29 Ağustos 2011

ÖZER ÜLKEN


CHP Antalya İl Başkanı Özer Ülken son dönemlerde Antalya’nın en çok konuşulan isimleri arasında… İstifa eden il yönetiminin ardından “il yönetimi düşecek, düştü, düşmek üzere, düşmedi” senaryolarının bolca konuşulduğu siyasi arenada “il yönetimi” düştü. Yazılı karar tebliğ edildi. Özer Ülken sessizliğini ve net duruşunu her zaman korudu. Tüm kararlılığıyla görevine devam etti, hakkında konuşanlarla polemiğe girmedi.
Antalyalılar, “CHP’de neler oluyor?” sorusuna cevap ararken yeni karar bildirildi ve Özer Ülkenle yola devam kararı alındı.
CHP İl Başkanı Ülken sessizliğini ilk defa bozdu ve son aylarda yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
Seçildiği günden beri görevinin başında olduğunun sık sık altını çizen Başkan, “Görevimi terk etmem, o damar yok bizde. O farklı bir şey. Biz siyaset yapıyoruz. Ne için yapıyoruz? Ben milletvekili olmak için siyaset yapmıyorum” dedi.
Bu haftaki sohbetimizde tüm samimiyeti ve içtenliğiyle sorularımızı yanıtlayan Başkan, İl Örgütü’nde yaşananları, Genel Merkezin duruşunu ve yaşadığı zor ayları değerlendirdi.
Özer Ülken’in gözlerindeki ışığın ve CHP aşkının farkına varmamak mümkün değil… İnandığı değerler uğruna ömrünü adayanlardan biri… Soğukkanlı, mantıklı bir o kadar da duygulu bir Başkan… Zaman zaman uzaklara dalan gözlerinden yılların yorgunluğu okunsa da tüm inancıyla mücadeleye devam edeceğini hissettirdi bizlere…
Kendisine bir kez daha “Hayırlı Olsun” diyorum ve sözü CHP İl Başkanı Özer Ülken’e bırakıyorum.

- Uzun bir bekleyişin ardından karar açılandı. Bu bekleme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında ben şundan gayet memnunum. Bu süreçte genel merkezimiz Antalya ile daha yakın, Antalya ile daha ilgili olduğu için Antalya’daki parti dokusunu daha iyi tanıma fırsatı buldu. Bu çok önemlidir. Olması gereken şuydu aslında… Bir yönetim kurulu üyesinin gelip normal olarak şöyle davranması gerekirdi. Derdi ki; “Ben böyle bir yapının içerisinde, milletime, halkıma hizmet edemediğimi düşünüyorum. Faydalı olamadığımı düşünüyorum” İstifa dilekçesini getirir elimize verirdi. Bu olmadı bu süreçte. Yani bütün arkadaşlarımın vatanını, milletini, halkını, Antalya’nın çıkarlarını düşünerek istifa etmediklerini biliyorum. Hele son iki üç istifada bunlar farklı niyetlerle, farklı amaçlarla, farklı düşüncelerle, kendi özgür iradeleriyle değil dışarıdan kaynaklanan bazı nedenlerle istifa ettirildiler. Bunun altını çiziyorum.
-Örgüt içinde size karşı belli periyotlarda tekrarlanan bir muhalefet söz konusu… Seçim öncesinde birkaç kez daha yönetimi düşürmek için girişimler olmuştu. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Soruların dışında olan gayet sıradan bir insan gözlemiyle çok doğru tespitler… Antalya 18 yıllık bir genel başkanının seçim bölgesi. Bazen düşünüyorum da, genel başkan gitmeseydi bunlar olur muydu? Olmazdı. Bana karşı muhalefet o zamanda vardı ama bu çapta değildi. Biz o zaman yönetimdeki arkadaşlarımızla hep birlikteydik. Şimdi ben bakıyorum da, istifa edenlerin bir kaçına, benden daha fazla ‘Deniz Baykalcılar’. Ben ‘Deniz Baykalcı’ değilim. ‘Cı’lık yok bizde. Ben ‘Kemal Kılıçdaroğlu’cu da değilim. Ben örgütüm. Ben neferim. Burada olmamın tek nedeni budur. Ben burada bu yüzden direniyorum. Örgüte olan inancımdan. Bilsem ki benden iyi birisi var, emperyalizme karşı daha iyi direnecek, bu mevkiyi temsil edecek başka bir arkadaşım var, hayatıyla işiyle her şeyi göze alarak davranacak biri, bir dakika durmam burada. Şimdi sorduğunuz soruya gelelim. Antalya’nın dışına baktığınız zamanda tüm Türkiye’de CHP örgütleri paramparça çalkalanıyor aslında. Çalkalandı bu süreçte. İstanbul’daki İl Başkanı değişti. Ankara’daki İl Başkanı değişti. 253 tane ilçe başkanı görevden alındı. Örgütü koruyabilmenin bedeli bu… Yani bu kadar fedakârlıkla ancak örgütü bu şekilde koruyabildik diye düşünüyorum. Tersi olsaydı ne olurdu? Oradakiler gibi olurdu. Şimdi gidin İstanbul’a 13 tane ilçe başkanı görevden alınmış. Bakırköy’de görevden alınan adam gümbür gümbür kongreyle seçilmiş adam. Seçime 20 gün kaldı. Şimdi git Bursa’ya. O Bursa başkanı da 2 adaylı kongrede gümbür gümbür seçilmiş adam. Seçime 20 gün kala görevden alıyorsun örgütü dağıtıyorsun. Bunlara sadece Antalya penceresinden bakmayın. Varsa bir başarı ki ben başarı kelimesini kullanmam. Bu örgütü iyisiyle kötüsüyle bu zırıltılarıyla koruduk kolladık. Bugün toplantıları dört dörtlük yapıyoruz. İl genel meclisi toplantılarını dört dörtlük yapıyoruz. Bu dedikoduların içinde yaptığımız işler görünmüyor. Neler yapıyoruz bu ara biliyor musunuz? Hani referandumdan 156’yla çıktık ya, 20 bin lira parayla çıktık. Şöyle bir düşünün. Bu örgütün 5 tane çalışanı var. Elektriği yanıyor, suyu akıyor. İnsanlar koşuyor, koşturuyor bunları nasıl hallediyorlar? Nasıl kalkıyorlar bu işlerin altından? Bu kolay bir iş değil.
-CHP’liler arasında genel bir memnuniyetsizlik de söz konusu… Genel Başkan severler bile ikiye ayrılmış durumda. İl örgütü, Genel Merkez, mevcut durum her şeyiyle hedef gösteriliyor. Herkesin dilinde aynı soru var. “CHP de neler oluyor?” Bu konuyu siz nasıl gözlemliyorsunuz?
Bu konuya daha geniş bakmak lazım... Güllük caddemizi, CHP binasını, Ankara’yı İstanbul’u bir çıkaralım. Dünya’da bir şeyler oluyor. Yani Dünya’daki o büyük fotoğrafla birlikte bir de parti genel merkezine bakmak lazım. Partilere bakmak lazım… Türkiye’nin dizayn edilme yol haritasına bir bakmak lazım. 2003’te hazırlanan İsviçre Siyasi Bilimler Akademisi’nin bir raporu var. Raporda 3 tespit var. Profesörlerin dünya ile ilgili yaptıkları değerlendirme de Türkiye ile ilgili tespitlerini okudum ben. Daha yayında yok ortalıkta yok bir tek ona yakın Wikileaks belgeleri var. Cumhuriyet Halk Partisi’nde bir Genel Başkan’ın gideceği 2003’te söyleniyor. Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olması gerektiği söyleniyor. Akademisyenler senaryoyu yazmış. Bu senaryoda hangi generallerin içeri alınacağı, bir önemli davanın açılması gerektiği söyleniyor. Ergenekon denmiyor ama bir dava deniyor. Tayyip Erdoğan’ın önünü açmak için mutlak surette basının kontrolünün ele alınması gerektiğinin, yeni bir yayın anlayışının yayın hayatına sokulması gerektiği gibi bilgiler yer alıyordu. Hani her olumsuzlukta siyasetçiler yorum yaparken “emperyalizm yaptı” der çıkarlar, işin içinden. 12 Eylül’de sorgularda da bize diyorlardı, ‘yurtdışından kimden haber alıyorsunuz’ diye sorarlardı. Biz bilmezdik bir şey. Yurtdışı önemli. Şimdi fotoğrafa böyle baktığımızda Türkiye’nin en zayıf kanadı etnik köken. Afganistan’da da oydu. Irak’ta o. Şimdi Suriye’de gırtlağına çökülüyor Sünnilerin. Zayıf kanala nereden giriyor? Buralardan giriyor. Türkiye coğrafyasında bu kültürde bu yapılanmada bu zenginlikte kalmak istiyoruz bizler… Cumhuriyet Halk Partisi’ne bu gibi virüsler girerse vah haline derim. Ama bu sokulmaya çalışılıyor. Bunun için uğraş veriliyor. Yani kendi içimizdeki spesifik uğraşmalar, dedikoduların dışında, bunları etkileyen bunları besleyen farkında olmadan bu işlerin içerisine katkıda bulunan etkenlerde var.
-Kürtlüğü ve Aleviliği mi kastediyorsunuz?
Etnik köken ve cemaat kültürü… Şimdi cemaatlerde de var bu. A cemati var. B cemaati var din temelinde. Cumhuriyet Halk Partisi programı bize ne diyor? Program bizim belgemiz… Bu belgede Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı diyor. ‘Ne mutlu türküm diyene’ baz alınmıyor. Cumhuriyet felsefesini koruyan bir programı var, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, işte bundan taviz verilmemelidir. Konuya Antalya’dan çıktık, geniş bakıyoruz ama bunlar birbiriyle ilgilidir. Çünkü ben yaşadıklarımı biliyorum örgütler yaşadıklarını biliyorlar. Yani sonuç itibariyle Antalya’da A örgüt gitmiş, İstanbul’da B örgüt gitmiş, sonuç itibariyle bu büyük güçlerin, büyük operasyonun bir parçası değil mi sorusunu aklımıza getiriyor. Sizin aklınıza getirmiyor mu? Yani öyle olaylar oluyor ki mesela, ben bunu Genel Başkan’ımızla da konuştum. Bir MYK üyesinin Atatürk’ün Tekke ve Zaviyeler Kanunuyla ilgili konuşması uygun değildir. Cumhuriyet Halk Partisi bunlara alışık değildir. Alışmayı geçtim, alışılabilir ama dersin ki ben programımı değiştiriyorum. Bu programa uyanlar devam eder. Kabul etmeyenler bu kendi kabuğuna çekilir veya istifa eder. Ama sen şimdi bu program var iken bir kurultay toplanmamışken, kurultay kararıyla yeni bir olay ortaya çıkmamışken, bunları parti içersinde gene konuş, gel danışma kurulunda konuş, ya da MYK’nın içinde çık konuş, parti meclisinde çık konuş. Ama basına ‘Atatürk’ün Tekke ve Zaviyeleri tartışılmalıdır’ diyemez bir Cumhuriyet Halk Partisi MYK üyesi. Böyle bir şey yok. Şimdi bu ciddiyetsiz, disiplinsiz anlayış, oralarda öyle olursa buralarda nasıl olur? Yani buralarda bunun dik alası olur.
- Antalya’da CHP’li Belediye Başkanlarının arasında da bir soğukluk olduğu hissediliyor. Herkes aynı amaca hizmet etmesine rağmen birlik ve beraberlik neden sağlanamadı?
Bizi seçen delegelerin en büyük beklentilerinden biri de bu senin söylediğindir. İttifaklar yoktu. Sağduyulu düşünen, partiyi kucaklamaya, tabi en büyük iddiamızda bizim şuydu: belediyeler ile arsındaki uyumu sağlayacağız iddiamızdı bizim. Tüm toplantılarda söylediğim şeydir bu benim. “Sakın birine bir santim diğerine iki santim uzak durmayın. Sakın birinin arabasına binip öbürünü atlamayın. Ben biliyorum ki üçü de bizi, kendilerinden bir yere koymak için çok uğraşacaklardır.Dikkat edin” dedim. Neler yaptık neler? Ben bunları kitap diye yazsam 10 tane kitap olur. 12 ay uğraştım. Süleyman Evcilmen’le birlikte hentbol maçı izledim. Muhittin’in sirkte yanında durdum. Hocam’la Antalyaspor maçlarına gittim. Neler neler yaptık. Buradaki grup toplantılarında yeri geldi Muhittin’i azarladım. Yeri geldi Süleyman Evcilmen’e çok sert bir üslüpla ‘hocayı koruyalım’ dedim. Bak size bir şey söyleyeyim. Bir babanın bir ailenin dünya’da en sevdiği varlık nedir? Çocukları elbette... Evimde ortanca kızımın nişanını yaptım. Nişanına milletvekillerini çağırmadım. Genel Başkan’a haber vermedim. Apartmandaki komşularımıza haber vermedik. Üçünü, Süleyman, Muhittin ve hocayı çağırdım. Ve kızımın da yüzüğünü hocaya taktırdım. Ve bana evde ne dediler biliyor musun? Sen bu kızımızın en değerli varlığının böyle bir gününü bile bu işe alet ettin dediler, ailem bile beni eleştirdi. Ama nişanda üçünü bir araya getirdim. Bundan daha fazla ne yapabilirim?
-Bu kadar zamandan sonra Antalya’daki CHP’li Belediye Başkanlarının arasında birlik ve beraberlik olmaz mı demek istiyorsunuz?
İsimleri Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanları ama o düşünsel, kurumsal birliktelik yok. Bu benim şahsi yorumum tabi ki. Süleyman Evcilmen, geçmişine bakıyorsun, kendisi oda başkanlığı yapmış, bir örgütlü, kurumsal bir yapıda mücadele etmiş hayatının bir sürecinde. Sevilen, üçüncü dönemi olan, hataları vesairesini geç %70 oy çıkaran bir başkan Muratpaşa’da. Bunun üzerine laf söylenemez. Muhittin Böcek, Kurtuluş siyasetinin içinden, gençliğin içerisinde olmuş. ANAP’ın gümbür gümbür olduğu dönemde merkez ilçe başkanlığı yapmış. Liste hazırlamış, delege ayarlamış. Bu işlerden geliyor. Şimdi ikisinin böyle bir ortak özelliği var kendi mecralarında. Ama Mustafa Akaydın bu dokulardan gelmiyor. Sağında Türk bayrağı, solunda üniversite rektörlüğü, kapıda muhafızlar, devlet oturuyor. Rektörlük anlayışından geliyor. İnsanlar ne istiyor ondan? Hocam benim tayinim diyor, öteki öğrenci temsilciği yapacağım diyor vs…. Muhataplar belli. Şimdi siyasette ne var? Buraya tinerci geliyor benim karşıma oturuyor. Beyefendi geliyor benim karşıma oturuyor. İşsiz geliyor oturuyor. Ve bunların hepsinin “sen Cumhuriyet Halk Partilisin, partimi temsil ediyorsun” deyip, kolumdan tutma hakkı var. Siyaset yapıyorsam, bende bunlara katlanmak zorundayım. Şimdi hocayla bu uymuyor. Yani o rektörlükten gelen, yani böyle düşünüyorum. Profesör, bilim adamı, binlerce insan yetiştirmiş, uzman ama siyaset insan diyalogu, bambaşka. Yeri gelecek, küfredecek, seslenmeyeceksin. Bilmem neyine hakaret edecek, seslenmeyeceksin. 53 yaşındayım ben elimi uzattığım zaman, sıkmayan bir insan olmadı daha. Ama elini sıkmayacak, bir şey demeyeceksin. Bu benim için olduğu kadar hoca içinde geçerli. Genel Başkan için de geçerli. Siyaset yapıyorsan bunun bir bedeli var, hukuku, ahlakı var. İllaki bunları bir araya getirmek istedik. Antalya halkının beklentisini bırakın bir kenara, Cumhuriyet Halk Partisi üyelerinin, delegelerinin, CHP Genel Merkezi’nin en büyük beklentisi olan bu konuydu aslında. Yok kardeşim. Hiç uğraşmayacağız bu konuyla. Araları iyi değil diye diye bir yere geldik, hala gidiyoruz işte. İyi olması da mümkün değil. Herkes görevini yapacak, herkes istediğini yapacak, kimse örgüte karışmayacak. Örgüte el uzatmayacak. Örgüt içerisinde kendi isteklerine göre örgütün dokusuyla oynamayacak. Kim oynuyorsa örgütü karşısında bulacak. Benim görevim örgütü korumak. Yani bir belediye başkanına göre, hocayı kastetmiyorum, hangisi olursa olsun. Örgütü dizayn ettirmem Ben burada İl Başkanı’yım. Bu partinin işçisiyle, köylüsüyle, gazetecisiyle, seveni, destek olanı, sempatizanı, özdeki bu dokuya müdahale ettirmemek benim görevim. Hiçbir il yöneticisinin bir çıkarı yok. Bir yerde bir işi yok. Ne diyor insanlar? Birileri bir yerlerden nemalanacak üstelik siyaset yapacak. Yok böyle bir şey! Sen belediyede çalışırsın, işçi olabilirsin, konuşursun siyaset ama sen örgütün dizayn edilmesi noktasında ağzını açtın mı ben orada yokum. Seni men ederim ondan. Seçildiğin örgütün seçilmişliğiyle, geldiğin, elde ettiğin imkânlarla destek vereceksin. Veriyorsan geleceksin buraya, vermeyeceksen gelme buraya.
-Son bahardaki kongrede yeniden aday olacak mısınız?
Ben hiçbir zaman kongreyi kazanırım, kaybederim hesabıyla bu işlere girmedim. Şimdi Özer Ülken bir kişi değil. Özer Ülken bir düşünceyi temsil ediyor. Tabi o büyük düşüncenin Antalya ölçeğinde de bir takım dinamiklerinin ortak bir noktasındaki adaydır Özer Ülken. O yapılanmada arkadaşlarım bu şartlar altında tekrar senin aday olman gerekiyor da diyebilirler. Hayır, içimizden şu arkadaşla yola çıkalım da diyebilirler. Bu bir düşünsel birliktir. Kaçmam görevden gerekirse tekrar aday olurum.
-Bu kadar entrika, oyun ve türlü sıkıntılar içerisinde “kendinizden emin” duruşunuzu hep korudunuz. Kendinizi yarı yolda bırakılmış ya da yol arkadaşlarınızın ihanetine uğramış hissettiniz mi?
İçimde zerrece böyle bir his yok. Biz çok daha zor örgütlülüklerden geldik. Yani bu örgütlük bize çok zor gelmiyor. ‘Demir şaşmaz’ cümlesini bilirsiniz, böyle bir inancımız vardır. Kendi vicdanında sen bu konuda, istersen 5 bin kişiyi karşına al, istersen 100 bin kişiyi karşına al, sana orada düşen görev odur. Senin onu yapman gerekir. Biz böyle yapılanmaların içinden geldik. Hep çoğunlukların karşısında çekirdek olduk, güçlü olduk. Bizim kongrelerimizde, benim konuşmalarımdan bir tanesinde şöyle bir bölüm vardır; biraz da uçtur, bu soruna yardımcı olsun. Aslına bakarsanız belli bir heyecanla söylenmiş bir sözdür. Derim ki, “5 sene sonra Amerikan tankları sokakta gezerken, gezerse Cumhuriyet Halk Partililer ya da adı kim olursa olsun, ‘ne yapmayı düşünüyorlar?’ Hiç böyle bir ufuk, hiç böyle bir düşünselliğiniz oluyor mu hiç arada?” Toros dağlarından Amerikalılara ilk kurşunu sıkacak olanlar bu hesapları yapıyorlar mı? Bu işler farklı işler. Biz bunları düşünürüz. O derinliklerdeyizdir. Onun için gerisi bize vızıltı geliyor. Çünkü bizler o temelden, o öğretiden geliyoruz. Bilmem anlatabildim mi? Çok zor bir şey. Nedenini bildiğin zaman, hemen çözümleyebiliyorsun. Ben istifa eden arkadaşların tek tek nedenini biliyorum. Alındılar, kötü oldular onu söylemiyorum. Kendimi onların yerine koyduğum zaman kendi düşüncelerini, zenginliklerini biliyorum ben onların. Ekonomik şartlarını biliyorum. Ailelerini biliyorum. Dayanamaz herkes buna. Mesela bir arkadaşımın bir serzenişi var. Geçen gün bir arkadaşımıza söylemiş o anlatıyor. Benim için “Adam 10’da geliyor demiş. İstifa edenlerden biri bunu söyleyen... Gecenin ikisine kadar koştur koştur, boyuna arıyor beni şuraya gideceğiz buraya gideceğiz. Adamın tuzu kuru demiş. Benim çoluğum çocuğum var. Ben buna dayanabilir miyim Ertuğrul amca demiş. Bizim Ertuğrul Tüzkan’a. O da; “ya oğlum, böyle bir adam bulmuşsunuz daha ne? Seni sıkıştırıyordur, gelemiyorsundur, gidemiyorsundur, işin vardır, haklısın. Sabah 8 gece 2 böyle bir adam bulmuş parti öpün başınıza koyun böyle bir adam gelmedi partiye hiç” demiş. Bunu ne için anlatıyorum. İl kongresinde bizi boğdular. Ömer Melli’nin elinde burada 53 tane il yönetimi müracaatı vardı. Yönetim kurulu üyesi olmak için. Yönetim kurulu üyeliğini bırak, kongre salonunda ben o büyük listenin karşısında dik durabilecek zor insan buldum. Şimdi hiç bunları düşünmüyor insanlar. Gidebilirler. Sağ olsunlar, teşekkür ederiz. Gitti arkadaşlarımız.
-Özellikle son bir senede yaşadıklarınıza baktığınızda kırgınlıklarınız var mı?
Kırgınlığım olmaz. Ben duygusal düşünmem ama şu var tabi, bugüne kadar ben bir insan hakkında 3 saat sonra ne yapabileceği, 5 sene sonra bu durumlar söz konusu olduğunda ne yapabileceği konusunda hemen hemen hiç yanılmadım diyebilirim. Yani düşünürüm. Bu arkadaşla bir gün yol ayrımında şöyle bir noktaya gelebiliriz. O andaki durumu ne olur. Bunları düşünmek lazım… Yani pişmanlığım o anlamda olmadı ama hakikaten böyleyim diyerek, kendine bahaneler uydurup, siyaset konuşan insanlardan da tiksiniyorsun tabi. Bana gel de ki, başkanım benim durumum bu böyle olması gerekiyor. Bu başka bir şeydir. Ama ben biliyorum sen de bu durumu biliyorsun. Bunlar mazeretler uydurdular mesela; gençlik kolları çalkantılı olmuş, kadın kolları çalkantılı olmuş laf mı bunlar? Biz beraberdi burada, birbirimizi biliyorduk. Sekiz sefer gittim gençlik kolları için adam yok diyor. Sen buradaydın bununla çalışacaksın diyor. Neden? Önder Sav burayı çökertmek için uğraşıyor. Konyaaltı’nı görevden alacağız diyoruz. Ben senden bunu istiyorum. “Alamıyoruz, biz örgüt müyüz, sen orada alırsın. Ben buradan MYK’dan geçirtmem kıvrılır oturursun” diyor. Önder Sav “Nasıl duracaksın bakalım orada bana karşı” diyor. 9 ay sonra diyor ki “Konyaaltı’nı görevden alamadık.” Şu vardı; ya burayı terk edip gidecektik ya da katlanacaktık. Hala binanın çaycısını konuşuyorlarsa ben daha ne diyebilirim ki? Şu binada masa, sandalye, televizyonun yanında gençlik ve kadın kollarını da değiştirdik. Kime rağmen? Genel merkeze rağmen. Bu bile yeter biliyor musunuz? Ya biz dedik ya gençlik kolları... Bu neyi gösterir? Bizim gençliğe verdiğimiz önemi gösterir. Taviz vermiyorum Önder Sav bana diyor ki “Salih Ahmet’i çağırsaydın da, çalışsaydı, 2 hafta dolaşsaydı, görev verseydin de yapmasaydı, görevden alsaydın” diye akıl veriyor. Öyle bir şey yok. Olamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder