Duran Canatan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Duran Canatan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Şubat 2011

DURAN CANATAN


Bu haftaki konuğum Antalya ve Türkiye’nin yakından tanıdığı bir isim… Kendisiyle 2008 yılının ortalarında bir röportajım daha olmuştu. “Akdeniz Anemisi” adıyla da bilinen Talasemi hastalığı ve bu konudaki çalışmalarını bizlerle paylaşan Talasemi Federasyonu ve AKHAV Başkanı Prof. Dr. Duran Canatan sayesinde bu hastalığı yaşayanların umut dolu hayatlarına şahit olmuş ve hayata tutunmak adına verdikleri mücadeleyi hayranlıkla izlemiştim.
O günlerde ‘İnsan hayatıyla birebir ilgili olan sağlık sektöründe siyasi kadrolaşmanın insan hayatını tehlikeye soktuğunu’ belirten Canatan, Antalya’da hayat boyu hastaneye bağlı kalınan Talasemi hastalığına yakalanmış 700 hasta olduğunu ve bunlar için yapılan merkezi açamadıklarını söylemişti.
Yaklaşık 16 yıl önce Talasemi Federasyonu tarafından Kıbrıs`taki bir projeden esinlenerek başlatılan Talasemi Merkezi Projesi`nde sona yaklaşıldı. Antalya`ya yeni talasemi merkezi kazandırılması için ilk adım 2007 yılında atıldı. Hayırsever Adem Tolunay, yeni merkezin inşaatını üstlendi. 2008`de Antalya Valisi Alaaddin Yüksel`in `bir yıl içinde bitirilsin` talimatına uyularak inşaat tamamlandı. Ancak o tarihten sonra merkezin iç donanımıyla ilgili sıkıntılı bir süreç başladı. Hastalar, aradan geçen zaman diliminde merkezin eski binasında tedavi gördü.
Modern imkanlara kavuşacak Antalya Talasemi Merkezi; kan merkezi, kan nakil ünitesi, araştırma laboratuvarı, kök hücre nakil ünitesi, doğum öncesi tanı ünitelerinin yanı sıra 50 yatak kapasiteli olması planlandı ama bir türlü sonuca ulaşılamadı. Şu anda sadece kan merkezi olarak hizmet veren merkezde yüzde 20 kapasiteyle çalışılıyor.
Günlerce kamuoyunda tartışılan bu konu Antalya’nın yıllardır sonuçlanamamış, yarı yolda kalmış işlerinden sadece biri olarak kaldı. Ama belki de en önemlisi…
Yıllardır yıkılsın mı, yıkılmasın mı denilen Özel İdare binası, yine yıllardır çirkin görüntüsü herkesi rahatsız eden Süleyman Erol Yüzme Havuzu ve daha bir çok atıl durumdaki kamu binası Antalya’da yarı yolda kalmış işler…
Oysa 2007 yılında yapımı tamamlanan Adem Tolunay Talasemi ve Kan Merkezi’nin durumu bunlardan çok daha farklı. Sağlık sektörüne hizmet etmesi gereken bir merkez olması ve yapımının tamamlanmasına rağmen bir türlü açılamıyor olması gerçekten ironik bir durum…
Prof. Dr. Duran Canatan, yeni atanan valimizin hassasiyeti, Sağlık Müdürümüzün desteği ve Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimi’nin ilgisiyle bu sorunun çözülebileceğini belirterek “ Sayın Valimiz, Sağlık Müdürümüz ve hastane başhekimine sunmuş olduğum rapor doğrultusunda kendilerinin incelemesi halen devam etmektedir. Bu merkezi ortak çalışmalar neticesinde Antalyalıların hizmetine açacağımızı umuyorum” dedi.
16 yıldır Talasemili hasta doğumlarının sayısını azaltmak için mücadele eden Canatan, Türkiye genelinde yüzlerce gönüllü kan bağışı yapacak kişiyi organize eden, düzenlediği yaz kamplarıyla yüzlerce Talasemi hastası gencin sorunlarını dinleyen gerçekten çok değerli bir sağlık gönüllüsü…
Prof. Dr. Duran Canatan, Türkiye genelinde devam eden seminer programlarıyla toplumu bu hastalık konusunda bilinçlendirmeye devam ettiklerini ve amaçlarının 2012 yılına kadar talasemili doğumu yüzde 100 oranında bitirmek olduğunu belirterek “Eğer toplumun bilinçlendirilmesiyle ilgili süreci bu seviyede sürdürebilirsek bir yıl sonra Türkiye'de talasemili hasta doğmayacak” diyor.
Talasemi sağlıklı insanın alyuvarlarında bulunan hemoglobini oluşturan iki alfa iki beta zincirinin eksik veya anormal yapılması sonucu ortaya çıkan, anne ve babadan kalıtımla geçen bir kan hastalığı… Talasemili çocukların doğmaması ve talasemi ile doğan çocukların ise doğru ve ulaşılabilir tedavi olanaklarına sahip bireyler olarak topluma kazandırılması temel amacı ile hareket eden Talasemi Federasyonu bu yıl 12. Dünya Talasemi Kongresi ile 14. Talasemi Hasta ve Aileleri Kongresi’ni 11-14 Mayıs 2011 tarihlerinde Antalya'da yapacak.
Kongre tarihine kadar Antalya Talasemi Merkezi’nin açılmasının büyük bir prestij avantajı sağlayacağının belirten Canatan, merkezin açılamaması durumunda çok ciddi imaj kaybına uğrayacağımızın da altını çiziyor.
Sadece Antalya’da değil tüm Talasemi hastaları için mücadelesini gönüllü olarak yürüten Prof. Dr. Duran Canatan ile Antalya için yapılması gereken projeleri ve 2011 Dünya Talasemi Kongresi’ndeki son gelişmeleri konuştuğumuz keyifli bir sohbetimiz oldu.

- Talasemi hastalığının Akdeniz bölgesi başta olmakla birlikte denize yakın yerlerde görülmesinin sebebi nedir?
Talesemi hastalığının keşfi, sıtma salgınının yaygın olduğu yıllarda salgının kontrol altına alınmasıyla ortaya çıkar. Sıtma etkeni olan malarya paraziti kırmızı kan hücreleri içinde yaşar, çoğalır ve yaşam süresini tamamlar. Bu parazit, kırmızı kan hücresi içinde hemoglobin yapısında bozukluk olanlarda ise yaşayamaz. Talasemi hastalarında hemoglobin bozukluğu olduğu için bu parazit talasemi hastalarını etkilemiyor. Geçmişte Akdeniz kıyılarımızı da içeren kuşakta oluşan sıtma salgınlarında sağlıklı kan hücreleri taşıyan kişiler sıtmaya yakalanıp hayatını kaybederken, talasemi hastaları hayatta kalmış. Hayatta kalan talasemi taşıyıcılarının birbirleriyle evlenmesiyle hastalık nesilden nesile taşınmaya başlamış. Bu bölgenin nüfusunda hayatta kalan talasemi hastalarının ve taşıyıcılarının yoğunluğu dış göçlerle birlikte diğer ülkelere taşınmış. Bugün “Talasemi Kuşağı” adı verilen bölge, Akdeniz kıyıları, Arap ülkeleri, Türkiye, İran, Hindistan, Tayland, Kamboçya ve Güney Çin’i içeren Güney Asya’ya uzanmaktadır. Talaseminin bu bölgelerdeki görülme sıklığı yüzde 2,5-15’dir.
- Talasemi taşıyıcılarının evlilik öncesi testlerdeki sonuçlarına göre mi çocuk sahibi olup olamayacakları belli oluyor?
Çiftlerden biri taşıyıcı diğeri sağlıklıysa çocukları ya taşıyıcı olur ya da sağlıklı, her iki taraf da taşıyıcıysa bu çiftlerin Talasemi merkezlerinden detaylı bilgi almalarını öneriyoruz. Çocuklarında oluşabilecek riskleri öğrenmeleri gerekir. Bu çiftlerin çocukları yüzde 25 sağlıklı olabilir, yüzde 25 hasta olabilir ya da yüzde 50 sizler gibi taşıyıcı olabilir diyoruz. Hasta çocukların doğmadan belirlenebilmesi için de yöntemler var. O yüzden bir hekimle bağlantıya geçilmesi gerekmektedir. Sağlık ocaklarında ya da hastanelerdeki hekimlerin bu hastaları hematologlara yönlendirmesi en sağlıklı olanı… Evlilik öncesi kan testi yapılmaması halinde Türkiye'de her yıl 400 yeni hasta çocuğun doğmuş olacaktı. Türkiye'nin bugünkü hasta sayısına yirmi bin kişi daha eklenmiş olacaktı. Biz bu 400 doğumu 23 doğuma kadar düşürdük. Bir talasemi hastasının devlete maliyeti 10 bin dolardır. Hiçbir tarama programı yapmasaydık, altı yılda 2 bin 800 hasta doğacaktı. Bunların devlete maliyeti 88 milyon TL olacaktı. Ancak 7 yılda 2 bin 800 hasta yerine 968 hasta doğdu. Buradan devletin, tedavi maliyetleri gideri anlamında 46 milyon 340 bin TL’lik karı oldu. 6 yıllık tarama maliyeti ise 22 milyon 290 bin 240 TL oldu. Yani devletin tasarrufu 24 milyon 29 bin 760 TL oldu.
- Toplumu bilinçlendirmek amacıyla kurulduğunu bildiğimiz, Akdeniz Kan Hastalıklara Vakfı (AKHAV)’nda bu yıl ne gibi çalışmalar yapıldı?
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbı Biyoloji ve Genetik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Keser ile birlikte, Talasemiyi önleme konusunda tüm belediye ve muhtarların gösterdiği hassasiyeti dikkate alarak, bu konuda, Antalya Valiliği’nin izni ile tüm ilçelerdeki muhtarlara yönelik eğitim çalışması başlattık. Özellikle başta Talasemi olmak üzere kalıtsal kan hastalıkları ve edinsel kan hastalıkları konularında dünya standartları düzeyinde uygulama, eğitim ve bilimsel araştırmalar yapmak üzere 1996 yılında, hasta yakınları, işadamları ve hekimlerin katılımıyla kurduğumuz AKHAV, kurulduğu günden bu yana yaptığı eğitim çalışmaları ile Antalya ve çevresinde Talasemiyi tüm topluma tanıttı ve hastalığın korku olmaktan çıkarılmasını sağladı. Tüm Türkiye’de 1 milyon 400 bin Talasemi taşıyıcısı ve 4 bin beş yüz Talasemi hastası bulunmaktadır. Antalya'daki Talasemi taşıyıcısı 200 bin, Talasemi hasta sayısı ise 700 kişidir. Vakfın başlattığı ''Önce Talasemi Testi Sonra Nikah'' kampanyası ile de Antalya şehir merkezinde Talasemili hasta doğumunun yüzde 90 azalttık. Bu kampanya ülke geneline yayıldı ve 33 ilde uygulanmaya başlandı. Vakfa yapılan bağışlar yanında vakfın Antalya'da kurduğu laboratuvardan elde edilen gelirler ile de Talasemili hastalara eğitim bursu ve sosyal konularda destek sağlanıyor.
- Talasemi hastalığıyla mücadele konusunda sizden de yardım istenmeye başlandı. Bu konudaki gelişmeler ne aşamada?
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in eşi Mihriban Aliyeva benden, başkanı olduğu Haydar Aliyev Vakfı'na da danışmanlık yapmamı istedi. Talasemi hastalığını bitirmek için talasemi merkezinin projelendirilmesi, kurulması ve ekibinin oluşturulması konusunda görevlendirildim. Azerbaycan'da kurulan Talasemi Merkezi'nin projesi Antalya'da 13 yıldan beri yapılması hayal edilen projenin orjinalidir. Antalya'da kaynak bulunamadığı için proje küçültülmüştü. Azerbaycan'da ise Haydar Aliyev Vakfı Başkanı Mihriban Aliyeva'nın sağlık, eğitim ve kültür alanında yaptığı hizmetler arasına girdi. Ocak 2008 yılında temeli atılan Talasemi Merkezi Mayıs 2009 yılında tam donanımlı olarak hizmete açıldı. 12 milyon dolara mal olan merkezde poliklinikler, klinikler, kan merkezi, transfüzyon merkezi, araştırma laboratuvarları, doğum öncesi tanı merkezi ve kök hücre nakli merkezi bulunmaktadır. Merkez işletilmesi için Sağlık Bakanlığı'na devredilmiş, ancak ne yazık ki 10 aydan beri merkezde sadece poliklinik ve transfüzyon merkezi çalıştırılabilmiş. Merkezi çalıştırmam için Mihriban Hanım tarafından 27 Ocak 2010'da Bakü'ye davet edildim. Merkez binasını görünce hayalimdeki binanın kurulmasından dolayı çok mutlu oldum, ancak binanın çalışmadığını görünce hayal kırıklığına uğradım. Merkezi hayata geçirmek için kolları sıvadık. Azerbaycan'da 9 kişiden biri Talasemi taşıyıcısı. Her yıl beklenen yeni hasta sayısı 250 civarında. Bu nedenle Talasemi Önleme Projesi, merkezin çalışması kadar çok önemlidir. Biz de Azerbaycan'da Talasemiyi üç yılda sıfırlamak için çalışmalara başladık. Bunun yanında yine bu yıl Musul'da Talesemi ile Mücadele Merkezi kurarak, Talasemili hasta sayısını azaltmak ve hastaların tedavisini sağlama konusunda Musul'a destek vereceğiz. Musul'da
da Talasemiyi bitirmek istiyoruz. Ön protokol imzaladık. Talasemiyle Mücadele Merkezi için çalışmalar orada da başladı.
- 11-14 Mayıs tarihleri arasında Antalya çok önemli bir kongreye ev sahipliği yapacak. Son gelişmeleri sizden dinleyebilir miyiz?
Dünya Talesemi Federasyonu 1986 yılında Güney Kıbrıs’ta kuruldu. Şu anda 60 ülkeden 98 dernek üyesi bulunuyor. Biz de 2005 yılında, daha önce kurulmuş olan Ulusal Hemoglobinopati Konseyi yerine, Talasemi Federasyonu kurarak, ülkemizde bulunan 19 Talasemi derneğini bir çatı altında topladık. Türkiye Talasemi Federasyonu 2006 yılında da Dünya Talasemi Federasyonu’na üye oldu. Kongre öncesinde Dünya Talesemi Federasyonu Başkanı Panos Englezos ve Genel Sekreteri Androulla Eleftheriou ile birlikte Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın'ı ziyaret etti. 97 yılında Malta’da yapılan kongreye gittiğimde bu kongre neden Antalya’da da yapılmasın demiştim. 2005 yılında Antalya’da federasyonumuzun kurulmasının ardından bu kongre için görüşmelerim başlamış oldu. Türkiye çapındaki örgütlenmelerimiz ve çalışmalarımızın sonuçlarını almaya başlamamızla Dünya Talesemi Federasyonu da bu isteğimize olumlu yanıt verdi. Kongreye 60 ülkeden yaklaşık 3 bin Talasemi hastası, aileleleri, doktorları ve bilim adamlarının katılımını bekliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Sağlık Bakanlığı ve Talasemi Federasyonu’nun gerçekleştireceği kongrede bir taraftan hasta ve aileler için toplantılar yapılır iken diğer taraftan bilimsel toplantılar yapılacak. Bu yıl 'Talasemi kongresinin barış köprüsü' olabileceğini düşünüyoruz. Kongreye diplomatik açıdan bir sıkıntı olmazsa KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Hristofyas'ı, Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyeva’yı, Yunanistan Cumhurbaşkanı Papoulias ve Sayın Cumhurbaşkanımız Gül’ü davet edeceğiz. Meclis Başkanımız ve Sayın Başbakan’a da davet yazılarımızı yazdık. Cevap bekliyoruz. Böyle bir buluşmaya ilk defa Antalya ev sahipliği yapacak.

Prof.Dr. Duran Canatan kimdir?

1979’da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Canatan, 1994 yılında Akdeniz Üni. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Uzmanı olarak atandı. Ankara Üni. Çocuk Hematoloji Uzmanı olan Duran Canatan, Basel Üniversitesi’nde Moleküler Genetik çalışmalarında bulundu. 1994- 2001 yılları arasında Antalya Devlet Hastanesi Kan Merkezi ve Talasemi Merkezi Başkanlığı yaptı. 2001 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Çocuk Hematoloji B.D. Başkanlığına atandı. Halen Akdeniz Kan Hastalıkları Vakfı Kurucu Başkanı, Ulusal Hemoglobinopati Konseyi Başkanı, Talasemi Federasyonu Genel Başkanı, Sağlık Bakanlığı Talasemi Bilim Komitesi Üyesi, Dünya Talasemi Federasyonu Türkiye Bilimsel Danışmanı, Türk Kızılay Derneği Bilimsel Komite Danışmanı ve Azerbaycan Haydar Aliyev Vakfı Bilimsel Danışmanı olarak çalışmaktadır.

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

18 Mayıs 2009

DURAN CANATAN


Duran Canatan, ülkemizde çok sınırlı sayıda Çocuk Hematoloji Uzmanı olduğu bir dönemde, Türkiye’de ilk defa üniversiteden ayrılıp doçent olarak Antalya Devlet Hastanesi’ne geçen bir uzman… 14 yıldır Talasemili hasta doğumlarının sayısını azaltmak için mücadele eden Canatan, bugünlerde siyasi engellere takıldığı için yıllardır yaptığı birikimin elinden alınmasına karşı çıkan ve bu konuda mücadele veren bir sağlık gönüllüsü…
2007 yılında yapımı tamamlanan Adem Tolunay Talasemi ve Kan Merkezinin hala açılamamış olması ve bu merkezin amacının dışında açılmaya hazırlanıldığının haberini alan Prof.Dr. Duran Canatan sağlık sektöründe siyaset yapılmaması gerektiğinin altını çizdi. İnsan hayatıyla birebir ilgili olan sağlık sektöründe siyasi kadrolaşmanın insan hayatını tehlikeye sokacağını belirten Canatan, hayat boyu hastaneye bağlı kalınan Talasemi hastalığında Antalya’da 600 hasta olduğunu ve bunlar için yapılan merkezi açamadıklarını söyledi.
“Talo Tır” projesiyle 24 ilde 60 bin kişiyi bilgilendiren, “Kan Anne ve Babası Olun” kampanyasıyla Türkiye genelinde yüzlerce gönüllü kan bağışı yapacak kişiyi organize eden, düzenlediği yaz kamplarıyla yüzlerce Talasemi hastası gencin sorunlarını dinleyen Prof.Dr. Duran Canatan’a göre bu projeler sağlık sektöründe yapılan en kapsamlı çalışmalar… 7 senedir kadrosu Süleyman Demirel Üniversitesi’nde bulunan Duran Canatan, Antalya’ya tayinini istediğinde de hiç beklemediği bir cevapla karşılaşmış.
“Aileme bile vakit ayıramıyorum” diyen Canatan, üzerine aldığı bu görevi yıllardır büyük bir özveriyle sürdürmekte ve en büyük hayalim dediği projesinin hayata geçtiği günü görebilmek için çalışmalarına devam etmektedir.
Türkiye’de Talasemili bir çocuk olmak... Onun yüzüne, gözlerinin içine baktığınızda umudun sizde olduğunu gördünüz mü? O solgun, sararmış yüzünde umutla bakan bir çift gözle karşı karşıya kaldınız mı? Onların her ay 15 bin ünite kana ihtiyaçları var. Prof.Dr. Duran Canatan, “Talasemi Çiçekleri Solmasın” sloganıyla başlatılan kampanyalarla ilgili detaylı bilginin http://www.akhav.org.tr/ adresinden alınabileceğini belirtti.
Sadece Antalya’da değil tüm Türkiye’deki Talasemi mücadelesini gönüllü olarak yürüten Prof.Dr. Duran Canatan ile sağlık sektöründeki siyasi sorunları, Antalya için yapılması gerekenleri ve Talasemi hastalarının sorunlarını konuştuğumuz kimi zaman hüzünlü kimi zaman gülümseten bir sohbetimiz oldu.

—Talasemiyle mücadelede şuan hangi noktadayız?
1994 yılında Kıbrıs Talasemi Merkezini incelemek üzere görevlendirilmiştim. Bu projenin örneğini Antalya’da kurmak için çalışmalara başladık. Ama zamanla bu çalışmamız ulusal bir mücadele haline dönüştü. Kıbrıs’ da Talasemi ile mücadele 80’li yıllarda başladı. On senede hastalık sıfırlandı. Biz 2003 ‘de başladık ve 5 senede % 90 sıfırlandı. Biz kendimize on sene hedef koymuştuk ama biraz hızlı giderek 5 senede kontrol altına almayı başardık. Kimi zaman kaynak sorunu kimi zamanda siyasetçilere takılarak bu kadar sorunun içinde adeta imkânsızı başardık.
—Talasemi hastalığında en büyük ilerleme ne zaman yaşandı?
Talasemi hastalarına düzenli olarak kan verilmesi gerekiyor. Ama bu kan takviyesi vücuttaki demir oranını yükselttiği için 60’li yıllarda hastaların çoğunu 5–6 yaşlarında kaybediyorduk. Zamanla bu sınır 11 yaşına kadar yükseldi. 18 yaşına kadar yaşatabildiğimiz hastalarımız çok azdı ama vücuttaki demiri atan ilaçların bulunmasıyla 90’lı yılların hastalarını 18 yaş sonrasında da yaşatmayı başardık. Talasemi hastalığında devrim niteliğindeki buluş için vücuttaki demiri atan ilacın keşfi diyebiliriz. Artık gençler hastalığını biliyor ve Talasemi ile yaşamayı öğreniyor. Talasemi’den başka hiç bir hastalık yok ki, yaşam boyu hastaneye bağlı kalınsın. Bu düşünüldüğünden çok daha zor bir hayat şekli… Hasta olduğunuzda hastaneye gidersiniz ve her gittiğinizde aksaklıklar için söylenirsiniz. Düşünün ki Talasemi hastaları hayatları boyunca en az ayda bir hastaneye gitmek zorundalar.
—1998 yılında 5 yıllık doçentlik süreniz dolmuştu. Antalya Devlet Hastanesi’nden ayrılıp akademik kariyerinize devam etmeyi neden tercih etmediniz?
Akdeniz Üniversitesi dahil büyük şehirler dışında hematolog olmamasına karşın ve Süleyman Demirel Üniversitesi başta olmak üzere birçok üniversiteden teklif gelmesine karşın Antalya Devlet Hastanesi Talasemi Merkezini kurumsal hale getirmek ve yetiştirdiğim 4 doktorun eğitimlerini tamamlamak için ayrılmadım.2001 yılında Antalya Devlet Hastanesi Talasemi merkezinden ayrılır ayrılmaz başta Akdeniz Ü. Tıp Fakültesi Çocuk Kliniği çalışanları olmak üzere, merkezi dağıtmak ve doktorları tedirgin etmek için çalışmalara başladılar. Doktorların özlük hakları verilmediği gibi başka yerlerde görevlendirilmeye başlandılar.2004 yılında görevlendirilmem durdurulana kadar ADH Talasemi Merkezin de haftada bir gün danışman olarak görevlendirildim.
—Ekibinizin dağılmasında siyasi kararlar mı etkili oldu sizce?
2004 yılında ADH Talasemi Merkezinde yetiştirdiğim 4 doktordan ikisi uzman olmak için ihtisas kazanarak ayrıldı, biri istifa ederek özel sektörde başka bir alanda çalışmaya başladı.
Tek doktor kalmıştı o da Sağlık Ocağından kadrosu ile Talasemi merkezine atandı.
—Bu süreçte siz kadronuzu Antalya’ya almak için başvurdunuz mu?
Adem Tolunay Talasemi Merkezinin işlevi için koordinasyon görevime devam etmem gerekiyordu. Ancak 02.10.2007 tarihinde görev sürem Süleyman Demirel Ü. Rektörlüğü tarafından uzatılmadı. Antalya Devlet Hastanesinin Eğitim ve Araştırma Hastanesi olması nedeni ile akademik kadromdan ayrılıp Sağlık Bakanlığı Adem Tolunay Talasemi ve Kan Merkezinin sorumlusu olmam için, Sağlık Bakanlığına 10.01.2008 tarihinde başvurdum. Sağlık Bakanlığı bu konuda bir yanıt vermediği gibi yeni gelen başhekime kendi ekibini kurması için talimat verdi. Kendi ekibinden kastettiğinin başarı değil, siyaset olduğunu üzülerek gördük. Yeni başhekim benimle çalışmak istemediğini Sağlık Müdürü’nün yanında söyledi. Bu nedenle atamamı yapmadıkları gibi orada 9 yıldır çalışan ve Talasemi Merkezi için görevlendirilmiş doktor hanımı alıp, acil serviste görevlendirdi. Kan Merkezi eğitimi almamış ve Talasemi ile hiç ilgisi olmayan doktoru da Talasemi Merkezi’nde görevlendirdi. Şuanda hastalar zor durumda ve sorunlarını anlatmak için makamların kapısını çalıyorlar. Bence burada amaç 14 yıldan beri sadece Antalya’ya değil, tüm Türkiye ve Azerbaycan’dan gelen hastalara hizmet eden merkezi dağıtmak ve Talasemi Merkezini başka amaçlarla kullanmak…
—Bu hastalık hastaların günlük hayatlarını nasıl etkiliyor?
Talasemi Majör hastalığının teşhisi konduğu anda o kişi % 40 engelli raporu alıyor. İş hayatında engelli kadrosunda iş bulabiliyor. Evlilik yaptığı kişiye bağlı olarak, Talasemi hastası olarak doğacak, çocuk sahibi olma riski artıyor. Türkiye’nin bir gerçeği olan işsizlik onlarında en büyük sorunu… Ayda iki gün hastaneye gitmeleri gerekiyor. İş yeri sahiplerinin bu konuda anlayışlı olmaları gerekiyor. Talasemi ile yaşamayı öğrenen gençler hayatlarını düzenlemek için çaba gösteriyorlar. Üniversiteye gitmek isteyenler, iş bulmak isteyenler, evlilik yapmak isteyenler var. Oysa eskiden bu çocukları 18 yaşına kadar bile yaşatamıyorduk. Şimdiyse geleceğe dair hayalleri var.
—Talasemi neden Akdeniz bölgesinde daha çok görülen bir hastalık?
Sıtma etkeni olan malarya paraziti kırmızı kan hücreleri içinde yaşar, çoğalır ve yaşam süresini tamamlar. Bu parazit, kırmızı kan hücresi içinde hemoglobin yapısında bozukluk olanlarda ise yaşayamaz. Talasemi hastalarında hemoglobin bozukluğu olduğu için bu parazit talasemi hastalarını etkilemiyor. Geçmişte Akdeniz kıyılarımızı da içeren kuşakta oluşan sıtma salgınlarında sağlıklı kan hücreleri taşıyan kişiler sıtmaya yakalanıp hayatını kaybederken, talasemi hastaları hayatta kalmış. Bu bölgenin nüfusunda hayatta kalan talasemi hastalarının ve taşıyıcılarının yoğunluğu artmıştır.Bugün “Talasemi Kuşağı” adı verilen bölge, Akdeniz kıyıları, Arap ülkeleri, Türkiye, İran, Hindistan, Tayland, Kamboçya ve Güney Çin’i içeren Güney Asya’ya uzanmaktadır. Talaseminin bu bölgelerdeki görülme sıklığı yüzde 2,5-15’dir.
—Hastalığın belirtileri nelerdir? Nasıl ve hangi yaşlarda ortaya çıkar?
Hastalığın belirtileri doğumdan sonraki 1–2 ay içinde ortaya çıkar. Yaş ilerledikçe belirtiler netleşir. Anemi (kansızlık) en temel belirtidir. Soluk ten rengi, halsizlik, iştahsızlık, dalak büyümesi, yüz kemikleri ve düz kemiklerde deformiteyle beraber organ hasarları görülür. O yüzden Talasemi hastaları tip olarak birbirlerine çok benzer. Ama önemli bir ayrım var ki bunu özellikle belirtmek istiyorum. Demir eksikliği görülen kişilerde tedavi sonrası demir değerlerinde düzelme olmuyorsa mutlaka Talasemi testide yapılması gerekir. Çünkü bazen bu değerler Talasemi hastalığının habercisi olabiliyor ama hekim dikkat etmezse taşıyıcı olan biri bunu bilmiyor ve demir takviyesi alarak halsizliğine yıllarca çare bulmaya çalışıyor. Demir eksikliği bizim ülkemizde her iki kişiden birinde görülüyor. Demir eksikliğinde Doğu’da yüzde 50 Batı’da % 30 oranı verilebilir. Demir eksikliği tamamen ekonomik bir olay… Yiyeceklerden ve yanlış tüketimden kaynaklanıyor. Gelişmekte olan toplumların sorunu diyebiliriz, gelişmiş ülkelerde bu hastalık daha az gözlemleniyor.
—Talasemi hastası çocuğu olan ailelerin bilinç düzeyi nasıl?
Son 5 yılda çok ilerleme kaydettik. Ben 1994 yılında göreve başladım. O yıllarda ilk defa doktora gelen hastalarımız vardı. Talasemili çocuklar, belli bir yaştan sonra ölecekleri düşüncesi ile okutulmadığı ve çalıştırılmadığı için sosyalleşme sorunu yaşanıyordu. İnsanlar da hastalığı bulaşıcı bir hastalık olarak gördükleri için çocukların sosyalleşmesi iyice güç hale geliyordu. Hem çocukların sosyalleşmesine yardımcı olmak hem de insanlara hastalığı tanıtmak için 24 ilde konferanslar veren bir tır projemiz oldu.60 bin kişiye bu sayede ulaştık. Okullarda konferanslar düzenledik. 2000 yılından itibaren, 2 senede bir Talasemili çocuklar için yaz kampları düzenledik. Sonuçta ateş düştüğü yeri yakıyor ve herkes içinde bulunduğu durumu yaşıyor. Bizim amacımız bu zor hayatı paylaşarak yükünü hafifletebilmek…
—Sizi en çok etkileyen olayı bizimle paylaşır mısınız?
Talasemi hastalarımın hepsi benim için birer çiçek ve hepsinin farklı farklı hikâyeleri var. Hastalığı tedavi etmek kadar, hasta çocuk doğumunu engellemekte çok önemli… Talasemi hastalarımdan birinin cümlelerini sizlerle paylaşayım. Yokluk yıllarında Talasemili olmak çok daha zordu. Kan torbalarından önce litrelik şişeler vardı. Kelebek iğneler dezenfekte edilir ve tekrar kullanılırdı. “Bugün 27 yaşımı doldurmak üzereyim. Demir tedavisinde 6-7 yıl geç kalmamın bedelini önce şeker hastası, sonra kalbimdeki bir problemle ödedim. Ama ben bilinçli bir hastayım. Umudum yeni hastaların doğumuna engel olabilmek. Yeni “Annem ve Babam” ları bilinçlendirebilmek… Ve tedavilerde yapılan yanlışları en aza indirebilmek. Kıbrıs’da 1978’den sonra hasta çocuk dünyaya gelmiyor, onlar bunu yapmışlarsa biz de yapabiliriz.”80’li yıllarda hastalığını öğrenen ve onunla mücadele eden bir gencin ağzından dökülenler sanırım yıllar içindeki gelişmeyi en güzel anlatan cümleler.
—Talasemi hastalarının tedavisinde kullanılan kan takviyesi için bağışlar yeterli oluyor mu?
Burada önemli olan taze kan gerekmesi… Normal şartlarda hastaya verilecek kanın 1 haftayı geçmemesi gerekiyor. O yüzden ailelerde listeler bulunuyor. 3-4 haftada bir, yakınlarını arayıp kan istemek zorunda kalıyorlar. Biz bu soruna çözüm olarak “Kan Anne ve Babası Olun” kampanyasını başlattık. Antalya’da başlayan bu kampanya şimdi tüm Türkiye’de uygulanıyor. Toplum olarak kan bağışı yapmayan bir ülkeyiz. Gönüllü vatandaşlar kan merkezlerimize gelip kayıt oluyorlar ve onlara kart çıkartıyoruz. Böylelikle kan veren kişi hem kime kan verdiğini biliyor hem de kan anne ve babası olmanın mutluluğunu yaşıyor. Böylelikle hasta ve kan bağışı yapan kişi arasında sosyal bir bağda gelişiyor. Her sağlıklı erkek yılda 5–6 kez, kadın da 3- 4 kez kan verebilir. Kan veren kişilerin kendi kan hücreleri yenilenerek daha da sağlıklı oldukları bir gerçektir. Talasemili çocuklarımızın yaşamak için sizlerden gelecek bağışlara ihtiyaçları var. Bu hastalık özellikle bu bölge de yaygın olarak görülmekte o yüzden bağış yapmak için bir yakınınızın ihtiyacı olmasını beklemeyin. Kan bağışında esas olan gönüllülüktür.
—Kan bağışı ya da kan testlerinin yapıldığı yerler nereler?
Kan bağışı için Kızılay ile yaptığımız bir anlaşmamız mevcut. Kan testlerinde de en büyük sıkıntımız ruhsatsız laboratuarlardan alınan sonuçların yanıltıcı olması. İnsan hayatını birebir ilgilendiren bir konuda bu kadar duyarsız davranılmasına ben de bir anlam veremiyorum. Sağlık Müdürlüğü hem ön denetimi hem de son denetimi yapmakla görevlendirilmiştir. Ruhsatlı merkezlerden gelen raporları her 3 ayda bir Bakanlığa ulaştırmaktadır. Bu raporlar aynı zamanda istatiki bilgi olarak da önem taşımaktadır. Bütün belediyelerin nikâh kıyacak gençlere bu ruhsatlı merkezleri hatırlatması gereklidir. Sağlık raporu veren sağlık ocaklarındaki hekimlerin talasemi raporlarının nereden alındığına dikkat etmesi gerekmektedir. Antalya’da nikâh öncesi Talasemi testi zorunlu olarak uygulanmakta ve 5 merkezde yapılmaktadır. Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, Hıfzıssıhha Bölge Müdürlüğü, Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Talasemi Vakfı ve 9 Nolu Sağlık Ocağı dışında bu testin yaptırılmaması gerekiyor. Bu merkezler harici gelen belgelerin onaylanmaması lazım. Evlilik sonrası oluşacak bir hasta bebek doğumunda sorumlu hem bu belgeyi onaylayan sağlık ocağı hekimi, hem testi yapan laboratuar hem de nikâhı kıyan memurdur. Nitekim bu durumdan dolayı devam eden tazminat davaları bulunmaktadır. Ama ne ceza verilirse verilsin hiçbir şey hasta bir çocuğun doğumuna sebep olmanın bedelini karşılayamaz. Gebeliğin iki ve beşinci ayları arasında çocuğun hasta olup olmadığını anlayabiliyoruz. Bu yüzden taşıyıcı anne babaların da bu konuda duyarlı olup düzenli test yaptırmaları gerekmektedir.
—Evlilik öncesi testlerde taşıyıcı olduklarını örenen çiftlere ne yapmalarını öneriyorsunuz?
Çiftlerden biri taşıyıcı diğeri sağlıklıysa çocukları ya taşıyıcı olur ya da sağlıklı, her iki taraf da taşıyıcıysa bu çiftlerin Talasemi merkezlerinden detaylı bilgi almalarını öneriyoruz. Çocuklarında oluşabilecek riskleri öğrenmeleri gerekir. Bu çiftlerin çocukları % 25 sağlıklı olabilir,% 25 hasta olabilir ya da % 50 sizler gibi taşıyıcı olabilir diyoruz. Hasta çocukların doğmadan belirlenebilmesi için yöntemler var. O yüzden bir hekimle bağlantıya geçilmesi gerekmektedir. Sağlık ocaklarında ya da hastanelerdeki hekimlerin bu hastaları hematologlara yönlendirmesi en sağlıklı olanı…

Prof.Dr. Duran Canatan kimdir?

1979 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Canatan, 1994 yılında Akdeniz Üni. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Uzmanı olarak atandı. Ankara Üni. Çocuk Hematoloji Uzmanı olan Duran Canatan, Basel Üniversitesi’nde Moleküler Genetik Çalışmalarında bulundu. 1994- 2001 yılları arasında Antalya Devlet Hastanesi Kan Merkezi ve Talasemi Merkezi Başkanlığı yaptı. 2001 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Çocuk Hematoloji B.D. Başkanlığına atandı. Halen Akdeniz Kan Hastalıkları Vakfı Kurucu Başkanı, Ulusal Hemoglobinopati Konseyi Başkanı, Talasemi Federasyonu Genel Başkanı, Sağlık Bakanlığı Talasemi Bilim Komitesi Üyesi, Dünya Talasemi Federasyonu Türkiye Bilimsel Danışmanı, Türk Kızılay Derneği Bilimsel Komite Danışmanı ve Azerbaycan Haydar Aliyev Vakfı Bilimsel Danışmanı olarak çalışmaktadır.

Talasemi nedir?

Talasemi dünyada en sık görülen, aynı zamanda önlemi en kolay olan kalıtsal bir kan hastalığıdır. Diğer Akdeniz ülkeleri, Devletlerinin ve Dünya Sağlık Örgütünün desteği ile Talasemi Kontrol Programları uygulayarak hastalıkla aktif olarak mücadele etmektedirler. Talasemi Kontrol Programı; hasta bakımı, toplumun hastalık hakkında bilgilendirilmesi, taşıyıcı taramaları, genetik danışma ve doğum öncesi tanı yönteminden oluşmaktadır. Talasemi, Türkiye’de de en önemli sağlık problemlerinden birisidir. Talasemi için taşıyıcı sıklığı yaklaşık olarak %2,1 (1.400.000 taşıyıcı birey) ve yaklaşık olarak 5000 hasta bireyin bulunduğu bilinmektedir.