25 Mart 2010

AYLA ÇEKİÇ

Yıllar önce eşinin aracılığıyla Antalya’da şubesi açılan Cen Ajans’ın devamlılığı için işin başına Ayla Hanım geçer. Antalya’da yaşamaya devam etmek istediği için işlerin başına geçen Ayla Hanım’a eşi Bülent Bey “Sen reklamdan anlamazsın “ diyor ve bu söz üzerine ajansın ortağı olan Ayla Çekiç, Cen Ajans’taki başarısıyla ödüllü reklam ajanslarımızdan biri olarak hizmet vermeye devam ediyor. Bakımlı, havalı, güzel, girişken, samimi, dobra bir iş kadını olan Ayla Çekiç sadece iş kadınlarının değil, iş adamlarının da en güçlü rakibi oldu. Bu nedenle çekemeyenler çok. Onun, işini yaparken takındığı tavrı anlamıyorlar. Oysa bu tavır, yaptığı işi başarma hırsından kaynaklanıyor. Başarısızlığa tahammülü yok. Aldığı her işi en iyi şekilde yapmak istiyor. Onu yakından tanıyanlar, bunu çok iyi bilir.

Ayla Çekiç sadece firmasıyla değil, ismiyle de Antalya’ da marka olmuş bir iş kadını. Reklam ajansı ve yayıncılığın dışında turizm işletmeciliği ve inşaat sektöründe de başarılı firmaları olan Ayla Hanım, Antalya iş dünyasında yirmi beşinci yılını yaşıyor. İş dünyasında kadın olmanın zorluklarını fazlasıyla yaşadığını belirten Çekiç, hakkında merak edilenleri tüm samimiyetiyle yanıtladı.

Ayla Çekiç, hayatında her zaman siyah ya da beyaz rengin hakim olduğunu, gri tonlarında yaşamadığını anlatırken, dostluklarını, iş tecrübelerini, kısaca yaşamını bizlerle paylaşırken kendisini üzen tek şeyin kendisini tanımadan konuşanlar olduğunun da altını çizdi. Yaşama dair tecrübelerini “Canım dediklerim bugün düşmanım olmaz. Dün nefret ettiklerim bugün canım olmaz Hatırı vardır sevdiklerimin ya da sevmediklerimin. Sildiklerim de vardır... Onlar hatalarımın ve keşkelerimin sonucudur. Adlarını anmam, hatırlarını sormam, dertlerinin peşinden koşmam… Kalbimle hareket edip sevdiklerimde karakter ararım. Bazen de yanlış seçimler yaparım, karaktersizleri de sevdiğim olmuştur. Anlamazdan gelişlerim, salağa yatışlarım, kaybetme endişesinden değil, yine mi yanlış seçtim korkusundan gelir. Şerefsize, şerefsizliğinin hakkını vermek lazımdır. Havlayan köpek ısırmaz demeyin. Sabrını yitirmiş insanın ne yapacağı belli olmaz” cümlesiyle özetledi.

Antalya’yı çok sevdiğini belirten Ayla Hanım, yıllar önce basında çıkan yanlış bir haberde kendini ifade edemediğini, bu yüzden de yayıncılık sektörüne girdiğini belirtti. “Ben bu şehirde yaşıyorum ve bu şehirde yaşlanmak istiyorum. Öldüğüm güne kadar yayıncılık yapacağım ve herkesin kendisini doğru ifade edebileceği, kendisine doğru haberin verileceği ve etik kurallara uygun yayıncılık yapacağım dedim ve öyle de oldu. Bakın gazetecilik yapacağım demiyorum. Yayıncılık yapacağım dediğim içinde yayınımın her karesine bakarım, gerekirse müdahale ederim”

Ayla Hanım, bir yandan da sözünün dinlenmesi için hukuk okuması gerektiğine karar vermiş ve sınavlara hazırlanıyor. Başarılı ve güçlü bir iş kadını olan Ayla Çekiç’le birçoğuna bu sayfada değinemediğim çok hoş bir sohbetimiz oldu. Sohbete başlarken medya sektöründeki iki kadın bir araya geldiğinden, ikimizde heyecanlıydık. Antalya reklam sektörünü, yayıncılığı ve iş hayatını konuştuğumuz keyifli sohbetimizde 25 yılın birikimini bu hafta Ayla Çekiç’ten dinledik.

-Antalya dergi sektöründe doyum noktasına gelindi mi?

Yayıncılık sektöründe onuncu yılıma giriyorum ama asla kendimi gazeteci olarak yansıtmadım. Yayıncı olarak konuştum. Herkes bu işi yapabilirim diye düşünerek yayıncılığa başlıyor. Başladıktan sonrada ucundan köşesinden bir yer buluyor. Yer bulduğu için de yazılı medya sayımız bu kadar fazla. Bu fazlalığı yaşatan da, sonlandıracak olan da okuyucudur. Ama bu sadece medya sektörüne özel bir durum da değildir. Ben aynı zamanda inşaat sektöründe de çalışıyorum. Geçen sezon tedarikçinin bölge müdürü olarak çalışan biri, bir yıl sonra karşınıza taşeron olarak rakip çıkıyor. Hiç kimse bilançosunu, referanslarını sormuyor. Dolayısıyla banka ilişkileri de öyle… Bankalar bir gecede kredileri kapattılar. Eskiden üç yıllık bilançoya bakılmadan kredi verilmezdi. Şimdi her isteyene hatta istemeyene bile zorla kredi verdikleri bir tablo oluştu. Bu aksaklıklar uzun vadede sıkıntıya sebep olan aksamalardır. Kriter yok. Bizim sektörde de öyle, herkes gazeteci…

- Yayıncılık sektörüne cemiyet dergisi kavramı High Life ile girdi. Bu dergi nasıl oluştu?

Yayıncılık sektöründe benim ilk göz ağrım Antalya Life dergisidir. Dergi sektöründe bir çığır açtı. Yaşam dergisi olarak gerçekten bir sektör oluşmasına öncülük eden bir yayın oldu. Hep doğru, düzgün ve etik yayıncılık yapmaya çalıştım. Kişisel duygularımı asla yayınlarıma karıştırmadım. Mümkün olduğunca Antalya’yla ilgili yaşanan her türlü sorunu ve güzelliği yansıtmak istedim. Ama maalesef ki okuma alışkanlığımız olmadığı için resim ağırlıklı şeylere dikkat ediyoruz. High Life dergisini de bu yüzden çıkardım. Okuyucum bana çok saygı duydu ve poz verdi. Hayatlarını, evlerini, işlerini açtılar. Bana saygı duydukları için, yayınıma saygı duydukları için bana güvendiler. Eskiden yerel eklerin ikinci sayfalarında mankenler ya da sanatçılar olurdu. Antalya Life ve High Life yayınlandıktan sonra cemiyet hayatı gazetelere de yansıdı. Gazeteci arkadaşlarımızın işlerini daha rahat yapmalarını sağladı. Fakat bunu doğru algılamayanlar da var.

-Cemiyet hayatı değişmiyor ama bu hayatı yansıtan yayınlar her geçen gün artıyor. Bu rekabet standartları düşürmüyor mu?

Ben bu konuyla ilgili hiç muzdarip değilim. Çünkü benim yayınımda hep, düzgün, özel hayatı insanları ilgilendirmeyen cemiyet dışı çok az haber görünür bende. Dolayısıyla bugün bir iş adamı benim yayınımda çıkmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz. Türkiye geneline baktığınızda sanat camiası basın sayesinde popülaritesini sağlıyor ve ekmeğini kazanıyor. Ama bizim Antalya cemiyet hayatında böyle bir şeye ihtiyaç yok zaten. Samimiyetimle söylüyorum ki, masa başında oyun oynayan hanımlar ve erkekler, dergilerden ve internet haberciliğinden daha fazla dedikodu yapıyorlar. High Life magazin olarak algılansa da aslında cemiyet dergisidir. Olayı bunun dışına çekmeye çalışan bir kitle var ama o kitle de beni ilgilendirmiyor.

-Antalya reklam ajansı sektörünü benimsedi mi?

Antalya’da reklam ajansı olmak çok zor… Reklam ajansı denildiğinde sadece gazete reklamı yapıldığını düşünüyorlar. Hukuk Müşavirliği ve Mali Müşavirlikten sonra üçüncü sırada reklam ajansları gelir. Bu işinde ciddiyeti vardır. Yarım, çeyrek, tam sayfa diye milli piyango bileti alır gibi gazete ilanı almayı reklam ajansı olmak zannediyorlar. Aldığım deneyimlerin sonucunda şunu anladım ki, aynı sektörde iki firmaya bakmamak gerekiyor. Eğer bir hastaneye bakıyorsam, bir diğerini almam, bir hava yolu şirketine bakıyorsam diğerini almam. Çünkü stratejileri farklıdır. İki rakip firmanın işlerini yapıyorsan problemlisin demektir. Biz çözüm ortağıyız, pazarlamacı değiliz ki…

-Yaşanan kriz sizi nasıl etkiledi?

1985 yılından beri vergi mükellefiyim. Ben bir iş kadınıyım. Yayıncılık dışında pek çok iş yapıyorum ama ortaya koymuyorum. Yaklaşık 10 yıldır Kaleiçi’ndeki Marina Oteli işletiyorum. Kaleiçi’nin her türlü sorunlarına rağmen ayakta kalmak için çalışıyorum. Turizm sektöründe 40 odayla 400 oda arasında hiçbir fark yoktur. Hizmet aynıdır. Herkesten daha fazla mağdur olmamıza rağmen en az ağlayan biziz. İnşaat işinin en zor kısmı olan izolasyon sektöründe iş yapıyorum ve hala tahsil edemediğim işlerim var. Yüksek bilanço ve öz sermayesi ile şirket faaliyetlerime devam ediyorum. Muhatabım olan ve iş yaptığım firmalardan para alamamış olmamın yarattığı finansman açığını ise kendi imkânlarımla kapatıyorum. Antalya çok çabuk büyüdüğü için, çok hızlı gelişti ve anlaşılamayan bazı şeyler var. Antalya yatırım ve rant şehri oldu ama çalışanların durumu da ortada. Aslında doğal güzelliklerinin ve yatırımlarının yanında maaşlı çalışan kesimiyle fakir bir kent Antalya… Nüfus çok hızlı artıyor ama gelir dağılımı azalıyor. Antalya’nın 10 yıllık planının şimdiden yapılması gerekiyor. Antalya’da yapılan yanlış yatırımlar yanlışlıklarıyla, insanlarda sadece seçilmedikleriyle kalıyorlar. Tek çare yapan insanı tekrar seçmemek oluyor. Ama yapılan hata o haliyle kalıyor. Ben bu şehri çok seviyorum ve rant uğruna geri dönüşü olmayan hataların yapılmamasını diliyorum.

-Geçtiğimiz seçimlerde Genç Parti’den birinci sıra milletvekili adayıydınız. Bu seçimlerde de sizi siyasette görecek miyiz?

Adaylık ve aday olmak ve o işin içerisinde savaşmak çok zormuş. Dışarıdan başka bir sahne, içeride başka bir sahne var. Ben bir kere asla siyasetçi olamayacağımı, politik davranamayacağımı kanaatine vardım. Benim için iyi bir deneyim oldu. Çünkü ben susamam, susmam gereken yerde eğer bir yanlışlık varsa ben onu söylerim. Bu kadar dürüstlükle de siyaset yapmak zor. Yerel yöneticiler iş hayatlarında da iyi bir tüccar olmak zorundadır. Eğer bir şirketi iyi yönetemiyorsanız bir şehri de iyi yönetemezsiniz. Dolayısıyla mecliste de hakkınızı doğru savunamazsınız. Antalya için projeler yapılması gerekiyor. Ama bizde işler “Hamili kart yakınımdır” işleriyle yürüdüğü için bir şey yapılamıyor. Antalya’da küçük esnafın durumu her geçen gün kötüye gidiyor. İmar yanlışlıkları yüzünden şehir planlamasında sorunlar oluştu. Bu konuların öncelikle çözülmesi gerekiyor. Eğer seçilseydim öncelikle bu konuları çözmek için uğraşırdım.

-Antalya’da başarılı bir markasınız. Kadın olarak iş hayatında var olmanın zorlukları nelerdir?

25 yıldır iş hayatındayım. Bu yirmi beş yılın ilk yılını çok üzülerek geçirdim. Çünkü çok gençtim, çok heyecanlıydım, çok çalışkandım, çok aktiftim. Dolayısıyla benim sektörümde çalışmak zordu. Otellerin endüstriyel mutfak işlerini yapıyordum. Benim sektörümde bayan olmadığı için çok zorlandım, birileriyle yakıştırıldım. Yanlış anlaşılmalar yaşadım. Arkadaşlarım üniversitedeyken, ben erkek egemen bir camiada erkek işi yapar pozisyonundaydım. Bu geçtiğimiz zaman içersinde Antalya’da kadın olarak iş yapmak gerçekten çok zordu. İstanbul, Ankara bu ayrımı aşmıştı ama Antalya’da son 10 senedir kadınlar iş hayatında aktifleşti. Ticarette kadınsanız hele bir de anne olduğunuz zaman daha da zor. Haydi, iş yapıyoruz, akşam yemeğe gidelim deme şansım yok. Güçlü bir kadınsanız, duruşunuz sağlamsa zaman içinde feminenliğinizi ister istemez kaybediyorsunuz. Feminenliği baskılamak zorunda kalıyorsunuz ve bu bir süre sonra tarzınız haline geliyor. Kolay yürümek yerine ben hep zor yoldan yürümek zorunda kaldım. Hep karşıma zorluk çıktı, bir erkekle yapmadığı pazarlığı benle yapar oluyorlar, başkasından beklemediği hizmeti benden bekliyorlar, bende en ufak bir hataya tahammülleri yok. Benimle ilgili de ekstra bir önyargı var zaten çünkü ben işimi ikili ilişkilerimle götüren biri değilim. İşimi işimle götürüyorum. Bu bazılarının işine yaramıyor elbette ki ama ayaklarım üstünde dimdik bu sayede kaldım.

-Dergi reklamlarında en sık karşılaştığınız sorun nedir?

Bizim fiyatlarımızda, standartımızda bellidir. Başka bir yayın aynı fiyata hem sayfalarca haber, hem reklam, hem röportaj veriyorlar. Bir firmaya 7-8 sayfa ayırıyorlar. Firma o yayını tercih etse de benim sektördeki yerim ve etkim belli olduğu için verim alamayınca gene bize geliyor. Bu zamanda herkes her işi yaptığı için herkes dergi çıkarmanın kolay olduğunu düşünüyor ve bu işe giriyor. Ben her sektörün içersinde çok fazla insan tanıyan biriyim, yayınlarımdaki etik anlayışını ortaya koyduğum için, bilmiyor da yazmıyor diye düşünülüyor. Yayıncılık bu kadar ucuz olmamalı, insanlar bildiklerini birbirlerine tehdit unsuru olarak kullanıyorlar. İnsanların ayrımı iyi yapmaları gerekiyor, bildikleriyle tehdit edip iş almaya çalışanlara prim verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Okuyucularda herkesi aynı sepete koymasınlar. Ben parasal olarak bir beklentim olduğu için yayıncılık yapmıyorum. O yüzden de bir sayfa reklam için prensiplerimden ödün vermem. Bazen de “dergiyi kapatıyormuşsun diye duyduk” diyenlerle karşılaşıyorum ve çok şaşırıyorum. Kesinlikle böyle bir şey yok, bu sorununda altı ayda bir bana sorulmasına gerek yok. Yayıncılığa devam ediyorum, okuyucumdan da karşılığını alıyorum.

-Tüm bildiklerinizi ve tecrübelerinizi bir kitapta toplamayı düşündünüz mü?

Belki bir 10 yıl sonra tüm birikimlerimi ve bildiklerimi yazacağım bir kitap olabilir. Yıllarca edindiğim tecrübelerden ticaretle uğraşmamam gerektiği fikrine vardım. Yaptığım işlerde ne kadar kazanacağım hep ikinci planda oldu. Öncelikle kiminle çalıştığıma ve ne yaptığıma odaklandım. Yanlış insanlara güvendiğim için bu özelliğim bana zarar veriyor. O yüzden artık ticaretle uğraşmak istemiyorum. Zaman hepimiz için planlayamadığımız ya da ummadığımız olaylar yaşatabiliyor. Kimi zaman güçlü kimi zaman yalnız ve güçten düşmüş olabiliyoruz. Gerek kendimiz gerekse çevremizdekiler için yaşanabilecek bu gelişmelerde önemli olan ne olursa olsun asaletini ve adamlığını koruyabilmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder