ayında piyasada olması hedeflenen “Topkapı Rakı”sı ve meyveli votka üretiminde yeni bir marka yaratacaklarını söyleyen Ahmet Acar, bugüne kadar farklı yatırımlarıyla başarısını kanıtlamış bir iş adamı…
Bazı çevrelerin tepkisini almış olsa da inandığı yatırımı hayata geçirmek için aylardır emek veren Acar, Türklerin milli içeceklerinden biri dediği rakı başta olmak üzere alkollü içecek üretimi yapabilmek için 50 milyon dolarlık bir yatırımın temellerini attı. Antalya ekonomisine büyük canlılık getireceğine inandığını belirten ve bu yatırımı ile ilgili, “Bugünü değil geleceği planlamayı severim” diyen Ahmet Acar farklı işletme anlayışı ve dünya görüşüyle Antalya’dan bir dünya markası çıkarmak üzere olduklarının altını çizdi.
Turizm sektörünün kalbi Antalya’daki alkollü içecek tüketiminin çok ciddi rakamlara ulaşmasıyla birlikte ortaya çıkan bu fikir, şişelenmiş olarak önümüzdeki günlerde raflarda yerini almış olacak.
Antalya’daki tarım üretiminin de bu yatırım sayesinde canlanacağını belirten Acar, kuraklıkla karşı karşıya olduğumuz bu yıllarda hammaddesi üzüm olan bir içeceğin yatırımını yapmanın çok doğru bir tercih olduğu görüşünde…
Antalya Enerji Tesisi ile Antalya’nın elektriğinin yüzde yirmisini karşılayan ve şimdi de alkollü içecek üretimine çok büyük bir yatırım yapan Güçbirliği Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Acar, Antalya’nın bireysel yatırımcılarının karşılayamayacağı büyüklükteki işlerde ortak bir sermaye oluşturarak yaptığı yatırımlarla Antalya ekonomisinde söz sahibi bir iş adamı…
Ansiad “2007 Yılı Başarılı İş Adamı” ödülü verilen Ahmet Acar, yeni açacağı alkol üretim tesisini, Antalya’nın ticari yapısı ve hayatına dair hiç bilinmeyen yönlerini bizlere anlattı.

-Alkol üretim tesisi, Antalya tarım üretiminde nasıl katkılar sağlayacak?
Anason, üzüm, buğday ve mısır bu yatırımın başlıca hammaddeleri ve hepsinin üretimi bu bölgede yapılıyor. Bu üretimi değerlendireceğiz. Üstelikte bu değerlendireceğimiz bölüm değerlenmeyen bölüm… Pazara çıkan üzüm salkım olarak satılır ama biz geriye kalan taneleri kullanacağız. Yani tercih edilmeyen kısmını kullanarak ekonomiye ciddi katkılar sağlamayı hedefledik. Kullanılmadığı için çöpe atılan birçok ürün paraya çevrilebilecek.
—Alkollü içecek üretme fikri nasıl oluştu?
45 yıldır alkol piyasası devletin elindeydi. Özelleştirmeyle birlikte bu düşünce olgunlaşmaya başladı ve bizde Güçbirliği Holding olarak prensip kararımızdan yola çıkarak böyle bir yatırıma başladık. Çünkü biz bireysel olarak bir kişinin yapamayacağı işleri hayata geçirebilmek üzerine sermayeleri birleştirip daha büyük yatırımlar yapmak için kurulduk. Alkol üretimi aslında kimyasal bir üretim değil aksine tarımsal bir üretim… Bölgemizde tarımsal anlamda çok hızlı değişiklikler olmakta… Pamuk üretimi yapıldığı dönemde tekstil fabrikalarına ağırlık verilmişti ama pamuk üretimi artık bitti. Narenciye ve seracılığa kayan tarımda sulama sıkıntısı üzümcülüğü tetikleyecek ve böyle bir yatırımda bu hammaddeyi değerlendireceğiz.
-Alkol üretim sektörü çok ciddi rekabetlerin yaşandığı bir sektör, bu sizi tedirgin etmedi mi?
Devletin alkol üreticilerinden aldığı vergi miktarı hatırı sayılır bir para… Bu vergiler ciddi işler yapacak kadar büyük… Okullar, memur maaşları, yollar bu paralarla yapılıyor. Bizim insanımızın en önemli özelliklerinden biridir. Bazı şeyleri hiç konuşmaz hep vardır ama yokmuş gibi davranır. Bunu da dillendirdiğiniz zaman ya ilk defa duymuş gibi davranılır ya da biraz tavırlı yaklaşılır. Ama sistem ve realite bu… Bizimde bu konudaki yaklaşımımız buradan çıktı. Turizm kentinde otellerin tükettiği alkol miktarı düşünülürse bu hem bizim hem de devlet adına iyi bir yatırım olacaktı. Elimizde imkân varken bu otelin yoğurdunu İstanbul’dan mı getirelim, peynirini Kars’dan, etini Kırşehir’den mi getireceğiz? Turizm sahildeyse onun arka planında desteklenen yiyecek ve içeceklerinde o bölgede üretilmesi ciddi kazançlar sağlıyor.
—Farklı yatırımlar yaptığınız için tepkiyle karşılaşıyor musunuz?
Dört yıl önce ben enerji tesisi kuracağım dediğimde herkes bana güldü. Kimse ortak olmak istemedi. Antalya’da on farklı toplantı yaptım ama kimse inanmadı ve para koymadı. Şu anda Antalya’nın elektrik ihtiyacının yüzde yirmisini karşılıyoruz. Biz bu elektrik santralini açarken bin bir zorluklar çıkardılar. Aşmadığımız sorun kalmadı. Burnumuzdan geldi desem yeridir. Bize inanan arkadaşlarım sayesinde başardık ve bugün başka biri gelse aynı işi yapmaya, neredeyse bando mızıkayla karşılayacağız. Bizim kendi yatırımcılarımıza güvenimiz ve inancımız eksik… Aynı sıkıntı şimdi alkol üretiminde azda olsa var. Bazı kişiler alkollü içki üretiminin bir ticari yatırım olabileceğini anlayamıyorlar. Tam anlamıyla desteklenmek için bir şeyleri ortaya koymak gerekiyor.
- Bu yatırımdan dolayı üzüm üreticiliğinde sizce artış olur mu?
İçinde olduğumuz zaman herkesi farklı düşünmeye itiyor. Kuraklıkla karşı karşıya olduğumuz bir dönemde önlem almamız gereken işler yapmaya başladık. Bu yatırımda kullanılan üzümde çok az suyla yetişen bir meyve olduğu için kırsal bölgelerde tarımsal bir hareketlilik sağlayacak. Üzümü Avrupalılar meyve olarak değil genelde suyunu tüketiyorlar ya da alkol üretiminde kullanıyorlar. Bizim gibi meyve olarak yeme alışkanlıkları yok. Bizde zaman içinde değişen dünyaya ayak uydurmak zorundayız. Hammadde olarak iklim ne yetiştirmeyi destekliyorsa biz de yeni yatırımları bu yönde yapmayı tercih ettik. Bu yatırım çok ciddi bir analiz çalışmasının ürünü… Üretimde 3.750.000kg/yıl kuru üzüm,3.000.000 kg/yıl yaş üzüm,600.000 kg/yıl anason ve 8.500.000 kg/yıl mısır hammadde olarak kullanılacaktır.
- Bu çalışma aynı zamanda Antalya için bir marka yaratma çalışması mı?
Kesinlikle öyle… Antalya’ya tatile gelen birinin hediye olarak götürebileceği bir şeye sahip değiliz. Kapadokya bu anlamda bizden çok çok ilerde… Topkapı rakısı da insanların anı olarak alabileceği ya da hediye götürebileceği bir objeye dönüşebilir. Milyonlarca turistin geldiği bir şehirdeyiz ama kendimize ait ne yemek kültürümüz, ne özel bir eşyamız ne de içeceğimiz var. Antalya’yı anlatan bir şeyimiz yok. Bu yolda öncü olmamamız için hiçbir sebep görmüyorum. Bu sebeple de, bölgedeki narenciyeden “Antalya” adını vereceğimiz farklı bir alkollü içecek üretmeyi de planladık. Turizme yönelik kırmızı ve beyaz şarap üretimi de yine bu çalışmayla paralel ilerleyecek.
-Bu yatırımdan ticari hedefiniz nedir?
Türkiye’deki alkol üretimi yapan 3 şirketten biri olduk ve kurduğumuz teknoloji şu an dünyada kullanılan son teknoloji… Rusya’dan 10 tane mühendis getirdik ve Rusya’da tüketilen votkanın aynısını ürettiriyoruz. Votka markası olarak dünyada 5 marka vardır. Biz kalite yönünden bu markalarla aynı üretimi yapacağız ama isim olarak tanınmamız biraz zaman alacak. Tüm dünyanın bildiği bir marka haline gelmek için tüm imkânlarımız mevcut. Antalya’dan tüm dünyada tanınan bir marka çıkartma hedefindeyiz. Limon, mandalina, portakal, elma ve armut likörü de üretilecek. Alkollü içecekler sektöründe ilk hedefimiz yüzde 10 pazar payına sahip olmak. Rusya'ya yılda 10 milyon euroluk votka ihracatı gerçekleştireceğiz. Dünyada tadı ve kalitesiyle çok ünlü olan Rusya'ya votka ihraç edeceğiz. Bu konuda Ruslarla çalışıyoruz. Votkacıya votka satacağız. Çünkü aynı kalitede üreteceğiz.
-Bu yatırımınızla turisti de hedef alıyorsunuz. Turizmdeki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Antalya’da yapılan yatırımlar turizmi ister istemez kitle turizmine döndürdü. Yani creativlikten kitle turizmine mecburi geçiş oldu. Butik tarzı oteller yapılmadığı için oteller tatil köyü oldu. 3–5 bin kişilik otelleri doldurmak için böyle bir hal aldık. Dolayısıyla bu bir tercih meselesiydi şehir bu tercihini kullanmış oldu. Hiçbir hareket eğer içinde halk yok ise başarılı olamaz. Ben buna inanıyorum. Turizmde böyle… Antalya halkı turizmin içinde yok ise turizmde bu kadar olur. Halk turizmin ne olduğunu anlayacak, ondaki geliri anlayacak (az veya çok), onlarla paylaşmayı anlayacak, dostluklar kurulacak, gelen turistle burada oturan yerli halk iç içe olacak ve Antalya yeni bir konsepti yaratacak. Yeni bir konsepti yaratması lazım… Buradaki müesseselerde turisti de vatandaş gibi görüp ona göre hizmet edecekler. Fiyat farkını ortaya koymayacaklar, hizmeti doğru yapacaklar. Turist geldiği oteli değil şehri anlatır. Bu yüzden şehri uzun vadede gelir kapısı olarak gördüğü turizme bakış açısını değiştirmesi lazım.
—İlerleyen dönemler için yatırım projelerinizden bahseder misiniz?
Bundan sonrasında daha teknolojik yatırımlar yapmayı planlıyoruz. Nano teknoloji dediğimiz teknolojik olaylara yatırım yapmayı düşünüyoruz. Güneş enerjisini kullanabileceğimiz iki yıllık bir çalışmamız var. Bunun dışında araştırdığımız on ayrı teknolojik konu var. Biz bundan sonra artık dünya zamanından bakıyoruz ve dünyadaki gelişmelere paralel ve ya dünyada oluşacak hareketleri önceden tespit ederek op konuya yatırım yapmayı sağlayacağız. Bunlar çok büyük yatırımlar. Antalya da bu sermayeyi destekleyecek yeterli altyapı henüz yok bunu da bir yandan oluşturmaya çalışıyoruz. Çok göç aldığımız bir şehir olduğumuz için çoğu kişi burada kalıcı yatırımlar yapmak istemiyor. Daha çok geçici yatırımlarla Antalya’yı geçiş noktası olarak görüyorlar.
—İş hayatınıza gemi acenteliği ile başladınız, “Antalya ve deniz” size göre nasıl bir ikili?
Başka bir ülkede böyle bir körfez olsaydı çok daha farklı olurdu. Akdeniz’de martı dahi uçmuyor. Öncelikle yasalardan kaynaklanan sıkıntılardan dolayı bugüne kadar yatırım yapılamadı. Denizle ilgili her şey pahalandırıldı hem vergilerin yüksek, hem liman hizmetlerinin pahalı olması gemicilik faaliyetlerini önledi. Bir diğer problem yanlış yapılaşma… Denize paralel şehircilik anlayışı uzun vadede sıkıntılarını göstermeye başladı. Hatayı hatayla örttüğümüz için bu şehre gelip denizi görmeden çok kişi gitmiştir. Kültürlüsü de kültürsüzü de yaşamıştır bunu… Denize ulaşmak için sahile yaklaşmak zorunda yoksa görmeden gider. Deniz taşımacılığına önem verilmeli ve denize karşı küskünlükten vazgeçilmeli… Bu işin parayla ilgisi yok tamamen vizyon meselesi… Bunların hepsi projeyle, düşünceyle hayalle oluşan şeyler…
—Antalya’daki hızlı değişimi düşünürsek, sizi en çok üzen gelişme nedir?
Eski yüzme ve su topu oyuncusuyum. Türkiye deki ilk üç takımdan bir tanesi Antalyaspor yüzme takımıydı. Bizim grup dağıldıktan sonra bu sporda bitti. Zincirin halkası gibidir spor… Koptu mu birbiri ardına devam eder. Şu anda Antalya’da yüzme ve su topu üzerine hiçbir faaliyet olmaması beni en çok üzen şey…
—“2007 Yılı Başarılı İş Adamı” ödülünü aldınız. İş Adamı tanımı yıllar içinde ne gibi değişiklikler gösterdi?
İş adamı konsepti artık değişti. Bunu ben net görüyorum. Artık iş adamlığı tamamen para kazanmaya odaklı insan olmaktan çıktı. Daha sosyal, kültür ağırlıklı, dünyayla entegre olmuş insanlar oluşmaya başladı. İş adamlarının sporcu kişiliği de olması lazım. Kültürlü olması lazım ve çalıştırdığı kesimle iyi diyalog halinde olması lazım. Eskiden patron- işçi zihniyeti vardı ama günümüzde herkes işin içinde... Herkes o işin başarılı olması için çalışıyor. Eskiden patron derse herkes yapardı patron demezse herkes beklerdi. Şirketlerde kurumsallaşmaya doğru gidilmesi gerekse de pahalı bir sistem ve biz de Türkiye olarak buna hazır değiliz. Profesyonellik gerekiyor. Bizim gibi ülkelerde işyerleri işverenlerin iş yapması için kurulmuş yerler. Hem kendisi çalışıyor, hem yanında insanlar çalışıyor. Esasında kendine iş kuruyor. İş adamı farklı olması lazım, esnaf, tüccar, sanayici farklı olmalı… Bunların ayrımı çok farklı…
-İş hayatına dair taviz vermeyeceğiniz prensipleriniz nelerdir?
Genel prensiplerim içinde ilk sırada bugünü değil, geleceği planlamaya çalışıyorum. Devamlı farklı işler yaparım. Şuan benim işimi yapan bir kişi daha yok. İlk ben yapıyorum sonradan bırakıyorum. Kimse bilmez ama ilk çiçek ihracatını ve yetiştirmesini ben ve birkaç arkadaşım başlattık. Şimdi Antalya çiçekçilikte çok iyi bir konumda… Benimle çalışan personelim uzun süreli çalışır. Gerçek başarı benim için işi yapabilmektir, parasal boyutu daha sonra gelir. Ve de dünyadaki yenilikleri yakından takip ederek, oyuncu değil de oynatan olmayı çok arzu ederim. Sistem herkesin oynamasını gerektiriyor zaten… Yapamayacağım işe söz vermemeye, doğru insanlarla çalışmaya çalışırım. Yanlış insanlar çok vakit kaybettiriyor. Bunlar iş hayatına dair prensiplerimdir.

Ahmet Acar
Antalya 1950 doğumlu ilk ve orta öğretimini Antalya’da, Üniversite öğrenimini İstanbul Üniversitesi İşletme fakültesinde tamamlamıştır. Üniversite sonrası iş hayatına ilk şirketini gemi acenteliği ve gümrük işleri üzerine kurmuştur. Daha sonra dış ticaretin her dalında faaliyet içerisinde bulunmuş ve bugün çeşitli sektörlerde İthalat,ihracat,turizm,gıda ve inşaat faaliyetleri gösteren şirketlerin, Yönetim Kurulu Başkanlığını yapmaktadır.Ayrıca Antalya Güçbirliği Holding A.ş., Antalya Enerji Üretim A.ş., Antalya Alkollü İçecek San.Tic.A.ş’nin halen Yön. Kur. Başkanlığı ile birlikte ATSO Disiplin Kurulu Başkanlığı yapmaktadır. Daha önceki yıllarda, ATSO Yön. Kr. Üyeliği ve ATB Yön. Kr. Başkanlığı yapmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder