23 Haziran 2011

GÖKHAN KIRDAR


Gökhan Kırdar uzun bir aradan sonra Antalya’da çekeceği film projesiyle dönüyor. Film; drama, müzik ve dans sanatlarıyla desteklenen, müzik-aura terapi ile bütünleşen 7 farklı aşk hikâyesinden oluşuyor. Kırdar Ay’ın belli evrelerinde Facebook’ta 500 binin üzerinde hayranıyla yolculuğunu paylaşıyor.

Her ne kadar yeni kuşak, onu Kurtlar Vadisi dizisinin bestecisi olarak tanısa da, daha önce çıkardığı ‘Yerine Sevemem’ albümüyle önemli bir hayran kitlesine sahip olan Gökhan Kırdar, bu albümünden sonra “Trip” ve “Ethnotronix” gibi bambaşka tarzda albümler yaparak özel şarkılar ortaya çıkardı. Çok meşhur olduğu bir dönemde, yeni keşifler yapmak üzere yola koyulan sanatçı aynı zamanda benliğine dair bir yolculuğa başladı. Kökleri M.Ö 10.000 yıllarına dayanan enstrümanlarla tanışan Kırdar, sadece bununla da kalmadı; müziğin terapi özelliğinden de faydalanarak, ‘OQUN’ adındaki projesini hayata geçirdi. Evrende yaşayan hiçbir canlının ahını almamak için yeryüzündeki tüm varlıklara rikkat (merhamet) duygusuyla yaklaşan Ön-Türk kültüründeki ‘kam’ davulundan yola çıkan ‘OQUN’ Projesi, 2004 yılında Lüksemburg’daki Mudam’da düzenlenen tasarım sergisinde ilk kez yayınlandı.

‘Tüür’ davuluyla terapik müzik

“Tüür-Yağmur Duası ” isimli albüm, kopuz, lir, çeng, kılkopuz, tobşur, dutar, morinhur gibi eskiden ‘kam’ların kullandığı ilk Türk çalgılarıyla elektronik, rock, jazz ve senfonik müzik elementlerini sentezleyerek yeni bir tür ortaya koydu. Bu projeye ismini veren “Tüür” davulu oluşturduğu rezonanslarla insanları terapi eden ilk Türk ayin ve dans çalgısı olma özelliğini de taşıyor. Geçtiğimiz yıl “Foton Çağı” adıyla bir dizi konserler serisine başlayan sanatçı, video, dans, ışık oyunları destekli bu projesiyle, bir tür müzik terapisi yaparak insanların “farkındalığını” artırmayı hedefledi.

Yeni kuşağın adı ‘foton çağı’

Foton kuşağı, kimileri için çok yabancı olsa da meraklıları için yeni bir araştırma konusu olarak ortaya atıldı. Yaşadığımız gezegeni yakın zamanda etkisi altına alması beklenen, varlığı hakkında bilimsel veriler de olan, yüksek enerjili fotonlardan oluşan büyük bir kuşak “foton kuşağı”. Deniliyor ki, her 12 bin 500 yılda bir güneş sistemi bu kuşağın içine giriyor. Bu kuşağın katmanları da var. Kırdar, “Foton kuşağının ilk iki katmanına çoktan girdik bile. İlk aşamasına 1962’de, ikinci aşamasına 1987’de, üçüncü ve son aşamasına ise dünyanın hemen her tarafında beklenildiği gibi olursa 2012 sonunda gireceğiz” dedi.

Yok oluş değil, yeniden doğuş

Foton Çağı’nın, dolayısıyla 2012’nin yok oluşun değil, yeniden doğuşun, var oluşun başlangıcı olduğuna inandığını belirten Kırdar, “Denilenler gibi 2012’de ya da daha sonrasında yaşanacak son aşamanın, insanlığın yitirilişi gibi olumsuz şeyler yerine, yeniden doğuşa, hastalanmayacak vücutlara, kötülüklerin yok olmasına yol açacağına inanıyorum” diyor. ‘OQLUB’ projeleri kapsamında, insanların korkularından kurtulmaları, yerine umut ve aşkı aşılamak amacıyla hayata geçirilen ‘OQLUB in Love’ film projesinde, müzik ve dansla desteklenen bir müzik terapisi uygulanacağını belirten Kırdar, Antalya’da çekilerek, İngilizce ve Türkçe yayınlanacak olan filmin plato ve mekanlarının aynı zamanda ‘OQLUB 7’ ‘Rainbow-Gökkuşağı’ terapi merkezi olarak da ilk kez Antalya’da ve çevre otellerinde faaliyet göstereceğini belirtti.

Antalya’da ‘Oqlub in Love’

Bu uzun metraj film projesiyle, müzik terapi ve enstrüman titreşimlerinin vücutlarımızdaki 7 manyetik noktamızı dengelemesi, bedensel ve ruhsal hastalıklarımızı iyileştirici etkileri ve dans faktörünün önemi üzerinde durularak çok özel bir hikaye beyaz perdeye yansımış olacak. Önümüzdeki günlerde Antalya’da yapacağı basın lansmanıyla filmin detayları ve film ekibi seçmelerinin de bilgisinin verileceğini söyleyen Kırdar, anlattıklarıyla bizleri de şimdiden heyecanlandırdı. Bu projenin bir diğer özelliği de dünyada ilk defa yapılacak olması… Geçtiğimiz günlerde Antalya’ya gelen Gökhan Kırdar ile “OQLUB in Love” ismiyle çekimlerine başlanacak bu özel film projesiyle ilgili detayları ve yıllardır yaptığı müziğin felsefesini konuştuğumuz keyifli sohbetimizde biz de sözü “aşk’la” noktalıyoruz.

Yerine Sevemem albümünden sonra uzun zaman sizden yeni bir albümün haberini alamadık. Neden albümlerinizin arasına uzun zamanlar koyuyorsunuz?

Kendimle kaldığım dönemde bu tarz çalışmaların temellerini atıyordum. Zamanı geldikçe de hepsini gün yüzüne çıkarmaya başladım. Her şeyi yavaş yavaş gündeme getirmem gerekiyordu. Birden kavramsal bir projeyle ortaya çıkmak yerine, önce o zemini oluşturup bu projenin oluşacak zemin sayesinde daha çok insana ulaşmasını sağlayabilirdim. O yüzden ‘Yerine Sevemem’ dönemi albümlerim, ‘Trip’ albümü, sonra ‘Ethnotronix’, film ve dizi müzikleri, ardından OQUN ‘Tüür Yağmur Duası’ projesi, “Foton Çağı” konserleri ve şimdi de Antalya’da çekeceğimiz film projemiz ile çalışmalarım yeni bir boyut kazanıyor.

Bu konuyu araştırmaya ve düşlemeye nasıl başladınız?

Türkiye'nin coğrafi konumunun bu iki kültürün ortasında bir yerde olduğunun ve bunlardan üçüncü bir kültür, üçüncü bir önermenin oluşturulabileceğinin farkına varınca tarihle, en azından müzik tarihiyle ilgili bir araştırmaya giriştim. Müzik tarihi yolculuğunda ulaşabildiğim en başlangıç noktası M.Ö. 10 bine kadar gitti. İnsanlık dediğimiz kültürün Orta Asya topraklarında başladığını görüyorsunuz. Enstrüman tarihine baktığınızda da... Arkeolojik bulgulara göre ilk enstrümanların o topraklarda yapıldığını görüyorsunuz. Ne tesadüftür ki bizim tarihimiz de orada başlar. Orası ‘ata yurdu’ olarak geçer. Böyle bir şeyle karşılaşınca bir Türk müzisyen olarak etkileniyor ve onu sahiplenmek istiyorsunuz. Sözsüz müziğe ağırlık verişim, sözden ve dilden uzaklaştıkça müziğe ve müziğin evrenselliğine daha da yaklaşıldığına inandığım içindi. Her bilgi, en başından itibaren yazılmıştır. Size düşen, merak ederek o yolculuğu bilinçli yapmanızdır. Eğer kabuğunuzdan sıyrılıp yola çıkabilirseniz, varlığınızın nereye gideceğine daha fazla inanırsınız. Böylece birleşmeye yönelik bir felsefe hâkim olacaktır. Bunun için önce sanat yapmak lâzım. Sanatın misyonu, insanlara bir şeyler kazandırarak, öz benliklerine ulaşmalarına yardımcı olmaktır.

Antalya’da çekimlerine başlanacak olan bu müzikal filmle ilgili detayları paylaşır mısınız?

Müzisyen olmam nedeniyle, sadece drama bir film olmayacak bu projemiz. Dansın ve müziğin de ağırlıkta olduğu müzikal bir film olacak. Filmin senaryosunu ben yazıyorum. Başrolde ben varım ve 7 bayan dansçı ana karakterimiz olacak. 7 kıtadan seçilmiş bale sanatçılarından oluşan ‘Rainbow’ dans grubu üyeleri başrol oyuncularımız olacak.

7 rakamı sizin için neden bu kadar önemli?

Filmde, Antalya Film Festivali’nde gösteri yapmak amacıyla gelen 7 kadın dansçının, Antalya’ya gelişleri, benimle tanışmaları ve bu 7 dansçının, 7 günde başından geçecek 7 ayrı aşk hikâyesini kaleme aldım diyebilirim. Filmin adı da Antalya “OQLUB in Love” olacak. OQ hecesi, Gökhan isminin “Gök” hecesinin Ön-Türkçe’deki karşılığıdır. OQ kelimesini benim artist sembolüm ve sanatsal markam olarak kullanıyorum. OQLUB için de, iki sene önce internet ortamında başlayan ve binlerce kişiye ulaşan bir sanat ve terapi kulübü diyebilirim. İnsanların ruhsal ve bedensel rahatsızlıklarını bilimsel ve sanatsal yöntemlerle tedavi etmeye çalıştıkları bu grup, yüz binlerce kişiyi müziğin evrensel çatısında buluşturdu. Bu ortamda uygulanan ritüeller, dans performansları, titreşimsel müzik terapileri, renk terapileri, nefes terapisi, aroma terapisi gibi birçok terapi yöntemini de içinde barındırıyor. OQ aynı zamanda kuantum anlamına da gelir ki, bu da maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüşümüdür. 7 rakamına gelince; vücudumuzda 7 manyetik noktamız var. Bu noktalara 7 çakra adı veriliyor. Bedenimizde 7 temel enerji merkezi; Muladhara çakra - Kök çakra, Swadisthan çakra - Sakral çakra, Nabhi çakra - Güneş sinir ağı merkezi, Anahat çakra - Kalp çakra, Vishuddi çakra - Gırtlak çakra, Agnya çakra - Üçüncü göz, Sahasrara çakra - Taç çakra olarak isimlendiriliyor. Yaşadığımız tüm ruhsal ve bedensel rahatsızlıklar bu 7 ana çakramızla bağlantılıdır. Eğer çakralarımızın herhangi birisinde bir rahatsızlık varsa biz o çakranın bağlantılı olduğu salgı bezlerinin yaratacağı hastalıkları yaşıyoruz. Her çakranın bir rengi vardır ve bu renkler gökkuşağındaki renkler gibi diziliyorlar. Kırmızıdan mora doğru olan bu dizilişteki renk uygulamasıyla da terapi yapabiliyorsunuz. Beraberinde her çakra için aroma terapi devreye giriyor. Belirli bitkilerin aromatik kokularıyla da terapi uygulanabiliyor. Beyin-nefes teknikleriyle de bu tarz terapiler mümkün olabiliyor. O nedenle gökkuşağındaki 7 renk, 7 çakramız, 7 rakamının kozmik ve mistik anlamlarından dolayı bu felsefeyi en iyi 7 rakamının temsil ettiğine inanıyorum. 7 aynı zamanda Antalya’nın da plaka numarası ve bu da hoş bir tesadüf oldu.

Filmin platosu aynı zamanda da bir terapi merkezi olacak diyebilir miyiz?

OQLUB benim 2005 yılında kurduğum bir kulüptür. Şimdi onu ilk kez Antalya’da bir terapi merkezi olarak hayata geçirmeyi planlıyoruz. Biz iki yıldır her Ay evresinde internet ortamında buluşup, kulübümüzün üyeleriyle müzik üzerine, aşk üzerine ve aşk felsefesi üzerine terapiler uyguluyoruz. Şimdi bunu gerçek anlamda hayata geçirmenin de zamanı geldi. OQLUB 7 ilk kez Antalya’da hayata geçecek ve bunun devamında İstanbul, Berlin, Paris gibi şehirlerde de benzer terapi merkezlerini hayata geçirmeyi amaçlıyoruz. Antalya bu projeyi gerçekleştirmek için çok uygun bir yer. Antalya şehir olarak çok doğal bir platoya sahip, film içinde ihtiyacımız olan, adeta cennet mekânları diyebileceğimiz yerleri içinde barındırıyor.

Bu bahsettiğiniz OQLUB 7 projesine bir çeşit meditasyon mekanı diyebilir miyiz?

OQLUB 7’yi öncelikle bir mekân olarak tasarlayacağız. Bu mekân aynı zamanda filmimiz için de doğal bir plato olmuş olacak. Burada yaşanan olayları filmin senaryosuyla birleştirerek gerçeklerden yola çıkan bir film çekmeyi planlıyorum. Terapi kulüplerinde tedavi için meditasyon şarttır. Düşleyiş ve hayal kurma terapilerin birincil özelliğidir. Düşleyişle kendilerini sanal bir dünyada hayal eden grup, onlara dinleteceğim müzikler ve gerçekleştireceğimiz titreşimsel müzik ve dans terapileriyle birlikte insanların 5 duyusuna hitap ederek oluşturacağımız bu tedavi seanslarını aynı zamanda da bu filme aktarmış olacağız.

Filmin cast seçimleri Antalya’da mı yapılacak?

Elbette öncelikle Antalya’da olacak; ama Antalya’ya gelemeyenler başvurularını ‘oqlub@loopus.net’ resmi e-posta adresine yapabilirler. İlgilenenler, oyuncu, dans sanatçısı, müzisyen, solist, model, seramik, cam, heykel, illüstrasyon, resim, fotoğraf, grafik, animasyon, endüstriyel tasarım, takı tasarımı, geleneksel sanatlar, kostüm tasarımı ve film prodüksiyon ekibi branşlarında başvuru yapabilirler.

7 kadının 7 günde yaşadığı 7 aşk hikayesi derken, “aşk” olgusunu biraz daha öne mi çıkarmayı hedeflediniz?

Maneviyat ve aşk duygusu insana en iyi gelen şeydir. İyileşmenin ilk esası bence aşık olmak üzerine kuruludur. İnsanın inançlı olması gereklidir. Eğer bu inanç insanı aşık olmaya ulaştırıyorsa, o zaman gerçek anlamda iyileşmeye başlarsınız. İnsanları aşk düşüncesine ulaştırıp, aşık ruhlar haline getirmek birincil hedeftir. Bu yedi kadının o müzisyene aşık olmaları onları iyileştirecek olan şey… Bu aşk duygusundan sonra onlara club içersinde uygulayacağımız sanatsal performanslar onları tedavi edecek. Club içersindeki bu düşleyiş ve hayal ediş onların kendi ülkelerindeki hayatlarından alınan flashbacklerle harmanlanıp “aşkla” tedavi edilecek. Ve filmin sonunda daha sağlıklı bireyler olarak Antalya’dan ayrılacaklar.

Gelişen teknolojinin aşkın büyüsünü bozduğunu düşünüyor musunuz?

İletişim hızının artması, özlemi yok eden bir süreç oldu. Hemen ulaşılabilir olmak, insanlara özlemeyi unutturdu belki de. Birçok şey sanal olarak yaşanmaya başladı. Romantizm, bir aşk mektubu, o mektubu yazarken hissedilen duygular, arzulamak gibi romantik duyguları yitirmeye başladık. Dönüşüm başladı ve aşkın yöntemleri değişmeye başladı. İlişkilerin yöntemleri değişmeye başladı. Daha sanal olarak beyinde yaşanan bir duygu haline dönüşen aşkın sonucunda insanlar artık dokunmadan sevişiyorlar. Her şey nihayetinde beyinde hissedilen bir duygu bütünlüğü; ama organik olan ve insanı insan yapan bağı sanal iletişim hızı ortadan kaldırıyor. Siz eğer dokunduğunuzu hayal ederken dokunduğunuz şey bilgisayarın tuşlarıysa, o elektriklenmeyi hissedemezsiniz. Hem seksüel anlamda, hem erotizm anlamında aşkla hissedilen dokunma, elini tutma, saçlarını okşamak, göz göze gelmek gibi romantik olan olguların bizleri insan yapan ve aşkı ifade eden şeyler olduğuna inanıyorum. Aşk sanal ortamda yaşandıkça bence eksik yaşanıyor.

OQLUB 7’nin ana felsefesi de aşk üzerine mi kuruldu?

Fiziksel olarak bedenimiz yaşlanır; ama ruhumuz tam tersine yaşlandıkça gençleşir. Bunu yaşatan da aşkın sonsuzluğunun farkına varmaktır. Her yaşınızda bir aşk olgusu olmalıdır ve bu sizi ayakta tutan enerjidir. OQLUB 7 felsefesinde de aşkı 5 bölümde ele alıyoruz. Bu isimler “Aşk’la” (in Love) projemin başlıkları, internet üzerinden yaptığımız sohbet ve terapilerimizin isimleri, ayın evrelerine verdiğimiz isimler… İlk Aşk, Beni Buluş, Seni Buluş, Bizi Buluş ve Onu Buluş’la birlikte bu evreler hepimizin yaşamıdır. “İlk Aşk” dönemi dediğimiz 10 ile 20 yaş arasındaki dönemde karşımızdaki insanın çok da önemli olmadığı bir dönemdir. Bu yaşlarda bizler aşka aşık oluruz. Kafamızda yarattığımız bir hayali sevgili vardır ve o sevgiliyi o kalıbın içerisine sokmaya çalışırız. Aşkla yeni tanıştığımız için karşımızdaki insan bizim için mükemmellik ifadesidir. Tanıştığımız her insanı kafamızdaki sevgili hayaliyle örtüştürmeye çalışırız. Eğer o kişi hayalimize uymuyorsa ayrılıklar başlar ve aşk şarkıları ortaya çıkar. ‘Yerine Sevemem’ gibi, ‘Üstüme Basıp Geçme’ gibi şarkılarım da benim ilk ayrılık yaşadığım dönemlerimde ortaya çıkmış şarkılardır. Sonra neden bu acıları yaşadığımızı ve aşk denen şeyin neden bize bu kadar acı verdiğini sorgulamaya başlarız. Bu ayrılık sürecinin suçlusu olarak genelde kendimizi buluruz ve bu dönem “Beni Buluş” dediğimiz dönemin de başlangıcı olur. İnsanlar önce ilk aşkı yaşar ve deneyimler ardından kendilerini bulmaya çalışırlar. Eğer kendini bulmaya yöneldiysen “Beni Buluş” basamağındasındır. Bu dönem komplekslerimizden uzaklaştığımız, kendimizi bulduğumuz bir dönemdir. Bu dönemde yaşanan içsel hesaplaşmalar öncelikle kendimizi sevmemiz gerektiğini, kendimizi sevdikten sonra, ancak gerçek anlamda aşkı yaşayabileceğimizi ve karşımızdaki insanı olduğu gibi kabul edebileceğimizi keşfettiğimiz süreçtir. “Seni Buluş” ise kendini bulduktan sonra başkasını da sevebilme eylemidir. Artık kendini sevebiliyorsan karşındaki için var olmayı öğreneceksin. ‘Ben ve Sen’i buluş gerçekleştiyse eğer, artık “Bizi Buluş” aşamasına gelmişiz demektir. Aynı ışığa uçan pervaneler gibi olacağız. Kıskançlık, çekememezlik barındırmayan ruhlar olarak, ayrıcalıklı bir aşkla bakacağımız bir inanış olacak. Sonsuzluğun merkezinde olandan yani mutlak aşktan bahsediyorum. ‘Bizi Buluş’ evresinden sonra, artık evrensel aşk duygusuna ulaşıyorsunuz ve başka bir canlıyı sevebilmenin getirdiği bu olguyla süreç sizi “O’nu Buluş” a getiriyor. Ben artık Işık Çağı’na geçeceğimize inanıyorum. Bu yüzden insanlara umut ve aşk aşılayan bir proje gerçekleştirmem gerektiğini düşündüm.

ANTALYA OQLUB IN LOVE Filmi için cast seçmeleri 17 Temmuz 2011 saat: 10.00-17.00
AKM-Aspendos Salonu'nda yapılacaktır. Başvuru Branşları: Oyuncu-Dans Sanatçısı-Müzisyen-Solist-Model-Show Grupları

1 yorum:

  1. Antalya Tıkanıklık Açma servisi olarak Antalya 'nın Muratpaşa, Konyaaltı, Lara, Kepez,Döşemealtı, Manavgat, Alanya ilçelerinde hizmet vermekteyiz. 
    Antalya Tıkanıklık Açma hizmeti olarak logar, pimaş, kanal, tuvalet, lavabo açma hizmetleri, Muratpaşa Tıkanıklık AÇma, Kepez Tıkanıklık Açma, Konyaaltı Tıkanıklık açma, döşemealtı tıkanıklık açma hizmetleri sunmaktayız.
    Arayın, Hemen Geliriz

    YanıtlaSil