11 Şubat 2011

DURAN CANATAN


Bu haftaki konuğum Antalya ve Türkiye’nin yakından tanıdığı bir isim… Kendisiyle 2008 yılının ortalarında bir röportajım daha olmuştu. “Akdeniz Anemisi” adıyla da bilinen Talasemi hastalığı ve bu konudaki çalışmalarını bizlerle paylaşan Talasemi Federasyonu ve AKHAV Başkanı Prof. Dr. Duran Canatan sayesinde bu hastalığı yaşayanların umut dolu hayatlarına şahit olmuş ve hayata tutunmak adına verdikleri mücadeleyi hayranlıkla izlemiştim.
O günlerde ‘İnsan hayatıyla birebir ilgili olan sağlık sektöründe siyasi kadrolaşmanın insan hayatını tehlikeye soktuğunu’ belirten Canatan, Antalya’da hayat boyu hastaneye bağlı kalınan Talasemi hastalığına yakalanmış 700 hasta olduğunu ve bunlar için yapılan merkezi açamadıklarını söylemişti.
Yaklaşık 16 yıl önce Talasemi Federasyonu tarafından Kıbrıs`taki bir projeden esinlenerek başlatılan Talasemi Merkezi Projesi`nde sona yaklaşıldı. Antalya`ya yeni talasemi merkezi kazandırılması için ilk adım 2007 yılında atıldı. Hayırsever Adem Tolunay, yeni merkezin inşaatını üstlendi. 2008`de Antalya Valisi Alaaddin Yüksel`in `bir yıl içinde bitirilsin` talimatına uyularak inşaat tamamlandı. Ancak o tarihten sonra merkezin iç donanımıyla ilgili sıkıntılı bir süreç başladı. Hastalar, aradan geçen zaman diliminde merkezin eski binasında tedavi gördü.
Modern imkanlara kavuşacak Antalya Talasemi Merkezi; kan merkezi, kan nakil ünitesi, araştırma laboratuvarı, kök hücre nakil ünitesi, doğum öncesi tanı ünitelerinin yanı sıra 50 yatak kapasiteli olması planlandı ama bir türlü sonuca ulaşılamadı. Şu anda sadece kan merkezi olarak hizmet veren merkezde yüzde 20 kapasiteyle çalışılıyor.
Günlerce kamuoyunda tartışılan bu konu Antalya’nın yıllardır sonuçlanamamış, yarı yolda kalmış işlerinden sadece biri olarak kaldı. Ama belki de en önemlisi…
Yıllardır yıkılsın mı, yıkılmasın mı denilen Özel İdare binası, yine yıllardır çirkin görüntüsü herkesi rahatsız eden Süleyman Erol Yüzme Havuzu ve daha bir çok atıl durumdaki kamu binası Antalya’da yarı yolda kalmış işler…
Oysa 2007 yılında yapımı tamamlanan Adem Tolunay Talasemi ve Kan Merkezi’nin durumu bunlardan çok daha farklı. Sağlık sektörüne hizmet etmesi gereken bir merkez olması ve yapımının tamamlanmasına rağmen bir türlü açılamıyor olması gerçekten ironik bir durum…
Prof. Dr. Duran Canatan, yeni atanan valimizin hassasiyeti, Sağlık Müdürümüzün desteği ve Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimi’nin ilgisiyle bu sorunun çözülebileceğini belirterek “ Sayın Valimiz, Sağlık Müdürümüz ve hastane başhekimine sunmuş olduğum rapor doğrultusunda kendilerinin incelemesi halen devam etmektedir. Bu merkezi ortak çalışmalar neticesinde Antalyalıların hizmetine açacağımızı umuyorum” dedi.
16 yıldır Talasemili hasta doğumlarının sayısını azaltmak için mücadele eden Canatan, Türkiye genelinde yüzlerce gönüllü kan bağışı yapacak kişiyi organize eden, düzenlediği yaz kamplarıyla yüzlerce Talasemi hastası gencin sorunlarını dinleyen gerçekten çok değerli bir sağlık gönüllüsü…
Prof. Dr. Duran Canatan, Türkiye genelinde devam eden seminer programlarıyla toplumu bu hastalık konusunda bilinçlendirmeye devam ettiklerini ve amaçlarının 2012 yılına kadar talasemili doğumu yüzde 100 oranında bitirmek olduğunu belirterek “Eğer toplumun bilinçlendirilmesiyle ilgili süreci bu seviyede sürdürebilirsek bir yıl sonra Türkiye'de talasemili hasta doğmayacak” diyor.
Talasemi sağlıklı insanın alyuvarlarında bulunan hemoglobini oluşturan iki alfa iki beta zincirinin eksik veya anormal yapılması sonucu ortaya çıkan, anne ve babadan kalıtımla geçen bir kan hastalığı… Talasemili çocukların doğmaması ve talasemi ile doğan çocukların ise doğru ve ulaşılabilir tedavi olanaklarına sahip bireyler olarak topluma kazandırılması temel amacı ile hareket eden Talasemi Federasyonu bu yıl 12. Dünya Talasemi Kongresi ile 14. Talasemi Hasta ve Aileleri Kongresi’ni 11-14 Mayıs 2011 tarihlerinde Antalya'da yapacak.
Kongre tarihine kadar Antalya Talasemi Merkezi’nin açılmasının büyük bir prestij avantajı sağlayacağının belirten Canatan, merkezin açılamaması durumunda çok ciddi imaj kaybına uğrayacağımızın da altını çiziyor.
Sadece Antalya’da değil tüm Talasemi hastaları için mücadelesini gönüllü olarak yürüten Prof. Dr. Duran Canatan ile Antalya için yapılması gereken projeleri ve 2011 Dünya Talasemi Kongresi’ndeki son gelişmeleri konuştuğumuz keyifli bir sohbetimiz oldu.

- Talasemi hastalığının Akdeniz bölgesi başta olmakla birlikte denize yakın yerlerde görülmesinin sebebi nedir?
Talesemi hastalığının keşfi, sıtma salgınının yaygın olduğu yıllarda salgının kontrol altına alınmasıyla ortaya çıkar. Sıtma etkeni olan malarya paraziti kırmızı kan hücreleri içinde yaşar, çoğalır ve yaşam süresini tamamlar. Bu parazit, kırmızı kan hücresi içinde hemoglobin yapısında bozukluk olanlarda ise yaşayamaz. Talasemi hastalarında hemoglobin bozukluğu olduğu için bu parazit talasemi hastalarını etkilemiyor. Geçmişte Akdeniz kıyılarımızı da içeren kuşakta oluşan sıtma salgınlarında sağlıklı kan hücreleri taşıyan kişiler sıtmaya yakalanıp hayatını kaybederken, talasemi hastaları hayatta kalmış. Hayatta kalan talasemi taşıyıcılarının birbirleriyle evlenmesiyle hastalık nesilden nesile taşınmaya başlamış. Bu bölgenin nüfusunda hayatta kalan talasemi hastalarının ve taşıyıcılarının yoğunluğu dış göçlerle birlikte diğer ülkelere taşınmış. Bugün “Talasemi Kuşağı” adı verilen bölge, Akdeniz kıyıları, Arap ülkeleri, Türkiye, İran, Hindistan, Tayland, Kamboçya ve Güney Çin’i içeren Güney Asya’ya uzanmaktadır. Talaseminin bu bölgelerdeki görülme sıklığı yüzde 2,5-15’dir.
- Talasemi taşıyıcılarının evlilik öncesi testlerdeki sonuçlarına göre mi çocuk sahibi olup olamayacakları belli oluyor?
Çiftlerden biri taşıyıcı diğeri sağlıklıysa çocukları ya taşıyıcı olur ya da sağlıklı, her iki taraf da taşıyıcıysa bu çiftlerin Talasemi merkezlerinden detaylı bilgi almalarını öneriyoruz. Çocuklarında oluşabilecek riskleri öğrenmeleri gerekir. Bu çiftlerin çocukları yüzde 25 sağlıklı olabilir, yüzde 25 hasta olabilir ya da yüzde 50 sizler gibi taşıyıcı olabilir diyoruz. Hasta çocukların doğmadan belirlenebilmesi için de yöntemler var. O yüzden bir hekimle bağlantıya geçilmesi gerekmektedir. Sağlık ocaklarında ya da hastanelerdeki hekimlerin bu hastaları hematologlara yönlendirmesi en sağlıklı olanı… Evlilik öncesi kan testi yapılmaması halinde Türkiye'de her yıl 400 yeni hasta çocuğun doğmuş olacaktı. Türkiye'nin bugünkü hasta sayısına yirmi bin kişi daha eklenmiş olacaktı. Biz bu 400 doğumu 23 doğuma kadar düşürdük. Bir talasemi hastasının devlete maliyeti 10 bin dolardır. Hiçbir tarama programı yapmasaydık, altı yılda 2 bin 800 hasta doğacaktı. Bunların devlete maliyeti 88 milyon TL olacaktı. Ancak 7 yılda 2 bin 800 hasta yerine 968 hasta doğdu. Buradan devletin, tedavi maliyetleri gideri anlamında 46 milyon 340 bin TL’lik karı oldu. 6 yıllık tarama maliyeti ise 22 milyon 290 bin 240 TL oldu. Yani devletin tasarrufu 24 milyon 29 bin 760 TL oldu.
- Toplumu bilinçlendirmek amacıyla kurulduğunu bildiğimiz, Akdeniz Kan Hastalıklara Vakfı (AKHAV)’nda bu yıl ne gibi çalışmalar yapıldı?
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbı Biyoloji ve Genetik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Keser ile birlikte, Talasemiyi önleme konusunda tüm belediye ve muhtarların gösterdiği hassasiyeti dikkate alarak, bu konuda, Antalya Valiliği’nin izni ile tüm ilçelerdeki muhtarlara yönelik eğitim çalışması başlattık. Özellikle başta Talasemi olmak üzere kalıtsal kan hastalıkları ve edinsel kan hastalıkları konularında dünya standartları düzeyinde uygulama, eğitim ve bilimsel araştırmalar yapmak üzere 1996 yılında, hasta yakınları, işadamları ve hekimlerin katılımıyla kurduğumuz AKHAV, kurulduğu günden bu yana yaptığı eğitim çalışmaları ile Antalya ve çevresinde Talasemiyi tüm topluma tanıttı ve hastalığın korku olmaktan çıkarılmasını sağladı. Tüm Türkiye’de 1 milyon 400 bin Talasemi taşıyıcısı ve 4 bin beş yüz Talasemi hastası bulunmaktadır. Antalya'daki Talasemi taşıyıcısı 200 bin, Talasemi hasta sayısı ise 700 kişidir. Vakfın başlattığı ''Önce Talasemi Testi Sonra Nikah'' kampanyası ile de Antalya şehir merkezinde Talasemili hasta doğumunun yüzde 90 azalttık. Bu kampanya ülke geneline yayıldı ve 33 ilde uygulanmaya başlandı. Vakfa yapılan bağışlar yanında vakfın Antalya'da kurduğu laboratuvardan elde edilen gelirler ile de Talasemili hastalara eğitim bursu ve sosyal konularda destek sağlanıyor.
- Talasemi hastalığıyla mücadele konusunda sizden de yardım istenmeye başlandı. Bu konudaki gelişmeler ne aşamada?
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in eşi Mihriban Aliyeva benden, başkanı olduğu Haydar Aliyev Vakfı'na da danışmanlık yapmamı istedi. Talasemi hastalığını bitirmek için talasemi merkezinin projelendirilmesi, kurulması ve ekibinin oluşturulması konusunda görevlendirildim. Azerbaycan'da kurulan Talasemi Merkezi'nin projesi Antalya'da 13 yıldan beri yapılması hayal edilen projenin orjinalidir. Antalya'da kaynak bulunamadığı için proje küçültülmüştü. Azerbaycan'da ise Haydar Aliyev Vakfı Başkanı Mihriban Aliyeva'nın sağlık, eğitim ve kültür alanında yaptığı hizmetler arasına girdi. Ocak 2008 yılında temeli atılan Talasemi Merkezi Mayıs 2009 yılında tam donanımlı olarak hizmete açıldı. 12 milyon dolara mal olan merkezde poliklinikler, klinikler, kan merkezi, transfüzyon merkezi, araştırma laboratuvarları, doğum öncesi tanı merkezi ve kök hücre nakli merkezi bulunmaktadır. Merkez işletilmesi için Sağlık Bakanlığı'na devredilmiş, ancak ne yazık ki 10 aydan beri merkezde sadece poliklinik ve transfüzyon merkezi çalıştırılabilmiş. Merkezi çalıştırmam için Mihriban Hanım tarafından 27 Ocak 2010'da Bakü'ye davet edildim. Merkez binasını görünce hayalimdeki binanın kurulmasından dolayı çok mutlu oldum, ancak binanın çalışmadığını görünce hayal kırıklığına uğradım. Merkezi hayata geçirmek için kolları sıvadık. Azerbaycan'da 9 kişiden biri Talasemi taşıyıcısı. Her yıl beklenen yeni hasta sayısı 250 civarında. Bu nedenle Talasemi Önleme Projesi, merkezin çalışması kadar çok önemlidir. Biz de Azerbaycan'da Talasemiyi üç yılda sıfırlamak için çalışmalara başladık. Bunun yanında yine bu yıl Musul'da Talesemi ile Mücadele Merkezi kurarak, Talasemili hasta sayısını azaltmak ve hastaların tedavisini sağlama konusunda Musul'a destek vereceğiz. Musul'da
da Talasemiyi bitirmek istiyoruz. Ön protokol imzaladık. Talasemiyle Mücadele Merkezi için çalışmalar orada da başladı.
- 11-14 Mayıs tarihleri arasında Antalya çok önemli bir kongreye ev sahipliği yapacak. Son gelişmeleri sizden dinleyebilir miyiz?
Dünya Talesemi Federasyonu 1986 yılında Güney Kıbrıs’ta kuruldu. Şu anda 60 ülkeden 98 dernek üyesi bulunuyor. Biz de 2005 yılında, daha önce kurulmuş olan Ulusal Hemoglobinopati Konseyi yerine, Talasemi Federasyonu kurarak, ülkemizde bulunan 19 Talasemi derneğini bir çatı altında topladık. Türkiye Talasemi Federasyonu 2006 yılında da Dünya Talasemi Federasyonu’na üye oldu. Kongre öncesinde Dünya Talesemi Federasyonu Başkanı Panos Englezos ve Genel Sekreteri Androulla Eleftheriou ile birlikte Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın'ı ziyaret etti. 97 yılında Malta’da yapılan kongreye gittiğimde bu kongre neden Antalya’da da yapılmasın demiştim. 2005 yılında Antalya’da federasyonumuzun kurulmasının ardından bu kongre için görüşmelerim başlamış oldu. Türkiye çapındaki örgütlenmelerimiz ve çalışmalarımızın sonuçlarını almaya başlamamızla Dünya Talesemi Federasyonu da bu isteğimize olumlu yanıt verdi. Kongreye 60 ülkeden yaklaşık 3 bin Talasemi hastası, aileleleri, doktorları ve bilim adamlarının katılımını bekliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Sağlık Bakanlığı ve Talasemi Federasyonu’nun gerçekleştireceği kongrede bir taraftan hasta ve aileler için toplantılar yapılır iken diğer taraftan bilimsel toplantılar yapılacak. Bu yıl 'Talasemi kongresinin barış köprüsü' olabileceğini düşünüyoruz. Kongreye diplomatik açıdan bir sıkıntı olmazsa KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Hristofyas'ı, Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyeva’yı, Yunanistan Cumhurbaşkanı Papoulias ve Sayın Cumhurbaşkanımız Gül’ü davet edeceğiz. Meclis Başkanımız ve Sayın Başbakan’a da davet yazılarımızı yazdık. Cevap bekliyoruz. Böyle bir buluşmaya ilk defa Antalya ev sahipliği yapacak.

Prof.Dr. Duran Canatan kimdir?

1979’da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Canatan, 1994 yılında Akdeniz Üni. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Uzmanı olarak atandı. Ankara Üni. Çocuk Hematoloji Uzmanı olan Duran Canatan, Basel Üniversitesi’nde Moleküler Genetik çalışmalarında bulundu. 1994- 2001 yılları arasında Antalya Devlet Hastanesi Kan Merkezi ve Talasemi Merkezi Başkanlığı yaptı. 2001 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Çocuk Hematoloji B.D. Başkanlığına atandı. Halen Akdeniz Kan Hastalıkları Vakfı Kurucu Başkanı, Ulusal Hemoglobinopati Konseyi Başkanı, Talasemi Federasyonu Genel Başkanı, Sağlık Bakanlığı Talasemi Bilim Komitesi Üyesi, Dünya Talasemi Federasyonu Türkiye Bilimsel Danışmanı, Türk Kızılay Derneği Bilimsel Komite Danışmanı ve Azerbaycan Haydar Aliyev Vakfı Bilimsel Danışmanı olarak çalışmaktadır.

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

1 yorum:

  1. benim ileri seviyede bir demir eksikliği anemi hastalığım var ve değerlerim 4-5 yıldır aynı seviyede tedavi olup beslenmeme dikkat ettiğim halde . demir seviyem en fazla 3.4 ü gördü ilk ölçümlerimde 1.3lerdeydi . düzenli olarak tedavi olmama rağmen hala bir gelişme göremedim . sizce bunun altında baska bırseyler aramalımıyım yazınızı okudum ve bende anne ve babadan aldıgım için genetik olarak demir eksikliği anemisiyle mi kalır yoksa araştırsam başka nedenleride çıkar mı ? simdiden çok teşekkürler .

    YanıtlaSil