16 Kasım 2009

MUSTAFA GÜL



İkinci kez Kemer Belediye Başkanı seçildikten sonra ilçenin çehresini değiştirme iddiasında olan Mustafa Gül, projelerini, özel hayatını ve çocukluğunun nasıl geçtiğini içtenlikle anlattı.

Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül, 1999 yılında bıraktığı koltuğuna 10 yıl sonra geri döndüğünde, talihsizliklerde peşinden geldi. Üst üste gazetelere yansıyan haberler Kemer ilçesinin tanıtımında büyük rol oynasa da özellikle özel hayatıyla ilgili yazılanlar kafaları karıştırdı.
“Aşk Yağmuru” heykelinin yerinin değiştirilmesiyle başlayan haberler Başkan Gül’ün özel hayatını da gündeme taşıdı.
6 ay önce seçilmiş olmasına rağmen hem belediyenin işleri hem de kendisiyle ilgili haberlerden dolayı hayli yorulmuş görünen Başkan Gül, tüm sorularımızı samimiyetle yanıtladı. Özel hayatıyla ilgili sorularımıza verdiği yanıtlar ortaya bambaşka bir tablo çıkardı.
Çocukluğundan itibaren girişken ve hoş sohbet biri olduğunu anlatırken eski anılarını da hatırlayan Başkan, çocukluk günlerini özlemle anarken bizlerle de unutulmayan günlerini paylaştı.
Turizmden projelerine, Kemer’de yaşanan sorunlardan aile hayatına kadar birçok konuya değinen Başkan Gül, son günlerde kendisini hedef alan eleştirilere de sert yanıt verdi.
“Seçimi partiler değil, projeler kazandı. Biz de bu projelerimizin arkasındayız. Yoksa kimin Belediye Başkanı olduğu o kadar da önemli değil. Önemli olan hizmet etmektir. Koltuklar geçer gider, geriye dostluklar kalır” diyen Mustafa Gül için öncelikli olan hizmet ve memnuniyet…
Sıcakkanlı ve samimi üslubuyla bizlere kapılarını açan Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül’le tadına doyamayacağınız bir sohbetimiz oldu.

- 2009 yaz sezonunu nasıl geçirdiniz?
Geçen sene turizm sezonu zaten sıkıntılı geçti. Bu sene de ekonomik krizden dolayı daha kötü geçeceğini biliyorduk. Bu yıldan çok da umutlu değildik. Seçim öncesinde belediye, hiçbir fuara ve tanıtıma katılmadı. Sezon başında bir de talihsizlik oldu. 3 Alman genç Kemer’de vefat etti. Bu olay Avrupalı turist sayısını çok düşürdü, kötü bir imaj oldu Kemer için. Sadece Rus turistlere kaldığımız bir sezondu. Ama tüm bunlara rağmen doluluk oranları iyiydi. Özellikle yerli turist sayısında önemli ölçüde artış oldu. Eğer bu heykel kaldırmayı ve festivali yapmasaydık, yerli turistler de gelmeyeceklerdi. Seçimlerin ardından ulusal basın da Kemer’e tekrar gelmeye başladı. Seneye yerli ve Avrupalı turistlerde daha fazla bir artış olacağına inanıyorum. Bunun için ne gerekiyorsa yapacağız. Elimizden geldiği kadar esnafımıza da yardımcı olacağız.
- Bu yıl seçim sonrasında “borçsuz belediye” hiç görmedik. Siz de durum nasıl?
Maalesef biz de belediyeyi aldığımızda, belediyenin içi tamamen boştu. Belediye Başkanının aylık gideri 180 bin TL olarak harcanmış. Belediyeyi 11 milyon TL borçla aldık. Çalışan personel bile çalışma isteğini yitirmişti. Belediyenin bütün arsaları satılmış. Kira geliri getiren yerler yıkılmış. Meydandaki saat kulesinin bile hala 2 bin lira borcu vardı. Bizde yatırım yok ama borç var. Bu saatten sonra ağlamanın gereği yok. İlk aldığımız tedbirlerle ayda 450 bin TL tasarruf yaptık ve şu ana kadar 4 milyon TL borç ödedik. Başkanlık giderini 180 bin TL den 20 bin TL ye indirdik. Sadece başkanın değişmesi 160 bin TL aylık tasarruf sağladı.
Seçimden sonra önemli bir gerçek daha ortaya çıktı. Kemer’de yaşayan insanların yüzde 95’i Kemer Belediye Başkanı’nın makamını bilmiyormuş. Bu insanlar makama giremiyordu. Şimdi ise her şey değişti. Kemer Belediyesi’ne girdiğiniz zaman, benim odam da dahil bütün kapılar açıktır.
- “Aşk Yağmuru” heykeli de sizin için küçük bir fırtına yarattı. Nedir bu işin aslı?
Netice de ben sanata da sanatçıya da saygılıyımdır. Ben 1994 yılında Kemer’de kilise yaptıracağım dediğim zaman Türkiye ayağa kalkmıştı. O zamanlar babamı bile arıyorlardı. ‘Oğlunuza sahip çıkın, başını derde sokacak’ diyorlardı. 4 yıl bu kilise için izin almakla uğraştık. İzinler hazır olduğunda da seçim oldu ve yeni gelen başkan bu projeyi bitirmedi.
Bu fikri ortaya atan birinin heykele karşı olması mümkün değildir. Aslında heykel konusunda aldığımız olumlu tepkiler daha fazlaydı. Göreve geldiğimizde ilk işimiz heykeli Çınarlı kavşağından kaldırmak oldu. Heykelin olduğu cadde Atatürk Bulvarı ve bizce uygun değildi. Atatürk Bulvarı’nda konuyla alakalı bir heykel daha şık olur diye düşündük ve bu heykel olayı medyatik bir hal aldı. Aslında fena da olmadı. Biz de bunu kullanarak Kemer’in reklamını yaptık. Ayrıca benim MHP’li oluşumun da etkisi oldu. Bunlar bir araya gelince Kemer’in çok iyi reklamını yaptığımızı düşünüyorum. Bu nedenle yapılan tüm eleştiriler için teşekkür ediyorum. Bugün bütün otellerde yüzde 60’a varan yerli turist doluluğu yaşanıyorsa, heykelin bize çok faydası olduğunu söyleyebiliriz. O dönemde haber değeri olması için “müstehcen” gibi kelimeler basının daha çok ilgisini çekti ve bizim heykel medyatik oldu.
İnsanlar merak ettiler ve geldiler. Bunun yanı sıra Kemer’de yaşayıp da bu heykelin kaldırılmasını istemeyen kimseye rastlamadım. Kemer’in göbeğinde böyle bir heykelin işi yok. Bu yüzden heykeli plaja yakın bir noktaya aldık. Çünkü orada insanlar zaten plaja giriyor, üstsüz de güneşlenebiliyorlar. Ama eski yeri çarşının içiydi ve bu heykel oraya uygun değildi. Kemer’in girişindeki tarihi kemeri ben yaptırmıştım. Üzerinde de Yunan tanrıçaları vardır. Gerici bir insan olsam onu da yaptırmazdım.
- Önümüzdeki dönemde Kemer’de neler değişecek? Ne gibi projeler var?
Kemer için çok çeşitli projelerimiz var. Kemer’in gidiş geliş yolunu ayırıyoruz. Otellerin üstünden, yeni açılan yerden geliş yolu, şu an otellerin arasından giden yolu da gidiş yolu olacak. 15 metre genişliğinde yaya yolları, bisiklet yolları yapıyoruz. Aslanbucak ve Kuzdere’de halkımızın gidebileceği, zaman geçirebileceği mekânlar oluşturacağız. Kemer’e portakal, nar ve çınar ağaçları dikeceğiz. Kemer’in parke taşlarını da komple değiştireceğiz. Futbol sahası, tenis sahaları gibi projelerimiz var. Ben de tenis oynuyorum ve tenis şampiyonalarını Kemer’e çekmek için 12 tane tenis kortu yapacağız. Turizmi 12 aya yaymak için ne gerekiyorsa yapacağız. Hala benim yaptırdığım yollar ve kaldırımlar duruyor. Kemer’in çehresini tamamen değiştireceğiz. Benim dönemimde yol yapımı öncesinde tüm resmi kurumlara yazı gönderdim. “Şu tarihte şu yolu yapıyorum. Altyapınızı ya bitirin ya da ben asfalt dökdükten sonra tekrar kazarsanız parasını biriminizden tahsil ederim” demiştim. Belediye binasının önü makam aracı dolmuştu. Bunun tarihte örneği yoktur. Biz genelde yol bitince gider kazar, alttan kablo geçiririz.
- Paşa lakabınız nerden geliyor?
Dedem çok koyu İsmet İnönü hayranıydı. Eğitimli biriydi. İnönü Cumhurbaşkanlığından sonra siyasete dönünce dedem çok kızmış. “Cumhurbaşkanlığından sonra siyasete girilmez” derdi. O dönem İnönü’ye o kadar kızmış ki “İnönü’den siyasete oldu maşa, benim oğlum oldu paşa” demiş. O günden sonra adım “Paşa” kaldı. Ama dedemin hayranlığını anlatamam. O yıllarda sadece radyo var tabiî ki. Radyoda İnönü’nün konuşmalarını dinler. Eğer kızmışsa resmini ters çevirirdi. Eğer çok kızmışsa sandığa kaldırırdı. Bir başka konuşmasını beğendiğinde hemen resmi sandıktan çıkarır yerine koyardı. O yıllarda İsmet İnönü sanki bizim evin bir başka üyesiydi. Beni herkes Paşa diye tanırdı. Başkanlık seçimlerinde bana gelip, “Biz sana oy vereceğiz ama senin resminin altında “Paşa” yazmıyor, Mustafa Gül yazıyor” diyenler oldu. O yüzden afişlere parantez içinde “Paşa” diye yazmıştık.

ÖZEL HAYATIM 18 YILLIK KONU
- Bir başka gündem maddesi de sizin özel hayatınızdı. Yazılanları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu işin aslı 18 yıl öncesine dayanıyor. Biz Neşe Hanım’la 1991 yılında tanıştık. Ben o zamanlar otelcilik yapıyordum. 1995 yılında Kemer’e yerleşti ve aynı evi paylaşmaya başladık. 1998 yılında eşimle olan evimi ayırdım. İsteyerek ve bilerek Neşe Hanım’la bir oğlumuz oldu. Ben belediye başkanıyken Neşe hanım benim yanımdaydı. Bütün her yere beraber katılırdık. Onun da soyadını değiştirdik. Gül yaptım. Oğluma babamın ismini verdim. 2004 seçimlerinde biz sokak sokak Neşe Hanım’la beraber oy istedik. Bunlar gizli şeyler değildir. Resmi olarak boşanma davam uzun yıllardır devam ediyor şu an Yargıtay’da. Kızlarımla da aram çok iyidir. Oğlumla onların da arası son derece iyidir.
- Peki açık açık sormak gerekirse, aynı anda iki eşiniz mi var?
İlk eşimle 11 yıl önce evlerimizi ayırdık. Neşe Hanım’la beraber yaşıyorum. Bu olayın tekrar yeniymiş gibi yazılması bir gazetecinin önceki başkanla dostluğundan yola çıkarak, sözde benim siyasi hayatımı bitirmeye yönelik yapılan bir saldırıdan başka bir şey değildir. 1999 yılından itibaren 6 ayda bir bu konu yazıldı. 2004 seçimlerinde benim oy alamayacağımı düşündüler ama seçimi zor kurtardılar. Benim hikayemi annem de babam da kızlarım da bütün Kemer halkı da bilir. Bütün her yere biz Neşe Hanım’la beraber gidiyoruz. Saklı gizli bir şey yok ki. Oğlum 11 yaşına geldi. Ama o gazete hala 3 yaşındaki fotoğrafını kullanıyor. Bu olayı yeniymiş gibi yazıyorlar. Ben başkanlıktan sonra ya da bir sene önce bu ilişkiyi yaşamadım. 18 sene oldu ve bunu bilmeyen kalmadı. Kültürsüz insanlar böyle haberlerle bir şey olacak sanıyorlar. Seçimden önce siz hakkımda yazılanları okusaydınız. O yazılanlar gerçek olsa muhtar azası bile seçilemezdim. Ama Kemerliler en güzel cevabı oylarıyla verdi. Ben aile kavramını bilen biriyim. Beni de bilen bilir. Bu gazetelerin bizden maddi talepleri oldu. Biz karşılamayınca da bu haberler yazıldı. Yorumu size bırakıyorum.
- Bu olaylar 10 yıl önce yazıldığında çocuklarınız küçüktü. Bu haberi şimdi nasıl karşıladılar?
Lise son sınıfa giden kızımla, oğlum çok etkilendiler. Bu haberde en büyük zararı sadece çocuklarım gördü. Kızım ve oğlum okul değiştirmek istedi. Üç gün boyunca ikisi de okullarına gitmek istemedi. Kızımın bu yazıları okuya okuya üzüntüden saçları döküldü. (Uzun bir sessizlik…) Şimdi burada söylüyorum. İnşallah benim çocuklarımın çektiğinden daha fazlasını o haberi yazanın çocukları çeksin. Benim çocuklarıma yazık değil mi? Onları üzmeye ne hakları var? On senedir bıkmadan yazıyorlar. Ben hiç kimseden bir şey saklamadım. Kızıma “Bu haberler on yıl önce de yazıldı. Sen o zaman yedi yaşındaydın” kimsenin bir şey sakladığı yok dediğimde “Baba okulumu değiştirir misin?” diye sordu. Bu yaşımdayım, burada dağlarda büyüdüm ama şimdi tenis oynamaya gidiyorum. Böyle bir güzellik var mı? Ertesi gün başlık atıyorlar. “Çapkın Başkan tenis oynuyor” diye, böyle bir terbiyesizlik olur mu? Ben çapkın bir insansam niye kimseyle görüntülenmedim.

YEMEK YAPMAKTAN VAZGEÇMEM
- Hayatta vazgeçemeyeceğiniz hobileriniz var mı?
Benim hayatta vazgeçemeyeceğim iki şey vardır. Biri araba kullanmak diğeri yemek yapmaktır. Keşke fırsatım olsa da her akşam yemek yapsam. Ama bir yıldır fırsat bulamadım. Yemek yapmayı da severim iyi de yemek yaparım. Benim annemde çok güzel yemek yapardı. Çocukluğumda Kemer’e deniz yoluyla gelenler hava bozardı gidemezlerdi. Otel, lokanta falan olmadığı için bizde kalırlardı. Ben çocukluğumda kardeşlerimle birlikte yüklükte uyuduğumu çok bilirim. Bizim evden misafir hiç eksik olmazdı. Tencere sürekli kaynardı.
- Nasıl bir çocukluğunuz oldu?
Ben Kemer’de İsmail Ağa’nın oğlu olarak doğdum ama çok girişken bir çocuktum. 7 yaşımdayken boyacı sandığım vardı. 8 yaşımda salatalık soyup satıyordum. 10 yaşındayken plajları temizliyordum. Kemer’de ilk ‘rent a car’ı ben açtım. 1978’de Kemer’in ilk barmeni benim, ilk butiği ben açtım. Kemer’de memurların haricinde ilk kravat takan genç bendim. Hep girişken bir çocuktum. Büyüdüğümde de değişmedim. Ben 11-12 yaşlarındayken üniversiteli çocuklar çadır kurmaya gelirlerdi. Kamp yaparlardı burada. Bizim de keçi sürümüz vardı. Dedemden bir tane keçi isterdim. Bir kasa da şarap alır gençlerin yanına giderdim. Bütün gece onları gözlemlerdim. Ne konuşuyorlar, ne yapıyorlar diye… Sonra o gençlerle çok iyi dost olduk tabi. Onların içinden milletvekili, doktor, avukat, bakan çıktı. Onlar da üniversite yıllarında kamplarına keçi getiren çocuğu hiç unutmadılar. Hayatım hep insanları gözlemlemekle geçti. Dostlukların tek anahtarı vardır o da değer vermektir.

Mustafa Gül Kimdir?

1961 yılında Kemer'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kemer'de, lise öğrenimini Antalya’da tamamladı. İş hayatına turizm işletmeciliği ile başladı ve halen devam ediyor. 1994-1999 döneminde CHP'den aday olup Kemer Belediye Başkanlığı görevini yaptı. 1995-1998 arası Güreş Federasyonu As Başkanlığı yaptı. Sivil toplum örgütlerinde kurucu başkanlık ve yöneticilik yaptı. Evli ve 3 çocuk babası. MHP Kemer Belediye Başkanı adayı olarak girdiği seçimi kazanarak tekrar Belediye Başkanı oldu
.

HÜSEYİN BARANER



Antalya turizminin ilk başladığı yıllardan itibaren, şehrin portakal kokulu sokaklarından bugünlere olan değişiminin en yakın şahitlerinden biri olan Hüseyin Baraner, bu kentte turizm sektörüne girdiğinde yıl 1978’di.

Tatil için geldiğinde güzelliğinden etkilenen Baraner’in Antalya aşkı, bugün de ilk günkü gibi devam ediyor. O yıllarda turistler, Antalya’da çektikleri fotoğrafları kendisine gösterirken “Bu resmi sadece sana gösteriyoruz. Sakın kimseye söyleme. Orayı kimse öğrenmesin” dediklerinde Antalya’nın dünya turizmindeki kaderini çizmişlerdi aslında…

Çok kısa bir zamanda çok hızlı bir ilerleme kaydeden Antalya, şuanda 10 milyon turistin milyonlarca fotoğrafına ev sahipliği yapıyor.
Yıllar çok çabuk geçti ve bu gelişme bir takım sorunları da beraberinde getirdi. Küresel ekonomik kriz sonrası tekrar yapılanma gerektiren markalardan biri olan Antalya aslında dünya sıralamasında krizden etkilenmeyen iki şeyden birincisini oluşturuyor. Hüseyin Baraner, yapılan araştırmaların sonucunda kruvaziyer turizmi ve Antalya’nın bu krizden etkilenmediğini belirtti.
Sektör içindeki doygunluğun sebep olduğu sıkıntıları masaya yatıran turizmin duayeni Hüseyin Baraner’le gerçekleri konuştuk.
Aslında gerçek kahramanların hiç konuşmayan kişiler olduğunun altını çizen Baraner, sektördeki vefasızlığın sonuçlarını yaşadığımızı da bir kez daha vurguladı. Uzmanlaşmaya önem verilmediğini ve sektörel sorunların çözülemediğini belirten Hüseyin Baraner, Antalya’da yaşayan herkesin sorumluluklarının farkına varması gerektiğini belirtti.
Antalya’nın kaybettiği doğal zenginliklerinin en büyük üzüntüsü olduğunu defalarca tekrarlayan Baraner, bizlerin de çok önemli bir sorunu, bir kez daha düşünmesini sağladı. Ve bu sefer Hüseyin Baraner bizlere sordu;
“Antalya ‘rekabet gücü’ ile yenidünyadaki kriterlere gelecek beş, on, yirmi yıl içerisinde ne kadar cevap verebilecek?”
- 2009 turizm sezonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
2009 sezonu kötüydü demek son derece yanlış olur. Türk turizmi derken neyi anlıyoruz onu da masaya yatırmak lazım. Yatırımcıların çoğu gerçek turizm dinamiklerine danışmadan her hangi bir yere yatırım yapıyor. Bu tamamen turizmin ve müşteri beklentisinin dışında bir yatırım olduğunda da “Türk turizmi kötüydü” diyorlar. Yanlış, bilgisizce danışılmadan yapılan yatırımlarla turizmin hiçbir alakası yok. Herkes kendi beceriksizliğini turizme bağlıyor. Dolayısıyla gerçekten müşteri taleplerini takip eden, dünya piyasalarındaki gelişmeleri izleyen kurumlar son derece başarılı olmuştur. Dünya pazarlarıyla entegre olmuş, iyi işletilen tesislerle, dünya pazarlarından kopuk, başarısız olmuş tesisler arasında beyanat yarışması izliyoruz. 2009 yılı bütün dünya pazarında yüzde 2-30 arasında düşüş kaydederken Türkiye bu düşüşten etkilenmedi ve başarıyla kapattı.
- Turistlerin tatil beklentilerinde ne gibi değişiklikler gözlemliyorsunuz? Turist bizden ne bekliyor?
Son iki yılda karşılaştığımız yeni müşteri profilinde, genelde seyahat deneyimi üstün, tatil tecrübesi zengin, tok ve heyecansız bir kitle çıkıyor karşımıza. Yeni tüketici kitlesi, kimi zaman profesyonel bir turizmci kadar destinasyon ve ürün hakkında sorumlulukları ve hakları konusunda bilgili. Kimi tatilci, cebindeki ‘Frankfurt er Tabelle’ ile beraber geliyor. Turist tatil ortamını keşfederken kendisinin de destinasyon tarafından keşfedilmesini istiyor. Müşteriler uzman, bilinçli, tecrübeli yeni heyecan ve tat avcıları olarak karşımıza çıkıyor. Hedefimiz ‘Üreten Türkiye değil, nesilden nesile üreten Türkiye’ olmalıdır. Sadece 5 -10 yıl süren ticari başarılar, başarı değildir. Yeni tüketici profili, tur operatörü, seyahat acentesi, uçak şirketi, otel, destinasyon ve ürünün geneli için internetten bilgi depoluyor. İnternet sitelerinden ve internetteki sosyal ağlardan bilgi alıyor. Forumlardan diğer tüketicilerin görüşlerini alıyor ve satın alacağı ürün hakkında önceden kafasında bir resim oluşuyor. Tüketici, internetin sunduğu sayısız fiyat kıyaslama imkânlarından ve ‘En ucuzu bul’ arama motorlarına yoğun ilgi gösteriyor çünkü küresel kriz marka algısını da değiştirdi. Tüketici parasının değerini tam olarak kavradı. Karşılığını tam olarak aldığı ürünlere o ürün için parayı çekinmeden ödüyor. Üst gelir grupları dâhil, her gelir grubuna ait tüketici, indirim ve promosyon kampanyalarını yakından takip ediyor. Bir ürünün karşılığını hesaplarken, kafasındaki kendi ölçütlerini kullanıyor. Bir müşterinin içinden bin değişik müşteri çıkabiliyor. Mesela sabah sadece bir simit tüketen kişiye eğer doğru ambiyansı yaratabiliyorsanız aynı günün akşamı şampanya sipariş edebiliyor. Bu yıl 3 yıldızlı bir otelde ekonomik tatil geçiren müşteri gelecek yıl pahalı bir butik otelde kalabiliyor. Heyecan veren sahici ürünler müşterileri etkiliyor.
- Yatırım konusunda Antalya’yı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yatırım eğer oda odaklıysa sona geldik. Antalya turizmi mevcut olan odaların zenginleştirilmesini, etrafının çeşitlendirilmesini istiyor. Antalya turizmi Türkiye için en büyük kaynaklardan biridir. Mevcut yatırımların etrafının alternatiflerle değerlendirilmesi gerekiyor. Altyapısız ve yetersiz olmasının ele alınması gerekiyor. Antalya’yı marka olarak tanıtmamıza artık gerek yok. Antalya bu kabulü dünya pazarlarında gördü. Antalya’nın kabul görmesi gereken yeni olgu Antalya’da güzel otellerin dışında da çok şey varmış dedirtemiyoruz.
- Rusya pazarının bu sezon Antalya’ya zarar verdiği söylemlerine katılıyor musunuz?
Rusya pazarı Antalya’ya zarar verdi demek yüzyılın en cahilce sözü olur. Rusya turizmi Türkiye’ye sınıf atlatmıştır. Otelciliğe yeni vizyonlar gelmiş çok ciddi yatırımlar yapılmıştır. Turizm pazarı da insan hayatı gibi doğar, büyür, gelişir ve olgunluk sürecine girebilir. Rusya turizmi şuan bu olgunluk çağını yaşıyor. Rusya turizminde en derin neticelerin alınacağı bir sürece giriyoruz. Bu pazardaki en büyük sıkıntı gereksiz yere sadece Türkiye’ye şu kadar turist götürüyorum düşüncesiyle yola çıkıp Moskova’da fiyatları berbat eden tur operatörleridir. Gereksiz yere fiyat kırarak neredeyse cepten para ödeyerek turist sayısı yakalanmaya çalışıldı. Bu tabiî ki zarar verdi. Ruslar da Almanlaşmaya başladı. Birçoğunun çeyrek asırlık tatil tecrübeleri oluştu. Beklentiler Almanlarla aynı olmaya başladı. Plansız programsız her yere saldırıyoruz. Aşırı yatak kapasitesinden dolayı, müşteri gelsin de nerden gelirse gelsin diye her yere saldırmanın sonucunda plansızlığın ve projesizliğin sonucunu yaşıyoruz. Çoğu zaman talep alan bir otelin müşteri akışını yanındaki otelin çılgınca verdiği fiyatlar yıprattı.
- Antalya, kış turizminin olmadığı ama olması istenen bir şehir, bu konuda nerede hata yapıyoruz?
Tur operatörleri, yaşlanan toplum ve tüketici grubunun ortalama yaşının artmasıyla, gelir düzeyinin de orantılı artması gerçeği karşısında, ürün yelpazelerini ve pazarlama tekniklerini yeniden şekillendiriyorlar. 50 yaş üstü ‘Best Ager’lar gelecek yılların en büyük tüketici kitlesi ve aynı zamanda da Antalya’nın kış potansiyeli olabilir. Bisiklet ve yürüyüş yolları az, rehbersiz hareket etme alanı çok dar. Ulaşım tek boyutlu, tren ve deniz ulaşımı yok gibi… Genel olarak eksik peyzaj ve çevre düzenlemesi, aşırı betonlaşma, doğa tahribatı, tatil merkezlerinin arasındaki yetersiz ulaşım olanakları, görüntü ve ses kirliliği, tatilcilerin rahat bırakılmaması, hanutçuluk, eski otantik havanın kaybolması, çevre bilinci ve onun hayata geçirilmesi ve diğer sektörlerin de bu kitle için yeni ürünler dizayn ediyor olmaları (Lifestyle, gastronomi ve giyim sanayi gibi) gerekiyor.
- Antalya’nın turizm politikasını doğru mu? Dünyayla doğru iletişim kurabildik mi?
Antalya’nın en büyük eksikliklerinden biri Antalya’nın iletişim özürlü bir kent olması. Dünyayla iletişim yok. Dünya’ya sadece fotoğraf ve slogan gönderiyor. Dünyayla konuşan, muhabbeti olan, dünyayla gerçek anlamda göz göze gelerek insandan insana yapılan diyalog yok gibi…
- Peki, bu konunun Antalya’daki muhatabı kim sizce?
Antalya Ticaret Odası (ATSO) elbette ki. ATSO’nun bir duvarına büyük harflerle yazılması gerekir. Antalya ne üretiyor? On milyon turist geliyor ama yatak dışında onlara ne sunabiliyoruz? Turizm sayesinde Antalya’nın hangi ürünlerini marka yapabildik? Turistlerin önümüzdeki beş yıl için talepleri nedir? Böyle bir istatistik çalışmayı kim yaptı bu güne kadar? Var mı böyle bir çalışma ATSO’da… İşler kötü diyoruz ama müşteriyle konuşmuyoruz. Çok ciddi araştırmalar lazım. Buraya gelen insanlarla yüz yüze iletişime geçecek bir altyapı lazım. Herkes hep bir ağızdan hala turistleri eleştiriyor. Turist bile bazen bu beyanatlara gülüyor. Konu turizm olunca konuyla alakası olanda olmayan da beyanat veriyor. Protokol meraklısı bir toplum olduğumuz için yaşadığı alandan adımını atmamış insanlar bile cümleye ‘Türkiye turizmi’ diye başlayabiliyor. Türkiye’nin adıyla konuşmaya başlamak için bu konuda araştırmış olmak gereklidir. Her şeye rağmen Antalya için fark yaratmaya çalışan kişilerde var. Antalya Valisi Alaaddin Yüksel kendi olanaklarıyla Antalya’yı dünya pazarında kurumsallaştırdı. Antalya’yı herkesle yüz yüze konuştu. Antalya’nın ismini dünya pazarında bir noktaya getirdi.
- Otellerin “her şey dâhil konaklama sistemi” dejenere oldu mu?
Her şey dâhil sistem Türk turizminin tatlı belasıdır. Önceleri bunu da deneyelim diye girilen sonradan Avrupa’daki sosyal gelişmenin doğrultusunda hızlıca yayılan bu sistem ticari açıdan çok başarılı oldu. Ama doygunluk oluştu. Bu sistem turizmdeki bazı yetenekleri de turizmden kaçırdı. Bazı geleneklerimizi ve mutfağımızı öldürdüğünü düşünüyorum. Bazı işletmelerde çok fazla endüstriyalize olundu. Fabrikasyona geçildi. Bu tarihten sonra daha uzman ellerle kapasiteyi biraz azaltarak, bireysel tatil tadını arttırarak otellerimizin felsefesini de değiştirmemiz lazım. Deniz, kum ve güneş artık durağanlaştı ve otellerdeki ve çevresindeki aktivitesizlik turistlerin beklentilerine cevap vermemeye başladı. Daha az odalı doğayla birleşen tatiller popülaritesini arttırmaya başladı. Doğaya olan özlem hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Turist Antalya sokaklarındaki portakalın, limonun kokusunu duymayı istiyor ama betonlaşma bu imkânları hızlıca ortadan kaldırmaya devam ediyor. Turist daha çok okuyacak, sanatsal ve gerçek kültürel sunumlar talep edecek, hijyen beklentisinin yanında kendisine sunulan hizmetlerin sosyal niteliğini sorgulayacak. Bugün hangi turist bir Türkle aynı yerde eğlenebiliyor ya da yemek yiyor. Ya çok olağanüstü kalitesiz ya da ulaşmak çok zor. Bugün kimse Belek’ten 100 avro verip taksiyle 7 Mehmet’e gelmiyor. Ciddi bir ulaşım problemimiz var. Biz turisti otellere hapsettik. Turist otelde kalmak istemiyor.
Turistlerin en büyük şikâyeti otellerin çevresinde yürüyüş yolları olmaması. Bazı yerlere yürüyerek gitmek istiyorlar ama yürütmüyoruz. Anket sonuçları “Bizi otellere kapatıp, yedirip içirip, siz bizi tutuyorsunuz” şeklinde. Önemli sayıda turist rehbersiz hareket etmek istiyor. Otellerin önünde sadece taksilerin olması da turistlerin bir başka sorunu. Turist bir dünya insanıdır ve dünya kamuoyu orta direktir. Turistlerin ihtiyaçlarını karşılamadan sadece şikâyet ediyoruz.
- Turizm sektörü kendini yenilemeye tekrar mı başlayacak?
Antalya dünyanın getirdiği zorunlu değişimleri yapmadığı sürece geleceğini kaybedebilir. Şu an Antalya’da yaşayan herkesin iki sorumluğu vardır. Antalya için yapılan her iyi çalışma turistlerin gözünde Türkiye’nin karnesine işlenir. Antalyalı yatırımcılar gerçekleştirdikleri projeler ile hem Antalya hem de Türkiye için sorumluluk taşıdıklarını unutmamalıdırlar. Antalya artık profesyonellere yer açmak zorundadır. Bazı yatırımcılar profesyonellere önem vermeyerek sabah işe alıp, öğleden sonra netice bekliyor. Hiçbir oluşum için bütçe ayırmıyorlar. Otel müdürlerine “oğlum” diyen otel sahipleri de var. Bazıları otel şantiye şefini otel müdürü yapıyor. Doğayı bozan, insana saygısı olmayan, herkese emreden sadece parası olan otel sahipleri var. Jeeple dolaşmayı önemli insan olmak algıladıkları için kaybettikleri zaman en çok konuşanlar da onlar maalesef ki… Bunun yanında heyecanlı, duygusal, kalıcı, sürdürülebilir, içinde insan ve canlı sevgisi barındıran insanlar da burada var. Bunlar Antalya’nın gizli kahramanlarıdır. Antalya kamuoyu sadece belli yatırımları yapmış olanlara söz hakkı tanıyor. Hâlbuki işin uzmanları hiç konuşmuyor ve asıl kahramanlar onlar. Antalya’nın geleceğinden çok umutluyum. Bu küresel kriz sonrasındaki yapılanmada gerçekten turist sevgisi ve bilgisi olan kişiler hayatta kalacak. Bu kişilerin sektöre tekrar entegre edileceğini biliyorum. Çünkü paranın gücü dünyada sınırlandırılmaya başlandı. Paraya can verecek olan şey bilgili, saygılı, tecrübeli ve uzman kişilerin tekrar sektöre girmesidir.
- Beklentiler, paydalar, çıkarlar ve fikirlerin yeniden formatlandığı bu günlerde Antalya küresel şansını bilinçli ve tam olarak kullanabilecek mi?
Çalışma hayatımızda bütünsel anlamda odaklaşmaya, iletişimi iyileştirmeye, kurumsal amaçları belirlemeye, ülkesel, bölgesel ve yerel stratejik geri bildirim sağlamayı gerçekleştirmeden bazı projeler çok hızlı bir şekilde 'Çabuk olsun, yamuk olsun, benim adım konsun' düşüncesiyle yapıldı. Antalya'nın verimlilik endeksini yatırımlarla kıyasladığımızda düşük olduğunu görüyoruz. Her yıl mevcut kapasiteyi kullanamadığımız için yıllık 3-4 milyar dolar sadece kış turizminde kaybediyoruz. Ya, Avrupa’dan geri gönderilen meyvelerimiz, sebzelerimiz, yıllardır boş duran konutlarımız, apartmanlarımız… Zannedersem Antalya uzman kişileri pek sevmiyor. Danışmadan, sormadan, incelemeden yatırım yapıp kendine yeni ufuklar açacağına kendini ve geleceğini kilitliyor. Oysa Antalya’nın Türkiye'nin lokomotif kenti olması gerekir. Şimdi sıra bizim beynimizdeki pencereleri açmaya geldi. Sıra, yeni ürünler, yeni pazarlar, yeni piyasalar ve özellikle yeni kaynaklar yaratmaya geldi. Bunun için yeni kahramanlara ihtiyacımız var. Beynindeki pencereleri sonuna kadar açmış, küresel oksijenden sonuna kadar faydalanan, tüm bilinçsiz ve asılsız önyargılarını bu kış ayında beyin sobasında yakmış, kül etmiş verimli, yeni düşüncelerle donanmış, kuşanmış kahramanlar.
Eski kaynakları deforme edip, yeni gibi sunmak yerine, yeni kaynaklar yaratacak icraatçı orduların sektörel yeni piyasa akıncıları… Hazırlıklı olmalıyız. Dünyada yeni oluşacak uluslararası rekabet üstümüze yağmur gibi yağacak. Bu değişen süreçte her ürünün, her üretenin rekabet gücü ve direnci imtihandan geçecek. İnanın merak ediyorum, acaba Antalya ‘rekabet gücü’ ile yeni dünyadaki kriterlere gelecek beş, on, yirmi yıl içersinde ne kadar cevap verebilecek?


Hüseyin Baraner Kimdir?

1957 Çanakkale doğumlu olan Hüseyin Baraner, 13 yaşındayken Almanya’ya yerleşti. Ardından Almanya, İspanya ve İngiltere’de turizm eğitimi aldı. 1978 yılından beri turizm sektöründe olan Baraner uzun yıllar turizm yöneticisi olarak çalıştı. 4 yıldır TUI’nin Türkiye danışmanı olan Hüseyin Baraner, 5 yıldır da Avrupa Türkiye Turizm İş Konseyi Başkanı olarak görevine devam ediyor. www.tourexpi.com adlı sitenin de sahibi olan Baraner, turizmle ilgili gelişmelerde Antalya’yı yıllar öncesinden internete taşıyan isimlerden biri.