20 Kasım 2009

MUSTAFA DEMİREL



Antalya Maarif Müdürlüğü”, “Konsoloshane”, “Dahiliye Nezareti”, “Türk Asar-ı Atikası Müdürlüğü”, “Antalya Mutasarrıfı” veya “Masarif Müdiriyyet-i Behiyyesi” gibi kurum isimleri bugün bizlere çok yabancı olsa da, bu kurumlar Antalya Müzesi’nin kurulması için çalışan kurumlardı. Osmanlıdan günümüze gelene kadar birçok tarihi eserimizi kaybettik. Antalya Müzesi’nin kuruluş çalışmaları sürecinde de İtalyanlar tarihi eserleri toplamak yönündeki faaliyetlerine devam etmişlerdi.

Dönemin Antalya Sultanisi Türkçe öğretmeni Süleyman Fikri Erten, bu mücadelenin eylemsel ve düşünsel anlamda öncüsü olmuş ve fahri asar-ı atika memurluğuna atanmıştır. Bu süreç uzun süren yazışmalar ve çabalarla 28 Mart 1919 yılında tamamlanmış ve ilk olarak Kaleiçi’nde bulunan Alâeddin Camii’nde daha sonra da Yivli Minare’de yer alan Antalya Müzesi, 1972 yılında Konyaaltı’nda yer alan bugünkü binasına taşındı.


Antalya Müzesi bugün 30 bin metrekareye yayılan bir alanda, üç antik kültür bölgesinden Likya, Pamphilya ve Pisidia’nın önemli bir bölümüne ait eserleri sergilemektedir.


1984 yılında Elmalı’nın Bayındır Köyü'nde yapılan kaçak kazılar sonucu bulunan ve daha sonra Amerika'ya kaçırılan Elmalı Hazinesi, 1900 adet gümüş sikkeden oluşmaktaydı. Tarihin seyrini değiştiren bu hazine ne yazık ki yurt dışına çıkarıldıktan sonra, yetkililerce fark edildi. Her biri farklı bir şekil ve boyutta kabartma olarak yapılan hazinenin geri getirilebilmesi için uluslararası düzeyde mahkeme ve diplomatik girişimler başladı. Bu hazine o kadar değerliydi ki, 80’li yıllarda Oxford Üniversitesi'nde, bu define ile ilgili bir özel bir sempozyum bile düzenlenmişti.

Elmalı Definesi'nin en büyük özelliği, 14 dekadrahmiyi birden içermesi değildi. Define, sanki o çağda birisi tarafından özenle yapılmış bir para koleksiyonu gibiydi. Orta ve Kuzey Yunanistan'dan Trakya'ya, İyonya'dan Likya'ya ve Ege Adaları'na kadar hemen yer yerden sikke vardı ve tümü MÖ 5. yüzyıla aitti. Definenin diğer bir önemli özelliği ise, sikkelerin büyük bir kısmının ticari amaçla basılmamış olmasıydı. Yüzyılın definesi Elmalı Sikkeleri, o bölgede bulunan bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Söz konusu sikkelere yüzyılın definesi denilmesinin en önemli nedeni de Yunanlılar'ın Persler'i yendikleri için bir anı parası çıkarma kararı almalı ve normal olarak o zamanın para birimi için en fazla 4 drahmi değeri biçilirken; anma nedeniyle 10 drahmililik paranın çıkarılmış olmasıydı .“

Gelelim Yüzyılın Hazinesi’nin trajikomik bulunuş hikâyesine… Elmalı ilçesinden İbrahim eski definecilerdendir. O güne dek herhangi bir define bulamadığı ve parası da kıt olduğu için, Antalya'da yaşayan ve elektronik tamirciliği yapan Bayram’dan kendi özel imalatı olan metal dedektörlerden bir tane satın almıştı. Satın aldığı bu yerli malı dedektör de ilk kullanımda hemen bozulmuştu. 18 Nisan 1984 günü, iki kafadar, hem bozulup tamir edilmiş olan dedektörü deneyip, hem de bu deneme bahanesi ile Bayındır Köyü civarında define ararlarken, köyün eski muhtarıyla tanışırlar. Muhtarın define aramaları için onlara gösterdiği yer, komşusunun tarlasıdır. Daha dedektör yeni çalışmaya başlamışken bir vınlama sesi duyulur. Heyecanla o noktayı kazmaya başladıklarında ise gördükleri manzara inanılmazdır. Karşılarında, kırık bir küpün içinden toprağa yayılmış yüzlerce gümüş sikke durmaktadır. Tek tek defalarca sayarlar, define tam 1900 adettir. Bayram’ın atölyesinde yaptığı yerli malı metal dedektör, daha ilk doğru dürüst çalışmasında, tarih boyunca rastlanan en kıymetli definelerden birisini ortaya çıkartmıştır. Asıl hikâye de bundan sonra başlar.

1984 yılında Antalya’dan kaçırılan Yüzyılın Hazinesi, 1999 yılında Türkiye’ye getirilip Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde muhafaza altına alındı, Elmalı Sikkeleri bulunmasından 25 yıl sonra 26 Ekim’de de Antalya Müzesi’ne nakledildi.

Elmalı Sikkelerinin polisiye filmleri aratmayan hikâyesini ve yurda dönüş sürecini Antalya Müzesi Müdür Vekili Mustafa Demirel’le konuştuk. Antalya Müzesi’nde yapılan çalışmaları ve müzeciliği değerlendiren Mustafa Demirel, bu hazinenin doğru tanıtımının yapılması halinde Antalya turizmini de katkı sağlayacağını belirtti.

Bu hafta Antalya Müzesi Müdür Vekili Mustafa Demirel bizleri tarihimizde unutulmaz bir yolculuğa çıkardı. Geçmişten günümüze ışık tutan tarihi eserlerin masal tadındaki serüvenlerini kendisinden dinledik.

-Elmalı Sikkelerinin talihsiz hikâyesiyle başlayalım mı?

10 Mart 1988 tarihinde Los Angeles'ta antik sikke müzayedecisi "Numismatic Fine Arts" adlı şirketin çıkardığı katalogda Elmalı Sikkelerinden 10 adeti yayınlanmıştı. Katalogda sikkeler "Güney Anadolu'da 1984 yılında bulunmuş" cümlesiyle tanıtılmış ve satışa sunulmuştu. Türk Hükümeti bu açık artırmaya müdahale ederek, sikkelerin satışını durdurdu. Bu sikkelerle birlikte bir geri alma operasyonuna başlandı. Los Angeles'tan 10 sikke, Zurih'ten 6 sikke anlaşma ile 2 sikke de şahsi olarak iade edildi. 4 Ocak 1999'da OKS Partners'dan 1661 sikke dava yolu ile iade edildi. Bayındır Köyü'nde kaçak kazı ile bulunan sikkelerin yaklaşık 1800 adedinin koleksiyoncu William Koch'un da dahil olduğu OKS Partners Şirketince satın alındığı saptanmasına rağmen, Koch’dan sikkelerin iadesi talep edilmiş ancak olumlu bir sonuç alınamaması üzerine 1989 yılında ABD’de dava açılmıştı. Bu dava on yıl sürdü. 29 Nisan 1999 tarihinde de Elmalı Sikkeleri Ankara'ya getirildi ve sergilenmeye başladı.

-Eserlerin Antalya’ya gelmesi kimin fikriydi?

Aradan on yıl geçmesine rağmen Elmalılar ve biz Antalyalılar bu eserlerin Antalya’da sergilenmesi gerektiğini düşündük. Antalya’ya nasıl getiririz diye Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvurunca, Bakanımız Ertuğrul Günay Bey’in talimatı ve AK Parti Antalya Milletvekili Sadık Badak’ın girişimleriyle müzemize nakledildi. Önce Antalya Müzesi’nden bir uzmanımızla birlikte Ankara’ya gittim. Eserleri getirirken çok büyük bir heyecan duyduk. Bu süre içinde de çok yoğun bir bürokrasi savaşı vermemize rağmen sonuç hepimiz için gurur verici oldu. Dünya’nın hiçbir yerinde bu nitelikte eserlerin sergilendiği bir başka müze yok.

-Antalya Müzesi’nin fiziki şartları yeterli mi?

Bulunduğumuz alan 30 bin metrekare ve Konyaaltı varyantında muhteşem bir konuma sahip. Bu binayı günlük yaşayan müze haline dönüşmüş, öğrencilerin geldiği, atölyelerin bulunduğu, idari bürolar, depolar, laboratuarlar, kütüphane, kafesi, otoparkı, konferans salonları ve restoranlarıyla modern bir müze olarak görmek elbette ki benim de en büyük hayalimdir. Binayı tekrar yapmak çok masraflı bir proje olur. Ama mevcut durumun da kısa zamanda fiziki iyileştirmeler düşünüyoruz. Daha modern bir müze için tadilatlara başlıyoruz.

-Tarihi eser koleksiyonculuğunda Antalya’da durum nedir?

Antalya Müzesi olarak şuanda aktif 35 koleksiyonerimiz var. İnsanların eski eserlere ilgisi hayli fazla ama kurumsallaşması gereken bir durum olduğuna inanıyorum. Koleksiyonerlik etiğine sahip kişilerin olması gereken hale getirilmelidir. Koleksiyoner olmak için özel bir şart gerekmiyor. TC vatandaşı olmanız ve sabıka kaydınızın olmaması yeterli. Bulduğunuz eseri kayıt ettirmeniz gerekiyor. Bizim gönlümüzden geçen bu topluluğun, etik kurallara uyarak dinamik olarak yapan kişilerden oluşması.

-Vatandaşlar buldukları eserleri size teslim ediyor mu? Toplumsal bilincimiz bu konuda yeterli mi?

Yasal olarak bize teslim etmeleri gerekiyor. İkramiye adı altında da eserin bedelini bulan kişiye ödüyoruz. Getirenler elbette ki oluyor ama koleksiyonerlere ya da kaçakçılara satanlarda oluyor. Bu konuda yeterli bilince sahip olduğumuzu söyleyemem. Ama Türk insanının bir başka özelliği de çevresinde olup biten olayları değerlendirme ve ilgililere bildirme yönündedir. İhbarlar konusunda hiçbir şikâyetimiz yok. Vatandaşlar bir şekilde bize ulaşıyorlar. Mesela sergilediğimiz lahitlerden biri yurdumuzdaki eski eser kaçakçılığının en çarpıcı örneğidir. Kırılarak bazı parçaları yurt dışına kaçırılan lahdin bir parçası 1983 yılında Amerika'dan geri getirilerek yerine monte edilmiştir. O yıllarda aynı lahdin daha küçüğünü bulmamız çalınan parçaların bize ait olduğunun da tesadüfi bir göstergesiydi.

-Çok fazla ihbar alıyor musunuz? En son aldığınız ihbar neydi?

Antalya ve çevresi antik kentlerle çevrili olduğu için ihbarlar alıyoruz. En son yine Elmalı’dan lahit kaçakçılığı ihbarı aldık. Önce bana bir telefon geldi. Elmalı bölgesinde lahit kaçakçılığı yapılacağı yönündeydi ve öncelikle Antalya Mali Şube ve Kaçakçılık bürosuyla görüştüm. Oradan da İlçe Jandarma Komutanlığı’nı aradım ve onlar bir takip süreci başlattılar. Tarif edilen alan üzerinde gözlem yapılmaya başlandı. İlgili kişilerin telefon dinlemeleri falan tespit edildi. Bir Pazar günü bize bir telefon geldi. Müzeden bir uzman arkadaşımı gönderdim ve lahitlerin kaçırılacağı söylenen alanda sürülmüş bir tarla yüzeyinde kepçeyle yüzeyle yüzeysel bir sondaj yapıldı ve birinci lahite ulaşıldı. Tarlayı kamufle etmek için sürmüşler ama biraz daha uğraşınca ikinci lahite de ulaştık. Bunun ardından o bölgede hemen kurtarma kazısına başladık. Lahitlerin birinin kaçakçılar tarafından açılmış olduğu diğerininse kapalı olduğu görüldü. Bunlar Roma dönemine ait lahitler olduğu için Bizanslılar tarafından da kullanılmışlar. İçlerinde yoğun miktarda kafatası bulduk. Birkaç tanede obje ele geçirildi. Lahitleri Elmalı Müzesine naklediyoruz. Aslında müzecilik çok değişik bir meslektir. Akşamdan sabaha çok farklı hikâyelerle karşılaşabilirsiniz.

-Müze kültürümüzün olmaması müzelerin devlet dairesi olarak algılanmasından mı kaynaklanıyor?

Müzecilik benim için vazgeçilmez bir meslek. 15 yıldır bu meslekteyim. Müzelere ilginin az olması kültürümüzle ilgili. İlginin az olması algılayışla ilgili… Sadece okul döneminde gidilmesi gereken binalar olarak algılıyoruz. Halbuki müzeler bizlerin geçmişini yansıtıyor. Binlerce yıllık tarihe canlı tanıklık etmiş oluyorsunuz. Bizler müzenin bir kere görülecek bir yer olduğunu düşünüyoruz. Müze kavramını hayatımızın içine almalıyız. Mesela ben Katar’a gittiğimde çok etkilenmiştim. Muhteşem bir müze binası yapmışlar. Katar’da hava sıcaklığı oldukça yüksektir. Sadece Cuma günleri dükkanlar saat 11.00 ile 16.00 arasında kapalı oluyor. Cuma günleri saat 20.00’ye kadar dükkanlar açık oluyor. Katarlı kadınlar çocuklarıyla birlikte Cuma günleri müzeye akın akın geliyorlar. Otoparktan müze binasına gitmek için golf arabalarına binmeniz gerekiyor. O binaya gerçekten hayran kalmıştım hatta aydınlatma ve çevre düzenlemesiyle ilgili birkaç fikri Antalya’da uygulamayı planlıyorum.

-Müzelere gelen ziyaretçileri arttırmak için çıkarılan “Müze Kart” uygulamasında durum nedir?

Biz 13 ören yerimizde müze kart konusunda oldukça başarılıyız. 2009 yılında Ekim ayına kadar toplam satışta Türkiye sıralamasında olduğumuzu düşünüyorum. Hem müzelere gelen kişilerin sayısını arttırdı. Hem de yoğun olarak kart satılıyor. Yıllık abonelik 20 TL ve bütün ören yerlerine bir yıl boyunca gidebiliyorsunuz. Öğrenciler için bu fiyat 10 TL. Müze kart gerçekten hedefine ulaştı ve beklediğimizden de iyi sonuçlar almaya başladık.

- Bir yıldır devam eden Doğu Garajı kazılarında son durum nedir?

Bu çalışmaya başladığımızda biz de bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştik.Arkeolog Aynur Tosun ve Hülya Yalçınsoy’un yürüttüğü Doğu Garajı kazılarında şu ana kadar 763 mezara ulaşıldı. Bu rakam Antalya’nın bilinen tarihini 100 yıl geriye çekti. Alanda, 5 metre 70 santimetre boyuyla en büyük mezar olarak bir toplu mezara ulaşıldı. Yaklaşık 100 insana ait iskelet tespit ettik. Bu mezarın o dönemde yaşanan veba hastalığı dolayısıyla oluştuğunu ve bu kadar insanın bir mezarda toplu olarak gömüldüğünü düşünüyoruz.

-Müzede en çok ilgi gören bölümler hangileri?

Bu aralar Elmalı Sikkeleri çok yoğun ilgi görüyor ama dönemsel olarak da değişiyor. Müze Kurtarma Kazıları Salonunda mitolojik tanrılardan Zeus, Aphrodite, Tykhe, Athena, Apollon, Artemis, Nemesia, Hermes, Hygieia, Dioskurların heykelleri sergilenmekte. Onları Mısır kökenli Serapis, İsis ve Harpokrates tamamlamaktadır. Yine bunların yanında Elmalı Bayındır Köyü tümülüslerinden çıkarılan ve XX.yüzyılın en önemli buluntularından sayılan, MÖ.VIII. ve XVII.yüzyıla tarihlendirilen altın, gümüş, bronz ve fildişi eserler müzenin başlıca koleksiyonlarıdır.

Mustafa Demirel Kimdir?

1966 yılında Artvin’in Yusufeli ilçesinde doğdu. İlköğretimi Çeltikdüzü köyü İlköğretim okulunda tamamladıktan sonra 1976 yılında Ankara Etlik Ortaokulu, Etlik Lisesi ve 1983-1987 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümünden mezun oldu. 1990-1994 yılları arası Bağ-kur Genel Müdürlüğü, Antalya İl Müdürlüğünde görev yaptıktan sonra Kasım 1994 tarihinden bu yana Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne bağlı Antalya Müze Müdürlüğünde görev yapmaktadır. Mart 2008 – Eylül 2009 tarihleri arası Müze Müdür Yardımcısı olan Demirel, bu tarihten itibaren de Müze Müdürlüğüne vekalet etmeye başlamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder