Rektör etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rektör etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2011

İSRAFİL KURTCEPHE

Antalya’nın en önemli markalarından birisi olan Akdeniz Üniversitesi, hem eğitimde, hem de bilimsel çalışmalarda örnek olmaya devam ediyor. Rektör Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe ile üniversitedeki gelişmeleri, yapılanları ve yapılacak olanları konuştuk. Son dönemde büyük işler başardıklarını vurgulayan Rektör Prof. Dr. Kurtcephe, özellikle organ nakli ve uzay bilimleri konusunda dünyanın en önemli merkezlerinden birisi haline geldiklerini söyledi. Uzay bilimleri konusunda bir çok uluslar arası projede yer aldıklarını, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ile önemli projeler yürüttüklerini dile getiren Rektör Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe, Güney Kore ile de gözlemevi anlaşması yaptıklarını, bu ülkeden 5’er milyon Euro değerinde iki adet teleskop geleceğini bildirdi. Geçmişte haksız eleştiriler aldığı organ nakli konusunda dünya tıp literatürüne giren başarılar elde ettiklerini de vurgulayan Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe, “Türkiye’nin ilk uzuv naklini yaptık. Aydınlı bir gence iki kol taktık. Şimdi kollarını kullanabiliyor. Dünyada ilk kez bir kadına rahim nakli yaptık. Bu başarı bizi sağlık dünyasının zirvesine taşıdı” dedi. Akdeniz Üniversitesi’nin öğrenci sayısının son 3 yıl içinde, 17 bin 600’den 43 bin 500’e yükseldiğini, Akdeniz Üniversitesi kampusunun hızlı bir gelişme ile dünya üniversitelerine örnek bir hale geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Kurtcephe, “Biz artık bir dünya üniversitesiyiz” dedi.
-Akdeniz Üniversitesi’ndeki çalışmalarda dünyadaki teknolojik gelişmeleri yeterince takip edebiliyor musunuz?
Her üniversite her birimiyle takdir edilmelidir. Akdeniz Üniversitesi olarak, her birimimizle takdir edilebilmek için elimizden geleni yapıyoruz. Teknolojik gelişmeleri izliyoruz ve bunlara uyum sağlamaya çalışıyoruz.
  -Son dönemde hangi branş ön plana çıkıyor? 
Akdeniz Üniversitesi’nin kuruluşundan beri lokomotif branşı tıptır. Bu günümüzde de böyle. Ancak son dönemde uzay bilimi atılıma geçti. Uzayın imkan ve fırsatlarından faydalanmayan Türkiye sadece sıradan devlet olur. Eğer çağdaş uygarlıklar seviyesine çıkıp bir dünya devleti olmak istiyorsak mutlaka uzayın imkan ve fırsatlarından faydalanmak zorundayız. Bu nasıl olacak uydu göndereceksiniz, uzay mekiği göndereceksiniz. Bu çalışmalar bir ülke için o kadar önemli ki; nereyi ekeceksiniz, ne kadar ürün biçeceksiniz uydular bunu size gösteriyor. Biz şeker fabrikaları genel müdürleri ile görüşme yapıyoruz. Bize bir proje sundular, rekolte tahminini siz yapın diyorlar. Ve 2 milyon lira da para öneriyorlar. Bunu yapabilecek uzmanlarımız var. Yine Avrupa Birliği’nden bir iş aldık. Uzaydaki uydularının destek hizmet işini bize verdiler. Uyduyu biz takip ediyoruz, analizini biz yapıyoruz. Birleşmiş Milletlerin şu an yapımı devam eden uyduları var. Onların yörünge hesaplama işini de bize verdiler. Aynı şekil de Birleşmiş Milletler Şubat ayında bizi davet etti, Viyana’da bir törenle bir anlaşma imzaladık. Birleşmiş Milletlerin dünyadaki ortağı ikinci üniversite biz olduk. Bu müthiş bir saygınlık. Güney Kore ile gözlemevi anlaşmasını imzalayacağız. 2 tane teleskop veriyorlar, her biri 5 şer milyon Euro değerinde. Saklıkent’e kuracağız. Yine Avrupa Birliği ülkelerinin çeşitli şirketlerden oluşan Belçika merkezli bir konsorsiyum var, Avrupa Uzay Konsorsiyumu. Aralık ayı içersin de onlarla da bir anlaşma imzalayacağız. Bizim tekno kentimizde ortak bir şirket kuracağız. Dünyadaki uydu ihalelerine beraber katılacağız. İşte bu gelişmeler, üniversitemizin uzay bilimlerinde atağa kalkmasını sağladı.
  -Alanya ilçesi ile üniversitenin son dönemlerdeki sıcak ilişkileri dikkat çekiyor. Alanya ile hangi alanlarda çalışıyorsunuz?
Alanya Ticaret Odası Başkanı Kerim Aydoğan, etrafına pozitif bir enerji yayıyor. Kerim Beyde hiç hayır yok, önerdiğiniz bir şeye mutlaka alternatif bir çözüm ile yaklaşıyor. Konaklı Belediye Başkanı Abdullah Bey ile bana geldiler. Ellerinde bir proje var, diyorlar ki bunu eğitim fakültesi yapalım. Burada teknik fakülte olsun istiyorlar. Ben teknik insan değilim. Ama baktığımda gördüm ki bir eğitim fakültesi olarak düşünülüp çizilmiş bir proje değil. Bu proje güzel bir kongre merkezi olabilir. Bizim bu kongre projemiz böyle gündeme geldi. Turizmde ölü sezon dediğimiz 4 aylık dönem, bu tesis sayesinde hareketlenecek.
  -Alanya’da devlet üniversitesi kurulması ile ilgili projenin fikri nasıl oluştu?
Orada bu aşkı, bu sevdayı, eğitime verilen bu desteği gördükten sonra, Alanya’da mutlaka bir devlet üniversitesi kurulması gerektiğini anladım. Yeni kurulan üniversitelerimizin çoğundan daha fazla orada öğrencilerimiz var. Bu düşüncemi geçenlerde yapılan temel atma töreninde Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç’a sundum. O da hararetle destek verdi. 2012 yılı içersinde Alanya’da devlet üniversitesi kurulur diye düşünüyorum. Ben şimdi şöyle bakıyorum; her yere üniversite kurabilirsiniz, ama kuracağınız yeri iyi seçmeniz lazım. KKTC’de kaç tane üniversite var? Antalya’nın tamamı kadar değil KKTC. Bu kadar güzellik var, şu havayı nerde bulabilir öğrenci? Kültürel alt yapı da değişiyor, eskisi gibi değil. Öğrenciler kütüphaneler bulabiliyor, iş bulabiliyor. Çoğunluğu yazın eve bile gitmiyor. Yaz tatilinde Antalya’da kalıp çalışıyorlar.
  - Üniversite kampüsündeki değişikler ve düzenlemeler kapsamında bu yıl neler yapıldı?
Resmi ziyaret için Japonya’dan bir üniversitenin rektörü ve idari heyeti geldi. Bir gün sabah erken kalkmışlar, sabah 06.00’da kampusu gezmişler. Sonra buluştuk. Konuk rektör izlenimlerini anlattı, çok gururlandık. Sayın rektör dedi ki; ‘Ben ABD’de okudum. Oradaki kampusa hayrandım. Ancak sizin kampusunuzu görünce fikrim değişti. Bu kadar güzel bir kampusa hayal etmemiştim.’ Biz bu tür övgüyü her gelenden almaya başladık. Sadece Türkiye’nin değil. Dünyanın en güzel üniversite kampuslarından birine sahibiz. Bizim yeni yaptığımız Hukuk Fakültesi binası herkesin dilin de şimdi. Diğer yapısal değişimlerimiz de hızla devam ediyor.
  -Göreve geldiğinizde hedefleriniz arasında öğrenci sayısını arttırmak da bulunuyordu. Bu süreçte başarılı olundu mu?
Herkes şimdi bunu konuşuyor. Gerçekte hızlı büyüdük. Bu hızlı büyümenin büyük sorunlar getireceğini de öngörerek hareket ettik. Son 3 yıl içinde, 17 bin 600 öğrenciden 43 bin 500 öğrenciye ulaştık. Bu artışın karşılığı ekibimizi ve fiziki koşullarımızı da geliştirdik.
  -Tıp Fakültesi’nin teknolojiye ayak uydurabilmesi için gerekli olan eksikler tamamlanabildi mi? Tıp Fakültesi hastanemizde de önemli değişimler yaşandı. Eski teknolojinin yenilenmesi için harcadığımız para 25 milyonu geçti. Şimdi yeni bir ihaleye çıkacağız. Sadece öğrencilerimizin eğitim maketlerine 500 bin lira veriyoruz. Teknoloji o kadar çok gelişiyor ki, öğrenci o maketi alacak, insan gibi iç organların tamamını inceleyebilecek. Bütün bunlar bizi uluslararası rekabet pazarında güçlü kılıyor. Diğer taraftan bunları yaparken, hastanemiz alt yapı bakımından yeni tesislere kavuşturuldu. Psikiyatri Hastanesi inşaatını yüzde 17 seviyesinde aldık, 1 yılda bitirdik. Bir kemoterapi ünitesi kurduk. Şimdi diğer sağlık kuruluşları bizim projemizi örnek alıp uyguluyorlar.
  -Tıp Fakültesi’nin yetersiz gelen kapasitesi yoğunluklara neden oluyor. Bu konuyla ilgili öncelikli çalışmalarınızı nelerdir?
Bizim hastanemizin sadece A bloğu vardır. Yıllarca B bloğu yapılmadı. Sorulduğunda da; Devlet Planlama Teşkilatı gerek görmüyor, para vermiyor dediler. İlk bütçe görüşmesine gittiğimde bu konuyu açtım. Bana dediler ki; ‘Sizin 755 yatağınız var, bu yatak yeter.’ Ben yılmadım, her dönem isteğimi tekrarladım. Ancak üçüncü görüşmede ikna edebildim. Ve hastanenin bütçesini aldık. Eylül sonunda temeli attık. 25 Eylül’den bugüne 5’inci katın betonu atıldı. 375 günde bitirilmesi planlanıyor. Yeni binada; 306 yatak, 18 yoğun bakım yatağı olacak. Odaların yüzde 60’ı birer kişilik, yüzde 40’ı ikişer kişilik olacak. Bu bina aynı zamanda bizim marka değerimizi de arttıracak. Bu bina hizmetle girince, 2012 yılının ortalarında eski binayı ele alacağız ve modern bir hastaneye dönüştüreceğiz. Bu işleri bitirdikten sonra, başlangıçta Organ Nakli Hastanesi diye planlanan, ama maalesef bu amaçla kullanılamayan B blok ise gerçek işlevine kavuşturulacak. Organ Nakli Hastanesi’ne dönüştürülecek. Bir de G bloğumuz var, yarım kalan… Geçmişte sorunlar yaşayan, Sayıştay’ın incelemesi sonrası ihale yasasına aykırı işler yapıldığı tespit edilen ve inşaatı yarım kalan binamız var. Firmayla anlaştık ve ihaleyi feshettik. Onu da 1,5 yılda bitireceğiz. Türkiye’nin en gelişmiş laboratuarı olacak.
  -Tıp Fakültesi’nin bu yılki organ nakli başarıları tıp literatürlerine girdi. Daha önce uygulanmamış nakilleri tercih etme nedeniz planlı bir hedefin sonuncu muydu?
Prof. Dr. Alper Demirbaş ve ekibinin ayrılmasından dolayı beni çok eleştirmişlerdi. Kimseye derdimi anlatamadım. Türkiye’nin ünlü yazarları bile köşelerinde; 25 yıllık Akdeniz Üniversitesi Organ Nakli Merkezini heba ettiğimi yazdılar. O günlerde yeni görevlendirdiğim arkadaşlarımı çağırdım. Kendilerine hedef koymalarını istedim. Sayısal başarının yanına, tıbbi başarıları ve yenilikleri de eklemelerini istedim. Benim fikrim uzuv nakliydi. Vücut içinde bir sürü organ nakli yapıyoruz, ama dışarıda bir sürü uzvunu kaybetmiş olan insanlar var. İşte bir terör belasıyla ülkemiz boğuşuyor. Kimi elini, kimi kolunu, kimi bacağını kaybediyor. Benim kafamdaki düşünce buydu. Arkadaşları topladım yeni hedefimiz uzuv nakli olacak. ‘Hocam kanun yok’ dediler. Kanunu çıkarmak TBMM’nin görevi, bunu kulisini yapmak benim işimdir. Sağlık Bakanımızla bu konuyu birkaç defa konuşmanın sonunda kanun tasarısı hazırlamak üzere komisyon kuruldu. Yaklaşık 7 ay boyunca bu komisyon çalışmaları yapıldı.
  -İlk nakil yapıldığında beklediğiniz kanun çıkmış mıydı?
Komisyon yasa tasarısı ile ilgili son çalışmayı bizim ev sahipliğimizde, Adrasan’daki tesislerimizde yapacaktı. Fakat o sırada bir verici çıktı. Bir sabah Ömer Özkan Hoca beni arıyor. Bir trafik kazasında ölen gencin ailesi tüm uzuvlarını bağışlamış. Bu tarihi bir fırsattı. Bir risk analizi yaptım. Şimdi başarırsak bizi baş tacı ederler, ama kazara başarısız olursak beni görevden alabilirler, özgürlüğümü kaybedebilirim, hapis yatabilirim, unvanlarımdan olabilirim. Ayrıca çok pahalı bir tedavi süreci yaşanacak. 1 yıla aşkın bir süre ilaç kullanılacak. Masraflar da 1 milyon lirayı aşacak. Şimdi yasa yok, yönetmenlik yok. Bu nedenle Sosyal Güvenlik Kurumu bu harcamaları ödemeyecek. Ömer Hoca ile bu riskleri göz önüne aldık, risk almadan asla büyük başarılara imza atılamayacağını biliyorduk. Nakil çalışmasına başladık, sonra ben haber vermek için Sağlık Bakanımıza ulaşmaya çalıştım. Bakan bey İrlanda’daymış. Durumu kendisine anlattım. Özel izin çıkarıldı. Ve hikaye başarıyla sonuçlandı. Olay bizi sağlık dünyasının zirvesine taşıdı. Bu çocuğumuz iki elini kullanıyor. Geçen hafta gelmiş buraya, incir getirmiş elleriyle. Ona 25 Eylül’de doğum günü düzenledik. Pastayı kendi eli ile kesti. Çift kol nakli yapınca yasa çıktı. Şimdi isteyen yapabilir.
  -Hastanenizde bu kadar özel operasyonların yapılmasının Akdeniz Üniversitesi markasına katkısı oldu mu?
Biz çift kol naklinin ardından rahim nakli gerçekleştirdik. Bu iş için bizden önce 3 ülkede rahim nakli üzerinde çalışılıyordu. ABD, İngiltere ve İsveç. Özellikle İsveçlilerin bu konunun çok üzerinde duruyorlardı. Hedefleri de 2012 yılı içinde nakli yapmaktı. Biz nakli yapınca o İsveçli ekip Türkiye ye geldi. Geçen ay burada basın toplantısı düzenledik. Bize övgü yağdırdılar. Birlikte çalışma istediklerini söylediler. Şu an çalışıyoruz. Bir Hollanda televizyonu belgesel için yapım izni istedi. Bilim çevreleri bizi organ naklinde dünyanın lideri ilan etti. Çünkü kimsenin yapmadığı bir işi yaptık.

02 Aralık 2009

ADRASAN'DA BİR GÜN


Akdeniz’in en güzel koylarından birine sahip Adrasan’da Akdeniz Üniversitesi'ne tahsis edilen alanda konaklama tesislerinin yapımı tamamlandı. Kumluca’nın Adrasan beldesindeki Üniversite’ye ait ve 5 bloktan oluşan, 120 yataklı, 3 konferans salonlu tesis Kasım ayında faaliyete geçti.

Geçtiğimiz günlerde tesiste ve bölgedeki son çalışmaları bizlerle paylaşmak isteyen Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü’nün düzenlediği gezide Adrasan’ın ve Rhodiapolis Antik Kenti’nin bölgedeki son durumunu hakkında bilgi verildi.


15 ay gibi kısa bir sürede yapımı tamamlanan tesisin mimarisi ve dekorasyonu için çok titiz bir çalışma yapılmış. En ince detayların bile önemsendiği bu proje Adrasan’ın yeni ve modern yüzünün de bir temsili olmuş durumda.


Adrasan gezimizin ilk durağı Akdeniz Üniversitesi Adrasan Eğitim ve Uygulama Merkezi adıyla faaliyete geçen dinlenme merkeziydi. Tesisi bizlere gezdiren Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. İsrafil Kurtcephe tesisle ilgili sorularımızı da yanıtladı.


Ardından Adrasan plajındaki Su Sporları ve Su Ürünleri ile ilgili projenin yapılacağı sahilde de bilgi veren Kurtcephe, Adrasan’ın turizmdeki yerinin bundan sonra çok daha dikkat çekici olacağını vurguladı.


Gezimizin ikinci durağı Kumluca İlçesi yakınlarındaki Likya dönemine ait Rhodiapolis Antik Kenti’ydi. 2006 yılında başlayan, Akdeniz Üniversitesi ve Kumluca Belediyesi’nin ortaklaşa yürüttüğü kazı çalışmalarında gelinen son durumu bizlere anlatan Akdeniz Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü’nden, Kazı Başkanı İsa Kızgut ve Başkan Yardımcısı Emrah Akalın bizleri tarihte uzun bir yolculuğa çıkardı.


Rhodiapolis Antik Kenti'nde kazılara 4 yıl önce başlanmasına rağmen önemli yapı ve bulgulara rastladıklarını belirten Kızgut, ortaya çıkarılan yapıların çoğunun Roma ve Bizans dönemine ait olduğunu, iki yapı ile mezarın Helenistik dönemi kapsadığını, MÖ 4. yüzyıla kadar uzanan yapılar olduğunu söyledi. Tiyatro sahnesinin arkasında döneminin en önemli hayırseveri ve bankeri Opramoas adına yapılan bazı anıtlar olduğunu vurgulayan Kızgut, “Kral Opramoas zamanında en zengin devrini yaşayan şehir, adı geçen kral vasıtası ile komşu şehirlerin tahrip olan eserlerini de yardım ederek onarttırmıştır” dedi. Bu yüzden belki de tarihteki ilk “Banker” olan Opramoas’ın hayatının detayları ve dönemin önemli doktorlarından Herakleitos’un tıp merkezi tarihte yeni bir sayfa açıyor. Rhodiapolis Antik kenti, o dönemlere ait bulunan ilk tıp merkezinin kalıntılarını günümüze kadar saklamayı başarmış. Bilinmeyene doğru yapılan bu yolculuk bizlere yepyeni bir hikâye anlattı.


1400 kişilik antik tiyatrosunun tamamıyla ortaya çıkarıldığı kazı çalışmaları dördüncü sezonunu tamamlamış. Antik Tiyatroyu en kısa zamanda restore edip Kumluca’daki etkinlikler için kullanılmasını sabırsızlıkla beklediğini belirten Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya da bizlere Kumluca ile ilgili planlarını anlattı.


Gezimizin son durağı olan Kumluca Kültür Merkezi’nde sorularımızı yanıtlayan Başkan Çetinkaya, Kumluca’nın seracılıkta yakaladığı başarıyı turizmde de göstereceklerine inandığını belirtti.


Yapımı 2006 yılında başlayan ve kale-kule olarak projelendirilen Kumluca Kültür Merkezi hem yerli halkın hem de turistlerin yoğun ilgisini görüyor. Kültür merkezindeki yerel müzede, kültürümüze ait eşyalar ve canlandırmalar turistlere kültürümüzle ilgili bilgiler verecek şekilde yerleştirilmiş.


Akdeniz Üniversitesi Adrasan Eğitim ve Uygulama Merkezi tesislerinde başlayan yolculuğumuz da Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. İsrafil Kurtcephe, Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. İsa Kızgut, Araştırma Görevlisi Emrah Akalın ve Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya’yla yaptığımız keyifli sohbetimizde sorularımı bu hafta dört konuğum birden yanıtladı. Kumluca ve Adrasan’la ilgili son gelişmeler için sözü kendilerine bırakıyorum.


- Bu tesis için neden Adrasan’ı seçtiniz?
İsrafil Kurtcephe: Adrasan’ı dünyaya tanıtacak ama bu süreçte de buranın bakir güzelliğini bozmayacak ve koruyacak bir proje olduğu için bu tesis bizim için çok önemliydi. İstedik ki buraya bilimin eli değsin, burada bilimsel çalışmalar yapılsın. Üniversite toplumu aydınlatan bir kurumdur. Biz de şimdi tesisimizi açtık ve ardından çevresini güzelleştireceğiz. Ayrıca kış aylarında da buradaki küçük esnaf ve turizmciler için eğitim programları düzenleyeceğiz.

- Konferans salonlarının isimleri tarihteki önemli savaşlardan alınmış. Özel bir anlamı var mı?

İsrafil Kurtcephe: Buralar kolay vatan olmadı. Binlerce insanın fedakârlıklarıyla Çanakkale, Sakarya ve Kocatepe savaşlarında dökülen kanlarla bu ülke vatan oldu. Bunların unutulmaması ve yabancı ülkelerden gelen konuklara salonların isimlerini anlatırken bu savaşlar hakkında da bilgi verilmesini istedik. İki dilde hazırlanacak tanıtım kataloguna da bu savaşlarla ilgili kısa bilgiler eklemeyi düşünüyoruz.

- Tesisin ilk konukları kimlerdi?

İsrafil Kurtcephe: Tesisimizin ilk konukları 33 ülkeden gelen Avrupa Birliği’nin düzenlemiş olduğu “Din ve Tolerans” konulu konferansın misafirleriydi. Önümüzdeki yılda da dünyadaki sayılı 100 bilim adamının katılacağı bir uzay konferansına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyoruz. Birleşmiş Milletler’den gelecekler. İlk konuklarımız otelimizi çok beğendi ve tekrar gelmek istediklerini belirttiler. Hatta Avrupa Gençlik Merkezi’nin düzenlediği 40 çalışmanın burada yapılması için ciddi çalışmalara başladık.

- Bu tesisten herkes yararlanabilecek mi?

İsrafil Kurtcephe: Öncelikle kendi okulumuza faaliyet vermekle birlikte tüm kamu çalışanları ve diğer üniversiteler yararlanabilirler. Aynı zamanda okulumuz Turizm Bölümü öğrencileri içinde bir uygulama oteli olacağını düşünüyoruz. Burası yüz ölçümü olarak ilk ama yatak sayısı olarak Adrasan’ın ikinci büyük tesisi oldu.

- İlk konukların yabancı olması bir tesadüf müydü?

İsrafil Kurtcephe: Bu tesis bize 4 milyon 500 bin liraya mal oldu. Ama gerçekten herkesin bu konuda gece gündüz çalıştığını özellikle belirtmek isterim. Mayıs ayında Prag'da Avrupa Birliği Erasmus Programı’nın üniversiteler arasında yaptığı bir değerlendirmede, Akdeniz Üniversitesi en iyi uygulayıcı üç üniversite arasına girdi. Bronz madalya aldık ve ilk defa AB üyesi olmayan bir ülkenin üniversitesine bu ödülün verilmesi çok anlamlıydı. O toplantıda 3 Kasım’da yapılacak olan konferansa kadar bu tesisi bitireceğimizin de sözünü vermiş oldum. Mayıs’tan itibaren geceli gündüzlü devam eden bir çalışmaya başladık ve söz verdiğimiz gibi 33 ülkeden gelen misafirimizi burada ağırlamış olduk.

- Bölge halkına katkı sağlamak adına neler yapıldı?

İsrafil Kurtcephe: Adrasan’da yaşayan ve turizmle ilgilenmiş olan 25 kişi şu an bizimle çalışmaya başladı. Bölge halkından 25 kişiye iş imkânı sağlanmış oldu. Buranın yapımındaki tüm mobilyalar da okulumuz Teknik Bilimler hocaları ve öğrencilerince yapıldı. Hem üniversitemizin yararlanabileceği hem de bölge halkına iş imkânı sağlayan otelimiz Adrasan’ın Dünya’ya açılan penceresi olacak.

- Adrasan’da bir başka projeniz de olacak mı?

İsrafil Kurtcephe: Bu tesisin uzantısı olarak sahilde bize tahsis edilen bir noktada da çalışmalara başladık. Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin su sporları yapabileceği bir düzenlemeyle birlikte Su Ürünleri Fakültesi’nin de araştırmalar yapabileceği mekânları hazırlamak istiyoruz. Adrasan Plajına kuracağımız bir iskeleyle de araştırma gemimiz bu açıklarda araştırma yapacak. Adrasan bilimin ışığında gelişecek bir tatil yeri olacak. Özellikle Adrasan Belediye Başkanı bu projeye inandı ve bizleri destekledi.


OPRAMOAS VE HERAKLEITOS’UN HİKÂYESİ



- Kentin tarihçesinden bahseder misiniz?

İsa Kızgut: İsa’dan önce 9. yüzyıla kadar uzanan bir tarihi olduğunu söyleyebilirim. O zamanki adı Vedrei’ymiş. Rodosların egemenliği altına girdikten sonra da Rhodiapolis adını almış. Çoğu yapı bizlere Roma ve Bizans dönemine dair bilgiler vermesine rağmen iki yapı bizi Helenistik döneme kadar götürdü. Diğerleri Roma döneminde yapılmış, Bizans döneminde restore edilmiş, onarılmış, kurulmuş. Son depremler ve veba salgını nedeniyle Rhodiapolis Antik Kenti terk edilmiş, insanlar başka yerlere göçmüş veya daha aşağılara inmiş. Bu kentin kesinlikle tamamen yok olduğuna inanmıyoruz. Patara'da yapılan kazılarda çıkarılan kemiklerin DNA sonuçları bize aynı bölge insanının DNA'larını verdi yani insanlar yok olmuyor, bir şekilde yaşamını sürdürüyor. Likya bölgesinin nüfusu 7. yüzyılda büyük yara alıyor, veba salgını nedeniyle nüfus 5'te 1 oranında düşüyor. Antik dönemlerde insan nüfusunun azalmasında sadece depremlerin değil salgın hastalıkların da etkisi var. Rhodiapolis, doğu Likya'nın sınır kentidir. Likya bölgesi bundan sonra bitiyor. Zengin verimli arazilere sahip bir kent olduğunu söyleyebiliriz.

- Kazı çalışmalarına ilk nereden başladınız?

İsa Kızgut: Kazılarda 2 bin 300 yıllık tiyatroyu ortaya çıkardık. Depremlerde bir kısmı zarar görmüş olsa da Roma döneminde restorasyonunun yapıldığını belirledik. Bin 400 kişilik antik tiyatro binası ve sahnesini gerçeğine uygun şekilde 2–3 yıl içinde restore edeceğiz. Ayrıca oturma yerlerinde bulduğumuz deliklerinde tiyatronun üstünü kapatmak için kullanılan malzemeye ait olduğunu düşünüyoruz. Bu da bize buranın sadece tiyatro için değil, dinsel ibadet içinde kullanıldığını gösteriyor.
- Rhodiapolis’li halkın sosyal yaşamına dair neler söyleyebilirsiniz?

İsa Kızgut: En ilginç olan, halkın yüksek vergiden sıkıntı çektiği ve bunun çözümü olarak imparatora elçi göndererek indirim istediği, indirim sözünü alarak dönen elçinin yazdırdığı yazıttır. Bunu taş üzerine yazdırarak stel şeklinde agoraya diktirdiği bir yazıt var. O günlerde KDV ve gelir gerisi oranlarının düşürülmesinin istendiğini düşündüğümüzde, antik kentte MS 3. yüzyıl ortalarına doğru Rhodiapolis’lilerin vergileri ödeyemediğini anlıyoruz.

- Kentte yaşayanların kültürel özelliklerine dair bulgulara ulaştınız mı?

İsa Kızgut: Amfi tiyatro yakınlarında MS 3. yüzyılda kullanılan mutfak gereçlerini bulduk. Bu bölümün hemen alt kısmında da aynı tarihlerde kullanıldığı tahmin edilen bir tandırı ortaya çıkardık. Mutfak gereçleri ve tandırın ortaya çıkmasından sonra biz buranın bireysel bir mutfak olmadığını, restoran olarak kullanılan bir bölüm olduğunu düşünüyoruz.

- Bu kentin en önemli özelliği nedir?

Emrah Akalın: Likya bölgesi, Akdeniz tabanlı büyük bir deprem yaşıyor. Bütün kentler büyük zarar görüyor. Opramoas sadece Rhodiapolis’te değil Anadolu'da da çok ünlü ve çok zengin bir kişidir. Bu zenginliğini de bütün Likya kentlerine yaptığı yardımlarla gösteriyor. Zarar gören kentlere önemli yardımlar yapıyor. Zarar görmüş yapıları ayağa kaldırıyor, onartıyor. Bu nedenle bütün Likya kentlerinin hemşerilik beratları var. Rhodiapolis'te ve annesinin yaşadığı hemen bu kentin yakınında bulunan bir başka kentte yaşayan fakirlere yardım ediyor. Öğrencilere burs, evlenecek kızlara çeyiz parası veriyor. Opramoas'ın hangi kente ne kadar yardım ettiği yazıtlarda anlatılıyor. Para kazanmak için de bankerlik yapmış. Belki de dönemin ilk bankerlerinden biri. Bizim bulduğumuz ilk banker. Bu antik kenti yeniden ayağa kaldırmak için bulduğumuz bu anıt ayağa kaldırabilmek için 21. yüzyılın Opramoas'ını arıyoruz.

- Tarihin seyrini değiştiren bir buluntuya rastladınız mı?

Emrah Akalın: Üç girişli bir yapı ve burada su tedavisi ile telkin odalarını gün yüzüne çıkardık. Yani bir hastane bulduk. Likya bölgesinde bulunan ilk ve tek hastane diyebiliriz. Hastanede su tedavisi yapılıyor, telkinlerle hastalar iyileştiriliyor. Hastanede masaj odaları, bitkisel yağ ile tedavi odaları ve telkin odaları bulduk. Tedavi odalarında küçük krem kaşıkları, iğneler, yatakhaneler de var. Ayrıca kütüphane var. Ancak ortaya çıkan yapıların ve yazıtların tam anlamıyla işlevlerini çözemedik. Çözmeye çalışıyoruz. Kentte su kaynağı olmadığı için suyun çok değerli ve o dönemde çatı sularını oluklara, olukları sarnıçlara yönlendirip depoladıklarının ortaya çıktı. Ayrıca kazı bölgesinde yuvarlak bir yapı bulduk. Mimarisine bakarak bunun tapınak veya mezar olduğunu düşünüyoruz. Rhodiapolis Antik Kenti, moloz ve küçük taşlar kullanılarak yapılmış. Yapı duvarlarında bir sıva tabakası, sıvaların üzerinde mermer parçaları var. Duvarların tamamı mermer levhalarla kaplıymış. Roma döneminde binalarda kullanılan harç bugün de var. Roma dönemindeki çimento günümüzde de aynen var. Ortaya çıkarılan yapılar Roma dönemi yapıları olduğu için çimentoyla birleştirmişler.

KUMLUCA’NIN KALE- KULESİ

- Kumluca Kültür Merkezi farklılığı nereden geliyor?

Hüsamettin Çetinkaya: Kültür merkezimizin inşaatına 2006 yılında başlandı. Bir sene öncede faaliyete geçti. Antalya’nın ilk seyir kulesi olan bu yapıda özellikle istediğim şey hem kale hem de kulenin aynı yapı olmasıydı. Mimari özelliği ile kale-kule görüntüsüne sahip kule, bu özelliğiyle benzerlerinden çok farklı. İki bölümden oluşan kulenin içerisinde, mini Anadolu müzesi, restoran, sinema salonu, kültür merkezi, otopark, şelaleler bulunuyor. Kumluca'nın tüm etkinliklerine ev sahipliği yapan merkezimizde simgesel kulenin en üst katı konaklama alanı olarak tasarlandı. Burada kalan misafirler, doğa harikası Kumluca'nın manzarasını izleyerek dinlenme fırsatına sahip olacak. Bu kale- kulenin en önemli ayrıntısında kaplama taşı limra taşıdır. Bu taş aynı zamanda Rhodiapolis’teki kentinde kaplamasında kullanılmış.

- Rhodiapolis kazı çalışmalarını sizde yakından takip ediyor musunuz?

Hüsamettin Çetinkaya: Rhodiapolis’e bir karşılama merkezi yapıp ziyaretçiler için açmayı düşünüyoruz. Eskiden beri birçok ören yeri gezmiş olmama rağmen bu kentin hikâyesini dinlemeye başladığımda özel olarak ilgimi çekti. Rhodiapolis antik kenti ilçe merkezimize hâkim bir tepede kurulmuştur. Buraya gelen yerli ve yabancı turistler ilçemizi en iyi noktadan izleme imkânı da bulacaktır. Böylelikle turizmde ilçede alternatif bir gelir yaratacak. Bundan sonra dünyaya açılan bir başka penceremizde turizm olacak.