16 Kasım 2009

HÜSEYİN BARANER



Antalya turizminin ilk başladığı yıllardan itibaren, şehrin portakal kokulu sokaklarından bugünlere olan değişiminin en yakın şahitlerinden biri olan Hüseyin Baraner, bu kentte turizm sektörüne girdiğinde yıl 1978’di.

Tatil için geldiğinde güzelliğinden etkilenen Baraner’in Antalya aşkı, bugün de ilk günkü gibi devam ediyor. O yıllarda turistler, Antalya’da çektikleri fotoğrafları kendisine gösterirken “Bu resmi sadece sana gösteriyoruz. Sakın kimseye söyleme. Orayı kimse öğrenmesin” dediklerinde Antalya’nın dünya turizmindeki kaderini çizmişlerdi aslında…

Çok kısa bir zamanda çok hızlı bir ilerleme kaydeden Antalya, şuanda 10 milyon turistin milyonlarca fotoğrafına ev sahipliği yapıyor.
Yıllar çok çabuk geçti ve bu gelişme bir takım sorunları da beraberinde getirdi. Küresel ekonomik kriz sonrası tekrar yapılanma gerektiren markalardan biri olan Antalya aslında dünya sıralamasında krizden etkilenmeyen iki şeyden birincisini oluşturuyor. Hüseyin Baraner, yapılan araştırmaların sonucunda kruvaziyer turizmi ve Antalya’nın bu krizden etkilenmediğini belirtti.
Sektör içindeki doygunluğun sebep olduğu sıkıntıları masaya yatıran turizmin duayeni Hüseyin Baraner’le gerçekleri konuştuk.
Aslında gerçek kahramanların hiç konuşmayan kişiler olduğunun altını çizen Baraner, sektördeki vefasızlığın sonuçlarını yaşadığımızı da bir kez daha vurguladı. Uzmanlaşmaya önem verilmediğini ve sektörel sorunların çözülemediğini belirten Hüseyin Baraner, Antalya’da yaşayan herkesin sorumluluklarının farkına varması gerektiğini belirtti.
Antalya’nın kaybettiği doğal zenginliklerinin en büyük üzüntüsü olduğunu defalarca tekrarlayan Baraner, bizlerin de çok önemli bir sorunu, bir kez daha düşünmesini sağladı. Ve bu sefer Hüseyin Baraner bizlere sordu;
“Antalya ‘rekabet gücü’ ile yenidünyadaki kriterlere gelecek beş, on, yirmi yıl içerisinde ne kadar cevap verebilecek?”
- 2009 turizm sezonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
2009 sezonu kötüydü demek son derece yanlış olur. Türk turizmi derken neyi anlıyoruz onu da masaya yatırmak lazım. Yatırımcıların çoğu gerçek turizm dinamiklerine danışmadan her hangi bir yere yatırım yapıyor. Bu tamamen turizmin ve müşteri beklentisinin dışında bir yatırım olduğunda da “Türk turizmi kötüydü” diyorlar. Yanlış, bilgisizce danışılmadan yapılan yatırımlarla turizmin hiçbir alakası yok. Herkes kendi beceriksizliğini turizme bağlıyor. Dolayısıyla gerçekten müşteri taleplerini takip eden, dünya piyasalarındaki gelişmeleri izleyen kurumlar son derece başarılı olmuştur. Dünya pazarlarıyla entegre olmuş, iyi işletilen tesislerle, dünya pazarlarından kopuk, başarısız olmuş tesisler arasında beyanat yarışması izliyoruz. 2009 yılı bütün dünya pazarında yüzde 2-30 arasında düşüş kaydederken Türkiye bu düşüşten etkilenmedi ve başarıyla kapattı.
- Turistlerin tatil beklentilerinde ne gibi değişiklikler gözlemliyorsunuz? Turist bizden ne bekliyor?
Son iki yılda karşılaştığımız yeni müşteri profilinde, genelde seyahat deneyimi üstün, tatil tecrübesi zengin, tok ve heyecansız bir kitle çıkıyor karşımıza. Yeni tüketici kitlesi, kimi zaman profesyonel bir turizmci kadar destinasyon ve ürün hakkında sorumlulukları ve hakları konusunda bilgili. Kimi tatilci, cebindeki ‘Frankfurt er Tabelle’ ile beraber geliyor. Turist tatil ortamını keşfederken kendisinin de destinasyon tarafından keşfedilmesini istiyor. Müşteriler uzman, bilinçli, tecrübeli yeni heyecan ve tat avcıları olarak karşımıza çıkıyor. Hedefimiz ‘Üreten Türkiye değil, nesilden nesile üreten Türkiye’ olmalıdır. Sadece 5 -10 yıl süren ticari başarılar, başarı değildir. Yeni tüketici profili, tur operatörü, seyahat acentesi, uçak şirketi, otel, destinasyon ve ürünün geneli için internetten bilgi depoluyor. İnternet sitelerinden ve internetteki sosyal ağlardan bilgi alıyor. Forumlardan diğer tüketicilerin görüşlerini alıyor ve satın alacağı ürün hakkında önceden kafasında bir resim oluşuyor. Tüketici, internetin sunduğu sayısız fiyat kıyaslama imkânlarından ve ‘En ucuzu bul’ arama motorlarına yoğun ilgi gösteriyor çünkü küresel kriz marka algısını da değiştirdi. Tüketici parasının değerini tam olarak kavradı. Karşılığını tam olarak aldığı ürünlere o ürün için parayı çekinmeden ödüyor. Üst gelir grupları dâhil, her gelir grubuna ait tüketici, indirim ve promosyon kampanyalarını yakından takip ediyor. Bir ürünün karşılığını hesaplarken, kafasındaki kendi ölçütlerini kullanıyor. Bir müşterinin içinden bin değişik müşteri çıkabiliyor. Mesela sabah sadece bir simit tüketen kişiye eğer doğru ambiyansı yaratabiliyorsanız aynı günün akşamı şampanya sipariş edebiliyor. Bu yıl 3 yıldızlı bir otelde ekonomik tatil geçiren müşteri gelecek yıl pahalı bir butik otelde kalabiliyor. Heyecan veren sahici ürünler müşterileri etkiliyor.
- Yatırım konusunda Antalya’yı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yatırım eğer oda odaklıysa sona geldik. Antalya turizmi mevcut olan odaların zenginleştirilmesini, etrafının çeşitlendirilmesini istiyor. Antalya turizmi Türkiye için en büyük kaynaklardan biridir. Mevcut yatırımların etrafının alternatiflerle değerlendirilmesi gerekiyor. Altyapısız ve yetersiz olmasının ele alınması gerekiyor. Antalya’yı marka olarak tanıtmamıza artık gerek yok. Antalya bu kabulü dünya pazarlarında gördü. Antalya’nın kabul görmesi gereken yeni olgu Antalya’da güzel otellerin dışında da çok şey varmış dedirtemiyoruz.
- Rusya pazarının bu sezon Antalya’ya zarar verdiği söylemlerine katılıyor musunuz?
Rusya pazarı Antalya’ya zarar verdi demek yüzyılın en cahilce sözü olur. Rusya turizmi Türkiye’ye sınıf atlatmıştır. Otelciliğe yeni vizyonlar gelmiş çok ciddi yatırımlar yapılmıştır. Turizm pazarı da insan hayatı gibi doğar, büyür, gelişir ve olgunluk sürecine girebilir. Rusya turizmi şuan bu olgunluk çağını yaşıyor. Rusya turizminde en derin neticelerin alınacağı bir sürece giriyoruz. Bu pazardaki en büyük sıkıntı gereksiz yere sadece Türkiye’ye şu kadar turist götürüyorum düşüncesiyle yola çıkıp Moskova’da fiyatları berbat eden tur operatörleridir. Gereksiz yere fiyat kırarak neredeyse cepten para ödeyerek turist sayısı yakalanmaya çalışıldı. Bu tabiî ki zarar verdi. Ruslar da Almanlaşmaya başladı. Birçoğunun çeyrek asırlık tatil tecrübeleri oluştu. Beklentiler Almanlarla aynı olmaya başladı. Plansız programsız her yere saldırıyoruz. Aşırı yatak kapasitesinden dolayı, müşteri gelsin de nerden gelirse gelsin diye her yere saldırmanın sonucunda plansızlığın ve projesizliğin sonucunu yaşıyoruz. Çoğu zaman talep alan bir otelin müşteri akışını yanındaki otelin çılgınca verdiği fiyatlar yıprattı.
- Antalya, kış turizminin olmadığı ama olması istenen bir şehir, bu konuda nerede hata yapıyoruz?
Tur operatörleri, yaşlanan toplum ve tüketici grubunun ortalama yaşının artmasıyla, gelir düzeyinin de orantılı artması gerçeği karşısında, ürün yelpazelerini ve pazarlama tekniklerini yeniden şekillendiriyorlar. 50 yaş üstü ‘Best Ager’lar gelecek yılların en büyük tüketici kitlesi ve aynı zamanda da Antalya’nın kış potansiyeli olabilir. Bisiklet ve yürüyüş yolları az, rehbersiz hareket etme alanı çok dar. Ulaşım tek boyutlu, tren ve deniz ulaşımı yok gibi… Genel olarak eksik peyzaj ve çevre düzenlemesi, aşırı betonlaşma, doğa tahribatı, tatil merkezlerinin arasındaki yetersiz ulaşım olanakları, görüntü ve ses kirliliği, tatilcilerin rahat bırakılmaması, hanutçuluk, eski otantik havanın kaybolması, çevre bilinci ve onun hayata geçirilmesi ve diğer sektörlerin de bu kitle için yeni ürünler dizayn ediyor olmaları (Lifestyle, gastronomi ve giyim sanayi gibi) gerekiyor.
- Antalya’nın turizm politikasını doğru mu? Dünyayla doğru iletişim kurabildik mi?
Antalya’nın en büyük eksikliklerinden biri Antalya’nın iletişim özürlü bir kent olması. Dünyayla iletişim yok. Dünya’ya sadece fotoğraf ve slogan gönderiyor. Dünyayla konuşan, muhabbeti olan, dünyayla gerçek anlamda göz göze gelerek insandan insana yapılan diyalog yok gibi…
- Peki, bu konunun Antalya’daki muhatabı kim sizce?
Antalya Ticaret Odası (ATSO) elbette ki. ATSO’nun bir duvarına büyük harflerle yazılması gerekir. Antalya ne üretiyor? On milyon turist geliyor ama yatak dışında onlara ne sunabiliyoruz? Turizm sayesinde Antalya’nın hangi ürünlerini marka yapabildik? Turistlerin önümüzdeki beş yıl için talepleri nedir? Böyle bir istatistik çalışmayı kim yaptı bu güne kadar? Var mı böyle bir çalışma ATSO’da… İşler kötü diyoruz ama müşteriyle konuşmuyoruz. Çok ciddi araştırmalar lazım. Buraya gelen insanlarla yüz yüze iletişime geçecek bir altyapı lazım. Herkes hep bir ağızdan hala turistleri eleştiriyor. Turist bile bazen bu beyanatlara gülüyor. Konu turizm olunca konuyla alakası olanda olmayan da beyanat veriyor. Protokol meraklısı bir toplum olduğumuz için yaşadığı alandan adımını atmamış insanlar bile cümleye ‘Türkiye turizmi’ diye başlayabiliyor. Türkiye’nin adıyla konuşmaya başlamak için bu konuda araştırmış olmak gereklidir. Her şeye rağmen Antalya için fark yaratmaya çalışan kişilerde var. Antalya Valisi Alaaddin Yüksel kendi olanaklarıyla Antalya’yı dünya pazarında kurumsallaştırdı. Antalya’yı herkesle yüz yüze konuştu. Antalya’nın ismini dünya pazarında bir noktaya getirdi.
- Otellerin “her şey dâhil konaklama sistemi” dejenere oldu mu?
Her şey dâhil sistem Türk turizminin tatlı belasıdır. Önceleri bunu da deneyelim diye girilen sonradan Avrupa’daki sosyal gelişmenin doğrultusunda hızlıca yayılan bu sistem ticari açıdan çok başarılı oldu. Ama doygunluk oluştu. Bu sistem turizmdeki bazı yetenekleri de turizmden kaçırdı. Bazı geleneklerimizi ve mutfağımızı öldürdüğünü düşünüyorum. Bazı işletmelerde çok fazla endüstriyalize olundu. Fabrikasyona geçildi. Bu tarihten sonra daha uzman ellerle kapasiteyi biraz azaltarak, bireysel tatil tadını arttırarak otellerimizin felsefesini de değiştirmemiz lazım. Deniz, kum ve güneş artık durağanlaştı ve otellerdeki ve çevresindeki aktivitesizlik turistlerin beklentilerine cevap vermemeye başladı. Daha az odalı doğayla birleşen tatiller popülaritesini arttırmaya başladı. Doğaya olan özlem hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Turist Antalya sokaklarındaki portakalın, limonun kokusunu duymayı istiyor ama betonlaşma bu imkânları hızlıca ortadan kaldırmaya devam ediyor. Turist daha çok okuyacak, sanatsal ve gerçek kültürel sunumlar talep edecek, hijyen beklentisinin yanında kendisine sunulan hizmetlerin sosyal niteliğini sorgulayacak. Bugün hangi turist bir Türkle aynı yerde eğlenebiliyor ya da yemek yiyor. Ya çok olağanüstü kalitesiz ya da ulaşmak çok zor. Bugün kimse Belek’ten 100 avro verip taksiyle 7 Mehmet’e gelmiyor. Ciddi bir ulaşım problemimiz var. Biz turisti otellere hapsettik. Turist otelde kalmak istemiyor.
Turistlerin en büyük şikâyeti otellerin çevresinde yürüyüş yolları olmaması. Bazı yerlere yürüyerek gitmek istiyorlar ama yürütmüyoruz. Anket sonuçları “Bizi otellere kapatıp, yedirip içirip, siz bizi tutuyorsunuz” şeklinde. Önemli sayıda turist rehbersiz hareket etmek istiyor. Otellerin önünde sadece taksilerin olması da turistlerin bir başka sorunu. Turist bir dünya insanıdır ve dünya kamuoyu orta direktir. Turistlerin ihtiyaçlarını karşılamadan sadece şikâyet ediyoruz.
- Turizm sektörü kendini yenilemeye tekrar mı başlayacak?
Antalya dünyanın getirdiği zorunlu değişimleri yapmadığı sürece geleceğini kaybedebilir. Şu an Antalya’da yaşayan herkesin iki sorumluğu vardır. Antalya için yapılan her iyi çalışma turistlerin gözünde Türkiye’nin karnesine işlenir. Antalyalı yatırımcılar gerçekleştirdikleri projeler ile hem Antalya hem de Türkiye için sorumluluk taşıdıklarını unutmamalıdırlar. Antalya artık profesyonellere yer açmak zorundadır. Bazı yatırımcılar profesyonellere önem vermeyerek sabah işe alıp, öğleden sonra netice bekliyor. Hiçbir oluşum için bütçe ayırmıyorlar. Otel müdürlerine “oğlum” diyen otel sahipleri de var. Bazıları otel şantiye şefini otel müdürü yapıyor. Doğayı bozan, insana saygısı olmayan, herkese emreden sadece parası olan otel sahipleri var. Jeeple dolaşmayı önemli insan olmak algıladıkları için kaybettikleri zaman en çok konuşanlar da onlar maalesef ki… Bunun yanında heyecanlı, duygusal, kalıcı, sürdürülebilir, içinde insan ve canlı sevgisi barındıran insanlar da burada var. Bunlar Antalya’nın gizli kahramanlarıdır. Antalya kamuoyu sadece belli yatırımları yapmış olanlara söz hakkı tanıyor. Hâlbuki işin uzmanları hiç konuşmuyor ve asıl kahramanlar onlar. Antalya’nın geleceğinden çok umutluyum. Bu küresel kriz sonrasındaki yapılanmada gerçekten turist sevgisi ve bilgisi olan kişiler hayatta kalacak. Bu kişilerin sektöre tekrar entegre edileceğini biliyorum. Çünkü paranın gücü dünyada sınırlandırılmaya başlandı. Paraya can verecek olan şey bilgili, saygılı, tecrübeli ve uzman kişilerin tekrar sektöre girmesidir.
- Beklentiler, paydalar, çıkarlar ve fikirlerin yeniden formatlandığı bu günlerde Antalya küresel şansını bilinçli ve tam olarak kullanabilecek mi?
Çalışma hayatımızda bütünsel anlamda odaklaşmaya, iletişimi iyileştirmeye, kurumsal amaçları belirlemeye, ülkesel, bölgesel ve yerel stratejik geri bildirim sağlamayı gerçekleştirmeden bazı projeler çok hızlı bir şekilde 'Çabuk olsun, yamuk olsun, benim adım konsun' düşüncesiyle yapıldı. Antalya'nın verimlilik endeksini yatırımlarla kıyasladığımızda düşük olduğunu görüyoruz. Her yıl mevcut kapasiteyi kullanamadığımız için yıllık 3-4 milyar dolar sadece kış turizminde kaybediyoruz. Ya, Avrupa’dan geri gönderilen meyvelerimiz, sebzelerimiz, yıllardır boş duran konutlarımız, apartmanlarımız… Zannedersem Antalya uzman kişileri pek sevmiyor. Danışmadan, sormadan, incelemeden yatırım yapıp kendine yeni ufuklar açacağına kendini ve geleceğini kilitliyor. Oysa Antalya’nın Türkiye'nin lokomotif kenti olması gerekir. Şimdi sıra bizim beynimizdeki pencereleri açmaya geldi. Sıra, yeni ürünler, yeni pazarlar, yeni piyasalar ve özellikle yeni kaynaklar yaratmaya geldi. Bunun için yeni kahramanlara ihtiyacımız var. Beynindeki pencereleri sonuna kadar açmış, küresel oksijenden sonuna kadar faydalanan, tüm bilinçsiz ve asılsız önyargılarını bu kış ayında beyin sobasında yakmış, kül etmiş verimli, yeni düşüncelerle donanmış, kuşanmış kahramanlar.
Eski kaynakları deforme edip, yeni gibi sunmak yerine, yeni kaynaklar yaratacak icraatçı orduların sektörel yeni piyasa akıncıları… Hazırlıklı olmalıyız. Dünyada yeni oluşacak uluslararası rekabet üstümüze yağmur gibi yağacak. Bu değişen süreçte her ürünün, her üretenin rekabet gücü ve direnci imtihandan geçecek. İnanın merak ediyorum, acaba Antalya ‘rekabet gücü’ ile yeni dünyadaki kriterlere gelecek beş, on, yirmi yıl içersinde ne kadar cevap verebilecek?


Hüseyin Baraner Kimdir?

1957 Çanakkale doğumlu olan Hüseyin Baraner, 13 yaşındayken Almanya’ya yerleşti. Ardından Almanya, İspanya ve İngiltere’de turizm eğitimi aldı. 1978 yılından beri turizm sektöründe olan Baraner uzun yıllar turizm yöneticisi olarak çalıştı. 4 yıldır TUI’nin Türkiye danışmanı olan Hüseyin Baraner, 5 yıldır da Avrupa Türkiye Turizm İş Konseyi Başkanı olarak görevine devam ediyor. www.tourexpi.com adlı sitenin de sahibi olan Baraner, turizmle ilgili gelişmelerde Antalya’yı yıllar öncesinden internete taşıyan isimlerden biri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder