11 Mayıs 2009

AHMET BARUT



Akdeniz çanağındaki en güzel kıyılara sahip Antalya, yeni yatırımlar sayesinde hızla gelişiyor; iç ve dış turizm artıyor. Merkezde ve kıyı şeridinde her yıl yeni bir otel, yeni bir tesis açılıyor. Hal böyle olunca, dünya renklerine yolculuk misali, her türlü alternatifi içinde barındıran Antalya sektörel sorunların en çok hissedildiği kent… Turizm sektöründeki hızlı ilerleme, yeni fırsatlar oluşturmasına rağmen yeni sorunları da beraberinde getirdi. Mevcut yasaların zamana ayak uyduramaması ve sektördeki önlenemez büyüme yeni çözüm arayışlarının da sinyalini vermekte…
Tüm dünyanın küresel mali krizle mücadele ettiği son aylarda, Antalya turizmindeki kıpırdanmalar yeni umutların kaynağı oldu. Türofed Başkanı Ahmet Barut, bu yılki turist sayısında geçen yıla oranla çok fazla artış beklemememiz gerektiğini ama bunun yanında geçen seneki rakamları yakalayabileceğimizin de altını çizdi.
“Daha renkli, yaratıcı ve özgün bir Antalya, aynı zamanda daha güçlü bir Türkiye için en etkili çağrışım kaynağı olur” diyen Türofed Başkanı Ahmet Barut’la 2009 yazı için beklentileri ve mevcut durumun değerlendirmesini yaptığımız keyifli bir söyleşimiz oldu.

-Antalya turizmindeki küresel mali krizden etkilenme şu an ne durumda?
Dünyadaki ekonomik krizden turizmin etkilenmemesi mümkün değil. Dünya Turizm Örgütü’de yüzde 3’lük bir düşüş öngörüyor. Burada mühim olan bizim bu krizden mümkün olduğunca az etkilenmemizdir. Bu şansımızın da olduğunu düşünüyorum. Kendimize ve Türkiye'nin turizmdeki rekabet üstünlüklerine güveniyoruz. Türkiye, turizmde önemli birikime sahiptir. Bu özelliği iyi değerlendirildiğinde krizden en az etkilenecek sektör olma özelliğine de sahiptir. Ancak rekabet üstünlükleri, sürdürülebilir olduğu sürece bir anlam kazanır. Bizim gibi Akdeniz çanağında yer alan İspanya, Yunanistan, Mısır, Tunus gibi ülkeler turizm sektörlerine yönelik destek paketlerini açıkladılar ve uygulamaya geçirdiler. Artık biz de daha fazla gecikmeden hükümetimizden edindiğimiz pozitif yaklaşımlara paralel, sektörümüzün sorunlarına yönelik çözümleri içeren ve açılmış bir paketin acilen devreye sokulduğunu görmek istiyoruz.
-Bugün itibarıyla önümüzdeki sezonun doluluk oranı hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bugün itibarıyla satışlara baktığımızda Avrupa satışlarının ve İngiltere satışlarının geçtiğimiz yıllara oranla normal olduğunu söylebiliriz. Avrupa genelinde kriz dönemini göz önüne alıp değerlendirme yapıldığında çok az bir düşüş olsada hala batı avrupa ülkelerinde geçen seneki rakamı yakalama şansımız mevcut. Biz bu röportajı geçen yıl yapıyor olsaydık ben kötü derdim. Çünkü geçen sene ki dünya konjonktürüne göre kötüydü ama bu yıl ki konjonktüre göre iyi diyorum. Küresel mali kriz olmasaydı bu yılda yüzde 8’lik bir büyüme bekliyorduk. Şuanki amaç geçen seneki rakamların altına düşmemek elbette… Doğu Avrupa’nın ne olacağı belli değil, Rusya en büyük ikinci pazarımız oldu ama belirsizlik devam ediyor. Özellikle Ukrayna’nın durumu belli… Bunun yanında İsraille yaşadığımız krizden dolayı, İsrail’den bir kayıp alma ihtimali söz konusu, eğer karşılıklı iki tarafın siyasileri havayı yumuşatmazsa olumsuz etkilenme ihtimalimiz kuvvetli.
-Turizm sektöründeki mevcut yasal düzenlemeler yeterli oluyor mu?
Turizm sektörüne ait bütün yasaların yeniden yapılandırılması gerektiğine inanıyorum. Hem konaklama sektörünü hem de tanıtımları içine alacak bir yeniden düzenleme yapılmalıdır. Sektörün geldiği büyüklük bir miktar daha disiplin altına alınmasını gerektiriyor. Türkiye’ye bir milyon turist geldiği zamanlarda uygulanan yasalar şimdi 26 milyon turist geldiğinde de uygulanıyor. En geç 10 sene sonra elli milyon turist ağırlayacak bir sektörün bu yasalarla idare edilmesi mümkün değil. Konaklama sektörünün örgütlenme sorunu, tanıtma sorunu ve diğer sorunları (iş yasası, yabancı çalıştırma mevzuat sıkıntıları, kıyı kullanımı hakları) göz önüne alarak yasal düzenlemeler yapmak lazım.
-Herşey dahil sistem, hem en çok eleştirilen hem de en çok tercih edilen sistem, siz ne düşünüyorsunuz?
Bu turizmin en çok konuşulan konusu gerçekten… Herşey dahil sistemi sektörümüzün gerçeklerinden biri. Son yıllarda sahil turizminde bu sisteme çok fazla talep var o yüzden de böyle bir arz yaratıldı. Yerli turistinde en çok tercih ettiği sistem herşey dahil sistemdir. Biraz daha az yaygın olsa otel açısından daha iyi olurdu. Çünkü aynı tarz tesis çok olursa fiyatla rekabet olmaya başlıyor. Eleştirim belki bu noktada olabilir. Farklı türlerde ve farklı konseptlerde otellerde rahatlıkla iş yapar. Herşey dahili de öcü gibi göstermemek lazım.
-Herşey dahil sistemi tercih eden müşteri zaten bellidir, diyebilir miyiz?
Bu sistemi tercih eden böyle bir müşteri kitlesi zaten. Dünyanın her hangi bir yerinden gelip, deniz kenarında bir süre dinlenip gitmek istiyor. Dönem dönem böyle bir tatili ben de istiyorum. Her hangi bir kültürle seyahatle uğraşmadan dinlenip gitmek istiyorum. Bunları küçümsememek lazım. Esnafa faydasına gelince, müşteriye otelde bulduğundan daha iyi bir ortam sağlayabiliyorsak zaten müşteriyi otelde tutmamız mümkün değildir. Yoksa da ‘niye çıkmıyor’ diye de o bölgenin insanı kendini sorgulamalıdır. Yaz aylarında ailelerin sayısı daha fazladır ve iki çocuklu bir aile çok fazla mobil olamaz. Bu da otelde kalmalarında ciddi bir faktördür. Ayrıca otellerin alışveriş yaptığı kişilerde yöre esnafı ve her yıl tonlarca kalem ürün alınıyor. Bu rakam hiç de azımsanacak bir rakam değildir.
-Sizce turistlerin otelden çıkmama sebepleri nedir?
Temalı bir park, farklı bir alışveriş kompleksi, çok iyi gsatronomi, spor faaliyetleri ya da bir eğlence merkezi turistlerin ilgisini çekebilir. Aspendos festivali gibi düzgün organizasyonlar da müşteriyi tesis dışına çeken aktiviteler. Bu tarz yatırımların yapılması müşterinin otelden çıkması için bir sebep olacaktır. Benim istediğim de bu zaten… Bir insan otele değil, bölgeye gelsin. Kemer’e gelicem hangi otelde kalayım demesi gerekirken, x otele geliyorum, yeri nerdeymiş diye haritaya bakmaları olmaması gereken bir durumdur. Ama maalesef şuan bunu yaşıyoruz.
-Turizm sektörünü en çok etkileyen olaylar nelerdir?
Kriz aslında bir günde başlamadı. Çok uzun zamandır kendini hissettiriyordu. Tatilde ne kadar harcayacağını bilmek isteyen turist özellikle herşey dahili tercih ediyor ve etmeye de devam edecektir. Fiyat kalite dengesi son derece kaliteli Türkiye’de… Ödediği paranın karşılığını alan bir kitleyle karşı karşıyayız. Bu da, bu yıl kriz ortamında bizi tercih sebebi yapıyor. Türkiye sağlam temeller üzerine oturmuş bir ülkedir. Uçak kazasının değil ama Davos krizinin etkileyeceğini düşünüyorum. Üst düzey politikacıların karşılıklı havayı yumuşatmaları gerekir. 530 bin İsrailli turist gelen bir ülkeyiz ama şu an beklemedeyiz. Belli bir süre sonra sektör devreye girecek, bakanlık devreye girecek, ona göre reklam, PR yapacak ama şu an İsrail’in eski hızına ulaşması için havanın yumuşaması şart gibi görünüyor. –
-Tanıtım ve PR çalışmalarının yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
Türkiye’de tanıtıma ciddi bir kaynak ayrılıyor. Bakanlık bütçesinden daha fazla özel sektör kaynak ayırıyor ama bir koordinasyon eksikliği söz konusu. Bunun içinde hem kamunun hem özel sektörün temsil edildiği, kaynak ayırdığı tanıtım ve PR çalışması yapmak lazım. Özellikle bölgesel tanıtım yapılması gereklidir. Daha sonra işletmeler kendi tanıtımlarını yapmalıdır. Türkiye’nin marka değerini arttırmaya yönelik çalışmalar yapmalıyız. Benim de öncelikli hedefim bu yönde..
-Şezlong yasası olarak bildiğimiz TCK’nın 154. maddesindeki son durum nedir?
Kamuoyunda şezlong yasası olarak bilinen Tapu Kadastro Kanunu'nun 12. maddesi ve TCK'nin 154'üncü maddesi gereğince kıyılara yönelik kullanım hakkını suç gösteren yasada değişikliğin bizim arzu ettiğimiz hali geçen hafta oldu. Turizm çok hızlı büyüdüğü için mevcut yasalarla ancak idare edebiliyoruz. Mevsimsellik sorunuyla ilgili düzenlemelere ve iş kanununun yenilenmesine de acil ihtiyaç vardır. Bu yıl yüzde 13’lük bir büyüme sağladı ve hızla büyümeye devam ediyor. Beklentilerin bu kadar büyük olduğu bir sektöre de bazı adımların hızla atılması gerekiyor.
-Avrupa Birliği üyesi olmamamız markalaşma yönünde bize engel teşkil ediyor mu sizce?
AB üyesi demek belli standartların oluştuğu ülke demek ama biz zaten turizm de belli standartları yakalamış bir ülkeyiz. Özellikle bu yıl AB üyesi olmamamızın avantaj sağladığını düşünüyorum. AB üyesi ülkelerdeki ekonomik döngüye katılmamış olmamız turizm için fayda sağladı. Fiyatların da bir miktar daha makul olmasını sağladı. Özellikle İngiliz ve İskandinav ülkelerine kıyasla bizim için şuan bir avantaj yaratmış durumdadır.
-Kriz ortamının daha hafif atlatılması için hükümetten beklentileriniz var mı?
Sezona ufak kayıplarla başladık ama hala geçen yılki rakamlara ulaşma şansımız olduğunun altını çizmek istiyorum. Bütün rakip ülkeler kriz paketlerini açıkladılar. Kendi sektörlerini koruyacak adımları atıyorlar. Bu konuda biz de hükümetten gerekli desteği bekliyoruz. Türk turizmine son yıllarda yapılan milyarlarca dolarlık yeni yatırım ve yapısı gereği ağırlıklı olarak mevsimsel olması sebebi ile tüm ayakları (oteller, acenteler, tur operatörleri ) kış aylarında finansman ihtiyacı içindedir. 54 sektöre iş veren turizm, unutulacak değil bilakis öncelik verilecek sektör olmalıdır. Turizmdeki olası bir daralma önlem paketindeki birçok noktayı anlamsız kılacaktır Turizm iyi olmadan diğer sektörlerin iyi olma şansı yok. Özellikle işletmeleri korumaya yönelik bütçeler ayrılması hükümetten beklentimiz…
-Antalya’nın kış turizminin hareketlendirilmesi için sizce neler yapılmalıdır?
Öncelikle yaz performansı beklememek lazım. Ama kışın da ilkimsel şartlar değerlendirilebilir. Kışın yapılacak olan festivaller, gastronomiye önem verilmesi ve bunların duyurulması konusunda farklı bir yol izlenmesi turizmi hareketlendirecektir. Bunun yanında kongre turizminin canlandırılması için 5000 kişilik bir kongre merkezi yapılabilir, yine fuarcılık konusunda da biraz daha atak yapabilir ve tüm bunlar toplandığında kışında bir hereketlilik söz konusu olabilir. Belek’in haricinde hiçbir yerde golf yok. Çevreye zarar vermeden golf yatırımları yapılabilir. Temalı park kışın talep görecek bir unsur. Alışveriş de bir fark yaratmak bir kitle oluşturabilir. Gastronominin müşteri çekecek kadar cazibesini arttırması gerekir. Bunun yanında tur operatörleri uçak sayılarını azaltıyorlar. Türk Hava Yolları’nın Antalya’ya ağırlık vermesi gene çok önemli bir faktör olur. Kışın açık kalan tesislere belli vergisel kolaylıklar sağlanırsa daha fazla otel açık kalacaktır ve yatırım yapılacaktır. Kışı cazip hale getirmek için hem özel sektörün hem de devletin yatırım yapması lazım. Yoksa bu rakamlarla bu şekilde gitmeye devam ederiz.

AHMET BARUT KİMDİR?

09.10.1963 yılında Antalya’da dünyaya geldi. İlköğretim ve Lise eğitimini (Antalya Lisesi) 1980 yılında Antalya’da tamamladı. 1981-1982 yıllarında Viyana Goethe Institut’de Almanca eğitimi aldı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, İngilizce Ana Bilim Dalından 1987 yılında mezun oldu. 1987 yılından bugüne aile mesleği olan otel işletmeciliği yapmaktadır. Evli ve 2 çocuk babası olan Ahmet Barut, Antalya’nın ve Türkiye’nin en köklü otel gruplarından olan ve 7 adet oteli işleten Barut Hoteller Grubu yönetim kurulu üyeliğini sürdürmekte, iyi derecede Almanca ve İngilizce bilmektedir. Ahmet Barut ayrıca meslek örgütlerinde de aktif rol almaktadır. 1993-1999 yılları arasında Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) yönetim kurulu üyeliği, 1999-2003 yılları arasında yönetim kurulu başkanlığı yapmıştır. 2004’den beri de Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) başkanlığını yürütmektedir. Bunun yanında Turizm Yatırımcıları Derneği (TYD) Yüksek Danışma Kurulu üyesidir. Ahmet Barut ayrıca; Fenerbahçe Spor Kulübü, 1907 Fenerbahçeliler Derneği, İstanbul Atlı Spor Kulübü, Antalya Skal Clup üyesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder